Siyaset Forum - Siyasetin Kalbi
Tartışıyorum Tüm Partililerin,Gençlerinin Seviyeli tartışma bölümü.



Konu Kapatılmıştır
Stil
Seçenekler
 
Alt 08-14-2011, 04:55   #1
Kullanıcı Adı
Seyyah
Standart

Avrupa İslam'ı tehdit olarak görüyor


Türkiye’nin tam üyelik için kapısında beklediği AB’de Müslümanlara bakış giderek daha olumsuz bir boyut kazanıyor. AB’nin en güçlü ülkesi, İslam’ı reddeden tavırda da başı çekiyor.


Fransız Le Monde gazetesinin yaptığı bir ankete göre Almanların ve Fransızların yaklaşık yüzde 40'ı kültürel kimlikleri açısından İslam dinini bir tehdit olarak görüyor. Fransızların üçte ikisi, Almanlarınsa dörtte üçü Müslümanların topluma yeterli uyumu sağlayamadığı görüşünde…

Daha önce de Münster Üniversitesi ile TNS Emnid adlı Alman piyasa araştırmaları firması Avrupa'daki dini çeşitlilik üzerine 5 Avrupa ülkesinde bir araştırma yapmıştı. Şimdiye kadar bu alanda yapılmış en kapsamlı araştırma da Almanların diğer ülkelere oranla Hrıstiyanlık haricindeki diğer dinlere karşı daha hoşgörüsüz olduğunu ortaya koyuyor.

Ülkeler özel olarak seçildi

Bu araştırma Almanya, Fransa, Danimarka, Hollanda ve Portekiz'de yapılan toplam 5 bin röportaja dayanıyor. Sosyolog Niels Friedrichs araştırmaya katılan ülkelerin özel olarak seçildiğini kaydediyor. Örneğin Almanya'nın seçilme nedeni burada yoğun Müslüman nüfusun bulunması ve gündemden düşmeyen uyum tartışmaları. Bu şekilde cami inşa etme yasağı ya da başörtüsüyle ilgili tartışmaların toplumda nasıl yankı bulduğunu kontrol etmek mümkün…

Fransa'nın seçilme nedeni burka yasağı, Danimarka'nınki karikatür krizi, Hollanda'nınkiyse İslam karşıtı Theo van Gogh'ın cinayete kurban gitmesi. Buna karşılık Portekiz ise diğer ülkelere oranla daha düşük bir dini çeşitliliğe sahip olduğu için tezat oluşturmak üzere seçilmiş.

"Almanlar daha hoşgörüsüz"

Araştırmanın başında bulunan din sosyoloğu Detlef Pollack, sonuçları "Almanlar arasında araştırmada yer alan diğer ülkelere oranla Hrıstiyanlık dışındaki diğer dinlere karşı daha yoğun bir hoşgörüsüzlük tespit ettik. Buna ek olarak yeni cami ve minare inşasına karşı da daha tepkililer" şeklinde değerlendirdi.

Öte yandan araştırma Almanya'nın diğer dört ülkeye oranla diğer dinlere karşı hoşgörü ve eşitlik ortamı yaratılması konusunda en fazla çabayı gösteren ülke olduğunu da ortaya koyuyor. Pollack "Sonucun bir ikilemi ortaya koyduğu söylenebilir. Bir yandan İslam ile ilgili birçok itiraz var. Diğer yandansa eşitlik ve adaletin sağlanması için büyük çaba harcanıyor" dedi.

Çelişkinin nedeni iletişim eksikliği

Bu çelişkili durumun başlıca nedeni Almanların özellikle Müslümanlarla yoğun iletişim halinde olmaması. Almanya'nın batısında yaşayanların yüzde 40'ı doğusunda yaşayanlarınsa sadece yüzde 16'sının Müslümanlarla birebir iletişimi var. Fransa'daysa bu oran yüzde 66.

Araştırmaya göre Almanların sadece yüzde 34'ü Müslümanlarla ilgili olumlu düşüncelere sahip… Diğer dört ülkede bu oran yüzde 50'nin üzerinde hatta bazılarında yüzde 60'a varıyor.

Din sosyoloğu Detlef Pollack Almanya'da son dönemde popüler hale gelen "İslam dini bizim kültürümüzün bir parçası" söyleminin toplumun büyük çoğunluğunun görüşüne uymadığını aktarıyor. Pollack "‘İslam Batı dünyasına uyuyor mu?' sorusunu yönelttik. Bu soruya Almanya'nın batısında yaşayanların yüzde 20'sinden biraz fazlası, doğusunda yaşayanlarınsa daha az bir bölümü ‘evet' yanıtını verdi. Diğer ülkelerde de ‘Evet, İslam Batı kültürüne uyuyor' diyenlerin oranı yüzde 25 ila 30'da kaldı. Bunu daha farklı şekilde ifade etsek, örneğin ‘Müslümanlar da Almanya'nın bir parçası mı?' desek büyük ihtimalle buna çok daha fazla kişi ‘evet' derdi" açıklamasını yaptı.

Sabine Ripperger / Çeviri: Banu Ertek

 

Seyyah isimli Üye şimdilik offline konumundadır  
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Alt 08-14-2011, 04:57   #2
Kullanıcı Adı
Seyyah
Standart
Avrupa'da İslam Korkusu ve Irkçılık


Norveç'teki ırkçı/dinci saldırgan birçok masum insanı katlettikten sonra gözaltına alındığında, soğukkanlılıkla yaptıklarının "...toplumları uyandırmak ve gerçeklere dikkat çekmek için 'korkunç ama gerekli olduğunu' ve bu sebeple yaptıklarından dolayı pişman olmadığını" söylemiştir. Saldırganın kendi ifadeleri, dünyanın içine girdiği tehlikeli dönemi de bir kere daha gözler önüne sermiş bulunmaktadır. Herşeyden önce, bir hiç uğruna öldürülen bunca masum insan için büyük üzüntü duyduğumu da belirtmek ister, ölenlerin ailelerine sabır ve başsağlığı dilerim.
Ortada herkesin dikkatle izlemesi gereken tehlikeli gelişmeler mevcuttur:
1- Avrupa'da ve dünyada sinsi sinsi artan bir İslamafobya mevcut. Norveç'teki bazı gösteri yürüyüşlerinde gençlerin eski Haçlı şövalyeleri gibi giyinmiş olmaları gözden kaçmamalıdır.
2- Avrupa'da ve özellikle Batı dünyasında yükselen bir ırkçılık gittikçe popüler olmaya başlamıştır. Mesela, ırkçı partiler (neo-Nazi) milli meclislerdeki temsil sayılarını arttırmaya başlamışlardır.
3- Özellikle Avrupa'da yeni bir sömürgecilik hırsı (neo-colonialism) ve girişimi başlamış bulunmaktadır. Gittikçe artan bir tempo ile adeta "açık bir politika" haline gelmektedir.
4- Gittikçe küreselleşen ve maddiyatın kölesi haline gelen dünyada, bu gidişatı önleyecek manevi denge unsurunun bulunmaması. Bunların tek tek incelenmesinde yarar vardır.
Sinsi İslamafobya:
Avrupa'nın bir çok ülkesinde hızla kendini hissettirmeye başlamıştır. Bu artış özellikle 2005 yılından sonra tırmanışa geçmiştir. Yeni Papa göreve gelince makam adı /sıfatı olarak kendisine "Benedictus" adını seçmiştir. "Yeniden düzenleyen, iyileştiren" anlamına gelen bu isim yaptığı çalışmalara uygun olmuştur. Papa 16. Benedik, "3. Millenyumu yani 2000'li yılların Asya ve Afrika'nın Hıristiyanlaşma yılları olacağını" ilan etmiştir. Hemen arkasından da Avrupa Birliği'ne, AB'nin bir "Hıristiyan Birliği" olduğunu hatırlatarak, Anayasasında bunun böyle belirtilmesi gerektiğini bildirmiştir. Belki bu konular günlük medyada çok tartışılmamıştır ama gereken yerlerde etkilerini yapmıştır.
II. Dünya Savaşı sonrası ülkelerini, geliştirmek, ekonomilerini kalkındırmak isteyen Avrupa devletleri, kendi ülkelerinde yeterince iş gücü bulamayınca kapılarını yabancılara açarak, "misafir işçi" sıfatı altında işgücü ithal etmişlerdir.
Ekonomik gelişmeler oldukça ülkelerdeki halklar "misafir işçileri" artık yük veya "onların işlerini kapan yabancılar" olarak görmeye başlamışlardır. O zamana kadar sağladıkları faydalar unutulmuş ve toplumda sinsi bir düşmanlık başlamıştır. "Misafir işçi"lerin büyük bir kısmı Müslüman ülkelerden gelmiş kişilerdir. Avrupa'da kaldıkları yıllar uzayıp, nüfusları da arttıkça, manevi ihtiyaçlarını karşılamak için camiler yapmaya, dini eğitim merkezleri açmaya başlamışlardır. Çoğu zaman eski, terk edilmiş fabrikalardan bozma binalar camiye çevrilmiştir. 2005'den sonra bunlar daha göze batmaya ve özellikle de minareler istenmemeye başlamıştır. Birkaç örnek vermek gerekirse:
* İsviçre'de camilerin yanına minare yapmak-"şehrin siluetini değiştiriyor" gerekçesi ile yasaklanmıştır.
* Avusturya bu yasağı aynen almış ve uygulamaya başlamıştır.
* Danimarka, Hollanda gibi yerlerde İslam korkusu ve düşmanlığı aşırı noktalara taşınmıştır. (Karikatür krizi gibi)
* ABD'de Florida'da bir rahip merasimle Kur'an yakmıştır.
* Norveç'teki mason ırkçı genç ise, artık tüm Müslümanların bu topraklardan (Avrupa'dan) kovulması ve aynen Haçlılar döneminde "Tapınak Şövalyeleri"nin yaptığı gibi Müslümanlarla mücadele edilmesi gerektiğini, 1500 sayfalık bir manifesto ile açıklamış ve yayınlamıştır.
Yükselen Irkçılık:
1945 sonrası Avrupa devletlerinin ekonomik ve sanayi kalkınma hamlesindeki ağır iş temposuna dayanacak, yeterince genç nüfusun Avrupa'da olmaması sebebi ile yabancı işçilere kapılar açılmışır.
İki dünya savaşı arasında başka kıtalardaki toprakları sömürge gibi kullanan birçok Avrupa devletinin halkları, ülkedeki zor işleri yapmaya yanaşmamıştır. Eski sömürgeciliğin rahatını aramışlardır.
Gelen yabancılar, sessiz hizmetkarlar olarak, verilen ücretleri minnetle kabul edip, çalıştıkları müddetçe hiç bir sorun olmamıştır. Ama onlar da eğitim alıp, herkes gibi o ülkenin şartlarından yararlanmaya başladıkları andan itibaren "rakip" gözü ile görülmeye başlanmışlardır.
Avrupa ve Batıda ırkçılık bu şartlar altında artmaya başlamıştır. Irka ve renge dayalı aşağılama ve ayırımcılık çok eski bir olay olup, özellikle de Avrupalılar ve Amerikalılar arasında yaygın olan bir uygulamadır. Avrupalılar, diğer ırkların daha aşağı yaratıklar oldukları ve bu sebeple "Beyaz Adamın" yardım ve önderliğine muhtaç olduklarını önce kendilerine ve sonra da dünyaya inandırmışlardır. "Avrupa'da ırkçılığın yükselişi" Avrupa'nın ekonomik kaderi ile yakından ilgilidir.
Yeni sömürgecilik hissi:
Başka ülkeleri sömürmek üzere geliştirdikleri "sömürgecilik politikalarının" sosyal ve psikolojik alt yapısını "ırkçılığa dayandıran" Avrupalılar, özellikle 60'lı yıllardan itibaren bu sömürgelerini kaybetmeye başlamışlardır. Yıllar süren eski rahat lüks ve zengin yaşamları gittikçe azalmış ve 2000'li yıllardan sonra da iyice inişe geçmiştir. Bugün Avrupa ekonomileri iflasın eşiğindedir.
Ülkelerindeki ekonomik durumun seviyesi, iş imkanları kadar, "yabancıların da en az kendileri kadar iyi olmalarını" kabullenememe durumu Avrupa'daki ırkçılığın hızla artışına sebep olmaktadır.
Birçok yerde ırkçılık ve koyu dini taassup (islamafobya) birbiriyle kaynaşarak, bir "sosyal zehir" meydana getirmektedir. Buna bir de "sömürgecilik isteği ve itisi" de karışınca bu üçlü karışım sosyal dengeleri alt-üst edecek bir silah haline dönüşmektedir.
Bunun en etkin kullanımı, Libya'da Fransız, İngiliz, Hollanda ve İtalya ile birlikte ABD'nin saldırıları sırasında müşahade edilmiştir. Sudan ve diğer Afrika ülkelerinde de aynı şey uygulanmaktadır. "Arap Baharı" adeta Avrupa'nın bu itisine fırsat veren bir kaos ortamını oluşturmuş, onlar da bundan faydalanmışlardır.
Küreselleşen dünya:
Küreselleşme, maddiyatçılığın herşeyin üstüne çıktığı bir ekonomik dönem olarak düşünülürse, üstte konu edilen tüm olaylara adeta hem ortam oluşturmuş ve hem de ondan yararlanmış bir denge ve düzeni ifade etmekte olduğu görülür.
Maddiyatın merkez haline geldiği, küreselleşen bir dünyada manevi değerlere, vicdan ve adalete pek yer kalmamıştır. Bunların olmadığı yerlerde de diğer değer ölçülerinden bahsetmek güçtür.
Bugün Norveç'te yer alan menfur olay sadece bir "çılgın"ın münferit bir olayı olmayıp, korkulacak bir yeni akım ve dönemin haberci işareti olarak kabul edilmeli ve hızla buna karşı önlemler alınmalıdır.


MİLLİGAZETE
Seyyah isimli Üye şimdilik offline konumundadır  
Alt 08-14-2011, 16:32   #3
Kullanıcı Adı
BeldeiTAYYIBe
Standart
Müsadenizle bir noktaya ilave etmek istiyorum.

Simdi diyalog dendigi zaman akla ilk gelen F. Gülen cemaatinin baslattigi bir girisim olarak algilanir.
Fakat burda bir noktayi göz ardi etmemeliyiz.
Adi "diyalog" olmadan da, gayrimüslimlerle aramizda irtibat ve fikir alis verisi gerek tarihimizde ve gerekse Avrupada yasayan müslümanlarca her zaman vardir. Gülen cemaatinin diyalog faaliyetleri 90'li yillarin ortalarinda baslar yanilmiyorsam ve bu girisimlerin adinin diyalog faaliyetleri olarak anilmasida o zamanlara raslar...fakat ben biliyorumki , tarihi vakaalari bir kenara birakacak olursak, yalnizca avrupada yasayan müslümanlarin avrupalilarda diyaloga girmesinin ( dedik ya, adi diyalog degildi...adi konulmamis tabii bir komsuluk alis verisiydi.) tarihi taa 60-70 yillarda baslar.
Ve bu iletisimde bir cok dernek cemaat ve cemiyeten katkisida vardir.
Fakat bu durum, tebligden ziyade yabanci olunan bir topluma kendimizi ifade edebilme imkani olarak algilaniyordu....dolayisiyla dinler arasi diyalog diye bir kavram yokdu ve halada bu kavrami özellikle diyalogun hiristiyan olan muhatablari özenle ifade etmekte israr ederler...
Daha sonralari bu adi konulmamis diyalog fikri tekamül etti ve buna paralel bir teblig metodu halini aldi.

Birde Hiristiyanlarin diyalog anlayisi var.
Ve özellikle Vatikan projesi olarak adlandirilan bir gercek var.
Konuyu dagitmak istemiyorum...ileriki safhalarda bunuda teferruatlica yazisiriz lakin sunu simdiden ifade etmekte fayda görüyorum...
Bazi kesimler hakli olarak, diyaloga'mi karsi
yoksa dinler arasi diyaloga'mi karsi.
Ve kelimelere, terimlere takilmadan devam edecek olursak, diyalog nedir ve dinler arasi diyalog nedir, ve bizim anladigimiz diyalog nedir, ve anlamamiz gereken hengisidir sorusu tekrar karsimiza cikar.

Ben hala avrupanin islam korkusunun siyasi bir manevra oldugunu ve diyalogdan daha cok siyasi alanda buna karsi mücadele edilmesi gerektigini düsünüyorum.
Diyalog girisimlerinin bu anlamdada faydasi cok süphesiz lakin bir toplumun cok cok az kesimiyle diyalog halindesiniz...buna mukabil o toplumun milyonlarca insana gündelik medya tarafindan islam alerjisi asilaniyor.

Alt kademelerde bizler diyalog yapalim eyvallah.
Ama hastayi ameliyat masasina yatirmasi gereken isin uzman hekimleridir. Yani Siyasi güctür.
BeldeiTAYYIBe isimli Üye şimdilik offline konumundadır  
Alt 08-14-2011, 21:51   #4
Kullanıcı Adı
Seyyah
Standart
Haklısın Üstadım ama insanoğlunun huyudur, olay ne olursa olsun hemen en iyisi veya en iyisi nasıl yapılır ile kıyaslar,
Bunu Akpartinin icraatlarını değerlendirirkende çoğu kişi tarafından gördük..
Bir enkaz devralıp bugüne getiren akpartiye, bak avrupaya! diyerek eleştirdiler.
Dialog konusundada ( cemaati kastetmiyorum, kavram olarak ) belki şuan tesiri az olsa bile hiç yokdan bu olay başladı ve devam edecek bununda değerini bilmek gerekir.

Melela sizin değindiniz bir konuda; 70 lerden beri Avrupada dialog vardı da bu dini anlamda değildi, genelde sizinde belirttiğiniz üzere Türkler ile Avrupalılar arası bir etkileşimdi.
Şu anki dialoğun amacı İslamofobinin önünü kesmek ve Müslümanlığı CNN -FOX- BBC gibi medya tvlerinden öğrenmek yerine direk Müslümanların kendilerinden gözlemlemelerini sağlamak ki zaten ana kaynakdan sergilendiğinde en büyük tebliğ etkisi oluşturacaktır, gerçek anlamda İslamı gören, izleyen bir kişi zamanı geçmiş dinler ile bunu kıyaslayamaz bile..
İslam ir mantık, hoşgörü, barış dinidir. Onun sıcaklığını hissettiği anda hayatında büyük soru işaretleri zaten oluşacaktır.

Konu Seyyah tarafından (08-14-2011 Saat 23:43 ) değiştirilmiştir..
Seyyah isimli Üye şimdilik offline konumundadır  
Konu Kapatılmıştır


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2026 © Siyaset Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı