Siyaset Forum - Siyasetin Kalbi


Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 12-18-2008, 20:28   #1
Kullanıcı Adı
kariyb
Standart
Gıda diye alınan bütün şeyler bu terkibi Er REZZAK ile takviye ve yıkamaktır.
Cesedin hastalıklarında şifâ için verilen edviye, HAYY’ın emrine verilen Er REZZAK’ın cilâsıdır.
“Tedavi olunuz” emri “bu edebi bırakmayınız demektir.
“Hastanın iniltisi bir nevi ibadettir” demek de bu edebe verilen ind-i îlâhîyedeki kıymetin derecesidir.
“Hastaları ziyâret ediniz” emr-i Peygamberisi de bu edebin daima görünmeyen tecellîsini anlayamazsınız, fakat bilmeden göre göre belki bunu anlamak lütfuna uğrarsınız, demektir.

Hasta, hastalık, ilâç, inlemek, sabır ve isyan etmeden tahammül, kadrosu içinde ne kadar büyük ilâhî bir tecellî ve cilve olduğunu anlayan kimse büyük bir lutf-u ilâhîye mazhar olmuştur ki, arif, velîlerden olur.
Bu hâlleri bilenler bayram yerine gider gibi temizlik, güzellik ve sevinç içinde ölüme giderler.
“Herkes ölümün zaikasnıı tadacaktır” demek bu demektir.
Zaika tatmak hassası demektir.
Tatmakta, daima hoşluk, güzellik gizlidir.
Acı, ızdırap, fenalık yoktur.
Bu sonuncular tadılmaz, tadılamaz, duyulur hissedilir.
O hâlde ölümü bilenler dünyada çok azdır, ölüm, bilgisizlik, körlük, cehâlet diyarından bilgi, hakiki görme diyarına gitmek demektir, ölümden korku da, bu işi sezmek fakat şüphe içinde olmak demektir.
“Ölmeden evvel ölün” sözü bu işi anlamağa çalışın demektir. Bunları anlamak, şek, şüpheden ârî, gayba inanmak hasletinin insanda husulünden sonra başlar.
Bu perdeler, açık ve kapalı lâkırdılar - insan, havasıyla anladığı hakikatlara nasıl itiraz etmeyip inkıyat ediyorsa - onların gayba şüphesiz inanmak hasletlerini de yoğurup kemâle ulaşmaları için söylenmiştir.

 

kariyb isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Alt 12-18-2008, 20:28   #2
Kullanıcı Adı
kariyb
Standart
Zindana atılmış bir mahpusun sessiz ve sabırla, bir çivi parçasiyle koskocaman zindan duvarını senelerce uğraşıp delmesi, onu hürriyete kavuşturur.
Acele edip şamata eden mahpus ise daha kuvvetli hücrelere, zincirlere bağlanır. Böylelikle küçük kurtulma imkânları da elinden gider...
Zamanla artık ümit ve hürriyete kavuşmak hisleri bir hayal olur.
Gayba sudan inanan, şüpheli inanan zâhire saplanır kalır. Hırs, para, dünya ve madde peşinde koşar durur.
Huzur bunlarda yoktur.
Olamaz da..
Bu gibiler daima küfre, zulme giderler.
En keskin ateş bile sonunda küle inkılâp eder.
Kül toprak değildir.
Dikkat et..
Ateşte, toprakta, suda, havada yaşıyan mahluk vardır.
Külde mikrop bile yaşamaz, kül olma bir şey ifâde etmez bir şey değildir. Bu olayda da bir şey gizlidir.
Bir hikmet olmasa, bir şey gizli olmasa bu olmazdı.
Biraz bu külü eşeleyiniz bakalım.
Fakat tavuğun bitlerini dökmek gayretiyle eşeler gibi değil.
Kül bir çok ateşleri gizler.
Bir çok şeylerin çürümesine mani olur.
O hâlde külde bir temizlik gizlidir.
Mikrop yoktur. Ama bu lâkırdılar çıplaktır.
Bir şey söylemek arzusundayız fakat söyleyemiyoruz..
Külde ümitler söner.
Kül bir bakımdan, bir çabalamanın, bir işin sonunda, teşekkül eder. insanların konuştuğu bir çok dil ve lisanlar vardır.
Bu niçin böyledir.
Bir sır bir dildeki izahlarla tamamiyle perdelenir.
Diğer bir dilde o sır açığa çıkar.
Başka birinde kaybolur.
Gül (gülmekten), gül (çiçek), kül (ateşin sonu), kül (bütün) kelimelerinde neler vardır.
Bu isimler uydurma değildir.
Tesadüfi de değildir.
Hele hele dostum, sen biraz bu külü eşeleyiver bakalım, belki sonu boş veya dolu çıkar..
kariyb isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 12-18-2008, 20:29   #3
Kullanıcı Adı
kariyb
Standart
Yangın yerlerinde, kül arayan, eşeleyen bir çok kimseler vardır, orada bir çok şeyler bulurlar. Yangın yerlerinde, küllerde, bir çok hazineler gizlidir. Bu hazineleri arayanlar her zaman, her diyarda bulunur.

Yangın yerlerindeki küllerde altın bile rengini değiştirerek senelerce saklı kalır. Her türlü hazine kül altındadır.

Sözlerimiz biraz kapalı söylendi gibi... Size hayal değil, geçmişte olmuş bir ALLAH dostunun kahramanı olduğu bir hikâye anlatayım:

Bu hikâyedeki ana fikrin yokluğu, bu günkü beşer neslini, şuûrlu bir mesaiden ziyâde zamanın hikmetine tabi’ otomat bir hâle sokmuştur.

Buyurun dinleyin:

Tüyleri dökülmüş, vücudu yara içinde, zayıflamış, güçlükle yürüyen bir köpek..
Açlık ve susuzluktan dili dışarda, bütün kasaba halkı hayvana nefretle bakıyor, taş atıp uzaklaştırmak istiyorlar...
Hayvan acı acı bağırıyordu..
Bir lokma ekmek, bir yudum su esirgeniyor bu hayvandan..
Zorla, sürüne sürüne, korkarak çeşme yalağına yanaştı.
Orada su dolduranlar hayvana taş atıp uzaklaştırdılar.
Yan tarafta ellerinde ekmek yiyen çocuklara baktı.
Bir parça ekmek atan bile yok.
Çocuklar da taş atmağa başladı.
Tüyleri dökük, yaralı, çıplak vücudunu süsleyen yalnız iki adet koyu kahverengi sadakat timsali gözlerini şefkatle çocuklara çevirdi.
Çeşmeye baktı sonra güçlükle döndü, sürüne sürüne uzaklaşmağa bağladı, bu insan sürüsünden.
Yine taş attılar, yine nefret nidaları yükseldi.
Açlık, susuzluk, hastalık ve insan merhametsizliğinin yenemediği sadakat timsali koyu kahverengi gözlerini ayırdı, ümit beklemeden ve sürüne sürüne uzaklaşmağa başladı...
kariyb isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 12-18-2008, 20:30   #4
Kullanıcı Adı
kariyb
Standart
Oradan geçiyordu, köpeğe yaklaştı.
Hayvanı kucağına aldı.
Elleri yaralardan akan cerahatli sularla ıslandı.
Hayvan bu sırada dili ile o zâtın mübârek ellerini yalıyordu.
Beraber kıra, gölgelik bir yere gittiler, kırk gün hayvana baktı; ilaçladı, yıkadı, doyurdu, içirdi, hem de elleri ile..
Hayvan iyileşti.
Tüyleri geldi, güzelleşti.
ALLAH’ın her mahlukta tecellî eden bütün güzel esmâları gülmeğe başladı bu hayvan vücudunda..

Bir gün beraber şehre indiler.
Bütün kasaba halkı hayretle etrafını sardılar:
İleri gelen yaşlılar mübârek zâta ve hayvana bakıyorlardı:
İçlerinden biri:
“Efendim bu köpeğe bu kadar niçin itina ettiniz?” diye sordu.
Mübârek gözlerini onlara doğru çevirdi.
Ağır ağır, lâhuti bir ahenkle:
“Evet itina ettim. Zira Cenab-ı Hakkın yarın yevmü kıyamette, huzurunda, bu köpeğe niçin merhamet etmedin.. Onu giriftar ettiğim belâya seni de uğratmaklığım ihtimalini düşünmedin mi? İtab-ı ilâhisinden korktum da ondan böyle yaptım!” dedi..
Ortalığı derin bir sükût kapladı..
Kalabalığı yararak ağır ağır yürümeğe başladı.
Arkasından koyu kahverengi gözleriyle etrafa bakıp kuyruğunu sallayarak köpek geliyordu.
Bu sahne âdeta bir âyetin dile gelmiş ve şekillenmiş hâli idi.
“İyi işler işleyip kendilerini ALLAH'a teslim edenler ALLAH indinde mükafata kavuşur, onlar için hiç korku yoktur, onlarar mahzun da olmazlar.”
kariyb isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 12-18-2008, 20:30   #5
Kullanıcı Adı
kariyb
Standart
Halk, hayran, mahcub, yaşlı gözlerle onları bir müddet takip ederek; epeyce gittiler..
Gözden kaybolacakları bir köşe başında mübârek zâtın tekrar köpeği kucağına aldığını gördüler.
Onla, da böylece yollarına devâm ettiler.

Sadakat, merhamet, şefkat ve Velîlik uzaklaşıyordu insan kitlelerinden...
Dedemin dedesinin devrinde her kasabada iyi insanlar, her mahâllede merhamet, şefkat timsali, nûrlu bir ihtiyar, her bölgede bir ALLAH dostu bulunurdu.

İnsan kitlelerine deniz feneri gibi fasılalarla şefkat, merhamet, doğruluk ışıklarını akıtan bu mübârek simalar, gün geçtikçe gizlendiler.
Beşer kitleleri bugün maddeye tapan ağaçsız, susuz, medenî diye vasıflandırılan, mâmure çölde kaldılar...
Dış mâmureler kuruldu güya...
İç mâmureler yok oldu beşer neslinden.
Yıldızlara seyahat, semâların derinliklerine nüfuz merakı, sür'atle ilerliyor. Uzak mesafeler yakınlaştı.
Asıl ruhun, kalbin ince derinlikleri bırakıldı. insan kitleleri, bugün, yekdiğerini korkutmak ve birbirini yok etmek için, bütün kabiliyet ve hünerlerini, korkunç yok etme çârelerine sarfediyorlar.
Eskiden bâtını geniş, zengin, dışı gösterişsiz, iyi insanlar vardı.
Bugün gösterişli, maddesi zengin, bâtını bomboş insanlar var.
Bu garip ve münakaşayı davet edecek bir mevzu’dur.
Fakat müsaade buyurun bir sualim var:
Suçlu bir insan öldürülür..
Suçsuz bir insan öldürülür.
Burada ölüm var, fakat iki türlü.
Hangi ölüm iyi?
Muhakkak suçsuz ölmek, daha iyidir.
kariyb isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 12-18-2008, 20:31   #6
Kullanıcı Adı
kariyb
Standart
Bundan binlerce sene evvel, Sokrat, baldıran zehirini içerken çocukları etrafında ağlıyordu.
Karısı hıçkırıklarını tutamadı.
Sokrat :
“Be kadın ne ağlıyorsun?” dedikte, kadın :
“Suçsuz öldürülüyorsun!” diye mırıldandı.
Sokrat:
“Suçlu ölmek daha mı iyi be kadın?” dedi...
“İyi ve tatlı bir söz, iyi bir dilek, minnet ve eza ile verilen sadakadan hayırlıdır.” buyuran Hazreti ALLAH su müjdeyi veriyor:
“Şu hakikati unutmayınız ki, ne bu dünyada ne de öldükten sonra, iyi insana, hiç bir fenalık gelmez ve ALLAH, o adamı ihmal etmez.”

Edviye : (Devâ. C.) İlâçlar, devâlar.


dr. münir derman k.s.
kariyb isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Etiketler... Lütfen konu içeriği ile ilgili kelimeler ekliyelim
allah tan korkulur mu?, münir derman k.s.


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı




2007-2026 © Siyaset Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.


Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı