Siyaset Forum - Siyasetin Kalbi
Haberler Dünyadan ve Ülkemizden son dakika haberler burada.



Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 03-16-2012, 22:07   #1
Kullanıcı Adı
Ammar
Standart İnsanlık Tarihinde Kara Bir Leke
Halepçe Katliamı nedeniyle açıklamalarda bulunan STK'lar ve kanaat önderleri, Halepçe'nin insanlık tarihine karan bir leke olarak geçtiğine dikkat çekerek, Müslümanların yaşananları unutma gafletine düşmemesi gerektiğini belirtti.

VAN - Irak ve İran arasındaki bir kent olan Halepçe 'de 16 Mart 1988' de tarihte eşine az rastlanır bir katliam yapıldı. Saddam Hüseyin'in kimyasal silahları on binlerce Müslüman Kürd'ün katledilmesine ve o günden bu yana yüz binlerce insanın da sakat kalmasına neden oldu.
O günden bu yana unutulmayan ve hatırlandıkça lanetlenen Halepçe katliamının üzerinden 24 yıl geçti. On yıllardır İslam ümmetinin tepkisine hedef haline gelen bu melun saldırının 24. Yıl dönümünde açıklamalarda bulunan STK'lar ve kanaat önderleri yaşanan bu melun vakadan yıllar sonra Müslümanlara aynı çağrıda bulunuyorlar. Müslümanlar feraset sahibi olmalı ve yaşadıklarını unutma gafletine düşmemelidirler.
Onlara Göre İslam'dan Yana Tavır Alanlar Yok Edilmeliydi
Mustazaf-Der Genel Başkanı Av. Hüseyin Yılmaz, Halepçe katliamının büyük bir zulüm olduğunu ve bu zulümde timsah gözyaşı döken batı ülkelerinin de katkısı olduğunu belirtti. Yılmaz, "O gün emperyalist batı ülkeleri Saddam'a destek veriyor yaptıkları katliamları görmezden geliyordu. Yine o dönemde Müslüman Kürd halkına karşı Saddam'ın kullandığı silahları ve kimyasal bombaları bu ülkeler Saddam'a sağlıyorlardı. İslami bir devrim yapmış İran'a karşı Saddam'ın zafer elde etmesi için her türlü destek verildi. İslam'dan yana tavır alan kim olursa olsun onlara göre yok edilmeliydi. Halepçe halkı da dindarlığıyla ve İslami kişiliğiyle ön plana çıkıyordu. O dönemde İran'da İslami inkılâbın gerçekleşmesi sonucu Halepçe'nin tercihini İslami İran'dan yana koyması kendilerine yapılan vahşice katliamın dünya emperyalist ülkelerince meşru görülmesi için yeterli bir nedendi" tespitinde bulundu.

On Binlerce Biçare İnsan Vahşice Katledildi
Saddam ve katliamcı ordusunun kadın çocuk ve yaşlıları öldürmede hiç tereddüt etmeyecek kadar vahşi olduğunu ve bu cesaretlerini kendilerine destek veren emperyalist batıdan aldıklarını belirten Yılmaz, "Halepçe'de bulunan insanların birçoğu yaşlı insanlar, kadınlar ve çocuklardı. On binlerce biçare insan vahşice katledildi. Emperyalist ülkeler ki bunların başında Amerika geliyor; Irakta katliamı yaptırdıkları Saddam ile işleri bittikten sonra Saddam'a ne yaptıklarını hep beraber gördük. Kendi inisiyatifleriyle bir piyonlarına işlettikleri katliamları Saddam'a mal ederek ve bunu bahane ederek Irak'a giriyor ve yüz binlerce Müslüman'ı katlediyor. Tabi bu kuklalar da işleri bittiğinde çöplüğe atılmaya mahkûmdular. Amerika bu şekilde aslında Halepçe'de işlediği katliamın üstünü örtüyor ve sanki Halepçe'de katledilen insanların hesabını soruyormuş gibi bir role giriyor" dedi.

Şeyh Said'le Beraber Katliama Tabi Tutulduk
"Bizler dünya üzerinde yaşanan bu trajedileri göz önünde bulundurmak ve dünya coğrafyasında Müslümanlara yönelik işlenen katliamları göz önüne getirmek için Martın 3. Haftasını Mustazaflar Haftası olarak ilan ettik" diyen Yılmaz, "Müslümanlara karşı yapılan katliamlarda belki de hafızalarımızdan hiç silinmeyecek olan birçok olay yaşandı. Bunlardan biri ve belki de en önemlisi Halepçe katliamıdır. Ya da Suriye'de yaşanmış Hama Katliamı veya Bosna'da yaşanan katliam. Saymakla bitmez. Binlerce İslami şahsiyet ortadan kaldırıldı. Şeyh Ahmet Yasin bunların en belirgin örneğidir. Yaşadığımız ülkede de bunlardan geri kalır şeyler yaşanmadı. Milli şef dönemini yaşayan bir ülke olarak bizler İslami hassasiyetlerimizden dolayı Şeyh Saidle beraber katliama tabi tutulduk. Bir üstat Bediüzzamanı hatırlayın. Ömrü zindanlarda ve sürgünlerde geçti. Sebep? Tamamıyla İslami şahsiyetinden dolayı. Evet, biz de bu zulmün en ağırını yaşadık. Bu dönemlerde yaşadığımız Zilan deresi katliamı, Dersim katliamları, Bingöl'de yapılan katliamların tamamı bir kara leke olarak ortada duruyor. Yaşanan tüm bu haksızlıkları, zulümleri unutmamak ve unutturmamak gerekir. Bu örnekleri her hatırladığımızda bu zulümleri işleyenleri kınıyor ve lanetliyoruz" açıklamasında bulundu.

On Binlerce Müslüman Kürd Bu Katliamda Öldürüldü
Doğruhaber Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mehmed Göktaş hoca ise Halepçe katliamını İslam dünyasında yaşanan ve ibret alınması gereken acı olaylardan biri olarak niteledi. Göktaş hoca, "Bu olayın aslında bize şunu öğretmesi gerekirdi ancak maalesef öğrenemedik. Müslümanların ilk olarak kendi Firavunlarını kendi elleriyle alaşağı etmeleri gerekir. Bunu başaramadığımız için başımıza gelmiş bir olaydır bu. İslam dünyasının her yerinde yaşanan acı bir gerçektir bu. On binlerce Müslüman Kürd bu katliamda öldürüldüler. Hem de çok feci bir şekilde. Kadın çocuk demeden büyük bir katliam işlendi. Bunda tabi en büyük etken, yani olayın baş mimarı kendi Firavunumuz Irak'ın firavunu Saddam idi. Tabi dışarının daha büyük Firavunları da bu katliama göz yummuş hatta destek olmuşlardı. Tabi ne acıdır ki bu gün bakıyoruz, Saddam Firavununa o zulmü o gün işletenler bu gün gelmiş bizi ondan kurtarmaya çalışıyorlar. Hem de onun katlettiğinden daha fazla insanımızı katlederek. Bu olaylar bizi bir nebze de uyandırmalı" uyarısında bulundu.

Kendileri İçin Her Şeyi Mubah Görüyorlar
Zalimlerin bizim bildiğimizden daha zalim ve daha acımasız olduğunu belirten Göktaş hoca, " Onların o gülen yüzüne aldanmamalı. Halepçe katliamı Müslümanların birçok yönden üzerinde durması gereken bir meseledir. Bilmeliyiz ki Saddam daha o gün alaşağı edilmeliydi. Hak buydu. Ancak bakıyoruz ki bu zalimler o gün değil de, bu gün yapıyorlar bunu. Bu da bize şunu gösteriyor. Demek bu adamların biz Müslümanları düşündüğü yok. Bunlar işlerine geldiği gibi hareket ediyorlar. Kendileri için her şeyi mubah görüyorlar. Ama bizler başımızdaki firavunları def etmek istersek bunu kesinlikle kabul etmezler. O durumda bizler terörist oluruz, anarşist oluruz, bölücü oluruz. Zaten tarihte de böyle değil mi?" dedi.

Halepçe Katliamını Yapanların İbretlik Sonuna Hepimiz Şahit Olduk
İşlenen katliamın perde gerisinin sanıldığı kadar net olmadığına işaret eden Özgür - Der Van Şubesi Başkanı Fuat Değer, "Katliamın yıl dönümünde yapılanları nefretle kınıyor ve lanetliyoruz" dedi. Değer, "Bu yıl da ümmetin başı sağ olsun diyoruz. Halepçe katliamını yapanların ibretlik sonuna hepimiz şahit olduk. İslam dünyasında Saddam ve Saddam gibi zalim rejimlerin sonunun farklı olmayacağını sünetullah bize gösteriyor" açıklamasında bulundu.

Bu Tür Zulümler Tek Başına Kimsenin İşleyebileceği Katliamlar Değildir
Müslümanlar olarak yeryüzünün bütün mazlum milletlerinin yanında olarak meselelere karşı uyanık olmamız gerektiğine işaret eden Değer, "Halepçe katliamında kullanılan silahların Türkiye üzerinden, İskenderun limanından geçtiği hakkında yıllarca söylentiler dolaştı. Bu tür zulümler tek başına kimsenin işleyebileceği katliamlar değildir. Bu nedenle olayın bütün fotoğrafının ortaya çıkmadığı kanısındayız. Sadece Saddam'ın devrilmesi ve idam edilmesiyle Halepçe katliamının intikamı alınmış olmayacaktır" diye konuştu.

Bütün Dünya Bilir ki Bu Katliamın Arka Planında Amerika Vardır
Yaşanan katliamların emperyalist batının gerçek yüzünü ve tarih boyunca sergilediği çifte standardı ortaya koyduğuna işaret eden Erdem Der Başkanı İsmail Almalı, "Amerika tarih boyunca şu stratejiyi ön plana çıkarmıştır. Evet, biz öldürüyoruz ancak özgürlük için öldürüyoruz. Her ne yaparsak yapalım mutlaka haklıyız. Biz efendi, siz Müslümanlar ise kölelerimizsiniz. Dolayısıyla 'bırakın hak talep etmeyi konuşmaya bile hakkınız yoktur. Her halükarda haklı olan biziz' der ve yüzsüzlükleriyle dünyada dolaşırlar. Bütün dünya da bilir ki bu katliamın arka planında Amerika vardır. O dönemde kendilerine maşa olarak kullandıkları Saddam sadece bir piyondu. Bu katliamla on binlerce insanın katledilmesiyle iş bitmemiş, o günden bu yana 100 binlerce insan soludukları gazların etkisiyle ölmüş ya da sakat kalmışlardır. Malumunuz son özgürleştirme! Operasyonunda da Amerika büyük bir katliam daha yaptı. Bu sefer de dikkat ederseniz yıllar önce katliama tabi tutulan bir milleti kendi tarafına çekmiş ve onların elleriyle yapmak istediklerini yapıyorlar. Dikkat ederseniz her dönem için kendisine bir piyon bulmak için hiç zorlanmayan Amerika'ya, Müslümanlar ancak daha ferasetli ve küresel bir ümmet anlayışıyla karşı koyabilirler" dedi.

Afganistan'da Hayatını Kaybeden İnsanlarımızın Sayısı 10 Halepçe Katliamını Geçti
"Halepçe'nin acısını benliğimizde hissettik ve günlerce ağladık ızdırabını yaşadık" diyerek o gün yaşanan acıları yâd eden kanaat önderlerinden Osman Gülaçar Hoca, Halepçe'nin yakın tarihimizin yüz karası bir hadise olduğunu ve bütün dünyanın gözleri önünde Avrupa'nın, Amerika'nın satmış olduğu kimyasallar ile gerçekleştiğini belirtti.

Halepçe'nin asıl katillerinin ABD ve emperyalist güçler olduğunu söyleyen Osman Hoca, "Zamanında bu katliamı Halepçe'de kimyasallarla yapan katil ABD, bu gün yanı başımızda Afganistan'da bunu vahşi askerleriyle ve diğer kan kusan silahlarıyla yapıyor. Afganistan'da hayatını kaybeden insanlarımızın sayısı 10 Halepçe katliamını geçti. Daha 2 gün önce yaşadık. Bir Amerikalının 17 insanımızı keyfi bir muamele ile katledildiğine şahit olduk" ifadelerini kullandı.
Halepçe Müslümanların Meselesidir
Halepçe'de yaşanan acıların aynı zamanda bizim de acımız olduğunu belirten Osman hoca, "O insanlar bizim kardeşlerimizdir. Orada Müslüman oldukları için bir halk katledildi. Ama hamd olsun Müslümanlar bu konuda hep duyarlı oldular ve o meşum olayı hiçbir zaman gündemden düşürmediler ve inşallah düşürmeyeceklerdir de. Her ne kadar bazı kesimler bu gibi meseleleri kendi emelleri için zaman zaman sahiplendilerse de iyi bilelim ki onlar Müslüman'dılar. Halepçe de Müslümanların meselesidir" dedi.

Müslümanların Boyunlarının Borcudur ki Bu Değerleri Unutturmasınlar
"Zaman içerisinde Halepçe gibi şeyh Said kıyamı gibi mevzularda unutturulmaya çalışılmış ve asıl mecralarından koparılmaya çalışılmıştır" diyen Osman Hoca, "Bu konuda Müslümanların boyunlarının borcudur ki bu değerleri unutturmasınlar, onlara sahip çıksınlar, çocuklarına adeta bir ninni gibi onların o şerefli ve kutlu davasını ve kıyamlarını anlatsınlar. Kürt insanı eğer şeyh Said'in tamamıyla İslami bir kıyam ortaya koyduğunu ve Halepçe'de katledilen insanlarımızın İslami kimliklerinden dolayı katledildiklerin bilirse o zaman bu noktada bu meseleleri istismar edenlere de prim vermeyeceklerdir" dedi. (Fikret Özkan - İLKHA)




 

Ammar isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Alt 03-16-2012, 22:22   #2
Kullanıcı Adı
werret
Standart

ABD'nin köpekliğini yapan Barzani ve Talabani'nin, Halepçe katliamında hiç suçları ve sorumlulukları yok muydu?!

Bunları neden eleştirmemişler?
  Alıntı ile Cevapla
Alt 03-16-2012, 22:33   #3
Kullanıcı Adı
Ammar
Standart
Alıntı:
werret Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
ABD'nin köpekliğini yapan Barzani ve Talabani'nin, Halepçe katliamında hiç suçları ve sorumlulukları yok muydu?!

Bunları neden eleştirmemişler?
o zaman mola berzani vardı ve zaten savaşıyordu zalime karşı !

celal ve mesut için bir bilgim yok... varsa bildiğin paylaş biz burada bahsedelim !
Ammar isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 03-16-2012, 23:24   #4
Kullanıcı Adı
werret
Standart
Alıntı:
Ammar Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
o zaman mola berzani vardı ve zaten savaşıyordu zalime karşı !
Molla Barzani dediğin ve Mesut Barzani'nin Babası olan Mustafa Barzani, Halepçe katliamından önce ölmüş!..

Halepçe katliamı 1986-1988 ile yılları arasında yaşanmış, Molla Mustafa Barzani ise 1979 yılında ABD'de ölmüş...


Alıntı:
Molla Mustafa Barzani (Kürtçe: ملا مصطفا بارزانی Mela Mistefa Barzanî; d. 14 Mart1903, Barzan, Irak – ö. 1 Mart1979, Washington D.C., ABD), 1946 yılından ölümüne kadar Irak'ta Kürdistan Demokratik Partisi'nin (KDP) başkanı olarak siyaset yaptı. Mesut Barzani'n babası.

Genç yaşlarında Osmanlı hamidiye ordu birlikleri, kendisi ve ailesini tutuklayıp Diyarbakır'a sürgün ve hapise gönderdiler. 12 yaşında iken, ağabeyi (Abdülselam) idam edildi. 1919 yılında İngiliz işgalcilere karşı yürütülen isyana katıldı. 1931'de büyük kardeşi Şeyh Ahmed'in başlattığı ayaklanmaya katıldı. Ertesi yıl Barzan aşiretinin başkanı oldu. II. Dünya Savaşı'nda karışıklıklardan yararlanarak 1943'te Bağdat yönetimine başkaldırdı. Ağustos 1945'te geniş çaplı bir ayaklanmaya dönüşen bu hareketin bastırılması üzerine aşiretiyle birlikte İran'a geçti. 13 Ocak 1946'da, Sovyetler Birliği'nin desteğiyle İran sınırları içinde Azerbaycan Millî Hükûmeti ile birlikte kurulan Kürt Mahabad Cumhuriyeti'nin kuruluşunda önemli rol oynadı. Hemen ardından tümgeneral rütbesiyle başkomutanlığa getirildi. SSCB'nin İran'dan çekilmesinden (aralık 1946) sonra İran güçlerince Mahabad Cumhuriyeti'ne son verilince, yaklaşık 500 silahlı adamıyla Türkiye-İran sınırı üzerinden SSCB'ye kaçtı. Burada kaldığı yıllarda Moskova'da öğrenim gördü.

Mustafa Barzani liderliğindeki Kürdistan Demokrat Partisi (KDP), 1957 Kongresi'nde Marksist-Leninist bir çizgi benimsediğini açıkladıysa da, esas olarak milliyetçi bir örgüt olmaya devam etti.

Abdülkerim Kasım'ın 1958'de krallığa son veren darbesinden sonra Irak'a döndü. Yasal bir kimlik kazanan Kürdistan Demokratik Partisi'nin önderi olarak önceleri yeni yönetimi destekledi. Ama ekonomik ve kültürel haklar konusunda verilen sözler yerine getirilmeyince, eylül 1961'de ayaklandı ve peşmerge (ölüm öncüsü) denen gerilla kuvvetiyle Kuzey Irak'ın büyük bir bölümüne egemen oldu. Irak yönetimindeki çeşitli değişiklikler doğrultusunda zaman zaman ateşkes anlaşmaları yapmakla birlikte, Kuzey Irak'ta özerk bir yönetim kurmaya yönelik silahlı mücadeleyi başarıyla sürdürdü. Mart 1970'te Kürtlerin isteklerini kabul eden bir antlaşmanın imzalanması üzerine, silahlı mücadeleye son verdi.

1973 yılında Irak'ın Sovyetler Birliği'yle imzaladığı dostluk ve işbirliği antlaşmasından sonra Moskova'nın Barzani'ye verdiği destek giderek azaldı. Antlaşmanın uygulanması için öngörülen dört yıllık sürenin bitimine doğru, Irak yönetiminin 1957 nüfus sayımını temel alan sınırlı bir kültürel özerklik planı sunması, ilişkileri gerginleştirdi. Bu sırada Irak ile anlaşmazlık halinde olan İran ve SSCB'ye yakınlaşan Bağdat rejimini istikrarsızlaştırmak isteyen Amerika Birleşik Devletleri'nden (ABD) destek alarak yeniden silahlı mücadeleyi başlattı.[1] Ancak, 6 Mart 1975'te imzalanan Cezayir Antlaşması'yla, bazı ödünler karşılığında Irak ile anlaşmaya varan İran şahı Muhammed Rıza Pehlevi'nin yardımı kesmesi üzerine, zor duruma düştü. Barzani çatışmayı durdurarak İran'a kaçtı. 1976'da Amerika Birleşik Devletleri'ne gitti ve orada vefat etti.

Gençlik yıllarında molla olmasına rağmen SSCB'de eğitim gördüğü için Kızıl Molla olarak da anılır. Oğlu Mesud Barzani'ye devrettiği aşiretinin bağımsız Kurdistan hedefine ulaşması gerektiğini vasiyet etti.
http://tr.wikipedia.org/wiki/Mustafa_Barzani


Biraz da oğul Mesut Barzani'yi tanıyalım..

Alıntı:
Mesut Barzani (Kürtçe: مسعود بارزانی Mesûd Barzanî; 16 Ağustos 1946 Mahabad), Kürt siyasetçi.

1946 yılında babası Molla Mustafa Barzani'nin lideri olduğu İran'da bulunan, SSCB'nin desteğiyle kurulmuş olan Mahabad Cumhuriyeti'nde doğmuştur. Sonraki dönemde Molla Mustafa Barzani'nin bölgede bağımsız Kürt devleti kurma girişimi başarısızlıkla sonuçlandı ve İran ordusunun bölgeye giriş yapmasıyla Molla Mustafa Barzani SSCB'ye, küçük yaşlarda olan oğlu Mesut Barzani ise Irak'a gitmek zorunda kalmıştır. Molla Mustafa Barzani 1958 yılında Irak'ta yapılan darbenin sonucu olarak krallığın Kasım tarafından yıkılmasının ardından, yeni kurulan hükümet tarafından aldığı davet üzerine yeniden ülkeye dönüş yaptı. İlerleyen yıllarda Irak'ın, Kürtlere talep edilen hakları vermemesi üzerine baba Barzani silahlı bir ayaklanma başlattı.

1970'lerin ilk yıllarında Molla Mesut Barzani, babası ve kardeşi İdris Barzani ile birlikte Kürtlerin siyasi ve askeri meseleleri üzerine çalışmaya başladılar. Ancak 1975 sonunda babasının ABD'ye iltica etmesinin ardından yine kardeşi İdris ile birlikte Kürdistan Demokratik Partisi'ne başkanlık etmeye başladı.
1979 Sonrası Dönem [değiştir]

Molla Mustafa Barzani'nin 1979 yılında ölümünden sonra partinin en etkin liderleri Mesut ve kardeşi İdris Barzani oldular. Aynı yıl içerisinde (1979) İran'da yapılan devrimden sonra Mesut Barzani ve ailesi destkeçilerinin de vasıtasıyla İran'a yerleşti. 1980 yılında İran-Irak Savaşı'nın başlamasıyla bölgedeki ortamı kullanan Barzani ve partisi KDP Irak sınırın İran'a yakın kısmında güçlenip etkinliğini arttırmayı başardı. İran - Irak savaşı döneminde ve sonrasında Irak'ta nüfuzunu arttırmak isteyen İran rejimi, Irak'taki tüm Saddam karşıtı güçleri İslami hareketlenmeler temelinde etkilemeye çalışmış olsalarda Mesut Barzani bu duruma pek sıcak yaklaşmamıştır. 1987 yılına kadar KDP'yi kardeşi İdris ile birlikte yöneten Mesut Barzani 1987 yılında kardeşi İdrisin ölümü sonrasında KDP'nin alternatifsiz lideri haline gelmiştir.

İran - Irak Savaşı Sonrası Dönem [değiştir]


George W. Bush ve Barzani Beyaz Saray'da, Ekim 2005


1988 yılında İran - Irak savaşının sona ermesinden sonra Kürt bölgelerinin önemi artmış, bu bölgelerdeki hakimiyet ciddi bir konu haline gelmiştir. Bu konuda da Mesut Barzani hakimiyet için büyük çabalar harcamıştır. Körfez Savaşından Irak'ın 1991 yılında yenilgi ile çıkmasını fırsat bilen Barzani, Baas rejimine karşı Kürt ayaklanması başlatmıştır. Ayaklanma sonrasında Baas hükümeti ile Kürt ayaklanmacılar arasında büyük çatışmalar çıkmıştır. Ancak bu olaya batılı güçler müdahale etmiş, Kürtler için Kuzey Irak'ta güvenli bölgeler yaratılmış ve çatışmalar sonlandırılmıştır.

1992 yılının Mayıs ayında batılı güçler denetiminde Kuzey Irak'ta yapılan seçimlerde Kürdistan Demokratik Partisi lideri Mesut Barzani ve Kürdistan Yurtseverler Birliği lideri Celal Talabani bölgesel liderler olarak seçilmişlerdir. Ancak 1994 yılında KDP - KYB koalisyonu arasında çıkan anlaşmazlıklardan dolayı iki parti arasında çatışma (Kuzey Irak İç Savaşı) başlamıştır. 1996 yılı Ağustos ayında Barzani, Talabani'nin İran rejimiyle anlaşacağından korktuğundan dolayı kendisi Baas rejimiyle anlaşma imzalamıştır, bunun üzerine 31 Ağustos 1996'da Erbil'e giren Irak güçleri bölgeyi Barzani'ye emanet etmiştir. Bu dönemden sonra Ekim 1996'nın sonlarına doğru KDP - KYB arasında ateşkes imzalanmıştır.
http://tr.wikipedia.org/wiki/Mesut_Barzani


Mesut Barzani ve Celal Talabani, ABD işbirlikçisi olan hainlerdir!..

ABD ile işbirliği yaparak ve ABD'nin silahlı ve askeri desteğini alarak Saddam Hüseyin'e karşı efelenmek zalime karşı savaşmak mı oluyor?!



Alıntı:
Ammar Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
celal ve mesut için bir bilgim yok... varsa bildiğin paylaş biz burada bahsedelim !
Alıntı:
Saddam Hüseyin'in 23 Şubat - 16 Eylül1988 tarihleri arasında El-Enfal Harekâtı'nı şiddetlendirdiği dönemde Mart ayının ortasında İran ordusu Zafer-7 Harekâtı adlı genel taarruzu başlattı. Celal Talabani liderliğindeki Kürdistan Yurtseverler Birliği'ne bağlı Peşmergeler de İran Ordusu ile işbirliği yaparak Halepçe kasabasına girdi ve isyan başlattı.

Saddam Hüseyin İran ordusunun ilerleyişini durdurmak için Irak Ordusunun Kuzey Cephesi Komutanı olan Korgeneral Alî Hasan al-Majîd al-Tikritî'ye (batı medyası tarafından 'Kimyasal Ali' lakabı ile bilinir) zehirli gaz bombaları kullanmayı emretti.

16 Mart 1988'de zehirli gaz bombalarını taşıyan sekiz MiG-23 uçağı tarafından Halepçe kasabasına bombardıman düzenlendi. Halepçe sakinleri , İran askerleri ve Peşmergelerle birlikte 5.000'den fazla insanın öldüğü, 7.000'den fazla insanın da yaralandığı tahmin ediliyor. Ancak Irak Savaşı'ndan sonra bölgeye giren yabancılar tarafından bu rakamın daha da büyük olduğu tespit edildi.
http://tr.wikipedia.org/wiki/Halep%C...r%C4%B1s%C4%B1

Konu werret tarafından (03-16-2012 Saat 23:32 ) değiştirilmiştir..
  Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı




2007-2026 © Siyaset Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.


Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı