![]() |
#15 |
![]() Küfür, meydana geliş şekli, sebebi ve yeri bakımından dört kısma ayrılır.
1. Küfr-i inkârî: Allâh'ı, Hz. Peygamber'i ve onun getirdiği esasları inkâr etmek gibi."Ey Muhammed! Şüphesiz, inkârcıları uyarsan da uyarmasan da birdir. Onlar iman etmezler" (el-Bakara, 2/6) ayetinde sözü edilen zümre bu gruba girer. 2. Küfr-i cühûd: Allâh'ın varlığını kalben bildiği halde; kibri, gururu sebebiyle ikrar etmemesi ve diliyle inkâr etmesidir. Şeytan ve benzeri kişiler bu gruba girer. Kur'an-ı Kerîm'de şöyle buyurulur: "Bir zamanlar meleklere: Âdem'e secde edin " demiştik. Bunun üzerine onlar Âdem'e secde ettiler, İblis hâriç. O diretti, büyüklük tasladı ve kafirlerden oldu" (el-Bakara, 2/34; bk. Sâd, 37/74; el-Kasas, 28/39). "İşte kendilerine bildikleri (bekledikleri o Kur'an) gelince, onu inkâr ettiler" (el-Bakara, 2/89). 3. Küfr-i İnâdî: Kişinin, hakikatı kalben bilmesine ve zaman zaman diliyle de ikrar etmesine rağmen; sapıklık, kıskançlık, kapris, şan, şöhret, makam ve kavmiyetçilik gibi sebeplerle İslâm'ı bir din olarak kabullenmemesidir. Buna, düşünce arkadaşlarından, dost ve hısımlarından utanıp, gurur yüzünden küfre düştüğü için "küfr-i ârî" de denilmiştir. Hz. Peygamber'in amcası Ebû Tâlib'in (ö. 619 m.) küfrü böyledir. Rasûlüllah (s.a.s) çeşitli zamanlarda amcasını İslâm'a davet etmesine ve amcasının da bu daveti hoş karşılamasına rağmen, sırf arkasından "Ebû Tâlib ölümden korktu da atalarının dininden döndü" sözünü söyletmemek için Ebû Tâlib, müslüman olma şerefine erişememiştir (Buhârî, et-Tefsîr, Sûre, 28; Müslim, İmân, 9; Tirmizî, et-Tefsîr, 29; Nesaî, Cenâiz, 102). 4. Küfr-i nifâk: Kişinin, inanılması gereken şeyleri diliyle ikrar etmesi, fakat kalbiyle tasdik etmemesidir. Münafıkların inkârı böyledir. Kur'an-ı Kerîm'de şöyle buyurulur:"Bir kısım insanlar vardır ki:"Biz Allâh'a ve ahiret gününe iman ettik" derler. Halbuki onlar inanmış değillerdir. Allâh'ı ve iman edenleri aldatmaya çalışırlar. Oysa sadece kendilerini aldatırlar. Fakat bunun farkında değillerdir. Onların kalblerinde hastalık vardır. Allah, bu hastalıklarını daha da artırmıştır. Yalan söylediklerinden dolayı onlar için can yakıcı bir azap vardır" (el-Bakara, 2/8-10). Ehl-i sünnet bilginlerine göre, bir şeyin iman esası olabilmesi için Kur'an-ı Kerîm veya mütevâtir hadise dayanması gerekir. Meşhur veya âhad haberler, kesin bilgi vermedikleri için inanç konusunda delil kabul edilmezler. Ancak İslâm hukukçularının çoğunluğu, meşhur hadîsi inkârın, kişiyi sapıklık (dalâlet) içine düşüreceği görüşündedir. Bu arada, meşhur hadisi inkârın mütevâtir hadisi inkâr gibi sonuç doğuracağını söyleyenler de olmuştur (Alî el-Kârî, Şerhu'l Fıkhı'l-Ekber, Mısır 1323 H., s. 149; el-Fetâvâ'l-Hindiyye, Bulak 1310 H., II, 265). |
|
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|