![]() |
#1 |
![]() "Atatürk de işin içinde miydi, değil miydi" meselesi Dersim tartışmalarının belki de en önemsiz noktasıydı bana göre. Ama büyük kavga o noktada patlak verdi. Kemalistler, yine aynı taktiği denediler. "Atatürk'e dil uzatıyorlar" şamatasıyla tartışmayı açanları hainlikle suçlayıp pusturmak ve böylece tartışmayı kapatmak... Ne var ki bu defa öyle olmadı. Tarihi gerçekler o kadar ayan beyan ortadaydı ki, bu pusturma gayretleri bir işe yaramadı ve tartışma aldı başını gitti. Üstelik de Atatürk'ü tartışmanın merkezine oturtmadan, onu da zamanın diğer siyasi figürleri gibi, olaydaki ağırlığı kadar ele alan sağlıklı bir zeminde gelişti tartışmalar. Atatürk 1970'lerde siyasetçi olsaydı Daha önce de değindim; Atatürk'ün çok genç yaşta dünyaya veda etmesi bazen bizim onu bir başka yüzyılın, bize çok uzak bir dönemin lideri gibi algılamamıza yol açıyor. Oysa eğer Atatürk, İsmet İnönü ya da Celal Bayar gibi 90'lı yaşlarını görme şansına sahip olmuş uzun ömürlü bir insan olsaydı, 70'li yıllara kadar aktif siyaset içinde olabilirdi. Bu demektir ki, bugün 60'lı yaşlarını sürenler, gözlerini siyasete açtıklarında onu da siyaset sahnesinde görebilirlerdi. Şu anda aktif siyaset yapan birçok kişi, siyasi kariyerinin başlarında Atatürk'le birlikte ya da karşısında siyaset yapmış olacaktı. Böyle uzun bir siyasi kariyer sırasında, her insan gibi o da doğru ve yanlış şeyler yapacak, hataları yüzünden yıpranacaktı. Tarihi kişiliğine duyulan saygıyı, Türkiye Cumhuriyeti tarihindeki özel yerini hep koruyacaktı şüphesiz ama fikirleri ve icraatı bugünkü gibi dokunulmaz olmayacaktı. Belki o da, 1970'li yıllarda İnönü'nün mücadele etmek zorunda kaldığı Ecevit hareketi gibi bir yenilenme hareketiyle karşı karşıya kalacak, hatta belki o da İnönü gibi, bu mücadeleden yenik çıkacaktı. Mesela düşünüyorum da, 46'da doğan DP hareketi, 1950'de kurucusu halen cumhurbaşkanı olan bir CHP'yi alaşağı etmiş olabilirdi ve o zaman 10 yıl sonra DP'yi alaşağı etmek üzere tezgâhlanan 1960 darbesinin destekçilerinden biri de Atatürk olabilirdi. Ne olacaktı o zaman? Şimdi biz darbecilik tartışmaları yaparken, "iyi darbe-kötü darbe" ayrımı yapanları eleştirirken Atatürk'ü de eleştirecektik. Demek istediğim, eğer böyle bir tecrübe yaşasaydık, Atatürk bugünküne göre çok daha "dünyevi"leşmiş olacaktı. Bugünkü gibi her attığımız adımın, her söylediğimiz laftın doğruluğunu ispatlamak için onun söylediklerini didik didik edip "Atatürk de böyle demişti" demek zorunda kalmayacaktık. Muhtemelen o zaman Atatürk'ü Koruma Kanunu diye bir kanunumuz da olmayacaktı. Zihinsel vesayet de zayıflıyor Unutmayalım ki, zamanında onunla aynı Meclis'te siyaset yapanlar, onu şimdi bizim yaptığımız gibi kutsallaştırmamışlardı. Atatürk'ün şu ya da bu icraatına karşı olmak, hatta muhalif bir siyasi hareket oluşturmak şimdiki gibi akıl almaz bir şey değildi o zamanlar. Nitekim 2. Grup'un yaptığı buydu. 2. Grup mensupları Atatürk'ü anti demokrat, anti liberal buldukları her noktada eleştirmişler, siyasi mücadele vermişlerdi. Ama ölümünden bu yana hakim olan "zihinsel vesayet" yüzünden, biz on yıllarca bütün siyasi tartışmalarımızı "Atatürk demişti-dememişti" düzeyinde yürütmek zorunda kaldık. Öyle bir psikolojik ortamdı ki bu, biri çıkıp "söylese ne olur, söylemese ne olur" dese, hemen ardından, "Zaten Atatürk de 'hiç kimsenin fikirlerini tabulaştırmayın' demişti" diyerek söylediklerinin meşruiyetini yine ona referans yaparak sağlamaya çalıştı. Ben artık bu dönemin de sonuna geldiğimizi düşünüyorum. Yaşadığımız büyük transformasyon, sadece askeri vesayeti değil vesayetin her türlüsünü, bu arada Atatürk'le ilgili zihinsel vesayeti de zayıflatarak bizi düne göre daha özgür düşünceli bireyler haline getirdi. Şunu diyebiliriz ki, Dersim tartışması bütün diğer faydalarının yanı sıra; Atatürk'ü ele alışımızın normalleşmesi bakımından da çok faydalı bir tartışma oldu.
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|