|
![]() |
#1 |
![]() Yazar Ali Bayramoğlu, Aksiyon'un bu haftaki sayısında kaleme aldığı yazısında, Erbakan'ı yorumladı.
İşte o yazı: Erbakan ve çocuğu: Refah Partisi... Türkiye, 27 Şubat’taki vefat ile Erbakan’ın siyasi hayatta oynadığı rolü, RP dönemini, RP’den AK Parti’ye geçişi ve elbette 28 Şubat’ı tekrar ve farklı boyutlarıyla yeniden tartışma fırsatı buldu. Allah rahmet eylesin... Türkiye geçen hafta önemli bir siyasetçisini yitirdi. Erbakan’ın uğurlanma biçimi ve gördüğü saygı, onun tarihteki yeriyle paralel oldu. Bu arada vesile oldu; Türkiye, Erbakan’ın siyasi hayatta oynadığı rolü, RP (Refah Partisi) dönemini, RP’den AK Parti’ye geçişi ve elbette 28 Şubat’ı tekrar ve farklı boyutlarıyla yeniden tartışma fırsatı buldu. Erbakan’ı ben RP döneminde tanıdım. Ve bu dönemin onun siyasi etkisinin doruğu olduğunu düşünürüm. RP, bugünün Türkiye’sini hazırlayan, yine bugüne dair pek çok çelişkiyi içinde barındıran doğurucu bir siyasi parti oldu ve Erbakan’la özdeşleşti. Onu anmayı, bu öyküyü hatırlamakla yapalım. 1980’lerdeki ürkek, çekingen, gücünden kuşkulu RP’nin yerini, 1990’larda, özellikle 1994’ten sonra kendinden emin, gücünün bilincinde, büyüyen bir toplumsal kesimin taşıyıcılığına soyunmuş bir RP almıştı. Bu geçiş, RP’nin tarihinde bir dönüm noktası ve bir siyasi öykünün başlangıcı olmuştu. O döneme kadar üç sosyolojik işlev yerine getirmişti, RP. Bunlardan ilki, İslami kesimler ile yerel kesimlerin taleplerinin meşru yollardan sisteme akmasına aracı olması, siyasi iletişim bağını koruması, taleplerin kitlesel olarak meşru olmayan zeminlere kaymasını engellemesi, yapısal olarak gerilimleri azaltması, bir anlamda siyasi sistemin emniyet sübabı olmasıydı. İkincisi, dinî ve millî ögeler arasında bağ kurması, modern kimlikle İslami kimliğin etkileşimi, alışverişi ve karşılıklı kazanımlarının aracısı olarak ulusal kimlikte kültürel sürekliliğin, farklılığın, güvenin yeşermesine dolaylı yollardan katkıda bulunmasıydı. Üçüncü işlevine gelince, merkeziyetçiliği, siyasi devletçiliği eleştirerek, tarihi sorgulayarak bazı tabuların delinmesine zemin hazırlaması, temel hak ve özgürlüklerin görünmeyen ve reddedilen yüzünü siyaset ve toplum gündemine getirmesi ve merkezci anlayışı örselemesiydi. Kırılma noktası, 27 Mart 1994 seçimleridir. Bu seçimler, RP’nin temsil ettiği kesimlerin, yani merkezkaç tabir edilen güçlerin, 1980’li yılların ekonomik ve siyasi dinamiklerinin de katkısıyla kaynak yaratma ve kullanma açısından güçlendikleri, merkez güç hâline gelmeye yüz tutuklarının bir göstergesi oldu. Bu, bir anlamda İslami hareketin, hatta İslam’ın, tüm yasakları, tekelleri ve korunaklı iktidar alanlarını delerek kamu sahasına çıkışının ifadesiydi. Bu seçimlerden sonraki bir buçuk yıl içinde ilginç bir rota izledi, RP. Hem İslami kesimlerin sistemle entegrasyonunu sağlamaya hem temsil ettiği grupları sistemin olanaklarından faydalandırmaya hem de İslamın kamu sahasındaki yerini çerçevelemeye, meşrulaştırmaya yöneldi... İki araç kullanarak: Siyasal-hukuki araç ve kültürel-sosyal araç... Başka bir deyişle, bir yandan, temsil ettiği kitle için devlet imkânlarına uzanan yeni rant damarı açmaya başlayarak kliantelist ve popülist politikalar benimsedi. Hızla eleştirdiği devletçilikten, devletçiliği meşrulaştıran bir yöne kaydı. Öte yandan, cemaatinin kültürel, ekonomik ve sosyal kaynaklarını seferber ederek kitlesi için entelektüel ve siyasi bir dayanışma ve dolaşım ağı kurmaya ve bu ağın sistemin diğer ağlarıyla temasını sağlamaya yöneldi. Ancak bunu yaparken, kendi içinde tüm kaynakları denetleyen ve kullandıran bir merkez oluşturup sivillik söyleminden merkeziyetçi yapılanmaya kaydı. RP’nin, yapılanması ve politikaları açısından sivillik ve merkeziyetçilik arasındaki gidiş gelişini ifade eden bu durum, RP’nin entegrasyon işlevinin sınırlarını ve niteliğini tayin etme gücüne sahipti. Zira bu durumun, yani RP’nin tekelimsi yapılanmasının ve popülist-kliantelist politikalarının sonucu şu oldu: Parti bir yandan belirli bir kitleyi sisteme entegre ederken, öte yandan aynı kitlenin içine kapanmasını teşvik etmeye ve içe kapanıklılığın meşru simgesi olmaya başladı. RP’nin belirli kesimlere, bu kesimlerin arzu ettiği kimliği sunmasıyla bu kimliği tanımlama gayreti arasındaki denge, ikincisine doğru yöneldi. Bu durum, gerek İslam gerekse İslami talepler açısından kendiliğinden olmayan, dışarıdan ve başka kimliklere ve durumlara tepkiyle tanımlanan bir olumsuz etki ve suni bir kimlik oluşturmaya da katkıda bulundu. Diğer bir ifadeyle, bu yapılanma ve politikalar, İslami kesimin eylem alanını, arayışlarını, taleplerini yeniden şekillendirmeye, İslami kesim içinde çıkar dağıtımı üzerine kurulu suni bölünmelere yol açmaktı. RP’nin Gümrük Birliği, Anayasa Değişiklikleri ve Terörle Mücadele Yasası’nın 8. maddesi konusunda aldığı menfi tavırlar bu konudaki en bildik örneklerdir. RP, farklılığı savunmasına rağmen diğer farklılıkları yok saydıkça İslami kesimin içe kapanmasını, ahlak, etik, yaşam biçimi gibi kaygılarından beslenmeyen suni bir siyasi kimlik üretmesini besler hâle gelmişti böylece. Sonuç olarak, RP’nin o dönem politikalarının, bu çerçevede bir kaos hâlini beslemekte ve bu kaos hâlinden beslenmekte olduğu, kaos içinde hâkimiyet arayışının ise toplumsal kutuplaşmayı teşvik ettiği söylenebilir. Bu gelişmeler şaşırtıcı ve nedensiz değildi... Çünkü RP, Türkiye dinamiklerini bire bir yansıtan bir siyasi partiydi. Bir yandan, hem toplumsal hakemlik kurumlarının zafiyetine bağlı olarak toplumsal taleplerin devlet karşısında kaotik bir şekilde siyasileşmesi ve hem de devletçi bir yapılanmanın meşrulaştırmasının yansıtıcısıydı... Öte yandan farklılığı hem savunup hem reddederek sistem açısından hem bir sübap hem bir dinamit işlevini aynı anda gören siyasi kurumların ölümcül çelişkisinin aynasıydı... RP’nin, bir yandan dışa açılmayı bir yandan içe kapanmayı temsil etmesinin Türk siyasal sisteminin ölümcül hastalığının, merkeziyetçilik-devletçiliğin bu partinin bünyesinde zuhur etmesiyle çok yakından ilgisi vardı. Ülkede toplumsal kesimler arasındaki etkileşim ve alışverişten çok kopukluğun ön plana çıkmasıyla, kaosun siyasileşmesiyle çok yakından ilgisi vardı. Erbakan, kabul edelim ki bu iki yönü de temsil etmiştir. AK Parti ise Erbakan’ın açtığı olumlu kapıdan girmiş ve olumsuz yönleri içine kapanmacı diye tamir ederek Türkiye’nin partisi olmuştur. Ancak bu zemini hazırlayan Erbakan olmuştur. Allah rahmet eylesin... http://www.haber5.com/erbakan-ve-coc...beri-120597.aw
![]() |
|
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|