|
![]() |
#1 |
![]() Beni Yakışına
O esrarlı yangına bu can nasıl dayandı? Sahile vurdu kalbim,su yandı,kum da yandı. Bir mum gibi eriyip aktı uykusuzluğum, Ölüme başkaldıran dertli uykum da yandı. Yurdundan mahrum edip dolaştırdın cem gibi. Ruhumla söndü alev,sonra ruhum da yandı. Kül oldu bir yiğidin figanıyla her umut. Bülbülün küllerine konan puhum da yandı. Böylesi bir yangını görmedi Nemrut bile. Kaktüsün gölgesinde nazlı âhım da yandı. Âhımdır zannederdim en belalı kıvılcım, Kirpiğine dokunan kanlı âhım da yandı. Bir damla su ver bana ey çöl! Bari sen küsme. Kalmadı hiçbir şeyim bak,günahım da yandı. Yenilgiler bir tufan gibi çöktü üstüme. Ülkem yıkıldı heyhat! Ordugâhım da yandı. Köleleri her akşam duman kıldı gözlerin, Başıma tâc ettiğim padişahım da yandı. İlk defa böylesine tutuştu gökkuşağı. Renklerim siyah oldu ve siyahım da yandı. O`ndan başka ne varsa yandı, Yandık sen ve ben. O`nu göreyim diye,kıblegâhım da yandı... Nurullah Genç
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() GÜL ( YİNE HÜZÜN )
Bitir bu işkenceyi , sende artık bana gül Dokundurma elini pıhtılaşan kana gül Bahçe boş ;çeşme kuru ; nerde bostancıbaşı Gelde feryâd-ü figân etme bu hüsrâna gül Yıllarca yatağında uyudum semenderin Çakallar yuvalandı bizim olan hana gül Unuttum gökkuşağı altındaki resmini Nice bühtan ettiler eski bir sultana gül Kâinat oluk oluk boşalırken içimden Yağmur damlası bile olamadım sana gül Uzandığım her hayal tutuşturdu ömrümü Her yangınla yeni bir yangın düştü cana gül Ya öldür , yarasalar okşasın cesedimi Ya da terkedip gitme beni bu isyâna gül Dinle ki , en ölümcül şarkımı söylüyorum Darağacı kurdular döndüğüm her yana gül Nasıl sevişiyorsun kırkayakla , çıyanla Hani boyun bükmüştün ebedî fermana gül Meğer bir yanılgının zinciriymiş umudum Güvenimi yitirdim şimdi her dermana gül... -Nurullah Genç - |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#3 |
![]() Benim Şiirim ...
Bakmayın çevremi kuşatanlara Hüznün,yalnızlığın şairiyim ben Issız ovaların nehiriyim ben İçimde işliyor derin bir yara Aşkın öldürmeyen zehiriyim ben Bakmayın çevremi kuşatanlara Hüznün,yalnızlığın şairiyim ben Kapattım kalbimin son kapısını Dokunun;boşlukta bir taş gibiyim Hafızası ölü nakkaş gibiyim Çekiyorum mutsuzluğun yasını Ayaklara mahkum bir baş gibiyim Kapattım kalbimin son kapısını Dokunun;boşlukta bir taş gibiyim Ölümü yaşadım ölmeden önce Bana sonsuzluğu beklemek düştü Mazide benim de yüzüm gülmüştü Uyandım,mutsuzluk geri dönünce Ölümü yaşadım ölmeden önce Bana sonsuzluğu beklemek düştü Gelsene,nerdesin,ey sessiz ölüm Adını yazsana dudaklarıma Zaman kan süzüyor kulaklarıma Hıçkırığa mahkum biçare gönlüm Haydi takılıver ayaklarıma Gelsene,nerdesin,ey sessiz ölüm Adını yazsana dudaklarıma Bulsam Kafdağı'nın eteklerini Başımı çevirip gitsem mi bilmem Ben ki yaranamam,şakaya gelmem Kuruttum bengisu peteklerini Karanlık dolu bir dünyada gülmem Bulsam Kafdağı'nın eteklerini Başımı çevirip gitsem mi bilmem Umutlar sultanı anlayamadı Sizler beni asla anlamazsınız Biraz sevdasınız,biraz nazsınız Kimse benim gibi ağlayamadı Belki gülersiniz,inanmazsınız Umutlar sultanı anlayamadı Sizler beni asla anlamazsınız Nurullah Genç |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#4 |
![]() KENDİSİNE
Sen ey şehrin yerlisi, cesur, kararlı mühür Sen ey inatçı kıskanç, alçak gönüllü ve hür Karanlık geceleri korkutsa da günahım Kızlar Kayası gibi dikilip kaldı âhım Sefere çıkanların tatlı rüyâsı mısın? Rûhumun cellâdı mı, yoksa hülyâsı mısın? Konuşursun, sözlerin dâre çeker canımı Susarsın, çâresizlik büyütür isyânımı Siyaha boyanınca, kanatlanır mı yürek? Hangi harfin başını bekliyor şimdi melek? Kasîde, hangi şehrin âşiyânında güzel Bulutlu havalarda parlayan aydır gazel Yine mest, yine sarhoş bahçendeki mumyalar Canlanıyor taşların kalbinde sardunyalar Fildişinden heykel mi taşıyorsun elinde Yine bir raksın mumu yanıyor gözlerinde En hâkî denizini verdim sana ömrümün Dilediğince yıkan sularında gönlümün Sürmek mi istiyorsun masal arabasını Getireyim kapına devlerin en hasını Ölümsüz meyvesini sundum hayal bağının Dehâsında bulmuşum seni yalnızlığımın Celî bir kavis miydin, sokuldun yüreğime Hattı hümayununla sultan oldun evime Hendeseyi titretir endâmın ley-ü nehâr Bu aşkı destan gibi yazıyor fırtınalar Yüzündeki çizgiler kûfî midir sülüs mü? Aradığın define İrem mi Endülüs mü? Sen ey yardım sevenim, ruhumu derde saldın Yalnızlığım ağlarken gülenim, nerde kaldın ? Azimli bir yüreğin yorgun kimyasın da mı? Sevda denklemlerinin memnû dünyasında mı? Her pazartesi âhım kapında helâk olur Her Cuma karanlığın kuşları leylâk olur Kâşifin benim gülüm, görmediğin yine ben Bilseydin sana benden bakanı görünmeden Anlardın; her macera tende rü’yet gibidir Oysa sende gördüğüm, sana gurbet gibidir Utangaç bir merhamet saklıyorsun sesinde Sahraya dönüyorum baharın ötesinde Gizlice bir nikahtır o arzuhal, o kâmet Sensizlik, yollarımda bir değil, bin kıyamet Bu tebessüm rüya mı, bu istifham uğru mu Âh bir çoğaltabilsem yüreğinde ruhumu Bilmezsin ayrılığın ağı kokan dilini Hâtıra bırak bana oyalı mendilini Ege uygarlığı çağrıştıran tarihin Asya’nın bağrı kadar muammalı ve derin Arı sütü damlarken kaygan kirpiklerinden Görünmez bir mürekkep akar iliklerinden Yüreğin, âh yüreğin bir hüzün lâlesi mi Masallar ülkesinde Zengibar kalesi mi Kapısına bir türlü varamadım, a gülüm Hudutlarında bile duramadım, a gülüm İpeğimi elimden aldı pusathâneler Bulamaz kaybedilen nûn’u rasathaneler Hummalı bir kovanda bal yapan arı mısın? Hayatımın ansızın kopan damarı mısın? Paslandı buzdağları ortasında çeliğim Gözlerinden hatıra kaldı kekemeliğim Kervanında kaybolan bir bezirgân gibiyim Kaktüslerin diline düşen figân gibiyim Her köşede bir meddâh anlatıyor âhımı Bilmiyor, kirpiğinden almışım siyahımı Uğrunda, kralların bahtı solsaydı, gülüm Amerika, yolunda kurban olsaydı, gülüm Bir Kafkas figüründe bulurdum son izini Efeler diyârına çevirirdim yüzünü Eşkıyâ vurgunudur seni benden ayırmak Çalıkuşunu yakan bir rüyayı haykırmak Gölgelere gecenin künhünü hatırlatır Ayrılıklar bazen de gölgeleri ağlatır Sükûnla savaşıyor hislerim kıyasıya Sevdiğini bilirim uykuyu doyasıya Süslenmek istiyorsan, ruhumu boynuna tak Bu firûze özgürlük yalnız senin olacak Bastığın her hücremde otuz sekiz çizgi var Baktığım her duruşun muammalı bir duvar Suskunluğun taş gibi, gülüşün berrak değil Neden vivien kokar baharın, leylâk değil? Gözlerin bir zamanlar toprağın sahibiydi Bakışların bir tutam gül yaprağı gibiydi İnsanlar kıvranırken ejderlerin ağında Ceylan gibi yürürdün bir hayal sokağında Yine de, yokluğumun en şüpheli çağıydın Tenhâlarda ağlayan bir okul kaçağıydın Karanlık korkutamaz gülüm seni, vururum Kâtil yüzlü cinlerin karşısında dururum Yeter ki, o nâzenîn kalbin emir buyursun Kâinat yıkılsa da yüreğimde uyursun Nurullah GENÇ |
|
![]() |
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|