|
|
|
|
#1 |
|
Kıyım
başağa durmadan daha sestiler başları ah firezli tarlalarım ah toprağımın uzayıp giden çoraklığı gölgesi yok ağaçlarımın yazım yok ki ağacım olsun tarihim; yaşam ağacım o kurtuldu, biz kuruduk çünkü biz, gürül gürül akan ırmakların suyuyduk ey çocuk sorma nedendir yazan ben değil, kalemdir bir coğrafya ki; yerle gök arası elemdir onun için yunuslayın söylerim: /dağdan kestiler hezenim bozuldu türlü düzenim ben bir uslanmaz ozanım derdim vardır inilerim/ ey çocuk uykunu boz artık gölgeli ağaçlar dikelim sabaha kıyım zulmün ilk hecesi ağaçların en zor bilmecesi gecenin suç alfabesi nedendir diye sorma nedendir yazan ben değil, kalemdir Arif AY
|
|
|
|
|
|
|
| Sayfayı E-Mail olarak gönder |
|
|
#2 |
|
"Arkadaşlar Merhaba"
Sizden sonra da dolup boşalacak bu sınıflar Duvarlara, sıralara sindi şimdiden Umudunuz, sevinciniz, düşleriniz Mezun olup gidiyorsunuz ya Hep kulaklarımda çınlayacak sesiniz Ben asık yüzlü hocanız Arif Ay Çantası kitap, yüreği şiir dolu Kucaklarcasına hepinizi: MERHABA! Bu hafta kaç kitap okudunuz diyerek Yine her sabah mahcup bakışlarınızdan öpeceğim Hayat ebedî hayata eklenince tamamlanır Bu yüzden dersler de bitmeyecek Son şiirler gibi yarım kalacak Uzun bir nehirdir anılarımız Hep aramızda akacak Sizler gibi bir gün Ben de mezun olacağım Özledikçe her birinizi Yorgun gözlerimle Yıllığınıza bakacağım Arif Ay |
|
|
|
|
|
|
#3 |
|
Eyvallah Esra.. Ben de çok sevdiğim bir Arif Ay şiirini bu vesileyle hatırlatmış olayım.. YAĞMURLARDAN GELMEK a. Yağmurlardan geliyorsun upuzun gecelerden ayışığına batmış üstün başın bir hasreti bölüşüyoruz şimdi tüm acıları bölüştüğümüz gibi canerikleri boşaltıyorsun eteğinden zambaklar çocukluğumun giyilmemiş çamaşırları gibi annelerin arada bir açtığı hülya sandıkları anıların kokusu var onlarda Boyuna susuyoruz dünyaya benzer birşey büyüyor içimizde çözemiyoruz neden uzuyor uzuyor ellerin saçların zaten sonsuzluk can geliyor ağlamak gülmek geliyor ağır ağır uyanıyor gövdem baharda bir toprak gibi yağmurlardan geliyorsun canıma giriyorsun uçsuz bucaksız kokuyorsun yağmurlardan geliyorsun b. Gül dökülüyor yüzünden gülüşün gülleri bunlar tutup koyamıyorum masaya masa işte aramızdaki sonsuz deniz bir dalga hafiften kabarıyor bir el usulca uzanıyor bir bardak ansızın tuzbuz dokunuşun gülleri bir bulut yavaş yavaş açılıyor birlikte aralıyoruz perdesini yağmurun ipek bir mendili gezdirmek gibi yüzünde aramızdan akıp gidiyor gün Sonra akşam geliyor ansızın akşam işte şu dehşetli karanfil "yârin dudağından getirilmiş" kokusu sarıyor önce sonra saçların saçlarının rüzgârı bir serinlik ki sorma gitsin yüzüne dokunuyorum yıldızlar dökülüyor birden yıldızlar hüzün ve karanfil akşam doluyor birden c. Kapı çalınıyor kuru ekmeğimiz var mı diyor bir kadın geçip gidiyor çünkü İskender de geçiş gitmiş gibi sokaklarından akşamın biraz gazyağı biraz is kokusu ve korkunç duvarlar ki tarihin durmadan yapıp yıktığı ateşler akan iki aşk çeşmesi aç ve ilaç gibi yedikleri zehiri köpük ve akşam akşam ve köpük köpeklerden çöker gibi çatısı göğün parçalandı düş ve gerçek ne tükenip bitmesi yıldızların ne dağılan bilyası çocukların yalnız sundurmada yağmuru seyreden tüyü dökülmüş bir serçeden kalmas kumral bir bakış mı gözlerin en derin kederinde suların Su akmayınca eskir tarihe yalanın girmesi gibi öyle bak yalnızlıklara dalıyorum işte en kalabalığına yalnızlıkların dörtnala uçar gibi bir at düşlerimden dökük saçık bir zaman kalıyor geriye oysa mor bir şafaktan canım sevgilim güvercinim |
|
|
|
|
![]() |
| Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|