![]() |
#1 |
![]() Hz.Ömer , Abdürrahman ibni-i Avf'la birlikte şehri her gece dolaşırlardı....Bu dolaşmalarda ,bir yer vardı,oaraya gelince Hz.Ömer: ''Sen biraz bekle.'' der ve şöyle yarım saatliğine kaybolurdu.
Hz.Ömer öldü.Arkadaşı o gece tek başına çıktı dolaşmaya.O durak yerine gelince merak etti; Hz.Ömerin'in her geceki yolunda gitti.Bir evle karşılaştı..Eve girdi.Evide çok ihtiyar bir kadın vardı.Kadın kendi kendine : -Tuhaf! diyrdu.Hz.ömer bu gece nerde kaldı ? -O öldü,dedi arkadaşı. Kadın düşüp bayıldı.Kendine gelince: -Ah, etti.Şimdi ben ne yapacağım?O her akşam geldiğinde temizliğimi yapar,yemeklerimi pişirirdi. -Ben de onun arkadaşıyım,dostuyum.Onun yaptıklarını ben de yapabilirim. Kadın acı acı güldü : -Onun yerine kimse geçemez.Sen eğer onun dostu isen ve bana yardım etmeyi diliyorsan ölümüme dua et. Kadın ellerini kaldırdı: -ALLAH'ım , bu dünya yüküne, Hz.Ömer'in dostuluğu ile katlanırdım.O yok artık al canımı.... Ve kadın biraz sonra öldü.....
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() Akşama Kadar Yaşamak
Mekke... Yaşlı bir adam ve genç bir delikanlı bir köşede oturup konuşmaktalar. Önlerinde iyi giyimli bir adam belirir. Genç olanın önüne bir kese altın koyar. Genç: - Sağol, paraya ihtiyacım yok. - Olsun, ben sana veriyorum, ister sen harca, ister fakirere ver. Genç fazla ısrar etmez. Keseyi alır hemen hepsini ihtiyacı olduğunu bildiklerine dağıtır. Yaşlı adam aynı akşam genci bir başkasından yardım isterken görür ve sorar: - Niçin o bir kese altından kendine ayırmadın? Genç: -Akşama kadar yaşayacağımı düşünemezdim. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#3 |
![]() BU AKŞAM HİNDİSTAN'DA
Hz. Süleyman'ın sarayına kuşluk vakti saf bir adam telaşla girer. Nöbetçilere, hayati bir mesele için Hz. Süleyman'la görüşeceğini söyler ve hemen huzura alınır. Hz. Süleyman (a.s) benzi sararmış, korkudan titreyen adama sorar: - Hayrola ne var? Neden böyle korku içindesin? Derdin nedir? Söyle bana... Adam telaş içinde: - Bu sabah karşıma Azrail (a.s) çıktı. Bana hışımla baktı ve hemen uzaklaştı. Anladım ki, benim canımı almaya kararlı.. - Peki ne yapmamı istiyorsun?" Adam yalvarır: - Ey canlar koruyucusu, mazlumlar sığınağı Süleyman! Sen her şeye muktedirsin. Kurt, kuş, dağ, taş senin emrinde. Rüzgarına emret de beni buradan ta Hindistan'a iletsin. O zaman Azrail (a.s) belki beni bulamaz. Böylece canımı kurtarmış olurum. Medet senden! Hz. Süleyman, adamın haline acır. Rüzgarı çağırır ve: - Bu adamı hemen al. Hindistan'a bırak!" emrini verir. Rüzgar bu... Bir eser, bir kükrer. Adamı alır ve bir anda Hindistan'da uzak bir adaya götürür. Öğleye doğru Hz. Süleyman, divanı toplayarak gelenlerle görüşmeye başlar. Bir de ne görsün, Azrail (a.s.) da topluluğun içine karışmış, divanda oturmaktadır. Hemen yanına çağırır: - Ey Azrail! Bugün kuşluk vakti o adama neden hışımla baktın? Neden o zavallıyı korkuttun?" der. Azrail (a.s) cevap verir: - Ey dünyanın ulu sultanı! Ben, o adama öfkeyle,hışımla bakmadım. Hayretle baktım. O yanlış anladı. Vehme kapıldı. Onu, burada görünce şaşırdım. Çünkü Allah (cc) bana emretmişti ki: - "Haydi git, bu akşam o adamın canını Hindistan'da al!" Ben de bu adamın yüz kanadı olsa, bu akşam Hindistan'da olamaz. Bu nasıl iştir, diye hayretlere düştüm. İşte ona bakışımın sebebi bu idi |
|
![]() |
![]() |