Siyaset Forum - Siyasetin Kalbi
Genel Tarih Devlet tarihleri ve kültürleri.



Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 11-23-2017, 10:22   #1
Kullanıcı Adı
murataltug1985
Standart
1. Abbas Dönemi (1588 – 1629)

1. Abbas,entrikalarla babası Muhammed Hüdabende’nin yerine saltanat makamına geçti Şah Abbas, 42 yıllık hâkimiyetinde*Safevi Devletini zor durumuna rağmen ayakta tutabilmiş, elde ettiği başarılarla devletin yıkılmasına engel olmuştur.*

Şah Abbas’ın ilk faaliyeti,Özbek tehdidini bertaraf etmeye çalışmak oldu.Osmanlı Devleti ile bir anlaşarak Doğu Azerbaycan ve Kafkas topraklarını Osmanlılara terk etti.*Safeviler*kuzey sınırlarını kaybetmiş ancak Osmanlı Devleti tarafından gelecek tehditlere karşı kendisini güvence altına aldı

Şah Abbas’ın Özbeklerle mücadelesi* başarılı olamadı.Safevi ordusu, düzensiz ve yarı sivil bir orduydu. Büyük mücadeleler için düzenli bir ordu gerekiyordu. Abbas,düzenli ordu kurmaya çalıştı Özbekler ile mücadele etti.Düzenli ordunun kurulması mevcut orduyu zayıflatıyordu. Zira mevcut orduda yağmadan pay alan aşiret askerleri, yerlerini Düzenli birliklere bırakmak istemiyorlardı.

Düzenli ordu,ciddi bir maliyet oluyor, maliyet için devlet hazinesi yetersiz kalıyordu. Şah Abbas’ın düzenli ordu kurması 20 yıl sürdü.düzenli ve güçlü orduya sahip olan Abbas, Horasan’a girerek Özbekleri büyük bir bozguna uğratıp Horasandan çıkartmayı başardı.*

Horasan’ı Özbeklerden alan Şah Abbas* hedefi Osmanlı Devletiydi.Osmanlı Devletinden Doğu Azerbaycan hattını istemiş, Osmanlılarla anlaşamayınca ordusuyla birlikte Azerbaycan seferine çıkarak eski topraklarını Osmanlı Devletinden geri aldı ve Doğu Azerbaycan hattındaki hâkimiyetine yeniden kavuştu

Şah Abbas’ın ordusu*Safevilerin çehresini değiştirdi Safevilerin en etkili gücü Alevi Türkmenlerdendi düzenli orduda Türkmenler değil Fars ve Arap tebaaları ile Saltanat makamına sadık Gürcü, Ermeni ve Çerkez köleler vardı Böylece Safevi Devletinin kurucu unsuru Türkmenler Farslaşmaya başlayan*Safevi Devletinde geri plana itildi. Türkmenler azınlık durumuna düşmüşlerdi.*

Düzenli orduya geçilmesi ile Safeviler başkentini İsfahan’a taşıdı.Farslaşan ve kendisini İran Devleti olarak tanıtan Safeviler Fars kültürel akımına öncelik vererek İsfahan’da pek çok kültürel yapı, meydan ve türbeler inşa ettirerek hem sosyal hem de kültürel mevcudiyetini Fars kültürüne devşirdi.

Bu tarihlerde İsfahan’da şehircilik yükseldi, saltanat makamı ve tüm kurumlar Şii’leşti. Basra körfezinde Portekizler ve İngilizler ile ticaret anlaşmaları yapılarak İsfahan eşrafının zenginleşmesi sağlandı.*

Bir Türk Devleti olarak kurulan*Safeviler Şah Abbas döneminde Farslaşarak Türkmenler azınlık haline getirildi.İran tarihine mal olan*Safeviler toplumsal olarak zenginleşmiş siyasi olarak zayıflamış politik açıdan küçülmüştür. Bu zayıflama, ilerleyen yıllarda*Safevi Devletini yıkılma sürecine sürükleyecektir.*Şah Abbas, 42 yıllık uzun hâkimiyetinden sonra, 1629’da vefat etti yerine oğlu Safi Mirza geldi.*

 

murataltug1985 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Alt 11-23-2017, 10:22   #2
Kullanıcı Adı
murataltug1985
Standart
Safevi Devletinin Farslaşması

Safevi Devletinde Türkmenler çok önemliydi Selçuklu dönemindeki Türk göçleri Anadolu’ya kaymış, Anadolu’ya gidemeyen Türkmenler böl
Safevi Devletinin temellerini teşkil etmişlerdir Devletin kurucusu Şah İsmail,Türkmen topluluklarını sahiplenerek gücüne güç katmış,bu toplumlara Şii inancını nüfuz ettirerek kendi tebaası haline getirmiştir

Bâtıni Türkmenler, Osmanlıların* baskıları nedeniyle Sünni Türk Boyları gibi yerleşik hayata geçememişler, göçebe yaşayarak Bozkır kültürünü devam ettirmişlerdir. at sırtında konar-göçer hareket ede Türkmenler askeri açıdan avantaj sağlıyordu. güçlenmek ve göçebe Türkmenlerden istifade etmek isteyen Şah İsmail, devlete Türkmen beylerini atamış, orduda Türkmenlere görev vererek Fars ve Arapların devlet nizamında yükselmesine mani olmuştur

Safevilerde yalnızca Türkmenler değil* Selçuklular döneminde İran-Irak hattına yerleşen Türk kitleleri* Farslar ve Araplar Sasaniler, Samanilerde vardı
Azerbaycan hattında Türkmenler* Doğu İran hattında Farslar Özbeklerden Türk boyları ve göçebe Türkmenler Irak ile Acem bölgelerinde ise Türkmenler, Araplar Farslar yaşamaktalardı.

Safeviler kurulduğu yıllarda yarısı Türkmen yarısı Fars ve Araplardan oluşmaktaydı nüfus dengesi Şah İsmail’in ölümü ile birlikte* Farsların lehine geçti Şah Abbas döneminde Farslar asli unsur olarak görülmeye, Türkmenler azınlık durumuna düşmeye başladılar.*

Safevi Devletinin Farslaşmasının ve Osmanlı Devletinden dışlanan Batıni göçebe Türkmenlerin Safevilere bağlanması sonrası hayal kırıklığına uğramalarının sebebi Şii inancıdır Safevi Devleti*Şii inancını benimseyen Türk kökenli* bir devlettir Safeviye Tarikatını ve Şii inancı benimseyen Farslar tarafından tahakküm altına girmiştir, fars etkisi Safevi Devletinin politikalarına yansımıştır.

Şah Abbas döneminden sonra Türk kimliği ortadan kalkarak önce İranlılık ön plana çıkmış, Farsların devlet nezdindeki tahakkümü kesinleştikten sonra ise İran Tarihine mâl olur hale gelmiştir. Unutmamak gerekir ki bugün İran devleti içerisinde yaşayan Türkmenler İran nüfusunun %30’undan fazlasını teşkil etmektedirler. Bugünün İran Devleti içerisindeki Türk nüfusunun kökeni de*Safevi Devletine dayanmaktadır.*
murataltug1985 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 11-23-2017, 10:23   #3
Kullanıcı Adı
murataltug1985
Standart
Safevi Devletinin Yıkılışı

Şah Abbas dönemindeki Farslaşma akımı, İngiltere ve Portekiz’in Basra körfezine girmesi ve*Safevi Devleti*ile girişilen ticari münasebetler Safevi Devletinin ekonomik olarak zenginleşmesine siyasi olarak zayıflamasını ve*Safevi Devletinin sonunu hazırlayan süreci başlatmış oldu.*

Şah Abbas’ın vefatından yerine geçen oğlu Safi Mirza , babası gibi İngiliz oyunlarına alet olunca*Safevilerin istikbali felakete* sürüklendi Türklükten uzaklaşan*Safeviler Osmanlılara savaş ilan edince*Safeviler büyük bir darbe aldı.*Safeviler için büyük önemli olan Van Osmanlı hâkimiyetindeydi Şah Vana sefer düzenleyince Osmanlıların tepkisi şiddetli oldu.
Osmanlılar Van’ı Bağdat ve Orta Irak sahasını* fethetti Safeviler Orta Irak bölgesini* Osmanlılara bırakmak zorunda kaldı

Şah 1. Safi’den sonra yerine oğlu 2. Abbas geçti (1642 – 1666).dönemi iç çekişmeler, Özbek akınları, iç isyanlar ve mezhep çalışmalarıyla geçti. Osmanlının Suriye, Irak ve Azerbaycan* ilerlemelerini durduramayan Abbas, yönetimi oğlu Süleyman’a bırakmış* Şah Süleyman döneminde de varlık gösteremeyen*Safeviler*bölgedeki siyasi otoritesini kaybetmiştir
murataltug1985 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 06-01-2018, 07:04   #4
Kullanıcı Adı
murataltug1985
Standart
Kaynak türk tarihim.com

Hun İmparatorluğunun Kuruluşu ve Yükselişi

Orta Asya bozkırlarında kabileler halinde yaşayan Ön Türk boyları birbirlerinden bağımsız halde Türkistan olarak adlandırdığımız Tanrı Dağları ve Çevresinde varlıklarını sürdürmüşlerdir. kavimlerle mücadele eden Hunlar, varlıklarını sürdürebilmek için güçlü kabilelerle bir araya gelerek diğer toplumlara karşı küçük savaşlar yaşamışlardır Türk Tarihi, M.Ö. 2.500’lü yıllara kadar uzar

İlk Türk İmparatoru Teoman (M.Ö.* 220- 209)

*Hun İmparatorluğunu kuran İlk Türk İmparatoru Teoman,* M.Ö. 300 lü yıllarda, güçlü bir kabilenin lideridir Teoman, bölgesindeki kabileleri kendisine katarak güçlendi Hun kabilelerini himayesine alarak merkezi bir yönetimde topladı ve M.Ö. 220 de Dünya Tarihine yön veren Büyük Hun İmparatorluğunu kurdu.*Türk boyları, Çinliler ile mücadele ettiler. Teoman, 11 yıl içerisinde bugünkü Kazakistan sınırlarından geniş bir alanı hakimiyetine aldı. Tunguz ve Moğol boylarıda Hun yönetimine girdiler.*M.Ö. 209 yılına kadar yaşayan Teomanın iki karısından iki oğlu vardı Oğulları arasında bir seçim yaparak karısı Yenşi den olan oğlunu muhafazasına alarak diğer oğlu Mete’yi, ihtilaflı olduğu Yüeçi’lere rehin gönderdi. *Ancak daha sonra oğlu Mete’nin ellerinde bulunmasına rağmen Yüeçilere savaş açtı. Çin kaynakları Mete’yi öldürmek için savaşı başlattığını vurgular. Mete, Yüeçilerin elinden kaçtı. Teoman, Meteyi ödüllendirmek için 10 Bin çadırlık topluluğu Mete’nin emrine verdi. Mete, güçlenerek Teomanı, üvey annesi Yenşiyi ve kardeşini öldürerek kağan oldu.*

Mete Dönemi (M.Ö. 209-174)

*Mete, Türk Tarihinin en kudretli kağanıdır. Tarihi yazıtlarda Oğuz Kağan ve Zulkarneyn a.s. olduğu iddia edilir. Hükümdarlığı döneminde Hun İmparatorluğunun sınırları Hazar Denizinden Japon Denizi Kuzey Koreye kadar genişletmiş, tarihe adını altın harfle yazmış büyük bir imparatordur. ilk Düzenli orduyu kurarak ilham kaynağı olmuştur.
Tarihde Çavuş Oku ıslıklı okun mucididir Bu ok, hangi yöne giderse emrindeki asker o yönü hedef alarak hedefi yok ederlerdi. Mete, okunu kendi atına yöneltti.* Askerleri tereddüt etti. Mete, okunu tereddüt çevirdi ve ok atmakta tereddüt eden tüm askerlerini kendi okuyla öldürdü. Bu olay binlerce yıl Türk Askeri yapısındaki emrin tartışılmazlığı olgusunu ortaya çıkarttı. *M.Ö. 234 te doğan Mete, babası Teoman’ın ikinci oğludur. Hun yükselişine şahitlik ederek kağanlık ve liderlik vasfı kazanmıştır. Babası Teoman 15 yaşında kendisini, ihtilafta olduğu Yüecilere rehin vermesiyle 4 yıl esir yaşadı. babasına kin duydu. Kendisi esir olmasına rağmen, babası Teoman’ın Yüecilerle savaşması ölümü anlamına geliyordu. Mete, babası Teoman Yüecilerle karşılaşmadan kaçarak esaretten kurduldu.*Babası, ödül için Mete’nin emrine 10 Bin çadırlık verdi. Mete, büyük bir ordu kurdu ve M.Ö. 209 da babası Teoman’ı, üvey annesi Yenşi ve kardeşini öldürüp Hunların ikinci ve en büyük kağanı oldu.*

*Mete, babası Teoman’dan toprak isteyen doğudaki komşuları Donghulara ağır bir darbe vurarak vergiye bağladı M.Ö. 208 yılında hakimiyeti altına aldı. Donghu’lardan sonra Kuzey Moğolistandaki Tunguzları hakimiyetine aldı. M.Ö. 177-165 yıllarında gençlikte esir olduğu Yüeçilere sefer düzenledi. M.Ö. 203 de, Çinden sonra en büyük tehdidi olan Yüeçileri mağlup ederek topraklarına kattı. Ordos bölgesine hakim olan Tahin Türklerini yenerek hakimiyetini güçlendirdi bölgede hakimiyetine almadığı tek Çin kaldı. Yeni hedef Çinin üzerine sürekli ve yoğun seferler düzenleyerek Altın Nehirdeki Çin kalelerini egemenlik altına aldı. Hunlara büyük gelir getirecek ticaret yollarının kontrolünü ele geçirdi
*M.Ö. 221 Çinde birlik sağlanarak M.Ö. 206 da Han Hanedanı* iktidara geldi. Mete bozkır birliğini kurarak hakimiyetini kesinleştirdi. Çin ve Hun çok büyük bir savaş kaçınılmazdı. Çin Han hanedanı, Hunların üzerine 320 Bin kişilik devasa bir orduyla yürüdü Hun ordusu, az olmalarına karşın yüksek askeri teknikler ve stratejilerle ordunun başındaki Han’ın Ordusunu yenilgiye uğrattı. savaş tarihe Baideng muharebesi olarak geçmiştir. savaş sonucunda Hunlar, Çin Hanedanlığının kuzey bölgesindeki geniş topraklara sahip olmuş yüksek vergiye bağlayarak Çine Hun Türk korkusunu yaşatmıştır.**M.Ö. 174 te Mete, öldüğünde Hazar Denizinden Japon Denizine kadar 18 Milyon M² lik bir alana sahipti bölgedeki toplulukları yönetiminde toplamış,* tarım havzaları ve vahalar oluşturmuş, Hunların önünü açıp, yüksek disiplinli ve çok güçlü bir orduya sahip devasa bir imparatorluk bırakmıştır.*


Lao-Şang / Kiyük / Ki-Ok Dönemi (M.Ö. 174-161)

Mete den sonra, hükümdarlığı Lao-Şang almıştır. tarihi kaynaklarda ismi Ki-Ok olarak da geçmektedir. Lao-Şang döneminde Mete nin kurduğu muazzam imparatorluğu devam ettirdi. Hun sınırları zaten çok büyük bir coğrafyaya hükmettiği için fazla sınır genişletilmedi. Lao-Şang, Mete’nin tarihden silmek için uğraştığı ve yok olma noktasına getirdiği Yüecileri tarih sahnesinden silmiştir.*Çin, Hun’lara yenildiği ve küçüldüğü coğrafyada büyük ve önemli reformlar yapdı. Çin Askerini Hun askeri sistemine göre düzenleyip disipline etti Hunları yıkmak için hunlarda Türk olmayan toplulukları kışkırttı entrikalar üretti kaleyi içten fethetmeye çalıştı
Lao-Şang döneminde çin girişimleri sonuçsuz kalsa da ilerleyen dönemlerde başarılı olmuştur.*
Lao-Şang’ın ölümünden sonra veliahtı Kün-Çin döneminde Büyük Hunlar muazzam gücünü Kün-kaybedip ve küçülmeye başladı. Çinin Hun entrikaları başarılı olmuş Hunlar Kün-Çin döneminde zayıflatmıştır.
murataltug1985 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 06-01-2018, 07:05   #5
Kullanıcı Adı
murataltug1985
Standart
Kaynak türk tarihim.com

Büyük Hun İmparatorluğunun Zayıflaması

*Büyük Hunlar, Teoman, Mete ve ki ok döneminde yükselmiş, Kün-Çin döneminde gerilemiştir. Çin iç çatışmalara son verip reformlarla güçlenmiş, Hunlara karşı farklı bir yol izlemiştir Çin, askeri yerleşik ve ağır savaş kuvvetleriydi Hun birlikleri ise atlı süvarilerdi çok hızlı hareket ediyorlardı. Çin askeri sistemini Hun birliklerine göre yapılandırdı süvari düzenine geçti Hun askeri stratejilerine önem vermeye başladı Çin prensesleriyle Hun kağanları ve boylarının evlenmeleri sağlanarak Hunların siyasi oyunlar oynadılar. Hun kağanlarının çocuklarına Çin isimleri verildi Çin prenseslerinin yanındaki politikacılar kağanları kışkırtıyor ve iç çatışmalar çıkartılıyordu.**Hunlarda süregelen Cenk ve Savaşçıları, Çin ile yapılan ticarette Lüks mallar ve ipeğin kullanımıyla sefahat ve lüks yaşantıya alıştı Çin güçlendi Hunların iç çatışmalar ve sefahatle zayıflayarak güç kaybetti yapılan savaşlarda Çin üstün gelmeye ve topraklarını geri almaya başladı süreç, Kün-Çin döneminde başlamış ve Çiçi dönemine kadar devam ederek, M.Ö. 54 te İmparatorluğun bölünmesiyle sonuçlanmıştır.

Kün çin

Lao-Şang’ın oğlu Kün-Çin, babasının ölümüyle veliaht olarak tahta geçti Kimi tarihi kaynaklarda Çün-Çin, Çün-Çen, Kung-Sin olarak geçmektedir.
Kün-Çin, 34 yıl yönetimi elinde bulundurdu Büyük Hunlarda en uzun süre yönetimi elinde bulunduran hükümdardır. Kün-Çin dönemi, Hunların yükselişi sona erdi hunlar Hazar Denizinden Japon Denizine kadar uzanan dünyanın en büyük imparatorluğuydu Çin’in Lao-Şang döneminde başlattığı reformlar kendisini göstermeye başladı.*

Türk boyları, hemde Tunguz, Moğol boyları arasına nifak ekerek iç çatışma başlatan Çin, genç hun hakanlarının Çinli prenseslerle evlenmelerini sağlayarak, prenseslerin ordularına çinli politikacılar yerleştirdi Kün-Çin’in oğullarını arasında iç çatışmalar çıkardı. İmparatorluğa ticaret yoluyla giren ipek ve lüks eşyalarla, Hun kültürüne sefahat ve lük empoze edildi hunların savaşçı ruhu zayıfllatıldı Hun – Çin savaşlarında Çine karşı kaybedilen savaşlar İmparatorluğu zayıflattı. İpek yolu Çinin yönetimine geçti Moğol ve Tunguz boylarının zayıflayan Hun yönetiminden çıkmasıyla zayıflayan Hunlar düşüş sürecine girdi
34 yıl yönetimde kalan Kün-Çin, devraldığı Dünya İmparatorluğunu zayıflamış ve iç karışıklıklar içerisinde veliahdına devretti. Hunlar iç ve dış karışıklıklarla yönetildi

Çöküş Süreci ve (M.Ö. 126-56)

Kün-Çin dönemindeki iç karışıklıklar ve Çin’in güçlenmesiyle hunlar küçüldü ve taht kavgaları hızlandı. hun hakanları ve prensleri Çince isimler alıyor, Çin kültürüne asimile olmaya başlamıştı. Çöküş süreci olan 70 yılda, 10 yabgu değişmiştir. İç karışıklıklar nedeniyle veliahtlar arasındaki kavgalar Hun İmparatorluğunu yıkıma getirdi.*
Yönetimde bulunan hükümdarlar ve hüküm süreleri aşağıdaki gibidir ;

M.Ö. 126-114 İti-Sie / İçisiye
M.Ö. 114-105 Uvey* / Vu-vey
M.Ö. 105-102 Vuşiluır* / Usuliuusilu
M.Ö. 102-101 Çülihu / Kiuliuhou
M.Ö. 101-96 Çüdihu / Tsietiheu)*
M.Ö. 96-85 Hulugu
M.Ö. 85-68 Hounyenti / Huandi*
M.Ö. 68-60 Çüan-çu / Khuyluy
M.Ö. 60-58 Üven / Güydi
M.Ö. 58-56 Khukhasie
murataltug1985 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 06-01-2018, 07:05   #6
Kullanıcı Adı
murataltug1985
Standart
Kaynak türk tarihim.com

Büyük Hun İmparatorluğunun Zayıflaması


Hohanye – Çiçi Dönemi (M.Ö. 54)

*Hohanye – Çiçi dönemi, Türk tarihinde önemli yeri olan bugünlere ulaşmamızı sağlayan yegane bir dönem olmuştur.*Hohanye ve Çiçi, Khukhasie nin iki oğluydu. Çiçi, Hohanyeden büyük olmasına rağmen hunların sağ yabgusu Hohanye idi. Hohanye, ağabeyi Çiçi ye göre zayıf karakterliydi. Çiçi ataları Teoman ve Mete gibi savaşcı teslimiyeti kabul etmeyen biriydi.*Hunlar 100 yıldır küçülmekteydi. önemli bir coğrafyaya hükmediyordu ve önemli bir güçtü tarihinin en parlak dönemini yaşayan Çin Hunlar üzerinde baskı kurmuştu *Çine zayıf düşen Hunlar, Hohanye idaresinde varoluş mücaledesi sürdürmekteydi. Hohanye, baskılara dayanamayacağını anladı. Çin ile barış yapmak ve Çin himayesine girmek düşüncesindeydi. çok tepki çeksede Sağ Bilge Kağan Hohanye, kararında ısrar ederek Çine gitti iyi ilişkiler kurmaya çalıştı. Çiçi ye göre, Hohanye yabgu olamazdı. Yönetimin başına geçti. Hohanye Çiçi ayrılığı imparatorluğu ikiye bölmüş, Çiçi Batı Hunları Hohanye Çin idaresine girmiş Doğu Hunlarını oluşturdu (M.Ö.54). 10 yıl kadar İmparatorluk iki ayrı Yabgu tarafından yönetildi. M.Ö. 44 te, Hohanye Çin ile bir anlaşarak saldırıya maruz kalması halinde desteklenmesini kabul etti.*

*Çiçi, imparatorluk yönetimini elinde bulundurduğu 18 yıllık dönemde güçlenerek pek çok cephede savaştı. Kuzeyde Kırgızları yönetimine aldı, batıda Vusuları tehdit olmaktan çıkarttı. Güney doğuda Çine yürüyerek çoğu savaşı kazandı. Çiçi’nin amacı, Çinin üzerine gitmekti. Çin ile mücadeleye hazırlandı.*kardeşi Hohanye, Çinin desteği ile Çiçi üzerine akına girdi. Çiçi, Çine karşı zayıftı saldırıyı Çinden bekliyordu ancak saldıran kardeşiydi. Çiçi, Batı Türkistanda soğuk hava nedeniyle çok sayıda askerini kaybetmiş ve sayıları ordu sayılamayacak kadar azalmıştı. Kırgızistan bölgesinde bir kaleye konuşlanan Çiçi, kardeşi Hohanyenin kuşatmasıyla karşılaştı. Çin destekli büyük bir orduyla gelen Hohanye, sayıları 1500 kadar olan Çiçi ordusuyla 2 gün boyunca savaştı. savaşta Çiçi, tüm askerleriyle son nefer ölünceye dek savaştı ve askerleri gibi kendiside öldü.**Hun İmparatorluğu bölünmüş, üstelik Hun Kültürüne sahip son yabgu Çiçi ve Batı Hunları yıkılıp, Doğu Hunlarının Çin idaresine girmesiyle Büyük Hun İmparatorluğu dönemi sona erdi Çiçi idaresindeki Batı Hunları Hohanye idaresindeki Doğu Hun’a katılmayıp bölgedeki Siyenpilerin baskılarıyla Hazar Denizine itildiler. Kuzey Hunları ve Güney Hunları olarak ikiye bölünerek tarihden silindi ve Hunlar asimile oldular.
murataltug1985 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 06-01-2018, 07:05   #7
Kullanıcı Adı
murataltug1985
Standart
Kaynak türk tarihim.com

Avrupa Hun İmparatorluğu

*Avrupa Hun İmparatorluğu, Atilla nın Avrupada kurduğu ve Fransaya kadar giderek Kavimler Göçünü başlatan Hun İmparatorluğunun muhteşem tarihidir Hunlar, Orta Asyada varlığını yitirerek Batıya göç ederek Hazar bölgesinde toplanan Hunların çoğalmasıyla ortaya çıkan, Tarihe silinmeyecek izler bırakmış ve büyük Türk imparatorluklarının temelini oluşturmuş önemli bir devlettir*Avrupa Hunları Hazar denizinden Avrupaya ilerlemeden önce, Avrupadaki yapı belirsizdi. Avrupa Roma ve Barbar kavimlerden oluşuyordu. barbarlar imparatorluk seviyesine ulaşmamış, ancak toprakları Roma yönetimine bırakmamışlardır. Barbarlar Avrupanın atalarıdır Hunlardan önce Kafkaslara uzanan barbarlar Hunların Tuna nehrini aşarak Avrupayı otoritesine almasıyla barbarlar Avrupa içlerinde Roma ile karşılaşmıştır Roma bölünmüş barbarlar kendi yönetimlerini oluşturmuştur. bu dönem Kavimler göçüdür. Hunların Avrupaya girmesinde başlar, Avrupa Hun İmparatorluğunun yıkılmasıyla neticelenir. Avrupa ülkeleri, varlıklarını “Barbar Türkler” olarak telafuz ettikleri Avrupa Hunlarına borçludur

Avrupa Hunlarının Tarih Sahnesine Çıkışı* (352)

Önce Doğu ve Batı, sonra Kuzey ve Güney olarak ikiye bölünen Büyük Hunların Orta Asyada varlığını yitirmeye başlamasıyla batıya göç eden Hunlar Hazar gölünde yoğunlaştı. M.Ö. 36 da başlayıp, M.S. 300 e kadar devam eden göçle Bu bölgede yaklaşık 300 yıl boyunca yaşayan Hun toplulukları, bölgeye hakim oldu Büyük Hun İmparatorluğu döneminde devlet vasfı kazanan Hun Türkleri, güçlerini birleştirerek yeni bir imparatorluk kurdular
374 te Avrupa, Hunları Gotları yener Avrupa Hunlarının ilk hakanı“Kama Tarkan Hunları yönetimine toplayarak 352 de Avrupa Hun İmparatorluğunu kurdu ve yönetimi 370 yılına kadar elinde bulundurarak Hazar çevresinde önemli bir güç haline geldi hakimiyet alanını batıya ilerletti. 18 yıl, Hazar bölgesinde yaşayan Hun Türklerinin teşkilatlanmasını ve Devlet düzenine geçmesini sağladı.

Balamir Dönemi (370-378)

Balamir, Kama Tarkan’ın ölümüyle yönetime geçti. Batıya ilerledi Alan ülkesini ele geçirdi. bölgede, imparatorluk olmayan ancak güçlü barbarlar bulunuyordu. Avrupanın atası barbar kavimler Roma sınırlarında varlıklarını devam ettiriyordu Balamir, İdil nehrini geçti Gotlarla İlk savaşını 375 te gerçekleştirdi. Savaşı kazanan Balamir, Gotları Avrupa içine, Romaya sürdü. Kavimler Göçü bu savaşla başlamıştır. Balamir döneminde Hunlar, genişleyerek Avrupaya ilerlediler.

Alipbi Dönemi (378-390)

Avrupalıların “Baltazar” dediği Alipbi, Balamir’in ölümüyle yönetime geçti. Alipbi’nin yönetimiyle Hunlar Balkanlarda hakimiyet alanını genişletti Tuna nehrini geçerek Trakyaya ilerledi. Romadan direniş görmedi. Hunların ilerlemesiyle barbarlar Hunlarla mücadele yerine Romanın üzerine gittiler Roma, barbarlarla uğraşırken Hunlar güçlendiler.*

Uldız Dönemi (390-412)

Alipbi’nin ölümüyle tahta Uldız geçti. Uldız, Karpat dağlarını aşarak bugünki Macaristana ulaştı. Theodosius’un 395 de ölmesiyle Roma Doğu ve Batı olarak bölündü. Theodosius Roma’yı tek başına yöneten son hükümdardı Romanın ikiye bölünmesiyle Uldız Trakya ve Balkanlara yürüdü. Şanlıurfa ve Lübnana kadar ilerleyip akdenize ulaştı.Türklerin Anadoluya ilk girişi 395 dir. Uldız Akdenize ulaştı ancak birliklerini Karadenize geri çekti.*Avrupa Hunlarının dış politikası Uldızla şekillendi. barbarlara karşı Romayla iyi ilişkiler kuruldu. kavimler barbarca yaşıyorlar kontrole tutulamıyorlardı.*

Hunlar, Tunaya ilerledikçe barbarar Romayı zorladılar. baskılar sonucu Batı roma, Uldızdan yardım istedi. Hunlar ile Radagais komutasındaki barbarlar 406 da, floransa bölgesinde karşılaştı Uldız, Radagais’i esir aldı ve Batı Roma tarafından idam edildi.Batı Roma ile iyi ilişkiler kuran Uldız, Doğu Romayla mücadele etdi. 409 da Tunayı geçerek Doğu Romayı baskıya aldı. Uldız, Doğu Romanın gönderdiği elçiye “Güneşin Battığı Yere Kadar Her Yeri Zaptedebilirim” diyerek meydan okudu

Karaton Dönemi (412-422)

Karaton, Uldız’dan istikrarlı bir imparatorluk devraldı. Batı Roma ile iyi ilişkiler kurulmuş Doğu Doğu Romanında üzerine gidilmedi. Karaton 10 Yıl yönetimi elinde bulundurdu. Karadenizde Hun varlığını sağlamlaştırarak teşkilatı güçlendirdi. Karaton önemli gelişmeler olmadı. Avrupa Hunları için durgun bir dönemdi

Rua Dönemi (422-434)

Karatonun ölümüyle Hun yönetimi hükümdar ailesince ortak yönetildi. Kardeş Rua, Muncuk, Aybars, Oktar ülkeyi yönettiler. Rua devletin başına geçti. Doğu kanadını Aybars, batı kanadını Oktar yönetti. Muncuk öldü.*Rua döneminde Doğu Roma imparatoru Theodosius, Hunlara bağlı barbarları kışkırttı Hunlardan ayırmaya çalıştı Rua Doğu Romada önemli bir savaş kazandı. Doğu Roma ilk kez Vergiye bağlandı. Uldız döneminde iyi ilişkiler kuran Batı Roma ile iyi ilişkiler devam ettdi.Batı Roma’da iç karışıklıklar ortaya çıktı. Doğu Roma imparatoru II. Theodosius, ordularını Batı Roma’ya gönderdi. Batı Roma’nın Rua’dan yardım istemesiyle, Rua güçlerini Batı Roma’ya gönderdi. II. Theodosius’un Hunları karşısına almak istemedi ve geri döndü. Doğu Roma, Hun kabilelerini kışkırttı . Rua Doğu Romalı tüccarların Hun topraklarına girmesini yasakladı.*
murataltug1985 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 10-25-2018, 22:15   #8
Kullanıcı Adı
murataltug1985
Standart
Kaynak TürkTarihim.Com

Kurtuluş savaşı

Mondros'a göre 6 vilayetin kendilerine bırakılacağını öğrenen Ermeniler çeteleşip zulme başlamışlardı. Mersin, Adana, Osmaniyede Fransızlarla hareket eden Ermenilerin mezalimine uğramışlardı. Rumlar Yunanın İzmir'e çıkdığını haber alınca silahlanarak isyan ettiler.* Direnişin iki ayağı vardı; sivil Kuvva-i Milliye ve silahını bırakmamış Osmanlı kuvvetleri.Karadeniz'de başlayan sivil direniş, sayıları hızla artan*Kuvvacılarla şiddetlendi

Çetecilerin hareketlerine mukavemet edildi Karadeniz sahillerinde ikmal ve istihkam ağları oluşturuldu.*Kazım Karabekir komutasında silahlarını bırakmamış olan kolordu kurtuluş savaşına dahil oldu. Sivas Kongresinde Kurtuluş Savaşı'nın liderliğine Mustafa Kemal seçildi bir yıl süren hazırlık sürecinde Kuvva-i Milliye oluşturuldu
direnişin siyasi ayağında Vahdettin tarafından feshedilen Mebusan Meclisi Ankara'ya geldi ve TBMM ilan edildi (23 Nisan 1920)

Sevr İmzalanmıştır tarih fukaraları Sevr'in imzalanmadığını, geçerli olmadığını, ölü doğmuş olduğunu söylerler Yok öyle yağma, hakikat mavralarla değil vakalarla ortaya çıkar.
Paris Barış Konferansında dayatılan anlaşmayı kabul etmeyen Osmanlı'ya karşı 2. İşgal hareketi Sevr'in kabulünü zorunlu hale getiriyordu. İşgalciler Başarıya ulaştı. İşgal altında ki İstanbul Hükümeti artık bir yanıt vermek zorundaydı. Topçu Rıza Paşa ihtilaf edilmedi Rıza Paşa hiddetlenince Damat Ferit onu çirkin bir üslupla susturdu. Sultan Vahdettin odayı terk etti.*

Sevri Hükümet ve saltanat namına görevlendirilen üç kişi Rıza Tevfik, Mehmet Hadi, Reşat Halis imzalamışlardır (10 Ağustos 1920).*
Sonrasında gelişecek süreçte Kurtuluş Savaşı başlamış ve sevre izin verilmemiştir Yunanlar 15 Mayıs 1919'da izmiri işgal edip İzmir'den Batı Anadoluya yayılmışlardır İstanbul olaylara müdahil olmuyor izliyordu. Ankara Hükümeti Çerkez Ethem'in isyanlarıyla uğraşıyordu. Gücünü derebeyliğinden alan Çerkez Ethem, kuvvetlerini dağıtmıyor, kendisine Askeri/Siyasi ayrıcalık tanınmamasından ötürü Ankara Hükümeti aleyhinde askeri taciz ve tecavüzlerde bulunuyordu.

Yunanlılar, Ankara Hükümetini meşkul eden hususlardan faydalanıp Anadolu'da ki hakimiyetini kesinleştirecek bir zafer kazanmak üzere harekete geçti.*1. İnönü Savaşında Türk Kuvvetleri, Yunanı durdurmak için Eskişehirde savunmaya geçti. Kısa süren çarpışmada Türk kuvvetleri, başarılı ricat hareketleriyle Yunanı durdurdu ve Yunan Ordusu geri çekilmek zorunda kaldı. bu savaşı bir kutlu zafer olarak nitelendirmek doğru olmaz, büyük bir savaşın ilk çatışması olmuştur. savaş amacına ulaşmış, Yunan durdurulmuş, Ankara Hükümeti, ilk muharebeden yüz akıyla ayrılmıştır (10 Ocak 1921).*

Bugün, küçük bir cephede kazanılmış küçük bir muvaffakiyet gibi görünse de, yüzyıllardır geri çekilmek zorunda kalmış ve garba boyun eğmiş bir milletin ben buradayım, ölmedim demesi,ve kazanılacak zaferlere olan inancı tesis etmiş olması bakımından fevkalade önemlidir.* Batıda Türklere tükenmiş, savaşacamayan, teslim olmaya mecbur bir milletti. 1. İnönü bu algıyı yıktı. İtilaf kuvvetlerince desteklenen Yunanlar, zafer elde etmeye mecburlardı. zaman aleyhlerine işliyordu. ikinci bir taarruz hazırlığına giriştiler. 10 Ocak'ta başaramadıklarını 23 Mart'ta denediler. 2. İnönü Savaşında kendilerinden sayı ve donanımca zayıf olan Türk Ordusuna karşısında yenilip hüsrana uğradılar. mücadelede emir komuta İnönü'de ise de savaşın istikbalini belirleyen, cepheye gelen Fevzi Çakmak olmuştur. Fevzi Çakmak, Yunan kuvvelerinin beklemedikleri bir anda taarruz emri vermiş Yunanı hazırlıksız yakalayarak geri çekilmek zorunda bırakmıştır Yunan emellerine ulaşamadan muharebeden çekilmiştir

muharebede İtilaf kuvvetlerinin yaklaşımı değişti. İngilizler tarafsızlıklarını ilan ettiler. İtalyanlar, Anadoluda girişilecek işgalin başarıya ulaşamayacağını anlayıp zaptettikleri topraklardan çekildiler Fransa Ankara Hükümetini tanıdı ve TBMM resmen Osmanlının temsilcisi haline geldi.*
İstanbul Hükümetine dayatılan Sevr'in bir anlamı kalmadı Bir anlaşma yapılacaksa bu anlaşmaya Ankara'yla yapılacaktı*

Sevr ve İstanbul arasında işleyen süreç sona erince İtilaf Devletleri, tüm şartların değerlendirileceği yeni bir süreç başlattı; Lozan! Savaş Tarihinin en uzun süren meydan muharebesi. En büyük ihanet ve fedakarlıklar, en büyük kahramanlıklar bu savaşta yaşandı. 30 Ağustos'un gölgesinde kaldı Sakarya Türk Milleti için dirilişin, ittihadın, yükselişin başladığı yer oldu

13 Ocak ve 23 Martta netice alamayan Yunan son ve en kuvvetli darbesini vurmaya hazırlandı. Mustafa Kemal üniformasını giydi ordusunun başına geçti. Mücadele amansız, ve çetindi ki 21 gün boyunca istirahat mümkün olamadı. son güne kadar kesinleşemeyen mücadelede, cephede savaşan askerlerin %10'u firar etmişti. zafer, zafere inananlarındır düsturunca cephesini terk etmeyen 100 Bin Türk Askeri, zaferi kanıyla satın almıştır (13 Eylül 1921).*

Yunan Ordusu, Sakaryada çok iyi anladı. Anadolu Türklerindir ve onu almak için Ordudan fazlasına ihtiyaç vardır Garb ise çok iyi anladı;*Yenilen yalnızca İstanbul Hükümetiydi, Türk Milleti değil!
Sakarya'da bir millet, istikbalini kanla yazdı savaştan sonra Sultan Vahdettin, Nevzat Hanım'la evleniyordu (1 Eylül 1921). Sakarya Savaşı'ndan sonra Yunan Ordusu kaybetmenin ne demek olduğunu anladı. Ellerini kollarını sallayarak geldikleri Anadolu'nun bağrında, 5 asır önce yedikleri silleyi hatırladılar Kütahya'ya kadar püskürtüldüler düşman vatan topraklarından kovulmuş değildi.*

İtilaf Devletleri Anadolu'ya ayak basmanın ne olduğunu biliyordu 18 Mart'ta Çanakkale'de tecrübe ettiler ateş çemberine Yunan'ı sürdüler Yunan büyük ideallerini gerçekleştirmek istedi ordusunun tamamını Anadolu'ya gönderdi Büyük Taarruz'dan önce Yunanistan'da ki asker sayıları 75 Bin, Anadolu'da ki asker sayıları 225 Bin di.*

Düşmanı Anadolu'dan kovmak için yapılacak taarruz için muazzam bir ordu, ikmal ve hizmet ağı gerekiyordu. Kıt imkanlarla kurulan ikmal ağları, asker toplama ve eğitme ancak bir yılda tamamlandı Ağustosta tüm hazırlıklar tamamlanmış, Anadolu işgalini bertaraf edecek harekat başlamıştı.*Mustafa Kemal'in komuta ettiği Türk Ordusu, sayıca az ve donanımca yetersizdi savaş taktikleriyle düşmanı tutunduğu cephelerden sökmeye muvaffak oldu.*

Bu savaş bir dönüm noktasıydı Asırlardır kendini savunan Anadolu, ilk kez taarruz ediyordu. Amaç düşmana hücum ve yok edilmesiydi. Üç koldan yapılan taarruz ile Anadolu yeniden fethediliyordu. Üstelik 9 asır sonra yeniden.*Tarih 26 Ağustos'tu. Alparslan'ın Malazgirt'e ayak bastığı, Roma'yı dize getirdiği gündü. 851 yıl sonra, aynı gün Büyük Taarruz Emri verildi! Şiddetli muharebeler neticesinde Yunan Ordusu bozguna uğradı İzmir'e doğru kaçdı. Yunan Komutan Trikopis emirndeki 10 Bin askeriyle teslim alındı.*

birkaç gün sonra İzmir'e ulaşıldığında Yunan, geride kalan ne varsa ateşe vermiş bir insanlık suçu işlemişti Anadolu'yu terk etti. 9 Eylül'de İzmir'de açılan Türk Bayrağı Anadolu'nun kime ait olduğunu yedi düvele ilan etti.*
Batı, 1. Dünya Savaşı'nda Mondros'u masaya koydu Sevr'i dayattı. 1. Dünya Savaşı'nın karşılığı Kurtuluş Savaşıyla, Mondros Mütarekesi'nin karşılığı Mudanya Mütareke'siyle verildi. Sevr'in karşılığı verilecektir; Lozanda verilecekti

Anadolu'da ki son işgal ordusunun kovulmasıyla felaketten kurtulmaya çalışan İngilizler masaya oturmayı teklif ettiler. Bu, Mondrosun tedavülden kalkması anlamına geliyordu. Anadolu işgalinin başarısız olması L. George hükümetini düşürmüş, İngilizler cezayı hükümetlerine kesmişti.*Mondros Mütareke şartlarıyla masaya oturan Türkler, masaya Mudanya Mütarekesiyle oturacaklardı

30 Ağustos ve Kurtuluş Savaşı Türkler savaşlarını kazandılar. İtilafçılar Mustafa Kemal tarafından bertaraf edildi Yunan kovuldu Mudanya Mütarekesi imzalandı ancak Fransız ve İngiliz gemileri halen İzmir limanındaydı. İngiliz Amiral Mustafa Kemal'i ziyaret etti. Gündemde Azınlıklar meselesi vardı. Mustafa Kemal, Amiral'i reddetti Amiral, Mustafa Kemal'e Kıyamet Kopar" diyerek tehdit etmesi üzerine Mondros zihniyetine son darbeyi vurdu "Siz Sevr Anlaşması'nın yürürlükte olduğunu mu sanıyorsunuz? Biz onu yırttık. Bizim gözümüzde barış antlaşmaşı yapmamış iki devletiz ve savaş hukuku yürürlüktedir"*

Bu Meseleyle halkta savaşa girileceği endişesi ortaya çıkmıştı. Ancak kısa sürede Fransız ve İngiliz gemileri limandan ayrıldılar. limana koşan ahali, topraklarını terk eden düşmanların arkalarından bakıyordu. İstiklalin ilanına az kalmıştı. Kurtuluş Savaşı tescil edildi Türk Milletine giydirilen esaret gömleği ve Kapütilasyonlar ortadan kaldırıldı. Süngümüzü dayadığımız topraklar vatan oldu. Dünya şunu çok iyi anladı; Anadolu Türk yurdudur ve öyle kalacaktır.*Saygı, Minnet ve Sadakatle..

Kaynak TürkTarihim.Com

Türk Ne Demek?

Sorusuyla sık karşılaşırız. Ancak net soruyu hiçbir tarihçi net ve yalın şekilde cevaplamaz. Falanca şöyle düşünmüş, Filanca şöyle demiş" gibi özgüvene aykırı cevaplar olmuştur.*bu vaka tarihçiliğin ayıbıdır. Türk kavramının ne anlama geldiği, nasıl ortaya çıktığı gayet açıktır elimizde yeterli veri mevcuttur.*Türk kavramının anlamıyla ilgili ortaya atılan fikirleri ortaya koyduğumuzda bunu kavrayabiliriz

Tarihçilerin "Türk Ne Demektir" sorusuna verdiği yanıtlar şunlardır;- Fars kaynaklarında Türk ifadesi, Güçlü, Kuvvetli anlamına Çin kaynaklarında Migfer anlamına gelir.*Türk, Türemek fiilinden gelir.*Çin Kaynaklarında Türkler"T'u-kü-e" olarak geçer Türklerin yaşadığı coğrafya miğferi andırır çinliler Türk ifadesini migfer olarak tanımlamışlardır oysa çinin hayalgücü Türk ismini tanımlayamaz çünkü Türkler, kendilerini tanımlamak için Çince bir sıfatı tercih edmezler Çin dili, Türk ismini telafuz dahi edemez. Çince'de Türk kelimesi, telafuz edilebilecek en zor kelimelerdendir. Türk kelimesinin anlamlandırılması için kifayetsizdirler tutarsızdırlar

Türk kelimesini Türkçe'de aramak gerekir. Türkçe açık ve net bir dildir. Türk kelimesinin anlamını arayanlar kolayca bulurlar., bunu ilk deneyen tarihçilerden Vambery Türk kelimesinin Türemek fiilinden geldiğini anlamıştır Türkçe edebi bir dildir Türklerde güneşin doğduğu yön kutsal kabul edilir kendilerini güneşe dönük kabul ederler Güneşe en yakın olan en öndekidir

Türkçe'de TÜR hecesi Yaratılmışlık ifâde eder. Türk ifadesindeki -ük eki Yaratılan anlamına gelir. TÜR ifadesinin karşılığı Çeşit"*tir. TÜRÜK Tür Olarak Yaratılmış"anlamı taşır "Millet",ve "Toplum"*yaratılmıştır Türüklük bir kan bağı, Bodun ise bir siyasi bağdır gündelik dilin bir parçasıdır Bugün kullandığımız toplum-millet isimleri siyasi-kültürel bir markadır. Toplumlar, yahut ülkeler insanlarını kendi isimleriyle anarlar, siyasi münasebetlerde bağlı bulundukları hükümdarlığın adıyla hitap ederlerdi.

Türkler tarihte coğrafyayı bodunlarını markalaştırmışlardır her millet kendi soydaşlarına ve kültürlerine hitap ederken bir isim kullanmışlardır. İşte bu isim Türük'tür.*Türk (Türük), Türklerin birbirlerine aidiyet bağını ifade eder Soydaş, Halk, Millet, Irk gibi anlamlara gelir.*

Kaynak TürkTarihim.Com

Hristiyan Türklerin Tarihi

bugün onlar bizim din kardeşimiz değiller kan kardeşimizdirler hasretle Türk Dünyasında yer almayı ümit ediyorlar.Tarihin cenderesinden geçen Türkler her zaman bir bütün, olarak kalamadı Sürünün kıyısındaki koyunlar gibi karnını doyurma içgüdüsü ve gafletle kendilerini sürüden kopmuş, karnı tok ama istikbali kör bir vaziyette buldular. asimile oldular, dillerini, kimliklerini ve benliklerini unuttular. bilinmeyen, hatırlanmayan, izine rastlanmayan kitleler, biz buradayız diyorlar. Onlar Hristiyan Türkler.

Türkler geniş sahalara, uzak coğrafyalara yayıldı hayrete düşürdü Çin, Arap, Mısır, Romada iz bıraktılar bazende yaşadıkları milletleri benimsediler tarihten silinme, yok olma pahasına topraklarından vazgeçmediler Türkler yeryüzünü vatan saydı sıradışı yaşam ve bakış açıları kültürel değerleri ne kadar akıllı ve üstün olduklarını anladdılar

Türkler, asya bölgesinde başlayan ve Orta-Kuzey asyaya yayılan tarih serüvenlerine kutlu Hun Devleti ile başladı aşiret ve bozkır insanları, lider olmadanda kendi başlarına bakmayı öğrenmişlerdi. Hun Devletinin bölünmesi, ve yıkılması ile kut liderinden yoksun kalan Türkler, oba-oymak nizamıyla yaşayıp istikbal aradılar atlarının, hayvanlarının evlatlarının ihtiyaçlarını gidermek için ot ve su bulabildikleri her coğrafyayı tecrübe ettiler. bir kısmı medet Çin'e sığınmış, bir kısmı güneşin battığı yöne doğru yeni coğrafyalara gitmiş, bir kısmı Ötüken'den paylarına razı olup ata yurtlarında kalmışlardı.*

Çin'e sığınanlar asimile oldular. Ötüken'de kalanlar Göktürkleri kurdular. Batıya göçenler denizde bir gemi misali dümenlerinden çok dalgaların, rüzgarların uğuruna güvendiler. Geniş coğrafyara yayılan bu kitleler, sayısız beylik ve devlet kurdular. Her devlet, kutlu liderin himayesini arasada kaçınılmaz olarak ardında sürüden kopmuş, asimile olmuş kitleler bıraktı.*Bugün Afganistan, Hindistan, İran, Çin coğrafyalarında ataları bozkırda at sürmüş ama dilini, kültürünü yaşayamadığı için asimile olup atalarını hatırlamayan Türkler yaşarlar.
20 asırlık bir süreçten sonra (M.ö.10.yy / M.s.10.yy) depremler sonrasında yerküre insanlık tarihini şekillenmiş, yerküre paylaşılmış, ayakta kalan milletler, kültürler ve diller izi sürülebilir hale gelmişti. kitleler Coğrafyada din ve maneviyat gibi derin hisler bıraktı

Türklerin maneviyatı olan Gök Tanrı İnancı toplumu şekillendirmiyor, sosyal-kültürel bağlar kurmuyordu. Türkler Gök Tanrı İnancını kolaylıkla terk edip başka bir inanç benimiyordu birleştirici olmayan Gök Tanrı içinde kuvvet barındıran diğer inançlar kadar idealist ve teşvik edici değildi. Türkler, 10 asırlık bir serüvenle Orta Asya'yı bırakıp Orta Doğu ve Doğu Avrupaya yığılmış, Doğu'dan Batı'ya evrilmişti.*

10. Asıra gelindiğinde Batı, Dinini tanımlamış, Hristiyanlığı benimsemişti Orta Doğu da İslam'ın en parlak dönemi yaşanıyordu. Türkler, bu coğrafyanın önemli aktörlerindendi kutlu bir lider arıyor, lider bulamazsa parçalar halinde yaşıyor, en iyi bildikleri şey olan savaşı bir meslek haline getirerek lejyonerlik yapıyorlardı.*Türkler ortadoğu coğrafyasında bozkır nizamıyla yaşayamazdı. Kitleyi bir arada tutacak, toprağın kili, betonun çimentosu gibi taş gibi sağlam bir siyasi mekanizmaya ihtiyaçları vardı. bulundukları coğrafyada hakim inanç İslam ile tanıştılar ve çok sevdiler. çünkü emirlerden biride Allah için savaşmak yani cihadı emrediyordu.

Türkler savaşsız yapamazdı bozkır akınları ve yağmanın yerini cihat almıştı artık. savaşma arzusu için yüce bir sebepleri vardı Türk Devletleri Oğuz Yabguluğu, Karahanlılar, Gazneliler, müslümanlığı benimseyip içlerine işlediler Selçuklu Devleti kuruldu hakim güç haline geldi yaşadıkları çoğrafyada Türkleri topladı muvaffakiyetin tek sebebi İslamdı. 13 asır sonra Türkler islamla yeniden yegane güç haline gelediler. Karahanlı, Gazne devleti yıkıldıklarında insanlaya Selçukluya tabii hae geldi. İslam birleştiriciydi Türkler, birlik için kut bulmuş bir lideri beklemek zorunda değillerdi. Gök Tanrı İnancının ortadan kalkması ve İslam'ın yerleşmesi ile tek vücut haline gelen Türkler yeniden dil-din-coğrafya-iktidar birliğine kavuştular.*

Güney-Doğu Hazar coğrafyasındaki Türkler islamla birleşmişti. Ancak Türkler yalnızca bu coğrafyada yaşamıyordu Yüzlerce yıl önce Hazarın Batısına ulaşan, Doğu Avrupa'da yüzlerce yıl yaşayan Kuman, Kıpçak, Uz ve Peçenekler islama uzak kalmışlardı. Artan insan nüfusuna karşın, önceleri söz sahibi olan bu kitle, kutlu bir lider beklemekle zaman kaybederken Germen, Slav ve Avrupa'nın barbar orman kabileleri kalabalıklaşıyor, medenileşiyor, Kuzey Karadenize yayılıyordu üstün güç özelliklerini kaybeden Doğu Avrupa Türkleri, küçük parçalara bölünmüş, oba-oymak düzeniyle yaşayıp hayatlarını idame ettirmişlerdi

Roma, Türklerin savaşçılığından istifade ediyor, Türkler lejyonerlik yapıyor, en iyi bildikleri şeyle hayatta kalıyorlardı. Ancak Doğu Avrupa Türklerin 10-11. Yüzyılda Türk Dirliğinden koptu Anadolu-Hazar-Ortadoğu Türkleri İslamla birleşirken Batı Avrupalı Türkler lejyonerlik yapıyor asimile oluyorlardı. misyonerliğe maruz kalmadan, yaşadığı toplumlardan etkilenen Kuman-Kıpçak Uz-Peçenek Türkleri, zamanla Hristiyanlığı benimsediler. Türkler, Anadolu'ya girdiklerinde Alparslanın karşısına dikilen Roma Ordusunun en önemli savaş stratejisti ve Diyojen'in sağ kolu bir Türk'tü (Tarkal). Alparslan'ın savaşı kazanmasını sağlayanlar saf değiştirip Türklerin yanına* geçen Peçenek-Uz türkleriydi. Tarih, iki Türk kitlesini yüzlerce yıl sonra, destansı bir savaşta, kutsal bir tesadüfle bir araya getirmiş, birbirlerini görmeyen iki yakın akraba Dünya Tarihini değiştirmişti.
Türkler nihayet Anadolu'ya girdiler.

20 asırlık bir serüvende Orta Asya'da sürüden ayrılanlar olmuş bu kitleler Çin, Afganistan, Hindistan gibi ülkelere katılmış ve kaybolmuşlardı. Orta Asya'da kalıp kimliklerini kaybetmeyenler yalnızca Müslüman Türklerdi. Bu kitleler bugün Türki Cumhuriyetler olarak bildiğimiz, kadim topraklarımıza sahip çıkan Türk Devletleridirler.* Anadolu'da filizlenen Osmanlı Marmara'yı aşıp Trakya'ya ayak bastığında soydaşlarıyla karşılaştılar. Osmanlı, Trakyada 10 asır önce Batı Avrupa'ya ayak basmış, yüzlerce yıl Roma'ya hizmet etmiş ve Hristiyanlaşmış türklerle karşılaştılar; Gacallar, Konyarlar ve Çitaklar. içerisinde farklı lehçelerle konuşur hale gelmişti Osmanlı Türkleri ile Trakya Türkleri, ortak dilleriyle iletişim kuruyorlardı. Bu, onları Gayrimüslim olmaktan öteye taşıdı ve yakın akrabaları Osmanlı Türkleriyle kaynaşan Trakyalı Türkler yüzyıllık gecikmeylede olsa İslama girebildiler. Doğu Avrupa'da yaşayan başka Türkler de vardı. Gagavuzlar.

Avrupa Hunlarıyla Doğu Avrupa'ya ayak basan, akrabaları Uzlarla, Peçeneklerle kaynaşan, eski güçlerini yitirip varlıklarını sürdüren Türklerden Trakyaya ulaşanlar ve Kırım'da yaşayanlar İslama girerek Türk birliğinin unsuru haline gelebildiler. Müslüman Türklerle temas kuramayan Gagavuzlar Hristiyan kaldılar. 7-8 asır boyunca kimliklerini unuttular. Hristiyan Batı Dünyasının bir unsuru haline gelmiş, Türklükle ilişiklerini kaybetmiştiler.*

Macar aydınları bir gerçeğin farkına vardılar. Konuştukları dilin Türkçe ye bu denli yakın olmasını anlamaya çalıştılar Türkçe ile Yüzlerce ortak kelime kullanan Gagavuzlar bunun tesadüf olamadığının farkına vardılar. kültürlerinin Bozkır Türklüğü olduğunu tespit ettiler. Türk olduklarını farkettiler.*
Bugün, Moldova ve Macaristan'da yaşayan Gagavuzlar kutladıkları Hun Türk Kurultayı ile Türk Dünyasına "Burada Türk Kardeşleriniz Var" diye sesleniyorlar.*

Hristiyanlıktan vazgeçmeyen Karamanoğulları Türkleri Osmanlı-Karamanoğlu mücadelelesinde Anadolu Türk Birliğini geciktirdiler Türk kitleler, Karamoğulları Beyliğinin yıkılması ile Osmanlıya bağlandılar içlerinde Hristiyanlığı tercih eden kitleler barındıran bu Türk toplumu Osmanlı için bir riskdi. Bir kısım Karamanlı Türkler uç beylikleri olan Bulgaristan-Yunanistan bölgesine göç ettirilirken Müslüman Olmayan Türkler Anadolu'da Bozkır hayatına devam ettiler. azınlık haline gelen Hristiyan Karaman Türkleri, maalesef Cumhuriyetin kuruluşunda Yunanistan ile yapılan mübadelelerle Rum muamelesi görerek Yunanistan'a nakledildi Bugün Yunanistan'ın içerisinde yer alan bu Türk kitle, kimliklerini biliyor olsalar bile gizliyor, saklıyor ve unutmaya çalışıyor

Türkler Müslüman olmasalardı 10. yüzyılda dünya düzeni Türkleri savuşturacak, asimile edecek, kurabilecekleri irili ufaklı küçük özerk cumhuriyetler dışında siyasi bir güç olamayacaklardı. Günümüzde Müslümanlık dışındaki Hristiyan dünyasında kaybolan Türkler, bugün kimliklerini, dillerini ve genetiklerini yitirmiş durumdalar. onlar bizim din kardeşimiz değillerse de kan kardeşimizdirler ve hasretle Türk Dünyasında yer almayı ümit ediyorlar.


Kaynak vikipedi

Kafkas İslam Ordusu

Osmanlı Devleti'nin Mart-Ağustos*1918 de kurduğu*Doğu Ordular Grubu'na bağlı bir askeri birimdir. Harbiye Nazırı*Enver Paşa'nın emriyle ve tamamen Müslümanlardan oluşmuştur.*I. Dünya Savaşı'nda*Kafkasya Cephesi'nde yer almıştır. ordu" olarak adlandırılsa da üç tümenden oluşması ve yoğun çatışmalarla eriyen Kafkas Ordular Gurubunun ve 9. Ordu ile Şark Ordularına bağlı bir kolordudur yapılandırılmıştır. Üç tümenden (12,000 - 14,000) oluşan orduya*Azeri* ve*Dağıstanlı* gönüllülerinin katılımıyla toplam 20,000 e erişmiştir.

Enver Paşa'nın*Turancılık*amacıyla kargaşa içindeki Azerbaycan* ve* Dağıstan'ı Rus işgalinden kurtarıp bağımsızlıkılarına yardımcı olmak.*Kafkasya'da ordu kurmak Kafkasyalı askerlere talim vermek ve Kafkasya'da İslam menfaatlerini Hilâfet*ve Osmanlı ile siyasi ve askeriyeyi tesis etmektir. Bu teşkilat, bolşevik devriminden sonra iç savaşlara sahne olan* Rusyadaki *Müslüman* halktan teşkil edilecektir.

Osmanlı Devleti ile aralarında* Azerbaycan Milli Şurası*da bulunan yeni Kafkasya devletleri arasında*8 Haziran*1918 de*Batum Antlaşması* imzalandı. Batum Antlaşması'ndaki "dostluk ve karşılıklı yardım" maddesi gereğince*Osmanlı, Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti'ne silahlı yardımı kabul etti. Kafkaslardaki *Müslüman*halka yönelik katliamların durdurulması ve Türklere savaş yardımı için Azerbaycan Milli Şurası'nın Başkanı*Mehmed Emin Resulzade* anlaşmaya uyarak Osmanlıdan yardım istedi.

Kafkas İslam ordusu Enver Paşa'nın kardeşi *Nuri Paşa'nın komutanlığında Azeri*ve*Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti vatandaşı*Dağıstanlı*gönüllülerden oluşmaktadır. Gönüllüler dahil 20.000 kişidir.Azerbaycan'da ilk savaş* Gence'deki*Ermeni*mahallesinde silah toplarken çıktı. Kafkas İslam Ordusu Gence'den sonra Bakü'ye ilerlerken, 2 Nisan 1918'de*Van'ı işgalden kurtarmış Ali İhsan Sabis*Paşa komutasındaki Osmanlı Ordusu İranı geçerek 8 Haziran 1918'de*Tebriz'e girdi. Kafkas İslam Ordusu*Bakü Muharebesi'ni kazanarak 15 Eylül 1918'de*Bakü'ye girdi savaşda 1130*Osmanlıaskeri öldü. Ekim ayı başında bir Osmanlı müfrezesi kuzeye ilerleyip*Derbent'e ve*Mahaçkale'ye girdi ve*Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti'ne askeri destek verdi.

Yıldırım Ordularının *Filistin ve*Nablusta Hezimete uğraması ve Edmund Allenby*komutasındaki*Britanyanın Şam ve*Halep'i işgalinden sonra*Osmanlı Devleti*ateşkes istedi 30 Ekim*de *Mondros Mütarekesi'ne göre Osmanlı Devleti'nin savaştan önceki sınırlarına çekilmesi gerektiğinden Kafkas İslam Ordusu 16 Kasım’da*Bakü'yü terk etti ve*15 Aralık*1918 de Osmanlı askerlerinin*Azerbaycan'dan çekildi Kafkas İslam Ordusu Doğu Anadolu'ya döndüğünde 15. Kolordu'ya katıldı. komutanlığına*Kâzım (Karabekir) Paşa'nın atanacağı bu kolordu *Ali Fuat Paşa'nın*Filistin Cephesinden* Ankara'ya getirdiği 20. kolordu,*Kurtuluş Savaşında silahlarını teslim etmeyen ve askerlerini de terhis etmemiş olarak işgalcilere karşı koyan iki güç odağıdır
1920*de*Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti*bolşevik işgaline uğrayarak yıkıldı.

Kaynak vikipedi

Nureddin İbrahim Konyar

Nurettin Paşa*Sakallı Nurettin Paşa
Müşir*İbrahim Edhem Paşa'nın oğludur. 1890 da girdiği*Pangaltı'daki*Mekteb-i Füsun-u Harbiyye-i Şahane'ye girdi. 1893 de piyade sınıfını 31. olarak bitirerek*Mülazım-ı Sani*rütbesiyle mezun oldu. Arapça, Fransızca, Almanca ve Rusça biliyordu.
1893 ün Mart-Nisan aylarında*5. Ordu'ya bağlı 40. Piyade Taburunda görev yaptı. Nisan 1893-Ekim 1898 tarihlerinde Hassa Ordusu (1. Ordu) karargâhı'nda görev yaptı. 31 Ocak 1895 tarihinde*Mülazım-ı Evvel, 22 Temmuz 1895 de*Yüzbaşı*rütbesine terfi etti.
1897 Osmanlı-Yunan Savaşı'nda Başkomutan*Ethem Paşa'nın yaverliğini yaptı.Savaştan sonra İstanbul'a döndü Birinci Ordu karargâhı'na Harekât Başkanı olarak atandı. Ekim 1898 de Sultan*II. Abdülhamid'in yaverliğine atandı. 1901 de,*Binbaşı rütbesine terfi etdi. 1901-1902 yıllarında Bulgaristan Sınır Komutanlığı Kurmay Grubu'nda görev aldı.1902-1903 yılların da Makedonya'da çetecilerle savaştı.Aralık 1907'de,*Selanik'te bulunan*3. Ordu karargâhına atandı 1907'de* Kaymakam* (Yarbay) ve 1908'de *Miralay*(Albay) rütbesine terfi etti. 1908 Jön Türk Devrimi'nden önce,*Müşir İbrahim Paşa*orduda disiplini kurarken , Binbaşı Cemal Bey ve diğer*İttihat ve Terakki* üyeleri, Müşir İbrahim Paşa'nın oğlu Nureddin Bey'e yaklaştı ise de İbrahim Paşa oğlunu uyardı.*Fakat Nureddin Bey babasını dinlemeyerek, İttihat ve Terakki ye katıldı.19 Ağustos 1909 da Tasfiye-i Askeriye Kanunu ile rütbesi Binbaşılığa indirildi ve Birinci Ordu'ya bağlı yedek kuvvetlere atandı. Eylül 1909 da Küçükçekmece Mutasarrıflığı'na atandı. Nisan 1910 da 77. Piyade Alayı komutan yardımcılığına atandı.Aynı yıl 83. Piyade Alayı 1. Tabur Komutanlığı'na atandı.Şubat 1911 tarihinde*XIV. Kolordudaki kuvvetleriyle*Yemen'de isyancılarla mücadele ederken Yarbay rütbesine terfi etti. 1913*Balkan Savaşı'nın son aşamasında komutasındaki 9. Piyade Alayı ile Yemen'den döndü ve savaşa katıldı.

Nisan 1914 tarihinde*4. Fırka'nın komutasını aldı.14 Nisan 1915'te Irak ve Havâlisi Genel Komutanı*Süleyman Askeri Bey'in intiharıyla 20 Nisan'da Irak ve Havâlisi Komutanlığı'na atandı. Haziranda komutayı aldı. Basra ve Bağdat Valiliği'ne de atandı.
Tümgeneral Townshend*komutasındaki İngiliz 6. Poona Hint Tümeni Bağdat'a ilerlemeye çalışırken 22-23 Kasım 1915'te*Selman-ı Pak Muharebesi'ni kazanamayarak geri çekildi ve*3 Aralık'ta Kut'a sığındı.

İngilizleri takip eden Nureddin Bey'in komutasındaki Türk birlikleri İngilizleri Kutta kuşatma altına aldı. kuşatmada İngiliz kuvvetleri, 13 general, 481 subay ve 13.300 askeriyle Türk kuvvetlerine teslim oldu. Alman*General von der Goltz, 21 Aralık 1915 de Bağdat'a geldi. Nureddin Bey'in komutanı olduğu Irak ve Havâlisi Komutanlığı'nın ismini Irak Ordusu olarak değiştirdi.Ordunun yönünü İran'a çevirterek İran'a harekât hazırlıklarına girişti. 20 Ocak 1916 da Harbiye Nazırı Enver Paşa, Nureddin Bey'in yerine amcası Miralay*Halil Bey'i atadı.Nureddin Bey*9. Kolordu*komutanı ve 3. Ordu komutan vekili olarak atandı.
Ekim 1916 da Muğla ve Antalya Havalisi Komutanlığı'na atandı ve Aydın merkezli*XXI. Kolordu'nun kurucu komutanlığına atandı. 25 Ekim 1918 de Aydın Vali Yardımcılığı görevine atandı.1918 de*Mirlivalığa*terfi etti ve*Paşaunvanını aldı.

Mondros Mütarekesi'nden sonra Kasım 1918'de, İzmir merkezli XVII. Kolordu komutanı ve Aydın Vilayeti Valisi olarak atandı. 30 Aralık 1918 de, İstanbul merkezli*25. Kolordu*komutanı olarak atandı.Urla'da isyan çıkınca 2 Şubat 1919 da tekrar Aydın Valiliği'ne ve Aydın Bölge Komutanlığı'na atandı.
Valiliğinde, İzmir'in Sevr Antlaşması uyarınca Yunanlara verilmesine karşı çıkan*İzmir Müdafaa-i Hukuki Osmaniye Cemiyeti'ni destekleyerek direniş komitesi kurup. İtilaf Devletleri'ni rahatsız etti. İtilaf Devletleri Osmanlıya baskı yaparak, Nureddin Paşa'nın valilik görevinden alınmasını istedi Yunan İşgali'nden kısa bir süre önce 22 Mart 1919 da valilikden alındı. Yerine 11 Mart 1919 da Kambur İzzet Bey, daha sonra da 22 Mart 1919 da*Ali Nadir Paşa atandı

Haziran 1920'de*Kurtuluş Savaşı için Anadolu'ya geçti. 9 Aralık 1920 de Pontus Rum çetelerine karşı*Amasya'da kurulan 10,000 askerden oluşan Merkez Ordusu Komutanlığı'na atandı.İsyanda sert önlemler aldı Amerikan misyonerlerini sınır dışı eddi. İsyana destek veren Hristiyan ahaliden birçok kişi*vatana ihanet*suçundan idam edildi.
1922'de*Ali İhsan Paşa'nın görevden alınması*Refet Paşave*Ali Fuat Paşa'nın komutanlığı reddetmesi üzerine 29 Haziran 1922 de 1. Ordu komutanlığına atandı.*Büyük Taarruz'a katıldı. Zaferden sonra*Ferikliğe*terfi etti.

Koçgiri İsyanı'nı bastırma şekline ve*Kurtuluş Savaşında*İzmit'te yazılarıyla milliyetçi cephenin tepkisini çeken gazeteci*Ali Kemal'i*linç* edilmesine ilişkin tartışmalar sürmektedir. Linç olayı*İstanbul'daki İstiklal Savaşı'na muhalif çevrelerin çözülmesi sonucunu vermiştir. Vahdettin*bu olaydan sonra*İstanbul'dan ayrılmıştır. Kurtuluş Savaşı'nı gerçekleştiren kadronun on yaş üzerindedir*1922 İzmir Yangını* sorumluluğu ile bağlantılandırmaktadır.
İzmir'in geri alınmasından sonra kurulan askeri mahkemede,*Milli Mücadele'yi sabote eden, düşmanla hareket yerli ve Rum asıllıları muhakeme ettirmekten çekinmemiştir. Bunlar arasında*Islahat Gazetesi*sahibi*Süreyya*ve*Efes *Hrisostomos*da bulunmaktadır.


Kaynak erhan afyoncu sorularla osmanlı kitabı

Süleyman şah

20 Ekim 1921’de TBMM ve Fransa arasındaki Ankara İtilâfnâmesi’nin dokuzuncu maddesi gereğince Ca’ber Kalesi ve kuzey*batıdaki “Türk mezarı” diye anılan türbenin bulunduğu bölge (8.797 m2), Anadolu Türkleri için manevî bir öneme sahibti Türkiye’ye bırakıldı. TC toprağı sayılan bölgedeki jandarma karakolunda Türk bayrağı dalgalanmaktaydı. 1974’te Tabya barajın suları altında kalacağı anlaşılan mezar, Suriye ile yapılan antlaşma uyarınca Karakozak mevkiine nakledilerek, yeni bir türbe yapıldı.

Burada yatan Süleyman Şah Aşıkpaşazâde, Neşrî, gibi Osmanlı tarihçileri Ertuğrul Gazi’nin babası Süleyman Şah’ın, Urfada Fırat’ı geçerken boğulduğunu ve Ca’ber Kalesi’ne gömüldüğünü anlatır. Kimî ise bu Süleyman Şah’ın, Türkiye Selçukluları’nın kurucusu Kutalmışoğlu Süleyman Şah olduğunu belirtir. Selçuklu uzmanlarından Osman Turan ise Ca’ber Kalesi’nde yatan kişinin Kutalmışoğlu Süleyman Şah olmadığını belirtir. Kutalmışoğlu’nun mezarı Halep Kapısı’ndadır ve öldüğünde Ca’ber Kalesi Selçuklulara geçmemişti. Osmanlı tarihlerindeki nehri geçerken boğulma ile ilgili rivayetler Süleyman Şah’a değil, oğlu Kılıçarslan’ın Habur Irmağı’nda boğulmasına uygundur.

son araştırmalara göre Osman Gazi’nin dedesi Süleyman Şah değil, Gündüz
Alp dir. Osmanlı tarihçileri Osman Gazi’nin dedesi olarak Gündüz Alp ismini verirler. Ca’ber Kalesi’nde yatan kimdir? Bu sorunun cevabını verecek durumda değiliz. burada yatan Süleyman Şah, Osmanlılar’ın atalarından birisidir. Orhan Bey’in oğluna Süleyman adını vermesi, ataları arasında bu isimde birinin olabileceğini düşündürtmektedir.

Osman Gazi 1257 de Söğüd’de doğdu. Babası Ertuğrul Gazi 1281’de öldüğünde üç oğlu vardı. Gündüz, Savcı ve Osman Osman Gazi, en küçüğü idi. atılganlığı ve liderliğiyle öne çıktı Ertuğrul Gazi’nin sağlığında babasının vekil*liğini yaptı Osman Bey, 1281’de kardeşlerinin itirazı olmadan aşiretin başına geçti.
Osman Bey aşiretini bir beyliğe dö*nüştürdü. Halefleri, Osman Gazi’nin kurduğu beyliği dünyanın en büyük im*paratorluğu hâline getiri büyük imparatorluk kurucusunun ismini alarak Devlet-i Âliyye-i Osmaniye (Yüce Osmanlı Devleti) ismiyle anıldı.

Osmanlı İmparatorluğu’nun çekirdeğini oluşturan kayı aşireti, Ertuğrul Gazi zamanında Söğüt ile Domaniç te bulunuyordu. Osmanlılar, çevrede bulunan ve bir kısmı Türkiye Selçuklu sultanına vergi veren tekvur adıyla anılan Bizans valileriyle barış içerisindeydi dostluk ilerlemişdi aşiret yaylağa çıktığı zaman ağırlıklarını Bilecik’te emanet olarak şehrin tekvuruna bırakırdı.

Osman Bey aşiretin başına geçtiğinde, tekvurlarla iyi ilişkileri devam ettirdi. Türkiye Selçukluları ve Moğollar’a karşı Anadoluda Türkmen isyanların yarattığı otorite boşluğu ve İnegöl Tekvuru’nun aleyhinde faaliyette bulunması üzerine Osman Gazi, 1284’te İnegöl’ü fethetmek için harekete geçti. İnegöl Tekvuru, Osman Gazi’nin üzerine geldiğini haber alınca Ermeni Beli Pazarköy de pusu kurdu. savaşta Osman Gazi’nin yeğeni Bay-Hoca şehid düştü.

Osman Gazi, bu muharebeden sonra İnegöl yakınların*daki Kulaca Hisar’ı fethetti. İnegöl ve Karacahisar tekvurlarının Osmanlılara karşı birleşmelerine yol açtı. 1286’da İkizce yakınlarındaki Domalicbeli’nde meydana gelenmuharebede Osman Gazi’nin kardeşi Saru-Yatı şehid düştü. bu mücadele, Osman Gazi’nin ilk savaşıydı

Osman Gazi İnegöl’e bir baskın yaparak tekvuru öldürdü. 1288’de Karacahisar’ı fethetti ve burayı merkez edindi. Osmanlı Beyliği’nin ilk merkezi, Eskişehir’e 7 kilometre uzaklıkta, sarp bir tepede bulunan ve bugün mevcut olmayan Karacahisar Kalesi’dir. Osman Gazi kaleyi fethetmekle İznik’ten İstanbul’a giden ana yola hakim oldu. Ayrıca Karacahisar’ın fethiyle Türkiye Selçukluları’nın haraç güzarı tekvurlarla savaş başlatıldı ve gaza alanı açıldı; Osman Gazi bir gazi bey Osmanlı Beyliği de Çobanoğulları gibi Selçuklu sultanının sancak sahibi bir emirliği mertebesine yükseldi. 1299’da beyliğin merkezi Bilecik’e, ardından Ye*nişehire kaydırıldı. Bursa, 1326’da fethedilinceye kadar, Yenişehir Osmanlı Beyliği’nin merkezi oldu

Osman Gazi, 1292’de Sakarya Nehri’ne akın yapıp, yağ*maladı bir müddet barışla yaşadı. 1299’da Osman Gazi, kendisine kurulan birtuzağı boşa çıkararak Bilecik ve Yarhisar’ı ele geçirdi. Komutan Turgut Alp İnegöl’ü zaptetti. 1301’de Yenişehir ve Yund Hisar, 1302’de Köprühisar fethedildi.
Osmanlının ilk hükümdarı Osman Bey, Ertuğrul Gazi’nin en küçük oğluydu ağabeylerinin itirazı olmadan aşiretin başına geçti. kardeşler arasında çatışma olmadı. Osman Bey, 1288-1299 da fetih politikasında köklü bir değişikliğe gitti ve Bizans ile karşı karşıya geldibOsman Gazi’nin amcası Dündar Bey fetih politikasındaki köklü değişime ve Bilecik Tekvuru ile savaşmaya karşı çıkmaktaydı. Osman Gazi amcasının fikirlerini kendine cephe alma olarak görüp Dündar Bey’i 1300 de öldürdü. Osmanlı hanedanında ilk kan dökülmüştü.

Osman Gazi, merkezi Yenişehir’i güvenceye almak için Marmaracık ve Koyunhisar kalelerine sefer yapmış, tekvurlarını itaate almıştı Osman Gazi 1302’de İznik seferine çıktı. İznikte havale kulesi yaptırttı. İznik çevresi surlarla korunuyordu. Osman Gazi, uzun süreli bir kuşatma ile şehirdekilerin açlıktan teslim olmalarını düşünmüştü. Uzun Ali isimli bir komutanı ile bir miktar askeri kuleye bırakarak, İznik’e giriş çıkışı engelledi. İznikliler, İstanbul’dan yardım istediler.

Bizans harekete geçince Osman Gazi Türkmenler’i toplayarak düşmana hareket etti. Bizans ordusu, Mouzalon’ın komutasında İstanbul’dan gelen askerler, bölgedeki Bizans birlikleri ve paralı askerler Alanlar’dan meydana geliyordu. Ordunun mevcudu iki bin di ve piyade idi.Bu muharebenin meydana geldiği yer Koyunhisarı, Yalova’ya gelmeden önceki tepedeki bir kaledir. Osman Gazi’nin öncü kuvvetleriyle Bizans ordusu Koyunhisarı’nda çatışmışlar asıl muharebe Yalova’da meydana gelmiştir.Osman Gazi, Yalova’da karaya çıkan düşmanı gece baskınıyla yıprattı. Bizansda Rum ve Alanlar arasındaki çekişme ve kıskançlık Osmanlının zaferinde önemli rol oynadı. Muharebede Rumlar aceleyle saldırıya geçmiş Alanlar’a verilen ayrıcalıklardan dolayı gevşek davranınca Osman Gazi’nin kuvvetleri saldırıya geçerek Bizansı mağlup etmişti.

Osman Gazi, Bapheus Muharebesindeki zaferden sonra bölgenin önemli şehirlerinden olan Bursaya hareket etti. Bizans Bapheus zaferiyle önemli bir tehdit olan Osman Gazi’yi durdurmak için Bursadaki tekvurlara emir vermişti. Bursa, Kestel, Kite, Adranos ve Bidnos tekvurları birleşip, Yenişehir Ovası ile Bursa Ovası’nı birbi*rinden ayıran Dimbos Geçidi’ni geçerek Osman Gazi’nin merkezi Yenişehir’e yürüdüler.

Osmanlı düşmanı Koyunhisarı’nda karşıladı tekvurlar Dimbos Geçidi’ne çekildiler. Osman Gazi, Dimbosta meydana gelen muharebeyi kazandı. 1303’teki Dimbos zaferi ile Ulubad’a kadar Bursa ovası ve Uludağ, Türkmenlere açıldı.Osman Gazi, Bapheus ve Dimbos zaferlerinden sonra 1304’te Sakaryadaki Bizans kalelerine sefer düzenledi. Karacahisar’a çağırılan Harmankaya Tekvuru Köse Mihal Müslümanlığa çağrıldı Seferde Leblebüci Hisarı, Çadırlu, Lefke Mekece tekvurları direnemeyeceklerini anladı vr itaat ettiler. Geyve Tekvuru, kaçmıştı. yakalandı. Geyve’den sonra Tekvur Pınarı fethedildi.

Osman Gazi, 1304 seferindeyken Çavdar Tatarı, yani Moğollar Karacahisar’ı yağma etdi. Bu yüzden kendisi Karacahisar’da kalarak oğlu Orhan Bey ile Köse Mihal, Akçakoca, Konur Alp ve Gazi Rahman’ı 1305’te Kara Çepüş ve Kara Tigin kalelerini fethe gönderdi. Bizans İmparatoru bölgeye yardım göndermişti.Orhan Gazi, Kara Çepüş Kalesi’ne geldiğinde ordusunu üçe bölmüş, bir kısmıyla kaleyi kuşatmış, bir kısmını saklamış, bir kısmını kalenin öbür tarafına geçirmişti. Orhan Gazi’nin kuvvetleri kaleye saldırdıktan sonra kaçtılar. kaleden çıkan tekvur, pusuya dü*şürülerek mağlup edildi ve kale alındı. Absuyu fethedildikten Kara Tigin kalesine hareket edildi. Kara Tigin Tekvuru teslim olmayı reddedince kale kuşatılıp fethedildi.

Osman Gazi fethedilen kaleleri komutanlarına vermişti. Kara Çepiş Kalesi’nin idaresi verilen Konur Alp, Akyazı ve Tuz Pazarı’nı ele geçirdi. Orhan Gazi devrinde Akyazı, Konrapa, Bolu ve Mudurnu’yu fethetti. Absuyu’na yerleşen Akça Koca, Osman Gazi’nin yeğeni Aktimur’la İzmit’e doğru Akova’ya akınlar yaptı.

Bizans, topraklarını ele geçiren Türkmenler’e karşı paralı Katalan ve Alan askerlerini kullanıyorsa da bir netice elde edemiyordu. Osmanlılar ve Batı Anadolu Türk beylikleri karşısında çaresiz düşen ve daha önce yaptığı gibi İlhanlılar’ı Türkmenlere kışkırtan Bizans İlhanlı Hükümdarı Gazan Han’a elçi göndererek İlhanlı hükümdarını Bizanslı bir prenses ile evlendirmek istemiş ve ittifak yapmıştı. Gazan Han’la II. Andronikos’un gayrimeşru kızı İrene evlendirilecekti. İlhanlı hükümdarı Türkmenlere karşı harekete geçeceğini vadetti. Bu haber Türkmenlerde yayılınca tereddüt meydana geldi saldırılar durakladı. Moğollar gelmeyince Türkmenler Bizansa tekrar saldırdı.

Bizans, Gazan Han’ın 1304’te ölmesiyle Bizanslı prensesini İlhanlı tahtına çıkan Olcayto Han’la evlendirip, yardım aldı İmparatorun kızkardeşi Maria’nın evlendirilmesi düşünüldü. İmparator, İlhanlının müstakbel eşi Maria’yı bir birlikle kuşatma altındaki İznik’e göndererek şehri kurtarmaya çalıştı. İznik’e gelen Maria, Osman Gazi’yi İlhanlılar’ı ça*ğırmakla tehdit ettiyse de kuşatmayı kaldırtamadı. Ancak Osmanlılar Moğol tehdidi yüzünden seferler düzenleyemediler.

Osman Gazi’nin Karacahisar, Bilecik, İnegöl ve Yenişehir gibi kaleleri fethi İznik ve İstanbul’u koruyan Sakarya kale hattını çökertmişti. Osmanlı hükümdarı 1300 de Bursa ve İznik’i fethetmeyi düşünüyordu. İznik, Türkiye Selçukluları’nın ilk başkentiydi Anadolu’da gaza yapan Türkmenler için önemli bir hedefti. Osmanlı ordusu bü*yük kuvvetlerden oluşmadığı için fethi hedeflenen Bursa ve İznik gibi büyük kalelere karşı uzun süreli abluka uygulandı. Fethi planlanan kalenin iaşe ve ikmal yolları kontrol altına alınmaya çalışılır, kalenin etrafına küçük kuşatma kuleleri yapılırdı. Bursa ve İznik’in ablukası 25-30 yıl sürdü. İznik önlerine bir kale inşa edilerek Taz Ali isimli bir komutan emrine 100 asker bırakılmıştı.

Osman Gazi, Bursa’yı 1300’lerde ablukaya aldı. Babasının hastalığı yüzünden ordu komutanlığını yürüten Orhan Gazi, Bursa’yı sıkıştırdı çaresiz kalan Bursa 6 Nisan 1326’da fethedildi 1302’de başlayan İznik kuşatması 2 Mart 1331’de neticelendi. 1337’de yine bölgenin önemli merkezi İzmit fethedildi.


Osman Gazi’nin Orhan, Alaeddin, Pazarlu, Hamid, Melik ve Çoban Bey isimlerinde altı oğlu ve Fatma isimli bir kızı vardı. Osman Bey öldü*ğünde üç oğlu hayattaydı. Büyük oğlu Orhan babası hayattayken, Osman Bey’in hastalığından dolayı beyliğin yönetimini almıştı. babasının ölümünden sonra tahta çıkması zor olmadı. Tahta çıktığında kardeşi Alaeddin derviş olup, devlet işlerine karışmadı.Pazarlu Bey ağabeyinin hükümdarlığını tanıyarak, fetihlere katıldı. Hamid, Melik Bey ve Çoban Bey isimli şehzâdeler hakkında bilgi yoktur.


Geleneksel Osmanlı tarih yazıcılığı, 1299 ’da Selçuklu hakimiyetinin sona erdiğini ve Osman Gazi’nin bağımsız olduğunu kabul eder. İlk bü*yük Osmanlı tarihini yazan Hammer Türkiye Selçuklu Devleti’nin yıkılışını 1299 olarak esas alır. Türkiye Selçukluları’nın yıkılmasıyla Osmanlı Beyliği’nin bağımsız kaldığını ileri sürer 1299’u imparatorluğun kuruluş tarihi olarak belirtir. Türkiye Selçuklu tarihi üzerine yapılan araştırmalar devletin 1318’e kadar devam ettiğini ortaya çıkarmıştır.

Aşıkpaşazâdeye göre 1299’da Yarhisar, Bilecik, İnegöl ve Yenişehir fethedildi. Osman Gazi kendi adına hutbe okundu bağımsızlık iddiasında bulunuldu. şehirlerin fethi Osmanlı açısından önemlidir. fetih tarihleri olarak belli değildir. Osman Bey’i, Anadolu’daki Türkmen beyleri gibi bağımsızlığa hak kazanmış, kendi adına hutbe okutabilecek bir İslâm hükümdarıydı Osmanlının kuruluş tarihi 1299 kabul etmişlerdir.

Osmanlı tarihinde 1299, kuruluş yılı olarak zikredilir. Ancak tartışmalıdır. 1299’da Osmanlı tarihi için çok önemli bir hadise yoktur. Osman Gazi’nin beyliğin başına geçtiği 1281 in kuruluş tarihi olarak kabul edilebileceği iddiaları vardır. Halil İnalcık, Osmanlının ilk dönüm noktasını, 27 Temmuz 1302’de Bizans’la, Osman Gazi komutasındaki Türkmenler arasında ki Koyunhisar Savaşı olarak kabul eder. Bu savaştan önce Osman Bey, Bursa ve Kocaelideki Türkmen beyleri arasında birinci konumdaydı. Koyunhisarda Bizansa karşı kazandığı zafer, Osman Gazi’yi karizmatik bir bey durumuna getirip, ona hanedan kurucusu karizmasını kazandırdı. 27 Temmuz 1302 tarihi Osmanlı hanedanı*nın, Osmanlı İmparatorluğu’nun kesin kuruluş tarihi kabul etmek, 1299’a göre çok daha doğru olacaktır.

Osmanlının tarihe çıktığı XIII. yüzyılın sonla-rıyla, XIV. yüzyılın başlarına ait eserler derece azdır. Bu tarihlerde üç Bizans tarihçisi Kanta-kousenos ile üç Arap seyyahı ve coğrafyacısı İbn Batuta, vardır. eserlerinde Osmanlı hakkında verdikleri bilgiler azdır. Osmanlının ilk yıllarında yazılmış bir Türk tarihi yoktur. XV. yüzyılın başlarında yazılan Yahşi Fakih Menakıbnâmesi bugün mevcut değildir. Yahşi Fakih, Orhan Gazi’nin İmamı İshak Fakih’in oğludur. babasının şahit olduğu hadiseleri kullanmıştır .
İlk devirlere ait bilgiler veren Aşıkpaşazâde, 1413’te Geyve’de hastalanmış Yahşi Fakih’in evinde misafir olmuştu. Yahşi Fakih’in yazdığı kitabi, okudu. Kendi tarihini yazarken kullandı. menakıbnâme Osmanlı Beyliği’nin ilk yıllarına ait bilgi verir Anonim Tevârih-i Âl-i Osmâna kaynak olmuştur.

Bugün elimizde mevcut en erken Osmanlı tarihi XV. yüzyılda yazılan Ahmedî’nin İskendernâmesî’dir. Yine bu dönemlerde yazılan Anonim Tevârih-i Âl-i Osmânlar vardır. Osmanlı tarihinden bilgi veren asıl eserler XV. yüzyılın ikinci yarısında yazılan Aşıkpaşazâde, Neşrî ve Oruç tarihleridir. Aşıkpaşazâde Tarihi, Yahşi Fakih Menakıbnâmesi’ni kullandığı için teferruatlı bilgi verir. Osmanlı’nın kuruluşuna ait bilgi veren bu eserleri güvenilmez bulanlar da vardır. Colin Imber, “Bu bilgilerin hayal ürünü, bu yüzden de Osmanlı tarihinin bir kara delik olduğunu belirtir. Bu deliği doldurmak için yapılan girişimlerin, yaratılan masalların sayısını artıracağını” söyler. Feridun Emecen “Osmanlı tarihinin ilk dönemlerini çalışacaklar için tekrar tekrar bu kaynaklara başvurmaktan başka çare bulunmadığına dikkat çeker ve Osmanlı ile ilgili yeni fikirleri, dipsiz kuyuyu doldurmaya çalışma gibi ümitsiz bir uğraş olarak görmekten ziyâde, kör kuyuya atılan taşlarla doldurabilmenin daha umut verici bir yaklaşım” olduğunu belirtir.

Colin Imber’e göre Aşıkpaşazâde, Bursa yer isimlerinden hareketle Osman Gazi efsanesi meydana getirdi. Osman Gazi’nin arka*daşlarının Köse Mihal, Turgut Alp, Konur Alp, Akça Koca, Kara Mürsel ve Hasan Alp’ın var olmadıklarını olduklarını belirtir. Imber’in bu teorisi Halil İnalcık, Beldiceanu gibi tarihçiler tarafından tenkit edilmiştir. Osmanlı arşiv kayıtlarından ve araştırmalarından bu tarihî şahsiyetlerin izleri tespit edilmiş Aşıkpaşazâde Tarihi’nde anlatılan olayların gerçeklik payı taşıdığı ortaya çıkarılmıştır.

Osmanlı Beyliği’nin, XIV. yüzyılın başlarında Anadolu’daki beyliklerin içerisinde toprak ve insan potansiyeli açısından en kü*çüklerindendi onların arasından nasıl sıyrılıp büyük bir İmparatorluğa dönüştü XX. yüzyılın başlarında Adams Gibbons adlı bir tarihçi, Osmanlılar’ın Marmara bölgesinde bulunan Rumlar’la karışarak, yeni bir millet meydana getirdiklerini ve bu insan potansiyelinin imparatorluğun doğuşuna sebep olduğunu ileri sürdü. Bu teori Fuad Köprülü, Paul Wittek, Friedrich Giese gibi tarihçilerden tepki aldı ve reddedildi.Fuad Köprülü, Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluşunu XIII. ve XIV. yüzyıllar Anadolu tarihinde ele alınması gerektiğini vurgular. Paul Wittek Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluşunda en önemli faktörün gazâ fikri olduğunun üzerinde durur.

Paul Wittek Osmanlının kuruluşunda en önemli faktörün gazâ fikri olduğunu söyler gazâ Osmanlının varoluş sebebi, savaşçılar için tek motivasyondu Colin Imber, Rudi Paul Lindner gibi tarihçiler eleştiriler yönelttiler. Bu tarihçilere göre, Osmanlı Beyliği’nin ilk devirlerde gazâ ile uzaktan yakından ilgisi yoktu. Komşuları Rumlar’la dostane ilişkileri heterodoks unsurları müsamahaları ve sınırdaş Müslümanlarla savaşları buna delil gösterirler. Feridun Emecenin yaptığı araştırmalar gazâ fikrinin XIV. yüzyılda var olduğunu ortaya çıkardı. Gazâ kavramı Osmanlı Beyliği’nin fütuhat yoluyla büyümesinin en önemli faktörlerindendir

Halil İnalcık, Osmanlının büyümesini açıklarken doğudaki Türkmen göçü ve gazâ fikri üzerinde durur. Moğol baskısı sonucu Kafkaslar’dan Doğu ve Orta Anadolu’ya, daha sonra da Orta Anadolu’dan batıya göç eden yüz binlerce Türkmen, Ege bölgesini ele geçirerek, gazi Türkmen beyliklerini kurmuşlardı. Türkmenler arasında, mevcut olan gazâ ruhunu Batı Anadolu’daki Germiyan, Aydınoğlu, Menteşe, Karesi, Hamid ve Saruhan beylikleri ile Ka*radenizdeki Çobanoğlu Beyliği yaşatıyordu Bu beylikler gazâ adına Hristiyanlar’la savaştılar, fethettikleri bölgelere Türkmenler’i yerleştirdiler.

XIII. yüzyıl sonlarında Sakarya bölgesinde gazânın temsilcisi Ço-banoğulları, Bizans’la barış yaparak gazâyı bıraktı. Bundan sonra Bizans’a karşı akınların liderliğini Osman Gazi aldı ve şiddetli bir gazâya başladı. Osman Gazi gazâsını son derece atılgan bir tavırla sürdürdü gazilerin önderi durumuna yük*seldi 1302’de Bizans’a karşı kazandığı Koyunhisar Savaşı, onu sınır boyundaki Türkmenler arasındaki gazi şöhretini artırdı. gaziler akın akın onun bayrağına koştular.

Batı Anadolu’daki gelişmeler Osmanlılar’ın lehine oldu. 1320’ de Batı Anadolu gazâsını sürdüren beyliklere karşı teşkil edilmiş Haçlı baskısı sonucu, Karesi, Menteşe gibi beylikler Haçlılarla anlaşarak gazâyı bıraktılar. Gazâ bayrağını taşıyan son beylik Aydınoğulları da, Umur Bey’in, Hristiyanlar’ın eline geçen İzmir’i geri almaya çalışırken şehid olması sonucu devre dışı kaldı. Osmanlılar, Hristiyanlar’a karşı sürdürülen gazâda tek başına kaldılar.

Osmanlılar’ın genişleyen gazâ faaliyetleri, doğudan gelen Türkmen kitlelerini, onların bayrağı altına soktu. savaşçı potansiyeli de, Osmanlı Beyliği’nin fütuhat yolu ile büyümesini sağladı.

Osmanlılar’ın, Oğuzlar’ın sağ kolu olan Günhan kolunun Kayı boyundandır Zeki Velidi Togan ise Osmanlılar’ın bir Moğol kabilesi olan Kaylardan olduğunu iddia eder. Osmanlı İmparatorluğunda önemli çalışmalar yapan Fuat Köprülü Osmanlı hanedanının Kayı boyundan olduğu fikrindedir. Osmanlı Arşivi’nde yapılan çalışmalar da, Osmanlı Beyliği’nin kurulduğu bölgede Eskişehir, Bolu, Kastamonu, Kütahya da Kayı boyuna rastlanmıştır. Osmanlılar, Moğol baskısı sonucu Batı Karadeniz ve İç Ege civarlarına gelip, burada bölünmüş olan büyük bir Kayı aşiretinden ayrılmış bir gruptur

Osmanlı hanedanının mensup olduğu cemaat Kayılar’dan Karakeçililerdir Bu husus II. Abdülhamid zamanında ön plana çıkarılmıştır. Feridun Emecen’in dikkat çektiği 1673 tarihli bir kayıtta, Karakeçililer’in Söğütlü olduğu belir*tilmektedir. Bu bilgi Karakeçililer’in, Osmanlı coğrafyasından olduğunu ortaya koymaktadır.
murataltug1985 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı




2007-2026 © Siyaset Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.


Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı