![]() |
#1 |
![]() Vedat Bilgin
![]() Askeri vesayetten bürokratik vesayete mi? Hırsızın hiç mi günahı yok? Haklı bir soru hırsızın veya hırsızların, yolsuzluğa bulaşmış olanların ortaya çıkarılması ülkeye hizmettir ve devletin hukuk düzeni içerisinde bu tür kirli işlere bulaşmışlara uygulayacağı muamele açıkça ortaya konmuştur. Demokratik sistemde, toplumla devlet arasındaki ilişkiler bu çerçevede meşruiyet ve güven esasına dayanır. Bunun kaynağında ise, millet iradesi ve hukuk vardır. Millet iradesi, siyasal hak ve özgürlükler meşruiyetin, siyasi temellerini oluşturur. Yıllarca darbelere, cuntalara müdahalelere karşı açıkça tavır alırken, ortaya koymaya çalıştığımız ilkeli tutum, demokratik kurumlara, Meclis'e ve onun içinden çıkan hükümete, sivil ve askeri bürokrasiden gelen ve gelebilecek olan her türlü girişime karşı durmayı, karşı çıkmayı gerektirmiştir. Operasyon kime? Bürokrasinin silahlı kanadından gelen müdahalelerin, bu ülkeye kaybettirdikleri dikkate alındığında bürokrasinin diğer unsurlarından gelebilecek tehditlere karşı da aynı demokratik hassasiyeti göstermek gerektiği açıktır. Bürokrasinin sivil unsurlarının, böyle bir siyasi tavır sergilemesi kendi zümresel iktidar çıkar ve arzularıyla olabileceği gibi, bürokrasinin içinde bir grubun ideolojik, politik saiklerle kurduğu ilişkiler üzerinden de ortaya çıkabilir. Başbakan Erdoğan'ın tarihi misyonu, olarak nitelendirdiğim olay militarizmin yüzyıllık saltanatına son vermesidir. 1913'ten bugüne kadar, bir asırdır devam eden askeri vesayet olarak adlandırılan, militarist düzenin yıkılmasını, sadece "dönüşüm" olarak nitelendirmek meseleyi yeterli bir şekilde açıklamayacaktır. Yaşanan gerçek anlamıyla bir siyasi devrimdir. Bu sebeple, Başbakan Erdoğan'ın bugüne kadar yaptıklarının hiçbiri olmasaydı, ekonomide, dış politikada, sosyal alanda gerçekleştirdiklerini başarmasaydı bile, bu siyasal devrimi gerçekleştirmiş olmakla tarihe karşı sorumluluğunu yerine getirmiş olurdu diye düşünüyorum. Bugün yaşananlar, karşı karşıya bulunulan tablo, ortaya yeni bir durum çıkarmıştır. Bir tarafta belediye ve müteahhitlerin karıştığı usulsüzlüklerden bahsedilirken, diğer yanda bir kamu bankasının faaliyetindeki yolsuzluk iddiaları ortaya dökülmekte, öbür tarafta ise bakanlar ve yakınlarıyla ilgili rüşvet iddialarının bulunduğu bir soruşturma dosyası gündeme getirilmiştir. Buradaki soru, bu üç farklı mahiyetteki olayın zamanlaması ve kamuoyuna taşınmasının, siyasi bir mahiyet kazanmasıyla ilgilidir. Hırsızları değil demokrasiyi savunmak Bu ülke tarihinde çok sayıda belediye operasyonunun nasıl yapıldığını, işadamlarının ve bürokratların karıştığı söylenen olayların, nasıl soruşturulup yargıya intikal ettiğini, rüşvet almakla suçlanan siyasetçilerle ilgili süreçlerin nasıl yaşandığını gösteren birçok örnek vardır ve bunlar henüz unutulmamıştır. Problem, sıkça rastlanan bu tür adli vakaların bir araya getirilerek, bir siyasi meseleye dönüştürülmesidir. Daha da önemlisi bu kimin siyasetidir? Demokrasilerde siyasetin kurum ve aktörleri açıkça tanımlanmıştır. Onlar gücünü devletin içindeki konumlarından veya görevlerinden almazlar. Partiler ve siyasetçiler, açık sistem olan demokraside tanımlanmış meşru çerçevede siyaset yaparlar ve yaptıkları faaliyetlerin hesabını halka verirler. Devletin gücünü kullanan bürokratların ne böyle bir siyasi yetkileri ne de sorumlulukları vardır. Bugün, hükümete karşı siyasi bir mahiyet kazanan sürecin ve aktörlerinin yaptıklarını savunmak, bizatihi bir siyasi anlayışın ve projenin göstergesidir. Hırsızın günahını siyasete ve demokrasiye değil, hırsıza çıkarmak gerekmez mi? Kaynak Bugün 22.12.2013
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|