Sevgili kardeşim ben teşekkür ederim . Yorumlarınız ile zenginlik kattığınız için.
Olaya sadece iç ve dış güçlerin varlığı ile bakarsak pek sağlıklı görüş alabileceğimizi düşünmüyorum,blakis bu görüş propaganda veya beyin yıkama gibi olumsuz işlerde kullanılır. Şunu bilmemiz gerekir ki yıllardır bize sunulan ideolojik tarihin dışına taşmış durumdayız yeni yeni gelen tarih bilgileri ile hem yakın hem uzak tarihler hakkında çok daha farklı bilgiler sunulmakta .Kürt isyanlarında sadece İngiliz parmağı olduğu iddiasına bütünü ile doğru değil bildiğim kadarı ile bir yerde okuşmutum bu kısmı eklemek isterim (1925 İngiliz Büyükelçisi Ronald Lindsay'in bizzat İsmet İnönü'ye söylediği gibi İngiltere, Türkiye'nin "barış içinde yeniden yapılanması"nı beklemekteydi. İçerideki huzursuzlukların İngilizlerin de aleyhine olacağına kuşku yoktu. Musul'da pusuya yatmış olan İngiltere, o tarihte henüz Kürtlerin ayaklanmasını istemiyordu, zira bir ayaklanmayı bahane eden Türkiye'nin topuyla tüfeğiyle Musul'a sarkmasından çekiniyordu. Doğal olarak bu durum, Lozan'da girilen barış sürecine büyük zarar verecekti. Dolayısıyla İngiltere'nin bu isyanda bir çıkarı bulunmuyordu. Ancak isyanı bahane olarak kullandığı açıktır; nitekim sonradan Musul'un, kendi içindeki Kürtlere hakim olamayan Türklere teslim edilemeyeceği tezini ustalıkla kullanacaktı.)
Yukarıdaki ifadeler kürt ayaklanmalarına sadece ingilizlerin vesile olduğu tezini sıkıntıya sokacak düzeyde , yine edindiğimiz bilgilere göre isyanın sadece bizlere öğretilen sebepler içerisinde olmadığı daha çok 1924 yıllarında mahkemelerde yalnızca Türkçenin kullanılması ve Kürtçenin okullarda yasaklanması oluşturmaktadır. Böylece zaten ancak 215 adet okulu ve 8.400 öğrencisi bulunan Kürtlerin yaşadığı bölge (o sırada Türkiye'deki toplam okul sayısı 4.875, öğrenci sayısı ise 382 bindi), eğitim sisteminden tamamen dışlandı, üstüne üstlük okullar kapatılırken bir de "eğitim vergisi" çıkarıldı.
Durum gerçekten tuhaftı. Eğitim hayatı bir kararla bitirilen bir bölgeden eğitim vergisi alınması tepkilere yol açmakta gecikmedi. Bir adım daha atılarak medreseler de kapatıldı ve nihayet Türk-Kürt birlikteliğinin son simgesi olan Halifelik de kaldırıldı.
İsyan başladı. Lice ve Hani bir hafta içinde düştü, Çapakçur da ertesi hafta düşecekti. İşte tam bu sırada Şeyh Said bir manifesto yayınladı. Bölgede bir Kürt yönetimi kurmaktan ve Hilafeti geri getireceğinden söz ediyordu.
Şimdi , ittihatcı zihniyetin osmanlıdan sonra , kurulan Cumhuriyet içinde de etkin pozisyona hakim olması ve onların güdümü ile geliştirilen politikaların sebebinde belki bir ulus kurma hisleri vardı , yanlız bunların yöntemleri hakkında gereksiz uygulamalar ile ülkemizde bulunan kürt etnik zümremizi rahatsız ederek onların devlete olan aidiyet bağlarına zarar vermiş olabiliriz. Haliyle ortaya çıkan bu kaosu da dış mihraklar diledikleri gibi kullanmıştır. Biz burda ne Kürtlerin o dönemki hatalarını aklamaya nede o dönemdeki devlet anlayışını haklı görebiliriz. Ortada iyi niyetle bir şeyler yapma gayretleri olmuştur ama sonuç itibarı ile yeni oluşan sistemin içinde yeterli hakları bulamayan bir millet rahatsızlık cekmiştir. Kimisi bastırılmış entegre olmuştur kimisi bir dönemler bastırılmış olsada belli dönemler azmaya meyilli olmuştur. Bu sürec sonrasında da devletin ve o dönemlerin hatasını kullanan bir çok devletler bu sorun ile bizleri yıllardır oyalamıştır. Şimdi yeni bir dil yeni bir anlayış geliştirerek bu sömürüye bu kana dur dememiz gerekir. Geleceğimiz bütünlüğümüz güçümüz bu adımlarda gizli. Böyle bir sorun yoktur diyerek bir adım ilerleyemen ülkemiz hem sivil hareketimiz ile hem askeri manevralarımız ile hemde siyasi partilerin varlığı ile bu soruna artık dur demesini bilmesi gerekir. Bu projenin arkasında ABD vardır AB vardır diyerek kendi sorunlarımızı gölgeleyemeyiz. Eğer ortada hakikaten bir sorun varsa bunun bir şekilde çözülmesi millet olarak bizlerin borçudur.