![]() |
#1 |
![]() Haber Yorum
![]() Daha önce, “Neden konuşmuyorlar?” diyorlardı… “Neden bir açıklamaları yok?”, “Nereye gidip soralım”, “ Kime gidip konuşalım?” “Nasıl araştıralım?” diyorlardı… Oysa şimdilerde tüm imkânlar var… Ancak yine de okumadan, dinlemeden, araştırmadan, bildik senaryoları tekrarlıyorlar… Hem de ne senaryolar; bayatlamış, kokuşmuş, çürümüş işi bitmiş… Bayram değil, seyran değil, bu yazı niye kaleme alındı? Kimden ve ne amaçla sipariş edildi? Amaç ne, peki? Gündemde kalma gayreti mi, unutulma kaygısı mı, yoksa birilerine yaranma sevdası mı..? Haberler, “okyanus ötesi” menşeli... Kılavuzları ise, hala görevde olduğu aşikar olan ve fazla oksijene maruz kalmış Arif Doğan; kim olduğu gayet açık olan çetelerin adamı Eyüp Aşık ve bilmem kimler..? Hani, Müslüman idik..? Hani, fasıktan gelen haberlere itibar etmemeliydik..? Hani, yeterli delil ve şahitler olmadan, araştırmadan, incelemeden kişi veya camialar hakkında konuşma hakkımız yoktu..? Ne oldu...? Ne değişti..? Gidip yerinde araştırsanıza, konuşsanıza, en azından bir çaylarını içsenize, doksanlı yıllarda içmemişseniz şayet… Diyelim ki, gidemiyorsunuz, imkanınız yok, başınıza bir şey gelmesinden korkuyorsunuz, olabilir… En azından, hakkında konuştuğunuz camianın yazılarını, söylemlerini takip etsenize… Bir de onların dilinden dinlesenize… Öyle rahat rahat yerinde oturarak, fil dişi kulelerde, yüksek şatolarda, bolluk-bereket içinde bu halkı, bu toprakları, bu camiayı ve bu insanları tanıyamazsınız? Hele ki, fasıkların getirdiği haberlerle hiç… Nasıl ki birileri Yüksekova’dan Kürdistan ve Türkiye’yi düzgün okuyamıyorsa, Amerikalardan da Kürdistan ve Türkiye düzgün okunamaz… Başörtüsünden dolayı mağdur olmuş, meclisten sırf başörtüsünden dolayı İslam’a kindar kimseler tarafından kovulmuş, hakarete uğramış, hakkında türlü türlü haberler yapılmış… yalan haberlerin, kara propagandaların ne olduğunu en iyi bilmesi gereken; Arif Doğan tipli “derin”lerin ve Eyüp Aşık tipli vekil müsveddelerinin tavırlarından muzdarip olmuş birinin böyle bir yazı kaleme almadan önce bir camia hakkında daha iyi araştırma yapması gerekmez mi? İşin en acı veren yönü bu tiplerle uğraşmak… Karşılık verirsin, onların eksiklerini dillendirirsin yada kardeşlik hukukunu hatırlatma babında ikazlarda bulunursun; Müslümanlarla uğraşıyorlar, kendi aralarında çekişiyorlar gibi bir görüntü çıkar... kardeşlik adına, enerjiyi içerde tüketmemek adına senelerdir yapıldığı gibi susarsın, karşılık vermezsin, bu sefer de iftiraları kabul etmişsin anlamı çıkar. Nedir bunlardan çekilen? Hem sistem, hem de PKK ile uğraşmaktan daha fazla acı veriyor… Şayet öyle bir durum var ise yani bu camiayı Arif Doğan’lar kurdu ve idare ediyor ise, Yüksekova hadisesinde PKK Müslümanları yakmak isterken, tararken, devletin güçleri de neden “kendimizi koruyamıyoruz, sizi nasıl koruyalım?” diyebiliyor ve çatışmaların yeniden alevlenmesi için ellerini âdete sevinçle ovuşturuyor… Ve aynı devletin güçleri zulümden, baskıdan kurtulmak için Avrupa’ya gitmeye çalışan Müslüman avına çıkabiliyor, devreye İnterpol sokabiliyor; Çınar’da olduğu gibi erkek olmayan evlere helikopterlerle gece yarısı baskınlar düzenleyerek şov gösterileri düzenleyebiliyor… Yine sizin devletiniz, istihbaratınız, Jitem’iniz, Arif Doğan’larınız, senelerce Hamas ve Lübnan Hizbullah’ına “terörist”, “İsrail güdümlü” “İsrail kurdu, kullandı” gibi olmadık yakıştırmalarda bulundu. Bu Hareketlerin gelişmesine ve ilerlemesine bir darbe vurabildi mi? Hem bu Hareketlerin, hem de bu Hareketlere yan gözle bakanların durumu şu an ortada… Lübnan Hizbullah’ının ve Hamas’ın Hizbullah Cemaatine teveccühü de ortada… Kutlu Doğum Mitingleri ve halkın bu mitinglere teveccühü de ortada iken, yarın öbür gün tıpkı Hamas ve Lübnan Hizbullah’ı hakkında olduğu gibi bir mahcubiyet yaşamamaları için daha insaflıca konuşmaları ve yazmaları akıllıca olmaz mı? Olur, İnşallah olur… Buyurun, Merve Kavakçı’nın Yeni Akit’teki makalesini bir daha okuyun, bakalım bize hak verecek misiniz… Hizbullah-Türk Yahut Türk Hizbullahı. Ortadoğu’nun İran destekli Şii bazlı, İsrail karşıtı, yer yer paramiliter (Lübnan’da olduğu gibi) ve yer yer sivil veya siyasal (yine Lübnan’da olduğu gibi) örgütü Hizbullah değil de öz be öz Türk Hizbullahı konu olan. İlginçtir... Türkiye uzun yıllar ABD endeksli bir iç siyaset gözeterek Hizbullah ve onun Sünni karşılığı da kabul edilebilecek Hamas gibi örgütlere mesafeli kalmıştır. Ve hatta yer yer kullandığı dile bakıldığında terörizmin alt yazılarını da okumanın mümkün olduğu bir retoriği içselleştirmiştir. Tıpkı Çeçen mücahitlere karşı duruşunda olduğu gibi. 2000 yılı itibariyle Çeçen hürriyet savaşçılarını Rusya’ya yandaş olmak adına terörist ilan eden bir Ecevit hükümeti vardı mesela. Benzer bir tavırla ama belki biraz daha siyasal doğruluğa özen gösterilerek konumlandırıldı Hizbullah ve Hamas uzun yıllar boyunca. Biraz daha dikkat dediğim Filistin’in konu olmasındandı hiç şüphesiz. Ne de olsa kutsal topraklar üzerinde verilen bir mücadele vardı ve ne olursa olsun, Türkiye’nin insanları ne kadar bölünmüş olurlarsa olsunlar konu Filistin toprakları olduğunda yek vücut bir tavır sergileyebiliyorlardı hâlâ ve her şeye rağmen. O zaman nasıl açıklanabilirdi devletin milletine ters düşüşü ve bir başka ifadeyle tavır alması... ABD merkezli siyaset aslında İsrail merkezli bir siyaset anlamına geliyordu onyıllar boyunca. Daha önce de yeri geldikçe vurguladığımız üzre Türkiye-ABD-İsrail üçgeni içerisinde oluşturulan dayanışma politikası aslında direkt olarak Türkiye ve ABD’yi biraraya getirmez, İsrail’den dolaştırıp, dolandırarak getiriyordu da ondan. Yani birleştirici unsurdur İsrail burada. Sonuç olarak da her ne kadar bu ülkenin halkı pro-Filistin bir duruş sergilese de devletin İsrail yandaşlığı tartışma götürmez bir açıklık taşımaktaydı. Devletin askeri vesayet altında yapılandırılmış olması bu ilişkinin kodlarının çözümü açısından önemli. Yani Türkiye’nin İsrail yandaşlığı bu iki ülkenin askeri kurumları arasındaki koalisyon ve dayanışmadan kaynaklanmaktaydı, Türkiye de asker-sivil ilişkisini sağlıklı bir zemine oturtmayı başaramamış bir ülke olarak İsrail’e körü körüne bir bağlılık sergiler hale gelmişti. Yani İsrail’in çıkarlarının korunması iki ülkenin militer yapılanmaları açısından kritiklik arz etmekteydi. Bunun sonucu olarak da zaman zaman kendi çıkarlarına ters düşecek, zaman zaman da diğer bölge ülkeleriyle ilişkilere risk ekleyecek düzenlemeler ‘ille de İsrail’ dercesine yapılabiliyordu. Tabii köprünün altından çok sular aktı, devir değişti, devran döndü, Türkiye’de seküler fundamentalizm kendi kendini astı, intiharına kendi zemin hazırladı, bugünlere gelindi. Askeri kurumdaki yozlaşma ETÖ davalarıyla gün yüzüne çıktı. Sadece Türkiye’de değil, ABD ve İsrail’de de köprünün altından çok sular aktı. ABD, Kemalizmi kendi bile kurtaramayacağını anladı, post 11 Eylül devrinde İslamcılara göz kırptı, İsrail ise kendi bindiği dalı kesti, Türkiye’yi iyi okuyamadı, van-minit, Mavi Marmara malum süreci hızlandırdı... Şimdi Türkiye’nin Hizbullah’ı yine gündemde. ETÖ davası çerçevesinde ortaya çıkan bir belge içler ürpertecek nitelikte: Örgüt askerler tarafından eğitilmiş ve mühimmatları yine askerler tarafından sağlanmış! Bu bilgiyi teyid eder nitelikte bir başka açıklama da JİTEM kurucusu Arif Doğan tarafından zamanında yapılmış ve şimdi tutuklu yargılanan Doğan Hizbullah’la birlikte çalıştığını itiraf etmişti. Daha da gerilere gidersek erken 90’larda Türk Hizbullah’ını ilk ağzına alan dönemin ANAP milletvekili Eyüp Aşık olmuş, Aşık’ın veryansınına kimse kulak asmamıştı. Evet... bir örgüt ki insanları -yine Arif Doğan’ın kendi ifadesiyle- ‘diri diri gömdürüp havasız bırakıp öldürüyor’ o örgüt gücünü, silahını, eğitimini bir ülkenin silahlı kuvvetlerinden alıyor... ne günler değil mi?.. http://hurseda.net/Haber-Yorum/2331/...llah-Olur.html
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|