Siyaset Forum - Siyasetin Kalbi
İslam Tarihi İslam tarihi ile ilgili paylaşımlar.



Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 07-05-2018, 21:55   #1
Kullanıcı Adı
murataltug1985
Standart
kaynak sahabelerin hayatları android programı

CEMAAT HALİNDE VE YÜKSEK SESLE DUA
******
Sahabeler rablerini anarken Hz. Peygamber (s.a.v)** geldi Hz. Peygamber (s.a.v)* ne söylüyorsanız devam ediniz!” buyurdu* dualar tekrarlandı. Hz. Peygamber (s.a.v)* Amin!” dediler, Ebu Hüreyre ra Rabb'im! Senden, arkadaşlarımın istediklerini ve* unutulmayan bir ilim isterim” dedi. Hz. Peygamber (s.a.v)* Âmin!” dedi* Ebu Hüreyre'nin duasını işiten Sahabeler “Ey Allah'ın Rasûlü! Biz de Allah'tan unutulmayan bir ilim isteriz diyince* Hz. Peygamber (s.a.v)* Devs kabilesinden Ebu Hüreyre ra. sizi geçti” buyurdu


Hz. Peygamber'in, Eziyetlere maâruz Kalması

Ebu Tâlib vefat ettiğinde Rasûlullah'ın yolunu Kureyş'in ahmakları kesti peygamberimize toprak attılar. Hz. Peygamber (s.a.v)* evine döndü. Kızları yüzündeki toprağı hem silip ağlıyordu. Hz. Peygamber (s.a.v)* Ağlama kızım, Allah senin babanı koruyacaktır' dedi. Ebu Tâlib ölünceye kadar, Kureyşliler Hz. Peygamber'e dokunamadı* onun ölümünden sonra Hz. Peygamber'e hakaret ve işkence ettiler Hz. Peygamber, Ebu Tâlib'in ölümünden sonra ‘Ey amcam! Senin ayrılığın ne süratli bir şekilde bana kendisini hissettirdi' dedi.

HZ Peygamber** İLE HZ. EBUBEKİR'İN HİCRETİ

Hz. Peygamber (s.a.v)* hac mevsiminden sonra Mekke'de Zilhicce, Muharrem, Safer aylarını geçirdi, Mekke müşrikleri onun Mekke'den* Medine'ye gideceğini zannediyordu Medinelilerin müslüman olduklarını* biliyorlardı. , Allah'ın Medine'yi İslâm'ın kalesi yapacağından korkuyorlardı. Hz. Peygamber'i öldürmek, hapsetmek veya sürgün etmek için toplandılar. Enfâl suresinin “Kafirler seni* bağlamak öldürmek, için tuzak kuruyorlardı. Onlar tuzak kurarlarken Allah da tuzak kuruyordu. Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır” ayetinin iniş sebebi budur. Hz. Peygamber (s.a.v)* Ebubekir'in evine gittiği gün, müşriklerin geceleyin kendisine baskın yaparak yatağındayken öldürmeye karar verdiklerini öğrendi.

DAVET SEVGİSİ VE DAVET İÇİN GAYRET

İbni Abbas Onlardan bir kısmı şaki, bir kısmı said idi” (Hud: 11/105) ayeti ile ilgili* şöyle demektedir: Rasûlullah bütün insanların iman etmesi ve biat etmesi hususunda son derece arzuluydu. Allah Teâlâ ona* buyurdu: Ey Rasûlüm! İnsanlar iman etmeyecekler diye kederden* nefsine kıyacaksın. Biz dilesek onların üzerine gökten bir ayet indiriveririz de ona boyunları eğilekalır” (Şuara

 

murataltug1985 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Alt 07-05-2018, 21:56   #2
Kullanıcı Adı
murataltug1985
Standart
Kaynak islam ansiklopedisi.com

DUA VE ZİKİRLER

**

UYKUDAN UYANINCA YAPILAN DUÂLAR:

(( اَلْحَمْدُ ِللهِ الَّذِي أَحْيَانَا بَعْدَ مَا أَمَاتَنَا وَ إِلَيْهِ النُّشُورُ ))
Bizi öldürdükten sonra dirilten Allah’a hamdolsun. Dönüş, yalnızca O’nadır.”

Allah’tan başka hakkıyla ibâdete lâyık ilah yoktur. O birdir ortağı yoktur. Mülk O’nundur ve hamd O’nadır. O, her şeye gücü yetendir. Allah’ı tüm noksanlıklardan tenzih ederim.

Hamd Allah'adır.Allah’tan başka hakkıyla ibâdete lâyık hiçbir ilah yoktur ve Allah en büyüktür. Güç ve kuvvet, ancak yüce ve büyük olan Allah’a aittir.Rabbim! Beni bağışla

(( اَلْحَمْدُ ِللهِ الَّذِي عَافَانِي فيِ جَسَدِي، وَرَدَّ عَلَيَّ رُوحِي، وَأَذِنَ ليِ بِذِكْرِهِ ))
“Bedenime âfiyet veren, ruhumu bana geri veren ve bana kendisini zikretme fırsatı veren Allah’a hamdolsun.”

“Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelmesinde akıl sahipleri için şüphesiz deliller vardır.

Onlar ayaktayken, otururken, yan yatarken Allah'ı zikrederler; göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler: Rabbimiz! Sen bunları boşuna yaratmadın, Sen noksan sıfatlardan münezzehsin. Bizi ateşin azabından koru, derler.

Rabbimiz! Sen ateşe kimi sokarsan, onu şüphesiz rezil etmiş olursun, zâlimlerin hiç yardımcıları yoktur.

Rabbimiz Biz, Rabbinize îmân edin diye çağıran bir dâvetçi işittik îmân ettik. Rabbimiz Günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört ve canımızı iyilerle birlikte al.

Rabbimiz Peygamberlerine vâdettiklerini bize ver, kıyâmet günü bizi rezil etme.Şüphesiz sen, sözünden asla dönmezsin.

Rableri duâlarını kabul etti:Birbirinizden meydana gelen erkek ve kadın sizden iyi iş yapanın işini boşa çıkarmam.

Hicret edenlerin, yurtlarından çıkarılanların, benim yolumda ezâya uğratılanların, savaşan ve öldürülenlerin günahlarını elbette bağışlayacağım.

Andolsun ki, Allah katından nimet olarak, onları içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Nimetin güzeli Allah katındadır.

İnkâr edenlerin diyar diyar gezip refah içinde dolaşması sakın seni aldatmasın; az bir faydadan sonra onların varacakları yer cehennemdir.O ne kötü duraktır!

Rablerinden sakınanlara, Allah katından konukluklar bulunan, içlerinden ırmaklar akan, içinde temelli kalacakları cennetler vardır.Allah katındaki , iyi olanlar için daha hayırlıdır.

Kitap ehlinden Allah'a huşu duyarak inanıp Allah'ın âyetlerini az bir değere değişmeyenler vardır. İşte onların ecirleri Rablerinin katındadır.Şüphesiz Allah hesabı çabuk görendir.

Ey îmân edenler!Sabredin, düşmana sebat gösterin, cihada hazırlıklı bulunun, Allah'a karşı gelmekten sakının ki başarıya erişesiniz.»

(( اَلْحَمْدُ ِللهِ الَّذِي كَسَانِي هَذَا (الثَّوْبَ) وَرَزَقَنِيهِ مِنْ غَيْرِ حَوْلٍ مِنِّي وَلاَقُوَّةٍ ))
Bana bu elbiseyi giydiren ve tarafımdan hiçbir güç ve kuvvet harcamaksızın beni onunla rızıklandıran Allah’a hamd olsun.”

(( اَللَّهُمَّ لَكَ الْحَمْدُ أَنْتَ كَسَوْتَنِيهِ، أَسْاَلُكَ مِنْ خَيْرِهِ وَخَيْرِ مَا صُنِعَ لَهُ، وَخَيْرِ مَا صُنِعَ لَهُ، وَأَعُوذُ بِكَ مِنْ شَرِّهِ وَشَرِّ مَا صُنِعَ لَهُ ))
Allahım! Hamd sana’dır. Bunu bana sen giydirdin. Onun hayırlı olmasını senden dilerim. Onun ve yapılış gâyesinin şer olmasından sana sığınırım.”

(( تُبْلِي وَيُخْلِفُ اللهُ تَعَالَى ))
Üzerinde- eskitesin, AllahTeâla yenisini versin.

(( اِلْبِسْ جَدِيداً، وَعِشْ حَمِيداً، وَمُتْ شَهِيدا ً ))
Yeni elbise giyesin, mutlu bir hayat yaşayasın ve şehit olarak ölesin!

(( بِسْمِ اللهِ ))Allah’ın adıyla başlarım

(( [ بِسْمِ اللهِ ] اَللَّهُمَّ إِنيِّ أَعُوذُ بِكَ مِنَ الْخُبُثِ وَالْخَبَائِثِ ))
Allah’ın adıyla] Allahım!Pislikten ve pis olan şeylerden erkek ve dişi şeytandan sana sığınırım.”

(( غُفْرَانَـكَ ))Allahım beni bağışla”

(( أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللهُ وَحْدَهُ لاَ شَرِيكَ لَهُ وَأَشْهَدُ أَنَّ مُحَمَّداً عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ ))
Allah’tan başka* ibâdete lâyık* ilah olmadığına, O’nun bir olduğuna ve ortağının bulunmadığına şehâdet ederim.YMuhammed-sallallahu aleyhi ve sellem-’in Allah’ın kulu ve elçisi olduğuna şehâdet ederim .

(( اَللَّهُمَّ اجْعَلْنيِ مِنَ التَّوَّابِينَ وَاجْعَلْنيِ مِنَ الْمُتَطَهِّرِينَ ))
Allahım! Beni çokça tevbe edenlerden kıl. Ve beni (günah ve pisliklerden) temizlenenlerden kıl.

(( سُبْحَانَكَ اللَّهُمَّ وَبِحَمْدِكَ، أَشْـهَدُ أَنْ لاَ إِلَهَ إِلاَّ أَنْتَ، أَسْتَغْفِرُكَ وَأَتُوبُ إِلَيْكَ ))
Allah’ım sana hamdederek seni* noksanlıklardan tenzih ederim. Senden başka* ibâdete lâyık* ilah olmadığına şehâdet ederim. Senden bağışlanma diler ve sana tevbe ederim.”

(( بِسْمِ اللهِ، تَوَكَّلْتُ عَلىَ اللهِ، وَلاَ حَوْلَ وَلاَ قُوَّةَ إِلاَّ بِاللهِ ))
Allah’ın adıyla başlarım Allah’a tevekkül ettim. Güç ve kuvvet, ancak Allah’ındır.”

((اَللَّهُمَّ إِنِّي أَعُوذُ بِكَ أَنْ أَضِلَّ، أَوْ أُضَلَّ، أَوْ أَزِلَّ، أَوْ أُزَلَّ، أَوْ أَظْلِمَ، أَوْ أُظْلَمَ، أَوْ أَجْهَلَ، أَوْ يُجْهَلَ عَلَيَّ ))
Allahım!Sapıklığa düşmekten ayağımın kaymasından zulmetmekten zulme uğramaktan, cehâlete düşmekten sana sığınırım.”

((بِسْمِ اللهِ وَلَجْنَا،وَبِسْمِ اللهِ خَرَجْنَا، وَعَلىَ اللهِ رَبِّنَا تَوَكَّلْنَا ))
Allah’ın adıyla girdik, Allah’ın adıyla çıktık ve sadece Rabbimiz Allah'a tevekkül ettik.” Sonra âilesine selâm versin.

“Allahım! Kalbimde dilimde nûr kıl.
Kulağımda gözümde Üstümde altımda nûr kıl. Sağımda solumda Önümde nûr, kıl.
Nefsimde Benim için büyük bir nûr kıl.
Bana nûr kıl. Beni nûr kıl. Allahım! Bana nûr ver.

Sinirlerimde nûr, etimde kanımda bir nûr kıl. Saçımda nûr, tenimde nûr kıl.Allahım Kabrimde bir nûr, kemiklerimde bir nûr kıl Nûrumu artır, nûrumu artır Bana nûr üstüne nûr bağışla


(( أَعُوذُ بِاللهِ الْعَظِيمِ، وَبِوَجْهِهِ الْكَرِيمِ، وَسُلْطَانِهِ الْقَدِيِمِ، مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيم [بِسْمِ اللهِ،وَالصَّلاَةُ] [وَالسَّلاَمُ عَلَى رَسُولِ اللهِ] اَللَّهُمَّ افْتَحْ ليِ أَبْوَابَ رَحْمَتِكَ ))
Allah’ın rahmetinden kovulmuş şeytandan, Yüce Allah’a, O’nun kerîm vechine ve ezelî hükümranlığına sığınırım Allah’ın adıyla, salât ve selâm Rasûlullah’ın üzerine olsun Allahım Rahmetinin kapılarını aç.

(( بِسْمِ اللهِ وَالصَّلاَةُ وَالسَّلاَمُ عَلَى رَسُولِ اللهِ، اَللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ مِنْ فَضْلِكَ،اَللَّهُمَّ اعْصِمْنِي مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ ))
Allah’ın adıyla. Salât ve selâm, Rasûlullah’ın üzerine olsun. Allahım! Senin lütfundan isterim.Allahım! Beni, kovulmuş şeytandan koru”

(( وَأَنَا أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللهُ وَحْدَهُ لاَ شَرِيكَ لَه،ُ وَأَنَّ مُحَمَّداً عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ،رَضِيتُ بِاللهِ رَباًّ،وَبِمُحَمَّدٍ رَسُولاً، وَبِالإِسْلاَمِ دِيناً))
Ben de Allah’dan başka ibâdete lâyık ilah olmadığına, O’nun bir olduğuna ve ortağının bulunmadığına şehâdet ederim.Yine, Muhammed-sav in Allah’ın kulu ve elçisi olduğuna şehâdet ederim. Rab olarak Allah’ı, Rasûl olarak Muhammed’i ve din olarak İslam’ı seçtim râzı oldum

(( اَللَّهُمَّ رَبَّ هَذِهِ الدَّعْوَةِ التَّامَّةِ، وَالصَّلاَةِ القَائِمَةِ، آتِ مُحَمَّداً الوَسِيلَةَ وَالفَضِيلَةَ، وَابْعَثْهُ مَقَاماً مَحْمُوداً الَّذِي وَعَدْتَهُ إِنَّكَ لاَ تُخْلِفُ الْمِيعَادَ[ ))
eksiksiz dâvetin ve kılınacak namazın Rabbi olan Allahım! Muhammed sav e fazileti ihsan eyle. O’nu vâdettiğin Makâm-ı Mahmûd’a eriştir. Şüphesiz ki sen, vâdinden asla dönmezsin


(( اَللَّهُمَّ بَاعِدْ بَيْنِي وَبَيْنَ خَطَايَايَ كَمَا بَاعَدْتَ بَيْنَ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ،اَللَّهُمَّ نَقّنِي مِنْ خَطَايَايَ كَمَا يُنَقَّى الثَّوْبُ الأَبْيَضُ مِنَ الدَّنَسِ،اَللَّهُمَّ اغْسِلْنيِ مِنْ خَطَايَايَ بِالثَّلْجِ وَالْمَاءِ وَالْبَرَدِ ))
“Allahım! Doğu ve batının arasını uzaklaştırdığın gibi, beni de günahlarımdan uzaklaştır. Allahım! Beyaz elbisenin kirden temizlendiği gibi, beni günahlarımdan temizle. Allahım! Beni günahlarımdan kar, su ve dolu ile arındır

(( سُبْحَانَكَ اللَّهُمَّ وَبِحَمْدِكَ، وَتَبَارَكَ اسْمُكَ، وَتَعَالَى جَدُّكَ، وَلاَ إِلَهَ غَيْرُكَ ))
Allahım! Sana hamdederek seni tüm noksanlıklardan tehzih ederim. İsmin mübârek ve şânın yücedir.Senden başka ibâdete lâyık ilah yoktur.”


Yüzümü, hakka yönelerek, gökleri ve yeri yaratana çevirdim ve ben, ortak koşanlardan değilim. Namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm, âlemlerin Rabbi Allah içindir.

Allahım! Melik sensin, senden başka ibâdete lâyık ilah yoktur. Sen Rabbimsin ben kulunum. Nefsime zulmettim. günahlarımı bağışla. günahları ancak sen bağışlarsın. Beni, ahlâkın en güzeline erdir. en güzeline sen erdirirsin. Ahlâkın kötüsünden uzaklaştır. kötüden ancak sen uzaklaştırırsın.

Buyur, Allahım buyur Hayrın hepsi, senin elindedir. Şer, sana nisbet edilemez. sana sığınır ve sana dönerim. Sen, mübârek ve yücesin. Senden bağışlanma diler ve sana tevbe ederim.

(( اَللَّهُـمَّ رَبَّ جَبْرَائِيلَ، وَمِيكَـائِيلَ، وَإِسْرَافِيلَ فَاطِرَ السَّماَوَاتِ وَالأَرْضِ، عَـالِمَ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ، أَنْتَ تَحْكُمُ بَيْنَ عِبَادِكَ فِيمَا كَانُوا فِيهِ يَخْتَلِفُونَ. اِهْدِنيِ لِمَا اخْتُلِفَ فِيهِ مِنَ الْحَقِّ بِإِذْنِكَ إِنَّـكَ تَهْدِي مَنْ تَشَاءُ إِلَى صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ ))
Cebrâil, Mikâil ve İsrâfil’in Rabbi, göklerin ve yerin yaratanı, gizli ve âşikârı bilen Allahım! Ayrılığa düştükleri şeylerde kulların arasında hüküm verirsin. İhtilafa düşüldü-ğünde beni hakka ulaştır. sen dilediğini doğru yola erdirirsin.

(( اَللهُ أكْبَرُ كَبِيراً، اَللهُ أكْبَرُ كَبِيراً، اَللهُ أَكْبَرُ كَبِيراً، وَالْحَمْدُ لِلَّهِ كَثِيراً، وَالْحَمْدُ لِلَّهِ كَثِيراً، وَالْحَمْدُ لِلَّهِ كَثِيراً، وَسُبْحَانَ اللهِ بُكْرَةً وَأَصِيلاً -ثلاثاً- أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ مِنْ نَفْخِهِ، وَ نَفْثِهِ، وَ هَمْزِهِ ))
Allah, en büyüktür.* Allah, en büyüktür. Allah’a hamdolsun. Allah’a çokça hamdolsun.* Allah’a Sabah ve akşam, Allah’ı tüm noksan-lıklardan tenzih ederim. Şeytan’dan; küfre götüren kibirden, sihir ve vesveseden Allah’a sığınırım. ”

Efendimiz Allahu tealaya şöyle yalvarırdı Allahım!Hamd sanadır.Sen, göklerin, yerin nûrusun. efendisisin. Rabbisin Göklerin mülkü sana aittir. Hamd sanadır. Sen, göklerin ve yerin hükümdârısın Sen Hak’sın, vâdin haktır. Sözün hak Cennet haktır Cehennem hak, peygamberler haktır. Allahım Sana teslim oldum; tevekkül ettim, îmân ettim senin düşmanını düşman edindim. hükmüne başvurdum. Öne geçiren geriye bırakan sensin. Senden başka ilah yok Sen, ilâhımsın. Senden başka ilah yok.


(( سُبْحَانَ رَبِّيَ الْعَظِيمِ ))
Çok büyük Rabbimi tüm noksanlık-lardan tenzih ederim.”

(( سُبْحَانَكَ اللَّهُمَّ رَبَّنَا وَبِحَمْدِكَ اللَّهُمَّ اغْفِرْ ليِ ))
Rabbimiz olan Allahım! Sana hamdederek, seni tüm noksanlıklardan tenzih ederim. Allahım! Beni bağışla”

(( سُبُّوحٌ، قُدُّوسٌ، رَبُّ الْمَلاَئِكَةِ وَالرُّوحِ ))
Rükû ve secdem,her türlü noksanlıklardan, ortak edinmekten, ulûhiyete ve yaratana lâyık olmayan şeylerden uzak ve temiz olan, meleklerin ve Rûh'un Rabbi Allah) içindir.

(( اَللَّهُمَّ لَكَ رَكَعْتُ، وَبِكَ آمَنْتُ، وَلَكَ أَسْلَمْتُ، خَشَعَ لَكَ سَمْعِي وَبَصَرِي وَمُخِّي وَعَظْمِـي وَعَصَبِي، وَ مَا اسْتَقَلَّ بِهِ قَدَمِي ))
Allahım! Sana rükû ettim. Sana îmân ettim ve sana teslim oldum. Kulağım, gözüm, beynim, kemiğim, sinirim ve bedenim senin için eğildi.

(( سُبْحَـانَ ذِي الْجَبَرُوتِ،وَالْمَلَكُوتِ،وَالْكِبْرِيَاءِ،وَالْ عَظَمَةِ ))
Kudret,hükümranlık,büyüklük ve yücelik sahibini tüm noksanlıklardan tenzih ederim.”


(( سَمِعَ اللهُ لِمَنْ حَمِدَهُ ))
Allah, kendisine hamdedeni işitti.

(( رَبَّنَا وَلَكَ الْحَمْدُ، حَمْداً كَثِيراً طَيِّباً مُبَارَكاً فِيهِ ))
Rabbimiz! Riyâdan uzak ve bereketi kesilmeyen çokça hamd, yalnızca sanadır.”


Göklerle yerler arasındaki mesafe dolusunca
dilediğin şeyler dolusunca hamd yalnizca sanadır ey övgü ve şeref sahibi hepimiz senin kulunuz- Allahım verdiğine mâni olacak,
mâni olduğunu verecek kimse yoktur.
Makam sahibi senin yanında fayda vermez.


(( سُبْحَانَ رَبِّيَ الأَعْلَى ))
En yüce olan Rabbimi tüm noksanlıklardan tenzih ederim.

(( سُبْحَانَكَ اللَّهُمَّ رَبَّنَا وَبِحَمْدِكَ، اللَّهُمَّ إغْفِرْ ليِ ))
Rabbimiz olan Allahım! Sana hamd ederek seni noksanlıkdan tenzih ederim. Allahım! Beni bağışla.”


secdem,her türlü noksandan, ortak edinmekten, uzak temiz olan, meleklerin ve Rûh'un Rabbi Allah içindir.

(( اَللَّهُـمَّ لَكَ سَجَدْتُ وَ بِكَ آمَنْتُ، وَ لَكَ أَسْلَمْتُ، سَجَدَ وَجْهِيَ لِلَّذِي خَلَقَهُ،وَ صَوَّرَهُ،وَشَقَّ سَمْعَهُ وَبَصَرَهُ، تَبَارَكَ اللهُ أَحْسَنُ الْخَالِقِيَن ))
Allahım! Sana secde ve îmân ettim teslim oldum. Yüzüm; yaratan ve şekil veren, göz ve kulak açan Allaha secde etti. Takdir eden ve şekil verenlerin en güzeli Allah'ın bereketi pek çoktur.

(( سُبْحَـانَ ذِي الْجَبَرُوتِ،وَالْمَلَكُوتِ،وَالْكِبْرِيَاءِ،وَالْ عَظَمَةِ ))
Kudret,hükümranlık,büyüklük ve yücelik sahibini tüm noksanlıklardan tenzih ederim.

(( اَللَّهُمَّ اغْفِرْ ليِ ذَنْبِي كُلَّهُ، دِقَّهُ وَجِلَّهُ، وَأَوَّلَهُ وَآخِرَهُ، وَعَلانِيَتَهُ وَسِرَّهُ ))
Allahım! Günahlarımın hepsini; küçüğünü ve büyüğünü, ilkini ve sonunu, gizlisini ve âşikarını bağışla.”

(( اَللَّهُمَّ إِنيِّ أَعُوذُ بِرِضَاكَ مِنْ سَخَطِكَ، وَ بِمُعَافَاتِكَ مِنْ عُقُوبَتِكَ وَ أَعُوذُ بِكَ مِنْكَ لاَ أُحْصِي ثَنَاءً عَلَيْكَ أَنْتَ كَمَا أَثْنَيْتَ عَلَى نَفْسِكَ ))
Allahım! Gazabından rızana, cezalandırmandan affına; senden yine sana sığınırım. Sana olan övgüleri sayamam. Sen, kendini övdüğün gibisin.



(( رَبِّ اغْفِرْ ليِ، رَبِّ اغْفِرْ ليِ ))Rabbim! Beni bağışla

(( اَللَّهُمَّ اغْفِرْ ليِ، وَ ارْحَمْنِي، وَ اهْدِنِي، وَ اجْبُرْنِي، وَ عَافِنيِ، وَ ارْزُقْنيِ، وَ ارْفَعْنيِ))
Allahım! Beni bağışla, bana merhamet et, beni doğru yola ilet, beni islah eyle, bana âfiyet ver, bana rızık ver ve beni yücelt.


Yüzüm; ona şekil veren, onda göz ve kulak açan Allaha secde etti. Takdir edenlerin en güzeli Allah'ın bereketi çoktur.”[

(( اَللَّهُمَّ اكْتُبْ ليِ بِهَا عِنْدَكَ أَجْراً، وَضَعْ عَنِّي بِهَا وِزْراً، وَاجْعَلْهَا ليِ عِنْدَكَ ذُخْراً، وَتَقَبَّلْهَا مِنِّي كَمَا تَقَبَّلْتَ مِنْ عَبْدِكَ دَاوُدَ ))
Allahım! katında benim için bir ecir yaz benden günahı sil. beni katında muhafaza eyle kulun Dâvud’dan kabul ettiğin gibi, benden de kabul eyle.”
murataltug1985 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 07-05-2018, 21:59   #3
Kullanıcı Adı
murataltug1985
Standart
Kaynak lezzetler.com


Yiyiniz içiniz ancak israf etmeyiniz (Araf 31)

Mırra'nın Hikayesi

Doğu'nun bir kokusu olsa, buram buram kahve kokardı. Doğu'nun kimliği kahve... Batı'ya doğru uzayan serüveninde biçimlere girdi. Geçtiği yollarda konukseverlik ilkelerini günlük davranışları sözün kısası 'her dem taze' bir kahve kültürü yarattı.*Kahvenin acısı 'mırra', yalnızca Güneydoğuya özgü, özellikle Urfa'ya. Mırra kelimesi Arapça'dan geliyor, acı anlamında 'mur'dan türetilmiş. Mırra, yaşamın parçası.Sokaklarda semaveriyle dolaşan kahvecilere rastlarsınız. Kahve mütevazıdır, sessizce yudumlanır mırra farklıdır. Törenlerde Konuk kabulünde, sıra gecelerinde, düğünlerde, eğlencelerde, dini nikâhta, taziye evlerinde, sünnetlerde, bayramlarda. konakda özel kahveci tutulur, konuklar ağırlanır

Bugün özel günlerde kahve yapan 20-30 kahve ustası var Urfa'da. babadan oğula bu işi sürdürüyorlar Mırra, özel bir kahveden yapılmıyor. Her çeşit kahve uygun, ancak kaliteli olması şart. üç kişi ister başına; biri suyu karıştıracak, biri içine kahve dökecek, diğeri de maniler okuyacak. Önce yeşil çekirdek kahve, büyükçe bir kahve tavasında kavruluyor. Hafif ateşte, uzun saplı özel bir kaşık ile karıştırılıyor Kahve habbesi tam pişince ustalar rengine bakıp "Tamam" diyor. Kavurma işi bittikten sonra sıra kahvenin dövülmesine geliyor. sert ağaçtan yapılan 'dibek' denen havanlar kullanılıyor. Kavrulmuş kahve, dibek kolu ile iyice dövülüyor. Kahvenin tanecikleri Türk kahvesinden iri olmalı. Kahvenin dibekte dövüleni makbul, ama bugün dibek yerine kahveyi iri çeken değirmenlerle kahve makinesi de kullanılıyor.

Mırra kıvamını buluncaya kadar defalarca köpürtülerek kaynatılıyor, emeğin âlâsı kaynatma işinde. Kahve telve haline gelinceye kadar suyla kaynatıldıktan sonra arı su ile karıştırılarak şerbet hazırlanıyor.*Mırraya özel yapılmış, işlemelerle süslü bir güğüm yarısına kadar bu şerbetle dolduruluyor ve içine iki-üç kilo kahve konulup tekrar kaynatılıyor. Taşmaması için ateşe yaklaştırılıp uzaklaştırılarak kaynayıp kıvama gelince ateşten alınıyor. Kahve, soğuyunca dibine çöken çökelekle karışmasına meydan vermeden 'mutbak' denen ikinci güğüme aktarılıyor ve üzerine şerbet katılıyor.karışım iyice kaynadıktan sonra tortusu ile karıştırılmadan mutbağa aktarılıyor. Mutbaktaki kahve kaynatılıyor. Ateşten alınıp soğuduktan sonra farklı boylarda, mırraya özel, ağız kısımları kapaklı güğümlerin en büyük olanına boşaltılıyor.

Son olarak da en büyük boy çinko cezveye. Cezveye boşaltılan pekmez katılığındaki mırra, içine konulduğu fincanın kenarını boyayacak hale geldiyse kıvamını bulmuş demektir. eskiden kömür ateşinde tam yedi kez yapan kahveciler varmış. Mırra şeker istemiyor; 'Sarhoş ayıltan' diye anılması belki de bu yüzden.*Mırraya güzel koku versin diye zencefil kakule de ekleniyor. mırra, özel sarı bakırdan üzeri işlemelerle süslü ibriğe cezveye konup ısıtılıyor. Mırranın yapılışı kadar sunumuda şölen. Kahvecinin bir elinde kahve fincanı diğer elinde kahve ibriği vardır. Boynunda veya cebinde fincan silecek mendiller. Büyükten küçüğe sıra ile tüm odadakilere ikişer defa ikram ediliyor. tek içimlik dolduruluyor fincana. Birinci içimden sonra kahveci aynı fincana aynı miktar mırrayı koyup tekrar uzatıyor.

Kahve gibi yavaş içilirse soğuyor ve tadı kaçıyor; erken içilirse damağı yakıyor. hafif damağa değdirilerek tadına bakıp; iki-üç yudumda, fincanı 45 derece döndürerek yavaş yavaş içmek gerek.*
herkes aynı küçük kulpsuz, ters çevrilmiş kesik koni biçiminde fincanla içiyor mırrayı. İkram edenin yüzüne bakılıyor, bir yudum alındıktan sonra fincan eline geri veriliyor. Yanılıp da fincanı yere koyan kabalık etmiş sayılıyor.*Ya fincanın derinliği kadar altın koyacaktır içine ya da ikram eden genci evlendirme sözü verecektir. geleneğin nereden geldiği kesin değil, rivayet diyorki: Bir ağanın odasında oturan zengin ağanın kahvecisine bahşiş vermek istemiş. ağaya ayıp olmasın diye bahane aramış. Mırrayı içtikten sonra fincanını kahvecinin eline değil, yere bırakmış. Kahveci fincanı almış. Misafir kahveciye "Kusura bakma unuttum, fincanı yerde bıraktım" deyip gönlünü almak için fincana altın doldurmuş. O gün bugündür, hikâyeyi duyan kahveciler fincan yere kondu mu "Ya fincanımı altın doldur, ya da beni evlendir" diye bahşiş ister olmuş.*Urfa geleneklerinde mırranın kuralları kesin. Bir ailenin konuklarına mırra sunması için özel şartlar gerekiyor. mırra sunmamış bir ailenin çocuğu gün gelip mırra vermek isterse usülüne uygun yörenin ileri gelenlerini evine davet etmek zorunda. Destur (izin) büyük bir*yemek*şöleniyle kutlanıyor.


Kaynak haberler.com

Mırra Deyip Geçmeyin, Her Derde Deva

Taziye ve düğünlerde misafirlere ikram edilen, sıra gecelerinin vazgeçilmez içeceği olan mırra acı kahve, vatandaşların en sevdiği içecekler arasında
Şehirde taziye ve düğünlerde ön plana çıkan mırra vazgeçilmezler arasında Hazırlanışı diğer kahvelerden farklı mırra, içerdiği mineraller sayesinde birçok rahatsızlığa iyi geliyor. Aşırıya kaçmadan tüketilen mırra, baş ağrısına, selülite ve karaciğer hastalıklarına iyi geliyor. acı olmasından gençler tarafından sevilmeyen mırra, yaşlıların l en çok tükettiği içecek oluyor. yudum şeklinde ve tadımlık olarak içilen mırra, tiryakileri cezveler dolusu tüketiyor

sıra gecelerinin de vazgeçilmez içeceği mırra vatandaşların en sevdiği içecek Hazırlanışı zahmetli olan mırra, kahve çekirdekleri iyice kavrulup dövülünce toz haline getiriliyor. kaynatılan kahve, süzüldükten sonra tekrar kendine has cezvede kaynatılarak ikrama hazır hale geliyor. Mırra için özel kahve çekirdeği yoktur. Kahve çekirdekleri kavrulup dibek adlı kaba alınır taneleri inceltilmeden dövülür. Dövme için günümüzde değirmenler ve kahve makineleri kullanılmaktadır. Mırranın hazırlanmasında en önemli kısım kaynatma evresidir. Kaynama süresi, çok uzundur, belli aşamalarda kahvenin telvesi ayrılıp karışıma su eklendikten sonra devam edilir. Çekilmiş kahve üzerine su eklenerek kaynatılır, belli bir kıvamdan sonra tortusundan ayırmak amacıyla mutbak adlı özel kaba süzülür.

Elde edilen karışıma tekrar kahve ve su eklenir. Bir iki defa süzme, kahve ve su ekleme işlemi gören kahve, tortusundan ayrıldıktan sonra kahve katılmadan sadece su eklenerek bir iki kere daha mutbaktan geçirilir. Mırraya tat vermesi amacıyla kakule katılabilir. Sekersiz içildiği için hazırlanırken tatlandırılmamaktadır. Mırra ismi, Arapça acı anlamında murdan türemiştir. Çok acı ve koyu olması nedeniyle ufak bardakta içilir. Yörede kültürel açıdan anlamlı, sunumu özel çaba gerektiren bir içecektir. sağlık üzerinde olumlu etkilere sahiptir Uyarıcı etkiye sahiptir dikkat toplar konsantrasyon artırır Aşırıya kaçmadan tüketilen mırra, baş ağrısına, selülit ve karaciğer hastalıklarına iyi gelit. uyarıcı, canlandırıcı ve yorgunluk giderici etkisi vardır'7'DEN 70'E HERKES İÇEBİLİR' Mırranın vatandaşlar tarafından çok sevilir çok eski ve köklü bir kahvedir. düğün ve taziyelerde ikram edilir Urfalılar mırrayı hayatlarının parçası haline getirmişler. Mırra Arap içeceğidir Arapça'da acı demektir. turistlerde bir defa içtikten sonra alışırlar. Mırra her derde devadır. 7'den 70'e herkes içer
murataltug1985 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 07-05-2018, 21:59   #4
Kullanıcı Adı
murataltug1985
Standart
Kaynak dini hikayeler android programı

Gömlek düğmesi

Hz Ömer halifeliğinde eliyle, gömleğini hareket ettirip etraftakilerin dikkatini çeker Toplantı sona erer halifenin, ömer Beytülmaldan yapılan israfı önlemek için, bir taneden fazla gömleği olmadığı için yeni yıkanmış gömleğinin tekrar aynısını giymiş ve, kurusun diye, hareket ettiriyordu.

Ebu mihcen

Hz. Ömer r.a.'ın hilafetinde hicri 14. yılda, İranlılarla müslüman Araplar arasında Kadisiye muharebesi olmuştu. müslümanların komutanı Ebî Vakkas r.a., çıbanlardan dolayı ayakta duramıyordu. orduyu karargâhdan idare ediyordu binada zincirlere vurulup hapsedilmiş, Mihcen şairliğiyle meşhurdu Geçmişte içki içtiği biline şair, şarabı öven şiirinde şöyle deyivermişti: 'Ölürsem üzüm asması dibine gömüver beni / Öldükten sonra kökleri ıslatsın kemiklerimi!' Bu zat işlediği şarabı öven sözlerinden nezarethanede tutuluyordu.
Binanın çevresinde atlar gören Mihcen, savaşa katılmadığı için yerinde duramıyordu. Ebî Vakkas Hazretlerine dediki-Beni salıver. atını emanet ediver. harbe katılayım söz veriyorum sağ dönersem, tekrar hapse girerim

Mihcen tanınmayacak şekilde yüzünü kapatarak, kısrağa binip muharebeye daldı. düşmanı birbirine kattı, kahramanlık gösterdi. Kimse onu tanıyamadı 'Melek midir, Hızır mıdır?' diye söyleşmeler olurken, Sa'd Hazretleri de, Mihcen hapiste olmasaydı, bu odur ve bindiği at benim atım Belka'dır, derdim' diyordu. Mihcen geceleyin köşkteki nezarethaneye dönüp kendini zincire vurdu. Sa'd atının terli olduğunu gördü sebebini sordu. Sa'd Hazretleri Ebu Mihcen'den memnun kaldı, onu serbest bıraktı. Ebu Mihcen de hataları için tevbe etti.
murataltug1985 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 11-15-2018, 19:52   #5
Kullanıcı Adı
murataltug1985
Standart
Kaynak vehbi tülek.com

1001 OSMANLI HİKAYESİ

BUYURUN CENAZE NAMAZINA

Sultan IV. Murad içki yasağını kontrol için bizzat tebdil-i kıyafetle dolaşır ve yasağa uymayanları şiddetle cezalandırırdı. bir gece şehri dolaşırken bir kahvehanede birkaç kişinin içki ve tütün içtiğini gördü Sultan Murad kahveciye:İçkinin yasak olduğunu bilmiyor musun?” dediğinde kahveci uzun etme hadi sen de çek” dedi. Padişah sesini yükseltip emre karşı gelmenin ne olduğunu bilmiyor musun?” diye sorunca kahveci dayanamayıp “Beyzadem, adınızı bağışlar mısınız” dedi. Padişah
“Murad” deyince, kahveci:
“Sultanlığı var mı?” diye sordu. Padişah:
“Evet” deyince, kahveci masaya yatıp bağırdı“Öyleyse buyurun cenaze namazına

BAĞDAD GİBİ YÜZ KALEYE DEĞERDİN

Sultan IV. Murad 1638 de İran’ın işgal ettiği Bağdad kalesini kuşatır ve
“Bağdad’ı fethetmeden İmam-ı Azam hz lerinin türbesini ziyaretten utanırım” diyordu. siperleri gezip askerine moral veriyordu kale duvarları yıkılmıştı ancak kale fethedilemiyordu. Muhasaranın 37.ci günü Vezir-i Azam huzura çıktı niçin hücum yapılamadığı soruldu. Vezir-i Azam Padişahım sabroluna. Sonunda şehir fetholunacak, zaman vardır. Askeri kırdırmayalım” dedi. Padişah: Senin namın, dilaverliğin bu mudur? diye sorunca Vezir-i Azzam:
“Ben canımı padişaha feda etmişim. Tayyar kulunuz ölmekle bir şey olmaz. Allahü Teâlâ kaleyi ihsan eylesin” dedi ve hücuma kalkışıldı. bayrak dikildi. Tayyar Paşa, elinde kılıç, bir kuleye hücum ediyordu. Kale düşmek üzereydi. bir tüfek Vezir-i Azam Tayyar Paşa’nın alnına isabet etti ve şehid düştü. Sultan murat çok üzüldü “Ah Tayyar!... Bağdad gibi yüz kaleye değerdin” dedi.

ALIN TERİNDE BEREKET VARDIR

Sultan I. Mahmud kuyumculuk yapar, yaptıklarını sattırır, ihtiyaçlarını temin ederdi. Bundan büyük haz duyardı birgün veziri ona yaklaştı ve:
“Niçin zahmet edersiniz?” deyince Padişah: Bre ne yabana söylersiz! Milletin hazinesini, milletin ihtiyaçlarına sarfetmek gerekdir. insan olana durmadan çalışmak gerekdir. İnsanın alın teri ile kazandığı paranın zevki başkadır. İçinde alın teri, göz nuru bulunan kazanç helal olur. Bu kazancın tadı, beti ve bereketi olur” dedi.

SAKINAN GÖZE ÇÖP BATAR

“Bunlar bir vakit beyler idi, kapıcılar korlar idi, Gel gör şimdi, bilmeyesin bey hangidir ya kulları? Yunus Emre” Onyedinci asır da yaşamış ülemadan ve Sultan 1. Ahmed'in şeyhülislamı Çelebi Müfti Hocazade Mehmed Efendi, bulaşıcı hastalıkdan çok korkardı hiç kimsenin hasta ziyaretine ve cenazesine gitmezdi. Bir gün, evin hizmetçisi hastalanıp vefat etti. Efendi hazretleri hiç tereddütsüz konağına bir duvarcı ustası çağırdı. hizmetçisinin öldüğü odayı ördürdü ve Bu oda kullanılmasın dedi ve. Hikmet-i İlahi, "sakınan göze çöp batar" misali, bütün dikkatine rağmen Hocazade vebaya yakalanarak hayata veda etti


BENİM DAHİ MURADIM ODUR

Yavuz, devlete hata edenleri affetmez ve zalimin boynunu vurdururdu hak içinde “Dilerim Allah’dan Yavuz’a vezir olasın” sözü bir beddua idi. Ancak kadirşinastı Fikrini açık söyleyenlere aykırı ise kızar hak sözü ise kabul ederdi.şiddet ve gazabdan korkan, Pîrî Paşa Padişahım, lbir bahane ile beni idam ettireceksin sözleriye korkusunu beirtince gülen Yavuz Benim muradım odur, lakin senin yerine bir adam bulamadım. Yoksa seni muradına kavuşturmak kolaydır” cevabını verdi.


HALİÇTEKİ İLK KÖPRÜ

Haliç’teki ilk köprü Sultan II. Mahmud tarafından yaptırılmıştır. Fakat ondan yüzyıllar önce Fatih, İstanbul fethinde Haliçe geçici bir köprü inşa ettirmiştir 22 Nisan 1453 te Osmanlı gemilerini Haliç’te gören Bizanslılar, büyük ve inanılmaz bir sürprizle karşılaşır Kumbarahane ile Defterdar arası, denize kurulan bir köprü ile birleştirilmiştir Bu köprüde Osmanlı askeri toplar geçiriyordu. Bizanslı tarihçi Kritobulos’un bilgilerine göre, binden fazla fıçı, sandal ve duba, kalaslar ve demir çengellerle bağlanmıştı. En üstü döşeme tahtalarla kaplan mıştı. 700 m uzunlukdaki köprüde 5 asker yanyana yürüyor, toplar çekiliyordu. Bu toplarla Bizans ateş altına alınıyordu. Bizans barış teklif ettiyse de Fatih’i İstanbuldan vazgeçiremedi. Bizans bu köprüyü yaktırmak istedi. Fakat surlardan dışarı çıkan 150 Bizanslı köprüde can verdi.Bizans Prensi Dukas, Sultan Mehmed’in yaptırdığı köprüyle, gelmiş geçmiş cihangirleri geride bıraktığını söyler ve “Böyle bir harikayı kim gördü, kim* işitti” sözleriyle takdir eder

İMPARATOR ÖLÜ GİBİ DONUP KALDI

İstanbul’un fethinde Bizans elçisi Venedikli asilzade Barbaro, Sultan Mehmed in parlak dehasını şöyle nakleder:“18 Mayıs günü Bizanslılar uyandıkları zaman şaşkınlıktan dona kaldılar. sur önünde büyük bir kule duruyordu. Osmanlılar 4 saat içinde ahşap bir kule inşa ederek sur önüne gelmişlerdi. Bu kule mükemmeldi nasıl yapıldığını kimse anlayamadı. Bütün Hristiyan dünyası birleşse yapamazdı. İmparator surlara geldiğinde bu şayan-ı hayret şeyi görünce korku ve dehşetten ölü gibi donup kaldı. Fatih’in parlak zekası karşısında İstanbul’’un fethedileceğini anlamıştı. Kule şöyle yapılmıştı: Sağlam kalaslarla üzeri deve derileriyle kaplanmıştı. yarıya kadar taşlarla doldurulmuştu. top, tüfek veya başka bir silah darbesi ona zarar veremezdi. Deve derisine çit örgüsü kaplanmıştı. Kuleden ordugaha doğru bir yol yapılmıştı. Üzeri kapalı olduğu için surlardan atılan ok ve Rum ateşi, askerlere zarar vermiyordu.Kuledeki toplar, gülleler Bizans askerine ağır kayıplar verdiriyor, birçok binada yangın çıkarıyordu.


Kaynak dini hikayeler android programı

İsveçli resim sanatçısı Caterine Burevik (37), Estonya feribotu ile deniz yolculuğuna çıkmış fakat büyük yolcu gemisi 28 Eylül 1994 de Baltık Dennizi'nde batarak denizcilik tarihinin en büyük deniz kazası meydana gelmişti. Ressam Burevik bu gemide 852 kişi ile hayatını kaybetmişti. 28 Eylül 1994 deki büyük deniz faciasının ikinci yıldönümünde, Ressam Burevik'in ölmeden önce yaptığı 40 adet sergilendi. sergilenen resimlerin tümünde dalgalar, kayalıklar, suya batan insanlar tasvir ediliyordu. eserlerinin isimleri ise şöyleydi: "Keşke Zamanından Önce Varabilseydik, "En Kötü Felaket" İngiliz Telegraph gazetisinin 24 Eylül 1994 tarihli sayısında çarpaz bulmacada, "yolcu listesi" "öldürmek"diplomalı gemi kaptanı"ve "Estonya" kelimeleri bulunuyordu. Dört gün sonra, 28 Eylül, saat 12.30'da Estonya feribotu Baltık Denizi'nde battı. "Hırs ile mutluluk birbirlerini hiç görmezler." (Benjamin Franklin)

New York trafiği en çok olan metropollerdendir. şehrin 5'inci caddesindeki bir adama otomobil hafifçe çarptı. kazada yayaya birşey olmamıştı. ve iş tatlıya bağlandı.
yaya yerden kalkmaya hazırlanıyordu ki, hadiseyi gören aklıevvel, biri yayaya yerinden kalkmadığı takdirde yaralandığını öne sürerek sigortadan para alabileceğini söyledi.Bir anda emeksiz kazanacağı yeşil dolarları düşünen adam, paranın cazibesiyle arabanın önüne yattı. sürücü ise bütün olanlardan habersiz, adamın gittiğini düşünüp, hadisede uzaklaşma telaşıyla gaza bastı. Bir anlık hırsa kapılan arabanın altındaki adam hırsının bedelini canıyla ödedi.

Onkolog Dr. Haluk Nurbaki, Konya'nın tek gazetesi "Babalık" ın başyazarı pederinden işittiği tüyler ürpertici, ibretlik bir hatıra ile mukaddese dil uzatanların akıbetini göz önüne seriyor:
1920'de Saruhan mebusu Mustafa Necati (1894-1929), Cumhuriyetin ilk Maarif vekillerindendi Milli Eğitim Bakanı olarak Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile Harf Devriminde etkin rol oynamıştı
Mustafa Necati, Hz Mevlanaya Konya'ya gelmiş ve Latin harfleri için bir konferans düzenlemişti. ilanlarda:
Eski Harflerle Birlikte Kur'an'ı da Tarihe Gömdük" yazıyord Akşam, mükemmel bir ziyafet verildi Bay Necati, ani bir apandist krizine yakalandı ve hemen ameliyat edildi. Bay Necati kurtulmuş, fakat ne haddini aşarak Kur'an'a dil uzatmıştı. Gece yarısı, imkansız denebilecek bir şey oldu Bay Necati'nin yattığı yatak kırıldı. Hastanın ameliyat yeri patlamıştı ve konferansın yapılacağı saatte Bay Necati gömüldü


NewYork yayınevinde redaktör olarak çalışan 51 yaşındaki George Turklebaum, kalp kriziyle hayatını kaybetti ve 23 kişiyle çalıştığı ofiste, adamın kalp krizi tam 5 gün sonra birisinin İyi misin?' diye sormasıyla farkedilmiş...Patronu, şirkette 30 yıldır çalışan George'un ofise en erken gelip akşam en geç çıkan eleman olduğunu, etrafındakilerle konuşmadan sadece işiyle ilgilendiğini söylemiş...Bu nedenle öldüğünde kimsenin dikkatini çekmemiş... çıkarmamız gereken ders:
Kendinizi paralarcasına çalışmayın... Kimse farketmiyor


Bir gün Süleyman (a.s) bir karıncaya bir yıllık yiyecek miktarını sorar. Karınca
Bir buğday tanesi diye cevap verir.
Cevabı kontrol etmek isteyen Süleyman (a.s) karıncayı bir şişeye koyar. Yanına bir buğday tanesi koyarak hava alacak şekilde şişeyi kapatır bir yıl bekler.
şişeyi açtığında karınca buğday tanesinin yarısını yemiş, yarısını bırakmıştır. Hz. Süleyman karıncaya buğday tanesini neden yemediğini sorar. Karınca benim yiyeceğimi yüce Allah (c.c) verirdi. O' na güvenle buğday tanesinin tamamını yerdim. Çünkü O beni asla unutmaz ve ihmal etmezdi. Fakat bu işi sen alınca aciz bir insandır diye sana güvenemedim. beni unutup ihmal edebilirdin. O yüzden yiyeceğimin yarısını yiyerek yarısını bıraktım" diye cevaplar Yüce Allah (c.c) cümlemizi kul kapısına baktırmasın...

Uzun yıllar önce Çinde Li–Li adlı kız evlenir ve kocası ve kaynanası ile birlikte yaşar. kaynana ile geçinmek zordur ve çok sık kavga edilir Bu, Çin geleneklerine göre hoş değildir çevre tepki gösterir ve cennet gibi bir evlilik gelin– kaynana kavgasıyla ev, ve eşi cehennem haline gelebilir bir şeyler yapmak isteyen genç kadın, babasının eski arkadaşı olan baharatçıya koşar ve Yaşlı adam ona bitkilerden yaptığı zehiri 3 ay boyunca her gün kaynanasının yemeklerine koymasını söyler. Zehir az verilecek, böylece kaynanayı gelininin öldürdüğü belli olmayacaktır. Yaşlı şüphelenilmemesi için kaynanasına çok iyi davranmasını söyler. Li–Li, yaşlı adamın dediklerini uygular. en güzel yemekleri yapıp Kaynanasının tabağına zehiri damlatır. kayınvalidesi çok değişmiştir ona kendi kızı gibi davranır
Genç kadın kendisini ağır bir yük altında hisseder Yaptıklarından pişman vaziyette baharatçıya gider yaşlı adama kaynanasına verdiği zehirleri temizleyecek bir iksir yapması için yalvarır Yaşlı kadının ölmesini istemez
Yaşlı adam Sevgili Li–Li dedi, sana verdiklerim sadece vitamindi. kayınvalideni daha da güçlendirdin Gerçek zehir ise senin beyninde Sen ona iyi davrandıkça zehir dağıldı yerini sevgiye bıraktı; siz gerçek bir ana-kız oldunuz.” dedi. Eski bir Çin atasözü şöyle der “Gül verenin elinde gül kokusu kalır.

Sevilen insan sevgisini insanlara veren insandır.” Hindistan da çok ünlü bir ressam yaptıklarını kusursuz kabul edermiş... Ve ona "Renklerin Ustası" anlamına gelen Ranga Guru derlermiş...
Onun yetiştirdiği ressam Raciçi eğitimini tamamlamış ve son resmini Ranga Guru'ya götürmüş Ranga Guru ise; Sen artık ressamsın Racaçi.. senin resmini halk değerlendirecek, diyerek resmi şehrin en kalabalık meydanına götürmesini istemiş. Yanına kırmızı bir kalemle halktan beğenmedikleri yere çarpı koymalarını rica eden bir yazı bırakmış. Raciçi resme bakmaya gittiğinde görmüş ki, tüm resim çarpılar içinde Çok üzülmüş. Emeğini ve yüreğini koyarak yaptğı tablo kırmızıdan bir duvar sanki.. resmi götürmüş Ranga Guru'ya ve üzgün olduğunu belirtmiş.
Ranga Guru üzülmemesini ve etmesini önermiş. Raciçi yeniden yapmış resmi götürmüş. meydana Ama bu defa yanına bir palet dolusu yağlı boya, ve fırça ile birlikte.. Birkaç gün sonra gittiği meydanda resmine hiç dokunulmamış, Çok sevinmiş ve koşarak Ranga Guru'ya gitmiş Ranga Guru Sevgili Raciçi, sen insanlara fırsat verildiğinde ne kadar acımasız bir eleştiri ile karşılaşılabileceğini gördün Hayatında resim yapmamış insanlar gelip senin resmini karaladı... Oysa ikinci konumda onlardan hatalarını düzeltmelerini istedin, yapıcı olmalarını istedin... Yapıcı olmak eğitim gerektirir...Hiç kimse bilmediği bir konuyu düzeltmeye , cesaret edemedi... Emeğininin karşılığını, ne yaptığından habersuz insanlardan alamazsın... Onlara göre senin emeğinin değeri yoktur...emeğini bilmeyenlere sunma ve bilmeyenle tartışma...


Bir zamanlar psikoloji kitabında Hayatı ve kıymetini anlamak için bir metod vardı Deniyordu ki bunaldığınızda, hayatın çekilmezliğini düşündüğünüzde 10 dakika ayırın ve kendi cenazenizi düşünün..." bu cümleyle çarpılmıştım...
"Kendi ölümümüzü ve cenazemizi" düşünmemiz tavsiye ediliyordu... Tüylerim diken diken oldu ve yazarın saçmaladığını düşündüm okumaya devam ettim...Diyordu ki düşündüğünüzde dünyayı terkettiğinizde oluşacak boşluğu, sevdikleriniz için öneminizi anlayacaksınız...insanların sizin için ne söyleyeceklerini, onlar için ne ifade ettiğinizi hissetmeye çalışın... geriye dönüş şansınız olmadığını, hayat kredinizin bittiğini ve yanıt verme şansınız olmadığını düşünün... Tekrar sarılma, bir kez daha öpme ihtimalinizi hissedin.... Dünyadaki küslük ayrılık ve, kavgaların yanında bu acının ve geri dönülmezliğin çaresizliğini yaşayın...
Bırakın canınız yansın, bırakın alevlerle kavrulsun tüm ruhunuz... musalla taşında düşünün kendinizi seyredin çevrenizde olanların yüz ifadelerini... Akıllarından ve yüreklerinden geçenleri hayal edin"..düşünmeye başlayın Eş oğul anne, baba kardeşlerinizi düşünün ve sorun kendinize onlar cenaze töreninizde ne hissederdi Hayatınızda hiç canınız bu kadar yandımı yandımı düşünün babaaaa..." diye ağlayan biricik oğlunuzu.... Eşim kucağındaki ağlayan emaneti ve ayakta durup per perişan....olmasını Koca çınar babacığım dualar okuyordu, o vakur duruşuyla... Annem, ciğerinden can koparılmış gibi akıtıyordu gözyaşlarını Kardeşlerim, akrabalarım "Çok erken gitti, doyamadı oğluna.." diyordu acıyan tonlarıyla... dostlarım şaşkındı... dün birlikteydik, nasıl olur.." diyordu...Bunları seyredip Hayır ölmedim, burdayım.." demek istedim anladım yazarın ne demek istediğini Farkındalık önemli bir kavramdır Belki de hiç aklımıza gelmeyecek Kitabı okumaya gücüm kalmamıştı Almam gereken dersi almıştım... Şimdi kitabın adını hatırlamıyorum... Şu an yazarken çok kötü oldum... devam ettim hayatımın en zor hayaline... Sırada çevremdekilerin ölümümde neler söyleyecekleri vardı...
Onlarda bıraktığım izleri, yaşananları konuşturacaktım hayalimde....senaryo bana ait olarak.... Yaşarken neler yazmıştım, Canım oğlumun söyleyecek şeyi yoktu... Özleyecekti, yokluğumu hissedecekti.. Ağlayacaktı Ama hayal bu ya, 18-20 yaşına getirdim 2 saniyede oğlumu... "Hayal - meyal hatırlıyorum baba seni... Keşke yaşıyor olsaydın da erkek erkeğe sohbet etseydik Bak mezuniyetimde de babasızdım... Askere giderken kimin elini öpeceğim senin yerine..." diyecek canı yanacak Sevgili eşim. muhteşem hatunum... Nasıl dayanır bensizliğe...O ki benim için herşeyini feda edip koşmuştu bana...Hayatının tek adamı şimdi toprak seni seviyorum diyemeyecekti.... hevesle açamayacaktı çalan kapıyı.... Ve her gece bensizliği haykıracaktı Her sabah bensiz başlayacaktı koca gün... Tek cümlesi takıldı içime; "Oyunbozanlık yaptın be böceğim, hani beraber ölecektik..."Babam - annem,bugüne kadar evlat olarak mutlu edecek hiçbir şey yapamamanın acısıyla kahroldum güzel insanlar...Helaldi hakları... Bilerek kırmamıştım onları...Üzerine titredikleri evlatları onlardan önce göçmüştü dualarına muhtaçtım... Kaç anne ve babanın çekebileceği bir acıydı evladının cenazesinde bulunmak.... insanın uzun yaşadığına üzüldüğü nadir anlardan olsa gerek..Bu yazıyı şu an sizlerle paylaştığıma göre artık sizler de dahilsiniz... hayatıma, birgün bir mail ulaşıyor size ölmüş" diye... Sizler neler düşünür yazardınız...Eşim ağlıyor, sanki gerçekmiş gibi...Oysa amacım "Yaşamanın ve nefes alıyor olmanın kıymetini" göstermek Lafı çok uzattım Ama hayat zor süreç 2 satırla özetlenemeyecek kadar girintili - çıkıntılı...kurduğum hayalle, canımın yanmasına rağmen YENİDEN DOĞDUM..."format attım hayatıma"... sahip olduklarımın farkına vardım ve nefes aldığım için şükrettim...kötü ve acı sahne bitmiş, oyun perde demişti...Peki hayal değil de, gerçek olsaydı ve perde bir daha açılmasaydı
bu yazıyı buraya kadar okumanıza değmiş olmalı... gerildiniz, kötü oldunuz ama buna değer bence... bu akşam melankoliğim ve abartmış olabilirim... Hani sanatçı ve şairiz ya ondandır belki...Bence yazıyı okuyarak bırakmayın...LÜTFEN ALDIKLARINIZI TARTIN, DÜŞÜNÜN VE HAYATINIZI GÖZDEN GEÇİRİN... ölümün kime ve ne zaman geleceğini Yüce Allah' tan başka bilen yok...yaşıyorken ve nefes alıyorken yapabileceklerinizi yapın, ertelemeyin... kırdığınız kalpleri tamir edin... Sizi sevenlere zaman ayırın...Biraz Hıncal abi tarzı olacak ama, sevginizi ve verdiğiniz değeri haykırın onlara iş işten geçmeden.... Ve en önemlisi; VERDİĞİ - VERMEDİĞİ, ALDIĞI - ALMADIĞI HERŞEY İÇİN, TEKRAR TEKRAR ŞÜKREDİN YÜCE YARADAN' A...
Tanışayım, tanışmayayım, yazılarımın ulaştığı takip eden herkes, ..Sizlerle paylaşmak, dertleşmek beni mutlu ediyor, keyif ve onur veriyor...interneti "Adam gibi kullanan" sizlerle aynı platformda olmama şükrediyor bu güne kadar gösterdiğiniz ilgi ve sabra teşekkür ediyorum...Sizi seviyorum "dostlarım"...Herkese derin sevgi ve saygılarımla...


"Kendi kendine ettiğin adem, bir yere gelse edemez alem" (Sultan II. Bayezid)
Bir insanın hak etmediği, liyakati haksızca ona vermek, o işin neticelerinden, pay sahibi olmaktır Bir oto sürücü kursu sahibi, liyakat sahibi olmayan ahbabına “kıyak” bir ehiyet verir. torpil o derecedir ki, ehliyeti adamın gelip almasına gerek kalmadan posta ile evine ulaştırılır. Acemi sürücü özel ilgiden son derce memnundur Çünkü emeksizce ehliyet sahibi olmuştur. her yerde hatırlı dostları vardır
Bizim Acemi şöför arkadaşına teşekkür için keyifle arabasına kurulur Fakat ehliyetli olmak araba kullanmayı bilmek ayrıdır Her trafik kazasındaki gibi adam, karşıya geçen bir çocuğa çarpar. Ve çocuk can verir. ibretlik hadisedir.
bundan sonrası düşünenler için, ibretliktir. Kazada ölen zavallı çocuk Dostuna haksız yere ehliyet veren sürücü kursu sahibinin oğludur

"Ya hayır söyle, ya sus" (Hadis-i Şerif)
Dil, Allah'ın ademoğluna bahşettiği en büyük nimetdir. insan bu nimeti düşünmeli, ağzından çıkana özen göstermelidir. insanın ağzından çıkan sözler o insana anlamına ve neticeye mahküm edebilir. Yazın Bozcaada'da tatil yapan Gökşin Özbak, hurda arabayı görünce, arabanın içine girip ölmüş gibi poz çektirdi. tatil dönüşünde fotografı arkadaşlarına gösterip şaka yapacak ve "Trafik kazası geçirdim öldüm. bu ölümümün fotoğrafı... Ben hortlağım." diyecekti. Tatil bitti ve Gökşin memleketine döndü. ailesi İzmir'e gitmeye karar verdiler. Otomobili Gökşin'in babası kullanıyordu. Manisa-Kırkağaçta mola veren aile, dinlenip yola koyuldular. Yolda Baba Hikmet Bey, yayaya çarptı Kazada araba dört takla attı Gökşin, 7 ay önce şaka olsun diye çektirdiği fotoğraftaki gibi, arabanın arka koltuğunda oturuyordu. Görüntüsü fotoğraftakine çok benziyordu; bir farkla...! Bu şaka değil, Bu şaka değil, gerçekti Fotoğraf şakası ne yazık ki, gerçek olmuştu.

Allah'tan başka bir takım ilahlar edindiler ki, hiçbir şey yaratmaya güçleri yetmez kendileri başkası tarafından yaratılırlar. zararı savamaz Kendilerine fayda edemezler, ne öldürmeye, ne diriltmeye güçleri yetmez." (Kur'an-ı Kerim, Furkan-3) Jerry Siegel ve Joe Shuster adlı Amerikalı 1930' da yeni bilim kurgunun tesiriyle mavi tayt kırmızı mayo giyen Superman'ın hikayesini uydurdular. Superman Amerikada çok beğenilir çok tutulur Kitap, Süperman'e haşa ilahlık atfediyor, herşeyi gören işiten, bir varlık gibi telkinde bulunuyordu. zihinlerimizdeki uluhiyet inancının kirlenmesine sebep olan kahraman, bununla kalmayıp daha sonraki filmlerde normal insan ama İlah gibi tanıtılan filmlere ilham kaynağı oldu. Ama Süperman'ın herşeye yeten gücünün yazarına faydası dokunmadı ve Jery Siegel 81 yaşında perişan ve sefilce hayata gözlerini yumdu 1940'larda Superman'i oynayan aktör Kirk Aly'nin akıbeti de iyi olmadı; Alzheimer a yakalandı. Süperman filmine bulaşan herkesin başına birşey geliyordu; Süperman'ın sevgilisi Margot Kidder araba kazasında tekerlekli sandalyeye mahküm oldu. Süpermanin son aktörü Christopher Reeves'in akıbeti ise farklı değildi; o da, yalnız ve tekerlekli sandalyeye bağlı bir kötürüm. ödeme zorluğu çektiği hastane faturaları ile başa çıkmaya çalışıyor.
Bu, hadiseler insanın yaratılmış olduğunu, ve acziyetini unutarak Kudret-i Sonsuz'un kudretine ortak olmaya kalkmanın ne denli tehlikeli olduğunu apaçık ortaya koyuyor. "İnsana en güzel sıfatı 'fani' diyen vermiştir." (Cenap Şahabeddin)

Sultan Abdülhamid devrinde yaşamış ve Hasköylü Salih diye bilinen yaman bir denizci vardı. İstanbul Haliç'te sandalcılıkla geçimini temin eden kurt denizci, Boğazda ekmek teknesiyle tam 15 deniz kazası geçirmiş, hepsinden sağ kurtulmuştu. Feleğin çemberinden geçmiş tecrübeli denizci olan Salih, kahveciden içmek için su istedi.
Kaderin tecellisine bakın ki, 15 deniz kazasından kurtulan tecrübeli denizci, içtiği bir bardak sudan boğularak hayatını kaybetti.

"Hep isabet edene, hiç tesadüf denir mi!"(Selahaddin Şimşek) İkisi de 1865 te doğdu. Yedi yaşında ikisi de kimyaya başladı. Biri Amerika'da diğeri Fransa'da doğan iki çocuk, 15 yaşlarında aynı kitabın etkisinde kaldı. Mucit iki çocuğun işaretlediği paragraf aynıydı. üniversiteyi aynı yıl bitirdiler alüminyum deneylerine giriştiler. aynı deneyleri yaptılar. 23 Şubat 1896 da elekroliz yoluyla ucuz alüminyum metodunu buldular. buluşları için 2 yıl zengin kimseler aradılar Aradıkları parayı aynı haftada buldular. Patent için müracaatları aynı zamana rastladı.
Ve bundan sonra birbirlerinden haberdar oldular. 1911'de New York'ta karşılaştılar Bunlardan birisi Charles Martin Hall, diğeri Paul Heroult'tu.
iki ilim adamı aynı yıl (1914) öldü. İkisi de aynı hayatı yaşamıştı.

Ey Allah (c.c.)ın kulları genç müslümanlar Her gün sabırsızca bekliyorsunuz e-mail geldi mi?" diye.
Günde kaç kez online olup Mutlu oluyorsunuz, Okumak için sabırsızlanıyorsunuz. Bazı mesajlar gerçekten güzel, Arkadaş ve dostlarınızdan Fakat çoğu alakasız.
Sadece zamanınızı alıyor.Derhal siliyorsunuz.Biliyor muydunuz 1400 yıl önce, Allah(c.c.) size uzun bir e-mail gönderdi.Meleği Cebrail(a.s.) aracılığıyla Kulu Muhammed As’a
Açtınız mı e-maili? Subject: Kur’an,
"Kuşku Barındırmayan Rehber" Download ettiniz mi dosyayı?
Kalbinize bookmark’ladınız mı?
Hayatınızın "favoriler"ine eklediniz mi?
Her sabahınızın "başlangıç sayfası" yaptınız mı? Açtıysanız e-maili
okumuş olmalısınız... elçilerin kıssalarını... Helak olan kavimleri
İnsanlığa mesajları, hayatınızın rehberini, Geleceğe dair güzel müjdeleri. Allah’ın sizden "reply" edip,
E-mail olarak iyi amel beklediğini.
şimdi, her sabah İlk bu e-maili okuyun.
Kur’ân’da "save" edildiği şekliyle,
Hatırlayın ve ona göre "reply" eyleyin.
Sevgili müslümanlar İslamın geleceğine "enter"leyin.

O bir Mehmetçikti. Yüreğinde ailesinin Özlemi, elinde silahı ve Önünde büyük umutları olan bir Mehmetçikti. Bu günü bekliyordu. vatani görevini istemekte idi. o minicik bir yavru idi doğuştan bir Türktü. Mesut 12 yaşına geldiğinde doğudaki dayısı bir çatışmada PKK'lılarca şehit edilmişti. Mesutun hırsı artmıştı. İçinde hiç sönmeyen bir ateş yanıyordu Vatan Sevgisini ve Şehitlik Mertebesinin öğrenmişti Askerlik Vakti gelmişti. Büyük bir umutla koştu asker ocağına . Hayatı boyunca tatmadığı duyguları tadıyordu. annesinin sözleri aklına geliyordu Allahım: Kardeşim bu deryadan kana kana içti. Oğluma da nasip et. Bana dayanma gücü ver demişti. Oda dayısı gibi askerliğini doğuda yapıyordu.
Her an tehlikede olduğunu biliyordu. Fakat bu onun için Önemli değildi.
Asker ocağında Mehmetçiğin çok güvendiği Ali isminde bir arkadaşı vardı. Bir birlerine can yoldaşı olmuşlardı . Sevgi ve üzüntüleri paylaşıyorlardı.
Arkadaşı Ali ile çatışmalara girdiler.
Soğuk gecede ıssız dağlarda omuz omuza PKK militanlarına karşı durdular.
Askerliğin son günleri gelmişti . 2 arkadaş kardeş olmuşlardı. son operasyonlarına çıkacaklardı çok mutluydular vatani görevlerini şeref ile bitiriyorlardı. yarın ailelerine kavuşacaklardı çok şiddetli bir çatışmaya gireceklerini öğrendiler ailelerinden helallık aldılar.bTerör Militanları mermi yağdırıp kaçtılar. Mesutun can yoldaşı Ali vuruldu. Mesut kardeşinin yanına koştu. Kardeşim, Alim duyuyormusun? Alinin şehadeti Mesutu param parça etmişti. Çatışmada Mehmetçikler şehit ve gazileri topladılar. 11 şehit ve çok Sayıda yaralı vardı. Komutan Mesuta yaran varmı oğlum dedi. Mesut: Kalbimde hiç kapanmıyacak büyük bir yara açıldı dedi.


Bir kral halkı için geniş bir yol yaptırmaya karar verdi. yolu açmadan , bir yarışmaya karar verdi. İsteyenin katılabileceğini ilan ettiren kral, yoldan en güzel geçecek kişiyi belirleyecekti insanlar akın ettiler. en güzel araba ve elbiseleriyle gelmişlerdi Kadınlar saçlarını en güzel biçimde yaptırmıştı,
Nihayet, insanlar yoldan geçtiler, kralın yanına döndüklerine hepsi şikayet etti Yolda büyük bir taş vardı ve bu moloz yolculuğu zorlaştırıyordu. yalnız bir yolcu bitişe yorgun argın ulaştı. Üstü başı toz topraktı, ama krala büyük bir saygıyla elindeki altın kesesini uzattı:
Yolculukta, yolu tıkayan taş ve molozu kaldırmak için durmuştum. Bu altın kesesini onun altında buldum. Bu altınlar size ait olmalı. Kral gülümsedi 'O altınlar sana ait delikanlı.' 'Hayır, benim değil. Benim o kadar param olmadı.'
Evet" dedi kral. "Bu altınları sen kazandın, yarışmanın galibisin. Yoldan en güzel geçen kişisin. Çünkü, yoldan en güzel geçen kişi, ardından gelenler için yoldaki engelleri kaldıran kişidir."


Bir zamanlar efendisine su taşıyan bir köle vardı. Köle boynundaki bir sopanın iki ucuna birer kova asar, kovaları su ile doldurur ve eve getirirdi. kovalardan birisi delikti nehirdeki suyun ancak yarısını tutabilirdi Diğeri ise yep yeni ve sağlamdı. Suyu sızdırmadan taşırdı. Tam iki yıl bu böye devam etti. Sucu liki tam kova dolduruyor, bir buçuk kova su getiriyordu. Deliksiz kova başarısıyla gurur duyuyor böbürleniyordu. Zavallı delik kova kusurundan utanıyor kendisinden beklenenin yarısını yapabildiği için üzülüyordu. bir gün dile gelip nehir kenarındaki sucuya şöyle dedi: Ey sucu Kendimden utanıyorum ve senden özür diliyorum.Niye diye sordu sucu. İki yıl boyunca, çatlaklarım yüzünden sular akıp gitti ve yükümün yarısını efendine götürebildin. Sucu delik kovaya acıdı ve şefkatlice şöyle dedi: Efendinin evine dönerken, yoldaki çiçekler senin sayendedir delik kova enfes yaban çiçeklerini gördü ve neşelendi. Ama yolda yine kederlendi, çünkü yükünü akıtmıştı sucudan yine özür diledi. Sucu kovaya şöyle dedi:
Yolun sadece senin tarafında çiçekler açtığını, diğer tarafında çiçek olmadığını farketmedin mi? Bu neden biliyormusun Ben delik olduğunu biliyordum ve faydalandım. Senin tarafındaki yola çiçek ektim. Ve her gün onları sen suladın. bu güzel çiçeklerle efendimin masasını süsleyebildiysem,senin sayende oldu. Senin sayende, efendimin odası güzelleşti..


Bir zamanlar Afrika'da bir kral vardı. Kral, çocukluk arkadaşını yanından ayırmaz Nereye gitse götürürdü.
bu arkadaşının ise değişik bir huyu vardı. ister iyi ister kötü, her olayda Bunda da bir hayır var derdi Bir gün kralla arkadaşı ava çıktılar. Kralın arkadaşı tüfekleri dolduruyor, krala veriyor, kral ateş ediyordu. Arkadaşı bir yanlışlık yaptı ve kralın parmağı koptu.
arkadaşı her zamanki gibi Bunda bir hayır var dedi Kral öfkeyle bağırdı:
Bunda hayır filan yok! Görmüyor musun, parmağım koptu?' Ve sonra arkadaşını zindana attırdı. Bir yıl sonra, kral insan yiyen kabilelerin yaşadığı uzak durması gereken bir bölgede avlanıyordu. Yamyamlar onları ele geçirdiler ve meydana odun yığdılar. odunları tutuştururken kralın başparmağı olmadığını farkettiler. kabile, batıl inançları nedeniyle uzuvları eksik insanları yemiyor Böyle bir insanı yedikleri takdirde kötü olaylar geleceğine inanıyorlardı. kralı çözdüler ve Diğer adamları pişirip yediler.
kopuk parmağı sayesinde kurtulan kral, onca yıllık arkadaşına reva gördüğü muameleye pişman oldu. Hemen zindandan çıkardı Haklıymışsın!' dedi. 'Parmağımın kopmasın bir hayırmış seni zindanda tuttuğuma özür diliyorum.Hayır' diye karşılık verdi arkadaşı. 'Bunda da bir hayır var.'
hayretle bağırdı kral. arkadaşımı zindanda tutmanın neresinde hayır olabilir 'Düşünsene, zindanda olmasaydım, seninle avda olurdum, Ve sonrasını düşünsene'

Atalarımız bazı doğruları vecizeleştirip bizlere hediye etmişdir. Bunlardan biri de Aslını inkar eden haramzâdedir." sözüdür. on sekizinci asırda İstanbul'da Avcı Mehmet diye bilinen Sultan Mehmed'in annesi Turhan Sultan, İstanbul'da gezintiye çıkar Galatadaki Azap Kapı'ya uğrar. Sokullu Paşa Camii'nin orda bir kızcağızın oturmuş, gözyaşı döktüğünü görür. çocuğun önünde kırılmış bir testi vardır Şefkatle seslenir: Yavrucuğum niçin ağlıyorsun, gözyaşı dökme. Kırılan testi olsun. Sil göz yaşını. İşte sana testi parası. Hemen yenisini al. Kızcağız yaşlı gözleriyle Turhan Sultan'a cevap verir
Ben testi için ağlamıyorum. Sabahtan beri iplik gibi akan suda bekleyip de doldurduğum testiyi hizmetçilik ettiğim eve götüremeyecek kadar beceriksizlik gösterdiğim için ağlıyorum. Turhan Sultan cevaptan çok memnun olur. kızcağızın kim olduğunu soruşturur. Ana-babadan yetim bir öksüzdür hayırsever bir ailede karın tokluğuna hizmetçilik etmektedir. kızcağızı saraya alır. Fevkalade bir öğrenimle kızcağız, sarayda örnek bir hanım olur büyük bir itibarla Turhan Sultan, onu padişah hanımlığına layık görür ve Sultan Mustafa (II) ile evlendirir. Saliha Hanım, Saliha Sultan unvanını alır, Hanım Sultan olur. dünyaya getirdiği oğlu Mehmet (I)'in padişah olması sebebiyle Saliha Sultan'lıktan yükselir Valide Sultan olur. Saliha Sultan, Valide Sultan'lığa terfi ettiği halde geçmişini unutmaz. Öksüzlüğünü, hizmetçiliğini, kırdığı testiyi ağlarken elinden tutulup eşsiz bir mevkiye çıkışını, hep düşünür.
Bir gün çevresiyle testisini kırdığı, gözyaşı döktüğü yere Sessizce
gözyaşı döker. Meraklananlar sorarlar. O geçmişi anlattıktan sonra emrini verir:
Testimin kırıldığı yere öyle bir çeşme yapılsın ki, asırlar geçsin; çeşmenin suyu bitmesin, sanatı gözden düşmesin. Testisini kıran kızlar gözyaşı dökmesin. Su bol aksın. Sonra sanat eseri büyük bir çeşme yapılır ki, aradan asırlar geçer, çeşme sanatındaki eşsizliği korur, çevresine su verir bu çeşme Unkapanı Köprüsü'nün Karaköy başında Sokullu Paşa Camii'nin yanındadır olanca ihtişamıyla görmeniz mümkündür. Bu çeşmeyle Saliha Sultan geçmişini unutmamış. Valide Sultan'lığa terfisine rağmen hizmetçilik günlerini mukayese ederek yaşamıştır yaptırdığı çeşmesiyle, ben testi kıran bir hizmetçi kızdım demek istemiş, örnek teşkil etmiştir. siz de unutmayın geçmişinizi, yokluk, sıkıntı ve ıstırap günlerinizi ve sahip olduğunuz imkanlarınızla yapmanız icap eden hizmetlerinizi...

Bir ormanda iki kişi ağaç kesiyormuş.
Birinci adam sabah erken kalkıyor, ağaç kesiyormuş, bir ağaç devrilirken hemen diğerine geçiyormuş. Gün boyu ne dinleniyor ne vakit ayırıyormuş. Akşamları arkadaşından bir kaç saat sonra ağaç kesmeyi bırakıyormuş.
İkinci adam arada dinleniyor hava kararınca eve dönüyormuş. ne kadar ağaç kestiklerini saymaya başlamışlar.
İkinci adam çok daha fazla kesmiş.
Birinci adam öfkelenmiş: nasıl olabilir? Ben çok çalıştım. Senden erken işe başladım, senden geç bitirdim. Bu işin sırrı ne?" İkinci adam tebessümle yanıt vermiş: "Ortada sır yok. Sen durmaksızın çalışırken ben dinlenip baltamı biliyordum. Keskin baltayla, daha az çabayla daha çok ağaç kesilir."
Kendimizi geliştirmek, baltamızı bilemektir. Kendimize zaman ayırıp,yaşamımızı objektifçe gözden geçirmektir. Zayıf alanlarımızı geliştirmek için çaba göstermektir. zihnimizin, ruhumuzun karakterimizin güçlenmesi için olmazsa olmaz bir koşuldur. Delfi'deki tapınakta Sokrates'in şu sözü yer alır: "İnsan Kendini Tanı Kendini tanımak olduğumuz noktayla olmak istediğimiz nokta arasındaki yoldur. Bireysel ve iş yaşamımızda başarılı,ve mutlu olmak istiyorsak, baltamızı bilemek için kendimize zaman ayırmalıyız.

Bir zamanlar, büyük ve güçlü bir ülke yöneten kralın dört eşi varmış Kral en çok dördüncü eşini sever, bir dediğini iki etmez, herşeyin en güzelini ona verirmiş. Kral üçüncü eşini de çok severmiş.güzelliğin bir gün kendisini terk edebileceğinden korkup, onu kıskanır,üzerine titrermiş. Kral ikinci eşini de severmiş. Kendisine karşı iyi ve sabırlı davranan eşi, ne derdi olsa daima yanında bulunur, ona destek verirmiş.
Kraliçe olan birinci eşiymiş. Onu en çok ve karşılık beklemeden seven, bu eşi olmasına rağmen, kral bu eşini hiç sevmez ve ilgilenmezmiş.kral ölümcül bir hastalığa yakalanmış. öleceğini anladığı ve yalnız kalmaktan çok korktuğu için, eşlerinden hangisinin ölüm yalnızlığını paylaşmak isteyeceğini öğrenmek istemiş.
En çok sevdiği dördüncü eşine,
Ölümde bana eşlik etmek ister misin?" diyince yanıt kalbine bıçak gibi saplanmış cevap Mümkün değil!" olmuş. Hayatımda seni sevdim, benimle ölmeyi kabul eder misin?" sorusuna üçüncü eşi, Hayır, hayat çok güzel. Sen ölünce ben evleneceğim." diyince kral yıkılmış. Her sorunumda, her zaman yanımda olan, sendin. bana yardımcı olur musun?" sorusuna karşı, ikinci eşi bir şey yapamam. sana mezarına kadar eşlik eder, güzel bir cenaze yaptırır ve yas tutarım." karşılığını almış. kral birinci eşinin sesiyle irkilmiş"Nereye gidersen git, seninle olurum, seni takip ederim." inlemiş kral; "Keşke bir şansım daha olsaydı..."

YAŞAMDA HEPİMİZ DÖRT EŞLİYİZ.......
Dördüncü eşimiz :"VÜCUDUMUZ !!!"
Onun güzel görünmesi için ne kadar zaman, kaynak ve çaba harcarsak harcayalım, öldüğümüzde bizi terk edecektir. Üçüncü eşimiz :"SAHİP OLDUĞUMUZ SERVET ve STATÜMÜZ !!! Ölür ölmez başkalarına yar olacaktır.
İkinci eşimiz :"AİLE ve DOSTLARIMIZ !!!"
Tüm sorunlarımızı paylaştığımız bu kişilerin en son yapabilecekleri şey, bu dünyadan gözleri yaşlı bizi uğurlamak olacaktır. birinci eşimiz :"RUHUMUZ !!!" Gelirim ey dost; ayaklarım kanasa da dikenlerden, dar kafeslerden kurtulup, kırıp zincirlerimi yine gelirim. Gelmesem Sana, Sensizlikten yok olurum. Yolunda ölmek için, Seni ararken, Sende tükenmek için gelirim.


Kaynak dini hikayeler android programı

Güllerin efendisi Hz Muhammed Sav

Yalınayak, başı açık dosta kavuşmanın hayaliyle çıktım yola. 'Gül'e doğru savurdu rüzgâr beni. Dağın bağrındaki ateşten kâinatı ısıtan güneşten sordum gülü Güllerin Efendisi'nden destur için ne lâzım." dedim. O'nun adıyla dile geldi dağlar ve taşlar, tebessüm etti güneş. Hepsi bir ağızdan, "Teri gül kokan Gül Sultanı'ndan kabul için seher kapılarının önünde kul olasın, bel kırıp boyun burasın. Hakk'a yönelip el pençe divan durasın." dediler. "İnsan olana saygı duyasın, kırık gönüllerde tahtlar kurasın, yaralı gönüllere muhabbetinle merhem olasın." diye nasihatte bulundular. "Hakk'ın sadık dostuna, hidayetin güneşine, inayetin gözbebeğine, rahmetin timsaline, rububiyet saltanatının , kâinatın muallimine, Habib-i Zîşan'a ve O'nun âline ve ashabına milyon kere salât ve selâm olsun." dediler. Âh Efendim, Can Efendim, Gül Efendim! Dosta giden çile dolu yollarda, getirdiğin huzura, nuruna aydınlığına muhtacım. Bilirim kılâvuzu Sensin dosta çıkan yolların, haritası

Sana emanettir gül coğrafyasının. Günahkâr bedenimi yüklenip nuruna kavuşmak ve şefkatin için yöneldim kapına. Güneşin ağlayarak doğduğu vakitte, sızlanışım vardır ney misali. Serin seherlerde uykularımı kaçıran hasretin vardır. Seni ararken rüzgâra döktüm derdimi. Sessiz bir 'âh'la kanatlandı kuşlar. Ağır ağır aktı mavi
menzile doğru bulutlar. Kanayan gül yapraklarından, yaralı bülbüllerden geldi selâmı baharın. Andım yine Seni her şey yâdımdan silindi Hayalin gönlümün tepelerinde gezindi Bu bir serap olsa da hafakanlarım dindi Andım yine Seni her şey yâdımdan silindi.' Hayalini kurdum binlerce yıl uzaktan. Bir tebessümüne hasret kaldı günahkâr bakışlarım. Sen bir serap gibisin içimin çöllerinde; yaklaştıkça uzaklaşan, uzaklaştıkça yaklaşan ve yakan...

Hayalin bile serinliktir kavrulan ruhum için, hayalin bile tat verir acıyan yüreğime. Adın geldiği ve ismin can olduğu zaman cümlelerim yok olur bütün düşmanlıklar ve savaşlar. İhtiyar dünya şahittir buna. Hz. Ömer'in öfkesi, eridi Efendim. Hz. Vahşi, günahları için gözyaşını Senden öğrendi. Gel Efendim, bir gece yarısı cesedime can olmak için gel, damarlarıma aşkınla dolmak için gel! Ah Efendim, andım yine Seni her şey yâdımdan silindi. Keşke hep aşkınla oturup aşkınla kalksam
Ruhlar gibi yükselip de ufkunda dolaşsam Bir yolunu bulup gönlünden içeri aksam Keşke hep aşkınla oturup aşkınla kalksam.' Aşkının odunda pervaneler gibi yansam kalbimi "Ya Bâkî Ente'l-Bâkî " sırrıyla Hakk'a hediye sunsam. Kalbini nasıl arındırdıysa melekler, ben de Seni rehber edinip kirlerimden arınsam. Rabbimin yolunda dünyadan firar etsem, merhametinin gölgesine sığınsam. Ürkek ceylan misali yanına sokulsam. Bir yolunu bulsam, muhabbet olan gönlüne aksam. yanlış efendilere köle olmaktan ebediyen kurtulsam. Keşke hep aşkınla oturup, aşkınla kalksam..

Anlasam vuslata ferman gelecek
Hicranlı gönlüm durmadan inleyecek
İnleyip en taze hislerle bekleyecek
Anlasam vuslata ferman gelecek?'
Beni de çağırır mı çağları delen sesin? Bir dua sonrası ay yüzünle yüzüme Günahkâr olsan da gel!" der misin? İçimdeki sancı nedir, Efendim?
Nedirbu zamansız mekânsız hasret yüreğimdeki ağırlık, da ne?
Sadık dostun Ebu Bekir,
öfkeye galip gelen Ömer,
edep tacını giyen Osman,
sırrını emanet ettiğin ilim kapısı Ali hürmetine, beni de kucakla şefaatinle. Nerededir gönlüne akan yol?
Kurban olsun canım Hakk'ın yoluna, vuslatına ferman gönder Efendim.

Kalbim bir güvercin kalbi gibi titrerken ardından Ne olur sana ulaşmam için kanadından Bir tüy ver,
Kalbim bir güvercin kalbi gibi ardından.'
Bedenim kafes Efendim, kalbim tutsak bir güvercin titriyor kafesinde.
Uzaklığın çekilesi dert değil.
İsmini ansam gecenin ıssız saatlerinde, bir cuma sabahı duaya dursam,
gül kokan melekler gelir mi Korkuyorum gurbette Sensizlikten Yüreğim Sensiz karanlık,
yüreğim Sensiz gece...
Sana doğru kayıyor gönlüm
gökde yıldızlar ve kirpiklerim kapansa; Sen, gül kokunu yüklenerek gelsen güneş gibi ısıtsan buzdan duygularımı. Rüyalarım şeref bulsa güneş cemalinle. Kur'an ilmini elinden içsem
ab-ı hayat misali. Taif dönüşü duan hürmetine kabul görsem Efendim...

Ey kupkuru çölleri cennetlere çeviren gül gibi gel gönlüme dökül!
Vaktidir, ağlayan gözlerimin içine gül
Ey kupkuru çölleri cennete çeviren gül.'
Ey susuz kalanlara pınarlar gibi akan Sevgili! Yaradan, 'Habibim' demiş Sana, Sen olmasaydın gökleri yaratmazdı
ilân etmiş âleme. Ağaçlar kök sökmüş
sökmüşler toprağı bağrından
Hurma kütüğü inlemiş ardından.
Ey taşlarla konuşan Sevgili gelsen bana, ağlayan gözlerimin içine nazar kılsan, nurun aksa gözlerimden gönlüme.
Ve yanarak menziline varsam.
Mecnun gibi koşan kulun olayım
kor saç içime ocaklar gibi yanayım
Sensiz geçen acı rüyâdan kurtulayım Mecnun gibi koşan kulun olayım.'

Eğer dünya bir nefeslik mekânsa mekân imtihansa kul için,
Mecnun eyle beni gerçek Leyla'ya. Hubeyb gibi, Mus'ab gibi, Enes gibi, Ashab-ı Bedr ve Şüheda-yı Uhud gibi... Candan canandan, geçip Sana geleyim Şehadet olsun sensizliğin bedeli.
Bir kor saç içime, ocaklar gibi yanayım. Bu can yoluna kurban olsun anam-babam sana feda olsun
yâ Rasulallah.

Aklım Senden uzak günleri saymakta Ruhuma sis duman kasvet yayılmakta
Göster çehreni Aklım Senden uzakta sensiz günleri saymaktayım
Kalbimin çekirdeğinde ince bir sızı; Efendim. Sensizlikle imtihan etme Yaradanım. Sana ulaşmak zor olsa da Sana ulaşma arzusunu içimden alma vakit dolmadan emanetini alma
ölüm meleği beni bensiz bıraksın
ama Sensiz bırakmasın.
Son demde Gönlüm ufkunla dolsun
Her yanda defler duyulsun Son demde

Ah Efendim, Can Efendim, Gül Efendim! "Kefenimi giymeye başladığım demde", Sana döndüm yüzümü. "Zaifem âcizem, ilâhî." Dualarım, Senden yana.
Fidanları yeşertir gözyaşlarım. Kapanırken âlemde gözlerim
tut ellerimi. Öyle bir gel ki beni almaya, sümbül nergis eşlik etsin endamına. Her tarafta neyler duyulsun,
rüzgâr gül kokunu kâinata savursun. Ağaçlar, yapraklar düğün kursun.
son demimde ruhum huzurla dolsun.
Ya Rabbim, Dünya imtihan salonudur. insan ise, sınanmaktadır, diyorsunuz. Allah beni yaratmış.
murataltug1985 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 11-27-2018, 19:08   #6
Kullanıcı Adı
murataltug1985
Standart
Kaynak islam ansiklopedisi android programı

RESULULLAH'TAN HİKAYELER

BEDİR'DE MELEKLERİN YARDIMI

Hz Ömer ra anlatıyor:*Bedirde Allah'ın Resulü ve sahabileri üç yüz on dokuz
Müşrikler ise bin, kişiydiler Peygamber as kıbleye döndü ellerini kaldırıp şu duayı etti Allah'ım vaadini yerine getir;
Allah'ım, müslüman halkdan küçük bir topluluk helak olsa, yeryüzünde sana ibadet edecek kimse kalmaz Allah'ın Resulü Rabbine yalvarırken. Cübbesi düşmüştü. Hz Ebu Bekir cübbesini kaldırdı ve Ey Allah'ın Peygamberi, Rabbin sana olan vaadini yerine getirecektir! dedi.*Allahü Teala: «Hani Rabbinizden yardım istiyordunuz da o size meleklerin binlercesi ile yardımda bulunmuş duanızı kabul buyurmuştu. mealli Enfal Suresi indirdi. Ve Allahü Teala meleklerle Resulüne yetişti.*
(Buhari, Müslim, Tirmizi)


İbni Abbas ra anlatıyor:* müslüman biri müşrikler karşısında güç vaziyette kalmıştı, birden bire müşriğin üzerinde bir kamçı darbesi duydu müşrik sırt üstü yıkıldı. adamın burnu kırılmış, yüzü yarılmıştı Allah'ın Resulü:*bu' üçüncü kat semadan gelen yardımdır! buyurdu.*(Müslim)

Bera ra anlatıyor:*Uhudda müşriklerle savaştık. Resulullah bir okçu bölüğünü geçitte bıraktı. Başlarına Abdullah bin Cübeyr ra ı kumandan tayin etti Mevkiiden ayrılmayın. Bizim galib görseniz de ayrılmayın; onların galebe ettiklerini görseniz de bize yardıma çıkmayın mevkide kalın! diye emir verdi.*taarruzumuz karşısında müşrikler bozulup kaçdı.müslüman askerleri
Ganimeti konuşdular okçu kumandanı Abdullah bin Cübeyr ra Peygamber as mevkii terk etmeyi tenbih etti, dedi. okçular dinlemediler ganimet için yerlerini terk ettiler. düşman saldırıp galib geldiler. Bu saldırıda müslümanlar yetmiş şehid verdi

Uhud savaşında müşriklerin lideri Ebu Süfyan bağırdı:*— Muhammed aranızda mı? Peygamber as Cevap vermeyin, dedi.*Ebu Süfyan Ebu Kuhafe içinizde mi? diye sordu. Peygamber Cevap vermeyin, dedi.*Ebu Süfyan Hattab'ın oğlu aranızda mı? diye sordu.*
cevap alamayınca, bunlar muhakkak öldürülmüş, yoksa cevap verirlerdi, dedi. Hz Ömer, kendini tutamadı Yalan söylüyorsun, ey Allah'ın düşmanı, Allah sana perişanlık verecekleri yaşatacak dedi. Süfyan Yüksel Hübel! diye bağırdı. Peygamber as Allah yücedir, o en yücedir buyurunca Süfyan Bizim Uzza'mız var, dedi. Peygamber as
Allah bizim mevlamızdır, sizin mevlanız yok, buyurdu (Buhari)

Enes ra anlatır:*Enes ra nın amcası Bedir savaşına katılmamıştı.* Peygamber as ın ilk harbinde bulunamadım, Allah Resulü ile beraber bir savaşta bulunmak nasib ederse, müşriklere nasıl muharebe edeceğimi göstereceğim dedi.*Uhud harbinde müslümanlar yenilince Rabbim, müslümanların hareketi yüzünden sana özür beyan eder, müşriklerden uzaklaşıp sana yönelirim, dedi ve kılıcı ile Sa'd bin Muaz ra ile karşılaşınca Nereye ey Sa'd? Ben Cennet kokusunu Uhuddan duyuyorum! diye bağırdı.*
Düşmana taarruz eddi ve şehid düştü. O kadar yara almıştı ki, Kızkardeşi, kendisini beninden tanıyabildi. Vücudunda seksenden fazla mızrak, kılıç ve ok yarası vardı.*(Buhari)


Ebu Zer ra, Peygamber as ın şöyle buyurduğunu anlatıyor Allahü Teala üç kişiyi sever, üç kişiye buğz eder. Allah'ın sevdiği üç kişi şunlardır bir adam Allah rızası için bir şey istemiş, fakat kavimi vermemiştir. kavimden bir adam gizli olarak vermiştir.*Bir topluluk yolculuğa gece vakti devam etmiş uyku her şeyden sevgili olunca, hepsi uyudukları halde birisi sevgisini hissederek Allah'ın ayetlerini okumuş, ibadet etmiştir.* O kimse müfrezede Düşmanla karşılaşmıştır ve şehid veya gazi oluncaya kadar düşmana taarruz etmiştir.*Allahü Teala'nın buğz ettiği üç kişi şunlardır:*1 — Zina eden ihtiyar.*
2 — Kibir sahibi fakir.*3 — Zulüm yapan zengin.*(Tirmizi, Hakim)


Ebu Hureyre ra anlatıyor:*Adamın biri:*
— Ey Allah'ın Resulü, insanlardan iyi muameleye en layık olan kimdir? diye sordu. Peygamber as— Anan, sonra anan, sonra yine anan sonra da babandır. Bunlardan sonra akraba ve en yakınındır buyurdu.*(Müslim)

Ebu Hureyre ra anlatıyor:*Peygamber as, torunu Hazreti Hasan'ı öptü. Yanındaki sahabi Akra' on tane evladım var hiç birini öpmedim, dedi. Peygamber as kendisine Şefkat ve merhamet göstermeyene, Allah da rahmetini ihsan etmez, buyurdu.*
(Buhari, Ebu Davud, Tirmizi)

*
Eyyub Ensari ra nın bir bodrumu Hurmalarını koyardı. Gül cinlerinden biri hurmaları kaçırdı. Ebu Eyyub ra Peygambere şikayet etti.*Allah'ın Resulü Git ve cinni gördüğün vakit; «Allah'ın adı ile Resulullah as git» diye söyleyi buyurdu.*Ebu Eyyub ra cinni yakaladı cin tekrar gelmeyeceğine yemin ettiği için bıratı Resulullah as
esiri ne yaptın? diye sordu. Ebu Eyyub gelmeyeceğine yemin etti, dedi. Peygamber as yalan söylemiş, buyurdu. Ebu Eyyub ra cinni 2. Defa yakaladı. yine bıraktı Ebu Eyyub ra cinni 3. Kez yakaladı ve Seni Resule götürünceye kadar salıvermem, dedi.*
cin Evinde Ayetü'l Kürsi'yi oku, ne cin, ne şeytan yaklaşabilir, dedi. Allah'ın Resulü şöyle buyurdu o cin Yalancı olduğu halde, bu defa sana doğru konuşmuş.*(Buhari, Tirmizi)


Kaynak islam ansiklopedisi android programı

RESULULLAH'TAN HİKAYELER
*
Ibni Abbas radıyallahu anh anlatıyor:*
Resulüllah as ın sahabilerinden biri bilmeyerek, çadırını bir mezar üzerinde kurdu. mezardaki Tebarekellezi biyedihi'l mülk Suresini okuyordu sahabi — Ey Allah'ın Resulü! Farkına varmadan bir kabire çadır kurdum mezardaki Tebareke suresini sonuna kadar okudu diyince Peygamber as şöyle buyurdu O sure koruyucu ve kurtarıcıdır; kabir azabından kurtarır.*
(Tirmizi)

Enes ra anlatıyor Abdullah bin Selam ra bir arazide meyvelerini toplayıp Allah'ın Resulüne gelir ve Ben Peygamberden başkasının bilemeyeceği üç şey soracağım der ve 1 — Kıyametin ilk alametlerini 2 — Cennet ehlinin ilk yemeğini 3 — Çocuğun erkek ve kız olmasını sağlayan nedir diye sora
Peygamber as — Onları şu anda Cibril haber verdi, buyurdu. O, melekler içinde yahudilerin düşmanıdır, dedi.*
Allah'ın Resulü«Kim Cibril'in düşmanı olursa kahrından helak olsun çünkü o, Kur'an'ı senin kalbine indirdi Ayet-i ni okudu.*ve buyurdu:*Kıyamet alametlerinin birincisi, insanları doğudan batıya toplayan ateştir.*
Cennet ehlinin ilk yemeği Hut ismindeki balığın ciğerine bitişik parçadır. Çocuğun erkek veya kız olması ise, münasebette erkeğin menisi kadınınkinden önce gelirse erkek aksi olursa kız doğar, buyurdu.*

Abdullah bin Selam, «Allah'tan başka ilah olmadığına, ve peygamberimizin Allah'ın Resulü clduğuna şehadet edip Kelime-i Şehadet getirip müslüman oldu dedi ki:*— Ey Allah'ın Resulü, yahudiler kavgacı ve iftiracıdır onlara sormadan müslüman olduğumu öğrenirlerse bana iftirada bulunurlar, dedi.*Yahudiler geldiklerinde Peygamber as Abdullah nasıldır diye sordu. Yahudiler O, en hayırlımız ve en hayırlımız efendimizin oğludur, dediler. Peygamber as Abdullah'ın müslüman olduğunu düşünebilir misiniz? dedi. Yahudiler:*— Allah, korusun, dediler. Abdullah ra Allah'tan başka ilah olmadığına, Muhammed'in Allah'ın Resulü olduğuna şehadet eddi yahudiler en kötümüz, en kötümüzün oğlu! diye bağırıp etmedikleri kötülük bırakmadılar.*Abdullah ra korktuğum bu idi, ey Allah'ın Resulü, dedi.*(Buhari)

Ebü Said ra Peygamber as ın şöyle buyurduğunu anlatır Kıyamette Nuh as çağırılacak Allahü Teala emirlerimi tebliğ ettin mi?? diye soracak. Nuh as
Evet, ey Rabbim, diye cevap verecektir.*
Allahü Teala, Nuh as ümmetine:*
size tebliğde bulundu mu? diye soracak. Nuh as ümmeti Hayır, akıbeti gösterecek kimse gelmedi, diye cevap verecek Allahü Teala Ey Nuh, sana şahidlik edecek kimse var mı? diye soracak.*Nuh as Muhammed as ile ümmetini gösterecek ve ona şehadet edecekler ve Böylece sizi, insanlara şahid olasınız ve Resul de size şahid olsun diye, adaletli ve hayırlı bir ümmet yaptık» (Bakara Suresi) mealindeki Ayet-i Kerimedeki şahidlik budur.*
(Buhari, Tirmizi)

Ebu Ümeyye Şabani ra Ebu Sa'lebe ra a «Ey iman edenler, kendinize bakın, siz doğruyu bulunca, sapmış olanlar size zarar vermez.» (Maide Suresi) Ayetini sordu Ebu Sa'lebe ra — Allah'a yemin ederim ki, Peygamber as a bunu sormuştum şöyle demişti— «Muhakkak iyiyi emredecek, kötüyü menedeceksiniz cimri ve zalimi, insanlar arasında nefse uymanın yaygın hale geldiğini, dünyanın ahirete tercih edildiğini, herkesin yalnız kendine hayran kaldığını görünceye kadar böyle yapın Bunları gördüğünde insanları bırak, dünya ve ahirette sana faydalı şeylerle meşgul ol ve haramdan uzak dur. sizden sonra öyle bir zaman gelecektir ki, o zaman dine sarılan ateşi eline almış kimse gibidir iyi amel işleyene salih amel işleyen elli adamın sevabı vardır.»*(Tirmizi, Ebu Davud)

Bir Rum şehrinde büyük bir asker safına karşı Müslümanlardan biri Rumlara hücum etti insanlar Subhanallah kendisini tehlikeye atıyor diyince Eyyub Ensarri ra dedi ki insanlar, siz «...elinizle kendinizi tehlikeye atmayın...» ayeti Ensar hakkındadır Allahü Teala islamı zafere erdirince yardımcılar çoğalmıştı mallarımız zarara uğradı dediniz Halbuki islam muzaffer kılınmış yardımcılarımız çoğalmıştı mallarımızın yanında kalıp ziyan olmasın demiştiniz Allah bizi reddetti ve «Allah yolunda mallarınızı harcayın, cimrilik ve israfla kendinizi tehlikeye atmayın; mücahidlere maddi ve manevi yardımda bulunun. Allah iyilik ve ihsanı sever Bakara Suresini inzal etti. Ve malların yanında kalıp savaşa katılmamak tehlike oldu.*Eyyub ensari ra a şehidliğe erip Allah yolunda kendisini savaşın ön saflarına attı.*
(Tirmizi, Ebu Davud, İbni Mace)

Enes ra Peygamber as ın şöyle buyurduğunu anlatır Allahü Teala yeri yarattığı zaman yer hareket ediyordu ve dağları yarattı. Dağları yer yüzüne oturtunca, yer karar buldu. Melekler dağın şiddetine hayret ettiler— Ey Rabbimiz, yarattıkların arasında dağdan kuvvetlisi var mı? diye sordular. Allahü Teala demir, diye cevap verdi. Melekler demirden kuvvetlisi var mı? dediler.*
Allahü Teala: "*ateş, buyurdu. Melekler:*
ateşten kuvvetlisini sordular Allahü Teala rüzgar var, buyurdu.*Melekler rüzgardan kuvvetlisini sorunca
Allahü Teala sağ eli ile sadaka verirken sol elinden gizleyerek veren Ademoğlu daha kuvvetlidir.* buyudu(Tirmizi)

Cabir ra anlatıyor:*Peygamber as
üzüntümü sordu Ey Allah'ın Resulü, babam Uhudda şehid oldu. Bir çok kız evlad ile büyük de bir borç bıraktı, diye cevap verdi Peygamber as Sana Allah'ın babanı nasıl karşıladığını müjdeleyeyim mi? dedi müjdele, ey Allah'ın Resulü! dedim. Peygamber as
Allahü Teala hiç bir zaman perdesiz konuş-mamıştır. Ancak babanı diriltip, kendisi ile perdesiz konuştu ve: __ Ey kulum, dilediğini dile vereyim, buyurdu. Baban:*Rabbim, beni bir defa daha dirilt de senin yolunda ikinci olarak öldürüleyim, dedi. Allahü Teala
insanların' öldükten sonra ikinci defa dünyaya tekrar dönmeyeceklerine hükmettim, buyurdu, ve Allah yolunda öldürülenleri öldüler zannetmeyin, onlar Rablerinin nezdinde diridirler, cennet nimetleri ile rızıklanırlar» Al-i Imran Suresi Ayet-i Kerimesi nazil oldu

«Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü zannetmeyin. onlar diridirler, cennet nimetleri ile rızıklanırlar.» (Al-i Imran Suresi) Onların ruhları cennette yeşil kuşlar içerisinde dilediği yere uçarlar, Arşa asılı kandillere konarlar, ortadan perde kalkar ve bizzat Allahü Teala kendilerine hitab eder— Nimetinizi artırmamı istiyor musunuz fazlalaştırayım ? diye sorar. Onlar:*
Ey Rabbimiz, ne isteyeceğiz? Cennette bulunup dilediğimiz yere uçuyoruz, diye cevap verirler.*Allahü Teala ikinci defa Bir şey istiyor musunuz diye sordu.*
Onlar, Ey Allahım, ruhlarımızı bedenlerimize iade et dünyaya dönelim ve bir defa daha senin yolunda öldürülelim, dediler.*(Tirmizi)

Ebu Hureyre ra, Peygamber as ın şöyle buyurduğunu anlatır:* İbrahim as kıyametde babası Azer'le yüzü tozlu ve karanlık bir halde karşılaşıp bana isyan etme! dememiş miydim? diye soracak Babası bugün sana isyan etmiyorum, diyecektir ibrahim as Rabbim, sen kıyamette beni mahzun etmeyeceğini vaadetmiştin babamın perişanlığından büyük bir sıkıntı var mı diyecek
Allahü Teala:*Ben, kafirlere cenneti haram kıldım, buyuracaktır. İbrahim as denilecek ki Ey İbrahim, ayaklarının altına bak, ne var?*İbrahim as ayaklarının altında ayaklarından tutulup cehenneme atılan kanlar içinde boğazlanmış bir hayvan (ki, bu Azer'dir) görecektir.*(Buhari)

Kaynak islam ansiklopedisi android programı

RESULULLAH'TAN HİKAYELER
*
Ebu Said ra Peygamber as ın şöyle buyurduğunu bildiriyor:*Kıyamette ölüm, ak ve kara renkli bir koç şeklinde getirilir ve cennet ile cehennem arasında bırakılır.*Ey cennet ehli diye nida edilir.*Cennettekiler başlarını kaldırınca aynı ses Şunu tanır mısınız? diye sorar. Cennet ehli, Bu ölümdür, diye cevap verir aynı ses Ey cehennem ehli! diye nida eder Onlar da Bu ölümdür, diye cevap verir.*koç yatırılarak boğazlanır aynı ses sahibi:*
burada ebedilik var, asla ölüm olmayacak diyecektir.*Peygamber as a «Sen onları hasret gününde ilahi emrin yerini bulacağı ile korkut. dünya ehli gaflet içindedirler. «Ve iman etmiyorlar» (Meryem Suresi)
(Buhari, Müslim, Tirmizi)


Yennar bin Eslemi ra anlatıyor:*
Elif, Lam, Mim, Rum Arap topraklarına çok yakın bir yerde mağlub oldu. Rum mağlub olduktan sonra, bir Kaç senede galib gelecekdir.» (Rum Suresi) Ayet-i Kerimeleri nazil olduğunda Fars iranlılar üstündü Müslümanlar Rumların irana galib gelmesini istiyordu. Çünkü onlar da kitap ehli idiler.* Rum'un Fars'a galib geldiği günde müminler sevindi Allah dilediğine yardım eder. Allah düşmanlarına galib, dostlarına rahmet edicidir.» (Rum Suresi) Ayet-i kerimesi de bunu ifade eder

Kureyşliler ise İranlıların ruma galib gelmesini istiyordu. Kureyş gibi iran da kitap ehli değildi ve öldükten sonra dirilişe inanmıyorlardı. Rum suresi nazil olunca Hazreti Ebu Bekir Rum mağlub oldu...» diye sevindi Kureyşliler Ebu Bekir ra bu, sizinle bizim aramızda bir meseledir. —Peygamber Sahibiniz, Rum'un Fars'a galib geleceğini zannetti. Seninle bahse girelim mi? dedi.*ve
Girdiler bahse girmenin haram kılınmasından evvel idi. Ortaya yüzer deve koyuldu.* Ayetteki bir kaç sene tayin edildi. Rumlar iranlılara galib gelmeden altı sene doluverdi müşrikler Ebu Bekir ra ın yüz devesini aldılar, yedinci sene geldiği zaman, Rumlar galib geldiler. Hz Ebu Bekir onlardan, verdiği yüz deve ile birlikte yüz deve daha aldı.*Bu hadise sebebiyle birçok kişi müslüman oldu (Tirmizi)

Cabir ra anlatıyor:*Resulullah ile beraber muharebedeydik öğle vakti bol dikenli ağaçlı bir vadiye indik, insanlar, gölgeye dağıldılar. Allah'ın Resulü bir ağaç altına oturdu ve uyudu. yanındaki kılıcını sıyırdı «Seni benden kim kurtarır?» dedi.*Resulullah Allah dedi
adam kılıcı kınına sokuverdi ve Peygamber as adamı afvedip ceza vermedi.*(Buhari)

Enes ra anlatıyor:* Yahudi biri Peygamber as ile sahabilerin yanına geldi Es - Samu aleykum, dedi.*
insanlar yahudinin selamını aldılar.*
Peygamber as, yahudinin ne dediğini biliyor musunuz? diyince Allah ve Resulü daha iyi bilir. O, selam vermişti ya Resulallah! dediler.*Peygamber as
Hayır, selam vermedi onu bana çağırınız! diye emretti. Yahudiyi çağırdılar. Peygamber as — Es-Samu aleykum (ölüm size!) mi dedin! diye sordu. Yahudi — Evet, diyince Peygamber as Size ehl-i kitab selam verdiğinde «aleyke ma külte - sana da dediğin gibi olsun!» deyin, buyurdu ve «Yahudiler geldikleri zaman, Allah'ın selamlamadığı bir şekilde selam verirler.» (Mücadele Suresi) ayetini okudu.*(Tirmizi)


Ebu Hureyre ra anlatıyor:*Bir adam
Ey Allah'ın Resulü, bana açlık isabet etti, dedi. Peygamber as bu adamı hanımlarına gönderdi, ancak adam yiyecek bulamadı Peygamber as
Bu adamı, misafir edecek yok mu? Allah rahmet ve ihsan buyursun! diye dua etti. Ensardan biri— Ben varım, ey Allah'ın Resulü! dedi Zevcesi— Allah'a yeminle çocukların azığından başka yok, diye cevap verdi*Ensar Çocuklar yemek istediği zaman, uyut bu gece kemerimizi sıkarız, dedi ve misafiri ağırladılar. ertesi gün Allah'ın Resulü Allahü Teala filan adam ile filan kadına hayran kaldı,, buyurdu. Bunun üzerine Allahü Teala onlar başkasını kendi nefislerine- tercih ederler, ihtiyaçları olsa dahi.» (Haşr Suresi) Ayet-i Kerimesi inzal buyuruldu.*

Peygamber as Hz Aliyi Hah Bahçesine bir kadında bir mektup almaya gönderdi mektubta eshabdan Beltea Allah'ın Resulünü Mekkeli müşriklere ihbar ediyordu.*beltea Ey Resul hükmde acele etme, Ben Kureyştenim nesebim onlardan değildir Muhacirler malımı onlara iyilik yapıp yakınlarımı himaye etmek. İstedim diyince Peygamber as eshaba Hatib doğrudur buyurdu. Hz Ömer onun boynunu vurmak isteyince Allah'ın Resulü
Olmaz, O, Bedir harbine katılmıştır, Allah Bedir'e iştirak edenleri afvetmiştir buyurdu ve Ey iman edenler düşmanlarımı dost kabul etmeyiniz (Mümtehine Suresi) nazil oldu.*


Enes ra anlatıyor:*Bir adam Resulullaha Kıyamet ne zamandır? diye sordu. Peygamber as ne hazırlık yaptın? dedi. Adam:*Kıyamet için namazdan, oruçtan ve sadakadan çok fazla hazırlamadım, fakat Allah'ı ve Resulünü severim, dedi. Allah'ın Resulü:*sevdiklerinle berabersin, buyurdu.*Buhari, Müslim,
murataltug1985 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 11-28-2018, 05:55   #7
Kullanıcı Adı
murataltug1985
Standart
Kaynak kuraan mucizeleri android prog

MUCİZEVİ SIVI: KAN

Bilim adamları kanın benzerini üretmek için çok çalıştı. Ancak başaramayıp vazgeçti çünkü kan taklit edilemez damardan alındığı anda hemen pıhtılaşır ve yapısı bozulur. Cam tüpte kanı saklayamaz inceleyemeyiz Çünkü kan hücreleri tüpte canlı kalamaz bilim adamları kan hücrelerini ayrı ayrı incelemiştir bu kadar bilgiye rağmen taklit dahi edilemeyen mükemmel madde kendiliğinden tesadüfen oluşmaz bu dünyadaki en akıl ve mantık dışı açıklamadır Allah, kanı örneksiz bir madde olarak yaratmıştır.
Olağanüstü birçok kabiliyete sahiptir kan hücreleri, Allah`ın sonsuz aklının vücudumuzdaki örneklerinden yalnızca bir tanedir.


Vücuddaki litrelerce kan nasıl olur da aşağı ve yukarı, hiç durmadan hareket eder bunu hiç düşündünüz mü? bir nesnenin sürekli hareket edmesi için bir motora ihtiyaç vardır. Arabalar, uçaklar hatta bir oyuncak dahi motor sayesinde hareket eder. durmadan hareket eden kanın bir motoru olmalıdır Kanı, gece-gündüz, aylar, yıllarca hareket ettiren bu motor kalbdir.
Parmaklarınızı bileğinize koyduğunuzda Kalbinizin kanı pompaladığını hissedeceksiniz Kalb dakikada 70 kere atar ve tüm hayatınız boyunca 300 milyon litre kan pompalar. Bu miktar 10 bin adet petrol tankerini doldurabilir. bu rakamlar hayret verici değil mi bir dakikada 70 defa bir kovadan bardakla su boşalttığınızı düşünün. kol ve el kaslarınız ısınır dinlenmeniz gerekir işte kalp bu işi hiç dinlenmeden tüm hayatımız boyunca yapar. Yeryüzünün en mükemmel pompası

Yeryüzünün en mükemmel yaratılışa sahip pompası, sol göğsümüzün hemen altında çalışır. Kalp akıl almaz tasarımı ve durmak bilmeyen atışlarıyla, 1 günde vücudumuzdaki kanın 1.000 tam devir yapmasını sağlar. Kalp görünüş olarak yumruk büyüklüğünde, etten bir pompadır. Ancak kapasitesiyle dünyadaki en güçlü, en uzun ömürlü ve en verimli iş makinesidir Kalbin gücü muazzamdır. Bu güçle kalp, kanı 3 metre yukarı sıçratabilir. Kalb bir saatte orta boy bir arabayı yerden bir metre yukarı kaldırmaya yetecek kadar enerji üretir


Yumruk büyüklüğünde bir kastan oluşan kalp iki bölümden oluşur iki ayrı pompası vardır. Soldaki pompa güçlüdür ve temiz kanı vücuda pompalar. Sağ taraftaki ise zayıftır kirli kanı akciğere pompalar. Kalpten akciğere olan bu yolculuk kısa sürelidir küçük dolaşım" olarak adlandırılır. Diğeri ise "büyük dolaşım" adını alır.
Kalbin iki bölümü de ikiye ayrılır. kan, kapakçıklar sayesinde diğer bölüme geçer. Bu pompalar durmaksızın büyük bir enerjiyle çalışırlar ve damardaki kan günde 1.000 kere vücutta tur atar


Sürekli çalışan bir makine düzenli bakıma ihtiyaç duyar. Makineyi oluşturan parçaların bakımdan geçmesi ve değişmesi gerekir makine yağlannmazsa aşırı sürtünmeden aşınabilir. kalb Makine gibi hiç durmadan çalışır bakıma ihtiyacı vardır. Ancak kendi bakımını kendisi yapar, kendini yağlar. Peki sizce kalp kendini nasıl yağlar? Bunun cevabı kalbin yaratılışında gizlidir. Kalb dışı iki katlı zardan oluşan bir kılıfla kaplıdır. Bu iki zarın arasında kaygan bir sıvı bulunur. Bu sıvı motor yağı görevi görerek kalbin kolayca çalışmasını sağlar. Buda Allah`ın yaratma sanatının ne kadar mükemmel ve eksiksiz olduğunu gösterir.

Vücudda toplam 206 kemik vardır. Bu kadar kemiğin fazla olduğunu düşünebiliriz, ancak Parmaklarınız tek bir kemikten oluşsaydı, siz kitab dahi tutamazdınız. dimdik duran bir kemiği bükemezdiniz eğer zorlarsanız kemik kırılır. Parmaklarınızı bükemez kavrayamaz, tutunamaz, yazamaz yiyemezdiniz bir kitabı rahatça tutup meyve suyu içmenizin sebebi parmak ve vücuddaki birbirine bağlı tam 27 tane kemiğin olmasıdır. vücudda, toplam 206 kemik bulunur. hepsi çok akıllı bir planla yerleştirilmiştir. Bu kusursuz planla öne doğru eğilir, dizlerinizi bükebilir, başınızı çevirebilirsiniz.

Vücudumuzda kemiklere yardımcı eklemlerimiz bulunur. Bu Eklemlerle kolumuzu rahatça büker, bacak kaldırır, parmaklarımızı kullanırız Eklemler kemiklerimiz için çok önemlidir misal
Tahtadan bir kukla yaptığınızı düşünün. kuklanın kollarını oynatması için ne yapması gerekir? Elbette ki omuzuyla kolun birleştiği yere oynak bir parça takmadan kuklanın kolları hareket etmez kol ve bacak yapımında kullandığınız tahtaların aralarına oynar parça yerleştirirseniz kuklanın kolları dirseklerinden, bacakları dizlerinden bükülebilir. kemiklerimizin fazla oluşu ve aralarına eklem yerleştirilmiş olması bizim rahat hareketimizi sağlar.


Kemiklerimizin arasındaki Bazı eklemler kemiklerin ileri geri bazıları ise yanlara hareket etmesini sağlar.
Kemiklerimiz vücudu taşır ve korur zor görevleri yerine getirecek sağlamlıkta yaratılmışlardır. Kemiklerimiz hafiftir içleri bal peteği gibi deliklidir. Bu delikli yapı sayesinde çok hafif ve çok serttirler öylesine serttirler ki çelikten 5 kat daha fazla dayanıklıdırlar bacaklardaki uyluk kemiği dik dururken 1 ton ağırlığı kaldırabilecek muazzam bir kapasiteye sahiptirler her adımda kemiğe, vücut ağırlığının 3 katı yük biner ancak kemiğin dayanıklılığı sayesinde hiçbir şey olmaz.
Peki kemikleri bu kadar kuvvetli kılan nedir? Bu kemiklerin benzersiz yaratılışında gizlidir.

Kemikler son derece sağlam, ve rahatlıkla kullanılabilecek hafifliktedir kemiklerin iç ve, dışı sert ve dolu olsaydı, kemikler çok ağır olurdu. esneklik kalmaz en küçük bir darbede, kol dolaba çarpsa bile kemik kırılıp, çatlardı Allah çok merhametli olandır kemiklerimizi rahat edip zarar görmeyecek şekilde yaratmıştır. kemik Çok hafif ve çok dayanıklıdır kendini tamir eder 5 yaşından 20 yaşına gelindiğinde boy uzunluğu aynı olmaz buna kemik büyümesi deir bu büyüme orantılıdır. Bacak büyürken, kol da büyür, ve tam zamanında durur bu tüm insanlar için geçerlidir Bilim kemikleri oluşturan maddeyi üretememiştir bu üstün maddenin benzerini dahi geliştirememiştir bu üstün maddeyi yaratan Rabbimizdir Rabbimizin merhametiyle, kemikler son derece ve çok zor hareketleri kolaylıkla ve hiç acı duymadan yapmamızı sağlar

Kemiklerin birbirlerine eklendikleri yerde eklemler bulunur dirsek ve dizlerimizi, eklemler sayesinde sürekli büküp, düzleştiririz. eklemler sürekli hareket eder ve yağlanmaya ihtiyaç duymaz Oysa ki çalışan bir makine bir bisiklet dahi yağlanmak zorundadır çünkü yağı azalır ve hareketi zorlaşır eklemler sürekli kullanılsada yağını yenilemek gerekmez. Neden bilim şu gerçeği keşfetmiştir Eklem yüzeyi ince ve deliklidir Yüzeyin altında kaygan bir sıvı bulunur. Kemik, ekleme baskı yaparsa bu sıvı deliklerden fışkırır ve eklem yüzeyi yağ gibi" kayar insan bedeni çok mükemmel bir tasarım ve çok üstün bir yaratılış ürünüdür bu mükemmel tasarım çok farklı hareketleri büyük bir hız ve rahatlıkla yapar Kemiklerimizi yaratan Rabbimiz Kuran`da, kemiklerin yaratılışını şöyle bildirmiştir: Kemiklere bir bak nasıl biraraya getiriyoruz, ve et giydiriyoruz?.(Bakara Suresi, 259)


Kemiklerin çok sert ve güçlü bir yapıya sahiptir ancak kemiklerde kırılırlar. Ve Kemik kendi kendini tedavi eder. Doktorlar kırılan kemiği alçıya alırlar. Bunun dışında yapacak bir şey yoktur. zaten kemik kendi kendini tamir eder Bir kemik, kırıldığında kendisini tamire başlaması ve eskisinden sağlam olması olağanüstü bir olaydır. mucizevi olay şöyle gerçekleşir kırılan kemiğin etrafındaki kan pıhtılaşır "hematom" adlı dev bir pıhtı oluşur. Bu derideki yara üstündeki kabuk gibi tabakadır. Kemik yapıcı hücreler salgıladığı minerallerle pıhtıyı sert bir kemiğe dönüştürür işlem bitince kemik yıkıcı hücreler devreye girer. profesyonel bir heykeltıraş gibi eritici asit olan hidroklorikle yeni kemiği törpüler şekil verir. Bu kemik eski haline gelinceye kadar devam eder kemiğin kırılmasından 1 yıl sonra dahi kemik eritici hücreler siz farkında olmadan kemiğin eski şekline dönmesi için sabırlı bir heykeltıraş gibi törpüleme işlemine devam ederler.


gözle göremediğimiz kadar küçük varlıklar olan kemik hücrelerinin yaptığı tüm işlemler üstün bir şuurdur hücrelerin gören gözleri yoktur ancak kemiği yenilerler kırılan boşluğu anlayıp, işlerine ne zaman son vermeleri gerektiğini biliirler kemik yıkıcı hücreler kemiğin kabasını fark edip, kemiği törpülerler sert kemiği parçalayacak güçlü bir asit kullanırlar, bu asidi gerektiğinde fazla, gerektiğinde az kullanarak kemiği en uygun şekle getirirler kemik hücreleri neyi, nasıl ve nerede yapacağını çok iyi bilir Kemiklerimizin tamiri için kurulan sistem mükemmeldir ve kemiğin kendi kendini tamirini sağlar. bilim yıllardır, büyük bir hayranlıkla bunu taklide çalıştı Ancak başaramadılar.


İnsanların taklit edemediği yeteneği kemik hücreleri nasıl kazanmışdır? Kırılan kemiği tamir için ne malzeme gerektiğini, nasıl işlemler yapılacağını nereden bilirler? Hücrelerden kimileri kemik yıkma özelliği kazanmış kimi şekil verme görevini üstlenmiştir. Bu görev dağılımını yapan kimdir? Nasıl olup da karışıklık çıkmaz, hepsi tam gereken zamanda görevlerini yerine getirir Kemik hücreleri bunları kendileri mi öğrendi bu imkansızdır. tesadüf mümkün değildir. Kemik hücrelerimiz yaratan ve üstün akıl sahibi Allah`ın ilhamıyla hareket ederler Allah kemiklere şekil verendir

Vücuddaki Hücrelerin Kemikleri Nasıl Oluşturduğunu Düşündünüz Mü?
Vücuddaki 206 kemikdeki farklılık ilk ortaya çıktıkları anda anne karnında başlar hücrelere vücudun neresinde olmaları öğretilmiştir Kimi hücreler kemikleri kimiside karaciğer böbrek ve gözleri oluşturur farklılaşıp vücudda uygun yere gidip şekil alırlar profesyonel bir işçi gibi parmaklar ayak kemikleri oluştururlar. Kafatasını oluşturan kemik hücreleri beyini saran kusursuz bir kemik tabakası meydana getirirler. Ne küçük yapıp beyni sıkıştırır ne de büyük yapıp kafanın taşımasını zorlaştırırlar şekillerini çok iyi bilirler kemikleri kusursuz biçimi ve hücrelerin şuuru nereden kaynaklanır?
Onlara ilham eden Rabbimizdir. Allah`ın eşsiz ilmi için ayetler buyurur Gök ve yerdekiler O`nundur; hepsi gönülden boyun eğmiştir` Yaratmayı başlatan, O`dur; Göklerde ve yerdeki en yüce misal O`nundur. O, güçlü ve üstün olandır, hüküm ve hikmet sahibidir. (Rum Suresi, 26-27)

Kaslar vücudun güç istasyonudur enerjiyi güce çevirir ve bunu hayat boyu eksiksiz yapar Biz bunun olmayız. bazı kasları çaba harcamadan çalışır. Kalp ve mide kası gibi Onları kontrol edemeyiz kontrolümüzdekiler iskelet kaslarıdır. vücudumuzda 650 tane vardır. hareket ettikçe kasılıp gevşerler Kasları, kan damarları ve sinirler çalıştırır. Kan damarlarıyla kaslara oksijen ve besin gelir sinirler kas hareketini sağlar. Sadece kalp kasının denetimi bize bırakılsaydı tüm zamanımızı kalp kasına ayırmanız gerekecekti kalp kasınızın bir an durması hayatın sona ermesidir Uykuda kalbin denetleyemeyecek yaşamımızı yitirecektik Ancak vücuddaki mükemmel kontrol sistemiyle bunları düşünmeyiz yapmamız gereken sonsuz şefkat ve merhamet sahibi Rabbimize şükretmek Allah yalnız Kendisine kulluk etmemizi ayette emremiştir Rabbimiz Allahtan başka ilah yoktur. Herşeyin yaratıcısıdır, O, herşeyin üstündedir Enam Suresi

Kaslarınız Büyük Bir Uyumla Çalışır
Güldüğümüzde yüzde aynı anda 17 kas birden kasılır bir tanesi kasılmasa gülümseyemeyiz üstelik yüzümüz çirkin bir hal alır. Yüzümüzde mimik yapmakla görevli 28 ayrı kasın kasılmasıyla binlerce farklı ifade oluşur Kızgınlık, şaşkınlık, sevinç gibi ifadeler kaslar sayesindedir Yüz kasları diğer kaslar da büyük bir uyum içindedir tek bir adım atmak için ayaklarda ve sırtda bulunan 54 kas aynı anda çalışır. yüzlerce kaslar sayesinde yaparız ve bu bize çok olağan gelir. Ancak durup daha düşünün biz kaslarımızın çalışması için hiçbir şey yapmayız. Eğer kaslar eksik çalışsaydı koşmak, yüzmek, bisiklete binmek adım atmak imkansız olurdu unutmamamız gereken Allah vücudumuzda kusursuz bir sistem yarattı Bu Rabbimizin bir hediyesidir. Allah`ın sonsuz merhametini düşünüp, Allah`ın büyüklüğüne, şükretmemiz gerekir.


Kitabın sayfalarını çevirmek, arabanın kapısını açmak, el yıkamak… Bunları ellerimizle, hiç zorlanmadan ve çok sık yaparız. Elimizi yüzlerce işte kullanırız
Elimiz o kadar güçlüdür ki yumruk sıkmadan bir nesneye elimizle 45 kg güç uygulayabiliriz. elimizi çok ince ve hassas işlerde kullanırız iğne deliğinden iplik geçiririz bazen kuvvet bazende ince bir ayar gerekir. Ancak biz elimizin ne kadar önemli bir işi başardığını fark etmeyiz düşünmeyiz. Tüm bunları otomatik yaparız. Allah kusursuz yaratmıştır. Elimizdeki bu eşsiz kabiliyet Allah`ın benzersiz yaratmasıyladır

Bilimin en büyük çabası yapay el üretmektir robot eller; elimizdeki dokunma hassasiyet ve kabiliyete sahip değildir bilim, insan elinin yapılamayacağını düşünür "Karlsruhe Eli" adlı robot eli yapan mühendis Hans J. Schneebeli şunları söylüyor:
Robot ellerde ne kadar çalışırsam, insanların ellerine o kadar hayran oluyorum. İnsan elinin bir kısmına bile ulaşmak için çok zaman geçmelidir teknoloji ile bir benzeri dahi yapılamayan ellerimizi Allah, özel tasarlamıştır. Ellerimiz Allah`ın yaratma sanatındaki kusursuzluğu gösterir.
Allah`tan başka yaratıcı yoktur. Allah gerçeği görmeyenlere ayetlerle seslenir De ki: "Göklerin ve yerin Rabbi "Allah`tır. yarar ve zarar da sağlamayan ilahlar mı edindiniz?" De ki görmeyen a`ma ile gören basiret sahibi eşit mi? karanlıkla nur eşit olabilir mi?" De ki: "Allah, herşeyin yaratıcısıdır tektir ve kahredici olandır." (Rad Suresi, 16)
murataltug1985 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 11-29-2018, 19:06   #8
Kullanıcı Adı
murataltug1985
Standart
Kaynak kuraan mucizeleri android prog

Her gün farkında olmadan nefes alıp veririz. Burun, nefes borusu ve akciğerin üstlendiği bu görevde birçok işlem gerçekleşir. nefes demek, vücuddaki hücrelerin oksijenle beslenmesidir. Hücreler oksijenle beslenmezse yaşayamaz çok kısa bir süre nefessiz kalabiliriz. Ancak süre uzarsa hücrelerin ölmesiyle vücudda ölür. Nefesle birlikte burna dolan hava temizlenir burnumuz bir klima gibi çalışır burunda filtre işlevi gören tüycükler kirli, sıcak, soğuk nemli havayı akciğerlerimize uygun hale getirir havayı süzer, temizler, nemlendirir, ısıtılır ve bakterilerden arındırıır. Burnumuzdaki küçük tüycükler her gün yaklaşık 20 milyar yabancı maddeye karşı vücudumuzu korur Burnumuzun bu kadar yabancı maddeyi tanıyıp, ayırt etmesi çok detaylı bir işlemdir. tesadüfen olamaz Bu Allah`ın yaratma gücünün büyüklüğünü ortaya koyar

bazı kişiler Evrime inanıp vücudun tesadüfen oluştuğunu öne sürer Neden Allah`ı inkar ederler tesadüf saçmalıktır burnumuz dahi Allahın eşsiz yaratma sanatına örnektir vücudumuzun kusursuz bir parçasıdır. mükemmeldir tesadüfen olması imkansızdır Bir klima nasıl tesadüfen oluşmuyorsa kusursuz çalışan bir klimayı bile bir akıl sahibi yapmıştır işte klima gibi çalışan burnumuz da bütün klimalardardan üstündür klimaların en üstünü burnumuz tesadüfen oluşmamıştır. dünyanın taklit edilemeyen en iyi kliması burnumuzu Rabbimiz yaratmıştır Allah yaratandır, en güzel ve kusursuzca var edendir, `şekil ve suret` verendir. En güzel isimler O`nundur. Gök ve yerdekiler O`nu tesbih eder O, Aziz ve Hakimdir. Haşr Suresi,

Solunan havada toz gibi vücuda zararlı maddeler vardır. Ve havanın akciğere ulaşmadan kontrolü gerekir. Bunu sağlayan ve solunum yüzeyini kaplayan kaygan tabaka mukus tabakasıdır tabakayı oluşturan mukus maddesi, hava ve soluduğumuz toz gibi küçük maddeleri tutarak, akciğere girişi engeller. Bu maddelerin sadece mukus tarafından tutulması yeterli değildir biriken maddeler vücuttan atılmalıdır Bunun için devreye giren mekanizma nefes borumuzun iç yüzeyini kaplayan silya adlı tüycüklerdir. nefes borusundan yukarıya yani ağzımıza sürekli olarak hareket eder. Bunu rüzgarlı arazide buğday başaklarının hep aynı yöne hareket etmesine benzetebiliriz. Bu tüycüklerin ağzımıza doğru olan hareketleriyle yabancı maddeleri tutan mukus tabakası nefes borusundan yukarıya doğru ilerler. Ve bir yutma hissi oluşur bize zarar veren maddeler yutular mideye iletilir ve mide asitinde parçalanıp yok edilir.

Nefes borumuzdaki tüycüklerin görmek ve düşünmek için beyinleri yoktur. Ancak kendilerine km lerce uzakta olan ağzımızdaki yutağın yerini tespit eder zararlı maddeleri bilip, vücuda sokmaz Bilimin tüm araştırmalarına rağmen tüycüklerin çalışma mekanizması keşfedilememiştir unutmayın insanların çözemediği bu tüycükler bedenimizdeki herşey gibi, yeryüzünde ilk insan var olduğundan beri kusursuz çalışır Soluduğumuz hava önemlidir? nefes alamayan insan ölür Vücudu oluşturan hücrelerin en temel besini oksijendir. eldeki kas hücreleri sürekli oksijenle beslenir. Bunun için nefes almak şarttır.

Nefes aldıktan sonra nefes borusundan akciğere gelen temizlenmiş ve nemi ayarlanmış hava kullanılabilir haldedir. Akciğerlerden kan yoluyla hücrelere gider ve onları besler hücredeki atık madde olan karbondioksiti alır. Biz nefes verirken hücrede toplanan karbondioksiti vücuddan dışarı atarız
nefes almayı basit zannedebiliriz ancak vücudda büyük bir oksijen karbondioksit alışverişi yapılır. Tüm bunlar Allah`ın yaratıp hizmetimize verdiği nimetlerdir. düşünün, sadece nefesi kendiniz ayarlayacak olsaydık bunu şaşmadan ve karıştırmadan yapmaya gücümüz yetmezdi. yorulur ve bırakırdık Rabbimiz buna güç yetiremeyeceğimiz için bize, kusursuz çalışan bir solunum sistemi vermiştir. Bu, Allah`ın nimetlerinden biridir. Allah ayette buyururki Size her istediğinizi verdi. Allah`ın nimetini saymaya güç yetiremezsiniz. insan zalim ve nankördür. (İbrahim Suresi, 34)


vücudda biz farkında olmadan işlemler yapılır her organ ve hücremiz akıl almaz bir hız ve mükemmellikle çalışır. büyük bir uyum içinde verilen emri yerine getirir .Kan, hücreleri besin taşır. Mide ve bağırsak besinleri küçülterek hücrelere uygun hale getirir. Sinir hücreleri vücuda uyarı gönderir, beyim uyarıyı değerlendirir ve biz görür duyar işitiriz Sinir hücreleri hasar görse, el ve kol tutmaz; mide zarar görse sindirim olmaz; dil hasar görse tad alamayız. özel hastalıkları dışında bunların hiçbiri olmaz. Vücudumuz, hiç durmadan çalışır işte bu kusursuzluk mükemmellik Allah`ın şefkati ve merhametiyledir

küçük bir mekanizma kendi kendine çalışmaz. televizyon ve bilgisayarın tasarımcı ve üreticisi vardır. Bir uçak bir araba kendi kendine çalışmaz. Bunları çalıştıran onları tasarlayıp, üreten mühendisdir insan bedeni kusursuzdur tesadüfen meydana gelemez O halde bazı insanlar nasıl olur da vücudun tesadüflerle kusursuz çalıştığını düşünür bu en mantık dışı iddiadır. Vücudumuzdaki mükemmel düzen ve kusursuzluk bize üstün bir akıl sahibinin vücudumuzu tasarladığını gösterir.Vücudumuz çok üstün bir Yaratıcının eseridir.Bu üstün Yaratıcı Rabbimiz olan Allah`tır. Allah Kuran`da kullarına şefkatini bildirir Allah`ın şefkat ve merhametine karşılık O`na boyun eğmeli,Kuran`da ki emirleri eksiksiz yapmalı tüm güzelliklere şükretmeliyiz. Allah ayette buyurur
Rabbiniz olan Allahdan başka ilah yoktur. Herşeyin yaratıcısıdır O`na kulluk edin. O, herşeyin üstünde bir vekildir. (Enam Suresi, 102)


insan kemiklerin cansız bir madde olduğunu zanneder ancak kemikler dış tabakaları hariç canlı dokulardır. içinde mikroskobik damarlar, sinir ağları ve kemik iliği bulunur. kemikler birer banka gibi çalışır Kalsiyum ve fosfor gibi hayati maddeler depolar ihtiyaç olduğunda depoladıkları maddeleri vücuda geri verirler. vücutta kalsiyum bulunmasa ne olurdu Kalsiyum vücutta, çevreden toplanan uyarıların sinirlere ulaşmasını sağlar bu son derece önemli bir görevdir. Kalsiyum olmadan uyarılar sinirlere ulaşamaz. Bu insanın felç olması ve iç organlarının çalışmaması anlamına gelir ölümle sonuçlanacak bir durumdur.


Kalsiyumun vücut için önemi saymakla bitmez. Bir yerimiz kesildiğinde, kısa süre sonra kesik bölgede kan pıhtılaşır, kanama durur ve kan kaybından ölmemiz engellenir. Bu çok hayati bir önlemdir. Eğer kan pıhtılaşmasaydı Altı delinmiş bir fıçının içindeki bütün suyun, fıçı boşalana kadar delikten akması gibi, vücuddaki küçücük bir delikten bile bütün kan akar giderdi. kanın pıhtılaşmasını sağlayan mucizevi bir mekanizma vardır. Bu mekanizma insanı ölümden korur bu mekanizmayı harekete geçiren en önemli faktör kalsiyumdur. Kemikde depolanan kalsiyum olmasa kan pıhtılaşmazdı.


Kemik hücreleri birer kalsiyum ve fosfor deposudur Gözü veya duyu organı olmayan kemik hücresi, kandaki binlerce madde arasından kalsiyumu ve fosforu kolaylıkla ayırt eder hiç şaşırmadan atomları yakalar.
Bir insan dahi farklı element tozlarını eğitimsiz ayırt edemez. Ancak hiç bir duyusu olmayan, ve hiçbir eğitim almayan kemik hücresi çok zor bir iş başarır Kemik ve tüm vücut hücreleri Allaha itaat eder "kalsiyum depolar kendisine "depoladığın kalsiyumu bırak" dense hemen itaat eder Kemik hücresi yüksek şuur, kabiliyet, sorumluluk ve disiplinle gece gündüz Allahu Teala ya boyun eğer


kemik iliği yağ, su, alyuvar ve akyuvardan oluşur sarı ilik yağdan meydana gelir Kırmızı ilik vücudu besler enfeksiyonda vücudu savunup kan hücreleri üretir ve depolar kırmızı ilikteki kan üretimi azalsa oksijensiz kalıp ölürüz kemik iliğindeki üretim sürekli olmak zorundadır. aksama olmaması için vücut önlem alır. Bu savaştaki stratejilere benzer vücut enfeksiyonla savaşırken kırmızı ilikteki kan hücrelerini kullanır düşman saldırıya geçtiğinde vücutta savunma ve saldırıya geçmelidir burada sarı ilik devreye girer. sarı ilik sadece yağdan oluşur. asıl görevi yağ depolamaktır kırmızı iliğin yetersizliğinde savunma yapan kan hücreleri üretir. Amaç düşmana karşı işbirliği ve tek bir kuvvet oluşturarak savaşı kazanmaktır. bu yaratılışı gösterir. Allah`ın üstün yaratışı Allah`a yönelmek ve yüceliğini kavrama vesilesidir üstün özelliklerle yaratılan insana düşen kendisine kusursuz bir vücut veren Allah`a şükretmektir.

Kemikler taş kadar serttirler ancak kimi zaman kırılır. Ve kendi kendini tedavi eder. Kemiklerin kırıldığında kendi kendine tedavi özelliklerinin olmadığını varsayalım. bu son derece acı ve sıkıntı verici olurdu. Kırık kemik kaynamaz sakat kalmalar ve hayati bölgedeki kemiklerin kırılmasıyla ölüm meydana gelirdi. Ancak insanoğlunun farkında bile olmadığı hiç düşünmediği nimetlerle birlikte yaratılmıştır. ciddi kazalarda bile kemik kolay kolay kırılmaz. Ve kırılan kemik kaynar.
kendisini hemen tamire başlar kemiğin tamirden sonra eski halinden sağlam olması son derece olağanüstüdür
Bilim kemiklerin benzerini üretmeye çalışmış ancak hiçbir mühendis kemik kadar güçlü hafif verimli ve kemik gibi devamlı büyüyen, kendi kendini yağlayan, bir hasarda kendini tamir eden bir madde geliştirememiştir.


Vücuttaki kemik hücrelerinin görevleri farklıdır. Ama ortak çalışırlar Kemiklerin yenilenmesini sağlayan kemik yapıcı osteoblast hücreleridir. Osteoblast proteini mineralle sertleştirir kemikleri yeniler Osteoklast adlı kemik hücresi kan ve kemik dokularında besin alışverişi sağlayıp, kemikdeki atıkların dışarıya çıkarılmasını sağlar.Osteoklastların kemiğin iç yüzeyinde, kemik iliği boşluğunda ve kemik dokusundaki boşluklarda yıkıma yol açarak, kemiğin biçiminin ve boyunun değişmesini erişkin boyutlara varmasını sağlar. dış yüzeyde kemik çıkıntılarının küçülmesini sağlar gövde kalınlığının her bölgede aynı kalması sağlanır.


Osteoklastların kemikte yaptığı yıkımda osteoblast hücreleri boş durmaz ve iskelet için yeni kemik yapar Çocukken osteoblastların işi ağırdır büyüme hızlı olduğundan kemik yapımı yıkımdan fazla olmalıdır iskelet bir olgunluğa erişince yapım ve yıkım birbirlerini dengeler. kemiğin biçimi ve boyutları değişir, kanda ve dokularda kalsiyum oranı ayarlanır bu Her insanda aynıdır Hepsi kemik yüzeyinin nasıl küçüleceğini Kafatasındaki kemiklerle uyluk arasındaki farklılıkları bilir kemiklere nasıl şekil vereceklerini, ne zaman uzamanın duracağını, incelik ve kalınlığı bilir Çocukluğumuzdan haberdardır Bu dönemde daha fazla hareket ederler. Kalsiyum oranıni bilir
kemik hücreleri birbirlerini çok iyi tanır ve planlı hareket ederler. Ne zaman üretime, geçmeleri gerektiğini çok iyi ayarlarlar. Bu fabrikadaki üretim programına benzetilir.

Kemik hücrelerimiz mükemmel bir
üretim yaparlar bu Program kusursuz çalışan bir fabrikaya benzer amaç ne fazla üretim yaparak malı depoda biriktirmek ne de ihtiyacı karşılamayan az üretim yapmaktır bir Fabrikada ki planlamacılar günlük ve haftalık programla fabrikada dengeli üretime çalışırlar. İşte Kemik hücrelerinin kalsiyumu dengede sabit tutmaya çalışmaları buna benzer. Burada makinaların yerini kemikte üretim yapan osteoklast ve osteoblast hücreleri alır öylesine dengeli çalışırlar ki, osteoblast üretim yaparken, osteoklast fazla üretimi engeller Birbirleriyle haberleşmeleri mükemmeldir. Hiçbir zaman denge bozulmaz ve yeterli miktarda kalsiyum her zaman için kemikte bulunur.


Kemik hücrelerinin, üretim yeteneklerini ve denge koruyan özelliklerini kendi akıl ve iradeleriyle kazanmaları ya da tesadüfü iddia etmek mantıksız ve bilimden uzak bir iddiadır Hücre planlama yapamaz. Karar veremez. Vücuttaki dengeden haberdar olamaz. İhtiyaçlara önlem alamaz. öğrenemez. Ancak insanın trilyonlarca hücresi her biri şuurlu bir insan gibi davranıp insandan daha yüksek bir akıl gösterir hücreler üstün bir güç tarafından yönetilir ve yönlendirilir Hücrelere neler yapacağını ilham eden büyük kudret sahibi olan Allah`tır. düşünmüyorlar mı? Allah, gökleri, yeri ve ikisi arasında olanları hak ile belirlemiş ve eceli yaratmıştır. insanlardan çoğu Rabbine kavuşmayı inkar ediyorlar. Rum Suresi

Omurga birçok parçadan oluşur. omur" denilen 33 küçük yuvarlak kemik birbiri üzerine yerleştirilmiştir. Bu kemiklerde omurilik isimli -beyin ve organlarda koordinasyonu sağlayan- çok önemli bir iletişim ağı döşenmiştir. kemikler öyle bir yapıdadır ki, vücudun dik durmasını sağlar 33 küçük kemiğin oluşturduğu büyük yapıya kaburga ve iç organlar bağlanır ve yeryüzündeki en büyük mühendislik harikası omurga ortaya çıkar Omurganın en önemli görevi yük taşımaktır. Vücud ağırlığı omurganın üzerindedir. Her adım atışda omurgamızı meydana getiren omurlar birbiri üstünde hareket eder. Omurgayı oluşturan 33 kemiğin hareketiyle sürtünme doğar. Ve aşınma meydana gelir. Hayati bir yük taşıyan omurga için aşınma önemli problemler çıkarır. Peki üst üste binmiş 33 diskten oluşan bir omurga, ezilme ve sürtünmeye karşı nasıl korunmaktadır?

omurgaya en mükemmel koruma sistemi yerleştirilmişdir Omurgayı oluşturan kemikler arasına kıkırdak yapılı birer disk yerleştirilmiştir. Bu otomobil tekerleklerindeki yükü emen amortisörler gibidir Omurga üzerine binen yükü taşımaya yardım edecek şekilde yaratılmıştır. bu özel şekil yükün eşit dağılımını sağlar. Her adımda vücut ağırlığı nedeniyle yerden vücuda doğru bir tepki kuvveti gelir. Ve omurganın sahip olduğu amortisörler ve "kuvvet dağıtıcı" kıvrımlı şekille vücuda zarar vermez. Eğer tepkiyi azaltan esneklik ve özel yapı olmasa, bu kuvvet direk kafatasına iletilirdi omurganın üst ucu, kafatası kemiklerini parçalayarak beyne girerdi.
Ancak Allah`ın insan vücudunda yarattığı mükemmel mühendislikle mükemmel bir yaşam sürdürürüz.

Kemiklerdeki kusursuz tasarımın örneği ayak kemikleridir. İnsanın ayağı 26 kemikten oluşur vücut kemiklerinin dörtte biri ayaklardadır. Ayak, mekanik fonksiyonlar için tasarlanmış çok özel bir yapıdır. Ayağın mükemmelliğini ve ayaktaki taban yapısını köprü ayakları gibi vücut ağırlığına karşı, kemiklere destek verir otomobilin gaz pedalına basıldığında pedal kaldıraç gibidir ayaklar da parmak ucunda kalkma hareketi yapıldığında hidrolik bir kriko görevi görür Zıplarken bedeni fırlatır koşma hareketinde bacaklar için birer yastıktır Bütün hareketlerde ayağa dokulara, damarlara kaslara hiçbir zarar gelmez. örneğin el ve ayakları ağırlık kaldırma bakımından kıyaslayalım. Her ayağa kalkışda ayağa uygulanan ağırlığın ellerinizede uygulandığını varsayalım.elinize 80 kilo yük yerleştirdiğimizi varsayalım. dokular ezilir, damarlar patlar kemikler parçalanırdı insanı taşıyan ayaklarda ne damar patlar, ne doku ezilir. ayaklar Allah`ın sonsuz şefkatinin delilidir

Allah insan için en rahat edeceği, hiçbir sıkıntı duymayacağı, tüm ihtiyaçlarını karşılayacağı şekilde bir tasarıma sahip olan bedeni yaratmıştır nimeti gösterir Görebilenlere Allah`ın ayetleri her yerdedir. Önemli olan bu ayetleri düşünerek herşeyin hakimi Allah`a yönelmektir. Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün ard arda gelişinde, denizde yüzen gemilerde, Allah`ın yağdırdığı ve yeryüzünü ölümden sonra dirilttiği suda, her canlıyı orada üretip yaymasında, rüzgarlarda gökle yerde boyun eğdirilmiş bulutları evirip çevirmesinde düşünen için gerçek ayetler vardır. (Bakara Suresi, 164)

İnsan mükemmel bir kemik yapısı ve kusursuz bir iskelete sahiptir. rahatça yürür, koşar Evrimciler iki ayaklılığın maymundan evrimleştiğini iddia eder Bu gerçekleşmesi mümkün olmayan bir iddiadır. insan ve maymun arasında uçurum vardır. yürüyüşler çok farklıdır. İnsan iki ayağı üzerinde dik yürür. Bu sadece insana özgüdür Diğer canlılar öne eğik bir iskelete sahiptirler ve dört ayakları üzerinde yürür İki ayak üzerine sadece ihtiyaçda kalkar bu da çok sınırlı bir hareket kazandırır. Evrimciler kendi içlerinde de çelişirler. evrimde iyiye yöneliş vardır iyiyi ve avantajı bırakıp geriye dönmek anlamsızdır Maymunların dört ayaklı yürüyüşü avantajdır. hız ve verim sağlar. İnsan ile hayvan hareketini karşılaştırırsak insanın ağaçtan ağaca atlaması çita gibi saatte 125 km. koşması mümkün değildir. evrime göre maymunların iki ayaklı yürümesinin faydası yoktur ve İnsanların iki ayaklı olması evrimi geçersiz kılar


Darwinizm`in iddisına göre dört ayaklı yürüyen bir canlı bir süre sonra hem dört hem iki ayaklı yürüyüp iki ayaklı bir yürüyüşe ulaşmıştır. Ancak bu senaryo mümkün değildir. paleo antropolog Robin Crompton bir canlının ya tam dik ya da tam dört ayağı üzerinde yürüyebileceğini söyler Dik ve dört ayakla yürüyüş enerji kullanımının aşırı artması nedeniyle mümkün değildir
Dört ayaklı yürüyen maymun ile , iki ayaklı yürüyen insanım maymuna evrimleşmesi imkansızdır bu ispatlanmıştır. Gerçekten habersiz olan evrimciler insanın ortaya çıkışını sır olarak nitelendirir evrimci paleo antropolog Elaine Morgan insanın evrimiyle ilgili dört önemli açıklayamadıkları sırrın olduğunu itiraf eder İnsanlarla ilgili en önemli dört sır şudur 1)Neden iki ayak üzerinde yürürler? 2)Neden vücutlarındaki kılları kaybettiler? 3)Neden bu denli büyük beyinler geliştirdiler? 4)Neden konuşmayı öğrendiler Bu sorulara verdikleri cevaplar şöyledir bilmiyoruz.

Kafatası beyni çevreleyen ve son derece güçlü bir kemikten bir zırhtır. 8 ayrı kemiğin birleşimiyle oluşur vücuttaki kemikler bulundukları yer ve işleve göre farklı özelliktedir Kafatasının kendine özgü bir tasarımı vardır Kemiklerin birleşim noktası diğer kemiklerden farklı olarak girintili çıkıntılı bir yapıdır kafatası kemiklerinin birleşim noktaları birbirlerine oturur Yetişkin insanda sert ve güçlü bir yapı olan kafatası, yeni doğmuş bebekte bambaşkadır Anne karnından çıkan bebeğin kafatası kemik halini almamış, yumuşak bir yapıdır kafatasını oluşturan 8 kemik birbirine tam oturmamıştır. Kemiklerin birleşim noktalarında boşluk vardır. bebeğe bir dezavantaj gibi görünen bu durum, doğumda bebeğin hayatını kurtaran önemli bir özelliktir.

Bebek kafatası tam olarak kemiksi sert bir yapıda olsaydı ve boşluklar olmasaydı, doğumda bebeğin kafası ezilebilirdi Fakat bebeklerde kafatası kemiğini oluşturan kıkırdaksı yumuşak yapıdan dolayı kemikler esneklik kazanarak, eğilme ve bükülme özelliği taşır Ancak Kafatasının esneyebilmesi için bir alana ihtiyaç vardır bu alan doğumda tam kapanmamış olan kafatası aralığıdır. Kafatası kemikleri sıkışarak bu boşluğu doldurur birbirlerinin üzerine çıkarlar ve kafa hacmi küçülür. Böylece bebek, baş hacminin yarısı kadar olan doğum kanalından geçerek sağlıklı doğar.

Bebek kafatası ve kemikleri esnek olsaydı arada boşluk olmasaydı ya da tam tersi, yani kemiklerin arasında boşluk olsaydı, kemikler esnek olmasaydı… bebeğin beyni büyük hasar görürdü. Yani doğumda bu iki özelliğin de birarada bulunması şarttır. Hamile kadınlarda leğen kemikleri, hamileliğin son aylarında gevşer ve birbirlerinden ayrılır. Bu son derece önemlidir bu gevşeme sayesinde bebek, başı ezilmeden doğabilir. İnsan vücudundaki her özellik insanı korumak ve zararı engellemek için tasarlanmıştır. Bu tasarımın tek bir cevabı vardır benzersiz tasarım evrendeki herşeyi yaratmış ve düzene koymuş olan Allah`a aittir. Allah üstün aklın sahibidir. Allah`ın sonsuz aklını görüp sonuç çıkarabilenler kurtuluşa ulaşacakdır. İnsana düşen Allah`ın nimetlerini görüp şükretmektir. Allah şükredenleri sever.
Allah, insanlara karşı büyük ihsan sahibidir, ancak insanlar şükretmezler. (Yunus Suresi, 60)


Bir otomobili tek bir motor yürütür. Uçakları 2 veya 4 motor uçurur. kitabı elinizde tutup veya tek bir adım atmayı Milyarlarca küçük motor" sağlar
Milyarlarca küçük mikroskobik motor hareketi yapabilmek için güç üretir bu motorlar "kas lifleridir. Vücudda 6 milyardan fazla motor vardır. Bize su içirir, konuşturur, kalbini attırır, nefes aldırır, yemek yedirir, vücuttaki tüm hareket küçük motorların gücüyle gerçekleşir. Kaslardaki motor büyüklüğü kullanıldıkları yere göredir Bazı motorların büyüklüğü santimetrenin yüz binde biri kadar bazı motorların büyüklüğü ise 3 cm dir
Bu Küçük motorlar yani kas lifleri birleşrek büyük güç tribünleri yani kasları oluşturur. kolumuzu kasmayı sağlayan ön kol kası milyonlarca küçük motordan oluşmuştur.

İnsan vücudunda irili ufaklı 400 tane güç tribünü kas bulunmaktadır. Bazıları göze giren ışık miktarını ayarlar küçüktür. Bazı kaslar -insan ağırlığını taşıyan bacak kasları gibi- büyüktür. Ancak her kasın çalışması aynıdır: Milyarlarca küçük motor çalışarak kasların hareketini sağlar elinize bir kalem alıp, gözle yazdıklarınızı takip etmeniz esnasında 100`den fazla kas faaliyete geçer. hareket edebilmemiz için kaslarımızın uyumla çalışması gerekmektedir. Kasların en önemli özelliği yaşamımızı devam ettiren bir kontrol sistemine bağlı oluşlarıdır.

İnsan kasları kontrol edilen istemli
kaslar ve kontrol edilemeyen istemsiz
kaslar olarak ikiye ayrılır. Kontrol edilen kasların hareketi için düşünmek ve karar vermek gerekir kolunuzu bükmek istediğinizde, beynden gelen emirle kaslar kasılır ve hareket eder
İstemsiz kasların kontrolü bize bağlı değildir. görevleri çok hayatidir özel bir sistem olan otonom sinir sistemiyle kontrol edilir kalb mide ve bağırsaklar görevlerini iradeniz dışı gerçekleştirir Bu insan için alınmış son derece hayati bir tedbirdir. kasların kontrolü bize bırakılsaydı Vücuddaki istemsiz kaslardan tek biri olan kalp kasının denetimi bizde olsaydı bütün vakti hiçbir iş yapmadan- kalp kasının kasılması ve gevşemesine ayırmak gerekecekti kalp kası, çalışmasında bir an bile aksama olmaması gerekir uykuya daldığınızda Kalbiniz çalışır ancak hız yavaşlar. kalp kasınızın çalışmasını duruma göre ayarlamak gerekir. uykuya daldığınızda kalbinizi denetleyemez ve yaşamınız son bulur


Sadece tek bir örnek bile yani kaslar insan yaratılışının ne kadar hikmetli ve kusursuz olduğunu gösterir Vücutta istemli ve istemsiz çalışan kaslar vardır insan kasları kimi zaman kişinin kontrolünde, kimi zaman kontrol dışındadır göz kapağını isteyerek ve irade dışında refleks olarak açıp kaparsınız. diyafram kası kontrol edilebilir Ancak otomatik çalışır ve nefes alıp vermeyi sağlar kasların kendine özgü bir çalışma şekilleri vardır. İnsan bunların ne gibi şartlarda çalışmasından haberdar dahi değildir. Vücutta yaratılmış mükemmel bir kontrol sistemi vardır insana düşen sonsuz bir şefkat ve merhamet sahibi Rabbimize şükretmek ve Allah`ın hoşnut olacağı davranışlarda bulunmaktır. Rabbimin ayetlerine sırt çeviren ve amellerini unutandan daha zalim kimdir? Biz, kalplerine kavrayıp anlamayı engelleyen bir perde kulaklarına da ağırlık koyduk. hidayete çağırsan bile, onlar sonsuza kadar asla hidayet bulamazlar. (Kehf Suresi, 57)


kas lifleri bir motora benzer %25 verimle çalışır bu otomobil motorlarının verimine yaklaşık ve eşdeğer bir orandır. bir motor varsa motoru çalıştıracak yakıta ihtiyaç vardır. Kasların yakıtı kan dolaşımı ile taşınan şeker glikojen dir Kasların içinde ki yüksek oktanlı benzin glikojenin bir kısmı depo edilir. Oto motorunda hareket için pistonlara yakıt püskürtülür. Dışarıdan sağlanan kıvılcım buharlaşmış benzini ateşler, piston hareket eder ve patlamalarla hareket süreklilik kazanır. bunlar endüstriyel bir tasarımla motorlara kazandırılan özelliklerdir bir kas hücresinin endüstriyel tasarımdan çok üstündür. küçük motor hem ateşleme hem de piston görevini yerine getirir. Hücre şeker molekülündeki enerjiyi çıkarır ve enerjiyi kasılmada kullanır. hem kimyasal molekülden enerji çıkması hem de enerjinin fiziksel güce dönüştürülmesi kas hücresinde gerçekleşir

Kas hücresinde üretilen enerji, Proteinleri birbirine çeker hücre kasılarak kısalır. Binlerce hücrenin bu hareketi yapmasıyla bütün kas dokusu kasılmış ve kısalmıştır. Tendonlarda kemiklere bağlı kaslar bu kısalmayla kemiği çekerler.kasılma oldukça büyük bir güç üretir. açık olan bir kolun dirsekten bükülmesi için, önkol kasları 2 cm kasılır Bu kasılma ön kol kemiğini çeker ve kolun bükülmesine yol açar
Hareket için kullandığımız kasların işleyişi bu sıralama dahilindedir En basit hareketlerden olan göz açıp kapamak için bile çok sayıda kas çalışmalıdır


kolunuzu kasmak istediğinizde beyinden bir elektrik yola çıkar sinyal önce omuriliğe uğrar. Oradan mesajın iletilmesi gereken organa yol alır. Elektrik akımı kas yüzeyinden geçer ve kası oluşturan milyonlarca kas lifinin- kontağını çevirir. lifler derhal tepki verir ve kasılır kol kasılarak bükülür. Tüm işlemler biz göz açıp kapayıncaya kadar biter. Bu çok kısa bir zamanda gerçekleşir. Yani kaslardaki elektrik akımı saniyenin binde biri kadar bir hızla ilerleyerek kas liflerinin kontağını çevirir Kaslara ulaşan emirler sinir sisteminde üretilmiş ve yine sinir sisteminde taşınmıştır. kas sistemi sinir sisteminin emrindedir Kasların uyumla çalışması vücuttaki koordinasyon sayesindedir


Vücuttaki Kasların çalışması için vücutta muhteşem bir haber ağı vardır bir hareketi yapmak için hareketle ilgili vücut konumunu ve organları bilmek gerekir bilgi göz kas, eklem ve deriden gelir. Her saniye milyarlarca bilgi işlenir ve karar verilir. Kas ve eklemlerde vücuda ait bilgi veren milyarlarca küçük mikro algılayıcı vardır algılayıcılardan gelen mesajlar sinir sistemine ulaşır ve kaslara emirler verir.Yalnızca elinizi havaya kaldırmanız için omzunuzun bükülmesi, ön ve arka kol kaslarınızın kasılıp gevşemesi, dirseğiniz ve bileğinizdeki kasların bileği döndürmeleri, eli ve parmakları kontrol eden kasların elinize şekil vermeleri gerekir. Hareketin her aşamasında kaslardaki milyonlarca alıcı, kasların konumlarını merkeze bildirir. Merkezden kaslara ne yapmaları gerektiği bildirilir insan bu reaksiyonlardan habersizdir, yalnızca elini kaldırmak ister ve kaldırır.

Konuşmak için çaba harcamayız. sözcüklerin ağzımızdan dökülmesi için, ses tellerinin titreşmesini, ağzımızdaki, dilimizdeki yüzlerce kasın hangi sıra ile kaç defa, kasıp gevşeteceğimizi, ciğerlerimize almamız gereken havayı hesaplamayız. Sinir sistemi kaslardan iç organlardan haberdardır. uykuda bile hayati organlar sinir sistemindem alt beyin ve omurilikten- gelen emirler sayesinde çalışır Kalb atar, akciğer çalışır ve nefes alırız. Vücudun çalışmasında hiçbir bilgisayarın ulaşamayacağı bilgi-işlem hızı vardır. En basit işten en zora kadar her ne yaparsanız yapın vücudda akıl almaz hesaplamalar yapılır. bu sonsuz bir yaratılış sayesindedir sonsuz kudret tüm evreni yaratan üstün güç sahibi Allahtır göklerde ve yerde ne varsa O`nundur, O`na gönülden boyun eğmişdir. (Bakara Suresi, 116)

Küçük bir tebessüm ve gülücük için 17 kas aynı anda, görev yapar biri çalışmasa gülümseme gerçekleşmez yüz ifadesi anlamsızlaşır yüzde mimikle görevli 28 ayrı kas bulunur. kasların kasılmasıyla, Kızgınlık, şaşkınlık gibi binlerce yüz ifadesi yapılır Basit bir adım için bile ayak ve sırtta 54 ayrı kas uyumla çalışır tutmak ve içmek 27 kemik mükemmel kas ve sinir sisteminin yardımıyladır
İnsan rahatça yaptığı gülme, konuşma, göz açıp kapamaya alışmıştır ancak Tüm kas kemik ve hücreler insandan bağımsız işler. İnsan vücuduna organ ekleyemez buna güç yetiremez. İnsan sisteminin benzerini teknoloji yapamaz insan her anın vücuddaki kusursuz sistemi Allah`a borçludur bunu akıldan çıkarmamalı ve şükretmelidir. Allah kusursuz yaratmış. düzen ve biçim vermiştir." İnsan vücudu Allah`ın güç ve sonsuz ilminin kanıtlarıdır Aklını ve vicdanını kullanan herkes gerçeği görür. Ey insan, `üstün kerem sahibi Rabbine karşı seni aldatan nedir?

Kaslar, kimyasal enerjiyi güce dönüştüren biyolojik makinelerdir
Her hareket için enerji gerekir Kandaki glikoz, makineyi çalıştıran yakıttır enerji sağlar. glikozun karbondioksit ve suya ayrışmasıyla açığa çıkan enerji kas proteinleri tarafından büzülmek amacıyla kullanılır. kimyasal reaksiyon oksijen gerektirir. oksijen sağlamak için Kaslar, glikozu oksijensiz laktik aside dönüştürür ve enerji çıkartır Kasları çalıştırmadaki, sınır zorlanırsa, hareket olanaksızlaşır. Bunun nedeni, kas kasılmasıyla kasda laktik asit birikimi ve aşırı laktik asidin kasları yorması ve kramplara yol açmasıdır laktik asitten kurtulmada oksijen gerekir yorgunluktan sonra solumaya başlarız. Kasları yoran madde temizleninceye kadar kas çalışamaz. Kolumuzu kaldırırsak dirsek bükülür, yemek yediğimizde çene kası çalışır, koştuğumuzda bacak kasları hareket eder yorulursak kaslar tedbir alır. Bunları gerçekleştiren kasdaki mikroskobik hücrelerdir

1998 de Nobel Fizyoloji Tıp Ödülü`nü alan üç bilim adamı damardaki nitrik oksit (NO) molekülünü gevşeticiliğini buldular Bu molekülle damar gerginliği düzenlenir Damarın gevşemesi için kandaki uyarıcı hormonlar devreye girer damardaki alıcılara bağlanarak ilk domino taşını düşürürler İlk taş harekete geçince kandaki uyarıcı hormon damardaki alıcıya bağlanır hücre zarı yapması gerekeni "anlar nitrik oksit üretir Üretildikleri anda yapması gerekeni "bilen" nitrik oksit damarın düz kas hücrelerinde GTP enzimiyle birleşir damarın gevşemesi için Nitrik oksit GTP ile birleşip cGMP enzimini üretir. yeni madde miyozini harekete geçirir. Miyozin, kas hücrelerinin kasılıp gevşemesinde etkendir. Artık sona gelinmiştir. Miyozinin harekete geçmesiyle son domino taşı düşer ve kas hücreleri gevşer.

Kas hücrelerinin gevşemesinde
rol alan hormon ve hücreler bilinçli hareket eder hormonlar damardaki uygun yere giderek, o bölgeyi etkiler ve gevşeme sürecini başlatır. Her uyarı, kapkaranlık insan bedeninde asla yolu şaşırmaz hep doğruya gidip başarı elde ederler Peki hücre hormon ve moleküllerin şuurlu hareketi nasıl gerçekleşir? Bu bilinç kendilerine ait olamaz. hücrenin ne zaman, ne üreteceğini bildiren, hormon ve molekülün doğru adrese gidmesi için yol gösteren, adres bildiren, ve yönlendiren akıl ve şuur sonsuz akılla hücreyi, hormonları, molekülleri yaratan ve onlara nasıl hareket etmeleri gerektiğini emreden Allahtır

Kas gevşemesinde Uyarıcı ve hormonlar atardamardaki alıcılara bağlanarak nitrik oksit (NO) açığa çıkar. NO molekülleri düz kaslara ilerler ve guanil siklaz (GC) enzimini harekete geçirir GC, guanozin trifosfatı guanozin monofosfata çevirir (cGMP) cGMP, kalsiyumun hücredeki depolara gitmesine neden olur. Azaltılmış konsantrasyonlu kalsiyum iyonları (Ca++), aktin ve miyozin kayarak birbirinden ayrılır Düz kas hücreleri gevşer vr
Kan damarları genişler. KURAN ALLAH SÖZÜDÜR


Kuran öyle bir kitaptır ki, verilen tüm haberler doğru çıkmıştır. Bilimsel konularda, gelecekten haberlerde matematiksel şifrelemelerde hiçbir insan tarafından bilinemeyecek gerçekler ayetlerde haber verilir Bu bilgilerin bilgi ve teknolojiyle edinilmesi mümkün değildir. bu elbette Kuran`ın insan sözü olmadığının apaçık ispatıdır. Kuran yoktan var eden ve ilmiyle tüm varlıkları kuşatan Yüce Allah`ın sözüdür. Allah ayetinde, Kuran`la ilgili olarak, o, Allah`tan başkasından kuşkusuz çelişkiler olacakdı" buyurur. (Nisa Suresi, 82). Kuran`da hiçbir çelişki yoktur, içindeki her bilgi, İlahi kitabın mucizelerini ortaya koyar.
İnsana düşen Allah`ın indirdiği İlahi kitaba sarılmak ve onu yol gösterici kabul etmektir. Allah ayetinde şöyle seslenir: Bu indirdiğimiz mübarek bir Kitap`tır. O`na uyun korkup-sakının. Umulur ki esirgenirsiniz.„
(Enam Suresi, 155)


kimi zaman bacaklarınızı hareket ettirerek vücuddaki kas ve kemiklerin çalıştır. lokmaları çiğnerken aklınıza yediklerinizin nasıl sindirildiği gelmez kalbinizde yedek bir jeneratörün olduğunu düşünmezsiniz gazete okurken ellerinizdeki kaslar aklınıza geldi mi sayfa çevirirken parmaklar yaptığı hareketleri takip ettiniz mi düşünün bedeninizde gerçekleşen mucizevi olaylara yanlış bakış açısını ortadan kaldırın çünkü evrim senaryoları bilimsel gerçekmiş gibi anlatıldı "tesadüf masalı"nı ortadan kaldırın Evrimcilerin hezimetleri bilimsel olarak ortaya konulmalıdır evrim teorisinin maskesi sahtekarlıktır
Evrimin yok edilmesi ve yaratılış gerçeğinin görülmelidir Allah insanı kusursuz yarattığını ayetlen bildirmiştir


Vücudumuz bizim için bir nimettir 24 saat hiç durmadan çalışır. İnsan Mucizesi sadece bizim bedenimizde değil, dünyadaki tüm insanların vücudunda da gerçekleşir Geçmişte yaşamış insanların vücutlarında da bu sistemler eksiksiz olarak vardı. Gelecekte yaşayanlarda da Allah`ın izniyle olacak. Bu, tüm alemlerin Rabbi Allah`ın yaratışıdır… Allah`ın gücü sınırsızdır. Aklını ve vicdanını kullanan kişi açık gerçeği görür ve yalnızca Rabbini hoşnut etmek için yaşamını sürdürür Dünyadaki tüm insanlar, basit bir sperm hücresi olarak rahme atılmış özel yaratılmış şartlarla yumurtayla birleşip ardından tek bir hücre olarak hayata başlamışdır. tüm insanlar, mucizevi aşamalardan geçmiştir
Allah insanların bedenlerini şekilendirmiş, onları tek bir hücreden düzgün bir insan olarak yaratmıştır. gerçeği düşünmek her insanın görevidir görevimiz, Allah`a şükredici olmaktır.
murataltug1985 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı




2007-2026 © Siyaset Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.


Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı