Siyaset Forum - Siyasetin Kalbi
İç Anadolu Bölgesi İç Anadolu Bölgesi AK Parti Teşkilatları, Bölge Kültür ve Özellikleri.



Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 02-23-2009, 17:34   #1
Kullanıcı Adı
muhafazakargenc
Standart Uygarlıkların Beşiği İç Anadolu Bölgesi
Uygarlıkların Beşiği İç Anadolu Bölgesi Tarihi.......

Ağaçlarla bezeli ve volkanik tepelerle dolu kıraç orta Anadolu platosu Türkiye'nin kalbini oluşturur.

Bu plato uygarlıkların beşiği olmuştur. Çatalhöyük'te İ.Ö. 8000 yıla uzanan kalıntılar gün ışığına çıkarılmıştır. Pek çok insana yurtluk etmiş, doğu ile batı arasında savaş alanı olmuş Orta Anadolu'da Hattiler, Hititler, Frigyalılar, Galatlar, Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular ve Osmanlılar hükümranlık için çarpışmış ve üstünlük sağlamıştır. 11. yüzyılda göçebe Türkler doğudan gelerek platoyu ele geçirmişlerdir. Renkli tarihi boyunca orta Anadolu Büyük İskender'den Timurlenk'e kadar çok çeşitli hükümdarların egemenliğini yaşamıştır. İnsan yerleşiminin başladığı yaklaşık on bin yıl öncesinden bu yana, bölge insanı çevresindeki doğanın çarpıcı niteliklerini sanatına yansıtmıştır. Çatalhöyük�deki resimlerden Selçuk mimarisinin keskin hatlarına kadar uzanan kültür izlerinde, bu serüveni açıkça gözlemlemek mümkündür.

Arkeoloji Müzesi ve Açık Hava Müzesi ile Anadolu medeniyetlerine tanıklık eden Afyon, Termal Kaplıcaları ile de ünlüdür, bu kaplıcaların bazı hastalıkların tedavisinde faydalı olduğu gözlenmiştir. Afyon; antik kent kalıntılarının yanı sıra Eber ve Acıgöl�de ornitoloji ve foto-safari�ye olanak veren kanyonları, mağara turizmine elverişli İnsuyu, Buzluk, Kurtini mağaraları, Akdağ�da da doğa ve dağ yürüyüşü meraklılarını cezbedecek doğal zenginliklere sahip. Bölgedeki Ayazin köyü, Kapadokya benzeri tüf kayalık bir yerleşim merkezi olup çeşitli uygarlıkların izlerini taşır. Hitit, Roma, Bizans ve hıristiyanlığın yasak olduğu dönemde kaya evleri Kapadokya�da olduğu gibi ilk hıristiyanlara korunma olanağı sağlamıştır.

Orta Anadolu'nun kalbinde Türkiye devletine başkentlik yapan Ankara�nın tarihi, bugünkü modern görünüşüne rağmen Bronz çağındaki Hatti uygarlığına kadar gider. İ.Ö. 2000�de Hititler bölgenin hakimi durumuna gelmiş ve onları sırası ile Frigyalılar, Lidyalılar ve Persler izlemiştir. İ. Ö. 3.yüzyılda, bir Kelt ırkı olan Galatlar Ankara'yı başkent yapmıştır. O zamanlar, gemi demiri anlamını taşıyan Ancyra adını alan kenti Romalılar ve sonra da Bizanslılar ele geçirmiştir. Bu stratejik öneme sahip kente 1073 yılında Alpaslan komutasındaki Selçuk Türkleri sahip olmuş, yaklaşık üçyüz yıl sonra ise 1402 de artık sadece küçük bir yerleşim merkezi haline gelmiş olan kent 1. Beyazıt komutasındaki Osmanlıların eline geçmiştir.

Kentin en eski bölümleri tarihi kaleyi çevrelemektedir. Duvarlar içinde 12. yüzyıla ait Alaaddin Cami her ne kadar Osmanlılar tarafından elden geçirilmişse de hala Selçuklu tahta sanatının güzel örneklerini sergiler. Pek çok sayıda ilginç eski Türk evi restore edilmiş ve sanat galerileri ya da geleneksel Türk mutfağından örneklerin sergilendiği lokantalar olarak yeniden hayat bulmuştur. Roma döneminin şatafatı İ. S. 3. yüzyıldan kalma hamamlar, dördüncü yüzyıla ait Julian sütunu ve ikinci yüzyıldan kalma Korint stilinde inşa edilmiş olan Augustus Tapınağı kalenin çevresindedir. İmparator Augustus'un "Politik Emirleri"nden biri olan ve kendisinin başarılarını ayrıntılı olarak veren yazıt Ankara'daki Augustus Tapınağı'nın duvarındadır. Bir zamanlar onun adına yapılmış tüm tapınaklarda bu belge bulunurdu; günümüze sadece Ankara'daki kopya gelebilmiştir. Kale yakınlarında, bir Roma tiyatrosundaki kazılar sürmektedir. Aynı bölgede 15. yüzyıldan kalma Hacı Bayram Cami ve türbesi yer almaktadır.

Ulus Meydanı'nda Selçuk tahta kapı oymacılığının şaheserlerinin ve diğer günlük kullanım araçlarının sergilendiği Etnoğrafya Müzesine gelinir. Eskişehir İ.Ö.1000�da Porsuk Nehri kıyılarında Frigyalılar tarafından kurulmuştur. Önemli mimari yapılar arasında 13. yüzyıla ait Alaaddin Cami ve 16. yüzyıla ait Kurşunlu Külliyesi yer alır. Şehrin üç müzesi de görülmeye değer Arkeoloji Müzesinde Frigya eşyaları ve heykeller sergilenir.

Anadolu'da Frigyalılara ait en önemli kalıntılara Ankara, Eskişehir ve Afyon civarında rastlanır. Yassıhöyük (Gordion) Frigya'nın başkenti ve Büyük İskender'in Asya'nın anahtarını elde etmek için Kör Düğümü kestiği yerdir. Dokunduğu her şeyi altına dönüştüren, eşek kulaklı Kral Midas'ın tümülüsü burada ziyaret edilebilir. Civarda, hala kazı çalışmaları devam eden Gordion antik kentinin kalıntıları ve küçük müze görülmeye değer yerlerdir. Ankara - Eskişehir yolunda önemli bir Frigya dini merkezi olan Pessinus (Ballıhisar) yer almaktadır. En önemli kalıntı Frigyalıların ana tanrıçası ve öğretisi Frig kültürünün esasını oluşturan Kibele'nin adını taşıyan tapınaktır.

Dünyanın en iyi lületaşı Eskişehir çevresindeki ocaklardan çıkarılmaktadır. Bu taştan yapılma pipolar ve diğer eşyalar şehirdeki hediyelik eşya dükkanlarından alınabilir. Kütahya, Türkiye�nin en eski kentlerinden biridir. Osmanlı mimarisinin özelliklerini taşıyan anıtları, kiliseleri, camileri ve medreseleri bünyesinde taşır. 14. yüzyılda bir medrese olan bugünkü Arkeoloji Müzesi, Roma, Bizans ve Osmanlı�dan kalma tarihi kalıntılar ile Kütahya ve İznik çinilerine ev sahipliği yapmaktadır.

Kapadokya�nın batısında, dağların ötesinde, Roma döneminde Caesarea adı ile bilinen Kayseri yer alır. Şehir 3916 metrelik eski bir volkan olan Erciyes Dağı�nın eteklerindedir. Kış aylarında kayak merkezi kusursuz olanaklar sunar. Bizans dönemi kalesinin yakınındaki 13. yüzyıl Huant Cami ve medresesi Anadolu�daki Selçuklu eserleridir. Bu külliyenin güneyinde 1276 tarihli Döner Kümbet ve Moğol yapısı olan Köşk Medrese yer alır. Görülmeye değer yapıların başında Çifte Medrese gelmektedir. Kayseri, çiçek desenli el dokuması halıları ile bir geleneği sürdürmektedir. Kayseri�nin kuzeyindeki Kültepe antık çağlarda Kanesh ya da Karum olarak tanınan en eski Hitit ticaret kentidir. Aynı yol üzerinde 13. yüzyıl başlarında Selçuklu Sultanı Alaeddin Keykubat tarafından yaptırılan, bugün turistler için ilginç bir durak oluşturan Sultan Han kervansarayı yer alır.

TARİHİN İZİNDE

Anadolu�nun büyük uygarlığı Hititler�in başkenti Hattuşaş�a, Ankara�ya 200 km.uzaklıktaki Boğazköy/ Alacahöyük Milli Parkı�ndan ulaşılır. 1906 yılında Boğazköy�de çivi tabletlerinden oluşan krallık arşivinin bulunmasıyla Hitit uygarlığı hakkında önemli bilgiler ele geçirildi. Çağında, dünyanın en büyük iki uygarlığından biri olan Hititler�in başkenti Hattuşaş�da elde edilen bulgulardan, ilk yerleşimin paleolitik çağda başladığı, asıl yerleşimin ise Eski Tunç Çağı�nda gerçekleştiği (İ.Ö. 3000-2500) anlaşılmıştır. Boğazköy�deki Hititlere ait en eski yazılı belge İ.Ö.18. yüzyıla aittir. Boğazköy�de surlar, saray, arşiv binası ve mabet kalınıtıları bulunmaktadır. Boğazköy�e 2 km uzaklıkta bir açıkhava mabedi olan Yazılıkaya yer alır. Anadolu�nun bilinen ilk açıkhava mabedinin yer aldığı Yazılıkaya Tapınağı�nda Hitit�lerin tanrı ve tanrıçalarının rölyefleri yer almaktadır. Boğazköy�e 35 km uzaklıktaki Alacahöyük ise İ.Ö. 4000�e kadar giden Hititlerin izlerine rastlanır. Alacahöyük�te bulunan altın, gümüş ve bronz heykeller Anadolu Medeniyetleri Müzesi�nde sergilenmektedir.

HER KİM OLURSAN GEL

Türkiye�nin en eski sürekli yerleşime uğramış yerlerinden biri olan Konya, Roma devrinde Iconium adıyla tanınmaktadır. 12. yüzyıldan 13. yüzyıla kadar Selçuk Türklerine başkentlik yapan Konya, Türkiye�nin önemli kültür merkezlerindendir. Bu dönemin sanatsal, politik ve dinsel gelişmesi sırasında Mevlana Celaledin Rumi batıda çok tanınan dinsel öğretisini oluşturmuştur. Mevlana�nın çarpıcı yeşil bezemeli türbesi Konya�nın en ünlü yapısıdır. Türbeye bitişik olan eski derviş dergahı bugün Mevlana�nın eserlerinin el yazmalarının ve tarikatın çeşitli devrelerine ait eserlerin sergilendiği bir müzedir. Her yıl Aralık ayının ilk yarısında, bu hala faal olan dini tarikat, Mevlana dervişlerini anmak için törenler düzenlemektedir. Uzun beyaz giysili erkeklerin kontrollü ama kendinden geçmeye yakın dönüşleri izleyenlerde mistik bir izlenim uyandırır. Antik kalenin inşa edildiği tepecik üzerindeki Alaeddin Cami 1220 yılında Selçuklu Sultanı Alaeddin Keykubat döneminde yapılmıştır. Konya�dan 45 km. uzaklıkta olan Çatalhöyük İ.Ö.8000�li yıllara uzanan Neolitik çağ yerleşim alanları ile dünyanın en eskilerindendir. Arkeologlar çamurdan yapma evlerin tepelerindeki deliklerin giriş kapısı olduğu sonucuna varmıştır. Ankara Medeniyetleri Müzesi�nde bölgeden getirilen Neolitik Çağ�a ait ünlü tapınak ve ana tanrıça figürleriyle freskler sergilenmektedir.

ANADOLU MEDENİYETLERİ MÜZESİ

Ankara�da Hisar Kapısı'nın yakınlarında restorasyona uğramış Osmanlı Bedesteni�ndeki Anadolu Medeniyetleri Müzesi, dünyanın sayılı müzeleri arasında yer alır. Müzede Paleolitik çağdan kalma aletlerden, ilk duvar resimlerinden başlayarak insanlığın gelişimi izlenebilir. Müzede; Paleolitik, Neolitik dönemlere ve Hatti, Hitit, Frigya, Urartu ve Roma uygarlıklarına ait paha biçilmez eserler yer almaktadır.

 

  Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Alt 02-23-2009, 17:38   #2
Kullanıcı Adı
muhafazakargenc
Standart İÇ ANADOLU'NUN İLK SAKİNLERİ HİTİTLER
TARİH ÖNCESİNDEN TARİHE

Toplumların tarihöncesi çağları, henüz kendileriyle ilgili dolaysız bilgi veren yazılı belgelerin bulunmadığı, başka bir deyişle herhangi bir yazı sistemini dillerine uygulamaya geçmedikleri zaman kesitleridir. Bu dönemlerde toplumların yarattıkları uygarlıkların düzeyi ve yaşam biçimleriyle ilgili bilgiler, günümüze gelebilmiş maddi belgelerin arkeologlar tarafından yapılan kazılarda ortaya çıkarılması sonucu elde edilmektedir. Maddi belgelerden, günümüzde artık yaşamayan insan topluluklarından kalan her türlü eşya ile, mimarlık ve sanat eserleri anlaşılmaktadır. Bu suskun belgelerin dışında, bir de o günkü toplumların fikir ürünleri diyebileceğimiz yazılı belgeler bulunmaktadır ki, bunların okunması ile elde edilen bilgilerin ışığı altında insanlığın geçmişi hemen her yönüyle anlaşılabilir bir duruma gelir. Bu aşamaya gelen toplumlar, tarihöncesi çağlardan tarihsel çağlara geçmiş sayılırlar. Eğer, bir toplum henüz kendisiyle ilgili dolaysız bilgi sağlayan belge yaratma aşamasına gelmemişi fakat çevresinde bulunan ve yazıyı kullanmasını bilen başka toplumların belgeleri o toplumla ilgili bilgi veriyorsa, söz konusu insan topluluğu protohistorik (tarih öncesi) bir çağ yaşıyor demektir.
Anadolu’da yaşayan toplumlar da tarih çaplarına geçmeden önce, Ön Asya adını verdiğimiz ve yaklaşık olarak batıda Ege Adaları’ndan başlayarak Anadolu, Suriye, Filistin, Mısır, Mezopotamya ve İran’ı içine alan coğrafi alanda yaşamış yazıyı kullanmaya Anadolulu insanlardan çok önce başlamış toplumların bıraktıkları yazılı belgeler yardımıyla böyle bir protohistorik çağa ulaşmıştır.
Anadolu, Ön Asya’nın kapsamına giren yukarıdaki alanlar içinde iki bakımdan önemli bir yere sahipti. Bu önemin birinci nedeni Anadolu’nun coğrafi konumundan kaynaklanmaktaydı; Ege dünyası ile Doğu dünyası arasında ilişkiyi sağlayan Anadolu Yarımadası idi. Ancak, bu durumu nedeniyle Anadolu’yu çoğu kez görüldüğü gibi, bir köprü olarak da nitelemek doğru değildir, çünkü köprü daha çok bir geçiş aracıdır; oysa Anadolu sadece bir yerden bir yere geçilen bir toprak parçası değil, yerleşilen, yurt edinilen, yöresindeki bütün kültürlerden etkilenen ve onları etkileyen, değerli bir yaşam alanı idi. Anadolu’nun ikinci önemli yönü ekonomikti. Anadolu, ilgili komşu toplumların yazılı belgelerinden sağlanan ilk bilgilere bakılacak olursa Ön Asya’nın, özellikle Mezopotamya’nın, inşaat ahşabı, bakır ve gümüş gereksinmesini karşılayan bir hammadde deposu durumundaydı. Anadolu toplumları henüz büyük bir devlet haline gelmemişken, Mezopotamya’da bir İmparatorluk kurmuş olan Akad Kralı Sargon (İÖ. 2340-2284), tarihsel içerikli yazıtlarında Amanus ve Toros Dağları’na, yani Anadolu’nun güneydoğu sınırlarına değin geldiğinden söz etmektedir. Kendinden sonra, fakat yine Akadlı Sargon’a atfen yazılan, daha çok efsanevi karakter taşıyan ve literatüre Savaş Kralı Efsanesi olarak geçmiş belgede ise, Sargon’un Anadolu içlerine sefer düzenlediği anlatılmaktadır. Belgeye göre, Anadolu’da bulunan ve Hitit dönemindeki Puruşhanda kenti ile eşitliği kuşkusuz olan Burşahanda kenti tüccarlarından bir kurul Dünyanın Kralı olarak niteledikleri Sargon’a başvurarak, ondan kendilerini korumasını, rica ederler; çünkü onlar asker değildirler. Sargon’un gideceği ülke çeşitli ağaçlarla dolu, ormanlık, zengin bir ülkedir; ama, Burşahanda’ya değin yol uzun ve zahmetli bir yolculuk gerektirecektir. Sargon’un bu sefere girişip, girişmediğini bu belgeden öğrenemiyoruz. Fakat, eğer Puruşhanda kenti, araştırıcıların Hitit metinlerinden çıkardıkları sonuca göre gerçekten Tuz Gölü’nün güneyinde yer alıyor idiyse, buradan Sargon’un koruması altına girmek isteyen tüccarların bulunması ilgi çekicidir. Hemen şunu söylemek gerekir ki, Tuz Gölü yöresi bugün olduğu gibi kurak değildi. Bu bölgede yapılan kazılarda ortaya çıkan hayvan ve bitki kalıntıları, buranın yağışlı bir iklime ve ormanlık bir bitki örtüsüne, doğal olarak da buna uygun hayvan varlığına sahip olduğunu kanıtlamaktadır. Bu bölgedeki tüccarların Anadolu ile Mezopotamya arasındaki ticaret ilişkilerinin sıkılığını vurguladıkları açıkça belli olmaktadır. İki ülke arasındaki dağlık bölgeler düşünülecek olursa, tüccarların Sargon’a yolun zahmetinden söz ederken hangi güçlükleri anlatmak istedikleri anlaşılır. Bu güçlüklere karşın, tüccarları Anadolu’ya çeken şey, herhalde buradaki hammade zenginliği olmalıdır. Sargon’dan sonra bir başka Akad Kralı olan Naramsin (İÖ 2260-2223) de, yazıtlarında Anadolu sınırlarına değin varan Askeri Yüksek İdare Mahkemesi seferler yaptığını anlatmaktadır. Ona atfedilen efsanede ise, Naramsin’in Anadolu’ya girdiğinden, hatta kendisine karşı 17 kralın birleşmesiyle kurulan bir koalisyona karşı savaştığından söz edilmektedir. Bunlar, efsane türünde yazılı belgeler olarak tarihsel gerçeği yansıtmasalar bile, Akad krallarının Anadolu’nun tüccarlardan dinledikleri zenginlikleri karşısında kayıtsız kalmadıklarını ve burayı ele geçirmek için emeller beslediklerini göstermeye yeterlidir. Anadolu protohistorik çağında yalnız Mezopotamya ile değil, Manyas Gölü yakınındaki Dorak’ta bulunduğu söylenen (bu mezar buluntularının şimdi nerede olduğu belli değildir) kral mezarlarında ele geçirilen ince bir altın levha üzerinde bulunan 5. sülale firavunlarından Sahure’nin (İÖ 2475) adına bakılacak olursa, Mısır ile de siyasal ilişkiler kurmuştu. Ne yazık ki, bu ilişkilerin nedenleri ve yoğunluk derecesi ile ilgili fazla bilgi edinemiyoruz.
Anadolu’nun tarihsel çağları, Çorum’un Sungurlu İlçesi’ne 5 km. uzaklıkta bulunan ve yapılan kazılarda Hitit İmparatorluğu’nun başkenti Hattuşa olduğu anlaşılan Boğazköy’de, Yozgat’ın güneydoğusuna düşen Alişar Höyük’te ve Kayseri’nin kuzeyindeki Kültepe’de bulunan, çiviyazısı ile yazılmış ve adına tablet dediğimiz kil levhacıklar ile başlar. Sayıca Aliar ve Boğazköy’de az, Kültepe’de ise onbinleri aşan bu tabletlerin yazılmış olduğu dil, Mezopotamya’da çok geniş bir zaman kesiti içinde konuşulmuş olan ve günümüzdeki Arapça ve İbranca ile aynı dil ailesine giren Akadça’nın Eski Asur lehçesidir. Bu tabletlerin yazısı ise, İÖ 4. bin yılda Mezopotamya’da Sumerler tarafından resimyazısı olarak icat olunan ve zamanla gelişerek basitleşip, resim biçimlerini kaybederek, dış görünüşü bakımından çiviye benzedikleri için zamanımızda çiviyazısı adı takılan, hece işaretlerinden kurulu bir yazı sistemidir. Bu yazı, genellikle her bilinmeyen yazı sisteminin çözülmesinde olduğu gibi, aynı yazıtın birden fazla dilde tekrarlandığı çift-dilli ya da çok-dilli denilen yazıtlar yardımıyla, bir Alman lise öğretmeni olan Grotefend’in öncü çalışmaları sonucunda, 19. yüzyılın başında okunabilmiştir. Anadolu’da bu yazı ve Akadça yazılan tabletlerin ortaya çıkışı ise 1881 yılına rastlar, yani bu tabletler bulunduğu sırada çiviyazısının ilk okunuşu üzerinden 80 yıldan fazla bir zaman geçmiştir. Tabletler, ilk önce antikacılar tarafından eski eser piyasasına sürülmüş ve önce antikacılar tarafından eski eser piyasasına sürülmüş ve bulunduğu coğrafi yerin Roma dönemindeki adı olan Kappadokya Bölgesi gösterilerek geçiştirilmiştir. Bu yüzden çeşitli dünya müzelerince satın alınan Anadolu’nun bu ilk yazı ürünler, Kapadokya Tabletleri adıyla tanınmaya başlanmıştır. Eski eser tüccarlarının bir sır olarak sakladıkları esas çıkış yerini bulmak için birçok girişimlerde bulunulmuşsa da bunlar başarısız kalmıştır. 1893-94 yıllarında E. Chantre bu tabletlerin Kültepe’de doğrlanamamış ve 1925’e değin her yıl daha çok sayıda tablet eski eser pazarlarına sunulmuştur. Sonunda Çek bilgini B.Hrozny, Kültepe’de kazılar yapmaya başladığında, tabletlerin höyükte değil de, çok yakınındaki bir tarladan çıkarıldığını köylülerden öğrenebilmiş ve gerçekten de orada başlattığı kazıda 1000 kadar tablet ele geçirmiştir. Daha sonra Hrozny bu kazıları sürdürememiş ve araya giren 2. Dünya Savaşı nedeniyle araştırmalara ara verme zorunluluğu doğmuştur.
Gerek Kültepe Höyüğü’nde, gerek Asurlu tüccarların oturmuş olduğu anlaşılan ve tabletlerin bulunduğu yerleşmede, 1948 yılından beri Türk Tarih Kurumu adına Prof. Dr. Tahsin Özgüç tarafından sistemli kazılar yapılmaktadır. Bu kazılar sonucunda, bir Asurlu tüccarlar kolonisi olarak niteleyebileceğimiz yerleşmenin 4 tabakası olduğu saptanmıştır. Bunlardan IV. Ve III. Tabakalar en eski yerleşmeler olup, yazılı belgeden yoksundur. II ve Ib tabakalarında bulunan tabletlerin sayısı ise onbine varmaktadır.
  Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı




2007-2026 © Siyaset Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.


Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı