|
![]() |
#1 |
![]() ![]() Erdoğan Operasyonu “Bugün iki düşman gibi görünen ABD ve Rusya perde arkasında yeni bir denge politikası kurmak için anlaştılar. Türkiye’nin bu yeni düzende hangi safta yer alacağını konuşmamız lazım. Çünkü bu yeni süreç, Türkiye’de büyük dönüşümlere sebep olacak.” “Yeni süreçte Erdoğan ve ekibi tasfiye edilecek fakat yine bu partideki bir grup isim iktidara gelecektir. Yeni lider orduyla kavga etmeyen, eşinin başı açık ama başörtüsünü serbest bırakacak, Kürt değil ama Kürtlerle çatışmayan biri olacak…” “Gül ve Erdoğan arasındaki ayrılık, Türkiye’nin stratejik müttefikinin hangi güç olacağı konusundaki görüş farklılığından kaynaklanıyor. Meselâ Gül, İngiltere ile ittifak kurmak isterken, Erdoğan ABD’yi tercih ediyor olabilir. İngiltere Kraliçesi’nin ziyaretini böyle değerlendirmek gerekir.” “Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı seçilmesiyle, aslında başbakan olmasının önüne geçmek istediler. Şimdi süreç tersinden işliyor. Bu kez iktidara, Gül’ün uyguladığı politikaları takip edecek bir isim geçebilir…”
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() ![]() Eğrisiyle Doğrusuyla AK Parti Yazar MEHMET ALTAN Osmanlı mirasının bir sonucu olarak bu topraklarda sosyal sınıflar olmayınca, onların gelişim aşamaları yaşanmayınca, düşünce dünyası da güdük kalıyor. Burjuvazi, Proletarya, Liberalizm, Marksizm yok. Sosyal sınıfların yokluğunda sittin senedir sürüp giden Laik-Şeriat ittirip kaktırması var. Laiklerin kışla, Şeriatçılıkla suçlananların camii efradından olduğu analizi dünyada pek sık rastlanılmayan bir tablo. Bizde burjuvazinin yerini tutmaya çalışanlar kendilerini garip bir şekilde solcu diye tanımlarken, emeğiyle yarım yamalak geçinmeye savaşan ve emekten yana olması gerekenler de İslamcı ya da muhafazakâr. Bu nedir? Düpedüz bir sınıf çatışması. Silahlar da laiklik ve şeriat. Yoksullar ile tuzu kurular karşı karşıya. Tuzu kurular ve onların müttefiki olan Ankara'nın egemenleri, AK Parti vasıtasıyla merkeze taşınan yoksulları gördükçe feryat ediyorlar: "İrtica geliyor." Aslında irtica gelmiyor, egemenlik gidiyor galiba. Bunun derli toplu, nitelikli ve anlamlı olmasının sorumluluğu ise AK Partinin sırtında. AK Parti, bu yeni dönemin ve dönemecin en önemli aktörü. Varoşu merkeze, merkezi yeryüzüne taşıma iddiasıyla ortaya çıkan bir iktidarın yalpalaması, niteliği ıskalayan partizanlık yapması, yolsuzluğa bulaşması bu tarihsel dönüşümü bıçaklamak anlamına gelir. Sabiti olmayan bir değişim yaşıyoruz. AK Parti de hem değiştiriyor, hem değişiyor. Dünyaya kulak verirse dünyalaşıyoruz, yerele saplanırsa tökezliyoruz. Doğruları var... Eğrileri var... Bu kitap, Türkiye'de yaşanan derin değişimi ve bu değişimin en önemli aktörlerinden olan AK Partinin macerasına projektör tutmayı amaçlıyor. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#3 |
![]() ![]() Köşke Gül Harekatı Yazar HABIL TIGIN TECIMEN Bülent Bengisu Türkiye'de cumhurbaşkanlığı seçimleri her zaman problemli olmuştur. Sonuncusu da öyle oldu. 2002'den bu yana tek başına iktidar olan AKP'nin Cumhurbaşkanı adayı Abdullah Gül, kolay bir seçimle cumhurbaşkanı olacak denilirken, bu seçimde ortaya son anda çıkarılan 'ilk turda 367 yeter sayısı bulunmazsa ikinci tura geçilemez' görüşü bir anda ortalığı kapladı. Özellikle CHP ve kimi kurumlarca gündeme getirildi. İlk turda 367 yeter sayısı bulunamadı ve CHP, olayı Anayasa Mahkemesi'ne götürdü.Meclise girecek gözüyle bakılan DYP ve ANAP, CHP ile birlikte Meclise girmeyince, gözler Anayasa Mahkemesi'nin vereceği karara çevrildi. Aynı gece Türkiye bir e-mail muhtırayla sarsıldı. Genelkurmay iktidarı hedefleyen sert bir bildiri yayınlamıştı. Herkes Anayasa Mahkemesi'nin vereceği kararı tahmin edebiliyordu ve öyle oldu: Mahkeme, jet hızıyla aldığı kararla 367 şartının geçerli olduğunu ilan etti. Her cumhurbaşkanlığı seçiminde sergilenen 'devletin harekatı' şimdi de gerçekleşmişti. Ama bu harekata karşı iktidar partisi AKP, hem askerin bildirisine 'Genelkurmay, Başbakanlığa bağlı bir kurumdur' diye karşılık verdi, hem erken seçim kararı aldı, hem de anayasa değişikliği yaparak cumhurbaşkanını halkın seçmesini sağlayan yasayı yürürlüğe koydu. Böylece, alttan alta yaşanan 'Son Kale Savaşı', tarafların belirginleşmesiyle açıkça yaşanır hale geldi.Bu süreçte Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, CHP ve bir takım kurumlar, cumhurbaşkanını halkın seçmesine karşılar. Engelleyebilirlerse, yeni Cumhurbaşkanını yeni Meclis seçecek, engelleyemezlerse halk seçecek.Her iki durumda da Abdullah Gül, iktidarın Cumhurbaşkanı adayı. 'Köşk'e 'Gül' Harekatı', cumhurbaşkanını halka seçtirebilmenin adı. Seçim, başka senaryolarla engellenmez, zamanında yapılabilirse, 22 Temmuz günü Türkiye'nin belki de en anlamlı tarihi olacak. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#4 |
![]() ![]() 15 yılını yargı büroksasinde doldurmuş ve militer düşünüş tarzları ile askeri bürokratlarla yoğun bir ilişki içinde olmuş bir kişi olarak şunu açıkça ifade etmem gerekir ki, Türk demokratikleşmesinin önündeki en büyük engel ve demokrasi üzerindeki en büyük gölge, Genelkurmay askeri bürokrasinin günümüz Türkiyesinde bulunduğu yanlış konum ve askeri düşünüş tarzının sivil parametreler üzerindeki yadsınmaz hakimiyetidir. Sivil güç odakları ve sivil toplumun önünde korku veren bir mania aoalark bulunan Genelkurmay bürokrasisi geçmişten günümüze uzayan süreçteki 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980 ve 28 Şubat 1997 ihanetleri ve müdahaleleri ile kazandığı özerk ve imtiyazlı statüsünü korumaya ve daha da geliştirmeye çalışmakta, yargı bürokrasisini pasivize etmekte ve sivil elitlere karşı daha da özgür ve alternatifsiz bir tabu olmanın peşinde koşmaktadır. Böyle bir düşünce tarzının ise vatanperverlikle, irade-i milliyeye saygı ile milletin emrinde olma düşüncesi ile ve demokrasi istemekle en ufak bir paralelliği olamaz. Kimse bizi bu tenkit ve analizlerimizle düz mantık bir ordu karşıtlığı içinde görmemelidir. Gayemiz asırların izlerini ve kahramanlığını üzerinde taşıyan kahraman ordumuzun milliye bir bütün halinde, 21 yy gerçeklerine uygun ve demokratik sistem içinde nasıl yer alması gerektiğine işaret etmektedir. Tek ümidim şu ki, belki benim bu onurlu mücadelemden bir müddet sonra, bu mücadeleyi esasen vermesi ve belirli bir seviyede cesaret sergilemesi gereken irade-i milliyenin temsilcisi olan sivil siyasiler, bakarsınız mahcubiyet içersine girerler de onlarda cesur bir demokratik uyanışa şahit oluruz veya bizden sonra şahit olur bu aziz millet... Öncelikle belirtmek gerekir ki bu kitap milletimizn bağrından çıkan mehmetçikleri üzmek için kaleme alınmadı. Onlar adına harket ettiğini söyleyen bir kısım kimselerin bu milletin üzülmesine yol açanların yanlışlarını dile getirmek ve ORDUNUN DEVLETİ Mİ- DEVLETİN ORDUSU MU? Sorusuna cevap bulmak üzere kaleme alındı. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#5 |
![]() Geri Gel Ey Osmanlı
Mustafa Armağan Abdülhamid'in Kurtlarla Dansı Mustafa Armağan |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#6 |
![]() ![]() CIA Türkiye Masası Eski Şefi Graham E. Fuller’dan, 2002 Seçimleri sonrasında Ortadoğu Bölgesinde adeta bir lider ülke haline gelen Türkiye üzerine kapsamlı bir değerlendirme: YENİ TÜRKİYE CUMHURİYETİ! Türkiye artık o eski, bildik Türkiye değil. Klasik sadık ABD müttefiki rolünden vazgeçmiş, dış politika kartlarını daha akıllıca oynamaya başlamış bir Türkiye, Ortadoğu’daki güç dengesinin kurucularından biri… Geleneksel tek odaklı Batıcı dış politika anlayışının terk edilmesi; Batı dünyası ve özellikle AB ile ilişkiler askıya alınmaksızın vizyoner bir bakışla İran, Suriye, İsrail, Rusya ve diğer ülkelerle münasebetler geliştirilmesi, Türkiye’ye eskiye nispetle oldukça geniş bir hareket alanı getirdi. Fuller dış politika kartlarını giderek daha akıllıca kullanan bu yeni güç odağının, “Yeni Türkiye Cumhuriyeti”nin bölge için de büyük bir şans olduğunu söylüyor. Yeni Türkiye Cumhuriyeti, Ortadoğu’da hangi rolü üstlenecek? Amerikan siyaset yapıcıları AKP’nin dış politika anlayışını nasıl değerlendiriyor? Eski sadık müttefik Türkiye’nin kaybedilmesi, Washington koridorlarında nasıl yankılanıyor? Rusya, İran ve Suriye ile ilişkilerini güçlendirmiş bir Türkiye’nin bundan sonra atacağı adımlar neler olacak? Türkiye’de bir “siyasal İslam tehlikesi” var mı? Zbigniew Brzezinski: “Fuller’ın yaptığı bu isabetli analiz gerçekten büyük bir jeopolitik öneme sahip.” |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#7 |
![]() sefiller ... hayatımda okudupğum en güzel kitaptı bitirince kitabı resmen ayakta alkışladım..
robinson cruose.. bu bir nevi zevk meselesi..lost tarzı filmlerden hoşlananlara şiddetle tavsiye ederim |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#8 |
![]() [b]Hitler'in Son 13 Günü=Savaş Özpınar/b]
adolf hitlerin hayatıyla ilgilenen arkdaslar varsa güzel bi kitap son 13 gününü ve ölümünü anlatıyor..yasamı sırlarla dolu zatenn ama nasıl öldüğü cok daha garipp |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#9 |
![]() Ergenekon ile ilgili en detaylı ve objektif kitap hangisi arkadaşlar okuyanınız var mı hiç??
|
|
![]() |
![]() |
![]() |
#10 |
![]() aslında bir arkadaşım şamil tayyarın ergenekon kitabı çok güzel demişti ama okumadım bilmiyorum
![]() |
|
![]() |
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|