Siyaset Forum - Siyasetin Kalbi


Konu Kapatılmıştır
Stil
Seçenekler
 
Alt 11-13-2008, 03:35   #1
Kullanıcı Adı
Duygu'Seli~
Standart
Ruh Kelimesinin Anlamı
Ruh da gayemiz açısından iki mânâ için kullanılır.
1.Lâtif bir cisimdir, kaynağı, cismanî kalbin oluklarıdır. Bu
bakımdan bedene yayılan damarlar vasıtasıyla bedenin diğer âza
larına ve parçalarına dağılır. Onun bedene dağılışı ve ondan kok
lamanın, dinlemenin, görmenin, hissetme ve hayat nûrlarının be
den âzaları üzerine dağılıp yayılması, tıpkı evin bir köşesinde
yakılan lâmbadan çıkan ışığın dağılıp yayılmasına benzer. Çünkü
o lâmbanın ışığı, evin hangi parçasına ve hangi köşesine ulaşırsa
mutlaka orası onunla aydınlanır. Hayatın misâli ise duvarlarda
meydana gelen ışık gibidir. Bunun misâli ise lâmbadır. Ruhungeçişi ve bâtındaki dalgalanması ise, çıra ışığının evin etrafına
hareket edicinin hareket ettirmesiyle dalgalanması misâlidir.
Doktorlar, ruh kelimesini kullandıkları zaman, bu mânâyı kaste
derler. Bu lâtif bir buhardır. Onu kalbin hareketi oluşturur. Bu
mânâdaki ruhun îzahını yapmak, bizim vazifemiz değildir.
Çünkü bu, doktorların hedefiyle ilgilidir. O doktorlar ki bedeni te
davi etmektedirler. Kalbi, ALLAH Teâlâ´nın komşuluğuna
varıncaya kadar tedavi eden din doktorlarının hedefine gelince,
onların hedefi kesinlikle bu ruh ile ilgili değildir.

2.Ruh insandaki idrâk edici ve bilici lâtifedir. O lâtife ki biz
onu daha önce kalbin mânâlarından birisinde îzah ettik. Allâh
Teâlâ´nın şu ayetinde kasdettiği ruh da bu ruh´tur: De ki: Ruh,
RABBİMin emrindendir´ Ruh, rabbânî ve acâib bir şeydir.
Onun hakikatini idrâk etmekten akılların ve anlayışların çoğu
âciz kalmaktadır.

 

 
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Alt 11-13-2008, 03:35   #2
Kullanıcı Adı
Duygu'Seli~
Standart
Nefis Kelimesinin Anlamı

Nefis de birçok mânâya gelir. Bu mânâlardan sadece ikisi bizim hedefimizle ilgilidir:
1.Nefis´ten insanoğlundaki şehvet ve öfke kuvvetini toplayan
mânâ murâd edilir. Nitekim bunun açıklaması ileride gelecektir
ve tasavvuf ehli çoğu zaman bu mânâyı kullanmaktadırlar.

Çünkü ehl-i tasavvuf nefisten, insanoğlunun çirkin sıfatlarını
toplayan asıl ve esası kastederek ´Nefisle mücâhede etmek ve nefsi
kırmak muhakkak lâzımdır´ demektedir. Nitekim bu mânâya Hz.
Peygamberin şu hadîs-i şerîfi işaret etmiştir:

Senin en şiddetli düşmanın, iki yanının (kaburgalarının) arasında bulunan nefsindir!

2.İnsanın hakikati olan ve daha önce zikrettiğimiz lâtifedir.
Bu lâtife insanın zâtıdır. Fakat bu lâtife aynı zamanda hallerinin
değişmesi hasebiyle çeşitli sıfatlarla sıfatlanır. Bu bakımdan em
rin altında durduğu ve şehvetlerin muhalefetinden ötürü tirtir titrediği zaman kendisine nefs-i mutmainne adı verilir. ALLAH Teâlâ
bu nefsin benzeri hakkında şöyle buyurmaktadır: ´Ey itaatkâr nefis! Dön rabbine! Sen O´ndan razı, O da senden razı olarak..´

Birinci mânâya gelen nefis için ALLAH´a dönüş tasavvur
edilemez. Çünkü o mânâdaki nefis, ALLAH´tan uzaklaştırıcıdır ve o
nefis, şeytanın partisindendir. Nefsin sükûneti tamam olmadığı,
fakat şehvâni nefse karşı direndiği ve itiraz ettiği zaman, ona nefs-i levvâme adı verilir. Çünkü bu nefis; sahibi, mevlâsının ibâdetinde
kusur yaptığı zaman sahibini kınar. Nitekim ALLAH Teâlâ ´Kasem
ederim pişmankâr nefse ki...´(Kıyame/2) buyurmuştur.

Eğer nefis itiraz etmeyi terkederse, şehvetlerin isteğine ve şeytanın çağırısına itaat edip baş eğerse ona nefs-i emmâre-i bi´s-sui (kötülüğü emreden nefis) adı verilir. ALLAH Teâlâ, kulu ve peygamberi olan Hz.
Yusuftan veya Azîz´in hanımından haber vererek şöyle buyurmuştur: ´Ben nefsimi temize de çıkarmıyorum. Çünkü nefis gerçekten kötülüğü şiddetle emreder. Ancak RABBİMin esirgediği müstesnadır´. (Yusuf/53).

Bazen nefs-i emmâre´den gaye; nefsin birinci mânâsıdır demek de câiz olur. Bu bakımdan, nefis, birinci mânâ açısından gayet çirkin ve kötüdür, İkinci mânâsıyla mahmûd ve güzeldir. Çünkü ikinci mânâ ile insanın nefsi; yani insanın zâtı ALLAH´ı ve diğer bilinenleri idrâk eden hakikatidir.
 
Alt 11-13-2008, 03:49   #3
Kullanıcı Adı
Duygu'Seli~
Standart
Akıl Kelimesinin Anlamı

Akıl da İlim Kitabı´nda bahsettiğimiz gibi çeşitli mânâlarda müşterek kullanılmaktadır. Bizim gayemizle ilgili olan, o mânâların sadece ikisidir.
1.Akıl bazen emirlerin hakikatini bilmek mânâsında kullanılır. O zaman, merkezi kalp olan ilim sıfatından ibaret olur.
2.Akıl bazen zikredilir, kendisinden ilimleri idrâk eden şey
kasdedilir. O vakit kalbin kendisi demektir. Kalpten gayem; o lâtifedir. Bizler biliyoruz ki, nefsinde varlığı olan her âlim, kendi nefsiyle kâim olan bir asıl ve esastır. İlim de o asıldan bir sıfattır.
Sıfat ise, mevsufun gayrisidir, aynısı değildir. Akıl ´dan bazen
âlimin sıfatı kastolunur. Bazen de idrâkin mahalli; yani idrâk
olunan kastedilir ve bu ikinci mânâ, Hz. Peygamberin şu hadîs-i
şerifiyle kastolunan mânâdır:

ALLAH Teâlâ´nın ilk yarattığı şey akıldır.
Çünkü ilim araz´dır. İlk yaratılmış olması tasavvur olunamaz. Elbette onun kâim olacağı yer ondan önce veya onunla beraber yaratılmalıdır. Çünkü ilme hitâb etmek mümkün değildir. Haberde varid olmuştur ki, ALLAH Teâlâ ilk yarattığı akla şöyle dedi: ´Gel! O da geldi. Sonra ona ´Git!´ dedi ve o da gitti. Madem ki durum budur, öyleyse bu isimlerin mânâları mevcuttur. O mânâlar ise şunlardır: Cismânî kalp, cismanî ruh, şehvanî nefis ve ilimler...
İşte bunlar dört mânâdır. Bahsi geçen dört lâfız, bu mânâlarda kullanılırlar. Bir de bu kelimelerin beşinci ve ortak bir mânâsıvardır ki o da şudur:

İnsanoğlunun bilici ve idrâk edici lâtifesidir. Bu bakımdan mânâlar beş, lâfızlar dörttür ve her lâfız iki mânâda kullanılır. Âlimlerin çoğuna, bu lâfızların ihtilâfı ve değişik mânâlarda kullanılması karanlık görünmüştür. Bunun için de onların hâtırat hakkında konuşup, ´Bu akl´ın hâtırıdır. Bu ruh´un hâtırıdır. Şu kalb´in, şu da nefs´in hatırıdır!´ dediklerini görürsün!
Düşünmeyen kimseler, bu isimlerin mânâları arasındaki farkları idrâk etmemektedirler. İşte bu karanlık kalan cepheden perdeyi kaldırmak için, biz bu isimlerin açıklamasını yaptık. Kur´an ve Sünnet´te kalp lâfzı vârid olduğu zaman, ondan gaye; insanoğlunun anlayan ve şeylerin hakikâtini bilen tarafı kasdedilir. Bazen göğüste bulunan kalpten kinâye olur. Çünkü o lâtife ile kalbin cismi arasında özel bir alâka ve irtibat vardır. Zira kalp, her ne kadar bedenin diğer parçalarıyla alâkalı ve bütün beden mânâsında kullanılıyorsa da, yine de göğüsteki cismanî kalp vasıtasıyla alâkalıdır. Bu bakımdan onun ilk ilgisi kalpledir. Sanki cismanî kalp, onun yeri, memleketi, âlemi ve merkebidir ve bunun içindir ki Sehl et-Tüsterî kalbi arşa, göğsü kürsiye benzeterek şöyle demiştir:

´Kalp arştır, göğüs kürsüdür´. Sakın zannedilmesin ki Sehl et-Tüsteri kalbi ALLAH´ın arşı, göğsü de ALLAH´ın kürsüsü ola-rak görüyor! Zira böyle olması muhaldir. Aksine Sehl et-Tüsterî şunu kastediyor: Kalp, ALLAH´ın memleketi ve tasarruf yeridir. ALLAH´ın tedbîr ve tasarruf için birinci mecraıdır. Bu bakımdan kalp ile göğsün, tedbîre nisbeti, tıpkı arş ve kürsünün ALLAH´a nisbeti gibidirler ve bu teşbih de ancak bazı yönlerden doğru olabilir ki o yönleri açıklamak da bizim gayemize uygun değildir. Bu bakımdan biz onu açıklamaktan vazgeçiyoruz.
 
Konu Kapatılmıştır


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı




2007-2026 © Siyaset Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.


Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı