|
![]() |
#1 |
![]() Koskoca bir ‘28 Şubat darbesi’ atlattım, cuntalarla cebelleştim, ‘e-muhtıra’lar gördüm, ‘y-muhtıra’lara muhatap oldum, hakkımda açılmış onlarca yüzlerce ceza davasından yırttım, ama sevgili Mehmet Yakup Yılmaz’dan bir türlü yakamı kurtaramıyorum.
Bir dava daha açmış. Para istiyor. Daha önce açtığı iki davayı kazandı. Birinde ‘ölümcül takip’ uygulayıp maaşıma haciz koydurmuştu. Bir ton da paramı almıştı. Böylece, ‘meslektaşının maaşına haciz koyduran ilk Türk gazetecisi’ olarak tarihe geçmişti. Hasan Tahsin ‘ilk kurşun’la anılıyor. Güzel Yakup’umuz ‘ilk haciz’le anılacak. İnşaallah... Sonsuza kadar da yaşayacak. Bu defa neye alındığını bilmiyorum. Henüz tebliğnameyle müşeref olmadım. Postacı gelince göreceğiz. Gerçi son zamanlarda hakkında bir şey de yazmadım ama, belli mi olur... Belki de Beşiktaşlılığıma kıl olmuştur. Kendisi Fenerbahçeliymiş. Kaç yıldır kupa yüzü göstermiyoruz. ‘Madem çeyrek asırdır bir Fortis kupası bile alamıyoruz, bir Beşiktaşlının parasını alalım bari’ demiştir. Nasılsa istim üzerinde ve kronik alınganlıklarıyla yaşamaya hazır, bulmuştur bir yerlerden mahkeme heyetinin ilgisini çekecek üç-beş satırcık... Bir tahminim var ama, çok da emin değilim... Bir defasında, Cumhurbaşkanı Gül’ün düzeyini sorgulayan bir yazı yazmıştı. Kendince espriler, şirinlikler, komiklikler yapıyordu... Düzeyli ve ‘hatıra defteri duyarlığı’na sahip bir Cumhurbaşkanımız varmış. Bu Cumhurbaşkanı ‘dans eder misiniz?’ sorusuna, ‘hayat zaten bir danstır’ cevabını vermiş. Sevgili Yakup’umuz, bu cevabı almış, Cumhurbaşkanı Gül’le kafa buluyor... Gül’ün bu ‘felsefik’ cevabı (ironik vurgulamalar Yakup marifetidir), sevgili Yakup’umuza ‘Hayat bir gemi, yoktur dümeni’ sözünü ve ortaokulda tutulan hatıra defterlerini hatırlatmış. Derken aklı, ‘Kalpte yara, gözde yaş / Hayat budur arkadaş’ vecizesine gitmiş. Oradan da, bu felsefik akımın şiirdeki yansıması olan ‘Sepet sepet yumurta/Sakın beni unutma’ dizelerine kayıvermiş. Sonra da, bazı densizlerin hatıra defterlerine yazdığı ‘Yağdı yağmur, çaktı şimşek’ sözünü hatırlayıvermiş, ama bunu yazmayı kabalık addedermiş, vs... Böyle bir yazı... Hem hatırlatıyor (yani dolaylı yoldan Cumhurbaşkanı’na hakaret ediyor), hem de hatırlatmayı kabalık addediyor. Mantık da çok şahane... Bu yazıyı okuyunca, hafifçe dalına basmıştım. Demek ki buna alındı. Madem öyle, mahkemeleşelim... Mahkemeleşelim, güzelleşelim. Fakat, sevgili Yakup’umuz, nasıl derler, biraz tuhaf bir arkadaşımız. Bazı şeyleri kendisinde hak görüyor. İlginç bir bencillik hali içinde... Mesela, perva göstermeden başkalarıyla dalga geçebiliyor, kendince şirinlikler yapabiliyor, koskoca Cumhurbaşkanı’na ‘örtülü hakaretler’ gönderebiliyor, kimsenin gıkı çıkmıyor... Ama başkası kendisiyle ilgili ufak bir imada bulununca mahkemeye koşuyor. Bu çağrıyı daha önce de yinelemiştim: Sevgili Yakup... Mahkemeyi kazanırsan, istediğin parayı vereceğim, söz. Hatta daha da fazlasını vereceğim. Fakat, elinde kalem var birader. Sustursana... Ağzımın payını versene... Çelişkilerimi ortaya koysana... Cehaletimi teşhir etsene... İronik takılmalarınla serseme çevirsene... İnsan içine çıkamaz hale getirsene... Ne korkuyorsun? Koskoca gazetenin koskoca yazarısın. Tek elinle bile döversin beni. star
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|