![]() |
#1 |
![]() …………………
"Felsefe, aklın, kendi hükümdarlığını göstermek için kurduğu müessise... Ve doğruyu bulmanın değil de yanlışı düzeltmenin müessisesi... Felsefede her mektep, öbürünün yanlışını gösterirken doğruyu söyler. Felsefeyi de şu şekilde izah ettikten sonra Garp tefekkürüne geçip bilâhare tasavvufa döneceğiz. Felsefe, hakikati hiçbir çıkış noktası olmaksızın serbest arama yoludur. Kelime iştikakı (filos) ve (zofos)tan gelir. Yunanca... "Hikmet dostluğu" demek... Peşin hiçbir şeye inanmaz. Yahut peşin inanmak diye birşey yoktur sisteminde... "Hakikatı bulacağım, ona memurum" der ve başsız, sonsuz, arar. bir odada saklanmış bir eşya gibi... Kâinatta saklanmış şeyi, mücerredi aramanın müessisesi felsefe... Din ise odadaki gizli şeyi peşin bildirmenin yolu... O malûm şey yerinde dururken ayrıca aramaya nasıl müsaade olunur? En güzel izah olabilir, bu... (Paskal) varmıştır, bu ince hakikate... O, vâhid olan "şey"in mihrakı etrafında, ebedî meçhule doğru hudutsuz bir fikir cehdi... Aklın vazifesi budur. Bunun ismi hikmettir, felsefe değildir. Felsefe bulmanın değil, boyuna aramanın yolu... Burada çekinmeden söyleyebilirim ki, bu dünyaya hiçbir insan gelmemiştir ki, "hakikate talibim" demesin. Komünist de bunu der, herkes de... Ve yine herkes bilir ki, hakikat tektir. Bunu bedahet halinde biliriz. Hakikat tektir. Hakikati bulan, onu nâmütenâhide arar mı? Onun için dinlerin felsefeye karşı bakışına dikkat etmek lâzım...Din, buluş; felsefe ise bulduğu herşeyde hatâlı veya hatâ etmesi mümkün bir arayış... Böyle olunca, elbette ki, "sabit"in değişene ve mihverini bulamıyana tahammülü olamaz. Hiçbir kararsızlık kararın yerini tutamaz ve kuvvetini kazanamaz. "Sabit" üzerinde donmamak ve her ân arayıcılıkta devam etmekse, ancak o "sabit"in bağlısı meçhuller âlemi üzerinde derinleşmekle olur. Dindar, mihverlik bir inanış etrafında fezayı dolaşırken, başıboş hakikat arayıcısı onu her defa kaybedici, neticesiz bir maceraya mahkûmdur. Böylece hududu iyi çizmek şartiyle felsefeden istifadenin binbir şer'î ve makbul yolu vardır. Tasavvuf bazı hikmetleri bakımından felsefeye yakındır. İşte bir mihver etrafında meçhuller âlemini çevrelemenin mübarek mektebi... Fakat şeriatın hiçbir alâkası yoktur felsefeyle... Şeriatteki mânalara, evet, hikmet denir. Felsefenin sefaletini, felsefede en büyük eserlerini vermiş Avrupalı filozoflardan dinleyeceğiz birazdan... Şimdi bu hal üzere bırakalım felsefeyi... Ve şu kadarını söyleyelim: Hududunu tanıyan, tükeniş sınırlarını gören akıl, dince en mübarek vasıta... Ve kendi kendisini yenmeye, çürüğe çıkartmaya memur köle âlet... Bütün Garp, büyük bir felsefe zinciri halinde gelir. Ve bütün bu geliş, kendisini tatmin etmeyen ve daima yanlışlar içinde boğulan bir manzara çizer. Biz felsefeyi işte böyle anlarız ve ancak meçhullerini nâmütenâhi bildiğimiz Mutlak Hakikat etrafında, tâbi bir müessise olarak lüzumlu görürüz. Hakikatı aramakta "buldum!" yobazlığına düşmemek ve "buldum!" denilen vâhidin, mutlak surette bulunduktan sonra da nice arayışlara muhtaç olduğunu göstermek için felsefî tefekküre de öz hududu içinde yer veririz." Üstad Necip Fazıl Kısakürek VesseLam
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|