![]() |
#1 |
![]() Tasavvufun çeşitli ve geniş bir şekilde îzah ve târiflerinin yapılması, bir bakıma onun mevzuunun genişliğinden kaynaklanmaktadır. Yâni, tasavvufun mevzuu bir deryâ gibi engin ve derindir. Zîrâ o, insanın nefsini ve rûhunu alâkadar eden her hususla ilgilenir. Kulun, mânevî yolculuğunda kat ettiği bütün mesâfeler, geçtiği âlemler, irtibat hâlinde olduğu varlıklar, yaşadığı binbir türlü ahvâl ve nihâyet, Âlemlerin Rabbi olan Allâh'ı bulma, kalben tanıyabilme ve O'na kulluk etme gibi sayısız hususlarla alâkadar olur. Böylesi bir mevzû deryâsından üç-beş katre takdîm edecek olursak, şunları söyleyebiliriz: Tasavvuf, öncelikle nefs tezkiyesi ve kalb tasfiyesi sâyesinde ham insandan kâmil insan hüviyetine ulaşma seyrinde şâhid olunan merhale ve hâlleri mevzû edinir. Diğer bir ifâde ile tasavvuf, Hakk'ın hoşnutluğunu kazanmak ve ebedî saâdete ermek için nefsi tezkiye, kalbi tasfiye, iç ve dışı nurlandırma, sûret ve sîreti arındırma hâllerinden bahseder. Mevzuu tahalluk (ahlâklanma) ve tahakkuk (mânevî hakîkatlere sâhib olmak)tır. İhsan duygusunun mânevî bir zevk hâlinde tadılarak yaşanmasıdır. Bu münâsebetle tasavvufun ana mevzuu, Vâcibu'l-Vücûd olan Allâh Teâlâ'nın zâtı, sıfatları ve bu sıfatların bütün kâinâta şâmil tecellî terkiplerindeki hikmet, esrâr ve murâd-ı ilâhînin kavranması husûsundaki usûl ve esaslardır. Tasavvuf, bu muhtevâda keşf, ilhâm, mânevî müşâhede, vecd ve aşk gibi bâtına, rûha, gönle ve vicdâna âit vâsıtaların müşterekliğinde yüründüğü zaman nâil olunan ulvî hâlleri mevzû edinir. Hülâsa, tasavvuf, Allâh'ın esmâ ve sıfatlarının tecellîsini yakînî olarak müşâhede ile mârifeti (mârifetullâh); insan, kâinât ve Kur'ân'ın hakîkatlerinin bilgisi ile de mânevî âlemdeki merhaleleri ve bunların nihâyetindeki "kemâlât"ı mevzû edinmiştir.
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|