|
![]() |
#1 |
![]() Bu; İnsan-ı Kâmil, öyle bir saf, temiz ve mutlak aynadır ki, mutlak cemâl olan Hak, zatını kayıtsız orada müşahade eder.
Kâmil insanın aynası Hakkın tecellisine göredir. Diğerlerinde olan tecelli, kulun zannına, kabulüne ve istidadına göredir. Gerçeği söyleyen Haktır, ve doğru yola hidayeti o verir. *** Muhiddin-i Arabî Hz. FÜSUS'un son kısmında, bazı kelâm sarfetmiştir. Anlattığımız mevzu ile ilgisi olduğu için , buraya kısmen alıyoruz. Hazret ez cümle şöyle buyurur: -"Varlığına itikad edilen ALLAH, kulun zannına göre yapılan İlâhtır. Bu bir sıfattır ki: kulun kendiliğinden yaptığı bir ilâh olup övgülerini de, ona göre yapar ve Hakkı kendi dar çerçevesine sokmuş olur. Bu sebepten kendi itikadına uymayan kimsenin itikadını kötüler. Sebep; Hakkın arzusuna değil; kendi zannına uymayışıdır. Eğer insafı olsaydı böyle yapmazdı... O kul, böyle yapmakla kendine özel bir mabud yapmış olur ve kendine uymayan herkesi kötüler; çünkü cahildir. Şayet Bağdadlı Cüneyd'in -ALLAH ona rahmet eylesin- dediği: -Suyun rengi kabının rengidir. Cümlesindeki manâyı anlamış olsaydı hiç kimse ile çekişme yolunu tutmazdı. Her itikad sahibinin, itikadını teslim eden bir arif olurdu. Hak Teâlâ'nın her surette tecellisini görür ve bilirdi. O kendine özel bir mâbud tasavvur eden kişi, sadece bir zan sahibidir; ne âlimdir, ne arif... Bu sebepten ALLAH-ü Teâlâ: -Ben kulumun zannına göreyim. Buyurdu. Bunun mânası şudur: -Kulum, beni ne şekilde düşünürse ona göre öyle var olurum. Bu, ister itlak, isterse takyid olsun. Hakkında çeşitli itikad beslenen ilâh muayyen, mahdut ve sayılıdır. Kulun kalbine sığan ilâh da odur. Yani Hakkın bir tecelli yüzüdür; başka ilâh değildir. Ama, mûtlak olan ilâh, celâl sahibidir ve ondan başkası bulunmaz, hiçbir yere de sığmaz, hattâ gönüle bile sığmaz. Nasıl sığsın ki, cümle eşyanın aynıdır. Zatından gayrisi yoktur, hattâ gönülün dahi aynıdır.
![]() |
|
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() Hattâ:
-Kendi varlığına sığar veya sığmaz. Demek de caiz olmaz. İşi buna göre düşün ve anla. Yukarıda anlattıklarımızın, kolay anlaşılması için, bir misal getirmek isteriz. Bir sevgilinin güzelliğine bakılsa ve onun etrafına yüz bin ayna konsa o sevgili kaç yüz bin görünür? Ama aslında bir tanedir. Öyle iken, aynaların kabiliyetine ve istidadına göre kiminde parlak, kiminde kederli görülür. Kiminde doğru, kiminde eğri büğrü olur. Bu hale göre bir kimse sevgilisinin bir aynada yüzünü görüp, öte kalanları inkâr etse arif olmamış olur. Arif olan, cümlesini ikrar eder. Hangi aynada görürse tasdik eder; belki aynasız olarak dahi görür. Nice yüz bin göze görünen bir suretmiş âşikâr Kendi hüsnüne, yine kendisi talepkâr... Bu misalde, fazla açıklamak icap etmez. İrfan sahibi ne kadar düşünürse ve zevk alırsa o kadar misal bulur. Bir misal daha beyan edelim. Bir kimse güneşin ziyasını görmeden, hayli zaman karanlık bir yerde, kalsa, günün birinde o yerin etrafı renkli ve çeşitli camlarla açılsa, sabah güneşi doğdukta, o camların her birine ayrı ışık vurur. Bu ışığın dokunduğu her cama göre içeriye bir renk düşer. O zat ise, güneşin rengi yeşildir, kırmızıdır diye türlü iddialara düşer. Hayal ve tasavvura kapılır. Ama, irfan sahibi işin hakikatini bilir ve ona göre ayarlanır. O bilir ki, suyun rengi kabının rengidir. Ve bilir ki, eşyanın cümlesine ışık tutan Hakkın nurudur. |
|
![]() |
![]() |
#3 |
![]() -"Yerin ve semâların nuru ALLAH'tır."
Âyet-i Kerimesi bu durumu pek güzel anlatır. İrfan sahibine göre iki cihanın aynasından görünen tek yüzdür. Hal böyle iken, her arif bir kemâle ermiştir. Bir kısmı şöyle der: -"Sonunda, ALLAH'ın zatını (C.C) görmediğim hiçbir şey yok." Bir kısmı da şöyle der: -"ALLAH'ın zatım (C.C.) içinde görmediğim hiçbir şey yok." Bir kısmı da: -"Her şeyden evvel onu görürüm." Der. Bir kısmı da: -"Ancak, ALLAH." Der. Bir kısım arifler ise: -"ALLAH'ı ancak; ALLAH görür." Der bu görüş meselesinde bir şekil hâsıl olur. İrfan sahibi bu beş hali bulup, varlığında topladıktan sonra beş şekil daha hâsıl olur; onun tafsili burada uygun değildir; keşfi dahi haramdır. Arzu eden kimse kâmil insanın eteğine yapışıp ondan talep etsin; zira: -"Tatmayan bilmez." Kaidesi esastır; yazı ile olmaz; vesselam. Yardımcı Hak'tır... ALLAH-ü Teâla'nın yardımı ile tamam oldu. ÖZÜN ÖZÜ İbn Arabi Türkçesi; İsmail Hakkı Bursevî 1. Basım, Sf. 86-96 Özgün Adı Risale’i Lübbü’l-Lübb |
|
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|