![]() |
#2 |
![]() Önce Yahya Kemal’i dinleyelim: “Merhûm Edirne şeyhi Neşâtî diyor ki biz / Sâf aynalarda sırroluruz öyle gâibiz” ve sonra kanımızı donduracak göndermesine bir kapı açalım. Neşatî Dede’nin gönderme yapılan o beyti ki Türkleri küçümseyen ve “Onların sanatı olamaz!” diyen bir Fransız edîbinin kulağına üflendiğinde, önce uzun bir istiğrak hali geçirip sonra da, “Mademki bu beyit söylenmiştir; o halde büyük bir Türk şiiri var demektir.” itirafında bulunmasına, ve tabiri caiz ise haddini bilmesine yetmiştir. Beyit şöyle: “Ettik o kadar ref’-i taayyün ki Neşâtî / Âyîne-i pür-tâb-ı mücellâda nihânız.”
“Ey Neşatî!. Taayyünü o derece ortadan kaldırdık ki şimdi artık en parlak ışıklı ve cilalı aynalarda bile görünmüyoruz.” Beytin bütün mânâ yükünü taşıyan bir kelime var karşımızda: Taayyün... “Belirme, ortaya çıkma, belli olma, somut hale gelme, ayırd edilebilme” gibi anlamlar taşıyor bu kelime ve tasavvuf öğretileri içinde önemli bir yer tutuyor. Sufilere göre Allah’ın zatında her şey vardır, ama belirsiz olarak vardır. Zuhur ve tecelli, yani varlığın ortaya çıkışı bu belirsizlerin taayyünüdür. Salik için taayyün, perde perdedir ve Allah’a yükselirken bu perdeleri birer birer kaldırır, sonunda gerçek varlığa ulaşıp yok olur, sır olur ve yoklukta var olur. Bu durumda beyti söyleyen sufi şair, maddi ve geçici varlığını eriterek, yok ederek, nefsini ve dünya ilgisini sıfırlayarak o derece görünmez olmuştur ki, artık cilalı ve parlak aynalarda bile görünmemektedir. Varsayalım ki bir evde, bir boy aynası karşısındaki kadın, kocasına soruyor: -Güzel miyim? Aynadan gözlerini ayıramayan adam cevap veriyor: -Yüzüne uzun uzun bakışımdan belli olmuyor mu bu kadınım. Bu bakış ki bütün temizliklerin üstünde bir berraklık; ve senin güzelliğin de yine senin güzelliğinden öte bir anlam taşırken, sen de narsist duygular dışında bir görüşle hissetmiyor musun güzelliğini?!.. Evet, aynaya akseden sensin, senin yüzün ve göz kamaştırıcı güzelliğin, ama -umarım bana darılmazsın- bu güzellik karşısında ben, istesem de, istemesem de, senden öte bir seni düşünüyor, görüyor ve hissediyorum. Sonra da seni bu derece güzel yaratanın güzelliği karşısında eriyorum. Bir yolculuğa çıkmış gibi hani... Senin görüntünden öte bir görüntü aksediyor aynaya... Daha doğrusu ayna kah senin görüntünde kaybolup salt güzellik oluyor, salt ışık oluyor; ve parıltısı göz kamaştırıyor; kah sen aynada görüntüden sıyrılıp ışığa, nura duruyorsun. Ve itiraf etmeliyim ki, eğer bu hal biraz daha sürerse, sanırım kadınım seni çoktan unutmuş, senden geçmiş, aynadaki aksini gözümden silmiş ve O’na yükselmiş olacağım. Çünkü zaman, şimdi bu camın ardında, içinde ve üstünde hep O olmakta... -?!.. Şimdi, aynadaki güzelliğe bakınca gözleri başka türlü göreni suçlayabilir misiniz?!.. Bir sanat eseri karşısında, o esere üslup veren, ruh ve anlam katan sanatkârı düşünüp heyecan duymak nasıl da özge bir duyuş ve algılayıştır ki eser ile müessir, delil ile medlul arasındaki bağları berkitir. Delil ki bir medlûle, eser ki bir müessire, olan ki bir oldurana işaret iken; eserler ve deliller aradan çıksa da kişi doğrudan sanatçıya ve oldurana ulaşsa; gözler ve gönüller temizlense; beden ve kalıptan kurtulup ruh ve mânâya erilse... Öyle ya, ol deyip olduranı yoksa bir eser(?), kendi başına nedir ki!.. Kadim ve berrak zamanlardan bir rüya bizimkisi... Aynaların çoook eskilerde kalmış diyaloglarının sesleri bu cümleler de... Oysa nicedir zeminler kaymakta ayakların altından; ve ruhlar kirlenmekte nefeslerin buğularında... Aynalar pas tutmuş, ve ışığını yitirmiş nicedir. Öyle derin bir karanlık ki bu, tek görüntü için bin can feda... Güzele vuslat güzel de, ayrılık, ah ayrılık... Ayrılık kavuşmaya teşne, firkat vuslata... Kavuşmanın her senesi bir saniye; ayrılığın her saniyesi bir sene(1). Cevher arazdan uzakta, ve sevgi gönülden... Madde o derece kuşatmış ki insanı, ruhlar mengene kıskacında lime lime... Ayna ki insandır ve belki insanın kalbidir; ondaki güzellik de, içine yansıyan güzel de asil olmak gerek. Kendini bilen, aslında aynadaki güzelliğin hakikatini görendir. Ta ki gönül aynasında ayrık görüntü bulunmaya!.. İnsan ki yaratılmış ve yaratılacak sanat eserlerinin en harikuladesidir; yazık ki şimdi renkleri karışmış birbirine, çizgileri ve desenleri bozulmuş... Ve eseri kurtarmak için yine aynı sanatkâra muhtacız. Ey yüce sanatkâr!.. Cilalı aynalarda yine görünmez kıl bizi!.. (1) Senetü’l-vasli sinetün; sinetü’l-vasli senetün Cilalı Aynalar / İskender Pala |
|
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|