Siyaset Forum - Siyasetin Kalbi
Genel Tarih Devlet tarihleri ve kültürleri.



 
Stil
Seçenekler
 
Prev önceki Mesaj   sonraki Mesaj Next
Alt 07-12-2016, 16:13   #11
Kullanıcı Adı
Cihandar
Standart
Nureddin Mahmud Zengî

Selçuklu atabeglerinden. Künyesi Ebü?l-Kâsım Mahmûd bin İmâdeddîn Zengi?dir. 1118?de Musul?da doğdu. Musul ve Haleb Atabegi İmâmeddîn Zengi?nin oğludur. İyi bir eğitim ve öğretim görerek, İslâm terbiyesiyle yetiştirildi. Gençliğinden îtibâren babasının seferlerine katılarak kumandanlık vasıflarını geliştirdi.

Babası İmâmeddîn Zengi?nin 1146?da öldürülmesinden sonra Musul Atabegliği oğullarından Seyfeddîn Gâzi ile Nûreddîn Mahmûd arasında paylaşıldı. Seyfeddîn Gâzi Musul merkez olmak üzere Fırat Nehrinin doğusunda kalan yerleri alırken, Nûreddîn, Halep merkez olmak üzere Fırat Nehrinin batısında kalan yerleri aldı.

Bu sırada Zengi?nin ölümünü fırsat bilen Haçlı liderlerinden İkinci Joscelin, bir kısım Hıristiyan halkla anlaşarak Urfa?yı ele geçirmeye muvaffak oldu. Nûreddîn Mahmûd, bu haberi duyunca süratle gelerek kaleyi tekrar ele geçirdi. İhânet eden Hıristiyanları cezâlandırdı. Halep bölgesine hâkim olup, Hıristiyanların elindeki Keferlâsa ve Artak?ı aldı.

1148?de Seyfeddîn Gâzi Musul?da vefât edince bâzı komutanlar Nûreddîn?in atabeg olmasını istediler. Fakat, Kutbeddin Mevdûd, atabeg oldu.

Sincar Vâlisi, Nûreddîn?i dâvet ederek şehri teslim edince, Mevdûd ordusuyla harekete geçti. Fakat iki kardeş arasındaki anlaşmazlık barış ile netîcelendi. Nûreddîn, Humus ve Rakka?yı alıp Sincar?ı kardeşine verdi (1149). Bu târihten itibâren iki kardeş, Haçlılara karşı Müslümanları birleştirmek için çalıştı. Nûreddîn, Antakya topraklarını zapt etti. Harim civârını yağmalatıp, İnnib Kalesini kuşattı. Sıra ile Harim?i ve Fâmiye Kalesini aldı. Mevdûd da Nûreddîn?in bu muhârebesine katıldı. 1153?de Hıristiyanlardan Askalan?ı aldı. Askalan?ı kaybeden Hıristiyanların Şam?a yönelmeleri üzerine Şam?ı Emir Mucirüddîn?den alarak kendi toprakları arasına kattı (1154). Esediddîn Şirkûh?u Şam vâlisi yaptı ve Haçlıların saldırılarını bertaraf etti. Sonra Mısır işleriyle alâkadar olmaya başlayan Nûreddîn Zengi, Şirkûh ve yeğeni Selâhaddîn Eyyûbî?yi Mısır?a gönderdi. 1164 yılında Harim?i yeniden Haçlılardan aldı. 1169 yılında Şirkûh, Mısır?da hâkimiyeti ele geçirdi. Selâhaddîn Eyyûbî, Nûreddîn Zengi?nin emriyle 1171 yılında

Fâtımîleri tamâmen ortadan kaldırdı.

1173 yılında Anadolu?ya giren Nûreddîn Zengi, İkinci Kılıç Arslan?a âit bâzı kasabaları ele geçirdi. Bu esnâda Bağdat Abbâsî halîfesi kendisine Musul, Elcezire, İrbil, Hilât, Sûriye, Mısır ve Konya hükümdârlığını tasdik ettiğini belirten bir menşûr verdi. Fakat çok geçmeden Sultan Nûreddîn Zengi, Şam?da vefât etti (1174). Kendi yaptırdığı Nûriye Medresesine defnedildi. 1147-1149 yılları arasında gerçekleşen İkinci Haçlı Seferlerini netîcesiz bırakan İslâm kahramanlarından biri olan Nûreddîn Zengi, kurduğu eğitim kurumları, sosyal tesisler ve yaptığı îmâr faaliyetlerinin yanında, güçlü bir devlet kurucusu olan Selâhaddin Eyyûbi?yi yetiştirmesiyle de tanınmaktadır. Halep, Şam, Hama, Humus, Baalbek, Menbic ve diğer şehirlerde büyük medreseler, câmiler, imâretler, kervansaraylar, hastâne ve dâr-ül-hadîsler yaptırdı. Masrafların karşılanması, tâmirâtı ve yaşatılması için büyük vakıflar bıraktı. Şam?da yaptırdığı büyük hastâne, devrin en meşhur mütehassıs doktorlarının hizmet verdiği bir sağlık müessesesiydi. Hadis üniversitesi mâhiyetindeki ilk Dâr-ül-hadîsi o kurdu ve pek çok kitap vakfetti. Rasadhâne kurdurarak, güneş saati yaptırdı. Dindâr olup, ilim adamlarının hâmisiydi. Karargâhında dahi Kur?ân-ı kerîm okutup, hürmetle dinlerdi. Ülkesini adâletle idâre ettiği için?Melik-ül-âdil? lakabıyla tanındı. Haftada iki gün halkın huzûruna çıkarak şikâyetleri dinlerdi. Haksızlıkların önüne geçmek ve devletin menfaatlerini korumak için, hassas bir haber alma teşkilâtı kurdu. Haberleşmede güvercinlerden de faydalandı. Kendisinin ve âile çevresinin ihtiyaçlarını, ihsanlarını, şahsî malından karşılardı. Ganîmetten, âlimlerin helâl dediklerinden başkasını almaz, altın, gümüş kullanmaz ve ipek giymezdi.

Raziye Begüm Sultan

Dehli sultanı. Babası Şemseddin İltutmuş, annesi Terken Hâtundur. Sultan Şemseddin İltutmuş tarafından, 1232 yılında Dehli tahtına veliaht tâyin edildi ve devlet adamları da bîat etti. İltutmuş?un iki oğlu varken, kızı Râziye Sultanı Dehli tahtına veliaht tâyin etmesi; aklı, zekâsı, halkın sevmesi ve saraydaki idârî hareketlerindendir. Fakat babasının 1236?da vefâtıyla, kardeşi Rükneddîn Fîrûz Şâh, Dehli Sultanı îlân edildi. Fîrûz Şâhın devlet idâresiyle alâkadar olmaması üzerine, tahttan indirilip, Râziye Begüm, Dehli Sultanı oldu.

Râziye Begüm Sultan, 1236?da Dehli tahtına sâhip olunca, babasının hastalığı ve kardeşi devrinde ihmâle uğramış ve ortadan kakmış an?ane ve âdetleri tekrar canlandırdı. Ülkede âdil bir îdare kurup, ihtiyâç sâhiplerine cömertçe ihsânlarda bulundu.

Râziye Sultanın saltanatı devrinde, Hindistan?daki Râfizîlerden Karmatîler ve Mülhidler zümresi faaliyetlerini arttırdı. Bozuk din mensubu Karmatî ve Mülhidler, Nur-Türk liderliğinde isyân edip, Sind bölgesinden, Con ve Ganj nehirleri kıyılarından gelerek, Dehli?de toplandılar. Nur-Türk?ün, Ebû Hanîfe ve İmâm-ı Şâfiî hazretleri ile mezhep mensuplarının aleyhinde bulunmaları, sapıkların Cumâ günü Dehli?deki Câmi-i Mescid?e, Muizzi Medresesine silâhla girmeleri ve katliam yapmaları üzerine, tedbir alındı. Âsî Karmatîler, ordunun ve halkın desteğiyle Nur-Türk ve pek çok taraftarı öldürüldü. Dehli, âsîlerden ve bozuk din mensuplarından temizlenerek, emniyet ve huzur sağlandı.

Râziye Sultan, 1238 yılında Gvalyar Seferine çıktı. Gvalyar?da ordu ve ihtiyâç sâhiplerine bol bahşiş ve ihsânlarda bulunup, hediyeler dağıttı. Görev vermede hassâsiyetle hareket edip, kıymetli âlimleri Dehli?deki Nâsıriyye Medresesine tâyin etti.

Râziye Begüm Sultanın hükümdârlığını, Türk asıllı kumandan ve beyler çekemeyerek, 1240?ta tahttan indirip, kardeşi Behrâm Şâhı Dehli Türk Sultanlığına getirdi. Râziye Begüm Sultan ise, hapsedilmek üzere Taberhinde Kalesine gönderildi. Buradayken, Melik İhtiyârüddîn Altuniyye ile evlenen Râziye Begüm, büyük bir kuvvetin başına geçti. Nitekim Melik Altuniyye?nin birlikleri yanında Gakhar, Catvan ve diğer yerlilerden topladığı askerlerle, 1240?ta harekete geçerek, Dehli tahtını tekrar ele geçirmek üzere hareket etti. Dehli?den Melik İzzeddîn Muhammed Sâlari ve Melik Karakuş da Râziye Begüm Sultanın kuvvetlerine katıldı. Behrâm Şâhın ve Râziye Begüm Sultanın orduları Kaytal?da karşılaştı. Mağlup olan Begüm Sultan, esir olmamak için savaş meydanından uzaklaştı. Hindû bir rençber, Râziye Sultanı, zîneti için öldürüp, tarlaya gömdü. Hindû rençber, mücevherlerle işlenmiş elbiseleri satarken, çarşıda yakalandı. Soruşturmalar netîcesinde Râziye Begüm Sultanın mezarı bulundu. Râziye Begüm Sultan, bozuk din mensuplarına karşı mücâdele ettiğinden ve âdil, cömert ve cesur olduğundan, âlimler ve Dehlililer tarafından kendisine çok hürmet edilirdi. Cesedi tarladan çıkarılarak, muhteşem bir dînî merâsimle defnedilip, Con Nehri kenarındaki mezarının üstüne türbe yapıldı.

Râziye Begüm Sultan, Türk İslâm târihinde ender rastlanan, ilk kadın sultandır. Batıdaki nümûnelerinin dışında, ahlâksızlığa ve saray entrikasına düşmeden hükümdârlık yapıp, devlete ve millete çok hizmet etti. Adâleti, cömertliği, ilme, âlimlere ihsânı ile meşhurdur. Dehli?de kestirdiği paralarda ?Umdetü?n-Nisvân Melike-i Sultan Râziye binti Şemseddîn İltutmuş? diye yazılıp, ?Râziyetü?d Dünyâ ve?d-Dîn? ve ?Belkıs-i Cihân? unvânlarını taşıyordu. Râziye Begüm Sultan giyimine çok dikkat eder, erkek elbisesi hiçbir zaman giymez ve yüzüne de nikap takardı.

Selçuk Bey

Selçuklu Devleti'ne adını veren Selçuk Bey, Aral Gölü ile Hazar Denizi arasına hakim olan Oğuz Devleti'nin komutanlarından Dukak Subaşı'nın oğludur. Babası ölünce, yerine, 18 yaşındaki Selçuk Bey, subaşı oldu. Genç yaşına rağmen, yüksek mevkilere ulaşan Selçuk Bey'in giderek artan itibarı, Oğuz Devleti'nin Yabgusu ve eşini rahatsız edince; Selçuk Bey, kendisine bağlı aşiretiyle birlikte Oğuz Yabgu Devleti topraklarını terk etti. Selçuk Bey ve maiyetindekiler, 985 ve takip eden yıllarda güneye giderek, Seyhun Irmağı kenarındaki Cend şehrine geldi. Yerleştikleri bölge, dönemin İslam ülkeleriyle sınır durumundaydı.

Selçuk Bey yönetimindeki Oğuz Türkleri, kısa zamanda İslamiyeti kabul etti. Bu durum, Selçuk Bey ile Yabgu'nun arasını iyice açtı. Selçuk Bey, "Müslümanlar, gayrimüslimlere haraç vermez' diyerek, Yabgu'nun haraç memurlarını kovdu ve bağımsızlığını ilan etti. Ardından, çevresindeki gayrimüslimlere karşı cihada başladı. Selçuk Bey'in istiklalini ilan etmesi, Yabgu'ya karşı direnmesi ve cihada girişmesi, bölgede itibarını giderek artırdı ve Yabgu'ya karşı olan Türk beyleri, kendisinin etrafında toplanmaya başladı. Böylece, Maveraünnehir'de üstünlük sağlayan Selçuk Bey, Müslüman olan Samanilerle anlaşarak, Buhara yakınlarındaki Nur kasabasına yerleşti.

Mikâil, Arslan, İsrail, Yusuf ve Musa adındaki oğullarıyla birlikte, Büyük Selçuklu Devleti'nin temellerini atan Selçuk Bey, yüz yaşında vefat etti.

Sökmen Bey II

Ahlatşahlar da denilen Sökmenliler Devleti hükümdârı. Babası İbrâhim Beydir. Amcası Ahmed?in devlet idâresinde yetersizliği sebebiyle tahttan indirilmesi üzerine 1128?de başa geçti.

Ahlatşahlar Beyliği, çocukluk dönemi hâriç, İkinci Sökmen Bey zamânında en iyi devresini yaşadı. İkinci Sökmen bir ara Sasunlulara esir düştü ise de Artuklu Beyi Timurtaş?ın yardımıyla esâretten kurtuldu. Musul Atabegi İmâdeddîn Zengi?nin ölümünden sonra, İkinci Sökmen, ona âit olan Hızan ve Mâden?i ele geçirdi. Bu sırada Artuklu Beyi Kara Arslan, Malazgirt ve Tûtab şehirlerini Ahlatşâhlardan aldı. Artuklulardan Necmeddîn Alp?in aracı olmasıyla, Kara Arslan ele geçirdiği yerleri geri verdi.

1161 senesinde Gürcüler, Ani?yi ele geçirince, İkinci Sökmen, diğer Türk beyleriyle Gürcistan Seferine çıktı. Bu seferde İkinci Sökmen, büyük bir hezîmete uğradı. İki yıl sonra tekrar birleşen Türk beyleri, Gürcistan?a yeni bir sefer düzenlediler ve Gürcüleri yenilgiye uğrattılar. İkinci Sökmen, Ahlat?ta parlak törenle karşılandı. On iki yıl sonra Âzerbaycan Atabegi Şemseddîn İldeniz, İkinci Sökmen?i Gürcülere karşı yardıma çağırdı. Nahcıvan?da toplanan Türk orduları Taryalis Ovasına kadar ilerledi. Gürcü Kralı savaşmaya cesâret edemedi ve ormanlık bir bölgeye kaçtı. Türk ordusu, pek çok ganîmet elde ederek geri döndü.

Bu sırada Selâhaddîn-i Eyyûbî, 1174 senesinde bağımsızlığını îlân ederek, Eyyûbî Devletini kurdu. Ülkesini genişleten Selâhaddîn Eyyûbî, Doğu Anadolu?yu da topraklarına katmak istiyordu. Selâhaddîn Eyyûbî, Musul?u kuşatınca, Atabeg İzzeddîn Mes?ûd, diğer Türk beylerinden yardım istedi. Halîfe Nâsır, İkinci Sökmen ve Atabeg Kızıl Arslan?ın aracı olmasıyla, Selâhaddîn Eyyûbî, Musul kuşatmasını kaldırdı.

İkinci Sökmen, uzun yıllar hüküm sürdükten sonra, 1185 yılında yaklaşık 80 yaşlarındayken vefât etti. Çevredeki bütün hükümdârlar, ona saygı gösterirlerdi. Akıllı, ileri görüşlü ve güzel ahlâklı bir hükümdârdı. Cesâreti ve Gürcülere karşı mücadelesi, halkın gönlünde taht kurmasına sebep olmuştu. Ahlat, en parlak dönemine onun devrinde ulaştı.
Cihandar isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
 


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı




2007-2026 © Siyaset Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.


Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı