Siyaset Forum - Siyasetin Kalbi
Köşe Yazıları Köşe yazıları burada paylaşılıyor.



Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 06-27-2018, 21:59   #1
Kullanıcı Adı
murataltug1985
Standart
Kaynak hürriyet. com.tr İLBER ORTAYLI yazıları

100. yıl

28 Mayıs 1918’den beri Trans kafkasya Müstakil Federasyonu’ndan ayrılan Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti Müsavat Partisi Reisi Mehmed Emin Resulzade, reisicumhur olarak bağımsızlığı ilan etmişti. cumhuriyetin destekçisi Bakü’ye giren Kafkas İslam Ordusu’dur. Milletin kimliği Türk ve lisanın adı Türkçe idi. 1917 de Rus Çar’ı tahtından indirildi. Ekim Devrimi ile Rus İmparatorluğu’nun istediği ekmek ve barış dönemi açıldı.bu istek kolay değildi. Ama Rusya’nın doğudaki savaşı bitmişdi, tükenmişlerdi. Kafkasya’da Çar ordularının yenilgisiyle iktidar boşluğu oluştu. Ocak 1918’de Sovyet Rusya’nın Brest-Litovsk’ta Almanya ve Türkiye ile yaptığı barış ile Kars kırk yıllık Rus hâkimiyetinden Doğu Beyazıt ile birlikte çıkarak Türkiye topraklarına katıldı.

Gönüllü kolordu Kafkas İslam Ordusu olarak Enver Paşa’nın kardeşi Nuri Paşa’nın komutanlığında tümü terhis edilmiş zabitler, erbaş ve erlerden oluşuyordu. İngilizler gözlemci niteliğindeydiler. Rus ordusu dağınıktı. Bakü petrolleri için bize karşı savaşan tek ordu müttefikimiz Almanya idi. 15 Eylül 1918’de Almanlar ve Taşnak çetecilerini yenen İslam Ordusu, Bakü’ye girdi. Bakü’de ve Azerbaycan’da Müsavat Partisi hâkimdi. 28 Mayıs 1918’den beri kafkas Federasyonu’ndan ayrılan Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti Müsavat Partisi Reisi Mehmed Resulzade, reisi cumhur olarak bağımsızlığı ilan etti. Harbin sonlarında Türklerin morali yükseldi. Suriye cephesindeki çatışmalar savaşın sonunu gösteriyordu.

1918 yılının 31 Ekim’inde Mütareke’nin ilanıyla moraller düşüşe geçti.*Müsavat Partisi’nin lideri Mehmed Emin Resulzade 1884’te doğdu 1955’te de Ankara’da vefat etti defnedildi. Azerbaycan’ın genç aydınları gibi Türkçesini mükemmel yazar ve konuşurdu. 1918-20’de iki yıl yönettiği Azerbaycan’da üniversite kurdu. demokratik ve çok partili cumhuriyet örneğini verdi. Alfabeyi Latinleştirdi. Milletin kimliği Türk ve lisanın adı Türkçe idi. 1905 Devrimi’ne aktif olarak katıldı Stalin ile dosttu. Müteakiben İran Devrimi’nde İran Demokrat Partisi’ni kurmuştu. Rusya ve İran Türklerinin siyasi eylemde oldukları dönemdi. eserlerinde Kafkas problemlerini, Türk ulusçuluğunu ve Panturanizm’i ele almıştır.

Panturanizm Türk halklarının kültürel birliği ve ruhi yakınlığıdır. 1922’de Stalin’in görevlendirdiği Petersburg’dan Finlandiya’ya kaçtı. Stalinin İkiyüzlü politikasını anladı 1938’de Polonya’da idi. Mareşal Pilsudski’nin yeğeni Vanda ile evlendi. Vanda onunla Türkiye’ye geldi ve burada yaşadı.
Azerbaycan, bayrağı ve siyasi faaliyetleri ile Birinci Cihan Harbi’nin sonrasında geleceğin modern Türkiye’sinin gerçekleştireceği politikayı ve mücadeleyi başlatan ülkedir., şartlar Müsavat rejiminin yaşamasına izin vermedi politika modernleşmeci ve laik tarafları ile yeni Türkiye’ye taşındı. Türk halklarının bir tanesi cumhuriyeti yüz yıl önce kurmuştur.


İLBER ORTAYLI

Gazi Osman Paşa

Çar II. Alexander esaretinde onun kılıcını almadı, Üstün askeri nişanlarla verdi. 1878 te esaretten döndüğü vakit İstanbul onu muhteşem bir törenle karşıladı. Abdülhamid, Alman subaylarına gerçek komutanın Gazi Osman Paşa olduğunu söyledi. Sultan Abdühamid’ci değildi, fakat 1875 darbesini hiç bir zaman tutmadı TOKATLI Yağcıoğulları’nın tek erkek çocuğu olarak 1833’te doğdu. Ailece İstanbul’a göç ettiler. Askerliğe Beşiktaş Askeri Rüşdiyesi’nde küçükken başladı. Mekteb-i Harbiye’yi 1853 te bitirdi. Kırım Harbine asteğmen rütbesiyle gitti üsteğmenliğe yükseldi ve Kırım Savaşında Erkân-ı Harb eğitimini tamamladı. haritabçizimi ve teknik hizmette sivrildi. Türk ordusuna mahsus üstün bir kariyer izlemiştir.

Suriye’de başlayan ayaklanmada Cebel-i Lübnan’da, 1866’da Girit İsyanı’nda adadaydı. başarılarıyla Yemen’de tuğgeneralliğe çıktı. Sancak dediğimiz Yenipazar tümen komutanı, İşkodra ve Bosna komutanlıkları, ardından Niş ve Vidin komutanlıkları ve Sırp prensliğinin 2 Temmuz 1876’da Osmanlı’ya savaş ilan etmesiyle harbin kahramanlığına yükseldi. Rusya’nın var gücüyle ve komutanlarıyla destekliği Sırbistan’ı ve müttefiklerini yendi, şöhret kazandı.Osmanlı-Rus Savaşı 24 Nisan 1877’deki harp ilanıyla başladı. 7 Temmuz’da kolordusuyla Plevne’ye ulaştı. Rus kuvvetleriyle yaptığı 3 Plevne Savaşı’nda saldırıları kırdı. ağırlaşan kış şartları ve ikmaldeki aksamalar dolayısıyla aralıkda kuşatmayı yarma teşebbüsü kesintiye uğradı. Paşa yaralandı ve 40 bin kişilik kuvvet ağır kayıplar verdi.

Osman Paşa’nın Plevne’de gazilik unvanı ve mareşal olarak anıldı Rusya’daki esaretinde büyük takdirle karşılandı. Balkan Slavları ve Rus askerler onun keskin kararlarını harp sanatını ve ustalığını kabul etmişlerdir. Çar II. Alexander esaretin başında onun kılıcını almadı, iade etti. üstün askeri nişanlarla taltif edildi. Osmanlı-Rus Savaşı’nda Avrupa’nın entelektüelleri Karl Marx ve Engels Rusya’ya karşıydılar. Rusya’nın Ayastefanos Barışını Avrupa reddetti. 1878 Berlin Kongresi Rusya’nın ümitlerini kırdı yarı bağımsızlık kazanan Bulgaristanın Alman-Avusturyacı politikası Rusları hayal kırıklığına uğrattı. 1881’de suikastla hayatını kaybeden II. Alexander’ın yerine geçen III. Alexander Türkiye ile barışçıl bir politika izledi

Plevne Savaşı ve Erzurum cephesinde Türk askerlerinin dayanıklılığı, Ruslarla olan direnci, yabancılar tarafından da belirtilmiştir. Bu savaş Rusya’ya kazandırmadı 1914’te Rusya Dışişleri Bakanı Sazonov’un İngiltere’ye güvenen hayalperest saldırgan diplomasisine kadar aklı başında devlet adamları Türkiye ile Cihan Harbi’ne girmeyi tasvip etmemişlerdir.Osman Paşa saray müşiri II. Abdülhamid’in gözündeydi. Sultan Abdülhamid’in Almanya ile askeri ittifakı dışarıya karşı güv gösterisidir Abdülhamid, Alman subaylarına gerçek komutanın Gazi Osman Paşa olduğunu belirtirdi. Gazi Osman Paşa, Sultan Abdühamid’ci değildi. Bazı politikalarını tenkit fakat 1875 yılı darbesini hazırlayanları desteklemedi 118 yıl evvel 5 Nisan’da vefat etti.

1960’lara kadar Gazi Osman Paşa isminin pek yaygın kullanılmadı 27 Mayıs devriminden sonra sokak ve okullara onun adı verildi. Modern ordunun çağdaş , komutanların ve geleneksel savaş yeteneğinin temsilcisidir 1878 de Rus esaretinden döndüğünde İstanbul onu muhteşem bir törenle karşıladı
*

 

murataltug1985 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Alt 06-27-2018, 22:00   #2
Kullanıcı Adı
murataltug1985
Standart
Kaynak hürriyet. com.tr İLBER ORTAYLI yazıları*


İLBER ORTAYLI

Kazakistan: bozkırda doğan medeniyet;

Kazakistan göçebeliğin özelliklerini ve tarzını muhafaza etmelerine rağmen değişim yaşayan bir ülke. Değişim yaşayan bütün halklar gibi zarafetle uyumsuzluk, parlak zekâyla saflık, beceriklilik ve marifet , beceriksizlik ve bilgisizlik yan yana Kazakistanda Özbekistan’ın ruhu ve rüya abideleri, Fergana Vadisi’nin özlenen bereketi Ahmet Yesevi’nin türbesi doymaz gözlerle ve düşüncelerle düşünme tiryakisi oldum.
Kazakistan bozkırda doğan bir medeniyet; göçebeliğin özelliklerini ve tarzını muhafaza ediyor tüm halklar gibi zarafetle uyumsuzluk, zekâyla saflık, beceriklilik ve beceriksizlik bilgisizlik Kazakistan asrın ülkesi. ismi kalacak bir yer. Orta Asya’nın en göçebe ulusu ve at göçebeliğiyle geçinen bir kavim

Rusya’nın sanayileşmesi ve Sovyet teknolojisinin Kazakistan’a el atmasıyla Rus nüfus da buraya geldi. Göçerlerin toprağa yerleşmesi kolay değildir. aile yapısı sarsıntılar geçirir. Fakat Kazaklar klasik bağlarını korumayı becerdiler. Viyana Üniversitesi’nin ünlü tarihçilerinden Prof. Walter Leitsch çocukluğunu Kazakistan’da geçirmiş. Alman istilasında Hitlerden kaçan Yahudiler Almanlarla muhtemelen işbirliği yapan Volga Almanları ve Nazilerin imha tehlikesi altındaki Baltık ve Avrupa’daki Yahudi kavimler de Kazakistan’a sürülmüştü. Genç Walter Leitsch Rusça öğrendi Kazakları inceledi. toprağa yerleştirilenlerin arasında tüberküloz ve frengi baş göstermişti. Alkol, Sibirya ve Orta Asya halklarının maruz kaldığı en önemli alışkanlıktır.

Kazaklar ciddi bir ulus. İç açıcı olmayan bütün mebuslar Rusça görüşüyor. Parlamentoda Kazakça duymak mümkün değil bu derecede temiz, parlak bir Rusça başka halklarda Ermeniler, Gürcülerde Rusyada bile duyulmaz. Rus dilini en iyi muhafaza eden eski Sovyetler Birliği üyesi Türk halklardır. Ayakta kalmak, ve Sovyet rejimine katılmak için güzel Rusça öğrenmişler. Türkçe ve İngilizce öğrenen kazak gençlerde çok başarılı ve mükemmel kazakistan ALLAH VERGİSİ BİR COĞRAFYA dünyanın en geniş topraklarına sahip dokuzuncu ülkesi durumunda fakat nüfus yoğunluğu en düşük olanlarından. Coğrafyaya güneydeki Tanrı Dağları ve Altay Dağları geniş bereketli ovalar hâkim

insanlar ziraat ve hayvancılığa lüzum görmüyor az zahmetle kendiliğinden yetişen arpa, buğday, doğal enerji kaynakları ve zenginlik getiriyor. Sovyet coğrafyasını en az sıkıntıyla geçiştiren ülkenin Otoriter bir rejimi var ama bunaltıcı ve gaddar olmadılar gürül gürül akan ırmaklar yeşil stepler çorak bozkır ve çöl var. Tevfik Fikret’in yazdığı gibi Öyle bir nehr-i muazzam gibi cûş etmişsin / Fakat, eyvah, çorak yerde akıp gitmişsin
ASTANA KÜLTÜR ŞEHRİ*Kazakistan’da coşan, akan nehirlerin bir müddet sonra çölde buharlaşıp kayboluyor Bunları tutmak için baraj ve suni gölet gibi tedbirler çok yavaş ilerliyor, ihtiyaç hissedilmiyor. Kuzeyde inşa edilen yeni başkent Astana çok masrafa mal oldu. Bir maket şehir bir kültür merkezi.

Uluslararası Nazarbayev Üniversitesi, şehrin operası ve konser salonu işleyişleriyle ve verdikleri itibarla şark âleminin üstünde. Bir milyonu geçen nüfusuyla eski başkent Almatı kendine özgü eski Sovyetlerden, Moskova dahil hiçbirinde rastlanmayacak kadar cıvıl cıvıl garp kültürünü kurumlarını, hayat tarzını barındıran bir şehir.
Nazarbayev güneye önem veriyor, en güneydeki eyaletin adını Turan’a çevirdi. Başkent Çimkent 800 bin nüfusla üçüncü şehir iken özerk statü verilip eyalet başkenti Yesi şimdiki adıyla Türkistan oldu. Yesi Anadolu şehrinin zenginleşmiş hali Timur’un 1389 da yaptırdığı muhteşem Hoca Ahmet Yesevi Türbesi yer alıyor. Şehrin ötesinde Ahmet Yesevi’nin hocası olan Arslan Baba’nın türbesi ve camisi var. masmavi çiniler, güney Kazakistan bozkırının ortasında bütün heybetiyle yükseliyor.

Bir zaman çok tenkit edilmişti, Türkiye üniversiteyi neden Özbekistan sınırında, başkent Taşkent’in yakınına kurdu diye. üniversitenin çalışması konusunda zorlukları vardı. Fakat şimdi isabetli karar olduğu anlaşıldı koca eyaletin başkentinde tek üniversite Türkiye-Kazakistan ortak kuruluşu Ahmet Yesevi Üniversitesi. Kurumun geleceği parlak. KUSUR DA VAR MEZİYET DE*
Kazakistan coşan bir coğrafya; kusurları da var, meziyetleri de. İnşallah sönüp giden değil yoluna coşkuyla ve bollukla devam eden bir ülke olur Doğu coğrafyasında Türkiye’ye en yakın olan üç ülkeden biri.



Abdülmecid Han 25*Haziran 1861’de 157 yıl önce Osmanlı tarihinin ismi en çok zikredilen ve az tanınan hükümdarı Abdülmecid Han vefat etti.
38 yaşındaydı. IV. Murad ve II. Osman gibi tahtı genç terk edenlerdendi. Sultan II. Mahmud’un en yaşlı çocuğu Cemile Sultan’dı. erkek olsa kim bilir nasıl bir tarih bekliyordu Taht küçük kardeşi Abdülmecid’e kaldı.1823 Nisanı’nda doğan Abdülmecid Han tahta 1 Temmuz 1839 da çıktı 16.5 yaşındaydı. tarihimiz bu genç padişahın 22 yıllık saltanatını çok basit değerlendirdi Bir kısmı onu Tanzimatı elinde istedikleri gibi kullandıkları reformlara bu yüzden karşı çıkamayan, zevk-u sefaya, eğlenceye ve içkiye düşkün bir padişah olarak karalarlar Bir kısmı Osmanlıda tüketimi arttıran, devleti batıran İngiltere, Avrupayı izleyen hükümdar olarak niteler iftira atarlar peki gerçekte şanlı osmanlı sultanı nasıl bir hükümdardı

Tahta çıktığında Osmanlı İmparatorluğu Sırbistan’ın doğusundan başlayarak bütün Bulgaristan’ı, Arnavutluk’u, Atina Preveze, Adriyatik ve Egedeki bütün kuzey Yunanistan’ı, Kiklos adaları hariç bütün Ege adalarını, Girit’i, Kıbrıs’ı, bütün Suriye, Irak, Filistin, Lübnan’ı, Arap yarımadasını, Hicaz Umman bölgelerini, Yemen’i, Mısır’ı, Trablusgarp’ı, Tunus’u içeriyordu. İlk demiryolu Batı Anadolu’da ve Balkanlar’da Sultan Abdülmecid devrinde döşendi. Önemli hastaneler kurdu Tıbbi personel yetişti Ziraatta yeni ürünlere geçildi
İlkokullardan kız ve erkek rüşdiyeleri ortaokul, ilk erkek ve kızlar için açılan yüksek muallim okulları kurulması onun devrindedir. Üniversite kurdu muvaffak olunamadı, üniversiteyi meydana getiren Tıbbiye, Baytar Mektebi, Orman Mektebi gibi kurumlar onun devrinde kuruldu

Askeri mektepler düzenlendi kurmay eğitimine geçildi. Vilayet ve, belediye nizamnameleri, sağlıkla ilgili tedbirler ve kanunlaşmalar ya onun zamanında başlandı.Lise düzeyinde olmakla birlikte imparatorluğun iç ve dış idaresi için önemli memur yetiştiren okullardan Galatasaray Mekteb-i Sultanisi ve Mekteb-i Mülkiye kuruluşuna başlandı telgraf Osmanlı posta sistemine askeri ve idare muhaberata geçişvonun zamanına aittir. Matbuat yayıldı. Sarayların inşası zaruretti. Topkapı Sarayı yetersizdi devleti borca batıranlar saray inşaatı değil, Kırım Savaşı ve Osmanlı-Rus Harbi’dir. 19. yüzyılın savaşı kolay değildi.16.5 yaşında tahta çıkan genç padişahın hanedan üyeleri içinde görülmeyecek derecede bir insan sarrafıydı çalışma grubunu fevkalade yönetti

Cevdet Paşa ile Midhat Paşa’yı geleceğin kan düşmanlarını, Reşid Paşa ile Ahmed Vefik Paşa ve Fuad Paşa’yı bir arada yönetmek, onun marifetiydi. Olgunluk ve insanı tanıyıp idare etmek, 16 yaşındaki bir Türk çocuğu için bulunmaz bir meziyettir.Saray hayatı modernleşti saraylardan okumuşlar çıktı. 38 yaşında hayatı terk eden Abdülmecid Han adi cinayetlerin dışında hiçbir idam infaz edmemiştir. Dış dünya ile ilişkiler ustaca yürütüldü kendisinden sonra kardeşi Abdülaziz Han devrine musiki resim sanatı, kuruluşları devredilmiştir. Tanzimat devrinin tarihi, biyografileri henüz yazılmamıştır. Bu bizim için çağdaş Türkiye’yi anlamaktaki en büyük noksandır. Abdülmecid Han doğru değerlendiremediğimiz bir hükümdardır.

*
İLBER ORTAYLI

300 budala her cemiyette çıkar

Türkiye Fransızca veya Almanca bölümlerinin kapatıldığı bir ülke değil; bu dilin arkasındaki kültür ve sosyal yapıyı inceleyen bir ülke olmalıdır.
YÖK’ün bölüm kapatma kararı isabetsiz Pireye kızıp yorgan yakamayız. 300 budala ve küstah her cemiyette çıkar Bir başkasının dini akidelerine ve dua kitaplarına karışanlara aklı başında insanlar iyi gözle bakmaz. XIV.*Louis Fransada önemli bir kararın tatbikine başladı. Fransa’da “Jeux de langue”, taklit edilen okul sistemiyle kabiliyetli gençlere Türkçe, Farsça ve Arapça öğretiliyordu. Viyana Muhasarası’nı izleyen yıllarda müthiş raporlar yazan Fransız Büyükelçi Girardin bunlardandı ve Türkologdu. Avusturyalı tarihçi Hammer-Türk edebiyat ve tarihi üzerinde ilk önemli eserleri meydana getirendir.

Toderini Türk edebiyat bilgileri veren İtalyan’dır. 17. ve 18. asırlarda Fransızlara ve Avusturyalılara diplomatik rapor yazan Venedikli elçiler ve İtalyan tercümanlardı. yanlış, yalan bilgi verdiler Çareyi “dil öğrenmekte bulursun” zihniyetiyle Doğu dilleri eğitimine başlandı.Türk imparatorluğu Fenerli Rum beylerini İtalya ve Fransa’da okuyanları kullandı. Bizde Fransızca eğitimi ve dilinin öğrenilmesi diplomasiden çok medeniyet problemi olarak ortaya çıktı. Orduyu ıslah edip mühendislik, tıp ve baytarlık eğitimi için, hukuki metinleri okumak için Fransız dilini öğrendik. Fransızca Türk Batılılaşmasının anadilidir. Felsefeyi ve edebiyatı okumak askeri ve idarinin arkasından geldi.

Tanzimat’ın büyük adamları sadrazam Mehmed Paşa gibi, halkın içinden çıkıp kalemde, memuriyete başladığı zaman bin zahmetle Fransızcayı öğrenen kimselerdir. Bu sadrazamın kaleminden çıkan Fransızca veya Reşit Paşa’nın kullandığı üslup yabancıların hayranlığını çekmiştir. Diplomasi önemlidir, diplomasinin dili Fransızcayı kullanmakbda önemidir. Zamanla bu iş Avrupa dillerine yayıldı. İngilizce bahriye diliydi. Enver Paşa’nın nesli Almancayı öğrendi. Prusya askerinin nizamını kapmak için başka çare yoktu. Son halife Abdülmecid Almancayı bilirdi. 1930’ların Türkleri bilimi öğrenmek için Almanca öğrenmekten kaçınmadılar.

Fransızların Türkçeyi ne kadar öğrenebildikleri önem verdikleri mühim değil. ama Fransa’da Türkçe çok uzun zamandan beri öğretiliyor. Doğu Dilleri ve Uygarlıkları Ulusal Enstitüsü bunlardan biri. Üstelik yeni nesil Türkologlar meraklı ve sebatlı ama dedik “siz kendinize bakın Fransız dilini öğrenmek ve öğretmek zorundayız. Sırf Amerikan İngilizcesiyle dışa açınılmaz. Batı dillerini bilmek gerekir. Avrupa’nın hiçbir ülkesinde Türkler olmadan oranın tarihini anlamak mümkün değildir. Bizim de hiçbir ülkeyi dışlamadan tarihimizi ve coğrafyamızı öğrenmemiz gerekir ona göre temaslarımızı geliştirmek zorundayız


Yabancı dili Fransızca Latince ve Yunancayı da öğrenmek gerekir Türkiye Fransızca veya Almanca bölümlerinin kapatıldığı bir ülke değil; bu dilin kültürel ve sosyal yapısını inceleyen bir ülke olmalıdır. Etrafımızı tanımazsak ayakta kalamayız. Son 30 yıl da Rusça bilenlerin nüfuz sayısı arttı, fena mı oldu. Sanayiciler tüccarlar kazançlı çıktı. Bilim adamlarına yeni ufuklar açıldı. Asya ve Kafkasya’daki Türklerle kültürel bağımız kuruldu. bu diplomasimize ve barışçı görüşmelerimize yansıdı. Komşumuz komşumuz oldu, daha yakından tanıyoruz. YÖK’ün bölüm kapatma kararı isabetsiz belirtmeye lüzum dahi yok. Pireye kızıp yorgan yakamayız. 300 tane budala ve küstah her cemiyette çıkar. Bir başkasının dini akidelerine ve dua kitaplarına karışanlara iyi gözle bakılmaz. Bunun için bütün insanların dilini ve kültürünü çevremizden ve dünyamızdan atmanın âlemi yoktur.


İLBER ORTAYLI

Osmanlı sanatını fark eden İranlılar

GEÇTİĞİMİZ hafta İranlı tezhip ve minyatür sanatçısı Maryam Khorrami ve Azam Eisazadeh’nin eserleri Sultanahmet’te teşhir edildi.
ilginç çünkü İranlılar Türk minyatürlerine basit eserler olarak bakarlar. Bu iki sanatçı farklı görüşte; 18. ve 19. asırdaki Osmanlı minyatür ve tezhip sanatının özellikleri ve kendine has karakterini fark edenlerden.Safeviler devrinden beri İran’da gelişen minyatür sanatını çok iyi bildikleri açık. İmparatoriçe Farah Pehlevi’nin kurduğu vakıftan beri bu dalda çalışan İranlı sanatçı çoktu. Sergi bunun örneğiydi.

AYIP; HEKİM DÖVÜLÜYOR

Birtakım adamların dövmedikleri doktor bey ve hanım, hemşire, sağlık görevlisi ve onlar da yoksa hademe, kırmadıkları cam yok. Sorumuz ortada. bu rahatlama sağlık hizmetlerinin mükemmelliğinden mi ileri geliyor, yoksa “Bunlar size hizmet etmekle mükellef, işini yapmayan olursa haddini bildirin, düsturuyla etrafı dağıtmaktan mı ileri geliyor Soruyoruz emniyet kuvvetleri nerede? TV*kanallarında Birtakım adamlar hastane kuyruklarında canımız çıkardı, kötü muamele görürdük, her şey düzeldi, Allah razı olsun” diyorlar.haberler; üstelik de bazılarını basındaki sansürden renkli camdan çok gittiğimiz hastanelerde öğreniyoruz.Birtakım adamların dövmedikleri doktor ve hanım, hemşire görevlisi ve onlar da yoksa hademe, kırmadıkları cam yok.
bu rahatlama sağlık hizmetlerinin mükemmelliğinden mi ileri geliyor,

“Yarım saattir dışarıda bekliyoruz. Ne diye hastayla oyalanıyorsun, işini yapsana” diyen hayırlı evlat doktor beyin gücü yettiği için doktor hanımın yüzünü dağıtıyor. Ne de hayırlı evlat ama hayatının acısını kadın doktor döverek çıkartıyor. hapishaneden evvel tımarhanede altında tutulması gerekir. Maalesef böyle olur sağlık reformu dediğin” kitleler kışkırtıldı ve bu sonuçlar çıktı. doktorlar size hizmet etmek için orada” resmi ağızlar tekrarlıyor ve oy bekliyor Sağlık Bakanlığı, hekimler başta olmak üzere sağlık personelini koruyamıyor. Arızalı insanların hücumuna maruz kalıyorlar.özel hastaneye gidenlerden değilim. Tanıdığım hekimlerin mükemmelleri var, devlet hastanelerine idiyorum ve tavsiye ediyorum.

devlet hastanelerinde. bir kısım hastaneye düştüğünde yaşı 90’a yakın aile bireyi hastanede vefat ettiğinde kapı kırmayı, hastane çalışanını dövmeyi ritüel haline getirdiler. Soruyoruz emniyet ve Sağlık Bakanlığı nerede? hastanelerin üstünden T.C. rumuzunu kaldırmakla iş bitmiyor. Millete hizmet için hastanene ve sağlık personeline sahip çıkacaksın. Tıpkı çocuklarımıza eğitim için devlet okullarına ve öğretmenlere sahip çıkmak gerektiği gibi.
murataltug1985 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 06-27-2018, 22:01   #3
Kullanıcı Adı
murataltug1985
Standart
Kaynak dirilişpostası.com tuğrul selmanoğlu

Kemal Bey’in çilesi

Hiç beklemediği anda öyle bir duruma düştü ki... İktidar muhteremi ve partisini şaşırttı.aday mısınız? sorusuna, kirazlardan çiçeklerden bahsediyor. aday mısınız sorusunu manav mısınız? olarak anladı, garip.CHP'de aday bolluğu baş gösterdi. Sekiz seçim kaybetmiş bir lider hariç herkes aday. En başta, Kemal Bey’in delegelerine karşı bir türlü kazanamayan Muharrem Bey heveslendi Cumhurbaşkanlığına. sormak lazım; CHP gibi bir partiye yıllardır uğraşıp başkan olamayan adamı kim cumhurbaşkanı yapar? sormayın, uyandırmayın. Öztürk Yılmaz adaylığını açıkladı, Türkiye onu Muhasebeci Kenan olarak tanıdı, hani DAEŞ konsolosluğumuzu basıp personeli rehin aldığında, konsolos olduğunu gizleyip ben muhasebeci Kenan’ım diyen, *

sürekli hapishanede HDP'lileri ziyaret edip serbest bırakılmaları için otoban kenarlarında video çeviren Kemal Sunal görünümlü bir ağabey var ya; Hah o işte.sormak lazım, kendi personelinin bile önüne geçip risk üstlenmeyen bir adamı milletin önüne geçirirler mi sormayın, uyandırmayın.
Bir de saçları örgülü abla var, CHP milletvekili Didem Engin. haberlerde saç modelinin enteresan oluşu vardı iki yıl önce, sonra sesi çıkmadı.
aday olmuş. Herhalde Blendax güzeli falan aradığımızı zannediyor abla.Kemal bey son röportajında adayınız kim sorusuna, "Eşimde sordu bilmiyorum dedim" diyor. Baskın basanın eyvallah da; “Basılanın durumu içler acısı.”

Milletvekili aday adaylarına tavsiyeler..

milletvekili aday adaylığı heyecanı yaşayan arkadaşlar, şu hususlara dikkat etmenizi tavsiye ediyorum Neden milletvekili olmak istiyorum, niyetim ve gayem hizmet mi? Yoksa milletvekilliği makamı mı 2. Projeniz var mı? Yoksa hele bir olalım gerisi Allah Kerim mi diyorsunuz? 3. Milletvekilliği büyük sorumluluk makamıdır. Sizi seçen, güvenen binlerce insanın yükü omuzlarınızda. Omuzlarınız yükü kaldırır mı? Binlerce insanın derdini dinlemeye, hazır mısınız? Uykusuz kalmaya, insanlarla ağlayıp onlarla gülmeye hazır mısınız? Gelen fakiri fabrikatörü güler yüzle karşılamaya hazır mısınız? 4. Teşkilat tecrübeniz var mı? Teşkilatta çaycılık yaptınız mı? Bayrak astınız mı? Üye topladınız mı teşkilatın mutfağında bulundunuz mu hiç?

Davanız için ölmeyi göze alıyor musunuz? şer güçlerinin diş bilediği iktidarın milletvekili olmak cesaret ister. İnsanlar tehlike anında öne düşmenizi bekler. beklentiye cevap verebilecek misiniz? darbe oldu, koşacağınız yer sığınak mı? Yoksa tankların önü mü? Ev halkına merhametli misiniz? Himayenizidekileri ezdiğiniz oldu mu
Hiç kimsenin sizi görmediği yerde, vatan için gözlerinizden yaş süzüldü mü? Bayrağımıza bakıp duygulandınız mı Elinizi vicdanınıza koyup, düşünün Kendi mülakatınızı kendiniz yapın...
Eğer hayır cevabı veriyorsanız, sizin Milletin vekili olmanızın Vatanımıza katkısı olmaz... İyi düşünün...


Kemal harikalar diyarında...

ABD için kullanılan bir tabir vardır, özellikle Avrupa'da Amerikada "harikalar diyarı" veya "sınırsız imkânlar ülkesi" tabiri düşer Tabak yıkayan garson yamağının nasıl milyoner olduğunu, yükselmek isteyenin önüne ne devletin ne de milletin engel koyduğundan bahseder yanılıyorlar, bu kapitalizmin başaktörü konumundaki ABD'nin Hollywood’un yardımı ile çizmek istediği imajın parçası. sınırsız imkânları Brooklyn Köprüsü’nün altında yatan evsizlere sorun anlatsınlar...asıl sınırsız imkânlar ülkesi Türkiye...Anlatayım
farz edin babanız rüşvetçi bir memur adını duyanlar yaka silkiyor, onu hayırla anan bir tane bile adam bulunmuyor...

Ulusal televizyon kanalları dahi babanızı hayırla yâd edecek bir tane adam bulamıyorlar, rüşvet arazi büyütme çevirdiği fırıldakları anlatıyor kameranın önüne geçen, düşünün rüşvetçi bir babanın haramzade oğlusunuz...annenizin adı Yemuş bir iddia var: Ermeni tehcirinde Areli aşiretine mensup Ermeni’nin kızının oğlusunuz. Ne var demeyin, Ermeniler’le 100 yıllık kan davamız ninelerimizi kazığa çakan, yedi düvelle cedelleştiğimizde sırtımızdan vuran bir millet platformlarda bizi soykırımla suçlayan, elinden gelse bir kaşık suda boğacak bir millet
yaşadığımız ülkede en sevmediğiniz etnik köken hangisidir diye anket yapsanız birinci sırada çıkacak Ermeniler

Yani Amerika'da Kuzey Koreli olmak gibi Gazze’de İsrailli olmak gibi bir handikap...şahsi geçmişiniz şaibelerle dolu, 1992’de kârla devraldığınız SSK'yı sadece 1 yılda yüzde 2 bin 684 zarar ettirmişsiniz, başında 7 yıl kaldığınız kurumu 1 milyar 120 milyon lira zararla devretmişsiniz, dünya kadar usulsüzlük ve yolsuzluk var aleyhinizde...ciddi bir karakter zaafınız var, ağzınızdan sürekli argo ve belaltı dökülüyor, örneğin milletin Cumhurbaşkanı’na Milletin anasını belleyenlerin adayı” diyorsunuz. Hitabetiniz yok, duruşunuz yok, karizmanız yok...iddialar elinizde patlar... Seçimde oy kaydınız olmadığı için kendinize oy bile atamayacak kadar acizsiniz Yürüyen merdivene ters binmeniz bir kenara ülkenin İstiklal Marşı’nı kâğıttan okurken bile yanlış okursunuz.

Basiretsizliğiniz ve kabiliyetsizliğiniz ayyuka çıkmış öz ağabeyiniz bile sosyal medyada sizinle dalga geçiyor...Elinizi vicdanınıza koyun böyle bir özgeçmişle dünyanın herhangi bir yerinde ana muhalefet lideri olma ihtimaliniz olabilir mi?
Kazara oldunuz üst akıl sizi kaset operasyonu ile o makama getirdi 9 seçim kaybettiniz dünyanın hangi ülkesinde muhalefet lideri kalabilirsiniz?
Kılıçdaroğlu'nun ana muhalefet lideri olabildiği bir ülke, sınırsız imkânlar ülkesidir... harikalar diyarıdır...Güzel vatanım benim...


Muharrem İnce'nin annesinin örtüsü...

Havalimanında muhafazakar görünümlü iki amca, Muharrem İnce'den bahsediyor, "gençliğinde komünist devrimciymiş" dedi diğeri annesi başörtülü, diye cevap verdi...annesinin başörtüsü sempatik kılmış CHP'nin adayını...Eyvallah Muharrem İnce'nin annesi başörtülü...Amma...
CHP li hukukçu Sera Kadıgil, "O ezanlar ki dinin temeli, ebedi yurdumun üstünde inlememeli her sabah ağzıma ağzıma okunuyor" diyeli 1 yıl oldu
CHP gündemini ve Kılıçdaroğlu’nun miting konuşmalarını yazan Başdanışman Fatih Gürsul, kırmızı listeden ByLock’cu çıkalı 1 yıl oldu
CHP’li kâtip üye Elif Doğan Türkmen’in TBMM’ye ödettiği 2 milyon TL’lik faturayı millete ödeteli 1 yıl oldu

CHPli Enis Berberoğlu'nun “Devletin gizli kalması gereken bilgilerini, siyasal ve askeri casusluk maksadıyla açıklamak” suçundan tutuklanalı 1 yıl oldu CHP Muğla Milletvekili Ömer Süha Aldan'ın Türk milletine "it" diyerek hakaret etmes 1 yıl oldu
CHPli Sezgin Tanrıkulu, terörle mücadelede SİHA kullanılmamasını isteyerek SİHA'ların TSK tarafından kullanılmasına karşı çıkalı 1 yıl olmuş...
Kılıçdaroğlu'nun "Mustafa Kemal'den korkmuyorsun Allah'tan kork" diyerek haşa Allah'ı (c.c) Mustafa Kemal'in arkasına koyalı 5 yıl olmuş...Kocası 1 yıl önce ailecek yedikleri domuz yavrusunun kemiklerini tweetlerken, CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu'nun “Tarihte Bugün: Ermeni Soykırımı başladı. Katledilen Ermeni vatandaşlarımızı anıyoruz, Türk milletini soykırım yapmakla suçlayalı 6 yıl olmuş...

CHPli Eren Erdem'in "Türkiye ile İran karşı karşıya gelirse İran'ın safında olurum" tweetini atalı 7 yıl olmuş...CHP eski başkanı Deniz Baykal, "Eşi başörtülü bir Cumhurbaşkanı olamaz. Sakın ola aday olmayasın sakın." diye meclis kürsüsünde nara atalı 11 yıl olmuş..CHP devrimlere karşıt gerekçesiyle Rize'yi bombalayalı 93 yıl, Tunceli'yi bombalayalı 80 yıl olmuş...CHP'nin kurucusu İnönü, Biz 30 sene sonra gençliğin kafasını Allah ve Peygamber gibi boş laflardan kurtaracağız." diyeli 85 yıl olmuş...CHP Tokat Milletvekili Ahmet Refik Serengil "Allah'ı da Sultanla beraber tahtından indirdik" diyeli 89 yıl olmuş...CHP Milletvekili Falih Rıfkı Atay'ın, "Cehennemin var diye kurum etme ey tanrım! Bağrımdaki ateşle seni bile yakarım.” diyeli kaç yıl oldu bilmem ama Muharrem İnce'nin annesinin başörtüsü CHP'nin haltlarını örtecek kadar büyükse eyvallah... Seçin gitsin Muharrem'i...


Bu nasıl bir çorba kardeşim...


Öyle şeyler oluyor ki seçim öncesi, öyle tuhaf şeylerle karşılaşıyorsun işlerin mantığını sorgulamaktan vazgeçmek üzereyim CHP ile kol kola giren Saadet’e ne demeli? Saadet’in başında Alevi vatandaşlarımızın Sivasdan sorumlu gördükleri Karamollaoğlu var. Sivasta “Onlar yanmadı havasızlıktan boğuldular” diyecek kadar insanlıktan uzak şizofreni Temel ve Aleviler’in umut bağladığı Kemal aynı safta, sorgulayan yok...
Yahu bununla Cumhur İttifakı’nın karşısına çıkılır mı?” diyen yok...üst akıl bu hamleleri çaresizliğinden yapıyor. Bu seçim kendileri için son şans çorba ittifakı’nın içine lahana ananas bamyayı karıştırıyorlar Ne yapsınlar elde malzeme yok...Umarım seçim gününe kadar mide bulandırıcı görüntüler midemizi bozmaz...


Kemalizm...


Bu terimin mucidi Avrupalılar’dır, Kemalizm kelimesi ilk defa 1919 da Avrupa gazetelerinde boy gösterdi.Türkiye'yi işgal eden Batılı gazeteler hem Mustafa Kemal'i hem de Kemalizm’i yere göğe sığdıramıyor, Kemalizm’i Anadolu'nun kurtuluşu olarak lanse ediyorlardı. Tuhaftı neden işgal edilen ülkede kendilerini ülkeden atmak için mücadele eden bir subayın reklamını yapmışlardı neden bu akıma neden isim bulmuşlardı kendileriyle mücadele eden bir subayı yerden yerde vurmaları gerekmez miydi? Kemalizm terimini Mustafa Kemal kullanmamıştı eserlerinde devrimlerden, inkılaplardan bahsetmişti. Kemalizm kelimesini 1930'larda Kadro isimli Marksist dergi sokmaya çalıştı Türkçemizde, 1936'da Munis Tekinalp'ın "Kemalizm" isimli eseriyle duyulmaya başlandı

birileri zorla ve ısrarla yegâne ideolojisi İslam olan Milleti Necibe'ye bu ideoloji dayatmaya çalışıyordu, buna ilk yeltenen Batı’ydı, sonra Türkiye'yi komünizme çekmeye çalışan Sovyetler’in bunun üzerine plan yaptı Mustafa Kemal bunların dışında tutuyordu kendisini, çevresinin onu Lenin gibi gören tutumunu ciddiye almıyordu. malum çevre Mustafa Kemal'in CHP'si Altı Ok’u ideolojiye çevirmek için can atıyordu
Osmanlı’nın bertaraf edilmek istenmesinin sebebi, altı asırdır her fırsatta karşılarına dikilen ve resmi ideolojisi İslam olan bir devletten kurtulmaktı.

Türk milletinin İslam’la bağını koparıldığında işgale ihtiyaç kalmayacaktı. İslamsız bir Türkiye, zalime dur deme ihtiyacı hissetmeyecek, bana dokunmayan yılan bin yaşasın, yani sulh politikası güdecekti. İslam’ın yerine, bir parti ideoloji ve ülke içindeki yardakçıları ile empoze yoluna başvurmuşlardı.Kemalizm kelimesinin yerine Atatürkçülük kullanılmaya başlandı. bugünlerde partiler bol bol Atatürkçülükten dem vurmaya bu ideolojiyi Batı koymuştur. İslam’ın alternatifi gördüler var güçleriyle desteklediler Atatürkçülük bir ideoloji değil, Batı’nın yancısı olma sanatıdır.
Atatürkçülük dedikleri şey 6 Şubat 1923'te Balıkesir'de* “Ey millet! Allah birdir, şanı büyüktür. Allah'ın selâmeti, sevgi ve iyiliği üzerinize olsun. Peygamberimiz *Efendimiz Hazretleri, *Cenâb-ı Hak tarafından insanlara dinî hakikatleri tebliğe memur edilmiş ve resul olmuştur. Temel nizamı, hepimizin bildiği Kur'ân-ı Azimüşşan'daki açık ve kesin hükümlerdir.” diyen Mustafa Kemal Paşa ile zerrece alakası yoktur...
murataltug1985 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 06-27-2018, 22:01   #4
Kullanıcı Adı
murataltug1985
Standart
Kaynak yenişafak.com yusuf kaplan yazıları

Besmele, hamdele ve salvele’yle çıkacaksın yola...

Büyük düşünür Heidegger, “tefekkür etmek, teşekkür etmektir demişti.İNSAN, “BAĞIMLI” VE “BORÇLU” BİR VARLIKTIR...Teşekkür etmek, şükretmek demek.Hayatın, sadece kendisinden ibaret olmadığını, hayatta başkalarının, da varolduğu hakikatini bilerek nefes alıp vermek...
İnsan, tekbaşına yaşayamaz.her şey, insanın elinde değil. Doğumu ölümü nefes alıp-vermesi kendi elinde değil kişinin.İnsan, bağımlı Alıp-verdiği nefesle yaşıyor. Nefes deyip geçmeyelim.
Hakk’ın lûtfettiği varoluş hakikatinin ses’i, nefes.
Tabiatın bir parçası insan. Tabiatla irtibatını kopardığı ân, hakikatle bağlarını yitirmeye başlar hem de tabiatı bozulur ruhsuzlaşır duyarsızlaşmaya ve azmanlaşmaya...başlar

İnsan, bağımlılığının bilincine vardığı andan itibaren özgürlüğünün farkına, varır özgürlüğün sınırlarını ve ufuklarını kavrar İnsan, Yaratıcı’ya bağımlı bir varlıktır. Varlığını O’na borçludur.
ÖZGÜRLEŞME, KULLUK BİLİNCİYLE BAŞLAR...
borçlu” bir varlık olarak yaratılmıştır.Deyim yerindeyse, “borcunu ödemesi için” yaratılmıştır: Kulluk borcunu.“Borç” bir nimet, bir lütûftur
Kulluk, en yüce makamdır. Peygamberimiz (sav) önce kul, sonra elçi’dir. kulluğu, elçiliğinden önce gelir. En yüce kul, peygamberimizdir.İnsan, gerçek özgürlüğüne kul bilinciyle ulaşabilir. gerçeği büyük düşünürler çok iyi farketmiştir. Freud’dan sonra en büyük psikanalist kabul edilen, ateist Jacques Lacan, şunu söylemiştir: “Tanrı inancını yitiren bir insan, Tanrı inancını yitirdiği andan itibaren artık her şeyi tanrılaştırmaya başlar.”


MÜ’MİN GÜVEN ADASIDIR, DEĞİLSE AYNAYA BAKMALIDIR...İnsanın, kulluğunu yerine getirmesi için emanet bahşedilmiştir: Emanet, mü’min kişinin, yeryüzünde emniyeti teminat altına almasıdır kişinin Hakk’ın “öğrettiği” hakikatleri hatırlaması, hayata geçirmesi gerekir.Efendimiz (sav) “mü’min, kendisine güvenilen ve başkasına güven veren kişidir” diye buyurmuştur.Güven adasıdır mü’min.güven adası değilse, aynaya bakmalı, kendine çeki düzen vermelidir Kendine çeki düzen veremeyen, başkasına ya da dünyaya çeki düzen veremez Bütün konuşmalarıma başlarken besmele, hamdele ve salvele’ye.
başlıyorum:

Bismillahirrahmanirrahim Bizi hakikatle vareden
Varlığından haberdâr eden Rûh’undan üfleyen
Emanet’i yükleyen Hilâfeti lûtfeden Kalemle yazmayı öğreten Celâl, Cemâl ve Kemâl sahibi Allah’a hamdederim. VE SALVELE Âlemlere Rahmet gönderilen Kâinâtın övüncü, kıvancı
Bütün kelimelerin toplamı Hakikat Ummanı
Elçilerin Elçisi Öncülerin Öncüsü Efendimize (sav)
selef-i sâlihîne,Çağ açan Çağ aşan Çağrısı Çağ Kuran Âlim, Ârif ve Hakîm şahsiyetlerinden oluşan
Öncü Kuşaklara Selâm Ederim...Bu hamdele ve salvele, İslâm’ın temelini Müslümanca bir hayat- inşa edebilmemizin yol haritasını veriyor bize.
yol haritasının güzergâhlarını ve nasıl hayata geçirileceğini şöyle özetleyeyim:

Akıl ile bilirsin...Kalp ile bulursun...Ruh ile olursun...
Akıl ile ilim Kalp ile irfan Ruh ile hikmet yolculuğu yaparsın...İlim ile yorulacak...İrfan ile yoğrulacak...
Hikmet ile doğrulacaksın...Ey Hakikat Yolcusu!
Yolun açık, yolculuğun bâkî olsun...Vesselâm.



Çağ körleşmesi ve ruh üşümesi: Sûr'a üfleme vakti

Çağdaş insan yok öyle biri Çağ da yok; insan da artık.Çağ, bir ağ Devâsâ bir ağ Çağdaş insan’sa, ağdaş sadece hakikatin hakikat bağ’ının önünde bir takoz, ve saptırıcı bir ağ’a dönüşen çağ sürgit ayartılan ve hakikatten kaçan ağdaş insan
çağdaş insan, kendini hakikate rapteden, âlemleri gezdiren, ulvî bağ’ı yitirdiğinden bu yana devâsâ bir ağ’da debeleniyor, fırtınalı bir denizin ortasında sürükleniyor Çağdaş insan, ulvî bağ’ı, yitirdiği için, kanatlandırıcı, dünyaların meyvelerinden âlemlerde gezintiye çıkaracak pusulasından utku ve tutkusu’ndan yoksun.Çağdaş insan, kalbini körleştiren, zihnini felçleştiren, ruhunu çölleştiren, insanı ayartıcı, baştan çıkarıcı bir sürgüne mahkûm devâsâ bir ağ’da mahpus.

Ama bunun farkında değil.ağ’da sürükleniyor ve ağ son derece pornografik ve pagan, saptırıcı
İnsanın ontolojik bu: insanî özelliklerini yitirmesi farkedememesi, görememesi, bilememesi, idrak edememesi.İliklerine kadar soluduğu; ağa, hapsolmuşçasına yaşadığı, ağ’da, bu karanlık mağara’da oraya buraya sürüklendiği için göremediği felâketi insanın.İNSAN: ÜZERİNDE*“SÖRF YAPILAN” BİR “NESNE”!
çağdaş insan, taşlaşmış bir “nesne” “gibi”...
sanal dünya, sörf yapılan yer değil, insan, üzerinde “sörf yapılan” bir “nesne” artık insan kültür, müzik, film, spor endüstrisinin tamtamlarıyla hayattan ve hakikatten kaçan bir pagan İnsansız bir dünya ve dünyasız bir insan’dan sözediyoruz artık...

İnsan, dünyasızlaştıkça; dünya insansızlaştıkça azalıyor insan: Rakam’laşıyor... bir nesne olup çıkıyor...İnsan azaldıkça, azıyor, azmanlaşıyor; duyarsızlaşıyor... Ruhsuzlaşıyor...Çağ, ağ’a dönüşüyor çağ, ağ’a dönüştükçe körleşiyor insan...
Ürpertici bir çağ körleşmesi yaşıyor...İnsan ruhsuzlaştıkça, ruh üşüyor... Ölümcül bir ruh üşümesi yaşıyor çağdaş insan.Simülasyonların intikamı mı bu ruh’tan; ruhuyla varolan, ruhu diri olduğu ölçüde diriltici bir soluğa sahip olabilen ağdaş insan’dan? Çağ, bir ağ’uçsuz-bucaksız daracık, ışıltılı kaskatı ve kapkaranlık, herkesi içine alan ama herkesi yutan, herkesi boğan küre devâsâ bir ağ’a dönüştüğünden beri simülasyonlar intikam alıyor insan’dan

Taşlaşmış, kalbini, kalp gözünü yitirmiş bir nesne insan ölümcül ağ’da: Ölümü bile bitiren, insanı canlı cenazeye dönüştüren ürpertici bir çöl çağdaş dünya ağ’a mahkûm ve mahpus olan insan da!
İnsan, ulvî bağ’la ünsiyetini yitirdiği zamandan bu yana ayartıcı ağ’da nisyan’da kendini ve hakikati unutma girdabında!Bu gidiş, nereye ? Ne’ye?
Çağ körleşti, ruh üşüdü... İnsan, ruhu kendine getirecek İsrafil’in diriltici sûr’una gebe şimdi...
İNSANLIĞI DİRİLTİCİ SÛR’A*ÜFLEME ZAMANI ŞİMDİ...Ey hakikat yolcusu! sûr’a sen üfleyeceksin,
Sen kimsin peki?Neresi’sin, nerelerdesin, hangi derelerde debelenmedesin?Ne zaman kendine geleceksin Ne zaman üfleyeceksin diriltici sûr’a?
Unutma: İnsanlık sana gebe, sen hakikate...

Sen kendine gelince, ulvî bağ’la sarsılmaz bir irtibata geçince, leş kargaları kaçacak delik arayacak her yerde...Yeter ki, sen, ayartıcı, baştan çıkarıcı siyasete kilitlenme;, ayıltıcı, kanatlandırıcı hakikate demirlen ve siyasetin hakikatten süt emsin, bizi kendimize getirsin, diriltici sûr’a üflesin yeniden bin yıldır yaptığımız gibi... o zaman, çağ, ruhuna kavuşacak; öncü kuşak ayağa kalkacak, yola çıkacak, hiç bir kınayıcının kınamasına aldırmadan yalnızca hakikat şarkısını bestelemek insanı hakikatle buluşturmak için cehd edecek...
insan ayartıcı / pornografik ve saptırıcı / pagan ağ’dan kurtulacak, ulvî hakikatle bağ kuracak, çağrı çağına kavuşacak, insanlık nefes alacak bir kez daha tâ derinden inşallah...



Çağ körleşmesi ve ruh üşümesi: Sûr’a üfleme vakti

Doğu da yok, Batı da Batı bir inşa; Doğu kurgu, Batı kurmacası BATI, HAKİKAT’İ YİTİRDİ; DOĞU *UYKUYA GÖMÜLDÜ...Batı, hakikati yitirdi; yetmedi, insanın hakikat arayışını bitirdi: İnsanı çöle mahkûm etti; ayartıcı / pornografik ve saptırıcı / pagan bir açmaz film, müzik ve spor neo-pagan âyinlerinde kaybolan baştan çıkarıcı bir çıkmaz sokağın eşiğine sürüklüyor insanlığı...Doğu’ysa, hakikatin üzerinde derin bir uykuya gömüldü: Batı’nın ayartıcı ve saptırıcı zamanının ve mekânının kölesi olmak için can atıyor
İnsan, hiç bu kadar yitirmemişti insanlığını; düşünme melekelerini, düş görme yetilerini bu denli kaybetmemişti.

Başına ne geldiğini, yok oluş felâketine sürüklendiğini göremeyecek kadar kalben, zihnen ve ruhen bu kadar körleşmemişti insanın felâketini konuşmanın tam zamanı ZAMAN AYAKBAĞI, MEKÂN*DUVAR İNSANIN ÖNÜNDE! Zaman, ruhunu yitirdi; insan çöle, dipsiz bir kuyuya, ayartıcı bir labirente mahkûm edildi, insanın rahmet kaynağı ve pınarı hakikat’in soluğu dünyadan çekilince...
Ruhsuz, saptırıcı pagan zamanı aşmadıkça, baştan çıkarıcı ağ’a dönüşen duvarı yıkmadıkça, diriltici hakikat yolculuğuna çıkamayacağını bilmeli insan.“Zaman bendedir ve mekân bana emanettir” şuuruna ermeli; emanet bilinciyle donanarak zamanının, hakikatin insanlığın susuzluğunu giderecek ulvî zamanının izini sürmeli; insanlığı zulüm’den / karanlıktan nûr’a / ulaştıracak doğuş ve diriliş dünyasını inşa etmeli taze bir ruhla, kanatlandırıcı bir umutla ve çığır açıcı bir ufukla kuşanarak...

manzaranın tarifi şöyle:İnsanlık, bir çağ körleşmesi ve ruh üşümesi yaşıyor...Çağ körleşmesi, insanlığın Batı’ya mahkûmiyeti, kendi’nden mahrûmiyeti...
Ruh üşümesi ise, insanın mâsivâya gömülmesi, ruhunu yitirmesi...HEPİMİZ YER-KÜRE’DE YER-KÖRÜ’YÜZ...Dünya tek bir küre’den ibaret; gökle irtibatını koparan yer-küreye mahkûm insan.
yer-körü’yüz: Yerimizi de, yönümüzü yitirmiş vaziyetteyiz farkında bile değiliz.Zaman durdu mekân dondu, insan ruhsuz bir çöle mahkûm oldu
Bu yazı bir çığlık... Bir haykırış...Neredesin ey insan Ne’sin sen? Yer-küre’de yer-körü’sün; körleştiğin yersizleştiğin için, yerini ve yurdunu, umudunu ve ulvî ufkunu yitirdin başına gelen felâketi görecek durumda değilsin.

Sörf yapmıyorsun ağ’da üzerinde sörf yapılan bir ağsın sen.Ne zaman ayıkacaksın?Ne zaman, kendinin farkına varacaksın?Ne zaman fark olacaksın?ateşde yanmaya başladığın andan itibaren firak ateşi, ne ki?Ateşten neden korkuyorsun NÂR YAKAR, NÛR YIKAR...
Ateş var, ateş var! Biri nûr, diğeri nâr!
Nâr yakar; nûr yıkar, arındırır, tertemiz yapar...
Nâr karanlığa mahkûm eder; nûr arındırır, aydınlığı yaşatır, kendine getirir ve kendinden geçirir insanı.
Nâr bitirir, nûr diriltir...İnsan, ulvî bağ’la melekût âlemi’yle irtibatını yitirince, çağ, insanı hakikati yutan ayartıcı devâsâ bir ağ’a, saptırıcı pagan bir canavara dönüştü.melekût âleminden süt emdiği ölçüde ulvî bağ’la irtibat kurabilir insan ve meleksi melekeleri gelişir.

Melekût âleminden süt ememeyen beşer, şaşar; mülk âlemine, dünyaya hapsolur, her şeye mâlik olma güdüsü, insanı güder, ruhsuz ağ’a mahkûm eder, köleleştirir...DİRİLTİCİ SÛR’A ÜFLEME VAKTİ ŞİMDİ...Ey insan! Bil ki, Hakk sana hakikati lûtfetti.
Sense hakikati örtmekten, hakikatten kaçarak kendini dünyaya sürgün etmekten keyif alıyor, ayartıcı nefsinin ve mülk âleminin kölesi oluyorsun...Hakikati seyretmek, temâşâ eylemek, bütün âlemlere gezintiye çıkmak gibi ulvî bir zevkten kendini mahrum etmek niye?Çağ körleşmesi, ruh üşümesine dönüştü...Sen, hakikat çağ’ının ulvî çağrısının izini sürersen, çağ körleşmesini aşar.. ruh üşümesini, İsrafil’in “kalk!” sûr’una üflercesine iriliş çağına dönüştürür.. şu çivisi çıkmış, ruhunu yitirmiş dünyaya diriltici bir ruh üflersin yeniden... her dem yenileyici, her dem taze, her dem diri bir ruh...

UNUTMA: DÜNYA SANA GEBE, SEN HAKİKATE...
Yeter ki sen, çağ’ın nasıl ayartıcı bir ağ’a dönüştüğünü fark et; farkı fark etmeyi mümkün kılacak melekelerini yeşert, farkını fark et; firak ateşinde yanarak, ruhun kanatlandırıcı soluğunu üfle insanlığa...Yeter ki, sen, siyaseti hakikatin önüne geçirme; hakikatten beslenen, hakikatten süt emen hakikat medeniyetinin siyasetinin yapı-taşlarını döşe...Yeter ki, sen, pes etme; yenik düşme Yeter ki, sen, sığlığa, çıkarperestliğe, dünya-perestliğe prim verme;, melekût âleminden süt em, melekelerini geliştir, derin nefes al ve derin nefes üfle bütün insanlığa ve varlığa kalbinle ve yüreğinle...

İçin pas tutmasın ruhun çölleşmesini diriltici sûr’a üfle ayarla saatlerini dikkatle ve rikkatle, aşkla ve şevkle...Aşkla çıkılan bir yolculuktan yansıyacak ışığının, insana aydınlık, bir dünya armağan edeceğini, yok edici nâr’dan kurtarıp diriltici nûr’a hakikate kavuşturacağını unutma, ağacın meyveye durmasını, şarkının insanı aşka getirmesini, ulvî yolculuklara çıkarmasını bekle...o zaman, çağ, ruhuna kavuşacak.. dünyada yaşayan ama bu dünyayı yaşamayan öncü kuşakların vefakâr, cefakâr, fedakâr ve çilekeş yolculukları taze, taptaze, diriltici meyveler sunacak.. insanı hakikatle buluşturma aşkıyla yanıp tutuşan sûr’un diriltici sesi her tarafta yankılanacak, insanlığın nefesi olacak, çağrı çağını kuracak biiznillah...
Unutma: Dünya sana gebe, sen’se hakikate...
Vesselâm.
murataltug1985 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı




2007-2026 © Siyaset Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.


Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı