|
![]() |
#1 |
![]() Kaynak edebiyatöğretmeni.org
Manas Destanı *Almambet’ in geleceğini haber alan Manas, onu seyreder Almambet Manas’ın ayak izine rastlar. Manas’ın ayak izinin daha büyük olduğunu görür. Almambet ile Manas arasındaki güç Manas’tan yanadır. Manas’ın yiğitleri Almambet’i kuşatır Almambet meydan okur hadise de Almambet’in Manas’tan sonra ikinci büyük kahraman olacağına işarettir. Manas, Almambet’i annesi ve babası ile tanıştırdığında, annesinin kurumuş memelerinden süt gelir. Almambet ile Manas süt kardeş olur Manas, sürüleri bahane ederek Er Kökçö ile teke tek dövüşür. Er Kökçö’nün Manas’ı tüfekle vurmasıyla Manas ilk defa ölümü tadar. ilk defa ölümü tadar diyoruz, destanda Manas iki defa daha ölecektir. Birinci ölümünde kırk yiğidi Manas’ı yer altı dünyasından geri getirir. *Manas’ın babası Cakıp, Manas’a eş arar. Kanıkey adlı kızı Manas’a eş seçer Manas’ın Közkaman ve Kökçököz isimli eşkıyalarca zehirlenir zehirlenerek ölen Manas’a atı, köpeği ve doğanı yas tutar. İlah hayvanların üzüntüsü karşısında Manas’ın hayatını ikinci defa bağışlar.Bok-murun güçlü yiğit Er Töştük ile bir perinin oğludur. Yaşlı Kırgız Hanı Kökötöy, Bok-murun’u varis seçer. Bok-murun, Kökötöy’ün ölümünden sonra cenaze yemeği düzenler.herkes çağırılır, düşman Kalmuklar dahi davet edilir. Bokmurun törende hanlık beklemekte, Bok-murun adı yerine kendisine yiğit ismi verilmesini ümit etmektedir. işler planladığı gibi gitmez. Törende Manas ön plana çıkar Bok-murun’un elçisi Cas-uul, santrançda Almambel’e yenilerek bahsi kaybettiği için Manas tarafından öldürülür. *Bozkır kanununda elçinin öldürülmesi affedilmez bir suçtur Bokmurun, Manas’ın davranışı karşısında hiçbir şey yapamaz. hiçbir zaman Kökötöy’ün yerine han olamayacağını da ispatlamış olur. Közkaman ve Kökçököz eşkıyaları tarafından Manas zehirlenir Zehirlenen Manas’ı kayın pederi Temir Han’ın kendi yaptığı ilaçlarla kurtarır. İkinci kez hayata dönen Manas, Mekke’ye giderek tavafta bulunur. Almambet, Kalmuk prensesi Altınay ile evlenir. ihtiyar Manas’ı hasta yatağındadır. Kanıkey ile evleneli otuz iki yılolmuştur ve Kanıkey yedi aylık hamiledir. Manas, çocuğunu görerneden üçüncü defa ölür. Manas’ı Talas ırmağının boyunda, Zülfikar dağına gömerler. Manas ölmeden önce, doğacak çocuğunu, kırk yiğidine emanet etmiştir. *Manas’ın ölümüyle Kanıkey, badireler atlatır. Manas’ın kardeşleri Abeke Köböş ile babası Cakıp, Kanıkey’e rahat yüzü göstermez. Çünkü “At ölse, postu miras kalır; ağabey ölse, yenge miras kalır diyen Cakıp, Kanıkey’i iki oğlundan biri ile evlendirmek ister Kanıkey şiddetle karşı koyar. Kanıkey’in bir oğlu olur. Cakıp ve oğulları çocuğu öldürmek isterler. Kanıkey çocuk ile kaçar Kanıkey ile çocuğunu bulamayan Cakıp ve oğulları Kanıkey’in evini ateşe verirler. Kanıkey babasına gider. Kanıkey’in babası ziyafet düzenler. ak sakallı bir ihtiyar çocuğa Semetey Han adı verilir. Semetey delikanlılık çağına gelince, babası Manas’ın , mirasını ele geçirmek ister. Bunun üzerine Kanıkey oğlunu Manas’ı yetiştiren Bakay’a gönderir. Semetey, Bakay’ın da yardımı ile, Cakıp ve oğullarını öldürerek Manas’ın mirasına sahip olur. *Semetey başa geçtikten sonra işleri idare edemez. Töre bilmezliğiyle Manas’ın yiğitlerini gücendirir. rüya ile ikaz edilene kadar ölmüş babasına kusur eder. hataları sonucunda Cediger’in oğlu Er-kıyaz’a yenilir ve kaybolur. Oğlu Seytek, Er-kıyazca öldürülmek üzere iken, annesi Ay-çürök, kuğu şekline gireceğini ve babası Akın Han ile yiğitlerini çağıracağını söyleyerek Er-kıyaz’ı tehdit eder ve oğlunun kurtarır. Seytek büyüyünce Er-kıyaz’ı öldürür ve atası Manas’ın yaşadığı Talas Ovasından Taşkent’e kadar olan yerlerde hüküm sürer.
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() Kaynak edebiyatöğretmeni.org
Oğuz Kağan Destanı Bu destanda Hun Hükümdarı Me*te’nin doğuşu, kağan oluşu, Türk birliğini kuruşu; ölümünden önce ülkesini oğulları arasında paylaştırması anlatılır. Uygur harfleriyle yazılı özgün nüshası Paris kütüphanesindedir. Oğuz Kağan destanı, M.Ö. 209-174 te hükümdarlık yapan Hun hükümdarı Mete’nin hayatı üzerine kurulur Tüm Türk destanlarında olduğu gibi destanın ilk şekli günümüze ulaşamamıştır.Oğuz destanının üç farklı biçimi bulunmaktadır: XIII. ile XVI. yüzyılda Uygur harfleriyle yazılmış ve İslâmiyetten önceki inancı yansıtan ilk örnektir XIV. yüzyılda yazıldığı bilinen Tevârih*adlı eser farsça Oğuz Kağan Destanının ilkini temsil eder Oğuz Kağan Destanının üçüncüsü ise XVII. yüzyılda Ebü’l-Gazî Bahadır Han tarafından Türkmenlerin sözlü rivayetleri ve yazmalarından faydalanarak yazılmıştır. Oğuz Kağan Destanının İslâmiyet Öncesi Rivayeti *Ay Kağan’ın yüzü gök, ağzı ateş, gözleri elâ, saçları ve kaşları kara perilerden güzel bir erkek evladı oldu. annesinden ilk sütü emdikten sonra konuştu ve çiğ et, çorba ve şarap istedi. Kırk gün sonra büyüdü ve yürüdü. Ayakları öküz ayağı, beli kurt beli, omuzları samur omzu, göğsü ayı göğsü gibiydi. Vücudu baştan aşağı tüylüydü. At sürüleri güder ve avlanırdı. Oğuz’un yaşadığı yerde çok büyük bir orman vardı. çok büyük bir gergedan yaşıyordu. Bir canavardı at sürülerini ve insanları yiyordu. Oğuz cesur bir adamdı.gergedanı avlamaya karar verdi. Kargı, yay, ok, kılıç ve kalkanını aldı Bir geyik avladı söğüt dalına Tan ağarırken gergedan geyiği almıştı Oğuz, avladığı ayıyı altın kuşağı ile ağaca bağladı ve gitti. Tan ağarırken gergedanın ayıyı almıştı*ağacın altında bekledi. Gergedan geldi ve başı ile Oğuz’un kalkanına vurdu. Oğuz gergedanı öldürdü. Kılıcı ile başını kesti. Gergedanın bağırsaklarını yiyen ala doğanı da öldürdü ve başını kesti.Oğuz Kağan, Tanrı’ya yalvarırken karanlık bastı. Gökten ışık indi. Güneşten ve aydan parlaktı. alnında kutup yıldızı gibi parlak çok güzel bir kız duruyordu. kız gülünce Gök Tanrı gülüyor, kız ağlayınca Gök Tanrı da ağlıyordu. Oğuz kızı sevdi ve evlendi.*kız üç oğlan çocuk doğurdu. Çocuklara Gün, Ay ve Yıldız dediler.Oğuz ormanda ava çıktı gölde ağaç gördü. Ağaç kovuğunda gözü gökten gök, saçı ırmak inci dişli bir kız oturuyordu. Yeryüzü halkı bu güzelliğe dayanamaz ölürdü Oğuz aşık oldu ve evlendi. Günlerden gecelerden sonra Oğuz’un bu kızdan da üç oğlu oldu. çocuklara Gök, Dağ ve Deniz isimlerini koydular. *Oğuz Kağan büyük bir toy verdi. Kırk masa ve kırk sıra yapdı. yemekler, şaraplar, tatlılar, kımızlar içtiler. Toydan sonra Beylere ve halka Oğuz Kağan şunları söyledi Ben sizlere kağan oldum Alalım yay ile kalkan Nişan olsun bize buyan Bozkurt olsun bize uran Oğuz Kağan toydan sonra dünyanın dört tarafına elçilerle şu mektubu gönderdi: “Ben Uygurların kağanıyım ve yeryüzünün kağanı olmam gerekir. Sizden itaat dilerim. Kim emirlerime baş eğerse, hediyelerini kabul eder ve dost edinirim. Kim baş eğmezse, gazaba gelirim. Onu düşman bilirim. savaşır ve yok ettiririm. Altun Kağan, Oğuz Kağan’a altın ve taş hediye etti itaat ederek dostluk kurdu. Oğuz Kağanın solunda askerleri ve şehirleri çok olan Urum Kağan vardı. *Urum Kağan Oğuz Kağanı dinlemez ve kabul etmezdi. Oğuz Kağan gazaba geldi, bayrağını açtı ve askerleriyle Urum Kağana yürüdü. Kırk gün sonra Buz Dağında Çadırını kurdurdu ve uyudu. Tan ağarınca Oğuz Kağanın çadırına güneş gibi bir ışık girdi .gök tüylü gök yeleli büyük erkek kurt çıktı. Kurt: “Ey Oğuz, sen Urum üzerine yürümek istiyorsun; Ey Oğuz senin önünde yürüyeceğim.” dedi. Oğuz çadırını toplattırdı ve ordusuyla kurdu izledil Gök tüylü gök yeleli kurt İtil Müren denizi yakınındaki Kara dağın eteğinde durdu.Urum Han’ın ordusu ile Oğuz Kağan arasında büyük savaş oldu. Oğuz savaşı kazandı, Urum Han’ın hanlığını ve halkını aldı. Oğuz ve askerleri Gök tüylü ve gök yeleli kurdu izleyerek itil ırmağına geldi Oğuz Kağan’ın beylerinden Uluğ Bey İtil Irmağını geçmek için ağaçlardan sal yaptı karşıya geçtiler. Oğuz’un Uluğ Bey’e “Kıpçak” adını verdi. *Gök tüylü gök yeleli kurdla yola devam ettiler. Oğuz Kağan’ın sevdiği alaca atı Buz Dağa kaçtı. Oğuzun üzüldüğünü gören kahraman beylerinden biri Buz Dağa çıktı ve dokuz gün sonra alaca atı bularak döndü. Oğuz atını bulan kahraman beye Sen beylere baş ol. Senin adın Karluk olsun.” dedi. gök tüylü ve gök yeleli kurt durdu. Çürçet yurdu Oğuz Kağana boyun eğmeyince davaş başladı. Oğuz Çürçet Kağını yendi ve halkını kendisine bağladı.Oğuz ordusunun önünde yürüyen gök tüylü gök yeleli erkek kurtla Hint, Tangut, Suriye, gibi pek çok yeri savaşarak kazandı vülkesine kattı. Düşmanlar üzüldü, dostlar sevindi. Pek çok ganimet ve atla birlikte eve dönüldü.Oğuz Kağan’ın tecrübeli veziri Uluğ Bey rüyada altın yay ve üç gümüş ok gördü. Altın yay gün doğusundan gün batısına uzanıyordu. Üç gümüş ok kuzeye doğru gidiyordu. Oğuz rüyayı dinleyince yurdunu evlatlarına paylaştırdı. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#3 |
![]() Kaynak şırnakkültürturizm.gov.tr
Mem u Zin *Cizre hükümdarlarından Emir Abdal oğlu Emir Zeynuddin zamanında 1451 yılında meydana gelmiştir.Mem u Zin hayat hikayesini Hakkarili Şeyh Ahmed-i Hani manzum şekilde kaleme almıştır.Ölümlerinden 240 yıl sonra Cizre’ye gelmiş ve eseri 1690 yılında yazmıştır. Kötülük ikiyüzlülük, fitne ve fesatçılık dalkavukluk Bekir’de Doğruluk iyilik suçsuzluk zayıflık ve çaresizlik Memo ve Zinde toplanmıştır. Zamanın yaşantısını,büyük bir ustalıkla işlenmiştir. Eser, Türkçe,Farsça,Arapça, Fransızca ve Rusça’ya tercüme edilmiştir hikaye Anadoluda özellikle Doğu ve Güneydoğuda çok tanınmıştır. Okumamış kimseler dahi,bazı bölümlerini ezbere kaside şeklinde okurlar.turistler tarafından türbeleri devamlı ziyaret edilir.*bu güne kadar türbeleri restore edilmemiş ve bakılmamıştır. Kültür Bakanlığınca korunmaya alınmışdır.Cizre Beyi,Ebdal oğlu Mir Zeynuddin’in ZİN ve SİTİ adlarında çok güzel iki bacısı vardı.Zin beyaz tenli ve beyin canciğeriydi,Siti ise,esmerimsi ve bir selviydi.Tacdin,Beyin Divan Vezirinin oğluydu. Tacdin’in babası İskender’in iki oğlu vardı.Bunlara Arif ve Çeko denirdi.Tacdin’in kardeşleri Çeko ve Arif,şahinler gibi kuşları kapıp kaçıracak şekilde kurnazdılar. kahraman Memo ise,Memıalan lakabıyla şöhret bulmuş Divan katibinin oğlu ve Tacdin’in kardeşi ve ahiret dostuydu.baharın müjdesi olan Mart ayında eğlence ve bayram tertip edilirdi.Cizre halkı çoluk-çocuk kıra çıkar, gençler birbirlerini İslama uygun şekilde görür,beğenir ve eş bulurlardı. *İhtiyarlar ve çocuklar uzun kış günlerini unutmak için bayram eğlencelerine katılırlardı. Memo ile Tacdin kendilerine kızlar süsü verip çarşıya çıktılar.Çarşıda iki erkek kıyafetli insan görünce bayıldılar.Siti ile Zin bu bayan kıyafetli iki erkeği süzerek,kendi yüzüklerini onların parmaklarına geçirdiler Memo ile Tacdin ayrıldıklarında herkes bezgin ve sersemdi başlarına geleni anlatırken; Tacdin,Kardeşim,elinde mücevher var üzerinde ZİN adı kazılmış” dedi.Memo’nun parmağındaki yüzüğü görmek için Tacdin elini uzatınca,Memo da onun parmağında SİTİ yazılmış bir elmas yüzük gördü Siti ve Zin olayı gizlice dadıya anlattılar.dadı her iki erkeğin adlarını ortaya çıkarttı.hekim kılığına girerek,hastalara şifa amacıyla Cizre’nin sokaklarına daldı.*komşuları onu Tacdin ve Memo’ya götürdüler. doktor kadın kılığında olan Heyzebun Bizi yalnız bırakın Tacdin ve Memi’ye iki kızın aşık olduklarını söyledi yüzükleri istedi.Memo yüzüğünü vermeyerek: Bununla yaşıyorum ben” dedi.Memo ve Tacdine aşık olan iki kız,dadıları Heyzebun’un anlatıklarıyla aşkları alevlendi Aşkları had safhasına ulaşan Memo ile Tacdin,Cizre alimleri,adliyecileri Cizre Bey’i Mir Zeynuddin’in huzuruna dönür çıktılar. Siti’yi Tacdin’e istiyorlardı.Bey Layık gördüğünüz üstün vekil kimse gelip otursun” dedi.Tacdin’in vekil kardeşi Çeko Bey’in eteğini öptü. davullar,rubablar, çalgılar çalındı düğün şerbeti içildi Bey,geniş ve zengin bir sofra çekti. Davul,zurna,ud,keman, tanbur,çeng, santur ile neyler çalındı. *Tacdin ve Siti için yedi gün yedi gece düğün yapıldı.Gerdeğe girdiklerinde,gerçek dost ve arkadaşı Memo, kapıda onları silahıyla bekledi. Soyca Botanlı olmayıp,aslen iranlı Merguverli Bekir adında fitneci,dedikoducu, ikiyüzlü olan bir adam vardı.Bu Bekir kahveci idi.Halk Beko olarak çağırırdı.Bu adamın kötülüklerini bilen Tacdin,Bey’e bu adamın bu kapıya layık olmadığını söylerdi. Ancak Bey :Değirmenimiz onunla dönüyor.Köpekler de kapıcıdır”,derdi.şeytan Bekir,Bey’i sinire getirmek için söyle dedi:Beyim,Siti’yi çok telef verdiniz.Kayser,Kisra, isteseydi böyle çabuk vermezdiniz”dedi.Bey cevap verdi:“Ey bedbaht, Tacdin ve Memo’yu onlara değişirmiyim.Savaş olduğunda bize ikiyüz esir getiriyorlar” *Bey’e tesir edemeyen dedikoducu Bekir, başka şeyler tasarladı“Efendim,Tacdin Zin’i Memo’ya vermiş”Bey:”Neden bana sormadı acaba.kalmamış korkusu? Bekir:”Bilmiyormusunuz Beyim,orası öyledir.Yiğittir,,beyzadedir” Bey:”Gönlümde Zin’i Memo ile şereflendirip vermek vardı.Artık atalarım Hz.Halid-in ruhlarına and içerim ki;Zin’i karı olarak Memo’ya vermiyeceğim.Başından bezmiş ise Zin,istesin bakalım”dedi. Cizre Kalesi ile Dicle Nehri arasındaki büyük bahçede türlü türlü ağaçlar,evcil ve yabani hayvanlar bulunurdu Beybahçesi denilirdi.ağaçlar,güller bitkiler sıktı insanlar birbirlerini görmezlerdi. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#4 |
![]() Kaynak şırnakkültürturizm.gov.tr
Mem u Zin *Bey ve Cizre halkı ava giderler.Mem bir yere ayrılmaz,Zin hükümdar ağabeyi Mir Zeynuddin’in bahçesine gider.Zin’i takip eden Memo,Zin’in bahçeye girdiğini görünce, bahçeye Zin,Memo’yu görünce yıkılıverir Memo gül ve reyhanlara şöyle der:“Ey gül sen nazeninsin, Sen nerde,Zin’in yüzü nerde?Ey gül senin güzel kokun var,Reyhan senin için kara yüzlü olmuş.Fakat siz yarimin zülfüne benzemezsiniz.İkiniz de arsız ve hazversiniz. Ey bülbül sen aşk adamısın,Kırmızı gül mumunun pervanesisin.Benim Zin’im senin kırmız gülanden şendir.Benim bahtım senin talihinden daha karadır. Ey sonucu iyi olan büybül Asıl bülbül benim. Boşuna kendini niçin kötü yapıyorsun.İlkbaharda gül bahçeleri Bir değil,yüzbinlerce gül verirler. Benzerleri çok olan yerler Huri ve melek bile olsalar Sebep olmaz onlar hiçbir yerde Çünkü bulunurlar her yerde Bir tane olsa,eşsiz ve emsalsiz olsa O da Zin gibi ve Ankara gibi perde arkasında olsa Aşık o zaman neyle teselli bulur? Sabretmeden,ölmeden,çaresi nedir onun?” *Memo Zin’i görür ve dayanamayıp yere yuvarlanır.Memo’nun ayakları Zin’e değdiğinden Zin ayılır.Zin,Memo-nun ellerini avucuna alır ,Memo onun zülüflerinin kokusundan ayılır. dilleri çözülünce konuşurlar.Bey,avdan döndüğünde, davul-zurnalarla karşılanır.Yakaladıkları ceylanları, kurtları,tilkileri bahçeye salar Bahçeye giren Bey,şüphelenir Memo’yu görür.Memo şöyle der: Beyim,biliyorsunuz hastayım.ava gittiğinizi duyunca canım sıkıldı.kendimi burda buldum” der. Bey der ki bahçede birşeyler avladın mı Memo : bahçede bir ceylan buldum.Zülüfleri siyah kokusu güzel,sen geldiğin için Gizlendi. *Tacdin Zin’in gizlendiğini anladı.Bey’e Memo’nun hasta ve saralı olduğunu söyleyip,Tacdin Bey’i aldatıp Memo’ya gelip Kardeşim ne haldir” diye sorar.Zin’ saç örgülerini gösterir.Tacdin evini ateşe verdi.Feryadını yükseltti.Memo ile Zin’in kurtuluşu ve dostluk için evini feda etti.Emsali görülmemiş bir dostluk örneği gösterdi Zin ve Memo’nun aşkını Bekir hemen Bey’e anlattı .Bey çare emreder.Bekir der ki: “Beyim kendisiyle satranç oynayın diyerek Memo’yu bahçeye çağırtır.meyveler hazırlanır, yiyilir,içilir. bey Memo’ya:“Bu gün seninle savaşımız vardır: Kalk da karşıma geç Şüphesiz seninle savaşacak olan benim Ey alnı açık seninle şartımız: Sen ne istersen,bizim için de gönül dileği” der. sınavın kötü olacağını düşünen Bey’in yiğit oğlu GIRGİN Tacdin’e haber verir.Tacdin Çeko ve Arifle gelir. Memo çok müthiş bir satranç oyuncusudur Emir Zeynuddin’i üç el yener. şeytan Bekir, Beye yerlerini değiştirmelerini söyler.Yerlerini değiştirdiklerinde Memo’nun yüzü Zin’in aşkıyla satrancı unutur.Memo,yenilir. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#5 |
![]() Kaynak yumurtalıekmek.com
Türkülerin bilinmeyen hikayeleri! Türküleri oluşturan hikayeler genellikle bilinmez. Her yaştan, her insanın severek dinlediği sözleri oluşturulurken neler yaşanmıştır? ne hikayesi vardır Türkü,*hece*ölçüsüyle yazılmış, ezgi ile söylenen Türk halk şiiridir. Kelime anlamı, Türki yani Türk’e ait olandır. Türk halk edebiyatındandır anonimdir. halka mal olmuş ve anonimleşmiştir. Ordu’nun Dereleri Yıllar önce Ordu köylerinden iki genç yaşarmış. Maddi durumu iyi Mehmet maddi durumu iyi olmayan genç kız Hacer’e aşık olmuş.Genç kız güzelliği ile Mehmet’in aklını başından almış. zerdali ağacında buluşurlarmış. Göz göze, saatlerin farkına varmazlarmış. Haset dolu kızlar Dedikodularla Mehmet’in, sevdiğini ve köyünü terk etmesine neden olmuşlar Büyük bir acı ile yüreği yanık Hacer kız derenin yakınında çamaşır asarken dudaklarından eksik etmediği türküyle bütün köyü inletirmiş O günden bu güne bu türkü içli içli söylenir Kara Tren Yıl 1915, Osmanlı birçok cephede savaşıyordu. levazım ve savaşacak asker lazımdı.gidenlerin geri dönmediği, akıbetin bilinemediği günlerdi kara trenler kara haber getiriyordu her kara tren bir ölüm haberiydi Yorgun, bitkin, kara tren acı çığlıklarla uzaklaşıyor. bekleyişler*ağıta dönüşüyordu Gesi Bağları Kayseri’de annesi ile yaşayan genç kız Kayseri Gesi kasabasına gelin gider.ulaşım zordur genç kız Kayseri’ye gidip gelemez ve annesine olan özlemi onu üzer. Kocası gamsızdır Genç kızla ilgilenmez. Kaynana kötü birisidir. Geline eziyet eder zaman geçer ve bir çocukları olur. Çocuğu ile avunmaya çalışır ama anne özlemi dinmemiştir. Annesinden yıllar geçer ve kötü haber gelir annesinin ölür gelin üzüntüsünden Gesi bağları türküsünü söyleye söyleye dolaşır Sarı Gelin Eski dönemlerden birinde Çoruh Nehrinde Kıpçak Beyi’nin sarı saçlı kızı vardır. Erzurumlu genç Kıpçak Beyi’nin kızına aşık olur. Erzurumlu gencin ailesi ve Kıpçak Beyi karşı çıkar. sevdaya engel olurlar. Erzurumlu genç sevdasının peşinden gider. kızı kaçırır.iki sevdalı gencin peşine Kıpçak Beyi’nin adamları düşer. Erzurumlu genç, beyin adamlarınca öldürülür. sevda tarihin acılı sayfaları arasında kalır. Hastane Önünde İncir Ağacı Komşu kızı ile beşik kertmesi olan genç askerde vereme yakalanır. Hava değişimine Yozgat Akdağmadenine gelir.Sözlüsünün ailesi gence kızlarını göstermez.Genç İstanbul’da hastaneye yatar, incir ağacından aldığı ilhamla türkü söyler. amansız hastalıktan kurtarılamayarak hastanede ölür. Ailesi cenazesini Yozgat’a getiremez. İstanbul’da kalır. Hey On Beşli Türkü Tokata aittir. Çanakkale Savaşında geçer. On Beşli”, askere giden gencin takma ismidir. Evindeki en küçük çocuk olan Tokatlı Halil o zamanlardaki kanuna göre evde en az bir erkeğin güvenlik için kalması gerektiğinden askerliği zorunlu olmayan biriydi o gönüllü olarak Çanakkale’ye gitti.Geride kalan annesini Rum çeteler katleder. sözlüsü kaçırılır. Sözlüsü çok zor zamanlardan sonra Halil ile tekrar karşılaşır Halil onu yanlış anlar ve kavuşamazlar. Fırat Fırat Nehrinde yaşayan Hamo Dayı Urfa’da asker oğlunu ziyaret için atıyla yola çıkar.Fırat Nehri’nden atı huysuzlanır ve devrilir. Atıyla suya düşen adam boğulur. Ailesi günlerce Hamo Dayı’dan haber alamaz. nehirde boğulduğunu öğrenirler. eşi ve yakınları ağıtlar yakar acıyı dile getirirler.Yakılan ağıtlar Fırat Türküsü’nün hikayesidir |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#6 |
![]() Kaynak on5yirmi5.com
Hekimoğlu Türküsünün hikayesi *Ordu dolaylarında yaşayan Hekimoğlu, yoksul bir ailenin çocuğudur. anneden başka hiç kimsesi yoktur dürüst akıllı ve yiğittir Yörede egemen Gürcü Beyi vardır. Ağsa adında güzel ve narin bir kızla sözlüdür. kız Gürcü Beyini sevmemekte, Hekimoğlu'na bağlanmıştır. Bu, dostlukla, arkadaşlıkla karışık bir sevgidir. Gürcü*Bey, iki gencin ilişkisini duyar duymaz Hekimoğlu'na savaş açar. Hekimoğlu merttir. Aynalı mavzeriyle tek başına buluşma; yerine gider. Gürcü Beyi sözünde durmamış adamlarıyla gelmiştir. adamları Hekimoğlu'nu yaylım ateşine tutar. yaman bir çatışma olur. Hekimoğlu, kurtulur. Bolu da tek başına yaşayan anasına şehirde duramayacağını bildirir. Anasıyla helalleşir dağa çıkar. *ölünceye kadar Hekimoğlu dağdadır.köylüleri kendisine kucak açar mertliği, yiğitliği ve doğruluğu köyü etkiler ve ona yardım ederler. Özellikle zenginlerden aldıklarıyla köye yardım eder.Hekimoğlu, artık Gürcü Beyinin korkulu düşüdür Bey, jandarmaya şikâyet eder Fakat halk koruduğu için, Hekimoğlu'nu ele geçiremezler.* Hekimoğlu kaçarken Beyin, iki amcaoğlunu öldürttüğünü haber alıyor Çiftlikte dost görünen Muhtarın evine gidiyor, muhtar ihbarda bulunur Hekimoğlu, kıstırılmıştır. namlular kurşun kusmaktadır.Olayın sonucuna ilişkin iki söylenti var Hekimoğlu, çatışmada. ölüyor. Atına atlıyor, ordu'ya kadar geliyor ve burada ölüyor.* *Hekimoğlu, erdemli başkaldırı örneğidir. Haklı nedenle dağa çıkıyor. Mertliği, yiğitliği ve iyilikseverliğiyle halkda büyük ün yapıyor. Yoksulların dostu, ezenlerin düşmanıdır Hekimoğlu denince, akla aynalı martini geliyor özelliği şudur. Hekimoğlu, özel yaptırdığı mavzerinin üstüne ayna taktırıyor. Çatışmada aynayı: düşmanının gözüne tutarak, gözünün kamaşmasına, hedefini şaşırmasına yol açıyor. *Bu yüzden Hekimoğlu'nun, adı, aynalı martin le özdeşleşmiştir *Hekimoğlu derler benim aslıma Aynalı martin yaptırdım kendi nefsime Konaklar yaptırdım mermer direkli Hekimoğlu geliyor aslan yürekli Konaklar yaptırdım döşetemedim Ünye Fatsa bir oldu başedemedim Pencereden baktım kırat geliyor Kıratın üstünde paşa geliyor İster vali gelsin isterse paşa Gelme paşa gelme ben atmam boşa Çok canları yakıyor martin demiri Ünye Fatsa arası ordu kuruldu Hekimoğlu dediğin o da vuruldu *kaynak thewhitetree.org Kiziroğlu Mustafa Bey hikayesi ve Türküsü *Efendim çok sevdiğim bir hikaye ve türkü Kiziroğlu Mustafa Bey'i anlatayım. Kizir, Kars'ın Susuz ilçesine bağlı ufak bir köydür köyde yiğit biri kötülere karşı savaşmış namı Anadoluda Azerbaycanda dört bir yanda duyulmaya başlanmış. bu yiğit kizirlinin kendisinden yiğit bir oğlu olur ve adını Mustafa koyar. Küçük yaşta kılıç kuşanıp at binen Mustafa'nın şanı babasını geçer. Aynı zamanlarda yaşayan Köroğlu ise Bolu'da zalimleri alt edip kötülüğe son verince diyar diyar gezer ve Karsa gelir. Kizir Dağları’nı yaran Ferro deresini mekan tutar. Köyün en hakim yerine kale kurar ve adaletsizlik benden sorulur." der.Kiziroğlu Mustafa kızar “Biz Osmanlıya sadık bir tebayız, yöremizde haydut, barındırmayız”. Ve iki yiğit savaşçı birbirlerini zalim bellerler. *Köroğlu Ben koskoca Bolu Beyini hizaya getirdim, adsız bir kizirden mi çekineceğim” der. Ve Mustafa Bey atı Ala Paça'nın sırtına bindiği gibi dikilir Köroğlunun karşısına. "Sen kimsin topraklarımda hüküm sürersin?" der. Er meydanına dövüş için sözleşirler. Köroğlu onbeşlik delikanlıya, Kırat ise Alapaça’ya bakar. rakiplerini ciddiye almaz, acır ve can yakmak istemezler ama ders vermeli, enselerine bir şaplak atmalıdırlar.*Köroğlu kolla kendini” diye haykırıp atını topuklar. Alapaça yay gibi fırlar. Kırat kenara sıçrar yenilmekten kurtulur Alapaça tekrar üzerlerine varır, yeniyetme gürzünü patlatır. Köroğlu kurtulur ama kargısı düşer, kalkanı yırtılır. Kiziroğlu kargısını yere atar, kalkanı taşa çalar. Köroğlu ilk kez ürperdiğini hisseder, ki yiğidin böylesi ile oyun oynaş olmaz.* *Alapaça kartal hızıyla Kıratın böğrüne dalar. Köroğlu atıyla yuvarlanır Kiziroğluda atından iner, Köroğlu ve Kiziroğlu günlerce yenişemezler. Mustafa Bey Alapaça'yı Kırat'ı alt etmiş vaziyette görünce “Ula benim atım, Köroğlu’nun atını alt etmiş duruyor. Ben Köroğlu’nu alt etmezsem halim nice olur” diyip Köroğlu'nu yere çalar. Tam kamasını çıkarmışken Köroğlu aman diler “Dur yiğit... karımla helalleşecek süre tanı” der. Köroğlu eve gidip olanları sazıyla sözüyle anlatır *Bir hışmınan geldi geçti, peh peh peh peh, Kiziroğlu Mustafa Bey, hey hey hey, Bu dağları deldi geçti.Kiziroğlu kapı aralığından türküyü duyunca utanır. içeri girer. Mustafa Bey sarılıp köroğlunu öper. "Sen benden daha yiğitsin Köroğlu" der. Köroğlu da "Ben artık buradan gideyim burada senin gibi mert ve yiğit biri varken kalmak olmaz" der ve köyü terk edip batıya gider. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#7 |
![]() Kaynak türküdostlari.net
HALİL IBRAHİM TÜRKÜSÜ * *Halil İbrahim, Fatsa'da 1931 yılında doğmuştur gramofon atölyesi olan Halil İbrahim, çok aydın, temiz ve titizdir. Takım elbisesi, kravatı ve boyalı ayakkabıları bakımlıdır. Akşam evine, giden Halil İbrahim Çolak Ahmet'in kızı ile evlenir bir kız çocuğu olur Evlendikten sonra 1951de askere gidince art niyetli kişiler Halil İbrahim'e mektup yazmışlar. babasının karısını başkasına sattığını ve Ağa da tarlanı alıyor demişler. Halil İbrahim askerden firar etmiş Fatsada ağaya kurşun atmış, ve yakalanmış. Yakalandıktan sonra askerler direğe bağlayarak dövmüşler. asker kaçağı büyük suçmuş.Halil kafasına darbe aldığı için o delirmiş. askerliğini bitirince memlekette atölyesini kapatmış. *hayatı evi ile orman arasında geçen Halil silahsız gezmiyormuş. askeri görmemek için gündüz çıkmaz ve kimseye görünmemek için Sadece dostu üç kişinin yanına gidermiş. hanımını, babası, para kazanamıyor evine bakamıyor diye çocukları ile beraber satmış. Halil İbrahim yalnız kalmış. Gelincik sigarası içer, boş paketlerini Yıllar, 1954-55 yıllarıymış. Toplumdan kopan Halil İbrahim 1980 e kadar kendi halinde yaşamış. 12 Eylül'den önce köye operasyonu yapılmış. Can güvenliği yokmuş. Operasyonda Halil İbrahim'in evini yakmışlar Evi yanınca ormanda yaşamış yangından kurtardığı masasından başka bir şeyi kalmamış. Bir gece yağmur yağmış gök yarılmış orman onun mekanı olmuş.*Yağmur yağdığı gecede anlayınca, ahbabının evine evine gelmiş. Onu rahatsız etmemek için samanlıkta yatmış. Tabancası belinde imiş.teröristler bir öğretmeni öldürünce askerler Halil'i samanlıkta yakalamışlar. Evin sahibi Dursun amcanın zararsız birisi olduğunu anlatmış Ama Halil İbrahim 30 sene önce yediği dayaktan korkuyormuş. kendini tepeden, aşağı atmış, dereye inmiş. Askerler havaya ateş etmişler. Ormana girse kurtulacak ama askerler diğerleri vuramadı kaçırdı sanarak Halil İbrahim'i vurmuşlar ve kayanın üstüne cesedi düşmüş.Kumandan çok üzülmüş eşyalarını Terme'deki oğluna vermiş. Karısı önceden ölmüş, oğlu eşyalarını almak istememiş, çünkü babasını sevmiyormuş. Cenazeyi üç dört kişi kaldırmış ve defnetmişler.Dursun Ali Akınet, türkünün şiirini yazdıktan sonra ailesi onu kabullenmiş ama ne fayda.Dağda Kızıl Ot Biter. Kaynak türkiyegazetesi.com vehbi tülek yazıları Estergon Kalesi Sultan Süleyman 1543 te Estergon Kalesini fetheder Sancakbeyliği haline getirip Budin Beylerbeyliği'ne bağlar kale, yaklaşık elli yıl sonra 80 bin kişilik Alman, Leh, Çek ve İtalyan Haçlı ordusu tarafından kuşatılır. Estergon Kalesi'nde yalnızca beş bin Türk askeri vardır. "Kelle verir kale vermeyiz!" Derler teslim olma teklifini kabul etmezler . Kara Ali Bey ve yanındakiler, "Biz Rumeli gazileriyiz; kelle verir, kale vermeyiz!" diyorlardı. Bu erlerin savunduğu kaleyi düşürmek kolay olamazdı. kuşatma düşmanı çılgına çevirdi kendi askerlerini kırbaçladılar. Kara Ali yüksek bir sesle bağırdı: - Şu mel'un kumandan düşürülürse, düşman geri dönecektir. Kim onu vurursa, dilediği verilecektir! Bunun üzerine Osman adlı bir yiğit "Ya Allah" diyerek tetiği çekti ve düşmanı yere serdi. kale kumandanı Kara Ali Bey de şehid oldu. kumandayı, Anadolu Beylerbeyi Lala Mehmed Paşa aldı. kalede kıtlık ve susuzluk başladı Durum vahimdi!.. Kaledeki tarihçi Peçevi İbrahim durumu şöyle özetliyordu: 'Sarnıçda hararetinden ıslak mermerleri yalayan ve bir damla su için çırpınan elsiz ayaksız yaralıların inlemeleri yürekleri sızlatıyordu...' Yeniçeri ayaklanması her şeyi alt üst etti.teslimden başka çare yoktu. Anadolu Beylerbeyi Lala Mehmed Paşa'nın da bulunduğu esirler Tunada gemilere bindirilerek Vişegrad'a götürüldü Estergon Kalesi'nin elden çıkması ve verilen şehidler bütün milleti yürekten yaraladı nesilden nesile söylenegelen Estergon Kalesi subaşı durak Kemirir içimi bir sinsi firak Gönül yâr peşinde yâr ondan ırak Akma Tuna akma ben bir dertliyim Yâr peşinde koşar kara bahtlıyım...diye başlayan "Estergon Türküsü" o günleri canlı tutuyor... |
|
![]() |
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|