![]() |
#26 |
![]() Kaynak vehbi tülek .com
RAVZA-İ MUTAHARA MÜDAFİİ FAHREDDİN PAŞA Birinci Dünya Harbinde, İngiliz casusu Lawrwence’in kandırdığı ve Vehhabilerin tarafına geçen bedeviler , Arab yarımadasında isyan çıkardılar. 3 Haziran 1916’da Medine demiryolu ve telgraf hatlarını tahrip eddiler 5-6 Haziran gecesi karakollara saldırdılar, Hicaz’daki kumandanı Fahreddin Paşa’ onları geri püskürtdü. başlangıçta sayıları 50.000’i bulan isyancılar, İngilizler’den silah ve para alıyorlardu Osmanlı askerinin mevcudu 15.000 idi ve İstanbul’dan yardım alamıyordu. Osmanlı 7. Ordusu, Filistin, Irak ve Kanal cephelerinde İngilizlerle savaştaydı Fahreddin Paşa, Vehhabileri, yendi Fakat İngiliz desteği ile güçlenen asiler, 9 Haziran’da Cidde, 7 Temmuz’da Mekke, 22 Eylül’de Taif’i zaptetti Medine Arabistanlı isyancıların eline geçti zor şartlar altında Medine 2 sene 7 ay düşmana dayandı. Bu arada Fahreddin Paşa, Mukaddes Emanetleri İstanbul’a nakletti Topkapı Sarayına teslim edildi.Hicaz demiryolu ve telgraf hatları Vehhabi isyancıları tarafın dan tamamen tahrip edildi İstanbul ile bağlantı kalmadı. Almanya teslim olunca 30 Ekim 1918’ de Osmanlı de Mondros mütarekesini. İmzaladı Arabistan İngiliz himayesine bırakıldi. Mekke Emiri Şerif Haydar, Vehhabi emirine şehri teslim eddi Fahreddin Paşa şehri müdafaaya devam ediyordu. İngiliz Vehhabi birlikleri Medine kalesini kuşattı Şehirde açlık ve susuzluk başladı İstanbul’dan gelen bir subay İtilaf devletleriye mütareke imzalandığı ve Hicaz’ın teslim edileceği emrini Fahreddin Paşa’ya iletti. Paşa, “Ben dalgalanan Türk bayrağını kendi elimle indiremem. Mutlaka indirilecekse buraya başka bir kumandan tayin etsinler” dedi. , Fahreddin Paşa’nın sözü İstanbul’a bildirildi. İstanbul’daki işgal kuvvetleri Sultan Vahidedin’e, Fahreddin Paşa’nın vazifeden alındığına dair bir emir yazdırdılar Adliye Nazırı Haydar Bey ile Medine’ye gönderdiler. Padişahın imzasını gören Paşa, şehri Haydar Bey’e bıraktı ve Ravza-i Mutahharaya çekildi maksadı, ölünceye kadar inzivaya çekilmek idi. Fakat İngiliz işgal kuvvetlerinin emriyle birkaç asker onu karargaha getirtti. 10 Ocak 1919. Da İngiliz askerleri Paşa’yı savaş esiri sıfatıyla Mısır’a ve oradan Malta’ya getirdiler. Ve Mondrostan sonra düşmana en son teslim olan şehrimiz Medine-i Münevvere oldu. Kaynak vehbi tülek .com SEYDİ ALİ REİS XVI. yüzyılın güçlü denizcisi Seydi Ali Reis, iyi bir öğrenim gördü. Denizcilik bilgilerini küçük yaşta edindi Arapça ve Farsça öğrendi metematiğe, astronomiye ve fiziğe karşı büyük bir merak sardı.Dedesi ve babası tersane kethüdasıydı. 1522 de Rodos seferine ve Barbaros Paşa'nın emrinde deniz seferlerine çıktı ve Batı Akdenizi çok iyi öğrendi. Preveze Savaşıyla adı duyuldu Trablusgarp'ın fethinde Kaptan-ı Derya Sinan Paşa ve Turgut Reis’in emrinde çalıştı. Basra'dan Osmanlı donanmasını Süveyş'e getirmek için, 1553 yılında Hint Kaptanı tayin edildi. Seydi Reis 34 parçalık Portekiz donanması ile Güney Arabistan sahillerinde karşılaştı. Fırtınaya ve düşman taarruzuna rağmen Demen kalesine geldi karaya oturan üç gemiden sonra, elinde kalan altı gemiyle Güceret'in başkenti Ahmedabat'a gitti. Süveyş'i geçemeyeceğini anlayınca gemileri ve mühimmatı Gücereta satarak parasını İstanbul'a gönderdi ve üç yıl Osmanlı ülkesi dışında yaşadı. 1557 de İstanbul'a döndüğünde, mahvolmuş bir donanmanın sorumlusuydu suçlu görülmedi. Önce müteferrika . Ardından Diyarbakır Tımar Defterdarı tayin edildi. Şehzade Selim'in hizmetinde çalıştı. Galata gemi reislerinden biri oldu. Seydi Ali Reis, 1562 de İstanbul'da öldü. coğrafya, astronomi ve matematikte eserleri vardır. Eserleri Muhît, ve Mir’atü’l-Kâinât adını taşır. Ali Kuşçu’nun astronomiye ait bir eserini Türkçe’ye çevirmiştir. eserleri Avrupa’da da ilgi görmüş ve Almanca’ya çevrilmiştir. Kaynak vehbi tülek .com AMİN ALAYI Osmanlı Devletinde 4-7 yaş arasındaki çocuklara “elif-ba” ve ahlak bilgilerinin öğretildiği ilk mekteb merasimidir. merasimin kandil günü olmasına dikkat edilirdi. Bu mümkün olmazsa, pazartesi veya perşembe günleri yapılırdı.Merasime bir gün önceden ev temizliğiyle başlanırdı. ailece Kapalıçarşı’ya gidilerek, okula başlayacak çocuğa ve fakir çocuklara eşya alınır aile yadigarı bir rahle cilaya verilirdi.Amin alayı yapılacağı gün, sabah namazından sonra çocuğa yeni elbise giydirilir, ailece Eyüb Sultan’a gidilir ve dua edilirdi. Eve dönüldükten sonra, okul çocukları ile ilahiciler gelirdi. Her okulun bir ilahicisi vardı. Semtte, amin alayı bir seyir vesilesiydi. sokakda bayram havası ve görülmedik bir kalabalık olurdu. Mektebe gidecek çocuk, evinin kapısında göründüğü anda ilahiciler ilahi okur ve ilahilerin uygun yerlerinde alayda bulunan Aminciler de “amin! amin!” diye nakarat yapardı. İlahi sona erince mahalle hocası duaya başlar, çevrede bulunanlar huşuyla, çömelerek duayı sessizce dinlerdi. Hocanın duası sona erince, ilahiler okunur, amin nidaları göğe yükselirdi. mahallenin bekçisi, çocuğu hazırlanmış olan midilliye bindirir, okulun kalfası ve müzakerecisi atın iki tarafına geçerek alay hareket ederdi.Amin alayı kaidelere bağlıydı. En önde giden, atlas yastık üzerindeki sırmalı kesesiyle elif-bayı taşırdı. Onun arkasından, başının üzerinde rahle ve çocuğun okulda oturacağı minderi götüren uzun boylu birisi giderdi. Bunu okula gidecek çocuk takib ederdi. Çocuğun arkasında okulun hocasıyla ilahiciler, aminciler bulunurdu. Amincilerin arkasında mekteb talebeleri gelirdi. Alayı çocuğun babası, davetliler, akrabalar ve dostlar tamamlardı.Yolda ilahi okunur aminciler amin” derlerdi. topluluk okula varır; padişaha dua edilir ve gülbank okunurdu. Gülbank’ı müteakip hoca tekrar dua eder, nihayet çocuğu okul kalfası, ve kapıcı tutar hocanın yanına çıkarlardı.Çocuk hocanın elini öper, diz çökerdi. kalfa elif-ba cüzünü rahleye açar Besmele-i şerif’i ve Elif harfini gösterir ilk ders verilirdi Kaynak sabah.com.tr Bilmeyenlere Kanunî dersleri: Yenilmez Türk Kanunî dönemi ihtişamlıydı ki 17. yüzyıl Osmanlı yazarları Kanunî dönemini dönülmesi gereken “Altın Çağ” olarak göstermişdi Avrupa Kanuni’yi “Yenilmez Türk” olarak görmüştü Kanunî'den itibaren Osmanlı, Avrupa için gerçek bir tehlikeydi 1522'de Rodos'un fethiyle Batı ve Orta Avrupai gözlerini Türkler'e çevirdi Osmanlı Fransuva-Şarlken çekişmesin yönünü Avrupa'ya döndü Mohaç Muharebesi ile Macaristan'ın fethiylr herkes Türkler'le ilgilendi Kanunî'ni 1529'dak Birinci Viyana Kuşatması ile avrupa osmanlının nefesini enselerinde hisseddi ve, Osmanlıya ilgisileri arttı. 16. yüzyılda özellikle İtalya, Almanya ve Avusturya'da Türklerin ve Osmanlının durdurulamaz ilerleyişinin avrupayı dehşete düşürdü Türk ilerleyişini durduramadılar başarısız oldular Avrupaya göre "Türkler yenilmez di Din adamları Türkler'in, işlenilen günahlar sebebiyle Allah tarafından gönderilen bir ceza, Tanrı'nın gazabı veya veya laneti olduğunu söylüyorlardı. Osmanlılar, Tanrı'nın kırbacıydı. Avrupa'da "Türkler'e karşı savaşmak Tanrı'yla savaşmaktır" diyenler çıkmıştı. Avrupalılar üzerinde yılgınlık doğmuştu dünyanın Türkler'in, ahiretin ise Hristiyanlar'ın olduğu söyleniyordu. Türk korkusu tam bir kâbusa dönüştü Osmanlılar kıyametin habercisiydi. Avrupalı yazarlar Türk korkusunu yenmek için kitaplar yazdılar. Aydınlar, Osmanlıyı nasıl yıkmak gerektiği üzerinde uğraştılar. Erasmus adlı bir yazar "Osmanlı İmparatorluğu'nun büyüklüğü insanları korkutmamalıdır. Roma ve Büyük İskender'in imparatorlukları çok büyüktü ve yenilmez oldukları sanılırdı. bugün yoklar. Yıkılıp gittiler" demektedir. Erasmus, eserinde türkleri karanlık kökenli barbarlar olarak niteledi Türkler'in, Hristiyanların görüş farklılıkları sebebiyle Avrupayı fethettiklerini söyledi esaret altındaki din kardeşlerinin kurtarılması gerektiğini belirtti Hristiyanlığın varlığını sürdürebilmesi için Türkler'in yok edilmesi gerektiğini söylüyordu Osmanlılar yaydıkları korku yanında bazı Hristiyanlar içinse "ümit" anlamı taşıyordu Vergi yüküyle ezilen veya dinini yaşayamayan Hristiyanlar Türk idaresini tercih ediyorlardı. Türkler Avrupa'da kitaplara bale, tiyatro, opera eserlerine, halk şarkılarına, şiirlere, hikâyelere konu oldu haçlılar . Osmanlıya karşı halkı ayaklandırmak ve Türkleri yok etmek istiyorlardı sadece Hristiyan dünyasının sembolü Rodos'un Osmanlıya geçmesi ile ilgili 1523'te 80 tane kitap ve broşür yayınlandı. 1526-1532 de Mohaç Birinci Viyana üzerine 259 kitap ve broşür yayılandı 1541'deki Budin seferi 134 1565'deki başarısız kalan Malta kuşatması ve Kanunî'nin son seferi Zigetvar ile ilgili Avrupa'da 148 kitap ve broşür yayınlandı. 16. yüzyılda Türkler'le ilgili Avrupa'da 2 bin 463 kitap, broşür ve el ilânı basılmıştır Avrupa'nın her şehrinde Türkler'le ilgili yayın yapılıyordu. Osmanlılar'la ilgili en çok yayın Ausburg'da yapılmıştı. kitap ve broşür sayısı 134'tü. Kanunî döneminde doğu sınırlarının tehdit almadı asıl hedef Batıydı. Osmanlılar Avrupa'daki dengeyi yeniden kuruldu. Osmanlılar'ın, Habsburglar'a karşı mücadele etti fransa bu sayede yaşadı Osmanlılar'ın, Habsburglar'ın Alman kanadını yıprattı Protestanlık Almanya'da yayıldı Habsburglar'ın Afrika'yı ele geçirmeleri Türk korsanları sayesinde önlendi. Barbaros kaptanıderya yapıldı deniz siyasetiyle Osmanlılar, "Akdeniz'de biz de varız" diyerek Habsburgları Kuzey Afrika'dan uzaklaştırdılar. Kuzey Afrika'nın Hristiyan olma tehlikesi Cezayir, Trablusgarb, Tunus ve Fasın fethi ile ortadan kalktı. Akdeniz'de ve Kuzey Afrika'da hakimiyet kuramayan Habsburglar Atlantikte sömürge aradılar. Kanunî döneminde mecbur kalınmadıkça İrana sefere çıkılmadı.hedef Batıydı İlk İran seferine 1533'te çıkıldı. Irakeyn Seferi Makbul İbrahim Paşa'nın hatalarından dolayı netice vermedi. 1548 ve 1553'te çıkılan iki İran seferi Özbeklere ve bölgedeki Sünni Müslümanlar'a yardım etme ve Osmanlı topraklarına saldıran Safevîler'e cevap verme amacıyla yapıldı Kanunî döneminde 1555'te ki Amasya Antlaşması iki devlet arasında imzalanan ilk resmi antlaşmadır. İran seferiyle Irak'ın ve Doğu Anadolu Osmanlılar'ın eline geçti İran tamamıyla alınamasa da, Irak'ın fethi ile Hint ticaret yollarının kontrolü Osmanlılara geçti. Kaynak beyaz tarih.com Türklerde Kadın Savaşçılar Selahattin DÖĞÜŞ Türk sosyal yaşantısında kadının aktif rolü İslam öncesi Türk toplumu gibi İslam sonrası süreçte de devam etti. Askeri ve siyasi aktif rol alan kadınlar, binicilik, silahşorluk ve kahramanlık gibi erkeğe has hususlarda başarılar elde edip erkeğe denk bir karaktere büründü. Türklerin İslamiyeti kabulünden sonra, Müslüman İran ve Arap toplumlarından farklı olarak Oğuznameler ve Dede Korkut hikâyelerinde yiğit kadın savaşçılar alp görevi üstlendi Osmanlı Devleti’nde Anadolu ve Balkanların Türkleşme ve İslamlaşmasında önemli katkıları olan Bacıyân-ı Rumlar Türk sosyal, askeri ve siyasal yaşantısında önemli rol oynadı Ziya Gökalp’e göre eski Türklerde kadınlar, Amazon idiler. Erkekler kadar binicilik, silahşorlük ve kahramanlıkta ustaydılar. Orta Asya’dan Anadolu’ya gelen süreçte Türk toplumunda kadın önemli siyasi ve askeri roller üstlendi Türk destanlarından Orhun kitabelerine, Dede Korkut hikâyelerinde Anadolu’da yazılmış menkıbe ve edebiyatta hayatın her alanında kadını görmek mümkündür. İslamiyet’ten sonra Türk kadını, Müslüman, İran ve Arap toplumlarından farklı olarak önemli mevkiini sürdürdü Her dönemde Türk kadını Hatunlar protokolde hükümdarın yanındadır. İlk Müslüman Türk devletlerinde hanedan mensubu olsun olmasın Hatunların özel askeri birlikleri vardı. Hanedan Hatunları aözel bir hazineye sahipti taht kavgalarında faal rol alırlardı. İranlı bürokrasinin etkili olduğu Selçuklularda vezir Nizamülmülk, Siyasetname’sinde kadınların siyasi ve askeri işlerden el çektirilmesi pek yankı bulmamıştır. Orhun Kitabeleri’nde Hatun’un adı Hakan’dan sonra gelmektedir. Hatun’un imzasının bulunmadığı anlaşma geçersizdir. Oğuzname ve Dede Korkutda yiğit savaşçı Alplar Teşkilatı içerisinde kadın alplar önemli bir yerdi İyi bir binici ve at sırtında çok iyi ok kullanan kadın alp, ava çıkmakta ve obasını düşmana karşı korumaktaydı Eski Türklerde üst kimliği temsil eden Alp, Atıyla bütünleşmiş örnek bir savaşçıydı Alp’la evlenebilmesi için kadının aynı meziyetleri taşıması gerekirdi Alplar varlığını Anadolu’da da uzun süre devam ettirmiştir. Gaziyân-ı Rum (Anadolu Gazileri Teşkilatı) Alplar Teşkilatıdır değildir. Alp-erenler sitayişle bahsetmektedir. Din savaşçıları olan İslami kültürün etkisiyle zamanla Alplığın yerini Gazilik aldı Doğu’da Moğollar Batı’da Haçlı saldırıları ile kendilerini Anadolu’da bir ateş çemberinde bulan Türklerde Alplık değirerek Alp-erenliğe ve Gaziliğe dönüştü kadın savaşçılar, Anadolu’da Bacıyân-ı Rum (Anadolu Bacıları Teşkilatı) olarak anılmıştır. Selçukluda Moğol istilasında Anadolu şehirlerinin savunmasında Bacıyân-ı Rum mensuplarının bulunduğu kaydedilmektedir. Osmanlının kuruluşunda Bizans sınırlarında Bacıyân-ı Rum’un çok önemli askeri roller üstlendiği Ortaçağ Anadolu’sunda gördüğümüz Bacıyan-ı Rum, Amazonlarla karşılaştırılmıştır. hayatı hayvancılık, avcılık ve akıncılığa dayanan Türk toplumunda kahramanlık ve yiğitlik önem taşır. Oğuzlarda Alp çok önemli bir unvandır kahraman, yiğit, cesur, güç anlamlarına gelir. Kadın örneklerinin de bulunduğu Alp, savaşçı bir sınıfa verilen asalet unvanıdır. İslam’ın kabulünden sonraki dönemlerde gaza ve cihata verilen önemle Türkler kahramanlıklarına kutsal bir anlam yükleyecek kahramanlık serüvenleri nesilden nesile aktarılarak, ilmihal kitapları gibi, en çok okunan eserlerin başında gelmiştir. Tabiat şartları ve göçebe yaşamından kaynaklanan Türk kavimleri güçlü düşmanlarla mücadelede bulunmuş hayatta kalabilmek için alplık ve kahramanlık değerlerini sürekli olarak zinde tutmuştur İmtiyazlı bir sınıf olan alp teşkilatına girmek için yiğitliğe dayalı bir meziyet gösterilmesi en önemli şarttı. Divan-ı Lügati’t-Türk ve Kutad-gu Bilig efsanevi Türk hükümdarı Alp er-Tunga’dan bahsedmekte Türk hanedanları soylarını bu büyük Türk kahramanına dayandırmaktadır. Eski Türklerde kahramanların atlarına alp unvanı verilirdi at, alpın en önemli aracıdır. alp atından tanınırdı. Atı ölen alp bir hiçti. Orhun Kitabeleri’nde Kül-tigin’in atı, Alp-şalcı adını taşır. Köroğlu destanında Kır atı öldükten sonra Köroğlu ölecektir. “At sahibine göre kişner” atasözü alplıkten gelmiştir. eski Türk inancına göre Han ile Hatun gök ile yerin evlatlarıdır *Eski Türk toplumlarında Kağan Hakan ve Hatun müşterek bir şekilde ülkeyi idare ederdi. Bilge Kağan Kitabesi’nde “Türk Tanrısı, Türk milleti yok olmasın diye babam İl-teriş Kağan ile anam İl-Bilge Hatunu gönderdi” denmektedir Eski Türk devlet teşkilatında erkekler kağanlığa yükselirken olduğu gibi kadınlar da Hatunluğs yükselirken bir merasim uygulanır ve*İl Bilge Hatun*unvanı verilirdi. Uygur kitabelerinde hususta devlet meclisi “Tengride Bolmış İl Etmiş Bilge Kağan” ve “İl Bilge Hatun atadığı” ifadesi kullanmaktadır. Hun İmparatoru Mete’nin eşi siyasete yön verdiği gibi, İmparatorluk adına Çin ile ilk barış anlaşmasını da Mete’nin eşi imzalamıştır. 585 ve 726 da Çin elçilerinin kabulünde Göktürk Hatunları hazır bulunmuştu. Sabar Kağanı Balak Han ölünce yerine eşi Boarık Hatun geçmiştir. Boarık Hatun 100 bin kişilik Sabar ordusunu yönetmiş ve Bizans İmparatoru I. Justinyanus’u dize getirmiştir. İbn Batuta gezdiği Türk ve Tatar ellerinden bahsederken kadınların toplumdaki nüfuzlarına dikkatini çekmiş, Türk ve Tatar sultanları bir ferman çıkardıklarında hakan ve hatunların emriyle ibaresini yazdıklarını nakletmiştir. Yeni hükümdarın cülusunda oy sahibi olan hatunlar, toy ve şölen meclislerinde, kurultaylarda, ibadetlerde ve protokolde hükümdarın yanındaydı.**** Uygur başbuğları savaşlarla meşgul olduklarında Uluğ hatunlar, iç davaları hallediyor, kanunu çiğneyeni cezalandırıyordu Türkler, çeşitli kültürlerin etkileriyle erkek hükümdarlarda olduğu gibi, kadınlar için de zamanla terken, bilge, sultan, begüm ünvanları kullandıklarını görmekteyiz. Hatun, tarih boyunca Türklerle temas etmiş Asya ve Avrupa milletlerinde hükümdarın karısı, Türk kadını, saygın ve yönetici kadın anlamındadır Eski Yunan ve Roma tarihçileri, Anadolu’da ki kadın savaşçılardan Amazon adıyla söz eder Yunanlılara büyük korku salmışlardır Amazonlar Orta Asyalı kavimlerden oluşuyordu Ünlü tarihçi Heredot Amazonları bir Asya kavmi olan ve Anadolu’da hüküm süren İskit kadın savaşçıları ile irtibatlandırmıştır * göçebelerin gelenekleri birbirine benzer. Amazon kadın savaşçıların bir efsane değil gerçekltir Amazon ve İskitlerin savaş kabiliyet ve teknikleri Orta Asya’daki Türk savaşçıları andırır Türklerde kadın İslami dönemde İran ve Arap toplumlarından farklı olarak çok aktifti ve devlet işlerine doğrudan müdahildi. İstemi Kağan, kızını Sasani kralı II.Hüsrev’e verdiğinde Sasani sarayı farklı bir prensesle karşılaştığını anladı. İran tarihçilerine göre koyun çobanının kızı sarayda yaşayan, yatağını ve yerini kendinden gösterişli olanlarla rahatlıkla bırakan öteki eşler gibi olmaz. otorite kurar. ülkeyi yönetir ve bunu Hüsrev’e miras bırakır. IV. Hürmüz, Türkzade adıyla anılır. İranlı Selçuklu veziri Nizamülmülk devlet işlerinde kadınlara yer verilmemesini savunudu . Abbasilerin Türklerden devşirdiği vali ve komutanlarda Alp unvanına rastlanırdı Alp Tegin gibi ilk Müslüman Türk devletleri Gazneliler, Karahanlılar ve Selçuklular da komutan ve devlet adamları alp unvanını kullandı.*Volga boylarındaki kadınların erkeklerle aktivitelere katıldı muharebe etti at üzerine sıçrayarak binerlerdi, kolları çok kuvvetliydi Türk kadınları savaşçıydı erkekler güçlü kadınlara hizmet ederdi Orta Asya Türk Tarihi uzmanı J.P.Roux, Çin kaynaklarından verdiği bilgilerde ok atıp atlı araba kullanan kadın savaşçılardan bahseder, kocaları dama oynarken kadınların çevgan oynadıklarını anlatır. Kadınlar erkek gibiydi, kafirler üzerine dört nala at sürer, kafirleri öldürürlerdi. bozkırların eski gelenekleri, Anadolu’da Amazonlar efsanesinin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Altınordu ülkesinde gezen İbn Batuta saray kadınlarının askeri güçlerinden bahseder, Ulu Hatun ve Küçük Hatun’a ait yüzlerce at, öküz ve deve tarafından çekilen arabalarda yüklü hazine ve müştemilatının bulunduğu, her birinde bir kısmı atlı yüzlerce cariye, köle ve hizmetkârların yürüdüğü bir merasimden bahseder. Hepsinin önünde yüzlerce süvari ve piyadenin silahlı bir biçimde eşlik ettiğini anlatır. Selçuklularla Osmanlılar arasındaki dönemde, tasavvuf ve gaza Müslümanlığının en coşkulu zamanını oluşturur *Alplar devridir İlk Osmanlı hükümdarlarının yanında Abdurrahman Gazi, Gazi Mihal gibi gazi silahtarlar Turgut Alp, Konur Alp vb. birçok alp savaşçısı yoldaşlar vardır Anadolu uçlarında Rumlara karşı savaşan Türkmen cengâverlerin şehirlerde oturan gazilerden farklı alp unvanı kullandıklarını öne süren F. Anadolu Gazilerinin (Gaziyân-ı Rum) Müslüman Alplardan olduğunu söyler. 13. yy. Anadolu’sunda gaza Müslümanlığın hayat biçimidir at ve silahlar ayırt edici özellik taşır Orta Asya’nın kahramanlık geleneklerine bağlı olan Alplar, at sırtında bir atışta okla uçan bir kuşu vurabilecek kabiliyettedir savaşçıdır .1330 da Alp Anadoluya ışık tutan örnek insan tipidir Aşık Paşa, Alplığı din ve dünya alplığı olarak ikiye ayırır. Alp ya da Alp-eren olabilmek için dokuz vasfı taşımak gerekir. Bunlar; iyi bir at, iyi bir yoldaş, güçlü pazu, sağlam yürek, gayret, özel bir giysi, ok-yay, kılıç, süngü. Aşık Paşa, İslami Gaza terimi ile Alp’ı kaynaştırarak*Alp Gazi*şeklinde de kullanmıştır.***** İlk Müslüman Türk devletlerinde ve Osmanlılarda hatunlar ve hanım sultanlar önemli siyasi ve askeri nüfuza sahipdi. Selçuklu sultanı Tuğrul Beyin eşi Altuncan Hatun, Harzemşah sarayında cesaret ve kabiliyetiyle dikkatleri çekmiş, Selçuklu sarayına gelin gelmiştir. Altuncan, ata binen, kılıç kuşanan, askere komuta eden önemli bir Hatun idi. özel bir askeri birliği, hazinesi, özel idari teşkilatı Tarihçi Abu’l-Farac, saltanatın bütün işlerini bu Hatun’un yürüttüğünü belirtmişti.Tuğrul Bey’in Bağdat’ta bulunmasını fırsat bilip isyan eden İbrahim Yinal’i bastırıp öz oğlu dahil şüpheli devlet adamlarını tutuklatan Altuncan, eşi sultan Tuğrul’u ve devleti güç durumdan kurtarmıştır. Altuncan Hatun, son nefesini verirken, eşine Halife’nin kızıyla evlenmesini vasiyet etti 1060 ta vefat ettiğinde Tuğrul Bey, kahraman Türk kadınının ölümüne üzülmüştür cesedini başkent Rey’e defnettirmiştir. Eski Türklerde baş kadın yönetici unvanı*İl Bilge,*yerini zamanla*Terken *unvanına bırakmıştır. Hakanın hükümette ortağı anlamına gelen Terken Türkan unvanı Karahanlılar, Harzemşahlar ve Selçuklularda kullanılmıştır. Terkenlerin kendilerine özel iktaları, hazineleri ve askeri birlikleri bulunurdu askeri ve siyasi olaylara müdahil olur saltanatda etkili olurlardı. Bunların başında Melikşah’ın eşi Terken Hatun gelirdi. 12 bin askeri bulunan Terken Hatun’un Melikşah vezirler ve devlet adamlarında nüfuzu vardı. Terken sultanlar, dünya melikesi unvanı ile meşhurlardı. Harzemşah sultanı Arslan’ın eşi Terken Hatun önemli nüfuz sahibi bir hatun idi. Alaaddin Muhammed Şah ile girdiği saltanat mücadelesini kaybeden Terken Hatun’un mühründe, “din ve dünyanın koruyucusu, Türklerin prensesi, bütün kadınların melikesi” ibaresi yazıldığı söylenir. melike, büyük hatun, ulu hatun terimleri de kullanılmış, Osmanlıda padişah eşi veya oğlu tahta geçen hatun, haseki sultan, sultan unvanı kullanırdı ki Türkiye Selçukluları ve Osmanlı sarayında kadınların önemli nüfuzları kaynaklara ve seyyahların eserlerine geçmiştir. Anadolu’da Türkmen kadınları özgür yaşar cesarette erkeklerden geride kalmazdı İbn Batuta, Osmanlı Beyliği topraklarına vardığında kendisini Orhan Bey’in eşi Nilüfer’in karşıladığını anlatır.Türkmen kadınların sağlam bünyeliydi kervanı durdurmadan çocuk doğururlardı bu denli sağlıklı oluşlarına hayret edilirdi Dede Korkut Kitabı’nda kadın,*evün dayanağı ve direğidir Dede Korkut ve Oğuznamelerde kadın alpların faaliyetlerinden söz edilir. Türk dünyası ve destanlarda kadınlar alp karakteri taşırdı erkeklerle eş değerdi .Batı Türklerini mükemmel bir kurgulama ve üslupla anlatan Oğuznamelerden en önemlisi, Dede Korkuttur. Oğuz Türklerinin destanıdır kahramanlık öykülerinde kadınlarda öne çıkmıştır. Türk kadını, hanların, hakanların, cengaverlerin önünde saygıyla eğildikleri bir şeref abidesidir. evini ayakta tutması ve savaşlarda aktif rol alması beklenir. Anadolu’ya gelen Türkmen alplar, Gürcü, Ermeni ve Rumlarla mücadele eden alp gazilerdir. Alplar içerisinde ozanlar, şairler ve kadınlar vardır. Alplar İslam öncesi geleneklerini kaybetmemiştir. Erkekler ve kızlar da evlenmede binicilik, yiğitlik ve kahramanlık değerleri aranırdı Kazan Bey Oğlu Uruz Bey’in esir olduğu destanında Burla Hatun, kılıç kuşanan, ata binen, korkusuzca düşmana karşı duran cesur bir ana ve eşti 16 yaşına gelen Uruz babası Salur Kazan’la kafirle vuruşur. savaşta düşmana esir düşer. Salur Kazan oğlunun durumundan habersiz eve döner. Eve tek başına dönen eşini gören Burla Hatun, oğlunu kurtarması için eşi Kazan’ı geri gönderir. Eşi de gidip dönmez Burla Hatun ince belli kızı da yanına alarak eşini ve oğlunu kurtarmaya gider. Kadında kahramanlık ve yiğitliği anlatan örneklerden biri de Kan Turalı ve Bamsı Beyrek’in hikâyeleridir. Babasının Kan Turalı’ya nasıl bir eş istediğini sorması üzerine Kan Turalı; “ben yerimden kalkmadan o kalkmalı, ben kara koç atıma binmeden o binmiş olmalı, ben kanlı kâfir eline varmadan o varmış bana baş getirmiş olmalı” diye cevaplamıştır. Bamsı Beyrek babasından; “oğul sen kız istemiyorsun, kendine yoldaş istiyorsun”* cevabını almıştır. Deli Dumrul Destanında Dumrul, canının yerine can bulma çabasına girince bunu kadınında aramış, kadını ona hiç çekinmeden canını vereceğini söylemiştir. Dede Korkut un Alp kadınına uygun örnekler içerisinde Banu Çiçek ve Selcen Hatun savaşçılık karakteri en üst seviyede ki kadınlardır. Bu iki kahraman kadın, cesaret ve güç hem de nişanlısına sadık, vefalı sevgilidir. Selcen Hatun, sağına soluna iki çift yay çeken, attığı oku yere düşmeyen, zırh kuşanıp ata binen, mızrak kullanan örnek bir kadın alptir Selcen Hatun, kendisine eş olacak yiğidin boğayla, aslanla savaşıp yenmesini şart koşmuştur. Bu aşamalardan başarıyla geçen Kan Turalı, Selcen Hatunl’a evlenmiştir. Selcen eşi uyuduğunda çadırında nöbet tutması, düşmanı karşılaması, kendi payına düşen düşmanı yendikten sonra Kan Turalı’ya yardıma koşması yiğit ve cesaretli alp kadınına örnektir. Bacıyân-ı Rum (Anadolu Bacıları Teşkilatı) Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda rol almış Türkmen kadınların sınırlarda ki örgütlenmeleri şeklinde savaşan kadınlar örgütü Bacıyan-ı Rum’dan bahsetmiştir. örgütün lideri Hatun Ana da Hacı Bektaş’a mensuptur. Hacı Bektaş Veli Fatma Bacı, Kadıncık Ana, Fatma Ana’dan bahsetmektedir. Hatun Ana’nın Bacıyân-ı Rum’un bilinen ilk lideri Fatma Bacıdır, Bacıyan-ı Rum’un Ahiyyan-ı Rum’un (Anadolu Ahileri Teşkilatı) kadınlar şubesidir. Osmanlının kuruluşunda Anadolu ve Balkanların Türkleşme ve İslamlaşmasında önemli katkıları olan Bacıyân-ı Rum’u Türkmen kadınlar kurmuştur Osmanlı , kuruluşundan sonra Bacıyân-ı Rum, varlığını tekke ve zaviyelerde sürdürmüştür. Kız Bacı, Sakari Hatun, Hacı Fatma Zaviyeleri kadın dervişler tarafından kurulmuştur tarikatın kadın şeyhleri ve kadın mevlithanları ‘bacı’ unvanıyla anılır Bacıyân-ı Rum’un kesin olarak ne zaman kurulduğu bilinmese de kökleri Orta Asya’ya kadar gider. Anadolu’da savaşçı kadınlardan söz edilmiştir Dulkadiroğullarında 30 bin silahlı kadın asker vardı silahlı ve cengaver Türkmen kadınları Anadolu’daki faaliyet göstermiştir Bektaşilerle doğrudan ilişki içerisindedirler Dulkadiroğlu Alaüddevle’nin Kırşehir’deki Ahi Evren türbe ve zaviyesini onarmasıbbeylik döneminde Ahiler ve Bacılar Teşkilatına duyulan ilgiyi göstermektedir. Moğollar, Kayseri Kalesi’ni kuşattıklarında şehri savunanlar arasında Bacıyan-ı Rum kadınlarıda vardı. Uç bölgelerde Türkmen savaşçılarda kadın savaşçılar bulunurdu bunlar Bacıyân-ı Rum mensubu Türkmen kadınlarıdı Osmanlı-Rus savaşlarında ön plana çıkan Nene Hatunlar, Kuvayı Milliyeci Kara Fatmalar, Çanakkale’de defnedilirken kadın oldukları anlaşılan mücahide kadınlar, Anadoluda varlığını sürdüren kadın savaşçılardı * Kaynak beyaz tarih.com Altay Tayfun ÖZCAN Avrupa’da Bir Osmanlı Sultanı Yıldırım Bayezid sahip olduğu kudretle tarihsel bir imaj çizilen Yıldırım Bayezid’in durumu şüphesiz ki Avrupa’da da yankı buldu. Avrupa’da Türk tedirginliğinin derinleştiği bir dönemde hükümdar olan Yıldırım yöneticilik ve karakterinden dolayı Avrupada önemli ifadelerle yer aldı. Batıda I. Murad gibi önemli bir padişah “bey” manasına gelen "bahy" gibi bir unvanla gösterilirken Yıldırım Bayezid çok daha üst bir unvanla "roy", rex" ve Soldan unvanı ile gösterildi, Osmanlı tahtının sahibinin çok güçlü bir şahsiyet olarak görüldü bu yalnızca Bayezid’in sahip olduğu güçle değil, onun cihan hedefleriyle de ilgiliydi. Yıldırım Avrupada tam bir “dünya fatihi” olarak görüldü Niğbolu Savaşı’yla okunu Avrupalılara çeviren Yıldırım sert ifadelerle anıldı Yıldırımı, Avrupa komşu topraklarla yetinmeyen, gözünü uzakta diyarlara diken bir hükümdar olarak gördü Hristiyanlarca tanrının kendilerine gönderdiği bir bela olarak görüldü. Yıldırımdan, Avrupalı yazarlar hayranlıkla söz etti 1397 kışında doğudan dörtnala Fransaya haberciler acı bir haber taşıyorlardı Türkleri Balkanlardan atmak ve Kudüs’e ilerlemek isteyen Fransız ordusu Balkanları bile aşamadan, Nicopolis yani Niğbolu’da ağır bir yenilgiye uğramıştı başkomutan Nevers Dükü Jean ile birlikte pek çok asilzade Türklerin eline esir düşmüştü Fransada Haçlı seferi yerini diplomasiye bırakmıştı. Avrupa yeni bir doğu hükümdarını, Yıldırım Bayezid’i tanıtacaktı. Avrupalılar için “Osmanlı yeni bir mesele değildi. Osman Gazi’nin zaferleriyle osmanlı Avrupa’ya ulaşıyordu. Osmanlılar Orhan Gazi ve evladı Süleyman Paşa’nın faaliyetleri 1. Murat’ın fetihleri ile haçlıları tehdit ettiler 1. Murat’ın Bizans ve Balkan fetihleri Avrupa’yı korkuttu 1371 Çirmen ve 1389’da Kosova’da hayatı pahasına elde ettiği zaferler kazanan 1. Murat Avrupayı üzerine çekti haçlıların Türk korkusu Yıldırım Bayezid’in tahta çıkmasıyla derinleşti. Avrupa da I. Murat’tan “bey” manasına gelen*bahy*veya*baquin*ünvanlarını almış Yıldırım Bayezid’dan “emir / melik / kral” manasına gelen*royveya*rex*unvanıyla zikredilmişti, yıldırım Sultan babasından çok güçlü bir taht devralmıştı Yıldırım unvanı üst bir mertebeye yerleştirilmişt Sultan*ve*Kayser*olarak gösterilmiştir Yıldırım Avrupada komşu ülkelerin topraklarıyla yetinmeyen, gözünü çok uzak diyarlara diken bir hükümdar olarak görülüyordu. Yıldırım Bayezid’i Anadoluya hükmetmekle kalmayarak egemenliğini Gürcistan Ermenistan ve Suriye’ye yayan, Balkanlara egemen olan ve gemilerle Macaristana ilerlemiş azametli ve muzaffer bir hükümdardı.Osmanlı Sultanı’nı Emir Timur ile mücadele etmişti Yıldırım Avrupada tam olarak bir “dünya fatihi” olarak görüldü faaliyetlerini Hıristiyanlara yöneltince Hıristiyan düşmanı olarak da gösterildi Fransız yazarlar Bayezid’in Roma’yı ele geçirince St. Peter sunağını atlarına*yalak yapacağını ifade eddiler*II. Richard ın *yazarı Roma’ya gelerek Papa ile kardinalleri öldürmeyi ve azizlerin kemiklerini mezarından çıkartıp kül etmeyi düşündüğünü belirtti Bayezid Hıristiyanlara büyük korku saldı ve onu dini yok etmeyi tasarlayan gaddar bir hükümdar olarak tasvir eddiler. Haçlılar toplumlarını Türklere karşı kışkırttılar Yıldırım Bayezidı Avrupa’nın “dalgakıran”ı olarak gösterdiler Hıristiyan Avrupa’nın sonunu getirebileceğini düşündüler Haçlılar’ın Niğbolu Kalesi’ni kuşatınca Bayezid Yıldırım gibi kalenin önüne gelmiştir Yıldırım Bayezid’in dünyayı ele geçirmeye niyetli Hıristiyanlık düşmanı bir hükümdar imajıyla değerlendirildi aynı zamanda Tanrı’nın adaletini tecelli ettiren bir kişi olarak da değerlendirilmiştir. Osmanlı Sultanı’nı Hıristiyanlık düşmanı olarak takdim eden Saint Denys Niğbolu yenilgisini, Haçlı ordusunun din dışı uygulamalarıyla alakalı olarak görmüş ve Bayezid’i Tanrının adaletini tecelli ettiren bir hükümdar” olarak nitelendirmiştir. onu “Tanrının sopası” olarak anmıştır Yıldırım Bayezid’in Hıristiyanlığı, “saflığı bozulmuş bir inanç” olarak değerlendirirdi Yıldırım Bayezid’ hâkimiyetindeki Hıristiyanları İslama zorlamadı Osmanlı Sultanı halkını din ve kanunlara dayalı yönetti nizami bir idareceydi Hristiyanlara dost gibi davrandı Regum Francorum*adlı eserde Yıldırımın Timur’a esir düşmesinin anlatıldıği satırlarda Hıristiyanlığın en büyük düşmanı düştü vr Fransa’nın memnuniyeti haber verildi Timur’un, esiri Bayezid’ın burnuna hızma geçirerek onu “evcil” bir duruma soktuğunu anlattılar Yıldırım Bayezid’ın esirliğini Avrupalılar “dedikoduya dönüştürdüler Bunu Rusya da yaydılar Ruslar kafes hikâyeleri, yazdılar minyatür yaptılar. ** Yıldırım Bayezid’ın Niğbolu muharebesinden sonra ülkesinin yakılıp yıkılması karşısında düşmana cesaretle ilerledi vatanperver bir cengaverdi Haçlılara yenilmesi durumunda İslam’ın yok edilmesinden endişe edecek kadar dini koruyucusu kendisinden emin bir hükümdardı Avrupalılara göre Yıldırım, taktik bilgisi mükemmel bir komutandı ve ordusuna hâkimiyeti de hayranlık uyandıracak seviyedeydi. düşmanına saygı gösterirdi düşman askerini küçümsemiyor, onları kahraman bir ırk olarak görüyordu Avrupa Yıldırımı erdemli bir rakip hâline görüyordu. Bu rakip, düşmanını kahraman olarak görmesine karşın hiçbir şekilde korkmuyor, aksine mücadeleden büyük bir keyif alıyordu. Niğbolu muharebesinden sonra esir edilen Haçlı başkomutanına meşhur nasihatinde Yıldırım , düşmanını hakir görmeyerek teskin ediyor, yeniden üzerine yürümesi durumunda memnuniyet duyacağını, çünkü bunun topraklarını ve şanını artıracağını dile getiriyordu. Osmanlı Sultanı ile Haçlı başkomutanı arasındaki konuşma, Alparslan’ın 1071’de esir ettiği Bizanslı Diogenes ile konuşmasına benzerilir. görkemli bir ton vardır:* John, memleketinde büyük bir efendi olduğunu ve büyük bir prens olduğun hususunda bilgilendirildim. yıllar seni bekliyor. İlk silah başarısızlığından ötürü kendini suçlayabilir ve lekeyi silmek ve şerefini elde etmek için üzerime yürüyecek kuvvetli bir ordu toplayabilir ve bana meydan okuyabilirsin. Bundan korksam, sana ve yoldaşlarına, dininiz ve şerefiniz üzerine bana silah kaldırmamanız için yemin ettirebilirim. Fakat böyle bir yemin talep etmeyeceğim, aksine memleketine döndüğünde bir ordu toplamandan memnun olacağım. Beni her zaman hazırlanmış ve muharebede karşılaşmaya hazır bulacaksın. söylediklerimi tekrar et, ben hazırım silah ve fetihlerimi genişletmeye tutkuluyum Avrupalı yazarların Yıldırımı gaddar Göstermişler Niğbolu muharebesinden sonra ise, Sultan’ın candan ve samimi bir hükümdar olarak gösterilmiştir Yıldırım Bayezid ile maiyeti arasındaki ilişki dostluk seviyesindedir Bayezid Niğbolu zaferinde Macar Kralı’nı otağına yerleştirmiş yakın arkadaşlarıyla konuşup şakalaşmıştır dostluğu sadece dindaş ve kavimdaşları ile sınırlı olmayıp, karakterinin parçasıydı. Milan Dükü Visconti ile münasebeti dikkat çekmiştir. ikili birbirlerine o denli yakındı ki Osmanlı Sultanı, Milan Dükünü “gerçek bir arkadaş” olarak nitelendiriyordu.Yıldırım babasının hizmetindeki Niğbolu esirlerinden Helly’i tanıyarak, idam edilecekleri onun şahitliğine bırakmıştı Yıldırım samimi ve candan bir hükümdardı Fransız esirleri kurtarmaya Bursa’ya gelen Fransız elçileri kibar ve nazik karşılamıştır , Fransız esirlerin ayrılma vakti geldiğine başlangıçta bedbaht geldikleri topraklarda Fransız asilzadeleri, “iyi ağırlanmış Osmanlı Sultanı’na “nezaket ve inceliğinden” ötürü teşekkür ederek veda ederlerdi. Nevers Dükü Jean, memleketine dönünce Yıldırımı kibar ve kibirsiz bir kimse olarak değerlendirmiş, kendilerine gösterilen muameleyi iyi anmıştır. Yıldırım han esirlerine kötü muamelede bulunmamış öfkelenmemiştir Avrupalılar Yıldırımı öfkeli göstermiştir Yıldırım ın öfkesi birden gelirdi*ancak öfkesi bütün hayatına yayılmamıştı Yıldırım erdemliydi saray teşkilatı ile av konularında titizdi halka eziyet edeni öldürtürdü adil bir hükümdardı Rahova kalesi fethedilirken fransızlar türkleri katletmişti Yıldırım Han son bir taarruzla rehova kalesini fethetti o Haçlılar karşısında ilahi adaleti tecelli ettiren bir hükümdardı bizansı esir edip fidye öneren haçlılara şu cevabı verdi esir Türkleri katleddiniz Uzlaşmayı bozup anlaşmayı yok sayana kanun gözetilmez siz türkleri vahşice öldürdünüz suçlusunuz kılıçtan geçirileceksiniz diyerek Türk esirleri katleden Fransızların kellelerini vurdurur sonuç korkunç ama adaletlidir uluslar arası ilişkilerde incedir Timur’un Osmanlı sınırına dayanınca, Fransa’ya hediyeler göndermiştir Bunlar ağır demir değnek, mahir bir at, herhangi Türk yayı idi. Türkler bunlarla seferi hatırlatıyor muharebe meydanına yayılmış ordugâhı hedef gösteriyor düşmanın kaçışını anlatıyordu elçinin saraya takdim ettiği hediyeler yoluyla, Macaristan’da Hıristiyanlara karşı kazanılan zaferi hatırlatıyordu Avrupalılar için Niğbolu bir felaketti “Türk korkusu arttı Yıldırım ı Avrupa şövalyesi erdemli taraflarını ortaya çıkarttılar Avrupalı hükümdarlara örnek gösterdiler Yıldırım tehlikeli bir düşman beğenilen bir hükümdardı |
|
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|