|
![]() |
#1 |
![]() Allah korkusundan uzak insanlar içlerindeki kibiri öyle büyütüp beslemişlerdir ki iyi olan herşeye yalnız kendilerinin layık olduğunu düşünür bu yüzden de başkalarının sahip oldukları üstünlükleri kıskanırlar. Bu konuyla ilgili Allah Kuran'da ibret olarak Hz. Adem'in iki oğlu arasındaki olayı anlatmıştır:
Onlara Adem'in iki oğlunun gerçek olan haberini oku: Onlar (Allah'a) yaklaştıracak birer kurban sunmuşlardı. Onlardan birininki kabul edilmiş diğerininki kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen) Demişti ki: "Seni mutlaka öldüreceğim." (Öbürü de ![]() "Eğer beni öldürmek için elini bana uzatacak olursan ben seni öldürmek için elimi sana uzatacak değilim. Çünkü ben alemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım." "Şüphesiz kendi günahını ve benim günahımı yüklenmeni ve böylelikle ateşin halkından olmanı isterim. Zulmedenlerin cezası budur." Sonunda nefsi ona kardeşini öldürmeyi (tahrik edip zevkli göstererek) kolaylaştırdı; böylece onu öldürdü bu yüzden hüsrana uğrayanlardan oldu. (Maide Suresi 27-30) Allah korkusu olan bir insan nefsinin kötülüklerinden sakınır. Bunun dışında hiçbir korku insanda kendi olumsuz özelliklerini köklü bir şekilde düzeltme isteği ve gayreti doğurmaz. Bu nedenle yukarıdaki ayetlerde de açıklandığı üzere Allah'tan korkmayan kardeşlerden biri nefsinin sınır tanımaz kötülüklerine kendini teslim etmiştir. Kardeşine karşı olan rekabet duygusundan ve kendi kurbanının kabul edilmemesinden kaynaklanan kıskançlık ve öfkesi yüzünden bir anda öz kardeşini öldürmeye kalkışabilecek bir duruma girmiştir. Bu örnek nefsine uymanın ve Allah'tan korkmamanın insana neler yaptırabileceğini ne kadar korkunç bir hale sokabileceğini gösteren önemli bir ibrettir. Allah'tan korkmayan insan nefsine dokunan bir olayda sırf kendi nefsinin istekleri için karşısındakilere maddi ve manevi zarar vermekten asla çekinmez. Kıskançlık aynı zamanda şeytanın karakterinin de temel özelliğidir. Şeytan da Allah'ın huzurundan kovulduğunda Hz. Adem'e karşı olan kin ve kıskançlığı tümüyle ortaya çıkmış ve var gücüyle onun soyundan gelecek insanları cehenneme sürükleyeceğine dair yemin etmiştir. Ne var ki bu yemini yine ancak kendi yandaşları ve dostları için geçerlidir. Allah'tan korkup sakınan samimi müminler üzerinde ise hiçbir etkisi yoktur. Müstağnidir
![]() Konu Duygu'Seli~ tarafından (11-14-2009 Saat 20:55 ) değiştirilmiştir.. |
|
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() ![]() "Müstağni" hiçbir şeye ihtiyacı olmayan her türlü kusur eksiklik ve sorundan uzak demektir ve bu sıfat ancak Allah'a mahsustur. İnsanlar ve diğer tüm canlılar da Allah'ın yarattığı ve her an O'nun dilemesiyle yaşamlarını sürdüren birçok acizlik ve ihtiyaç içinde olan varlıklardır. Ancak başta da belirttiğimiz gibi Allah'tan korkmayan insanlar akıl ve şuurları kapandığı için Allah'a karşı acizlik içinde olduklarını görmezden gelirler. Kendi akıllarını beğenirler ve eksik ya da hatalı olabileceklerini düşünmezler. Kendilerinden son derece emin oldukları için de günaha girmekten sakınmaz endişe duymazlar. Allah Kuran'da bu zihniyetin sonucunun "azgınlık" olacağını bildirmiştir: Hayır; gerçekten insan azar. Kendini müstağni gördüğünden. (Alak Suresi 6-7) Bu insanlar kendilerini herşeyden müstağni gördükleri gibi yaptıklarının cezasını görmekten bela ve azapla karşılaşmaktan da kendilerini uzak görürler. Bu nedenle azgınlıklarını ısrarla ve şuursuz bir cesaretle sürdürürler. Allah'ın bir denemesi olarak nimetlerde bir artış olursa azgınlıkları iyice pekişir. Halbuki bu Allah'ın onlar için hazırladığı bir denemedir. Ve azgınca yaşadıkları süre arttıkça cehennemde görecekleri azabın şiddeti de aynı oranda artacaktır: Onların malları ve evlatları seni imrendirmesin; Allah bunlarla ancak onları dünyada azablandırmak ve canlarının onlar inkar içindeyken zorluk içinde çıkmasını istiyor. (Tevbe Suresi 85) Onlar bu gerçeğin farkında olmadıkları için Allah'ın denemek için verdiği güç ve imkanların kendilerini Allah'ın azabından koruyabileceği gibi bir yanılgıya düşerler. Örneğin sağlam ve lüks bir arabanın kendilerini kazadan yaralanmaktan ya da ölümden sağlam bir binanın ise depremlerden felaketlerden saldırılardan koruyacağını düşünürler. İnsan elbette korunabilmek amacıyla sağlam bir binada oturabilir. Ancak dünyanın en sağlam binası bile yeri geldiğinde büyük bir felaket karşısında yıkılabilir. Bunun gibi söz konusu insanlar sahip oldukları imkanlarla alacakları diğer pek çok tedbirin kendilerini her türlü tehlike ve beladan koruyabileceğini sağlıkları ve bedenleri ile ilgili alacakları her türlü önlemin kendilerini sarsılmaz kılacağını sanırlar. Oysa bu tamamen sonuçsuz bir çabadır. Tek bir virüs bile Allah'ın azabını bu insanlara taşımaya yeterlidir. Ya da beyinlerindeki tek bir kılcal damarın çatlaması bu kişilerin sonsuza kadar yaşayacakları azabın başlangıcı olabilir. Hiç kimse ve hiçbir güç bir insanı Allah'ın gazabından koruyamaz. Allah bu gerçeğe; "... Benim gazabım kimin üzerine inerse muhakkak o tepetaklak düşmüştür." (Taha Suresi 81) ayetiyle dikkat çekmiştir. Allah'tan korkmayan kimseler kendilerini ölümden bile müstağni görürler. Bu insanlar için yakın çevrelerinden henüz yaşı genç bir insanın ölümü ya da makam-mevki kültür seviyesi gibi konularda kendilerinden üstün gördükleri bir insanın ölümü ani ve beklenmedik durumlardır. Bu kişinin özellikle bir kaza ya da ağır bir hastalık sonucu ölmüş olması genç ve sağlıklı görülen bedeninin tanınamayacak hatta bakılamayacak hale gelmesi ölümü unutmak isteyen bu tip insanlara büyük bir darbe olur. Belki de daha bir-iki gün önce beraber oldukları bir insanı hurda şeklinde yol kenarına çekilmiş bir arabanın kenarında yerde tanınmayacak şekilde yatarken görmeleri daha sonra da siyah bir naylon torbanın içine konulup fermuarının boydan boya çekilmesi unutmaya çalıştıkları birçok şeyi akıllarına getirir. Kendilerine hem yaş hem hayat tarzı hem de ruh hali olarak çok benzeyen bir insanı etrafına üşüşmüş bir kalabalık tarafından yolda yatan cesedi seyredilirken görmek kalplerini kendi ölümlerine ve ahiretlerine hiç hazırlık yapmamış olmanın verdiği korkuyla doldurur. Çünkü belki de bir-iki gün öncesine kadar üzerindeki kıyafetlerle insanlara hava atan bütün amacının mesleğinde en üst seviyeye gelmek olduğunu ve din ile ilgilenecek vakti olmadığını anlatan ya da ahiret konusunda alaycı espriler yapan bu tanıdıkları şimdi çok farklı bir durumdadır. Görevliler yola saçılan ve parçalanmış olan gözlüğünü ezilen ayakkabılarını veya marka olduğu için hava attığı diğer eşyalarını süpürerek çöpe atarlar. Oldukça beğendiği vücudunun kokmaması için hemen morga kaldırılan ve orada diğer ölülerin bulunduğu soğuk dolaba bırakılan bu insan bir iki gün içinde de beyaz bir bezin içine sarılarak kendisi için açılan çukurun içine atılır. Ancak çoğu kişinin yakını olan bir insanın ölümünden ve bu durumunu görmekten duyduğu korku çok kısa sürer. Aradan az bir süre geçmeden umursuz ve pervasız zihniyetlerine yeniden geri döner ve ölümü yine kendilerinden uzak görmeye başlarlar. Etraflarında sürekli ölen insanları görmelerine ahiretin varlığını bilmelerine bedenlerinin de gitgide yıpranmasına ve ölüme adım adım yaklaşmalarına rağmen Allah'tan korkup sakınmadıkları için ölümü ısrarla düşünmez kendilerinden uzak görürler. Bu yüzden de çok kısa süreleri kalmasına rağmen kendilerine çeki düzen vereceklerine kendilerini Allah'ın dilediği biçimde düzelteceklerine daha kalın bir gaflet perdesine bürünürler. Konu Duygu'Seli~ tarafından (11-14-2009 Saat 20:47 ) değiştirilmiştir.. |
|
![]() |
![]() |
#3 |
![]() Dünyevi Korku ve Endişelerle Doludur
![]() Allah inancına ve korkusuna sahip olmayan insan için tüm dünya kaos ve belirsizliklerden oluşur. Herşeyin tesadüfler sonucu geliştiğini etrafında olup biten olayların da başıboş işlediğini sanır. Bu durumda hiçbir zaman gerçek bir emniyet ve huzur duygusu yaşayamaz. Çünkü her an başına bir şeyler gelebilir onu üzecek yıpratacak zarar verecek olaylar gelişebilir. Gelecekle ilgili sayısız endişeleri ve korkuları vardır. Örneğin amansız bir hastalığa yakalanabilir tüm parasını kaybedebilir ya da sevdiği bir insandan ayrılabilir. Veya hiç ummadığı felaketler kendisinin ya da yakınlarının başına gelebilir. Tüm bu muhtemel olayları kontrolsüz zannettiği için her birinden ayrı ayrı endişe ve tedirginlik duyar. Her birini kendi kontrolü altına almanın mümkün olmadığını da bildiği için büyük bir çaresizlik ve ümitsizlik içine düşer. Etrafında kendisini ezmeye alt etmeye çalışacak sayısız rakipleri vardır. Bunlarla başa çıkabilmesi mümkün değildir. İnsanların kendisi hakkında ne düşündüğüne kadar herşeyi tek tek hesaplamak zorundadır. Bu ona tarifsiz bir gerilim ve stres yaşatır. Oysa yalnızca Allah'tan korkan bir insan saydığımız bu korkuların hiçbiriyle muhatap olmaz. Allah korkusu ve iman bu korkuların hepsini ortadan kaldırır. Herşeyin sahibinin ve yaratıcısının Allah olduğunu olayların Allah'ın kontrolünde ve çizdiği kader doğrultusunda geliştiğini Kendisi'ne inanıp güvenen kullarını Allah'ın koruyup kollayacağını bilmek iman eden bir insanı her türlü korku ve bağımlılıktan özgürlüğe kavuşturur. Bir ayette şöyle buyrulur: Allah (ortak koşanlar için) bir örnek verdi: Kendisi hakkında uyumsuz ve geçimsiz bulunan sahipleri de çok ortaklı olan (köle) bir adam ile yalnızca bir kişiye teslim olmuş bir adam. Bu ikisinin durumu bir olur mu? Hamd Allah'ındır. Hayır onların çoğu bilmiyorlar. (Zümer Suresi 29) Allah'a iman etmeyen dolayısıyla Allah'tan korkmayan insanlar milyonlarca farklı korku yaşarlar. Bu insanlar insanlardan korkup çekinirler de bir tek Allah'tan korkmazlar. Allah'ın huzurunda hesaba çekilecekleri anı asla akıllarından geçirmez ama işyerinde kendilerinden daha üst mevkideki bir insana eşlerine annelerine babalarına bunun gibi birçok insana verecekleri hesaptan titizlikle sakınırlar. Yalnızca Allah'a yöneltilmesi gereken korku hissi O'nun yarattıklarına duyulduğunda bu korku kişinin tüm tavır ve davranışlarını da etkileyerek kendisini son derece aşağılık bir konuma sokar. Çünkü kendisinden gerçekten korkulmaya layık olan tek varlık Allah'tır. Mutlak gücün sahibi O'dur herşey O'nun dilemesi ve kontrolü altındadır. Allah'ın bilgisi ve izni dışında hiçbir şey gerçekleşemez. O'nun dilemesi olmadıkça hiçbir şey insana zarar veremez. Dolayısıyla Allah'tan başka korkup sakınılması gereken varlık yoktur. Konu Duygu'Seli~ tarafından (11-14-2009 Saat 20:46 ) değiştirilmiştir.. |
|
![]() |
![]() |
#4 |
![]() Başta da belirttiğimiz gibi Allah'tan değil de başkalarından korkan insanlar Allah'ın yarattıklarını Allah'tan bağımsız bir güç ve irade sahibi olarak görürler. Allah'ı bırakıp O'nun yarattıklarından medet ummak gibi büyük bir yanılgıya düşerler. Bu beklentilerinin karşılığını hiçbir zaman alamadıkları gibi ömürleri aşağılanarak ve ezilerek geçer. Allah'a kul olmakta kibirlenen büyüklenen bu insanlar aslında binlerce insanı razı etmeye çalışırlar.
Allah iman edenlere kesinlikle insanlardan korkmamalarını yalnızca Kendisi'nden korkmalarını emretmiştir: ... Öyleyse insanlardan korkmayın Benden korkun ve ayetlerimi az bir değere karşılık satmayın... (Maide Suresi 44) ... Onlardan korkmayın Benden korkun üzerinizdeki nimetimi tamamlayayım. Umulur ki hidayete erersiniz. (Bakara Suresi 150) Vicdansız ve Nankördür ![]() Kuran'da Allah'tan korkup sakınmayanların nankörlüklerine dair pek çok örnek vardır. Fakat bunların içinde belki de en ayrıntılı olarak aktarılan örnek İsrailoğulları'nın Allah'a ve peygamberlerine karşı gösterdikleri vicdansızlık ve nankörlüklerdir. İsrailoğulları kimseye verilmeyen nimetlerle donatılmış kendilerine sayısız mucizeler gösterilmiş aralarından peygamberler çıkmış bir kavim olduğu halde içlerindeki birtakım azgın kimseler bunlardan hiç etkilenmemişlerdir. Hz. Musa her defasında onları sabırla eğitmeye çalışmış ancak onlar "gerçek iman"a ve "Allah'a kul olmaya" asla yanaşmamışlardır. Azabı görünce Allah'ın affına sığınmışlar Allah kendilerinden azabı kaldırınca ise yeniden zulme sapmışlardır. Allah onları her affettiğinde onlar yeniden inkara dönmüşler hatta O'ndan başka ilahlar edinmişlerdir. Peygamberleri inkarcılara karşı zorlu bir mücadele içindeyken İsrailoğulları içindeki münafıklar kendi arzu ve beklentilerini menfaatlerini ön planda tutmuşlar hiçbir zaman samimi olarak Allah'a ve O'nun dinine bağlanmamışlardır. Büyük bir nankörlük göstererek peygamberleri Hz. Musa'yı mücadelenin en zorlu anında tek başına bırakmış ve kendi canlarının ve çıkarlarının derdine düşmüşlerdir. Bununla da kalmamış son derece küstah ve nankörce tavır ve ifadeler sergilemişlerdir: Dediler ki: "Ey Musa biz onlar durduğu sürece hiçbir zaman oraya girmeyeceğiz. Sen ve Rabbin git ikiniz savaşın. Biz burada duracağız. (Maide Suresi 24) Görüldüğü gibi bu insanlar içlerinde Allah korkusu taşımadıklarından nefisleriyle çatışan bir olay karşısında derhal Allah'a ve peygamberine karşı nankör ve asi bir tavır göstermişlerdir. Allah'ın ve elçisinin daha önce kendilerini en zorlu düşmanları olan Firavun'un zulmünden kurtardığını sayısız nimetler verdiğini onları sürekli imana ve ebedi kurtuluşa davet ettiğini bir anda unutuvermişlerdir. Kaynak:Allah Korkusu Com Konu Duygu'Seli~ tarafından (11-14-2009 Saat 20:45 ) değiştirilmiştir.. |
|
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|