|
![]() |
#1 |
![]() ERTUĞRUL ÖZKÖK
HÜRRİYET Provokatör veya yoldaş Başbakan Erdoğan ve AK Parti kurmaylarını yakından izliyorum. Türkiye, Kürt sorununun çözümünde çok kritik, ama tarihi önemde bir kavşağa geldi. Bu noktadan itibaren, bildiğimiz klasik “teenni” siyasetleri ile bir yere gitmemiz mümkün değil. Bazı siyasetçiler ya risk alıp, bu sorunu düzeltmek için radikal adımlar atacak. Veya 25 yıldır sürdürdüğümüz klasik “teenni” ile hareket edeceğiz. Teenni, bazıları için, hayattaki en güvenli siyasettir. Benim için ise sıradanlığın öteki adıdır. Korkaklık, beceriksizlik, siyasetsizlik çoğunlukla “teenni” örtüsünün altında gizlenir. Teenni bazı siyasetçilerin karakteridir. O yolla uzun yıllar “idare ederler”. Ama Kürt sorunu, artık bu tür siyasetçilerin mantığı ile “idare edilme” noktasını geçti. Artık hepimiz almamız gereken riskleri yüklenmeliyiz. Şimdi bir siyasetçi için “tarihe geçmenin” tam zamanıdır. Bu sorunu çözüp, Türkiye Cumhuriyeti’nin iki yakasını bir araya getirecek siyasetçi, bu ülkeye en büyük hizmeti yapmış olacaktır. Bu sözleri, oturduğu yerden maval okuyan, sınırlı sorumlu, bir gazetecinin “dolduruşları” olarak okuyabilirsiniz. Ama risk alıp, ülkenin kaderini değiştirecek siyasetçinin sağlam bir yol arkadaşının teşvikleri olarak da.
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() 16.09.09
Mehmet Kamış- Zaman-Hukukun Güçle imtahını "Unutulmamalıdır ki, darbelere sessiz kalmak yerine demokrasiye sahip çıkanlar, eninde sonunda kazanan tarafta yer alacak; büyük çığlıklara ihtiyaç duyduklarında yanlarında hep büyük halk kitlelerini bulacak. Aksini yapanlar ise yalnızlıktan kurtulamayacak. Bugün Türkiye'nin en büyük medya grubuna verilen cezadan dolayı hiçbir sivil toplum örgütü eylem yapmıyor. Protesto yürüyüşleri olmuyor. Ülkenin entelektüellerinden neredeyse hiç ses çıkmıyor. İşin doğrusu onların da bir beklentileri yok. Bugüne kadar hakkın ve hukukun savunuculuğunu yapsalardı, demokrasinin öğretmenliğine soyunsalardı, statükoyu canhıraş bir şekilde savunmak yerine topluma yaslansalardı kimse bu kadar suskun kalmayacaktı. İnsan elinde güç olduğu zaman cennete düştüğünü ve onu bir daha asla kaybetmeyeceğini zannediyor." 15.09.09 Yıldıray Oğur-Taraf- Şimdi sizin için geldiler işte Ahmet Kaya için geldiklerinde, sesinizi çıkarmadınız. Hatta “Vay Şerefsiz” diye manşetler attınız. Merve Kavakçı’yı Meclis’ten atarlarken, sesinizi çıkarmadınız. Hatta çocuklarının ilkokulda yuhalanmasına kadar varan linçi siz yönettiniz. Hrant Dink için gelenler sizin attığınız manşetlerle döşenmiş yollardan yürüdü. Onun ölümüne neden olan yanlış anlaşılan yazısının doğrusunu yazmaya bile tenezzül etmediniz. Başörtülü kızlar için gelsinler diye kampanya yaptınız. Hatta gelmeyenleri rejim düşmanı ilan ettiniz. ‘Türkiye Türklerindir’ demekte ısrar ettiniz. Kürtler için gelenleri omuzlarınıza aldınız. Albay Temizözleri kurtarmak için seferber oldunuz. Diğer gazeteler kapatılırken, gazeteciler, yazarlar tutuklanırken, baskı altına alınırken ne yaptığınızı ise hiç hatırlatmayacağım. Ve işte sonunda bugün sizin için de geldiler. Ortada kimse olmamasına neden şaşırıyorsunuz ki?" Biri düne ait bir köşe, diğeri bugün yayınlandı.. İki farklı gazete.. Haksızlık karşısında susmamaktan bahsediliyor yazıda.. Canının yanacağını bilsende adaletsizliğe, zulme rıza göstermemek. "Var olduğunu" hissettirmek yani.. Hareket edebilmek.. İlk yazı genel, ikincisi özel.. Ama ikiside eleştirinin ötesinde hayatımıza etki etmesi gereken satırlar.. "Haksızlık karşısında susarsan, birgün yanında kimsenin kalmadığını görebilirsin" fikrinde.. İki yazının da tamamını okuyup karşılaştırsın merak edenler.. Merak edenleri de etkiler mi bu satırlar?.. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|