Siyaset Forum - Siyasetin Kalbi
Tartışıyorum Tüm Partililerin,Gençlerinin Seviyeli tartışma bölümü.



 
Stil
Seçenekler
 
Prev önceki Mesaj   sonraki Mesaj Next
Alt 12-05-2011, 00:33   #3
Kullanıcı Adı
onurcan
Standart
Halkçılık, devletçilik ve milliyetçilik ilkelerini iç içe geçirip kaynaştırmak suretiyle tek parça haline
getiren parti, böylelikle ideolojisinin sosyal ve ekonomik politikalarını ortaya çıkarmış oldu.
Gerek kapitalist, gerekse sosyalist bir yapılanmadan son derece uzak olan bu kaynaşma,
dönemin Avrupasında popüler olan korporatist uygulamaların son derece tipik bir uzantısından
başka bir şey değildi.
Halkçılık ilkesini önceki programlara göre daha geniş bir şekilde açıklayan 1935 yılı CHP
programında bu konuda yer alan ifadeler şöyle:
İrde [İrade] ve egemenlik kaynağı ulustur. Bu irde ve egemenliğin, devletin yurtdaşa ve
yurtdaşın devlete karşı olan ödev ve yükümlerini tamamiyle yerine getirmek için
kullanılması, partinin başlıca prensiplerindendir. Kanun karşısında, saltık [mutlak] bir
eşitlik kabul eden, ve hiçbir ferde, hiçbir aileye, hiçbir klasa [sınıfa], hiçbir cemaate
ayralık [ayrıcalık] tanımayan yurddaşları halktan ve halkçı olarak kabul ederiz.
Türkiye Cumhuriyeti halkını ayrı ayrı klaslardan [sınıflardan] karışıt değil, fakat ferdiğ
[bireysel] ve sosyal hayat için, işbölümü bakımından, türlü hizmetlere ayrılmış bir
sosyete [toplum] saymak esas prensiplerimizdendir; çiftçiler, küçük zanaat sahibleri,
esnaf ve işçilerle, özgür ertik [serbest meslek] sahibleri, endüstrieller [sanayiciler],
tecimerler [tacirler] ve işyarlar [memurlar] Türk ulusal kuramının başlıca çalışma
örgenleridir [organlarıdır]. Bunların her birinin çalışması, öbürünün ve kamunun hayatı
ve genliği [refahı] için bir zorağdır [zarurettir].
Partimizin bu prensiple amaçladığı gaye, klas [sınıf] kavgaları yerine sosyal düzenlik ve
dayanışma elde etmek, ve asığlar [menfaatler] arasında, biribirlerine karşıt olmayacak
surette, uyum kurmaktır. Asığlar kapasite ve çalışma derecesine göre olur.
Parti programı metninde ilk dikkat çeken nokta, yapılan tanım gereği tek bir kelimeyle
'imtiyazsızlık' şeklinde de özetlenebilecek olan halkçılık ilkesinin tamamen sosyoekonomik bir KEMALİZM
- 8 -
dayanışmacılık çerçevesinde açıklanıyor oluşu. Her meslek grubunun bir bütünün parçaları
olarak ele alındığı ve herbir parçadan diğer parçalar ile uyum içerisinde çalışmasının beklendiği,
rekabetin değil, işbölümünün hakim olduğu ve hepsinden önemlisi, bütün bu işleyişin topyekün
devletin düzenleyiciliği ile gerçekleştirildiği bu ekonomik sistem, o dönemde Avrupa'da kurulan
faşist partiler tarafından ortaya çıkarılmıştı.
Faşizm, günümüzde hakaret amaçlı kullanılan bir ifade halini almışsa da, kelime anlamı itibariyle
kendine özgü bir ideolojinin ifadesi. Faşist ideoloji, bireylerin ya da toplum içerisindeki grupların
kendileri adına karar alıp uygulamalarının devletin menfaatlerine aykırı olduğu düşüncesinden
yola çıkarak, 'milli bir birlik' tesis edilmesini öngörüyor. Bir milli liderin (Führer, Duce)
önderliğinde örgütlenen devlet, bu noktada, piyasa aktörlerinin sözkonusu milli birliğin
gereklerine uygun gelecek şekilde, rekabet değil uyum içerisinde çalışmalarını temin etme
görevini üstleniyor. Kendisini bürokrasinin olduğu kadar halkın da yöneticisi olarak gören
devletin (1) ekonomik alandaki uygulamaları kontrolü altına alması (devletçilik), (2) bu
uygulamaların istenilen sonuçları doğurabilmesi için halkın, 'devlet' adlı bütünün birbirleriyle
rekabet etmeyen ve uyum içerisinde çalışan eşit parçaları olarak tanımlanması (halkçılık) ve (3)
bu sistemin işleyebilmesi için herkesi aynı milli hedefe kenetleyen bir idealin ortaya çıkarılması
(milliyetçilik), faşist anlayışın birbirini tamamlayan tipik özellikleridir. Bu yönüyle devletçilik,
halkçılık ve milliyetçilik ilkelerinden birinin eksikliği durumunda bu bütünselliğin bozulacağı
söylenebilir.
Bu yapının, ekonomik çerçevedeki karşılığı korporatizmdir. 1920'lerden sonra Mussolini İtalyası
ve Nazi Almanyasında popülerleşen bu sistemin Türkiye'ye adaptasyonunun, (CHP parti
programlarından ve Altı Ok konseptinin oluşum sürecinden hareketle) 1931 yılında
tamamlanmış olduğu söylenebilir. Bu kronoloji doğrultusunda da, Kemalizmin Nazi Partisi'nden
değil, İtalyan Milli Faşist Partisi'nden etkilendiğini söylemek daha doğru gibi görünse de, konuyu
o dönemde ekonomik bir kriz içerisinde olan dünyada hakim olan yeni eğilimler ve arayışlar
çerçevesinde değerlendirmek daha makul bir yaklaşım olur.
10. Yıl Marşı'nda yer alan 'İmtiyazsız, sınıfsız kaynaşmış bir kitleyiz' şeklindeki mısrada ifadesini
bulan Kemalist halkçılık, söz konusu korporatist yapısından ötürü, (zaman zaman
ilişkilendirildiği) 'halk egemenliği' düşüncesiyle de aslında tamamen ilgisiz bir yapıya sahip.
Ancak bu noktada Kemalizmin (siyaset bilimci olmayan) ideologlarının 'halk egemenliği' ve
'ulusal egemenlik' kavramlarını (muhtemelen aradaki farkı bilmeden) birbirlerinin yerine
kullanmakta olduklarını da belirtmek gerekli.
4. DEVLETÇİLİK
Türkiye'de milli eğitim kurumlarında (ve bu kurumlara hakim olan eğitim sisteminin doğurduğu
zincir reaksiyon nedeniyle daha pek çok yerde) yakın tarihimiz anlatılırken, 1920 ve 30'lu yıllarda
Avrupa'da etkin olan politik ve ekonomik akımlara yeterince değinilmiyor. Söz konusu akımların
cumhuriyet dönemi üst düzey yöneticilerini nasıl etkilemiş olduğu konusunun pek gündeme
gelmiyor oluşunun nedeni de herhalde bu... Ancak bu durum, ilgili dönemin düşünce hayatının
gerek yurt içi, gerekse yurt dışındaki gelişmelerden tamamen bağımsız kılınarak ağır bir lider
kültü eksenine hapsedilmesi ve cumhuriyetin ilk yıllarında gerçekleşen değişimin neredeyse
- 9 -
bütünüyle Milli Kahraman'ın dehasının bir ürünü olarak sunulması ile hepten aşırı bir uca
taşınıyor.
Bu tür yaklaşımların Türkiye'de zihinleri (ve dolayısıyla da düşünce hayatını) çok ciddi ölçüde
kısırlaştırdığı muhakkak. Zira Lale Devri'nden itibaren Avrupa'daki fikir akımlarından giderek
daha fazla etkilenmiş olan bir halkın, gerek bu etkileşimlerden, gerekse kendi kültüründen ileri
gelen birikiminin yok sayılması, bir yandan yakın tarihimizi suni temeller üzerine oturturken,
diğer yandan da, (söz konusu tarihin bugüne yansımasının çok kuvvetli olması nedeniyle)
günümüz politik hayatını dahi çıkmazlara sürüklüyor. Böyle bir düşünce ortamında, bütün
argümanlar eksik ya da çarpık bilgi üzerine bina edildiğinden, ihtilaf nedeni olan konuların belli
bir resmi çerçevenin dışında tartışılabilmesi de mümkün olamıyor.
Devletçilik de, Türkiye'de ihtilaf nedeni olagelmiş konulardan biri. Türkiye'nin dışa açılması ve
devletçiliği çoktan terk etmiş olan dünyaya entegre olmaya çalışmasıyla birlikte gündeme gelen
bu 'Atatürk ilkesi', (pek çok konuda olduğu gibi) Kemalist statüko yanlıları ile değişim isteyenler
arasında bir çekişmeye neden olmakta. Kemalist kesim, devletin ekonomideki varlığının
Atatürkçü anlayışın bir gereği olduğu gerekçesiyle kamu mallarının satılamayacağını öne
sürerek, karma ekonomi ve sosyal demokrasiden yana tavır belirliyor. Değişimden yana olanlar
ise, (muhtemelen Atatürk dışı bir çözüm önerisinin tepki ile karşılaşacağı düşüncesinden
hareketle) Atatürk döneminde alınan özel teşebbüs yanlısı kararları nazara vererek serbest
piyasacı bir Atatürk portresi çizmeye çalışıyor. Ancak Kemalist devletçilik söz konusu olduğunda,
sadece değişimcilerin değil, Kemalistlerin yaklaşımları da fazlasıyla problemli.
Kemalist Devletçiliğin Korporatist Yapısı
1920'lerden itibaren Avrupa'da güçlenmeye başlayan korporatist anlayışın Türkiye'de bilinmiyor
ve öğretilmiyor olması nedeniyle, Atatürk devletçiliği de sosyalizm – sosyal demokrasi –
kapitalizm hattı üzerinde yer alan iki boyutlu değerlendirmelere hapsediliyor. Bir başka deyişle,
söz konusu hattın korporatizmi dışarıda bırakan dar yapısından ötürü, Atatürk devletçiliği,
onurcan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
 


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2026 © Siyaset Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı