|
|
#2 |
|
Erzurum
zaman yitik, sanki hiç yaşanmamış bu mekân ne ilk, ne son durak karşıda çifte minare taşı işleyen nakkaş hem selçuklu, hem dadaş burda mevsim ikimizden biri biz, marifetnameyle bir akşamı yaprak yaprak çevirip geceye ferman açtık okuduk dudakla el arası tartıp her sözü bir bir sonra darasını düştük ve biz, ölümden çok zulmü gördük biz erzurumda otuzüç kişiydik gece oltu taşıdır, işlenir ve tesbihe dönüşür zaman geçer parmak uçlarımızdan sonra, ağırlanır toprak güze dökerek hüznü hırkasına bürünmüş bir derviş suskunluğunda gelir kış burda mevsim ikimizden biri bir de kadınlarımız, yüzleri kavruk, gözleri iri konuşunca gök, susunca toprak gülü türküleyip akşam sabah oturup evlerinde onlar acıyı kilim gibi dokudular biz onları, çocuklarımıza sıla kendimize gurbet bilip çiçeği burnunda bıraktık biz ceylanı vurulmuş dağdık kar iner isyan gibi çabuk ölüm gibi sessiz ve dakik palandöken kolları gürgen gözleri çiğdem gözdesi kekik ve biz, ölümden çok zulmü gördük palandöken hem yassı hem dik bir sabah kepenkleri kar tipisi gibi indirip birden öpüp yüzünü toprağın ağır ve derin bir günü isyana böyle çevirdik kar palandökenin börkü bundan gayrısını giymedik giymeyeceğiz dedik ve bu söz üzre başımızı göğe sakalımızı yele boynumuzu ipe verdik biz erzurumda otuzüç kişiydik şimdi onlarsız bu toprak acıdan kıraç hüzünden çorak kışın dertli, yazın emrah ve mevsim, ikimizden biri |
|
|
|
|
| Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|