Siyaset Forum - Siyasetin Kalbi
İslami Kıssalar & Hikayeler İslami Kıssaları ve Hikayeleri burada paylaşıyoruz.



Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 05-22-2018, 02:52   #1
Kullanıcı Adı
murataltug1985
Standart Kıssalar menkıbeler fıkralar
kıssa Zülkarnayn'e aittir. Zülkarneyn'in kim Peygamber olup olmadığı da tartışmalıdır. Allah'ın sâlih kulu, tevhid inancına sahip bir mü'mindir Kendisine yeryüzünde büyük güç verilmiş doğu ve batıya yolculuk yapmıştır. Azerbaycan'a ulaştığında söz dinlemeyen bir kavim buldu. Onlar, fesat çıkaran Ye'cuc ve Me'cuc kabilelesine karşı, Zülkarneyn'den yardım istediler. Zülkarneyn azgın kavmin önüne demir ve bakırdan set yaptı "Artık onu aşmaya ve delmeye de muvaffak olamadılar. Bu dedi Rabbimden merhamettir. Rabbimin va'di gelince. O, bunu dümdüz yapar"




zengin inkârcı ile yoksul mü'min örneği ibretlidir. Allah birine üzüm bağı, hurmalık ve ekinlik verir. su fışkırtır. Güzel ürün alır serveti arttıkça gurura kapılır, yoksulu küçük görür. Kendisini güçlü görür çiftliğin sonsuza kadar kalacağını sanar Kıyameti inkâr eder. onu uyarırlar Allah dilerse bir anda helâk olabileceğini hatırlatırlar. Fakat söz dinlemez. Bir gün serveti, çiftliği batar, hiçbir şeyi kalmaz. Keşke Rabbime ortak tutmasaydım diyerek pişman olur. Artık ona Allah'tan başka yardım edecek yoktu ve kendisi Allah'tan öç alabilecek değildir




Musa (a.s), Hızır (a.s)'dan ledün ilmini öğrenmek ister. ve yolculuk yaparlar. bir gemiye binerler, gemi denize açılınca Hızır (a.s) deler. Musa (a.s) anlam veremez ve Hızır'a itiraz eder. Hızır (a.s) açıklar. Gemi denizdeki yoksullarındır. Yoluna devam ederse ikorsanlar pusu kurup, gemiyi ele geçireceklerdi. Ve hızır gemiyi delerek gasptan kurtardı Yolculuk karada devam etti Hızır (a.s) bir bir çocuğu öldürdü. Çocuğun suçsuz öldürülmesine Musa (a.s) itirazı etti hızır as Oğlana gelince, anası ve babası iman etmişdi. onları bir azgınlık ve kâfirlik bürümesinden endişe ettik" Yasarsa ana babayı küfre düşürecek bu çocuk yerine, yüce Allah o aileye daha hayırlı ve merhametli başka bir çocuk verecektir diğer kasabada yiyecek istediler. halk vermedi. Bu Hızır'ın dikkatini yıkılan bir duvar çekti. Duvarı sağlamlaştırdı. ücret istemedi. Hz. Musa itiraz etti. Hızır (a.s) Bu ev yetim çocuğa aitti. Duvarın içinde, hazine vardı. Çocukların babası sâlih bir zattı duvarın yıkılması hazinenin ortaya çıkması önlendi. bütün bunları Allah'ın emriyle yapmıştır.




Ashab-ı Kehf . Yahudilerin "genç yiğitleridir mağara arkadaşları", "yedi uyurlar" da denilir Sûrenin onuncu âyetinden yirmi yedinci âyetin sonuna kadar Ashâb-ı Kehf'den bahsedilir. Ashâb-ı Kehf, İsa aleyhisselâm'ın dinine amel eden birkaç gençtir putlara taptırmak veya öldürmek isteyen Roma mücâdele etmiş ve mağaraya gizlenmişlerdir Cenâbı Hak onları düşmanlarından korumak öldükten sonra dirilmeye ibret kılmak için üç yüz dokuz yıl mağarada uyuttu. Uyandıkları zaman birkaç saat uyuduklarını sandılar. İçlerinden birisi, kasabaya inince bir kaç asır önceki gümüş para, olayın anlaşılmasına yol açtı. Ve topluma, öldükten sonra dirilme gösterildi



Sahâbeden Üseyd ra Kehf sûresini okumuştu. Evindeki atı ürkmeğe, deprenmeğe başladı. Üseyd Yâ Râb! Sen âfetten emin kıl, diye dua etti. Hemen onu bulut kapladı. Üseyd olayı Hz. Peygambere anlattı. Rasûlüllah, "Oku ey kişi. Çünkü o bulut Sekine'dir. Kur'ân dinlemek için yahut Kur"ân-ı tebcil için inmiştir", buyurdu Hz. Peygamber buyurmuştur: "Kim, Kehf sûresinden on âyet ezberlerse, deccâl'den korunmuş olur"

 

murataltug1985 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Alt 05-26-2018, 07:09   #2
Kullanıcı Adı
murataltug1985
Standart
Kaynak dini hikayeler android programı

Ebu Hanifeye şöyle bir suâl sordular Hamile bir kadın doğumda vefat etti. karnındaki çocuğun yaşadığı anlaşıldı. Bu kadın defnedilecek mi, yoksa bekletilecek mi? Mecliste hazır bulunanlar bakıştılar. Bazıları: kadın defnedilemez. bekletilir. Ola ki çocuk dünyaya gele, dediler. Bazıları
Cenaze bekletilmez. Efendimizin hadisi vardır, cenazenizi toprağa verin, buyurdu, dediler. gözler Ebu Hanife deydi. fikrini şöyle açıkladı: cenaze, ne defnedilir, ne de çocuğun doğması için bekletilir?
hamile kadının karnı ameliyatla açılır, çocuğu alınır, sonra defnedilir! Doktor geldi. Hamile kadının karnı yarılıp çocuk çıkarıldı. Sonra defnedildi, çocuk bakıma alındı.çocuk büyüdü, Ebu Hanife’nin ilminden istifade etti. halk ona Ebu Hanife’nin oğlu adını taktı.

*Hz. Süleyman'ın sarayına kuşluk vakti saf bir adam girdi Hz. Süleyman (a.s) korkudan titreyen adamın derdini sordu Adam telaşla sabah karşıma Azrail (a.s) çıktı. hışımla baktı ve Anladım ki, benim canımı almaya kararlı.. Ey canlar koruyucusu, mazlumlar sığınağı Süleyman! Sen muktedirsin. Kurt, kuş, dağ, taş emrinde. Rüzgarına emret de beni ta Hindistan'a iletsin. O zaman Azrail (a.s) beni bulamaz. canımı kurtarmış olurum. Medet senden Hz. Süleyman, adama acır. Rüzgarı çağırır ve Bu adamı Hindistan'a bırak!" emrini verir. Rüzgar eser, kükrer. Adamı Hindistan'da uzak bir adaya götürür. Öğleye doğru Hz. Süleymanın, divanında Azrail (a.s.) oturmaktadır. Ey Azrail! o adama neden hışımla baktın? Neden zavallıyı korkuttun?" der. *Azrail (a.s) cevap verir: Ey dünyanın ulu sultanı Ben, adama öfkeyle,hışımla bakmadım. Hayretle baktım.yanlış anladı. Vehme kapıldı. Onu, görünce şaşırdım. Çünkü Allah (cc) bana emretmişti ki: Haydi git, adamın canını Hindistan'da al!" Ben adamın yüz kanadı olsa Hindistan'da olamaz. Bu nasıl iştir, diye hayretlere düştüm. ona bakışımın sebebi bu idi.

Bir gün misâfir geldi. Tencerede et vardı. Eti pişirip misâfire ikrâm edeyim diye düşündü. Fakat, yemeği misâfirden ayrılamadı. akşam oldu. Namaz kılındı oruçlu misafıre ikrâmlık hazırlandı. Ve iftar açıldı Misâfir; Hayâtımda bu kadar lezzetli bir yemek yemedim, deyince, Râbia-tül Adeviyye;
Her hâlinde Allahü teâlâyı hatırlıyan ve sâdece O'nun rızâsını istiyenlere işte böyle yemek pişirirler, buyurdu.


hikmetli Lokman Hekim’in derisi siyah, dudakları kalınmış. Değerli sözlerine hayranı olan biri içinden Lokman, siyah yüzlü, kalın dudaklı diye geçirmiş Lokman adamın içinden geçenleri sezmiş ve şöyle çıkışmış: Birader, neden şaşkın bakıyorsun? Boyayı mı beğenemedin, yoksa boyacıyı mı?
benim ne yüzümün siyahlığında, ne de dudaklarımın kalınlığında tesirim vardır. Onları Yaratan yaratmış, öyle uygun görmüş. Benim tercihim değil... insanların yüz güzelliği, yahut çirkinliğiyle pay çıkarmak yanlıştır. Kulun güzellikte ve çirkinlikte etkisi yoktur . Her ikisini de yaratan ve layık gören Allâh-ü azimüşşandır. İnsan kendi iradesiyle kazandığından sorumludur.


Râbia-tül Adeviyye geç vakitlere kadar namaz kılarken hasırda uyuya kaldı. evine hırsız girdi. Her çalacak bir şey bulamadı. Girmişken boş çıkmayayım" diyerek, Râbia hazretlerinin örtüsünü aldı. Evden çıkarken kapıyı bulamadı. Geri dönüp örtüyü bıraktı. kapıyı buldu. tekrar geri dönüp, örtüyü aldı. yine kapıyı bulamadı. Bu yedi defa tekrarlandı. Yedinci defâ tekrar örtüyü alınca bir ses duydu: Ey kişi kendini yorma. O yıllardır kendini bize ısmarladı. Şeytanın ona yaklaşma gücü yok iken, hırsız nasıl yaklaşsın Git, yorulma, uğraşma. O uyuyorsa dostu uyanıktır ve onu korumaktadır."
korkup dışarı fırlayan hırsız, tövbe edip kötü huyundan vazgeçti.
murataltug1985 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-26-2018, 07:10   #3
Kullanıcı Adı
murataltug1985
Standart
Kaynak osmanlı hikayeleri android programı

Osmanlı çeşmeleri

*İstanbul`da belediye işlerinden biri de su sorunuydu. Sultan Süleyman, Kırkçeşme sularını İstanbul`a getirttiği zaman milletin yüzü güldü. Her tarafta çeşmeler yapıldı. Ebussuud Efendi yöresinden bulduğu suyu Turunçluk suyu ile birleştirdi, bir çeşme yaptırmaya karar verdi. çalışma başladı. Su yollarının onarımı için Mısır`dan hamallar getirildi. Sular İstanbul`a dağıtılacaktı. Sultan Süleyman dönemine kadar çeşme suyu boşa akardı. Gece gündüz akan çeşmelerden dolayı sokaklar bataklık haline gelirdi. Sonunda sokaklar çamurdan kurtarıldı ve suların boşa akmasına engellendi. artan suyu isteyenler hayrat çeşmeler yaptırarak akıtırdı. muslukların icadı birçoklarının işine gelmedi
*Bazı mahallelerde imam ve cemaat: "Akan su bahçelerimize verilmiştir. Yabana akarsa aksın. Burma lüleye rızamız yoktur" dediler, burma lüleleri kaldırmaya çalıştılar. en ileri gidenler sipahilerdi. Sultan Süleyman İstanbul kadısına şu hükmü yazdı: "Çeşmelere burma lüle takıldığından lüleyi ufaltan sipahi ve kullarım taifesi kapıma arz eyleyesin. ehl-i cihetten ise cihetten başka tarafa veresin. şehirli halkından ise muhkem hakkından geldikten sonra cezasını aldırasın. yabana akmak açık koyanların haklarından gelesin. İstanbul çeşmeleri iki sınıftı. Biri at sakalarına, biri mahallelere mahsustu. At sakalarının, mahallelere ayrılan çeşmeden su almaları yasaktı. buna uyulmazdı. At sakaları mahalle çeşmelesinden su alır, halka satardı.

*Mahalle halkı bahçelerini sulamak için geceleri çeşmeleri mahsus açık bırakırdı. Hamamcılar ve halk anahtar edinirler, geceleyin su yolu kapı ve bacaları açarlar, belirlenenden fazla su almaya çalışırlardı. Mahalle halkı dilekçe sunup olayları şikayet ederdi. At sakalarının hukukuna bazen arka sakaları tecavüz ederler, onlara ait çeşmelerden su alırdı. Divan-ı Hümayunda at sakaları üstündü. At sakaları İstanbul`un fethinden beri, yangında su taşırlardı. İstanbul`da sık sık çıkan yangınlarda kiminin atı, ve eşeği ölürdü. at sakalarını korumayı Divan-ı Hümayun görev Divan-ı Hümayun`un özel çeşme yaptırılmasına izin vermesi yolsuzluklara neden oldu. Bazıları, hayrat olmak üzere çeşme yaptırmak bahanesiyle su alır evlerinde yaptırdıkları hamam ve şadırvanlarda kullanırlardı. *yolsuzluğa kazasker, Galata emini, defterdar, nişancı, gibi üst düzeyde cesaret ederdi. Sokullu`nun sadrazamlığında bu tutum şikayet edildi. Sokullu saraya arzetti. İkinci Selim: "Sıradan insanlar aracılığıyla denetleyip suyu emr-i şerifimle mi almışlardır? Yoksa dışarıdaki suyu şehir suyuna katıp evlerine mi almışlardır? konusunda araştırma yapılmasını emretti

Osmanlı donanması ve gelibolu

Osmanlılar Orhan Gazi devrinde donanma kurdular. denizcilik tecrübeleri olmadığı halde, küçük gemilerle Marmara’ ya açıldılar. donanma, Marmara denizinde faaliyet gösterdi Bizanslılar’la muhatap oldu. Akça Koca’nın komutanlarından Karamürsel Bey, İzmit Körfezi’nin güneyini zaptetti ve tersane kurdu hafif ve süratli gemiler ile Bizans donanmasının taarruzlarını durdurdu. Karamürsel ismi verilen teknelerin yenileri yapıldı isim şimdiki sahil güvenlik teknelerinede verildi Orhan Gazi küçük donanması ile Bizansa başarısız bir sefer yaptı 1354 de Orhan Gazi’nin oğlu Süleyman Paşa Çanakkale Boğazı’nı geçerken ağaç kütüklerini dana derileri ile bağlayarak yaptıkları salları kullandılar küçük de olsa Osmanlılar’ın elinde gemiler mevcuttu.Süleyman Paşa Gelibolu’yu fethederek Osmanlı donanmasına üs yaptı.

Osmanlılar’ın Rumeliye adım atması Avrupa’nın dikkatini çekti Rumeli’deki ilk fethi vur kaç şeklinde değerlendirip tepki göstermediler. Osmanlılar’ın fethettikleri yerlere Anadolu’ dan göçmenlerinin yerleşmesi Avrupa’yı ve Bizans’ı telaşlandırdı, Orhan Gazi devrinde Haçlılar, Türklere karşı çeşitli tedbirler düşündü İzmir limanındaki donanmaları Anadolu kıyılarındaki halka eziyet etti. Osmanlı üzerine Haçlı Seferi düzenlendi. Kadırgalarla Gelibolu’ya saldırdılar. Yeterli donanmaya ve denizcilere sahip olmayan Osmanlılar mağlup oldular. elden çıkan Gelibolu 1376’ya kadar Bizans’ın elinde kaldı.

Sultan ahmedin hediyesi

Sultan Ahmed, Şeyhi Aziz Mahmud`a hediye sunmak istiyordu. uygun gördüğü bir hediyeyi Aziz Hüdayi Hazretlerine gönderdi. Şeyh Hazretleri kabul etmedi. Evliyanın hediye kabul etmezdi. dünya malına onların nazarlarında değer taşımazdı Sultan Ahmed şeyhinin kabul etmediği hediyeyi devrin evliyasından Abdülmecid Sivasî`ye gönderdi ve o kabul etti. Kendisine,ı hediyeyi Aziz Mahmud Hüdayi`nin kabul etmediği hatırlatıldı. Sivasi Hazretleri büyüklere yakışır bir tutum ortaya koydu: "Hüdayi Hazretleri bir karga değildir ki leşi kabul etsin" dedi. Aziz Mahmud Hüdayi`ye "Sizin kabul etmediğiniz hediyeyi Şeyh Sivasî kabul etti" dediler. Şu cevabı verdi: "Onun için mahzuru yoktur. Çünkü o öyle büyük bir ummandır ki bir parçacık çamurun kendini bulandırmayacağını bilir

Hollandadan borç

1787`de boş bir hazine ile savaşa başlayan Osmanlı devleti savaş masrafları için toplantılar yapmış sonuç alınamamıştı. borçlanma gündeme gelmişti. Ancak mesele gizli tutulmak zorundaydı. Çünkü mâlî sıkıntıyı düşmanların öğrenmesi Osmanlı devletini zora sokabilirdi. mesele Padişah`a arz olundu. Padişah Şeyhülislam`la görüşülmesini emrediyordu. Osmanlı Devletinde dışardan borç daha önce alınmamışdı. Kaymakam Mustafa Paşa kıyafet değiştirip Şeyhülislam Mehmet Kamil Efendiye dış borç konusunda fikrini sordu. Şeyhülislam yabancı ülkeden borçlanma nın mekruh olduğunu ancak mevcut şartlar altında yapılması gerek tiğini bildirdi

Hollanda`dan borç alınması tasarlandı 1788`de Kaymakam Mustafa Paşa padişah`a arz tezkiresinde ordunun masrafları için 12.000 kese ve donanmanın için de bir miktar olmak üzere
25.000 kese istedi Hollanda elçisiyle ne kadar paraya ihtiyaç duyulduğu, ne kadar faiz teklif edildiği, teminatı gibi konular görüşüldü görüşmenin ardından Aralık 1788`de Osmanlı hükümeti Hollanda Elçisi`ne ödeme planı takdim etmişti. paranın alındığı tarihten itibaren üç sene boyunca faiz ödenmesi, üç senenin sonunda, belirlenen 8 Osmanlı iskelesinin her birinden senede altışar bin buğday, yıllık 900 keseden fazla Yenişehir cizyesi, her yıl Selanik, Siroz, Yenişehir ve İzmir iskelelerinden pamuk ve Selanik`ten yün verilerek ödemenin taksit taksit yapılması öngörülmekte idi.

Vakıflar

Zenbilli Ali Efendi ve bazı İslam hu*kukçuları vakıfların meşrûiyetini tartışınca, bunlara Hanefi Hukukçusu Seyyid Hamevî de katılmıştır. II. Selim devrinde Mısır`da yaşayan âlimin, Osmanlı padişahlarının önemli eserleri olan vakıflar hakkında yazmış olduğu "Es’ilet`ül-Hanefiyye eserinde şöyle diyor:"Şafiî hukukçusu İbn-i Ebi tahsisat için vakıflara fetva vermiştir. Malikî, Hanbelî ve Hanefî hukukçuları uvafakat etmiştir. Eyyubî devlet adamı Nureddin Eş-Şehîd, beytülmala ait araziyi, Şam`da hayır cihet*lerine tahsis etmiştir. Selahaddin Eyyubî Kudüs, Şam ve Mısır`da vakıflar yapmışlardır. daha sonra gelen Türk ve Çerkez Sultanları buna uymuşlardır. Nihâyet saltanat ve devlet, ZAMANIN EN ÂDİL HÜKÜMDARLARI OSMANLI PADİŞAHLARINA geçmiştir. OSMANLI PADİŞAHLARI, EHL-İ KEŞİF VE İRFANIN KİTAPLARINDA SAHABEDEN SONRA EN ÂDİL HÜKÜMLARDARLAR olarak vasıflandırılmışlardır.
murataltug1985 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-26-2018, 21:50   #4
Kullanıcı Adı
murataltug1985
Standart
Kaynak 15 000 yeni fıkra android programı

Nasreddin hoca fıkraları

NASREDDİN HOCA ÇOCUKLARA CEBİMDE NE OLDUGUNU SÖYLEYENE CEVİZ VERECEGİM, DEMİŞ...ÇOCUKLARIN HEPSİ -CEVİZ VAR HOCA EFENDİ!...DEMİŞLER HOCA HANGİ GEVEZE SÖYLEDİ ONU SİZE! diye içerlemiş....

NASRETTİN HOCA göle yoğurt çalarken komşuları hoca napıyosun göle yoğurt çalınır mı demişler hoca da ben çalıyım belki gölde tutarda bir ömür boyu yoğurt yeriz demiş

Karısı Nasrettin hocaya sormuş: Hoca madem gidiyosun ben kime gözüküp kime görüneyim? hoca döner derki: Benim gözüme gözükmede kime gözükürsen gözük

Nasrettin hoca kuyudan su çekerken Kuyuda ayın yansımasını görmüş ve Ay suya düşmüş demiş. Ayı kurtarayım derken ters düşmüş ve havaya bakarak oh iyi bari ay kurtuldu demiş.

Nasreddin Hoca, hakimliğe atanmıştı. Ona davacı inandırıcı deliller göstermişti ve Nasreddin Hoca:
Haklısın”, demişti Mahkeme kâtibi ona davalıyı dinlemesi için uyarmıştı. Davalının güzel konuşması hocayı etkilemişti ve ve hoca Haklısın demişti Mahkeme kâtibi yargılamaya asla razı olmamış ve hocam her ikisi haklı olamaz ki diyince Hoca Sen de haklısın” demiş.*

Asker fıkraları

Ölümsüzlük, şehitlik,bayrak hilalinde Yar gönlümüze düşende çıktık dağlara karanlık gecede
can veren kan veren türk askerleri el uzattık hilale vurgun yedik seher rüzgarlarında.Koyver şahin saldırsın mehmetcesine çakaaaal sürüsüne.AY GÖKTE KALDIKÇA DUL KOCALARININ AK SAKALLILARIN DUASI ÜZERİNE OLSUN...

Temel ile Dursun bir konuşuyorlarmış.
Temel Ula Dursin bizum Fadime kilo vermek içun at bineyi *daaa. Dursun sonuç ne oldu?
Nolacak at 5 kilo verdi

Temele komutanı sorar düşman sağdan geldi ne yaparsın vurirum oni komitanum.Komutan tekrar sorar Düşman soldan geldi ne yaparsın vurirum oni komitanum. Komutan tekrar Düşman yukardan geldi ne yaparsın Temel sinirlenir ve Komitanum bu memleketun tek askeru benmiyum da

Komutan Mehmete soruyor, Vatan senin neyindir?-VATAN BENİM ANAMDIR komutanım.diye bağırıyor. Vatan senin neyindir asker, Temel:
-VATAN MEHMET'İN ANASUDUR KOMUTANUM.

Avcı fıkraları

Ava çıkan adamın karşısına kocaman Ayı çıkmış adam başlamış Ayının nefesini adam ensesinde hissetmiş. Ve Ayının ayağı kayıp düşmüş.adam kurtulunca kahvede anlatmaya başlamış Serüveni dinleyenlerden biri dayanamamış -Sen çok yürekliymişsin kardeşim!...Hayvan bana sokulsa, çok ayıptır korkumdan altıma ederim. Avcı Lafı karıştırma yahu Ayı üç kez neyin üstüne bastı da ayağı kayıp yere düştü sanıyorsun?


italyan komutan capiterro askerlerine hucümmm dediğimde düşmana saldırıcaksınız der . Ve capiterro hücüm derr komutan ayağa kalkar ama askerleri ona saldırır capiterro süzgeç gibi olur askerler ise bıravoooooo capiterro diyip komutanlarını alkışlarlar


avcı, evine gelen misafire ayıpostunu göstererek der ki "Bu ayıyı Bolu ormanlarında vurmuştum."
Misafir palavraya inanmayıp sorar Bu kutup ayısıdır. Bolu'da bulunmaz."Avcı gülümser Kardeşim ayı bu. Buranın kutup olmadığını, Bolu ormanları olduğunu nereden bilsin?"
murataltug1985 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 06-11-2018, 22:21   #5
Kullanıcı Adı
murataltug1985
Standart
Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com


PÂDİŞÂH DA NEFERDİR

*Alâtini Köşkü muhafız kumandanı kolağası Râsim Bey, sultan Abdülhamîd Han’la konuşmak için izin isteyerek huzura gelip;* rahatsız*ettim” mazur görünüz, dört düvelle harp hâlindeyiz deyince, Sultan; “Dört düvelle mi?.. Kim bunlar Râsim Bey? Allah ordu-yı hümâyûna nusret, kuvvet versin, inşâallah zafer bizimdir?” diye sordu. Râsim Bey ağlayacak gibi konuşuyordu: “Yunanistan, Bulgaristan, Karadağ ve Sırbistan’la hakanım maalesef yenilmek üzereyiz!..” Sultan; “Dört düvel birleşir de haberimiz olmaz mı Râsim Bey? Bu nasıl gaflettir! Bu devletler birleşemezler Aralarında kilise kavgası var... Yıllar yılı süren Makedonya boğuşmasını hatırlamıyor musunuz?..” diye sordu. Râsim Bey; “Kiliseler kânununu çıkararak, Meclis-i meb’ûsan bu ihtilâfı hâl etti. Başımızdaki işlerin açılacağını kim bilebilirdi ki?
*Selanik düşmek üzere... Sizi İstanbul’a götürecekler. edi. Buna çok üzülen Abdülhamîd Han büyük bir öfke ile; “Râsim Bey! Râsim Bey!.. Selanik, İstanbul’un anahtarı demektir! Ordumuz askerimiz nerede? Nasıl bırakılıp gidilir?.. Bırakıp gidersek târih ve ecdâd yüzümüze tükürmez mi?.. Biraderim tahliyeye razı mı ben razı değilim! Yetmiş yaşında olduğuma bakmayın... tüfek verin, asker evlâdlanmla Selânik’i son nefesime kadar müdâfaa edeceğim!” dedi.Sultan Reşâd’ın ricası iletilince, Osmanlı hânedânı mensubu olarak Pâdişâh irâdesine boyun eğmek durumunda olan Abdülhamîd Han, İstanbul’a nakledilmeyi kabûl etti.

ABDESTLE İMZA!..

Sultan Abdülhamîd âcil işlerde, gece uyandırılmasını*ister,*ertesi güne bırakılmasına rızâ göstermezdi. mâbeyn başkâtibi Esâd Bey, şöyle demektedir: geceyarısı, çokmühim bir haberin imzası için Sultân’ın kapısını*çaldım. açılmadı. Acaba*Sultan’a bir emr-i Hak mı vâki oldu? diye endişelendim.tekrar çaldım, açıldı. Sultan, havlu ile yüzünü kuruluyordu. Tebessümle; “Evlâd, bu vakitte çok mühim bir işe geldiğinizi anladım. ilk kapıyı vuruşunuzda uyandım. Abdest aldım. geciktim. Kusura bakma. Ben bu milletin hiç bir evrakına abdestsiz imza atmadım. Getir imzâlıyayım” dedi. Besmele çekerek imzaladı.”

Sultan Abdülhamit Beşiktaş tepesindeki Yıldız Sarayı’nı ve önündeki câmiyi yaptırdı. Hamîdiye suyunu halka sundu. Ankara vâlilerinden Abidîn Paşa, Elmadağı’ndan Ankara’ya tatlı su için halkdan para toplamıştı, halîfeden izin istedi. Abdülhamîd vâliye Susuzlara su vermek çok sevâbdır. Dînimizin emirlerindendir Bu vazîfe ve şeref bize bırakılsın. Topladığın paraları geri ver. Bütün masrafı hazînemdendir hemen işe başla. Milletimi iyi suya kavuştur!” dedi. Az zamanda Ankaralılar tatlı suya kavuşturuldu.
Medîne-i münevvereye telgraf hattını, Bingâzi telgraf hattını yaptırıp, Musul ve Kerkükte petrol kuyuları açtırdı.Hicaza hizmetler götürdü. hizmetleri yalnız ümerâya, ulemâya ve makama olmayıp, fakirlerin hepsine ulaşmıştır.
murataltug1985 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 06-23-2018, 06:17   #6
Kullanıcı Adı
murataltug1985
Standart
Kaynak dinihikayeler android programı

Allah dostlarından.... biri Karaköy'e geçmek üzere kayıkçılara param yok, Allah için beni karşıya kim geçirir? teklifinde bulunur. biri talip olur O günün gecesi kayıkçı, rüyasında kıyamet kopmuş, herkesde sıratı geçme korkusu dehşeti içinde iken bir el onu selamete götürür. Kayıkçı Siz kimsiniz? beni kurtardınız, diye sual edince Ben cihan serverinin mağara arkadaşı Ebu Bekir Sıddık'ım. evlatlarımıza hizmet eli uzatanlara, imdad elimiz ulaşır, buyururlar.



Bağdat'ın genç hatibi Cüneyd 8 yaşlarındadır. gün babasını ağlarken görür. babası Dayın Sırriyi Sekati Hazretlerine zekât için gümüş yolladım, almadı. Yoksa ben ömrümü Allahın beğenmediği şeyleri kazanmak için mi geçiriyorum? Nurlu çocuk dayısına gider Büyük veli gülümser, Hayır Cüneyd''alamam'. Allah için al Sırriyi Sekati tutulur kalır. Büyük veli Hem gümüşleri kabul ettim' der, 'hem de seni!' Sırriyi Sekati Hazretleri küçük cevheri çok sever. Onu yanından ayırmaz hacca giderler. mecliste Mevzu şükürdür. 400 âlim şükrü tarife çalışır. küçükbey Cüneyd 'Şükr Allah-ü teâlâ'nın ihsan ettiği nimetlerle ona isyan etmemektir' der bu tariflerin en mânâlısıdır.
Cüneyd ibadetten lezzet alır ve geceleri uyumaz. Bir yandan Sırriyi Sekati'nin sohbetleriyle sırlara kavuşurken, İmam-ı Şafii'nin talebelerinden fıkh ve hadis öğrenir. muhteşem ilmine rağmen kürsüye çıkmaz. rüyasında Resulullah Efendimizi görünceye kadar. Server-i Kainat, ona 'Ey Cüneyd insanlara nasihat et sözlerin ferahlık vericidir. Allah-ü teâlâ seni insanların kurtuluşuna vesile kıldı.o günden sonra vaaza başlar ve Bağdatlı Cüneyd, Cüneyd-i Bağdadi olur.



Resûlüllüh (s.a.v.) a bir adam Yâ Resûlüllüah komşum, hurma saplarını bahçeme koyuyor. Bana eziyet veriyor, dedi. Allah Resûlü o zâta hurma saplarını bana sat, teklifini yaptı. Adam Olmaz dedi. Allah Resûlü Öyle ise hediye et teklifine de:
Olmaz dedi. Allah Resûlü son kez cennette karşılığı verilmek şartı ile onları bana ver Adam son derece câzip teklife de Olmaz, karşılığını verince, Allah Resûlü, şöyle buyurdu Selâm vermekten kaçınan kimse dışında, senden cimrîsini görmedim.

Şeyh Hammad Hazretlerinin bir eli kesikti. mürüdlerinden biri küstahlık ederek sebebini sordu. Şeyh Tinati Hazretleri şöyle anlattı:
Gençliğimde günah işledim. elimi kestiler,
Ben mağrip diyarında idim. Sefere çıkmayı arzuladım. İskenderiye'ye geldim. oniki sene kaldım.kamıştan bir ev yapmıştım.gelen Irmağa oturur sofra artıklarını kaleye döker Ben kimseden habersiz, köpeklerle beraber ekmeklere üşüşür nasibimi alırdım. Yaz mevsiminde azığım idi.
Kışta etrafda saz yetişir sazların kökünün tazesini ve beyazını alarak yer kukrlarını atardım. Kışın azığım idi. Bir gün İlahi bundan sonra yerden yemeyeceğim.ne gönderirsen onu yiyeceğim.Senin izzetin hakkı için söz veriyorum,dedim. 12 gün geçti, namaz kılıyordum.sünneti terk ettim.aciz kalarak farzları da eda edemez oldum gaza için sınıra gitmem işaret edildi.düşmanı bekledim gitmişti.Allah'a verdiğim sözden gafildim meyveleri .Elimle topladım. yeminim aklıma geldi.ağzımdakileri tükürdüm. mihnet ve bela vakti yaklaştı,halim ne olucak diye düşünüyordum. silahlılar etrafımı sardı beni yaka-paça götürdüler. Sultan kimsin? dedi.Ben Allahın kuluyum,esirlere sordu.söylemeyince birer birer el, ayak kesti bana
Elini uzat! dediler.elimi kestiler.Ayağını uzat dediklerinde Ya Rabbi! Elim günah işlemişti kestirdin,ayağımın ne suçu var!...diye yalvardım.
atlılardan biri ,kesmeyin,bu adam falan zattır!. dünyayı başımıza mı yıkacaksınız.diye bağırdı.reis atından inerek kesilen eli öptü.Bana
Biz hata ettik,affet,diye yalvardı.Ben de:
O suçlu bir eldi.Kestiniz,hakkımı helal ettim, dedim.ağladım.bir anlık dalgınlık yüzünden elimden olmuştum.Bu suçlu eldir ve cezasını çekmiştir.Allah ahirette çektirmesin...



Ebusuud Efendi, ilk zamanlar, tarikata, inanmaz ve Sünbül-i Sinan Hazretlerine ağır sözlerle incitirdi Ebusuud Efendi, Sünbül Efendiye cenaze namazını papaza kıldırtacağım, demiş. Sünbül Efendi amin diye duada bulunmuştu. Aradan zaman geçti Sünbül Efendi, şöyle bir vasiyette bulunmuş:
Evlatlarım! yolcuyum. Öteki aleme göçmek üzereyim. Vefatımdan sonra, musalla taşından kaldırıncaya kadar ağlamayacak hiç kimseye haber vermiyeceksiniz. Cenazemi Fatih camiinde kılacaksınız, demiş. Sünbül Efendi vefat etmiş, namazı Şeyhulislâm Ebussud Efendi'nin kıldırması icap ediyormuş. Ebussud Efendi, Sünbül Efendinin namazını bilmeyerek kıldırmış, Şeyhülislam cenazenin kim olduğunu sormuş, Sünbül Efendiden af dilemiş. pişmanlık duymuş ki, hemen tarikat erbabına sarılarak, inkar ettiği hakikatların savunucusu haline gelmiş. müslüman cinnilere bile fetva verdiği için ünvanını almış. (Rahmetullahi aleyhim)



Sultan Fatih İstanbul'u fethettikten sonra, Avrupada fütuhattaydı.Sırbistan'ın fethi an meselesi idi. Sırp Kralı Brankoviç zor durumda kalmıştı. Macar be osmanlıya sığınmak, düşüncesiyle, elçiler gönderdi. "Sırbistanı fethederseniz nasıl muamele edeceksiniz?" diye öğrenmek istedi. Sırplar ortodokstu katolik Macarlar şu cevabı verdi
Sırbistan bize geçerse Sırplıları katolik edinceye kadar mücadele eder kiliseleri yıkar, yerlerine katolik kilisesi inşa ederiz... Sultan Mehmet Hazretleri Sırbistan'ı alırsak, İslâmiyetin Allah indinde tek din olduğunu ilân eder hiç kimseyi, dininden dönmeye zorlamayız. İsteyen kiliseye gider, isteyen Allah indinde tek din İslâmiyeti seçer, dünya ve ahiret selâmetine kavuşur.
murataltug1985 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 06-23-2018, 06:18   #7
Kullanıcı Adı
murataltug1985
Standart
Kaynak osmanlı hikayeleri android programı

Kıbrısın fethi

1569 da Venedik korsanlarının Müslümanları esir alıp Kıbrıs’ta satmalarına çok hiddetlenen Selim Han, Venedikten Kıbrısı terkini istedi. Venedik reddedince sefer hazırlığına başlandı. Kıbrıs’ın fethini mecbûr kılan birçok sebep vardı. Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerine Kıbrıs üzerinden lojistik destekler daha çabuk, ve ekonomik Kıbrıs’ın, büyük deniz gücüne sâhip Venedik elinde bulunması bu imkânı ortadan kaldırmaktaydı. Ayrıca Kıbrıs ve yakınlarından geçen Osmanlı ticâret ve hacı taşıyan gemiler Akdeniz’de Hıristiyan korsanlarınca soyuluyor, Venedik korsanları himâye ediyordu.İkinci Selim Kıbrıs serdârlığına Lala Mustafa Paşa yı tâyin etti ve 15 Mayıs 1570’te donanma İstanbul’dan ayrıldı. Lala Mustafa Paşa, bütün Avrupanın Venedik’e yardım etmesine rağmen, şiddetli çarpışmalarla 8 Eylül 1570’te Lefkoşe’yi 1 Ağustos 1571’de Magosa’yı alarak Kıbrıs’ı fethetti

Venedik bütün Avrupadan yardım istedi. Bunun üzerine Papa Piyer’in yoğun faaliyetleriyle İspanya Malta Şövalyeleri Venedik ittifakı kuruldu. ittifaka, Toskana, Ceneviz, Ferrara gibi küçük Hıristiyan devletçikler de katıldı. İspanyol Kralı Filip’in kardeşi Don Juan’ın komutasındaki 206 gemilik Haçlı donanması, 6 Ekim 1571’de inebahtıda görüldü. Osmanlı harp meclisinde Kılıç Ali Paşanın muhâlefetine rağmen, Kapdân-ı deryâ Ali Paşa, donanmada cenkçi noksanlığını göz önünde bulundurmadan, düşmana saldırdı ve Osmanlı donanması büyük bir yenilgiye uğradı.sağ kanadda Kılıç Ali Paşa, Malta donanmasını yok edip kayıp vermeden çekildi.başarı Hıristiyanlara kâr Hıristiyanlar zafer sarhoşuydu

Selim Hanın emriyle hummalı bir çalışmaya giren Osmanlı tersâneleri, 1572 de İnebahtı’da kaybettiğinden daha büyük bir donanma vücûda getirdi. kaptan-ı deryâlığa getirilen Kılıç Ali Paşa, 13 Haziran 1572’de büyük bir donanmayla İstanbul’dan ayrıldı. İnebahtı’da gâlip gelen düşman çok yıpranmıştı tam zafer meyvelerini toplarken müthiş Osmanlı donanması Akdeniz’de göründü düşman, Osmanlı donanmasının karşısına çıkamadı Venedik, 7 Mart 1573’te Kıbrıs’ın Osmanlı Devletine âit olduğunu kabul etti. Kânûnî devrinden beri verdiği yıllık 500 duka haraç, 1500 dukaya çıkarıldı. Kıbrıs Seferinin tazminâtı olarak üç yüz bin duka altını vermeyi taahhüt etti.

Osmanlıların rumeli fütühatı

Bizans’taki saltanat mücâdelesi için Orhan Gâzinin desteği istendi 6. Kantakuzen, kızı Teodora’yı Orhan Gâziye verdi. Orhan Gâzi, 5000 Osmanlı askerini Avrupaya Kantakuzen’e gönderdi. Osmanlı askeri, çevreyi tanıdı. Orhan Gâzinin desteğiyle Bizans tahtına sâhip olan 6. Kantakuzen, 1347’de dâmâdını Üsküdar’a dâvet etti. Kantakuzen, Bizans tahtındaki yerini sağlamlaştırınca Papa’yla irtibat kurdu Akdeniz, Ege, İstanbul ve Karadeniz’de Venediklileri destekledi. Orhan Gâzi Cenevizlilere yardım etti.1352’de Üsküdar ve Kadıköy ile Marmara adalarını fethettirdi. Kantakuzen aleyhine Bulgarlar ve Sırplar harekete geçince Osmanlılara karşı Papalık ile ittifak içinde olmasına rağmen, Orhan Gâziden yardım istedi.

Orhan Gâzi, Bizanslılardan Gelibolu kalelerinden birinin verileceğine âit söz alınca oğlu Vezir Süleymân Paşayı on bin kişilik bir Osmanlı kuvveti ile bizansa yardıma gönderdi . Kantakuzen, Osmanlı yardımıyla Dimetoka’da Bulgar ve Sırplara karşı başarılı muhârebeler yaptı. Orhan Gâzinin oğlu Süleymân Paşa Anadolu’ya dönerken Bizans İmparatoru Gelibolu Yarımadasında Osmanlılara Çimpe Kalesini verdi Osmanlılar 1353’te Çimpe Kalesine yerleşti Rumeli’deki fetihler için bölgenin kontrolünü sağladı. 1354’te Gelibolu’nun fethi ile Avrupa kıtasındaki Osmanlı genişledi. Süleymân Paşa kumandasındaki Osmanlı Marmara kıyılarına hâkim oldu

Kantakuzen. Osmanlıları bölgeden atmak için Orhan Gâzi ile İzmit’te görüşüp, Çimpe Kalesini on bin altına satın alabileceğini söyledi Osmanlının Gelibolu’dan çıkmalarını istedi. Orhan Gâzi, retdetdi. Kantakuzen, Balkan ve Hıristiyanlarla ittifak kurmak istediyse de müttefik bulamadı. Kantakuzen, 1355’te Bizans tahtından indirildi yerine Yuannis getirildi. Yuannis, Osmanlılara karşı koyamayacağını bildiğinden Orhan Gâzi ile iyi geçindi. Orhan Gâzinin oğlu Halil’i korsanlardan kurtarıp, on yaşındaki kızını şehzâdeye vermeyi kararlaştırdı. Papa ile dost oldu. Dinini bırakarak katolikliğe geçmeyi plânladı. Amacı Lâtinlerden yardım almaktı Orhan Gâzi fetih hareketini hızlandırdı. Süleymân Paşa, 1356 da Doğu Trakya’ya geçerek Malkara ile Keşan ve Çorlu’yu aldı. Osmanlı hâkimiyeti kuvvetlendirilmek için Anadolu’dan Türk-İslâm nüfûsu getirilerek iskân edildi. Rumeli fütûhatında, Osmanlıların iyi muâmelesi, din, mezhep, dil hoşgörüsü; can, mal, emniyeti sağlaması, bölgeye sulh, huzur ve refâh getirdi.

Yeni şehirli abdullah efendi


İstanbul’da ilk matbaanın kurulmasına fetvâ veren, elli yedinci Osmanlı şeyhülislâmıdır. Sultan Üçüncü Ahmed Han tarafından şeyhülislâmlığa getirildi. Dâmâd İbrâhim Paşaya hizmette bulundu. Pâdişâhın ihsânlarına kavuştu. kültür ve yenilik faâliyetlerine ön ayak oldu. İbrâhim Müteferrika tarafından kurulan matbaaya fetvâ verdi. fetvâsı şöyledir:“Kitap basma sanatını iyi bildiğini söyleyen bir kimse, lügat, mantık, astronomi, kelimelerini birer kalıba çıkarıp, kâğıtların üzerine basarak bkitapların benzerlerini elde ederim, dese, bu kimsenin, kitap basmasına dînimiz izin verir mi?” Abdullah Efendi cevâbında:“Kitap basma sanatını iyi bilen kitabın harf ve kelimelerini kalıba çıkarıp, az zamanda çok sayıda kitap elde ediyor. Böylece çok ucuz kitap yazılmasına sebep oluyor. Fâideli iş olduğundan dînimiz izin verir.

Yenişehirli Abdullah Efendinin fetvâsı, İslâm dîninin ilmî, fennî ve teknik gelişmeleri teşvik ettiğini göstermekte, “İslâmiyet bizi geri bıraktı, ilmî ve teknik gelişmelere mâni oldu.” diyerek gençliği târihinden, dîninden ve îmânından soğutmak isteyen din düşmanlarının iftirâlarına cevaptır Şeyhülislâmlık vazîfesini üstün bir liyâkatle yürüten Yenişehirli Abdullah Efendi, 1730 da vazîfeden alınıp Bozcaada’ya gönderildi. hac vazîfesi için Hicâz’a gitti Peygamber efendimizin mübârek kabrini ziyâret etti ve İstanbul’a döndü. Kanlıca’daki evinde istirahat edip ibâdetle meşgul oldu. 1744 de Kanlıca’daki evinde vefât etti. Kanlıca İskender Paşa Câmi bahçesine defnedildi.
murataltug1985 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 06-23-2018, 06:18   #8
Kullanıcı Adı
murataltug1985
Standart
Kaynak osmanlı hikayeleri android programı

Akşemseddin ve fatih sultan

genç Sultan Mehmed, İstanbul`un fethi hazırlıklarından sonra Allah dostlarının da ordusunda bulunmasını istedi. Akşemseddîn, Akbıyık Sultan, Molla Fenârî, Molla Gürânî, gibi meşhûr âlim ve velîler, talebeleriyle orduya katıldılar. Aydınoğlu, Karamanoğlu, İsfendiyaroğlu kuvvetleri İstanbul`un fethinin, Türk-İslâm âlemince mukaddes bir gâye kabûl edildiğini dile getirdi Akşemseddîn hazretleri evliyâ zâtlar, askerlere azim veriyorlardı. Fâtih Han, İstanbul önlerinde ordugâhını kurdu, düşmana önce İslâmı tebliğ etti. Bizanslılardan red cevabı alınca, şehri kuşatdı. Kuşatmada netice alınamaması devlet adamlarını ümitsizliğe düşürdü. Bunlar şehrin alınamayacağını, Haçlı ordusunun Bizans`ın imdâdına koşacağını sanıyorlardı.

orduda pâdişâhı ve askeri fethe karşı gayrete getiren din büyüğümüz Akşemseddîn. Hacı Bayram-ı Velî`nin; "İstanbul`un fethini şu çocukla bizim köse görürler!" sözünü biliyor ve kalpten inanıyordu. Avrupa`dan asker ve erzak getiren gemiler, istanbula girdi. Kâfirler şenlik yaparken, Müslümanlar üzüntülü idi. Pâdişâha gelen devlet adamları;"Bir sofunun (Akşemseddîn) sözüyle asker kırdırdın hazîneyi tükettin. kâfire yardım geldi. Fethetmek ümidi kalmadı." dediler. Sultan Mehmed veziri Ahmed Paşayı Akşemseddîn`e göndererek;"Şeyhe sor, feth olmak ve zafer ümidi var mıdır?" dedi. Akşemseddîn hazretleri şöyle cevap verdi:"Ümmet-i Muhammed müslüman ve gâziler kâfir kâlesine doğru hücum ederse, inşâallahü teâlâ feth olur."

Sultan Mehmed Akşemseddîn`e feth;"Vaktini tâyin etsin." dedi. Akşemseddîn Başını eğip, Allahü teâlâya yalvardı. Mübârek yüzü terledi. Sonra İşbu senenin Cemâziyelevvel ayının yirminci günü, seher vaktinde, inanç ve gayretle yürüsünler. O gün feth ola. Kostantiniyye`nin içi ezan sesiyle dola!" dedi. genç pâdişâha Mektubunda;"Kul tedbir alır, Allahü teâlâ takdir eder Hüküm Allahü teâlânındır. kul, elinden geldiği kadar gayret göstermekte kusur etmemelidir. Resûlullah`ın ve Eshâbının sünneti budur." diyordu. Akşemseddîn İstanbul`un fethini müjdeliyor, pâdişâha tavsiyelerde bulunuyordu.
Sultan Mehmed ordunun başına geçti, Akşemseddîn`den duâ istirham etti. Akşemseddîn;"Yâ Fakih Ahmed!" diyerek himmet taleb eyle!.. Allahü teâlâya niyâz eyle." buyurdu.

Akşemseddîn hazretleri hiç kimseyi istemedi kapılarını kapattırdı.Yeniçeriler, serdengeçtiler, akıncılar, Mehmed Hanın buyruğuyla İstanbul üzerine akıyordu Mehmed Han Akşemseddîn`in yanına gitti. , hocası Akşemseddîn secdeye kapanmış, başından sarığı düşmüş, ak saçı ve ak sakalı nûr gibi parlıyor İstanbul`un fethi için Allahü teâlâya yalvarıp duâ ediyordu surlara tırmanan İslâm askerinin yanında ak abalı bir topluluk hisara gidiyordu fethin askeri şehre girdi. İstanbul`un fethi ve Peygamber efendimizin büyük mûcizesi gerçekleşti. Akşemseddîn, fetih ordusu İstanbul`a girdikten sonra, İslâmiyet hukûkunu genç pâdişâha tekrar hatırlattı..İstanbul sabah sekizde fethedilmiş Sultan Mehmed ise şehre öğle Topkapı`dan girdi. Beyaz bir at üzerinde idi.

Muhteşem bir alayla Ayasofya`ya yol aldı. Zulümden bıkmış olan Bizans bekleyişin içinde idi. Fâtihin geçtiği sokaklarda kumandanları vezirleri, Molla Gürânî, Molla Hüsrev, Akşemseddîn ve Akbıyık Sultanda bulunuyordu. Yerli halk Sultan Mehmed genç olduğu için, Akşemseddîn`i pâdişâh sanıyordu. Ona, çiçek veriyorlardı. Akşemseddîn genç pâdişâhı göstererek;"Sultan Mehmed odur." sözüne karşılık;Sultan Mehmed Gidiniz, ona gidiniz. Sultan Mehmed benim, o benim hocamdır. Şehrin mânevî fâtihidir." diyordu.Sultan Mehmed İstanbul`a girdikten sonra, hocası Akşemseddîn kayboldu. Üç gün sonra, Edirnekapıda vîrâne bir yerde ibâdetle meşgûlken buldular. O zamandan beri bu yere, Akşemseddîn" mahallesi denildi.

Sultan Mehmed Han, fethin üçüncü günü Ayasofyayı câmiye çevirdi. ilk hutbeyi, Akşemseddîn okudu. Okmeydanı`nda zafer alayında Akşemseddîn de vardı. gâzîlere yaptığı konuşmada;"Ey gâzîler, bilin, âgâh olun ki; cümleniz hakkında, âhir zaman Peygamberi Server-i kâinât; "Onlar ne güzel askerdir." buyurmuştur. İnşâallah cümlemiz affedilmiş oluruz. gazâ malını isrâf etmeyip, İstanbul içinde hayr-ü-hasenâta sarf ve pâdişâhımıza itâat ve muhabbet ediniz." diye nasîhatte bulundu. Sultan Mehmed Hanın başına isorguç takıp;"Pâdişâhım, bütün Âl-i Osman`ın âb-ı rûyu oldun. mücâhid-i fî sebîlillah ol!.." diyerek, Gülbank-i Muhammedî çekti.

Akşemseddîne; "İstanbul`un fethedileceği zamânı nasıl bildin?" diye sorulunca, şöyle cevap verdi;"Kardeşim Hızır ile, İstanbul`un fetih vaktini çıkarmıştık. Kale fethedildiği gün, Hızır`ın, yanında evliyâdan cemâatle hisara girdiğini gördüm. Kale fetholunduktan sonra, Hızır kardeşimi kalenin üzerinde oturur gördüm. Sultan Mehmed fetihden sonra hocası Akşemseddîn`e, son taarruz anında; "Yâ Fakîh Ahmed" diyerek Fakîh Ahmed`den himmet taleb etmesini söyledi;"Fakîh Ahmed kimdir ki; niyâz eyledim? Himmet istedim? diye sordu. Hocası Akşemseddîn bu suâle Fakîh Ahmed, kutb, sâhib-i idi." cevâbını vererek, Allahü teâlânın yardımını, onun vâsıtasıyla ve onun bereketi ile gönderdiğini ettiğini söylemiştir.

Akşemseddîn hazretlerinin "Fakîh Ahmed" dediği kendisi idi. Fakat tevâzudan kaçıp, kendisini gizleyerek konuşmuş, gâyet ârifâne bir tavır takınmıştı Sultan Mehmed Akşemseddîn hazretlerini ziyârete gitti. Fâtih, sohbet sırasında bir ara Akşemseddîn`e;"Hocam Eshâb-ı kirâmın büyüklerinden, mihmandâr-ı Resûlullah Eyyûb-i Ensârî`nin mübârek kabrinin isranbula yakın olduğunu okudum. Yerinin bulunmasını ricâ ederim." dedi.Akşemseddîn karşı yakada nûr görüyorum. Orada olmalıdır." cevâbını verdi. pâdişâhla oraya gittiler. Akşemseddîn iki dal aldı. Birini bir tarafa, diğerini öteye dikti ve;"Bu iki dal arası, Mihmandâr-ı Resûlullah`ın kabridir." buyurdu.

Fâtih Han, Akşemseddîn`in diktiği çınar dallarına mührümü gömün ve dalları yirmişer adım çekin." dedi. Sabah olunca Sultan Fâtih, Akşemseddînin kabri tekrar tâyin etmesini ricâ etti, Akşemseddîn doğruca eski yerde durdu ve;"Dalların yeri değiştirilmiş, hazret buradadır." dedi Sultânın mührünü çıkarın kendisine teslim edin." dedi. Akşemseddîn pâdişâh yüzüğünün orada olduğunu kerâmetiyle anlamıştı.Fâtih, Akşemseddîn`e hiç şüphe kalmadı. tam inanmam için bir alâmet daha gösterir misiniz?" dediğinde, Akşemseddîn:"Kabri kazınca, üzerinde; "Bu Hâlid bin Zeyd`in kabridir." yazılı bir taş vardır." dedi. Kazdılar, Akşemseddîn`in dediği çıktı. Sultan Fâtih`in vücûdunu titreme aldı. Fâtih; "Zamânımda Akşemseddîn gibi bir zâtın bulunmasından duyduğum sevinç, İstanbul`un alınmasından duyduğum sevinçten az değildir." diye şükr etti.Fâtih Sultan Mehmed Han, Eyyûb Ensârî`nin kabr-i şerîfinin üzerine türbe Akşemseddîn ile talebelerine odalar, ve câmi-i şerîf yaptırdı. Akşemseddîn`den orada oturmasını ricâ etti. Fakat o, bu teklifi kabûl etmeyerek, memleketi Göynük`e döndü.


HACI BAYRAM VELİDEN NASİHATLER

Hacı Bayram hazretleri Sultan 2. Murâd Hana şöyle nasihat etti herkesi tanı, ileri gelenlere ikrâmda bulun. İlim sâhiplerine hürmet et. Yaşlılara saygı, gençlere sevgi göster. Halka yaklaş fâsıklardan uzaklaş, iyilerle düşüp kalk. kimseyi küçümseme İnsanlığında kusûr etme, sırrını açma, iyice yakınlık peydâ etmedikçe, kimseye güvenme. Cimri ve alçakla ahbablık kurma. Kötüye ülfet etme. insanlarla aranızda meseleler görüşülürse, hemen muhâlefet etme. Sana sorulursa, cevap ver. Seni dinleyen halk, hem senin değerini, hem de başka türlü düşünenleri tanımış olur. Sana görüş kimindir? diye sorarlarsa, fakîhlerin bir kısmınındır, de. Onlar, verdiği cevâbı benimserler ve onu sürekli yaparlarsa, senin kadrini bilir ve mevkiine hürmet ederler."

Seni ziyârete gelenlere ilim öğret, faydalansınlar. , öğrettiğini belleyip tatbik etsinler. Onlara umûmî şeyleri öğret, ince meseleleri açma. Onlara güven ahbablık kur. dostluk, ilme devâmı sağlar. ikrâm et. İhtiyaçları temin et. değer ve îtibârları tanı kusur görme. Halka yumuşak muâmele et, müsâmaha göster. bıkkınlık gösterme, onlardan biri imişsin gibi davran.
murataltug1985 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 06-23-2018, 06:19   #9
Kullanıcı Adı
murataltug1985
Standart
Kaynak dini hikayeler android programı

CENNETTEKİ KÖŞK

bayram arefesinde, dul bir kadın yanında babadan yetim kalmış çocuğu ile zengin bir hacıdan Allah rızası için yardım istedi. Hacı fakir kadına yardım etmedi Bıktım sizden size mi çalışıyorum. Defol diyerek kovdu. Hacıdan hiç ummadığı bir cevap alan kadıncağız, mahzunca ayrılırken bir dükkan sahibi yahudi, fakirin ızdırabını anladı .hacı niçin bağırdı?, diye sordu.İmanlı ve şuurlu kadın Yahudiye hacıyı şikayet etmek yerine O büyüğümdür. Döver de, kovar da, sana ne oluyur ey kefere! diye cevap verdi.Yahudi anlamıştı. Kadına dükkandan ne isterse almasını hatta hacınınkinden iyisini alabileceğini söyleyerek dükkanına getirdi. Dul kadın ve yetim çocuk Yahudinin dükkanından giydiler, kuşandılar ve

kadın Yahudiye Allah sana iman nasip etsin. Sen bizi giydirdin gibi Allah da sana Cennette köşkler verip Cennet elbiseleri giydirsin, diye dua etti, masum çocuk anasının duasına amin, dedi.
Dul ve yetimi dükkanından kovan hacının rüyasında kıyamet kopmuş cennete girmişti. Cennette gözleri kamaştıran bir köşk gördü. köşkte ismi yazılı idi. kapıdaki bekçi melekler hacıyı içeri almadılar. Hacı Niye giremiyorum,köşk benim değil mi? diye sordu.Melekler cevap verdi Düne kadar senindi maalesef sizden başkasına devredildi.
Hacı neye uğradığını anlayamadı uyandı
yahudi Avram efendiye gitti.Avram efendiye, dul kadının parasını ben vereceğim, dedi.

Yahudi bir altın değerinde dedi.Hacı al sana iki misli, dedi.Avram olmaz, dedi. Hacı değerini yükselttikçe yahudi olmaz diyordu, Avram'ın sabrı taşmıştı.Olmaz hacı olmaz, o köşk altınla satın alınmaz... senin gördüğün rüyayı ben de gördüm ve müslüman oldum. o köşk düne kadar senindi, sen hayır - hasenatla o köşkü yaptırmıştın ama, dün sattın. Ben satmaya niyetli değilim. Sen kapına geleni boş çevirme Cennette saraylar yaptır. Allah'ın mülkü geniştri, dedi.Yahudiden bu cevabı alan hacı, kapısına geleni boş çevirmeyceğine dair söz verdi Ama köşk elden gitti. Allah yardımcısı olsun.

Rızk

Bir şahıs, ıstırapla, İmam Sadık (a.s)ın huzuruna gelerek: efendim, Allah'a bana daha fazla rızık vermesi için dua da bulunun, çünkü yoksulum, dedi. İmam: Hayır, asla dedi Niçin edemezsiniz efendim? Allah bu iş için yol tayin etmiştir; rızk peşinden koşun ve onu elde edin diye emir buyurmuştur. sen evinde oturup, dua etmek suretiyle, rızkın peşinden gelmesini istiyorsun.

DUANIN GÜCÜ

Enes bin Mâlik (R.A.) anlatıyor: 'Gözleri görmeyen yaşlı bir hanımın genç oğlu Medine vebasına yakalanmıştı. Uzun zaman hastaydı delikanlının ziyaretine gittik. ruhunu teslim etti. gözlerini kapadık elbisesini örttük.annesine: Onun için Allah'a dua et. dedik Annesi: o öldü. dedi. sen yine de dua et. dedik. kadın çocuğun ayak ucuna oturdu, ayaklarını tuttu Allahım, ben isteyerek sana iman ettim. Senden korktuğum için, putları bıraktım. Arzumla sırf senin için hicret ettim. Allahım, puta tapanları bana güldürme, gücümün yetmeyeceği yükü bana yükleme.' diye dua etti.
Alah'a yeminle kadın sözünü bitirir bitirmez, çocuk ayaklarını kımıldatdı. örtüsünü attı. annesi vefat edinceye kadar yaşadı.'


HZ ÖMERİN MUMU

Hazreti Ömer (r.a.). Halife. Makamında. Ashabtan biri ziyaretine gelir. Selam verir. Selamı alınmamış Oturur. Hz Ömer işiyle meşguldur Hz Ömer mumu söndürür. Bir başka mum yakar. Ve selamını alır.
Sahabe Ya Ömer, niçin selamımı almadın niçin diğer mumu yakınca konuşmaya başladın?
Hazreti Ömer (r.a.): Evvelki mum devletin hazinesindendi .O yanarken özel işlerimle meşgul olsaydım Allah indinde mes'ul olurdum. Seninle devlet işi konuşmayacağımız için kendi cebimden aldığım mumu yaktım, ve seninle meşgul olmaya başladım. Sahabenin gözleri yaşarır, şöyle dua eder: Ya Rabbi! Hattab oğlu Ömer'i başımızdan eksik etme!

RUHLAR BİRBİRİNİ TANIR

Hicrî 161 yıllarında evliyaullahtan Ebu Haşim- Hazretlerinin müritleri kalabalıktı. Fakat toplanıp ibadet yerleri yoktu. bir hristiyan emir ava çıkmış Ebu Haşim in müridlerini gördü. kucaklaştılar, beraberce yediler. kırk yıllık ahbap gibi ayrıldılar.
Onlara hristiyan emiri, hayret etmiş hareketleri çok hoşuna gitmişti. müridi yanına çağırdı yemek yediğiniz kimdi?, diye sordu. O zat: Bilmiyorum, diye cevap verdi. Emir sordu: Buluşmanızın sebebi ne idi?. O zat: Hiçbirşey değildi, diye cevap verdi. Hristiyan emir: Buluştuğunuz zat nereli idi dedi. O zat: Bilmiyorum, diye cevap verdi. Hristiyan emir
ibadet ettiğiniz bir yeriniz var mı? diye sordu.
O zat, ona da: «Yoktur!» diye cevap verince hristiyan hayret etti. Bunlar biribirlerini tanımadıkları, sohbet etmedikleri halde, nasıl samimî oluvermişlerdi.

hristiyan müslümanların hareketinden çok duygulandı ve müride orada söz verdi:
Ben toplanıp zikredeceğiniz bir tekke yaptıracağım, dedi ve kısa zamanda Şamda bir yer inşa ettirdi. Hristiyanın samîmi hareketi Cenab-ı Allah'ın hoşuna gitmiş olacak ki, hristiyan tekkede Ebu Haşim Hazretlerinin müridi oldu insanlar biribirlerini tanımasalar da, ruhlar biribirlerini tanımaktadır. Alem-i Ervah'ta görüşmektedirler. Dünyada da her ikisi memnun olurlar, yani ikisi de iman etmiş olurlarsa anlaşıp kaynaşmaları kolay olur ve samîmi olmaları için hiçbir maddi menfaat gerektirmez.

ARSLAN VE ÇAKAL

Dervişin biri ayaksız bir tilki gördü, hayrete düştü. 'Nasıl yaşar ne yer ne içer?' diyerek, Allah'ın lütfuna hayran oldu. bir arslan geldi, ağzında çakal taşıyordu. Görkemli ve korkunç hayvan avını yedi, doyunca gitti. Tilki artığa yaklaştı karnını doyurdu.
Derviş, tilkinin rızkını ayağına gönderen Allah, benimkini neden göndermesin?' diyerek, çalışmasına gerek olmadığını, düşündü.
Rızkım Allah'ın hazinesinden gelir, gayret etmem gerekmiyor.' diyerek bekledi Günler geçti Derviş zayıfladı, bir deri bir kemik kaldı. bir ses duydu:
Ey tembel adam kendini ayaksız tilkiye benzeterek neden miskince oturuyorsun? Kalk! Yırtıcı arslan ol. Başkasının artığına göz dikmeyi bırak. Sana yakışan artık yemek değil, artık bırakmaktır.

Gücüyle arslan gibi olan, başkasından yiyecek bekler mi? kalk! Kolları sıva. Çalış rızkını kazan. Hem kendin ye, hem muhtaçlara yedir.' Ey genç insan! 'Elimi tutun' diyerek başkasına el uzatma!
Çalışmayan insanın kafasında beyin yoktur. Onların başları kuru bir deriden ibarettir. Allah'ın kullarına iyilikte bulunan, iki cihanda da iyilik görür.
Yaşlıya yoksula yardım elini uzat! Allah, başkasının mutluluğu için çalışanın yardımcısıdır.

GÜNAH HASTALIĞI

Bayezid-i Bestamî hazretleri. Büyük velilerden. Tımarhane hizmetçisinin tokmakla birşeyler dövdüğünü görüyor: Ne yapıyorsun? Hizmetçi: Delilere ilâç yapıyorum. -Benim hastalığıma da ilâç tavsiye eder misin? -Benim Çok günah işliyorum.. Ben günah hastalığından anlamam... delilere ilâç hazırlıyorum.. konuşulanları duyan bir deli,Bestamî hazretlerine: Gel dede, gel! Senin hastalığının çaresini öyleyeyim, diye seslendi. Bestamî hazretleri, deliye sokularak: çare nedir? dedi.
Deli şu ilâcı tavsiye etti: Tevbe kökü ile istiğfar yaprağını karıştır... Kalb havanında tevhîd tokmağı ile döv, insaf eleğinden geçir, göz yaşıyla yoğur, aşk fırınında pişir... Akşam-sabah bol miktarda ye... göreceksin senin hastalığından eser kalmaz, dedi.
Bayezid hazretleri: Hey gidi dünya hey! Demek, seni de deli diye buraya getirmişler, deyip ayrıldı.
ilâç, halen günah hastası olanlara tavsiye olunmaya değer bir ilâçtır. formülün hükmü hâlâ devam etmektedir.


DAĞ BAŞI MI ŞEHİR Mİ

münasebeti olmayan bir müeseseye, ders verdiği için, "Deli Hafız" namıyla maruf bir zat,Hocaya yaptığı işin ihanet olduğunu, emaneti ehlinin gayriye verildiğini ihtar eder hoca kabul etmez ve kırılır. hocanın kapısını çalan hafız, alim kişiye şöyle der: Dün size söylemeye unutmuştum; ona geldim. Bugün sana, sade deli Hafız kafir, diyor.
altmış sene sonra herkes kafir diyecek" der ve döner.


İki kardeştiler. Biri köyde çobanlık yapmayı tercih ederek diyordu ki: şehre gitmek, günaha karışmak kötü. İyisi mi, köyün çobanlığını yapayım, günahlardan uzak kalayım. Diğeri şehre gitti. tamir kulübesi açtı Çoban dağda koyun otlatıyor, namazını kaçırmıyor, nâmahreme nazar etmiyordu. zikirle, şükürle yaşayıp gidiyordu. manen ilerledi, kerametlere mazhar oldu. kardeşini ziyareti düşündü. süt sağıp bir şehrin yolunu tuttu. eskici kulübesinde kardeşini buldu. bir hanım geldi, ayakkabısını çıkarıp topuğunu gösterdi. Kardeşi baktı. Tamir edeceğini söyledi. Hanım çıplak ayakla bekledi. Kadın ayakkabısını giyip giderken yukarıdan bir şeyler dökülmeye başladı. bu süt damlasıydı. torbadaki süt damlamaya başlamıştı

Eskici kardeş söylendi: İnsanlardan kaçarak dağ başında veli olmak kolay Bütün mesele insanların içinde veli olabilmekte. Anladın mı farkı?
Çoban cevap verdi: haklısın şehirli kardeşim. senin manen yükselmene mani bu manzaralar. düşüş var sende. Eskici cevap verdi: Nereden bildin
Baksana, her gün bunlarla yüz yüze, göz gözesin. Düşmemen mümkün mü? Eskici cevap verdi:
- İşte ben de onu söylüyorum Asıl mesele bunların içinde kendini muhafaza etmek Rabb'ime şükürler olsun ben kendimi muhafaza ettim, Çoban itiraz etti. Beni makamımdan düşüren manzara seni neden düşürmesin? Sen çoktan düşmüşsün haberin yok. Eskici cevap vermek istiyordu. şehadet parmağını ağzına götürüp ıslattıktan sonra torbanın süt akan yerine Bismillah diyerek bastırdı. Bir de baktılar ki, akan süt anında kesildi.

Birbirlerine bakıştılar. sessizliği çobanın feryadı bozdu. kardeşine şöyle diyordu: haklıymışsın şehirli kardeşim! Asıl mesele, dağ başına kaçmak değil, insanlar içine girmek, onların arasında durumunu muhafaza etmekmiş. Siz ne dersiniz bu olaya? Dağ başına mı gitmeli, yoksa şehir içinde mi muhafaza olmalı?
murataltug1985 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 06-23-2018, 06:19   #10
Kullanıcı Adı
murataltug1985
Standart
kaynak vehbi tülek.com

ABDESTSİZ NÖBET TUTMAM

Sultan Abdülhamid zamanında, Sarayda nöbetçi hassa askerleri vardı. nöbetçiler birilerini görüyormuş gibi, belli aralıklarla seslenirler uyanık durduklarını ve vazifede olduklarını duyururlarmış. askerler nöbeti her saat devrederlermiş. Bir gece, sesler duyar Padişah:*Kimdir o?*1 saat sonra yine aynı ses Kimdir o?*Padişah'ın dikkatini çeker. ses, değişmemiştir. Halbuki her saat başı nöbetçi değişmelidir. Nöbetçi niçin değişmemiştir? Sultan Abdülhamid ilgilileri çağırtır Çünkü suikasttan kıl payı kurtulmuştur. Acaba yine bir Ermeni oyunu mu diye düşünür nöbetçi, Padişah'ın huzurundadır. korku ile beklemektedir. Padişah sorar:* kaç saattir nöbettesin?*Bir buçuk saate, Hünkârım.*Niçin saat başında vazifeni devretmedin?*

Hünkârım, benden sonraki arkadaş rica etti, onun yerine nöbet tutuyorum.*Niçin? usulü çiğniyorsun?*
O yiğit Mehmetçik utançla indirir mübarek başını. Ürkekliği artar, söylemek istemez. Fakat Padişah'ın ısrarıyla konuşur:*Padişah'ım, benden sonraki nöbetçi ihtilâm olmuş. "Ben bu halde Halife-i Müslimîn'in korunmasında vazife alamam. N'olur, benim yerime de nöbet tut, sonra da ben tutarım" dedi. kabûl ettim.*Mehmetçiğin inceliği Sultan Abdülhamidin çok hoşuna gider. Sabahleyin gusülsüz nöbet tutmayan askeri getirtir. Davranışından duyduğu memnuniyetini ifade eder

Bir kâse yoğurt


Osmanlıda her paşa ve padişah memleketinde hayır kurumu yapıp ahirete öyle giderdi, fethedilen yerlerde cami, külliye hastane yapıp gittiler Ecdâdımız, kültür müesseseleri kurdular. İnsan Rabbini ansın diye camisiz yer bırakmadılar.
Kanunî Süleymaniye Camiini yaptı. Rabbi’ne böyle bir armağan takdim etdi. ustalara tenbihatta bulundu Kimseden yardım kabul etmeyin"
Cami duvarları yükselirken mahzunca seyreden bir nine vardı. İnekleriyle geçinen bu kadın, Ey Allah’ım, Kanunî’ye servet verdin, malk-mülk verdin, Senin uğrunda cami yaptırıyor. Bu fakir kuluna bir şey vermedin; ne yapayım da, rızanı kazanayım. Benim elimden böyle işler gelmez. Elimden gelen, ustalara yoğurt ikram etmektir." der ve ustalara müracaat eder.

Onlar, padişahın izni olmadığını söylerler kadının ısrarıyla, yoğurdu yerler. Büyük hükümdar, rüyada, yaptığı işin mizanda tartıldığını görür. Terazinin bir kefesine Süleymaniye Camii, diğerine bir tas yoğurt konulmuş ve yoğurt, camiden ağır basmıştır. Sabah olur; Kanunî, ayakları titreyerek ustaların yanına gelir: "Ne yaptınız, kimden ne aldınız?" diye sorar. "Yaşlı ninenin yalvarıp yakarmalarına dayanamadık ve bir tas yoğurt aldık." derler. İşte, Süleymaniye’ye ağır basan yaşlı kadının bir tas yoğurdudur.

İngiliz elçisi Sir Flip Küri’nin pişmanlığı!

Ermeni olaylarında Sultan Abdülhamid’e rapor yazan ingiliz ve Türkiye aleyhinde teşebbüste bulunan ve İngiliz elçisi Sir Flip Küri İstanbul’dan gönderilecekti... padişahın huzuruna kabul olundu.Padişah elçiyi tutabilmek için gezinti teklif etti. Ermeni olaylarını anlattı elçi ingiliz sefaret tercümanına dedi ki:*Yazdığımız raporlarda, hata etmiş ve padişah hakkında iftiraya kadar gitmiş olduğumuzu anladım. müteessirim. bu hatayı tamire imkân yok! O, siyasî bir deha idi...
Evet, düşündürücü ve düşünülmesi gereken bir durum Sultan Abdülhamid gibi siyasî deha İngilizlere bile gerçeği anlatmasını biliyor ve onları yaptıklarına pişman kılabiliyordu. Ya şimdi?..




İngilizler ve yerli iş birlikçiler

Birinci Dünyâ Savaşı’nda İngilizler, İslâm dünyâsını parçalamak için câsusluk ve propagandaya girişdi. Hint Müslümanlarının dostluk ve bağlılıklarına mukâbil Arap dünyâsında çözülmeler başlamıştı. Arap liderlerine Osmanlı Devletinin yıkılmasıyla kurulacak devletlerden taçlar vadedilmekteydi...*
Sultan Reşâd Han sarsılan İslâm birliğini “Hilâfeti Türkler” etrâfında yeniden tesis için Şeyh Senûsî hazretlerini huzûra kabûl etti. Müslüman Âlemini dolaşarak Hilâfet etrafında bozulan birliği kurmasını ricâ etti. Müslümanların en fazla sözünü dinleyecekleri şahsiyet Şeyh Senûsî hazretleri idi. Şeyh hazretleri Sultana, Türk milletine hizmete hazır bulunduğunu bildirdi. Ancak tam bu sırada Sultan Reşâd Han vefât etti. Ve kaderde olanlar başa gelecekti...*

İslam ülkeleri içinde ve dışında Müslümanlar ile gayrimüslimler arasında çatışma çıkartmak Müslüman ve İslam birliğini zayıflatmak, her asırda İngilizlerin vazgeçmediği hedeflerdir. Müslümanların gelişme ve ilerlemeleri engellenecek ihtilaf ve geçimsizlik oluşturulacak birlik ortadan kaldırılacak. Müslümanların fikrî güçlerini, millî servet ve mâlî hazinelerini boşa harcatarak, gençlerin vatana millete hizmet etmelerini önlemek için “yerli işbirlikçileri” ile çalışan “İngiliz casusları”nın hâlâ faaliyette mi

Bayezîd Han ve “Yiğitbaşı”...

Sahte tarîkatleri duyan İkinci Bayezîd Han meclis kurdurdu. Bu mecliste şeyhlerin imtihana etti ve Kim hak kim batıl öğrenmek için Ahmed Şemseddîn hazretlerini Manisa’dan İstanbul’a dâvet etti. Ahmed Şemseddîn Sultan Bâyezîd hazretlerinin huzûruna çıktı ve Osmanlı Sultânının da hazır bulunduğu imtihan heyetine reislik etti.
Ahmed Şemseddîn hazretlerinin tuttuğu süzgeçten hak ve doğru rehberler rahatlıkla geçerken sahteleri tutuldu. mahcup ve perişan oldular. Tekkeleri kapatıldı men edildiler.*
Ahmed Şemseddîn hazretlerine, imtihan sırasında kemâl, dirâyet ve olgunluk sebebiyle “Yiğitbaşı” denildi. Pâdişâh çok hoşnut kaldı ve takdir etti büyük velîyi hediyeleri fakirlere dağıttı. İstanbul’da kalması tekliflerine rağmen, Manisa’ya döndü.

Bu hâdise dilden dile, yayıldı mübareğin ilminden istifade etmek isteyenler Manisa’ya akın etti
Ahmed Şemseddîn hazretleri arkasında yüzlerce talebe ve sekiz cilt eserle 1504 te sonsuzluk âlemine göçtü. Türbesi Manisa’da Seyyid Hoca Mahallesindedir. Zamanla yıkılan ve kaybolan dergahının yerine Yiğitbaşı vakfı tarafından mescid inşâ ettirilmiştir...
murataltug1985 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı




2007-2026 © Siyaset Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.


Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı