![]() |
#2 |
![]() Pazartesi, Mart 27, 2006
II Sevgili Dostum, Her geçen gün, son telefon konuşmamızda çatallı bir sesle yapmış olduğun o incelikli daveti daha cazip buluyorum. “Gel beraber ölelim!” dediğin vakit, bütün meselemizin bu olduğuna dair kuvvetli bir düşünceye kapıldım birden. Bir keresinde ayrı düşmüş iki toprak için kaleme aldığım bir şiirin sonunda: “boğulmak ikimizin en gerçek hikayesi!” diye yazmıştım. Şimdi senin davetinle bu mısra anlamını daha çok kavramış oldu sanki. Bugünlerde samimi olduğunu düşündüğüm bir çevrenin kollarına kendimi bırakmış olmamın pişmanlığı içerisindeyim. Giderek, bir çevrenin ya da cemaatin bütünüyle samimi olamayacağı kanısına varmak üzereyim. Yalnızlığa bel bağlamak hususundaki ısrarım, çevremdeki insanlara mesafeli bir duruşla, yani onları uzaktan sevmeyi yeğleyerek bir çeşit samimiyetsizliğe dönüşüyor sanki. Herkesin aynı şeyi istediğine inanmak güç! Nasıl belli bir cemaatteki insanları aynı anda memnun edebilmek mümkün değilse, bu kurt kapanından kurtuluşa ilerleyen yolda herkesin farklı çehreler edindiğine tanık olup bu insanların aynı amaç uğruna savaştıklarına inanmak da pek mümkün gözükmüyor bana. Hal böyle olunca, esasını barış ve sevginin oluşturduğu davamız her geçen gün yeni bir rengin alayişiyle ve bu rengin ortaya koyduğu türlü benlik darbeleriyle yara alıyor. Beni teskin edecek bir muhabbete, gülümser bir edayla beni derinden sarsacak bir içtenliğe susadım. İşte bu yüzden, davetini bu günlerde pek makul buluyorum dostum. Hayatın, bütün olaylardan bağımsız, bir kendini bulma süreci olduğuna dair fikrim giderek koyulaşıyor. Kendimi bulmak, kendimi bilmek ve davranışlarımın bana yabancı kaçmayacak bir şekilde zuhur etmesi en büyük temennim. Lakin istihsal eden bir dimağın, kendisine bir de icra ettiği eserlerini eklenmesiyle imtihanı daha bir zorlaşıyor sanki. Eseri gerçekleştirmemeye ait imtina ettiğim bütün adımlarımın, doldurulması gereken bir boşluğu bile bile boş bırakmakla ilgili bir mesuliyet eksikliğine dönüşmesinden korkuyorum. Şükürler olsun korkuyorum dostum, bu sana ilginç gelecektir muhakkak! Zira dünyaya iz bırakma konusunda sinemi ne denli çevik kullandığıma dair kesin fikirlere sahiptin. Bir zamanlar böyle bir gözü karalığa gark olduğum doğrudur fakat şimdilerde daha titiz hareket etmem hususunda işaretler alıyorum. Göz önünde bulunmak ile birtakım eylemlerin geri dönüşsüz olduğuna şahit oldum. Bu tıpkı ölüme benzer bir geri dönüşsüzlüğe benziyor ve yine tıpkı onun gibi bir devamlılığı var. Bazen hüsnühal kağıdımın karalanması hususunda bu kadar duyarlı davranmasam keşke diyorum. Bu durum süratimi temkinli bir yavaşlamaya indirgiyor. Hata yapmak hususunda bu denli korkulu olmamız sence doğru mu? Bazen sanki hataya tamahkar da olmak gerekiyor! Sevgili dostum, kendimi çaresiz hissetmem bir yana dursun, umudumdan zerre kayıp vermedim. Bunun, yani sürekli ümit etmenin, yaşamakla ilgili en lüzumlu içgüdülerimizden biri olduğuna dair fikrim tam. Onu kaybetmeye yakın bile durmadım, bundan sonrası için de umarım bu hep böyle olur. Bir çevre tarafından sürekli yara aldığım doğrudur ama yaralarımızı yaşamak için kendi tasarrufumuz doğrultusunda kullandığımızı unutmuyorsun inşallah! Yara ala ala büyüyen ve yaralarımızı aşımızdan sayan insanlar olarak biz, dünyaya karşı direncimizi doğru yönlendirebilecek hallere mazhar olmaktan öte bir amaç taşımıyoruz. öyle değil mi? Davetine icap etme hususunda çekincem sadece zamanlama ile ilgili. Günü geldiğinde bunu muhakkak senle gerçekleştirmiş olmayı dilerim, ölmeyi… Belki şu an yaptıklarımız bütünüyle bunun içindir, birlikte ölmeyi tesis etmeye çabalıyoruzdur, kim bilir? Seni hasretle kucaklıyorum, bir an evvel kavuşmak dileğiyle… Allah’a emanet ol! DEVAMI YARIN ![]() |
|
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|