![]() |
#1 |
![]() Erkan Mumcu, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Meclis’e girmeme kararını nasıl verdi? DYP-ANAP niye birleşemedi? Mumcu’nun ‘Bedelini canımla öderim’ dediği ne?
Erkan Mumcu'dan şok itiraflar Tarafları, son dört aydır kamuoyunun gündeminde. Taraflardan biri Anavatan Partisi Genel Başkanı Erkan Mumcu, diğeri Doğru Yol Partisi veya şimdiki adıyla Demokrat Parti’nin eski Genel Başkanı Mehmet Ağar. Sağdaki birleşememe konusunda merak edilen sorular var. Taraflardan Erkan Mumcu, cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde Meclis Genel Kurulu’na girmeyerek 367 kanalını açık tutup erken seçime yol açan isim aynı zamanda. Onun için hiç uzatmadan konuya girmek gerekiyor. Partisini seçimlere sokamayan Erkan Mumcu, yaşadığı süreçle alakalı muhafazakâr medyayı da sorumlu tutuyor. Merak edilen sorulara verdiği cevapları kuvvetlendirmek için “Büyük puntolarla yazın bunu. Bugüne kadar topluma açıkça beyan ettiklerimin dışında gizli, örtülü bir şeyim çıkarsa bedelini canımla ödemeye hazırım.” diyor. Kim ne derse desin cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde Türkiye olağanüstü bir dönem geçirdi. Bu, Erkan Mumcu’nun o dönem sarf ettiği sözlerine de yansıdı. Onun için, röportaja, duyduğumuzda bizi hayrete düşüren Mumcu’nun o sözlerini tefsir etmesiyle başlayalım istedik… -9. Olağan Büyük Kongrenizde yaptığınız bir konuşmada “Eğer biz sağduyulu davranmasaydık milletin yüzü kana bulanmıştı. Ama biz araya kendi kafamızı, benliğimizi koyduk. ‘Milletin başına bela gelecekse, bizim başımıza gelsin’ dedik.” diyorsunuz. Bu sözlerin perde arkasında ne var? Beklediğiniz bir provokasyon ya da başka bir sıkıntı mı vardı? Biz aynı ülkede yaşamıyor muyuz? Yani cumhuriyet öncesini bir tarafa bırakalım. Bu ülke, cumhuriyet döneminde otoriter devlet uygulamalarıyla ya da devlet otoritesinin kötüye kullanılması diyebileceğimiz uygulamalarla büyük acılar, ıstıraplar çekmedi mi? 28 Şubat’ın acısı, ıstırabı bitti mi? Türkiye, toplum hayatına yönelik devlet otoritesini ve gücünü kullanan emrivakilere yabancı bir ülke mi? Yani böyle bir şey olsa idi ilk defa mı başımıza gelmiş olacaktı? -Yani bir darbe… Hayır efendim. Sözgelimi 12 Eylül darbesini yapan generaller neyi kullandılar toplumsal hayatın üzerinde? Hangi kudreti kullanıyorlar? Devlet kudretini, devlet gücünü. Yani Genelkurmay Başkanı’nın bugünlerde yeniden hatırlattığı şu içinde ‘laikliğe sözde değil özde bağlı cumhurbaşkanı istiyoruz’ diyen açıklamasını o günden sonra yaşanan dört ayın olguları ile bir daha okuyun. O değerlendirmeden sonra bugüne kadar olanlara bakın. Göreceğiniz manzara açıktır. Sözlerimin anlamı da… Yani Türkiye bana göre… -Beklenilmeyen bir sürece giriyordu. Girmekteydi, evet. -Neydi bu süreç? Girmişti de aslında. Bunun bir bölümü de yaşanmıştır. -Daha açık konuşalım. Daha ne kadar açık konuşayım? Ne söyleyeyim yani? Siz sorunuzu sorun ben açıkça cevap vereyim. -Kan nereden çıkar? Şiddetten çıkar. Hayır, orada kastettiğim şey tabii ki mecazi bir şey. Yani iki kişi kavga ediyor, siz araya giriyorsunuz, biri yumruk yemesin diye. Ama yumruk sizin suratınıza patlıyor. Fakat arkadaki diyor ki ‘ben onu dövecektim, sen mani oldun.’ Yani buna söylenecek söz yok. Buna ancak insaf dersiniz! -Bir tarafı bulduk, hükümet kanadı. İkincisi kim? Bir tarafı hükümet kanadı değil. Bence hükümetin siyasetine şu ya da bu biçimde yapay olarak oluşturulmuş bir kutuplaşma stratejisi gereği angaje olmuş on milyonlarca vatandaştan bahsediyorum. İşte bakın 28 Şubat kimi hedef aldı? Devlet memurlarını, üniversite öğretim görevlilerini, öğrencileri, işadamlarını, genel olarak kitlenin maneviyatını, psikolojisini. Öyle değil mi? Yani kim mutazarrır oldu bu süreçte? Milletin kendisi, herkes. Muhtıra üstüne söylediğim sözlere bakın. Bu seçimin sonuçlarını da ilan eden sözlerdir onlar. Siz öyle yaptıkça 1950’den beri yaşanılan deneyimi bir kez daha yaşayacaksınız. Artık akıllanın. BENİM DUYUMUM VECDİ GÖNÜL İDİ -Bu konuda geçen haftaki açıklamayı nasıl buldunuz? Yani hiçbir ders alınmamış. 1950’de, 54’te, 65’te, 83’te, 2002’de ve 2007’de aynı şey. Ya bir şeyi öğrenmek için kaç kere tecrübe etmek lazım. Türkiye sorunlarını demokrasi içinde çözebilir. Demokrasilerde çare tükenmez. -Ama o süreçte cumhurbaşkanlığı seçimine öylesine kilitlenmişti ki bazı kesimler, seçtirmemek üzere… Gerçek şu. Hükümete yapılan bir telkin, hatta belki hükümetle varılan bir mutabakat var. Bu mutabakatın öngördüğü cumhurbaşkanı adayı ne Abdullah Gül ne Bülent Arınç ne Tayyip Erdoğan. -Siz biliyor musunuz? Doğrudan tanığı olmadığım; ama çok çeşitli kaynakların doğruladığı ve iddia edildiğinde de muhataplarının yalanlamadığı bir şey. Bir başka cumhurbaşkanı adayında mutabık kalınıyor. Benim duyumum Vecdi Gönül. Fakat adaylık için müracaatlarının süresinin dolması ile açıklanan isim üzerine ortaya derin bir hayal kırıklığının ve buna yönelik şiddetli aldatılmışlık duygusu ile dolu tepkinin bir biçimde açığa çıktığını görüyoruz. -Peki siz genel kurula girip girmeme kararınızı ne zaman verdiniz? O gün Cuma namazını kıldıktan sonra. Katılmama kararı verdim. -Hüseyin Kocabıyık anlatıyor, 16:45 ile 17:30 arasında bir telefon geliyor, dışarıya çıkıyorsunuz. Bu telefon kimden geldi peki? Hüseyin Kocabıyık yalan söylüyor. İspatı şudur. Ben telefonlarımın ayrıntılı dökümlerini hayatımın istenilen hangi kesiti için talep ediliyorsa koyarım ortaya. Ben böyle bir görüşme yapmadım. Kimse bana böyle bir telkinde bulunmadı. Bana cumhurbaşkanlığı seçimlerine katılmamam yönünde en küçük bir telkin gelmedi. Bana garip gelen şey de zaten budur. -Gelmesini bekliyordunuz… Bu kadar yüksek bir gerilim yaşanırken, girilmemesi yönünde yüksek bir tansiyon taşıyanların dönüp bana bir şeyler demesini, diyebileceğini beklerdim. Yani bu umulabilen bir şeydi. Zaten insanlar da buradan akıl yürütüyorlar. Ama kâinatta hiçbir şey sonsuza kadar gizli kalmaz. Bütün mukaddesatıma and içerim ki, Allah’ın bir kulu bana bu yönde bir telkinde bulunmamıştır. Ama tersi yönde telkinlerde bulunanlar olmuştur, girin diye. Telkinden öteye organize baskılarda bulunanlar da olmuştur. -Hükümet kanadından mı? Hayır, hükümete sempati duyan çevrelerden. Hükümet tarafından derseniz mesela Melih Gökçek çok ricacı olmuştur. -Randevu almadan gelmiş diyorsunuz. Evet, ama bunu böyle kabalık etti filan demek anlamında söylemiyorum. Çok yakın 150 metre kadar mesafe bir yere geldikten sonra haber verdi.
![]() |
|
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|