![]() |
#1 |
![]() En fazla otobüse bindiğimde kaç kişi kitap okuyor diye bakarım…
Bazen hiç, bazen de tek tük. Kimi zaman okuldan çıkmış çocukların yüksek sesle konuşmalarına müdahale eder, vaktinizi dolu dolu değerlendirin, kitap okuyun derim. Bir Kızılderili atasözünün dediği gibi: “Yanlışı gören ve elini uzatmayan, yanlışı yapan kadar suçludur” durumuna düşmemek için, sokak öğretmenliği vazifemi aksatmamaya çabalarım. Sonra, gözünüz mü rahatsız derim. İnsanların belki de benden dinlemeye bıktıkları o kadını anlatırım. “I Wanted To See” (Görmek İstiyordum) isimli kitabın yazarı Borghild Dahl’i. Çünkü o kadın elli yılı aşkın bir süre kör idi. Borghild Dahl: “Sadece bir gözüm görebiliyordu, ama o da öylesine hasara uğramıştı ki sadece gözümün sol tarafındaki küçük bir aralıktan bakabiliyordum. Bir kitabı görebilmek için, yüzüme çok yakın tutmam ve gözümü olabildiğince sola kaydırmam gerekiyordu. Yazar bu durumuna karşın kendisine acınmasını istemiyordu. Başkalarından farklı görülmek de istemiyordu. Çocukken arkadaşları ile seksek oynamak istemiş, fakat çizgileri görememişti. Diğer çocuklar evlerine döndükten sonra yere çömelmiş ve çizgileri görebilmek için yerlerde emeklemiş, arkadaşları ile oynadıkları tüm oyun alanının her bir noktasını ezberledikten sonra oynanan tüm oyunlarda usta bir oyuncu olmuştu. Eğitimini evinde yaptı. İri harfli kitapları gözüne öylesine yakın tutuyordu ki kirpikleri sayfaları süpürüyordu. Buna karşın iki üniversite bitirdi, master yaptı. Minnesota’nın kadın kulüplerinde konuk konuşmacı olarak konferanslar verdi, radyoda konuşmalar yaptı. “Bilinçaltımda hep tamamen kör olma korkusu yatıyordu”, diye yazıyor Dahl. “Bunun üstesinden gelebilmek için yaşama karşı neşeli, biraz da komik bir tavır takındım.” 1943’de, Dahl elli iki yaşındayken bir mucize gerçekleşti, göz ameliyatı geçirdi. Artık eskiye oranla kırk misli daha iyi görebilmeye başlamıştı. Gözlerinin önünde güzelliklerle dolu yepyeni ve heyecan dolu bir dünya açılmıştı. Hatta artık mutfakta, eviyede bulaşık yıkamak bile onun içini ürpertip heyecanla dolduran bir olay olmuştu. “Bulaşık tasındaki beyaz sabun köpükleriyle oynuyordum, elimi suyun içine daldırıyor, küçük bir sabun köpüğü baloncuğunu yakalıyor, onu havaya doğru kaldırıp ışığa tutuyor ve minyatür bir gökkuşağının pırıltılı renklerini görüyordum”. Mutfaktaki eviyenin üzerindeki pencereden dışarı baktığında, lapa lapa yağan karın arasında füme rengi kanatlarını çırparak uçuşan serçeleri görüyordu. Sabun köpüklerine ve uçuşan serçelere baktığında öylesine coşku ile dolmuştu ki kitabını şu sözlerle bitirmişti: “Ulu Tanrım, Sana şükrediyorum, Sana şükrediyorum.” (D.Carnegie) Evet, inanılmaz bir cesareti anlatan bu başarı öyküsünü kim bilir kaç kişiye anlattım. Kimi sıkıldı, kimi gereksiz gördü. Ama gençlerimiz, cep telefonunu bıraktılar şimdi de kulaklarında sarkan ipleri ile MP3’ten müzik dinlemekteler, sürekli. Kitap okuyan okyanusda bir damla. Milyarlarca dolarlık bir hazineden değerli gözlerini ne yazık ki faydalı bilgileri almak için kullanmaya hiç niyetli değiller. Evlerine gittiklerinde bütüne yakınında aynı sahne, ya televizyon önündeler, ya da bilgisayar oyunlarında; ya bir topun ya bir arabanın ya da bir makineli tüfeğin peşine takılmışlar. Her gün bir saat, hadi indirelim yarım saat düzenli kitap okuma alışkanlığı olan çocuklar; toplumda çok bereketli bilgi ortamlarını yönetip, yönlendireceklerdir. Mine Alpay Gün
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() Güncelleme
|
|
![]() |
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|