|
![]() |
#1 |
![]() Gözlerimi Kapattığımda Kim Tekrar Güne Uyanacağımı Garanti Edebilir (!)
Belki de Hani Hep Kâf Dağının Arkasında, Uzak Diyarlarda SandığımÖlüm Şuan Şehrimdedir (!) (…) Söyleyin Bana Eğer Bu Benim Son Nefes Alıp Verişimse Onu Nasıl Tüketmem Gerekir (?) (!) (…) __________________
![]() |
|
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() Öleceğini bilen tek canlı türü insan... Çünkü düşünebilen tek canlı o! Evet, insan `ölüm` üzerine düşünme imkanına sahip tek canlı... Ne garip değil mi, her insan öleceğini bilir; ancak çokluk `ölüm` üzerine düşünmek istemez ve bu yüzden de ölümü düşünmeksizin yaşamayı seçer . Mülkiyet talebini yok eder ölüm. Hayata ve hayattakilere yönelik mülkiyet talebini geçersiz kılan ölüm tasavvuru kişiye `geçicilik` (fena) bilinci kazandırır; zira insan ölüm sayesinde `kalıcılık` (beka ) kuruntusundan kurtulabilir; sadece ölüm nimetiyle kalıcı (baki ) değil, geçici (fani) olduğunu idrak edebilir. Ölüme doğru yaşamak bir marifet mi? Hayır, bu bir zorunluluk! Asıl marifet, ölüme doğru yaşamanın bilincine varmak... zorunluluğun farkında olmak... bu zorunluluğu rıza ile karşılamak... zihnen ve amelen hazırlıklı olmak... Müslümanların mezar taşlarında `Hüve `l-Baki ` yazar... Baki olan sadece O`dur! O`ndan başka herşey helak olacak ve fakat sadece O, evet bir tek O baki kalacaktır! O halde niçin korkalım? Geçici olduğunu unutan insan, hayata ve hayattakilere karşı mülkiyet taleb eder, kendisini kiracı değil, malik olarak görmek yanılgısına düşer. (...) |
|
![]() |
![]() |
#3 |
![]() Yeşil Elbise Yolda karşılaştığımızda ezan okunuyordu. - Gel seni camiye götüreyim, dedim. Bugün Cuma biliyorsun. - Sen de benim camiye gitmediğimi biliyorsun. - Biliyorum ama, sebebini de gerçekten merak ediyorum? dedim. - Ne bileyim olmuyor işte, dedi. Belki çevrenin de tesiri var.Hem pantalonumun ütüsü bozulup dizleri çıkar diye endişe ediyorum. Gayri ihtiyari gülmeye başladım. - Herhalde şaka yapıyorsun, dedim. Bunun için cami terk edilir mi? - Ciddi söylüyorum. Giyimime, özellikle yeşile çok düşkün olduğumu bilirsin. Gerçekten de öyleydi. Giydiği birbirinden güzel elbiselerini, mutlaka yeşilin bir başka tonundan seçer ve her zaman ütülü tutardı. - Peki, dedim. Hayatında hiç camiye gitmedin mi? - Çocukken dedemle birkaç kez gitmiştim. Hem o yaşlarda dizlerim aşınacak diye herhalde endişe etmiyordum. Fakat artık camiye gidebileceğimi zannetmiyorum. Söyledikleri beni son derece şaşırtmış, bu konuyu açtığıma pişman etmişti. Daha sonra el sıkışıp ayrıldık. Onunla konuşmamızdan iki ay sonra kendisinin camide olduğunu söylediler. Hemen gittim. Bahçedeki namaz saflarının önünde duruyordu ve üzerinde yine yeşiller vardı… Yavaşça yanına yaklaştım ve kısık bir sesle: - Hani, dedim. Camiye gelmeyecektin…? Hiç sesini çıkaramadı. Çünkü, musalla taşının üzerinde, yeşil örtülü bir tabut içinde yatıyordu. Yeşil Elbise / Hayatın İçinden / Cüneyt Suavi |
|
![]() |
![]() |
#4 |
![]() Kabir ziyaretçisi ibretle şunları düşünmeli:Bu adam toprağın altına nasıl girdi? Nasıl da çoluk çocuğundan, yaran ve ahbabından koptu? Bakınız şimdi cevap vermiyor. Tekrar dünyaya dönüp güzel amellerde bulunmak ister ama, müsade veren yok. Hani o biriktirdiğin paralar, dikti-ğin konaklar, bahçeler bağlar, sürdüğün zevk ve sefalar [Ah bir konuşsada dinlesem...]
Konu Duygu'Seli~ tarafından (12-31-2008 Saat 04:19 ) değiştirilmiştir.. |
|
![]() |
![]() |
#5 |
![]() ÖLÜM BİR NEFES KADAR YAKIN
ölüm,ölüm ahh ölüm... kimine göre,soğuk kimine göre,yüzü ak ölüm. kimi der Allah çok çektirmesin kimi der ölüm ona yakışmadı... herkese her an gelen,hak ölüm. bazen beşikteki bebeğe bazen doğuma hazır gebeye bazen onyedilik kız oğlan kıza bazen doksanlık dedeye bazen de karun kadar zengin olan Süleyman'a kanmayan ölüm |
|
![]() |
![]() |
#6 |
![]() (...) Gün ölmek üzere...
Güneş ışıklarını topluyor eşyanın üzerinden. Kızılca kıyameti kopuyor dünyanın. Kara kefenini giyiniyor gün. Gülün rengi soluyor, eşyanın cezbesi yitiveriyor. Hatırla ki, senin de akşamın olacak bir gün. Ömrünün ışıkları solacak. Hayatının perdesi çekilecek. Senin de kıyametin kopacak. Dudaklarında donacak, gülüşün güneşi. Zaman, uçurumun olacak... Gelen günün güneşi sana doğmayacak. Unutulacaksın! Ve hatta, unutulduğun bile unutulacak! İsmin anılmayacak orada burada. Kimse yolunu gözlemeyecek. Üzerinden bütün ışıklar çekilecek. Ve, senin de akşamın olacak. Şimdi akşam, günün akşamıdır, unutma. Ölmeden önce bil öleceğini ki, yaşatıldığını farkedesin. (...) |
|
![]() |
![]() |
#7 |
![]() De ki: "Elbette sizin kendisinden kaçtığınız ölüm, şüphesiz sizinle karşılaşıp-buluşacaktır. Sonra gaybı da, müşahede edilebileni de bilen (Allah)'a döndürüleceksiniz; O da size yaptıklarınızı haber verecektir."(Cuma Suresi, 8)
Ölüm güzel şey.. Farklı bi yolculuk.. Perdenin kalktığı,asıl gözün açıldığı.. Hakikat mekanı.. Ölüm ün kıymetini bilsek.. Sevgilimizle bulusma gibi hazırlanırdır.. Her ölüm bir buluşma bir kavuşma bir düğün olurdu.. Mevlana misali.. Uçardık kanadımız olmadan.. Mevlana misali.. Şeb-i Aruz umuz olurdu Ölüm.. Tabii kii Kıymet bilse idik... |
|
![]() |
![]() |
Etiketler... Lütfen konu içeriği ile ilgili kelimeler ekliyelim |
rabıta-i mevt, tasavvuf, ölüm |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|