![]() |
#11 | |
![]() Okuyan gözlerinize saglik ![]() Alıntı:
![]() Hatta tavsiye ederim Kral FM de radyo yayini var pazartesinden cumaya kadar saat 23'ten 01'e kadar yanilmiyorsam. Okuyan gözlerinize saglik ben tesekkür ederim. |
||
![]() |
![]() |
![]() |
#12 |
![]() gerçekten güzel
teşekkürler |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#13 |
![]() Yaziyi okumak faydali oldu, mutluluk duyabilecegim birçok sey geldi hatirima. Sanirim arada sirada mutluluk nedenlerini tazelemek gerekiyor
![]() |
|
![]() |
![]() |
#14 |
![]() Kesinlikle
![]() |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#15 |
![]() Haddini Bil !
İnsan kendinden ya da hayattan nefret ettiği an düşünüyor ölümü, diğer bir ifade ile intiharı. Demek ki kendini beğenmek kötü ama kendini beğenmemek ya da beğenememek daha kötü. Öyle ya ; “ Ah ne kadar güzelim, en iyisi ben artık öleyim” diyen yok… Vasat olarak tabir edilen şey, belki de en doğru olanı. Ne şımarıklık derecesinde kendini beğenmek ne de kendinden nefret edecek kadar beğenmemek… To be or not to be… Bir yakınını kaybettiğin andaki dağınıklılığın ile bir düğüne hazırlandığın süslülüğün arasında bir görüntüye sahipsin özet olarak… Düğün ile cenaze… Gözyaşı ile kahkaha… İsyan ile umut… Hepsi bu; Neşe ve hüzün… Kendini beğenmiş birinin yürümesi ile hayattan bezmiş birinin yürüyüşünü getirin gözünüzün önüne Kendini beğenmişin olmazsa olmazı, omuzları dik, gözleri canlı, elleri muntazaman yürüyüşü ile intizamlı, kıyafetindeki uyum, taktığı aksesuarla bir bütün… Yüzünün kenarında hafif bir gülümseme “göğüs ileri kümbet geri” de denir bu yürüyüşe, halk tabiri ile “gubararak yürümek” (kabarmaktan kinaye); Yürümüyor, süzülüyor hali… Hayattan bezmiş olan malum; omuzları çökük, gözlerinin feri bitmiş, eller vücutta bir fazlalık, Kıyafeti ise giyinmemiş örtünmüş kıvamında, ne bulunduysa atılmış üstüne ve dudağının kenarında acı bir gülümseme… Halk diliyle “bezgin” de diyebilirsiniz; Yürümüyor, sürünüyor hali… Lisan-ı hal denen vücut dili böyle bir şey işte… Duruşundan, bakışından, oturuşundan ele verir kendini ne kadar gizlese de… Oysa ayağını vursa yeri delemeyecek, başını kaldırsa göğü delemeyecek bir fani, niye şişerse..? Bezgin içinde; bir gün zaten öleceğini bilmesine rağmen, ölümü öne almak neyi ertelemekse..? Dümdüz bir insan olmak ne güzel oysa, insanlardan bir insan olmak, sıradan yani faydası olmasa da zararı olmamak kimseye, insanca yaşayıp, zorluklara direnen, zorluktakine güç veren, kibirle koşmaktansa onurla yürümeyi tercih eden, kimseyi küçümsemeden en küçüğü “ben” diyen… Hadi toparlan şimdi; Sen insansın sürüngen değil, ayağa kalk ve doğrul… Hadi toparlan şimdi; Sen insansın, kanatların yok, süzülmeden yürü, uçmayı bırak… Kendini küçük görme, kâinatın en şerefli varlığı, meleklerin önünde secde ettiği, ekmeğini kazanan, fakirlere yardım eden, tertemiz çocuklar yetiştiren sensin, yerini bil. Ve asla kendini beğenme; Sen ağrıyan dişine, terk eden sevgiline, yataklara düşüren bir grip mikrobuna bile karşı Koyamayacak kadar zayıfsın haddini bil… Hayat ne baştan sona düğün, ne de külli cenaze; İki kapılı bir han hayat, Yolunu bil… Bedirhan Gökce / 07 Mart 2010 Kaynak : http://www.bedirhangokce.com/yazilar.php?ID=29 |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#16 |
![]() ![]() Beni Sev(m)iyor musun ? Sanırım en çok bu soruyu soruyor ‘daha çok seven’ sevdiğine? “Seviyor musun?” sorusuna önce; “Ne demek seviyor musun? Hem de deliler gibi” cevabı verilir… Sonra “Elbette seviyorum hem de çok…” Daha sonra; “Seviyorum.” “Seviyoruz işte”, (Seviyorum değil dikkat ediniz seviyoruz) “Eveeet…” (Bunu sıkılmış olarak seslendirin) “Yav çoluk çocuğa karıştın hâlâ seviyor musun?!!! Sonra karşıdan gelen cevap genelde şu iki kelimeyle başlıyor… “ZATEN SEN…” ….ah salak kafam…(Yani nasıl inandım senin gibi birine) Öbürü şöyle der; “Kaç yaşına geldi hâlâ işi aşk-meşk. ![]() Bunu ben 20-50 yaş arası olarak aldım ama herkes kendi durumuna göre yorumlayabilir… *** Niye isteklerimiz gerçekleşmediğinde hırçınlaşırız…? Niye kaybederiz kendimizi sevgimize karşılık bulamadığımızda…? Niye “olsun bana seninle geçen yıllarım yeter” diyerek yıkmadan dökmeden daha seviyeli ayrılamayız birbirimizden? Niye öldürürüz yaşadığımız geçmişteki güzel günleri de beraber hiç düşünmeden? Bu da bir bencillik değil midir peki…? Ben seni seviyorum sen de beni sevmek zorundasın… Ben bu ilişkiye yıllarımı verdim, bitiremezsin… “Ya benimsin ya toprağın” arabeski biraz da burada başlıyor işte… *** Biz sevmiyor sanki zulmediyoruz sevdiklerimize… Sevdiğimiz de bizi aynı şiddette sevsin diye her tür planlar yapıyoruz kendimizce. Tekrardan hediyeler alıyoruz en güzel sözlerle, sonra karşılık göremeyince giderek şiddetini artıran bir tepkiye döndürüyoruz her şeyi… Bağırmalar, ağlamalar, sinir krizleri, içindekilerle kırılanlar, hışımla kapanan kapılar. Ardından evli olanlar dışarıya taşırıyor bunu ve hatırlı kişiler hatrını koyuyor ortaya, varsa çocuklar sürülüyor öne, bin kere düşünülmüşü “aman bir daha düşünün” diye Anneler-babalar ve onlara ulaştırılan en ulaştırılmayacak “haklılık belirtir sözler” ekleniyor belki korkar da gitmeye niyetlenen geri döner diye. Sonra bir anda herkes seferber oluyor iki kişilik kavgaya, Kim nereden, neyi, ne kadar, düzeltebilirse… Oysa heyecanını yitirmiş bir ilişkiden ve daha kötüsü çirkinleşen sözlerden oluşan enkazı kim birleştirebilir ki, dönülebilsin geriye… İki seven insanın sessizliği nasıl bir çığlıktır aslında…! Elbette hiçbir aşk sonsuza kadar sürmez… Ama karşılıklı anlayış ve saygı, aşkın da üzerinde bir yere taşır her geçen gün sizi… Sohbettir ayakta tutan sevgiyi, gülümsemek, ışık vermek, dert almak, bunalım yapmamak telefonda ölmüş bir ses tonu ile konuşmamak, umut vermek güç artırmak, kendinin dışında bir hayatı olduğunu hatırlayıp sohbeti genele yayıp işleriyle ilgili “sen yaparsın” diyerek hayat vermek, ona dua etmek… Aşkı bunlar yaşatır, tabii varsa? Gidin bir yaz akşamı kapı önünde veya balkonda ağız ağza vermiş ihtiyarlara bi kulak verin ne konuşurlar senelerdir sizce, hem de böyle tane tane, hem de “beni bu gocalttı buuu, ömrümü yedi” diyerek tatlı tatlı cilveyle… Eğer konuşacak bir şey kalmamış ve sessizlik düşmüşse araya, artık iğnelenen sözlerle bedduaya yürüyorsa dilinizde kelimeler, bilin ki çöküyor tavan, dökülüyor yüreğin sıvası ve sallanıyor zemin, anla ki artçı sallantılarıdır bunlar, gelmekte olan o büyük depremin… Ben de Zaza gibi soriiiyim size “Beni seviy misin?” diye ![]() ?? ? Beni sevmeyen ölsün mü? Niye? Bedirhan Gökce / 08 Subat 2010 Kaynak : http://www.bedirhangokce.com/yazilar.php?ID=25 |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#17 |
![]() ![]() Edep edepsizlerden öğrenilir ! Edebinle konuş, Edebinle otur, Edebinle dinle… Kısaca edebini takın yeter… İşte bütün mesele bu, eğer bu “edep” duygusu tüm dünyada olsa; Ne savaş olur, ne kavga Ne boşanma olur, ne ayrılma Ne kibirlenme olur, ne alınma… Edep edepsizlerden öğrenilirmiş, eskiler öyle diyor. Ahlak da ahlaksızlardan… Yine eskilerin tabiri ile “ar damarı yırtılması” böyle bir şey mesela. Şu son 15-20 yıl kadar “edepsizliğin” bu kadar prim yaptığı bir dönem yaşanmadı… Tartışma programlarından, sanatçıların atışmasına, siyasilerin söylemlerinden, köşe yazarlarının yazılarına kadar düzeysizlik diz boyu… Edebiyat edep kökünden gelmesine rağmen; en meşhur edebiyatın birçok dalında bile acı ama durum aynı kıvamda… Örneğin sesi sanatı ne kadar “muhteşem” olursa olsun bir sanatçı eğer ‘edep’ kavramından yoksun ise onu ne kadar severseniz sevin, saygı duymazsınız… ‘Karakteri beş para etmez ama ne güzel okuyor/oynuyor’ dersiniz en fazla. Oysa fikri fikrinize uymasa bile karşınızdakinin “edepli” duruşu sizi de hizaya sokar. Edep böyle bir şey aslında. Türkiye’nin en çok tanınan sanatçılarını ya da en çok ekranda gördüklerinizi bir an gözünüzün önüne getirin, sanatından çok, lekelenmiş “özel hayatı” ilişir gözünüze. “Ar dünyası değil kâr dünyası” deyimi de zannedersem burada tam yerine oturur… Edep duygusu; içinde kişisel ahlaktan toplum ahlakına kadar “ar duygusu” olan her şeyi kapsar. Kaçıncı birlikteliğini yaşayan tertemiz bekar kız ve oğlanlarımız… Kameralara ‘bip’lenerek höykürerek yansıyanlarımız… Ayrıldığının ertesi ayında bilmem kaçıncı balayına çıkanlarımız… Şöhretini kullanarak çocuğu yaşındakilerle evlenen, sonra “eski eşi” kimliğinden başka elinde hiçbir şey kalmayan zavallılarımız… Ülkenin ahlak seviyesini binlerce kez alaşağı edip sonra da “yardım konserlerinde” akladıklarımız, avuçlarımız patlayıncaya kadar ihtirasla alkışladıklarımız… Bunları benim isimlendirmeme sanırım gerek yok -ki örneklendirmeye kalksam o da benim edepsizliğim olur, mesele rayından çıkar…- Mesele dikkatlerinizi edepsizlere değil, edepsizliğe çekmek. Bir kötüyü yok etmek kolay, mesele bir kötülüğü yok etmek… Niye sanatçılardan örnek verdim? Örnek alınan oldukları için… Hiçbir çocuk kendine bakan-milletvekili traşı yaptırmaz Hiçbir çocuk köşe yazarı gibi papyon/fular takmaz Hiçbir çocuk diplomat gibi pipo kullanmaz, iş adamı gibi puro kullanmaz vs vs…. Sonuç; Milyonlarca internet sitesi var ülkemizde; en dindarından en dinsizine, en okumuşundan en lümpenine, bakın altındaki okur yorumlarına, gözlerinizle görün halkımın edep düzeyi nerde! Ne güzel söylemiş eskiler; EDEP YAHU !!! Bedirhan Gökce / 14. Haziran 2010 Kaynak : http://www.bedirhangokce.com/yazilar.php?ID=43 |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#18 |
![]() .. Bu zamanla bu gençlikle _edep_ =/ Tv lerde haber konusu tecavüzü bile canlandıracak bir anlayış (!) yapısı..İnsan benliğinden mi uzaklaşıyor yada ödün mü vermeye başlanıyor anlamıyorum.Bireyin kendi iç hesabını çözmesi lazım sanırım.Ya da küçükleri büyüklerden uzak tutacak bir zamandayız..Ahir zaman..Sonumuz hayrolsun.
Okuduğum engüzel yazılardan biriydi Bedirhan Gökçe yazdıysa hele.Teşekkürler (: Konu Hıfz-ı lisan tarafından (06-16-2010 Saat 14:54 ) değiştirilmiştir.. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#19 |
![]() Güzel yazı...
|
|
![]() |
![]() |
![]() |
#20 |
![]() Güzel paylaşım....
Emeğinize sağlık abim.... Edep, Türkiye'nin son zamanlarda yitirdiği en büyük değeridir, edep insanı insan kılan diğer canlılardan ayıran en büyük özelliklerden biridir.. |
|
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|