![]() |
#1 |
![]() İdealar dünyasından kovulduğum andan bu yana felsefe okurum zavallı bir bilgelik anlayışı içinde. Hani felsefe yaşam bilgisidir ya.
Konfiçyüs’ün ‘ Ama nerede bir insan?’ sözünü söylerken çıktın karşıma. İlk başlarda empirik görünürdün insanlara septikçe yaklaştığım dünyama. Fakat erken epoke yapmıştım. Bilimsel dünyamdan çıkarıp temellendirdim mutlak seni, koydum metafizik dünyama. Zaten ben de sana tümden gelmemiştim. Tözler ve özler arası bir diyalektik sonucu sana tümden varmıştım. Descartes gibi düşünürdük: mükemmel olan Tanrı’ydı bizim için. Ama düşünürdük ve bulurduk Tanrı’yı. Sonra derdik ki ‘Evet, varız!’ Sığ ve apriori bilgilerimize içgüdü ve zekanın sentezi olan sezgilerimizi ekler tapardık Tanrı’ya. Tanrı’ya inanmak kötülük yapmamak değildir ki. Sokrates’in dediği gibi ikimizde bilerek kötülük yapmadık. Sonunda anladık ve birbirimizi kucakladık en güzel duygularla. Her anımız değerliydi bizim için. Çünkü bilirdik ‘Aynı nehirde iki kez yıkanılmaz.’ Ne güzel söylemiş değil mi Herakleitos. Her şey değişiyor baksana. Artık yaşlandık. Tabi bu bir subjektif relativizm. Senin düşüncene göre birbirimizi ilk günki gibi seviyorsak hala genciz. Sevgi gençlik, sevgi heyecan, sevgi bir macera senin için. Ve sonra gölgeler dünyasında gerçekleri anlatan tek şey olan gözlerinle gözlerime bakarak diyorsun ki ‘Nietche’nin üstinsana olan aşkı kadar seviyorum seni.’ Daha ötesi var mı? Hayatıma Monizmi katan sevgilim, benim biricik sevgilim Seni çok seviyorum…
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|