![]() |
#1 |
![]() 1993’te Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın girişimleriyle ‘barış fırsatı’ ciddi biçimde yakalanmıştı. Ama 33 askerin şehit edilmesiyle bu fırsat kaçtı. PKK lideri Öcalan yakalandıktan sonra bu süreci sabote edenleri ‘Kürt Ergenekoncuları’ olarak nitelendirdi.
1999’da Öcalan yakalandığında bir kez daha ‘barış fırsatı’ yakalandı. İstenseydi hem ‘Kürt sorunu’ çözülebilirdi, hem de ‘PKK sorunu’ bitirilebilirdi. Bunun için yapılmadığına dair iki olasılık var: Ya Öcalan yakalandıktan sonra örgüt kendiliğinden dağılır gider öngörüsüyle hareket edildi, ya da PKK’nın varlığı dolayısıyla siyasal sisteme ağırlık koyan Ergenekoncu güç odakları çözümsüzlüğü dayattı. O tarihte Öcalan’ı yakalayan, İmralı’da sorgulayan, dahası kendisiyle pazarlığa oturanların Ergenekon davasının sanıkları olarak yargılanıyor olmaları ikinci olasılığı daha güçlü kılıyor. Şu apaçık bir gerçek: Devlet içinde de sorunun çözümsüzlüğünden nemalanlar var olduğu gibi PKK içinde de savaşın sürmesinden yana olanlar var. Karayılan’ın ‘barış süreci açılsın’ çağrısı, kontrol altında tutamadıklarını söylediği yerel birimlerin hala can yakan ve kan akıtmaya devam eden tavrı karşısında inandırıcılığını tümden yitiriyor. ‘Meşru savunma’ söylemi artık terk edilmeli. PKK ‘barış süreci açılsın!’ istiyorsa söylemini ve duruşunu yeniden gözden geçirmeli. Devletin silahlı kuvvetleriyle her an karşı karşıya gelebilecek bir alanda ve pozisyonda durmak, ‘barış süreci açılsın!’ söylemiyle uyuşmuyor. Öncelikle ve önemlilikle ‘savaş süreci’nden yana olanlar için elverişli olan provokatif ortamın kaldırılması gerekiyor. Bu durum ancak PKK silahlı güçlerini koşulsuz bir biçimde sınır dışına çeker ve süresiz ateşkes ilan ederse sağlanabilir. Karayılan doğru bir gözlemde bulunmuş. Diyor ki, ‘Şimdi siyasal çözüm şansı vardır, koşullar olgunlaşmıştır. Bu fırsatı kaçırmayalım.’ (Milliyet, 6 Mayıs 2009) O zaman bunun gereğini yapmalı. Aksi takdirde ‘barış fırsatı’ bir kez daha kaçırılmış olur. * * * Aslında ‘barış fırsatı’ 2005 yılında yeniden doğmuştu. Başbakan Erdoğan Diyarbakır’daki o tarihi nutkunda bunun sinyalini vermişti. Ama PKK bu ‘barış fırsatı’nı elinin tersiyle itti. Terörü derinleştirerek ve Başbakan Erdoğan’ı ‘düşman’ ilan ederek bu ‘barış süreci’nin önünü tıkadı. Oysa Cumhuriyet tarihinde ilk defa güçlü bir siyasi irade konmuştu. Hem ‘Kürt sorunu’nun, hem de ‘PKK sorunu’nun çözümü için. 33 erin şehit edilmesi olayında olduğu gibi bu fırsat da kaçırıldı. Evet, iddia ediyorum, şayet o tarihte PKK silahlı güçlerini sınır dışına çekip süresiz ateşkes ilan etseydi, ‘barış süreci’nin önü açılmış olacaktı. Karayılan kalkıp özeleştiri vereceği yerde Başbakan Erdoğan’ı hala suçlamaya devam ediyor: ‘2005’te o sözleri söyleyen irade nerede? 1994’te İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı iken, üstüne vazife de değilken, Kürt raporu hazırlayarak partisinin liderine veren Erdoğan bugün nerede?’ Karayılan’ın bakış açısı da, üslubu da yanlış... Buradan çözüm çıkmaz... Oysa Karayılan özeleştiri yapsaydı, ‘çözüm süreci’ne daha anlamlı katkı sağlar ve inandırıcılık katsayısını da arttırırdı. Karayılan barış ve çözüm olsun istiyor. Silahlar devre dışı bırakılsın istiyor.Ben de buna şans tanımak gerektiğine inananlardanım. Ama Karayılan’ın dili, hala barışa ve çözüme katkı sunmaktan uzak görünüyor. 2005’te Başbakan Erdoğan’ın sistem içindeki Ergenekonculara rağmen sergilediği o güçlü siyasi çıkışını akamete uğratan, yetmezmiş gibi DTP’yi Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığını desteklememek adına baskı altına alan o yanlış ve çözümsüz politikaların özeleştirisi verilmeli diye düşünüyorum. Umarım benzer yanlışlıklar bundan sonra yapılmasın. (Bu arada Karayılan için bir düzeltme notu: Erdoğan o ‘Kürt raporu’nu 1994’te Belediye Başkanı iken değil, 1991’de RP İl Başkanı ve MKYK üyesiyken partisinin liderine sundu. Nerden mi biliyorum? Çünkü o tarihte kendisinin danışmanıydım ve o raporu da ben kaleme almıştım.) Mehmet Metiner - star
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|