|
![]() |
#1 |
![]() Manken-Sinema Oyuncusu Yaşar Alptekin; Keşke Terzi Çırağı Olsaydım”
Mankendi Nasıl Mü'min Oldu O bir mankendi. Dizi ve sinema oyuncusuydu, genç kızların sevgilisiydi, şaşalı bir hayatı vardı, şöhretten başı dönmüştü ama birden bire hayatında bir şeyler oldu. 1980’li yıllarda Türk sinemasının “vamp kadın” döneminde Banu Alkan, Serpil Çakmaklı, Müjde Ar gibi sanatçıların rol arkadaşı yani jön artist o zamanın hızlı dansçısı ve mankeni henüz 1964 doğumlu olan Yaşar Alptekin’di. Kısa zamanda şöhret basamaklarını tırmanan Alptekin, gençliği ve yakışıklılığıyla podyumların ve sinemanın aranan yıldızıydı. Hızlı bir şekilde şöhret basamaklarını tırmanmış, yıldız kaymasını andırırcasına da kısa zamanda kendi yerine dönmüştü ama bu defa çok farklı, yeniden büyüyerek, parlayan bir yıldız haline dönüşerek… ![]() Bir gün “Ünlü manken ve sinema sanatçısı Yaşar Alptekin hidayete erdi” haberini duyduk. Bir kısım insanlarımız reklam dedi, bazıları büyük bir olaymış gibi yansıttı, bazıları beğenmedi, burun kıvırdı… *** Adıyaman Belediyesi’nin Ramazan etkinlikleri çerçevesinde Demokrasi Parkı’nda düzenlenen aktiviteler içerisinde Yaşar Alptekin’in Gençlik ve Namaz konulu bir konferans vermesi de vardı. Hem benim, hem sizlerin merakını giderme adına Her Telden Her Dilden’e konuk etmek istedim, memnuniyetle karşıladı.Alptekin’le Mustafa Yücel Özbilgin Parkı’nda görüştük. Alptekin, Belediye’nin etkinliği için ilimize geldiğinden dolayısıyla belediyenin konuğuydu. Misafiriyle Belediye Kültür ve Sosyal İşler Müdürü Abuzer Gelse ilgileniyor, onu gezdiriyordu. Farklılık olsun diye Alptekin’le iftarı parkta açmayı düşünmüşlerdi. Davet üzerine bende, Gazete Adıyaman.com’un sahibi sevgili dostum M.Sait Yıldırım’la birlikte katıldım. İftarda Zeynal Ekici’nin hazırlattığı tava, pilav ve cacıktan oluşan menüyle iftar ettik. Sofraya konan kara kovan balına Yaşar Alptekin hayran kaldı. *** Yaşar Alptekin, kendi tabiriyle “öğrenmeye aç” birisi. Namaz kılmaya niyetlendiği andan itibaren öğrenmek için okumaya, sormaya, soruşturmaya ve sohbetlere katılmaya başlamış. Daha önce topluluk önünde konuşamadığı halde şimdi konferans verir hale gelmiş. Türkiye’nin en zengin insanlarından, kendine has konuşması, tavır ve davranışlarıyla da herkesin sevdiği Sakıp Sabancı, 12 Nisan 2004 tarihinde aramızdan ayrıldı. O gün öğle namazından sonra Fatih Caminde kılınan cenaze namazından sonra dualarla uğurlandı. Kim bilir belki de bir ölüm, bir doğuma sebep olabiliyordu. O gün cenazeyle uzaktan yakından ilgisi olmayan birisinin hayatının tümden değişmesine sebep olacaktı. Sabancı’yı son yolculuğuna uğurlamaya gelen binlerce kişi arasında deri mont, deri pantolon, siyah gözlük, joleli saçları ve çizmesiyle ortama göre sıra dışı birisi vardı. Bu kişi dansları ve hızlı yaşamıyla tanınan manken ve sinema oyuncusu Yaşar Alptekin'den başkası değildi. Alptekin, ömründe ilk kez katıldığı bu cenaze namazında ilk kez bulunduğu mekânda düşündükleri, çevreyi gözlemesinden alabildikleri kendi kendisini sorgulamasına sebep olmuştu. O zaman kendisini tanımadığını anlamış, dünyaya niçin geldiğini, ve bir gün biriktirdiği hiçbir şeyi yanına almadan ülkenin en büyük zengini gibi göçüp gideceğini düşünerek ürpermiş… Sonra ne mi olmuş, buyurun Her Telden Her Dilden’e… Alptekin’in oynadığı dizi ve filmler şöyle; Gizli Duygular, Teyzem (Erhan-Orhan), Beyaz Bisiklet, Mavi Melek, Çağdaş Bir Köle (Halil), Kuruluş / Osmancık (Orhan Gazi), Yalnızlık Bir Şarkıdır (Tekin), Seni Seviyorum, Umutların Ötesi(Mustafa), Eski Sevdalar Gibi (Yaşar), Beyaz Yaz (Cengiz), Deli Gönlüm, Kıbrıs'ta Vuruşanlar, Bir Yaz Yağmuru, Herşey Güzeldi, Salıncakta Üç Kişi(Esat), Samanyolu, Lambada/Gençlik Fırtınası (Hakan), Kara Sevda(Tekin), Kanlarıyla Ödediler, Fotoğraftaki Kadın, Kader, Cinayet Masası, Böyle mi Olacaktı (Yusuf), Yasemin, Şahin, Serseri(Haluk Atakan), Mavi Rüya (Komiser Davut), Vatan Sağolsun (Yüzbaşı) Ayrıntı Kolunda güzel bir saat vardı, saat merakımdan olsa gerek dikkatimi çekti. İzin isteyip baktım, saatin içinde “M.Fettullah Gülen” imzası vardı. “Dünyanın en pahalı saati benim için.” dediği saatin pahallılığı fiyatından değil, hediye eden kişiden dolayıydı. *** Sordu, Okudu, Pişti, Olgunlaştı! Sizinle ilgili haberlerde, tanıtımlarda “ünlü işadamı Sakıp Sabancı’nın cenazesine katıldı ve hidayete erdi” olarak gösteriliyor. Birden bire mi oldu, öncesi yok mu? --- Her meyvenin olgunlaşma süreci vardır, her sebzenin pişme süresi vardır, her meyve, her sebze farklı sürede olgunlaşır/pişer. Bazı sebzeler 10 dakikada pişer, bazıları yarım saatte. Pişme sürecidir, benim pişme süremdir. Pişme sürecinde neler yaptınız? --- Arayışlarım vardı. “ben kimim” sorusunu sormaya başladığım dönemdir. Sakıp Sabancı’nın cenazesi kırılma noktamdı, bardağı taşıran son damlaydı belki de. Pişme sürecinde kitap okudunuz mu? --- Tabii dinler tarihiyle ilgilendim. Namaza başladıktan sonra hoca efendinin (M.Fettullah Gülen) kitaplarını okumaya başladım. İlk okuduğum Kırık Testi’ydi. Sonra Mustafa İslamoğlu, Cemil Tokpınar’ın Sabah Namazına Nasıl Kalkılır?, Senai Demirci, Ahmet Müfit, Diyanet İşleri Başkanlığına ait bazı kitapları bol bol okudum. Çünkü açtım. Aç bir insan sofraya geldiğinde her çeşit yemeği yemek ister ya ben de bütün kitapları okumak istiyorum. Şöyle yorumlayanlar olmadı mı; Yaşar Alptekin işsiz kaldı, elini ayağını sinemadan çekti, değişiklik olsun diye “hidayete erdim dedi ve şimdi yine şöhret.” --- Rabbim istemezse yaprak kımıldamaz. İstediğiniz kadar anlatın, ben size anlatayım, çıkıp yoldan geçenlerle konuşalım hidayete erer mi? Ben sadece bildiğimi anlatırım gerisi Allah’ın işidir. Ben kimim, neyim? Bir arayış vardı o zaman… --- Evet bir arayış içindeydim. “Ben kimim, neyim, ne olmalıyım?” sorularını soruyordum. Seneler önce, yabancı starların yaşantısını araştırırken onların hayatlarının ya uyuşturucu, ya alkol ya da intiharla sonuçlandığını görünce rahatsız olmaya başladım. Acaba beni de böyle bir son mu bekliyordu” Birdenbire, kendimi hızla akan bir nehrin sularında, şelâleye doğru giden biri olarak gördüm ve derhal kıyıya çıkmam gerektiğini hissettim. Artık bende bir paranoya başlamıştı. "İnsanlar beni Yaşar Alptekin olduğum için mi, yoksa ben olduğum için mi seviyor?" diye sormaya başladım. Zor durumda kalmadıkça, kimseyle görüşmek istemiyordum. Bu sorgulamayla beraber, altı sene kadar mankenliği ve sinemayı bıraktım. Rab’im bu arayışı görerek, hak ettiğim doğrulukları görmeyi nasip ettiğini düşünüyorum. Zaman Durdu, Kırılma Başladı Rahmetli Sakıp Sabancı’nın cenazesinde sizi tümden değiştiren neler oldu? --- Her zamanki gibi yoğun bir gün geçiriyordum. Eve geldiğimde televizyonu açıp, dinlenecektim. TV’ye açtığımda ilk duyduğum ses “Ünlü işadamlarımızdan Sakıp Sabancı'nın cenazesi öğlen namazından sonra Fatih Caminde kaldırılacaktır” oldu. Bu cümlenin ne öncesini ne de sonrası duydum. Sanki zaman durmuştu. Ne olduğunu anlamadım bir titreme yaşadım. Kendime geldiğimde o cenaze namazına katılmam gerektiğini düşündüm, bunu isteyerek yapacaktım. İstiyordum, ama cenaze namazında ne yapılır, onu bile bilmiyorum. Bir arkadaşıma “gidelim mi” diye sordum, birlikte Fatih'e gittik. Sabancı’yla daha önce tanışmış mıydınız? --- Hayır, her hangi bir görüşmem olmamıştı. Sonra ---Avludan içeriye girdiğim andan itibaren zaten Yaşar Alptekin değişmişti. O kendini beğenmiş adam her adımda küçülüyor, egosu azalıyordu. Tıpkı yılanın deri değiştirmesi gibi bedenim tamamen değişmeye başladı. Etrafıma bakındım; kimileri saatine bakıp vaktin geç olduğunu düşünüyordu. Kimileri 'Meşhur birilerini görebilir miyim?' diye gelmişti. Ve ben garip bir biçimde yerimde sabit olmama rağmen sanki tek tek onların yanına gidip yaşadıklarını hissediyordum. Sonra uzağımdaki tabutu gördüm. O anda orada yatan kişinin Türkiye'nin en zengin adamlarından biri olduğunu ve sahip olduğu hiçbir şeyi götüremediğini acı bir şekilde fark ettim. En kötüsü de orada bulunan hiç kimsenin bunun farkında olmadığını anlamamdı. İnsanlar sanki sinema salonunda ara vermiş, vakit geçirir gibiydiler. Tam o sırada çam ağacının dibinde gözlerini kapamış dua mırıldanan yaşlı bir teyzeye gözüm takıldı. Sanki bütün insanların uğultusu durdu ve sadece ikimiz kaldık. Sonra ben bir uykudan uyanır gibi oldum. Arkadaşıma dönüp onun da benim de şaşırdığım bir şey söyledim; “Bana namaz kılmasını öğretir misin?” dedim. Kafana saksı mı düştü? Şaşırdı mı? --- Kafana saksı mı düştü dedi önce, sonra tamam dedi. Akşam kâğıtlara namaz kılma şeklini çizmiş halde geldi, öğretti. Sonra o gitti ben çalıştım. O gece namaz kılmayı öğrenebildiniz mi? --- Çizilen şekillere bakarak saatlerce namaz kılmaya çalıştım. Beceremiyormuşum gibi geldi, camiye gitmeyi istedim. Hazırlandım camiye gittim ama kapalıydı. Camilerin ne zaman açıldığını, ne zaman kapandığını bilmiyordum. Ne yaptınız? --- Sabah namazına kadar soğukta kapıda bekledim. İçimde o kadar büyük bir korku vardı ki. Ya beni içeriye almazlar ve ya yanlış bir şey yaparsam diye çok tedirgin olmuştum. Hatta günahkâr olduğum için Allah’ın beni çarpmasından bile korkuyordum. İlk defa gerçek manada bir camiye gittim. Daha önce turistik camileri gezmiştim; ama bir turist gibi. Yani o bilinçle ve idrak ile ilk defa giriyordum. O an ezan okunmaya başladı. Ve ben o kadar irkildim ki. Her hücrem zangırdamaya başladı. Namaza durdum ve öyle bir namaz kıldım ki. Dünyadaki hiçbir şeyi değil sadece Rab'imi düşünerek kıldım. Şimdi her namaza durduğumda o günkü namaz gibi namaz kılmayı istiyorum ama yok, olmuyor. Arkadaşlarınız nasıl karşıladı, onlarla görüşmeye devam ettiniz mi? --- Birçok arkadaşımla görüşüyorum. Onlara anlatıyorum, bazıları “daha dün şöyleydin” deyince utanıyorum ama kızmıyorum. Ben kurtuldum, onların da kurtulması için dua ediyorum. Çok Zor Günler Geçirdim Namaza başlamanız eski işinizi ve ekonomik durumunuzu da etkiledi mi? --- Çok etkiledi ama ben bunun bir imtihan olduğunu düşünerek son dakikaya kadar sabrettim. Film yapımcıları benden elini ayağını çekti, sanat camiası iş vermez oldu, hepsi namaz kıldığım için dışladı. Dolayısıyla hazıra dağ dayanmaz. Hep cepten hep cepten zorlanmaya başladım hatta çok zorlanmaya başladım. Ama hiç de kendimiz bozacak işlere girmedim. Sabrettim. Çok zor günler geçirdim. Kızımın okul kayıt parasını veremeyecek kadar zor günler geçirdim. Elhamdülillah rabbim insana kaldıramayacağı yükü vermiyor zaten. Sabretmek gerekiyor. Bir gün kızım okuldan telefon açarak para istedi; “Baba okula beş yüz milyon (500 YTL) istiyorlar” dedi. “kızım para yok” dedim. Başladı bana bağırmaya çağırmaya beni okulda, arkadaşlarımın arasında rezil mi edeceksin” kızım para yok, yok” dedim. Telefonu kapattıktan sonra ağlamaya başladım. Bir evladın para isteyip de babanın verememesi çok zor bir şey. Allah kimseye böyle bir şey göstermesin. Ağlıyordum, bir saat aradan geçmiş. Bir telefon geldi, arayan Mahmut diye bir arkadaşımdı. “Yaşar ne yapıyorsun, nasılsın?” diye sordu, “iyiyim” dedim. “Fenerbahçe tesislerindeyim gelsene” dedi. Moralimin bozuk olduğu, gelemeyeceğimi söyledim. Israr etti, açılacağımı söyledi gittim. Oturduk, konuştuk bu arada orada sigara ve içki içiliyordu, rahatsız oldum. Kalkmak istedim. Beni kapıya kadar uğurladı. O arada elini cebine attı “al dedi sana söz verdiğim para” “abi ne sözü” dedim. “hani benim bir ihale işi vardı ya, o iş olursa sana 500 milyon vereceğimi söylemiştim” sen yanlış hatırlıyorsun, bana para mara sözü vermedin, sen belki başkasıyla karıştırıyorsun dedim. Yok ya bunadın mı, senle konuştuk ya, ben sana söz verdim ya” dedi. “bak bu başkasınındır, başkasının kısmetidir” dedim. “Yok dedi, burada 500 milyon var. Cepten çıktı, cebe geri girmez artık” dedi. Aldım o parayı, hüngür hüngür ağlayarak eve gittim. Dua ederek, bağıra çağırak, motorla dönüyordum, kaskım vardı kaskın içinde öyle bağırıyordum ki, kulaklarım uğulduyordu. “Beni sevdiğini biliyorum yarabbim” diyor ağlıyordum. Üç yüz milyon olabilirdi, 400 olabilirdi ama tam kızıma lazım olan 500 milyon olması önemliydi. Hissettiriyor, görebilen için anlayabilen için o hep yanımızda. Önce yabancı olduğunuz bir ortamdasınız, oradan burası nasıl gözüküyor? ---Namaza ilk başladığımda bana delirdi dediler, sıyırdı dediler, psikolojik sorunu var, doktora görün dediler.. dediler. dediler.. hiç birisine bir şey demedim sadece “Allah’ım bana nasip ettin, onlara da nasip et” diye dua ettim. Yaptığınız şey doğruysa, doğrunun da arkasında durabiliyorsanız bir müddet sonra karşınızdaki kişiler sizi kabullenmeye, inanmaya başlıyor. Elhamdülillah o dönemleri atlattım. Birçok evreden geçtim Şimdi Selamlar Yürekten Gittiğiniz, gezdiğiniz yerlerde size olan ilgi nasıl? --- Eskiden insanlar beni sokakta gördüğünde beni göstererek “aa Yaşar Alptekin” der ve “merhaba” ederlerdi. Şimdi “Yaşar abi” diyorlar ve selam veriyorlar. Bu çok güzel bir duygu. Abi denmesi mi? --- Yok samimiyet.. ikisi arasında fark var. Yaşar Alptekin merhaba diyenler diliyle söyleyip, geçiyordu. Şimdi bana selam verenler yürekten selam veriyor. Önceki dudaktan selamdı, şimdiki kalpten. Bu çok güzel bir duygu. Daha önce İslam’ı nasıl bilirdiniz, ya da bilir miydiniz? --- Ben İslam’ı yeşil renk sanırdım. İslam eşittir yeşildi bana göre. Gördükçe, tanıdıkça yeşilin tonlarını görmeye başladım. Açık yeşil, koyu yeşil, fıstık yeşili.. hep böyle farklı tonda, farklı tatta yeşiller var. Ben yeşili tek biliyordum, gördüm çok farklı. İbadet Namazdan İbaret Değil Namaz büyük önem veriyorsunuz.. --- Namaz kılmak tabii ki çok önemli. İbadetlerin başında namaz gelir ama ibadet namazdan ibaret değildir. Yürümemiz, konuşmamız, gülümsememiz, ticaretteki ahlakımız, yememiz, içmemiz.. yani hizmet dairesinde, hakkın bize hak gördüğü her şeyin hakkını vererek edep dairesinde yaşamak ibadettir. Namaza ayrı bir önem veriyorsunuz, hatta ilk ve tek kitabınızın adı da “Namazla yeniden doğdum.” Konferanslarınızda hep namazla ilgili. Neden illa da namaz? --- Çünkü bir elimizde beş parmak var. Beş parmaktan başparmağı kır, kalemle yazı yazamazsın, bir şey tutamazsın, başparmak çok önemlidir. İslam’ın da beş şartı var. Elimizdeki başparmak kadar, İslam’ın beş şartında da başparmak kadar önemli olan namazdır.Namaz, bir çadırın direği. İbadet namazsız düşünülemez. Çünkü rabbimizle buluştuğumuz yegâne an. O nedenle çok önemli. Konuşabildiğimiz, dertleşebildiğimiz, isteklerde bulunduğumuz, onu tanıdığımız, ona şükrettiğimiz, hamd ettiğimiz her şey namazdır. Namazda İslam’ın beş şartını da uygularız. Namaz kılarken kabeye döneriz, yani haccın numunesini yaparız. Dişimizde arpa tanesi kadar bir şey olsa yesek namazımız bozulur, yani namazda oruçluyuz. Namazda Kelim-i şahadet de getiriyoruz. Vücudumuzun zekâtını veriyoruz. Böylece İslam’ın beş şartının beşi de namazda yerine getiriliyor. Namaz işte bunun için çok önemli. Adıyaman’a gelişinizi haber yaparken “O mankendi, şimdi mümin” başlığını kullanmıştık. Hali üzere “Mankenler mümin olamaz mı?” sorularıyla karşılaştık. Elbette mankenlerden de İslam dinine mensup olan vardı. Anlatmak istediğimiz İslam’ı yaşayan birisi haline gelmenizdi. Merak ediyorum, bir insan hem İslam’ı yaşar, yani mümin olur, hem de mankenlik yapabilir mi, tezat olmaz mı? --- Mümkün olacak.. ben o kısmı üstlenmiş durumdayım. Sanatçılardan var, sporcu var. Bazen arkadaşlarla bir araya gelip, sohbet ediyoruz. Kimlere ulaşmamız gerekiyorsa ulaşmaya çalışıyoruz. Terzi Çırağı Olmak İsterdim Bir daha başa dönme şansınız olsa hangi mesleği seçerdiniz? --- Bir terzinin yanında çırak olmayı isterdim. Çıraklığı mankenliğe tercih ederdim. Ben bunu dediğimde bana “O dönemi yaşaman gerekiyordu ki yaşadın. Belki daha başka bir şekilde hayatın olacaktı ama şimdi o dönemi yaşadığın için gençlere nasıl olmaları gerektiğini anlatıyorsun” diyorlar. Haklılarda sonunda Allah’ın dediği oluyor. Kaderimde o dönemi yaşamak varmış, şükür ki şimdi bulduğum huzura kavuştum. Ünlü insanların İslam’ı yaşamaya başlaması toplumda büyük yankı buluyor. Oysa halkın yaşaması hiç yankı bulmuyor bu nedendir sizce? --- Eskiden kötü insanlar parmakla gösterilirmiş, “Bak oğlum şu giden amca çok kötü” derlermiş. Şimdi iyi insanlar parmakla gösteriliyor. İyiler o kadar azaldı ki. Birde İslam’a fakir dini olarak bakanlara karşı güzel bir örnek oluyor. -Sanat camiasında İslam’a ilgi nasıl? Sanat camiasında kendilerini yobazlıkla suçlarlar diye inançlarını gizleyenlerin olduğunu ben biliyorum. Birçok arkadaşım var, görüşüyor sohbet ediyoruz. GAZETE ADIYAMAN 12.09.2008
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() Tabii dinler tarihiyle ilgilendim. Namaza başladıktan sonra hoca efendinin (M.Fettullah Gülen) kitaplarını okumaya başladım. İlk okuduğum Kırık Testi’ydi. Sonra Mustafa İslamoğlu, Cemil Tokpınar’ın Sabah Namazına Nasıl Kalkılır?, Senai Demirci, Ahmet Müfit, Diyanet İşleri Başkanlığına ait bazı kitapları bol bol okudum. Çünkü açtım. Aç bir insan sofraya geldiğinde her çeşit yemeği yemek ister ya ben de bütün kitapları okumak istiyorum.
Cenaze sonrası beslendiği kaynaklar yerinde olmuş . Birde sanat camiasında yobazlık ile suclanma endişesinden dolayı insanların baskıya maruz kalması ne fena , mahalle baskısı fikir baskısı muhafazakar cepheden olduğunu hep söylerlerdi halbuki |
|
![]() |
![]() |
![]() |
Etiketler... Lütfen konu içeriği ile ilgili kelimeler ekliyelim |
islam, namaz, yaşar alptekin |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|