Siyaset Forum - Siyasetin Kalbi
Makale & Deneme Makale ve deneme içerikleri.



Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 04-19-2008, 02:52   #1
Kullanıcı Adı
Ayşe_Berra
Standart Mektup- Çok güzel bir yazı
En son kimden mektup aldınız?
Peki en son kime mektup yazdınız?...
İkisinin cevabı da aynı mı?
Ya kimseden mektup almadınız ya da yazmadınız mı?
Yoooo… Sakın kınamayın. Artık şairler de “Yeni mektup aldım gül yüzlü yardan” diye şiirler yazmıyor.
Köşe yazarlarına, radyo programcılarına da artık öyle eskisi gibi torbalarla mektup gitmiyor.

Telefonlar köylere kadar ulaştığından bu yana asker mektubu gönderende pek kalmadı. “Er mektubu görülmüştür.” Sözü de sanırım 5 -10 seneye kadar ortadan kalkacak. Ancak geçmiş gündeme geldiğinde, hatıralar canlandırıldığında “Bizim zamanımızda böyleydi denilecek” ,bir geçmiş zaman suskunluğu olacak. Hatta belki de 30 – 40 sene sonra, belki daha az bir zamanda kimsenin arşivinde mektup adında bir şey kalmayacak.

Ama mahkûm ve mahkûm yakınları hariç. Çünkü bugün bile mektubun sıcaklığını koruduğu tek yer cezaevleri… Kaldı ki o da memnuniyetten değil, mecburiyetten. Çünkü telefonun metalik sesi ne yazık ki oraya ulaşamıyor. Ya da internet üzerinden mailleşme imkanı olmuyor.

Zira artık telefonlar ve özellikle cep telefonları herkesin cebine girince yolcu uğurlamalarında, otobüs camının arkasında birazdan el sallayacağımız yakınımıza el kol hareketleri ile “gidince mektup yaz!” işareti yerine, “inince hemen ara!” ‘ya bıraktı.
Bizim aileye en çok memleketten gelirdi mektup: Özelliklede memlekette kalan birinci derece yakınlarımızdan… Bütün mektuplarda büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden mutlaka öpülür, ona buna selam faslından sonra peş peşe sorular dizilirdi:

-"Havalar nasıl?"
-"Çocukların dersleri iyi mi? "
-"Senin sağlığın nasıl?"
-"Oğlanın sigorta işi ne oldu?"
-"Evi müteahhide verdiniz mi?"
Akla takılan bütün sorular sıralanırdı bir bir. Sonra memleketten havadisler verilirdi:
Tarla tapan işlerinin nasıl gittiği… Yağmurların yağması veya yağmaması… Kuraklık… Mahsulün durumu… Sarı camışın ikiz doğurduğu…
Muhtarın karısının köyden gelin aldığı… Küçük oğlanın bu sene işe başlayacak olması… Büyüğün askere gitmesi…
Mektubun bir yerinde de mutlaka “bizi soracak olursanız, yalnız sizlerin hasretliği var” kalıp cümlesi eklenirdi.

Kargacık burgacık el yazısı ile sol uçtan başlayan mektup, eğer çizgisiz kağıda yazılmışsa satır sonuna geldiğinde yukarı doğru yol alır; mektup kağıdını şöyle karşınıza aldığınızda sol üst köşe ile sağ alt köşe yamuk bir üçgen halinde boş kalırdı. Daha sonra söz kağıda yetmezse kağıdın tersi çevrilir kalan sözler oraya iliştiriliverirdi.
Bazen, mektubun yarısında kalemin ucu biter, siyah yazı mavi tükenmezle devam eder; açılan parantezin içine, kelemin bittiği belirtilir ve usulünce özür dilenirdi.

Benim yüreğimi yakan dedemden gelen mektuplardı. İçeriğinin acısından çok, bizim gönderdiğimiz mektubun boş kalan arka yüzüne yazılmış olmasıydı. Dedemin bu mektuplarıyla Anadolu’nun acımasız yoksul yüzü adeta çocuk saflığında yüzüme çarpar, beni derin bir suskunluğun içine atıverirdi.

Dedemin okuma yazması pek olmadığı için mektupları bakkalın oğluna yazdırırdı. Bunu nereden mi biliyoruz? Çünkü mektubun sonuna “mektubu yazan Paso’nun oğlu da ellerinizden öpüyor” diye dedemin ağzından selam yollardı bize.
Akrabadan akrabaya giden mektupla, sevgiliden sevgiliye giden mektup arasında dağlar kadar fark vardı mesela. Sevgiliye gidecek mektubun bir köşesi, abartanlarda iki köşesi, uçlarından yakılır mektubun hasret kokması bu vesile ile daha okunmadan sahibine ulaşırdı.

Mektup kâğıdının hazırlanması bile ciddi bir emekti. Yukarıdaki satırlarda da yer aldığı gibi, yazı yamuk olmasın diye önceden çizgili bir kâğıt alınır, tahta cetvelle dengelenip üstü tükenmez kalemle defalarca yeri belirginleştirilir. Daha sonra çizgisiz kâğıt üzerine konur ve toplu iğne ya da ataçla tutturulur, en ince, en can alıcı sözlerle hitap yazılırdı:
“Canım Karıcığım”
“Biricik Sevgilim”
“Canım”
“Sultanım”
ya da “Karım benim, kara gözlüm, fidan boylum” gibi; okurken ruhu okşayan hitaplar seçilirdi. O zamanlar “Kuşum” , “böceğim”, “Cırcırım”, “Bıcırığım” yoktu.
Sonra genelde gönderen hanımsa iki damla gözyaşını üstüne damlatır, mektubun bir köşesine koku sürer ve ‘kokusu içinde kalsın diye’ zarfı hemen kapatır, eğer evde küçük çocukları varsa onunda elini kâğıdın üzerine koyar çocuğun elinin beş parmağını çizer ve babasına yollardı.

Mektup hemen gelen bir şey değildi. Haftalarca, hatta aylarca beklediği halde mektup gelmeyince “herhalde eline ulaşmadı, postahanede kayboldu” gibi düşünülerek, üstüne ikinci bir mektup atıldığı olurdu daha cevap gelmeden.
Sevdiğinden mektup alan asker ilk fırsatta herkesten ayrı bir köşeye çekilir, sigarasını yakar mektubu soluk soluğa okurdu. Sonra da koğuşuna gitmeden, kantinden sevgililere özel hazırlanmış mektup zarfları ve kâğıtlarından alırdı. Bu mektup kâğıtlarının fonunda nöbet tutan bir komando, arka fonda da rüzgârda saçları savrulan, renkli gözlü, mektup bekleyen sevgilinin slüeti bulunurdu… —Ki o güzellikte bir kızı henüz dünya gözüyle görmüş değiliz.

Mektup kâğıdı mutlaka “ KOMANDOLAR ÖLMEZ, JANDARMANIN AŞKI BİTMEZ, VATANIN HER YERİNDE EN KAHRAMAN PİYADE” türünden kendine uyan bir sözle başlar aşk ve hasret dolu sözlerle biter ve daha mektubu göndermeden cevabını beklemeye başlardı.
İşte yazılı tarih budur. Kendini seneler sonrasına taşır ve her mektup insanın özel tarihini oluşturur. Yeri geldiğinde birinin yüzüne fırlatılır, yeri geldiğinde zamanında yazdığı söz hatırlatılır.
“Geçen mektubunda yazdıkların beni çok duygulandırdı” sözündeki incelik ve samimiyeti hiçbir zaman bulamazsınız telefonun yazılı mesajlarında.

Ve ne yazık ki bu tarihten sonra alışmışken kolaylığa, telefona sarılacağımız kadar asla sarılmayacağız zarflara, kâğıtlara…
Ne bayram kartları kalacak geriye ne yılbaşı kartları. Telefonun arşivinde tuttuğumuz hazır mesajlarla ulaşacağız sevdiklerimize. Posta kutuları artık bizi heyecanlandıran, mektup yerine deli eden faturaları, banka borçlarını ve küçük iş yerlerinin el ilanlarını ulaştıracak bize.
Ve biz istesek de istemesek de mektupları da hapsedeceğiz, mahkûmlarla dolu demir parmaklıkların ardına…

Bedirhan Gökçe

 

Ayşe_Berra isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Alt 04-19-2008, 03:07   #2
Kullanıcı Adı
CeVHeR
Standart Mektup- Çok güzel bir yazı
İlkokul çağlarında, abimle beraber babaanne ve dedeme yazıp gönderdiğimiz mektuplar geldi aklıma. Ne kadar heyecanlı olurdu!!! Hele onlardan gelen mektuplarda abimle kavga ederdik, ilk ben okuyacağım diye...
En son 1-2 sene önce askerdeki bir arkadaşımdan mektup gelmişti ve ben de ona cevap yazmıştım. Sonra askerliği bitene kadar mektuplaştık. Geçenlerde yanına gittim. Gönderdiğim mektupları hala saklıyor ve gözü gibi saklıyor...
Bize bu güzel duyguları hatırlatıp tekrar yaşattığın için teşekkürler Ayşe...(+)

  Alıntı ile Cevapla
Alt 04-19-2008, 03:12   #3
Kullanıcı Adı
Ayşe_Berra
Standart Mektup- Çok güzel bir yazı
Alıntı:
nusret Nickli Üyeden Alıntı
İlkokul çağlarında, abimle beraber babaanne ve dedeme yazıp gönderdiğimiz mektuplar geldi aklıma. Ne kadar heyecanlı olurdu!!! Hele onlardan gelen mektuplarda abimle kavga ederdik, ilk ben okuyacağım diye...
En son 1-2 sene önce askerdeki bir arkadaşımdan mektup gelmişti ve ben de ona cevap yazmıştım. Sonra askerliği bitene kadar mektuplaştık. Geçenlerde yanına gittim. Gönderdiğim mektupları hala saklıyor ve gözü gibi saklıyor...
Bize bu güzel duyguları hatırlatıp tekrar yaşattığın için teşekkürler Ayşe...(+)

Rica ederim kardeşim... ;)
Ben çocukluğun dışında yaklaşık 8 senedir bil-fiil mektup yazıyorum. Balıkesirde ve Uşakta iki arkadaşımla. o kadar güzel bir duygu ki mektubu gönderdiğim andan itibaren beklemeye başlıyorum. Öyle kısa falanda değil en kısa mektubumuz 8 sayfa. Nasıl oluyor bilmiyorum ama yazılıyor valla. 3.olarak nişanlım var tabi, hem rakor kırdım onunla 21 sayfa ile.

Yazmayan arkadaşlara tavsiye ederim, muhakkak o zevki tadın. Hele cocuklarınıza muhakkak tattırın. Klavyenin, cep telefonunun soğuk tuşlarına mahkum etmeyin...
Ayşe_Berra isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 04-19-2008, 03:13   #4
Kullanıcı Adı
CeVHeR
Standart Mektup- Çok güzel bir yazı
Alıntı:
Ayşe_Berra Nickli Üyeden Alıntı
Alıntı:
nusret Nickli Üyeden Alıntı
İlkokul çağlarında, abimle beraber babaanne ve dedeme yazıp gönderdiğimiz mektuplar geldi aklıma. Ne kadar heyecanlı olurdu!!! Hele onlardan gelen mektuplarda abimle kavga ederdik, ilk ben okuyacağım diye...
En son 1-2 sene önce askerdeki bir arkadaşımdan mektup gelmişti ve ben de ona cevap yazmıştım. Sonra askerliği bitene kadar mektuplaştık. Geçenlerde yanına gittim. Gönderdiğim mektupları hala saklıyor ve gözü gibi saklıyor...
Bize bu güzel duyguları hatırlatıp tekrar yaşattığın için teşekkürler Ayşe...(+)

Rica ederim kardeşim... ;)
Ben çocukluğun dışında yaklaşık 8 senedir bil-fiil mektup yazıyorum. Balıkesirde ve Uşakta iki arkadaşımla. o kadar güzel bir duygu ki mektubu gönderdiğim andan itibaren beklemeye başlıyorum. Öyle kısa falanda değil en kısa mektubumuz 8 sayfa. Nasıl oluyor bilmiyorum ama yazılıyor valla. 3.olarak nişanlım var tabi, hem rakor kırdım onunla 21 sayfa ile.

Yazmayan arkadaşlara tavsiye ederim, muhakkak o zevki tadın. Hele cocuklarınıza muhakkak tattırın. Klavyenin, cep telefonunun soğuk tuşlarına mahkum etmeyin...
21 sayfa ne yazdın yahu... :D
  Alıntı ile Cevapla
Alt 04-19-2008, 03:46   #5
Kullanıcı Adı
Ayşe_Berra
Standart Mektup- Çok güzel bir yazı
Alıntı:
nusret Nickli Üyeden Alıntı
Alıntı:
Ayşe_Berra Nickli Üyeden Alıntı
Alıntı:
nusret Nickli Üyeden Alıntı
İlkokul çağlarında, abimle beraber babaanne ve dedeme yazıp gönderdiğimiz mektuplar geldi aklıma. Ne kadar heyecanlı olurdu!!! Hele onlardan gelen mektuplarda abimle kavga ederdik, ilk ben okuyacağım diye...
En son 1-2 sene önce askerdeki bir arkadaşımdan mektup gelmişti ve ben de ona cevap yazmıştım. Sonra askerliği bitene kadar mektuplaştık. Geçenlerde yanına gittim. Gönderdiğim mektupları hala saklıyor ve gözü gibi saklıyor...
Bize bu güzel duyguları hatırlatıp tekrar yaşattığın için teşekkürler Ayşe...(+)

Rica ederim kardeşim... ;)
Ben çocukluğun dışında yaklaşık 8 senedir bil-fiil mektup yazıyorum. Balıkesirde ve Uşakta iki arkadaşımla. o kadar güzel bir duygu ki mektubu gönderdiğim andan itibaren beklemeye başlıyorum. Öyle kısa falanda değil en kısa mektubumuz 8 sayfa. Nasıl oluyor bilmiyorum ama yazılıyor valla. 3.olarak nişanlım var tabi, hem rakor kırdım onunla 21 sayfa ile.

Yazmayan arkadaşlara tavsiye ederim, muhakkak o zevki tadın. Hele cocuklarınıza muhakkak tattırın. Klavyenin, cep telefonunun soğuk tuşlarına mahkum etmeyin...
21 sayfa ne yazdın yahu... :D
Sen bi git askere, tekrar konuşalım bu konuyu ;) ;)...
Ayşe_Berra isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 04-20-2008, 11:55   #6
Kullanıcı Adı
tayyipleyiz
Standart Mektup- Çok güzel bir yazı
Mektup, unutulmuş bir enstantene olarak kaldı hayatımızda... Çocukken özellikle mektup arkadaşı seçer, aralıklı olarak birbirimize yazardık. O günler geçmiş oldu, biz artık kağıt ve kalemleri imza, onay ve isim yazmak adına kullanır olduk.
Bu ehemmiyetli konu aslında hayata tekrar katılmalı, elimizden gelen önemi gösterip nesillerimize unutturmamalıyız. Özellikle sanallaştığımız iletişim ortamında bu tür güzelliklerin değerini yitirmemesi dileği ile...
Paylaşım için teşekkürler.. +1
tayyipleyiz isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 04-20-2008, 16:14   #7
Kullanıcı Adı
Ayşe_Berra
Standart Mektup- Çok güzel bir yazı
Alıntı:
tayyipleyiz Nickli Üyeden Alıntı
Mektup, unutulmuş bir enstantene olarak kaldı hayatımızda... Çocukken özellikle mektup arkadaşı seçer, aralıklı olarak birbirimize yazardık. O günler geçmiş oldu, biz artık kağıt ve kalemleri imza, onay ve isim yazmak adına kullanır olduk.
Bu ehemmiyetli konu aslında hayata tekrar katılmalı, elimizden gelen önemi gösterip nesillerimize unutturmamalıyız. Özellikle sanallaştığımız iletişim ortamında bu tür güzelliklerin değerini yitirmemesi dileği ile...
Paylaşım için teşekkürler.. +1
Ben teşekkür ederim abi, senin gibi üstadlar varken mektup gibi geçmişe gömülen değerler gün yüzüne çıkacaktır inşallah. Değer diyorum bence gerçekten öyle çünkü. Çocukluğumdan itibaren hiç bırakmadığım, alışkanlığında ötesinde bir şey. Ve çevremdekilere baktığımda ne kadar güzel bir şey yaptığımın ayrımına varabiliyorum. Çocuklarıma geçmişimi bırakacağım kendi kalemimle ve yüreğimle... Çok güzel bir duygu... Hele açıklaması olmayan bir şeyler yoksa, tertemiz bir geçmiş varsa kalemin vuruşlarında apayrı bir mutluluk...
Ayşe_Berra isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2026 © Siyaset Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı