|
![]() |
#1 |
![]() Tefekkür, sadece insana değil, bütün mahlûkata verilmiş, hayâtî bir kâbiliyettir. Bu kâbiliyeti, her varlık kendi dünyası içinde ve kendi yaratılışına uygun bir şekilde kullanır. Ağırlık merkezi de daha ziyade ten ve nefsâniyet plânına âittir. Yiyip içmek, daha iyi, daha rahat yaşayabilmek ve nesli devam ettirebilmek gibi hususlar ön plândadır. Bunun için bir yırtıcı mahlûkun tefekkürü, ancak avını parçalayıp mîdesini doyurmaya yöneliktir. Bunun dışında onun hayat, kâinat ve istikbâle dâir herhangi bir düşünce ve endişesi yoktur. Zaten ona verilen tefekkür kâbiliyeti de, ancak bu kadarına kâfî gelir..
![]() |
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() Cehâlet, şehvet, kibir, gurur, hırs, cimrilik, hased, israf ve öfke gibi fıtrî temâyüller, gafletin helâk edici tezâhürleridir. Bu girdaplarda boğularak insanlık şerefine vedâ etmek, büyük bir hüsran ve aldanıştır. Bu aldanış sebebiyledir ki, içlerdeki nefs denilen âleme gâfilâne ve mecnûnâne bir sûrette temâyül neticesinde meydana gelen günâhlar, Hakk ve hakîkate perde olur. İnsanlık şeref ve haysiyetine halel gelir. Rûhlar, karanlığa bürünür. Yaratan unutulur, günâhlara gark olunur. |
|
![]() |
#3 |
![]() Meçhul bir âlemden birer birer gelen ve bir müddet imtihan şartları içinde yaşadıktan sonra yine teker teker dünyâ sınırından çıkıp uhrevî âleme göçen insanoğlunun bu geliş ve gidişindeki hikmet ve sırrı anlamak istemeyen gerçek bir mütefekkir ve münevver düşünülemez.. |
|
![]() |
#4 |
![]() Hakîkî bir muhabbet, zahmetleri rahmete inkılâb ettirdiği için, sevilenin meşakkatleri de güzellikleri gibi hoş karşılanır. Bir kimsenin muhabbetinin hakîkî olup olmadığını anlamak ve seviyesini ölçmek için, sevdiğinin meşakkatlerine ne kadar tahammül gösterebildiğine bakmak kâfîdir.
|
|
![]() |
#5 |
![]() ''İnsandaki bütün haslet ve istidatlar, bir yönüyle nîmet, diğer yönüyle âfet olabilecek özelliktedir. Bunlar, insanın olgunluk seviyesine göre ortaya çıkar. Yani Cenâb-ı Hak, bizlere bütün kabiliyet ve imkânları, tabiri câizse, müspet veya menfî her iki şekilde de işlemeye müsait bir "ham malzeme" olarak vermiştir. Yine insanoğluna lutfedilen her bir nîmet, ayrı bir külfet ve sorumluluk yükler. Sorumluluğun derecesi, nimetler nisbetindedir. Bu durumda insana düşen, sahip olduğu bütün kabiliyet ve imkânları, en doğru bir sûrette ve tam yerinde kullanabilme maharetini göstermek ve onları nîmet hüviyetinde değerlendirebilmektir. Aksi hâlde başını âfet ve musîbetlerden kurtaramaz..''
|
|
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|