|
![]() |
#1 | |
![]() Alıntı:
AK Parti kadrolarının çekirdeğini oluşturan insanların Necmettin Erbakan ekolünde yetişmelerinin bazı avantajları olduğu gibi çok önemli bir dezavantajları da oldu: Devletçi zihniyet. AK Parti'yi kuran kadrolar maalesef ki Erbakan'ın devletçi zihniyetinin etkisi altında siyasi kimliklerini oluşturdular. Devletçilik ki en berbat şeylerden biridir. Temelden başlayalım: Niye bir devletimiz var? Bu kadar insan toplanıp niye devlet kurduk? Devlete gereksinimimiz var mı? Basitçe izah edeyim: Belli bir topluluk içinde yaşadığımız ve topluluk olarak bazı zorunlu ihtiyaçlarımız bulunduğu için zorunluluktan dolayı devlet kurduk. Mesela iç güvenlik ihtiyacı. Herhangi bir hırsızlık olayında vatandaşlar olarak hırsızı kendimiz yakalayıp kendimiz cezalandıramayacağımıza göre bunu bizim yerimize yapacak bir mekanizmaya ihtiyaç var; o da devlettir. Mesela dış güvenlik ihtiyacı. Herhangi bir düşman ülkenin Allah korusun ki ülkemize saldırması durumunda vatandaşlar olarak elimize tabanca tüfek alıp o düşman ülkeyle savaşamayız. Bunu bizim yerimize yapacak bir mekanizmaya ihtiyaç var; o da devlettir. Zorunluluklarımız olduğu ve zorunluluklarımızı bizim yerimize ancak devlet gibi bir mekanizma yerine getirebileceği için devletimiz var. Yani zorunluluklarımız olmasa devlet de olmayacak. Zorunluluklarımız ortadan kalkarsa devlet de ortadan kalkar. Devletin var olması şart değil. Peki ya, halkının olan ve halkına hizmet için var olan devlet, bir gün gelir de halkına savaş ilan ederse (28 Şubat döneminde olduğu gibi) ne yapılmalı? O devletle savaşılarak kendisine haddi bildirilmeli ve kendi halkının ve ülkesinin düşmanı olma zilletine düşmüş olan o devlet, halkına ve ülkesine düşman olmaktan vazgeçirilmeli. Müslüman Türk Milleti'nin, 28 Şubat 1997 Askerî Darbesine ve 28 Şubat sürecine verdiği tepki işte budur. Ülkesine ve milletine saldırarak gayrimeşru çizgiye düşmüş olan devlet, Türk Milleti'nin basiretli müdahalesiyle doğru yola çevrilmiş ve kendi halkına ve kendi ülkesine saldırmaktan men edilmiştir. JFK filminde geçen, aklımda kaldığı kadarıyla şöyle bir sözü hatırlıyorum: Bir vatanseverin en önemli görevi, ülkesini devletine karşı savunmaktır. Şimdi internetten baktım da bu sözü söyleyen kişi Edward Abbey isimli biriymiş ve o söz de şöyleymiş: Bir vatansever her zaman ülkesini hükümetine karşı korumaya hazır olmalıdır. AK Parti'nin bazı devletçi uygulamalarına ben de karşıyım. Dershaneler meselesinde baştan beri tavrımı koydum ve dershanelerin zorla kapatılmalarının doğru olmadığını dile getirdim. Dershanelerin zorla kapatılması benim demokrasi anlayışıma ters. İsteyen istediği dershaneyi açar, isteyen kişi de parasını verir ve orada ders görür, istemeyen kişi de dershaneye gitmez, hem ders almaz hem de para ödemez. AK Parti genel politika olarak her şeyi devletin öncülüğünde ve etkinliği altında yapmaya çalışıyor. Ben ise daha çok özel teşebbüs yanlısı ve daha özgürlükçüyüm. Bugün böyle yapıyorsun, her şeyi devletin etkisi altına alıyorsun iyi de, yarın bir gün devlet, tıpkı 28 Şubat sürecinde olduğu gibi yine kötülerin eline geçerse ne yapacağız, ne yapılacak? Kapsamını genişletmiş, alanını büyütmüş güçlü bir devlet kötülerin eline geçerse; halkına, masumlara, gariplere ne büyük zulümler yapabilir maazallah. Evet, Erdoğan'ın mizacından kaynaklanan belirli bir otoriterleşme var. Bunu kabul ediyorum. Ayrıca bu otoriterleşmede Erbakan ekolünün de etkisinin olduğu kanaatindeyim. Lakin bunun büyütülecek kadar derin bir otoriterleşme olmadığı açıktır. Erdoğan, bir Putin kadar otoriter değil. Türkiye'nin genelinde baskıcı bir ortam yok. Türkiye'nin temel meselesi demokrasi ve özgürlüktür. İnsanlar demokrasiyi ve özgürlükleri içlerine sindirdiklerinde hem daha hoşgörülü hem daha gelişmiş hem de daha müreffeh bir toplum olacağız inşaallah. Türkiye'de özellikle laik kesimde hem demokrasiyi hem de özgürlüğü içine sindirememe sorunu var. Yerel seçimde bazı illeri AK Parti, CHP'den, bazı illeri de CHP, AK Parti'den aldı. Bu, demokrasinin güzelliğidir. Yarın bir gün AK Parti iktidardan düşüp ana muhalefet partisi olabilir ki, normaldir. Daha sonraki bir seçimde de tekrar iktidara gelebilir; bu da normaldir. Mahkeme kadıya mülk değil. Laik kesim hazımsızlık sorunu yaşıyor; iktidara gelemedikçe azgınlaşıp sağa sola saldırıyor. Demokrasilerde iktidarları millet belirler. Laik kesimin buna saygı göstermesi gerekiyor. Başka yolu yok; laik kesim ya serbest ve demokratik genel seçimlerle iktidara gelecek ya da hep muhalefet olarak kalacak. Laik kesim eninde sonunda şunu anlamak zorunda: 4 askerî darbe yaptılar da ne oldu?! Sağcı sayısı mı azaldı?! Milletin sağ partilere % 70'lere varan oranlardaki oy desteği mi azaldı?! Laik kesimin, iktidar hırsı için ülkede gerginlik çıkarmasına hem gerek yok hem de çıkarabileceği gerginlikler sonuç alıcı değil. Laik kesim, olayı en aşırı noktaya götürse de yine sonuç alamaz. Mesela diyelim ki laik kesim azdı azdı ve ülkeyi Allah korusun ki iç savaşa götürdü. İç savaş sonrası ne olacak ki?! Ülkenin iktidarını yine millet belirleyecek. Laik kesimin şunu mutlaka anlaması gerekiyor: Ne yaparlarsa yapsınlar milletten kurtuluş ve kaçış yok ve milletin onayı dışında elde edebilecekleri bir iktidar yok!
![]() Konu Cihannur tarafından (12-07-2014 Saat 06:25 ) değiştirilmiştir.. |
||
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() "Türkiye'nin istikrarını tehlikeye atabilecek uygulama" AKP öncesi %10 barajını kaldırmamak ama AKP iktidarında ise %10 barajını kaldırmaktır herhalde
![]() Nitekim AKP baraja karşı idi ve barajı kaldırmayı vaat ediyordu ama iktidar oldu, 13 sene geçti ve baraj hala duruyor. Darbecilerin getirdiği 30 senelik %10 barajın ekmeğini en çok 13 senelik iktidar olan AKP yemiştir! Siyasetçinin lafına değil eylemine bakılır. Bu dünyada siyasetçinin lafına bakıp da eylemini beklemek ahmaklıktır. Hele hele 13 sene beklemek. |
|
![]() |
![]() |
#3 | ||
![]() Alıntı:
Alıntı:
% 10 seçim barajı kaldırısın diyorsunuz. Evet, ben de % 10'luk seçim barajının kaldırılmasını ama mevcut seçim sistemimizin 2 Turlu Dar Bölgeli Seçim Sistemine dönüştürülmesiyle kaldırılmasını istiyorum. Yoksa mevcut sistem devam ederken % 10 seçim barajının kaldırılmasına şiddetle karşıyım ki, çünkü böyle bir uygulama Türkiye'ye büyük bir kötülük yapamak olur ve Türkiye'yi, Allah korusun ki 1970'li ya da 1990'lı yıllardaki koalisyon hükümetleri dönemlerindeki gibi istikrarsız koalisyon hükümetleri dönemlerine döndürebilir. Siyasi ve ekonomik istikrarsızlığın hüküm sürdüğü 1970'li yıllarda (1 Ocak 1970 - 31 Aralık 1979 tarihleri arasında) Türkiye'de kaç hükümetin kurulduğunu biliyor musunuz? Tam 12 hükümet.... Türkiye'de 1970'li yıllarda tam 12 hükümet kuruldu. Bu demektir 1970'li yıllarda bir hükümetin ortalama ömrü 1 seneyi bile bulmadı. Tam bir istikrarsızlık dönemi... Bu istikrarsızlık dönemi 12 Eylül 1980 askerî darbesiyle son buldu. Siyasi ve ekonomik istikrarsızlığın hüküm sürdüğü 1990'lı yıllarda (1 Ocak 1990 - 31 Aralık 1999 tarihleri arasında) Türkiye'de kaç hükümetin kurulduğunu biliyor musunuz? Tam 10 hükümet... Türkiye'de 1990'lı yıllarda tam 10 hükümet kuruldu. Bu demektir 1990'lı yıllarda bir hükümetin ortalama ömrü 1 sene kadardı. Bu istikrarsızlık döneminin sonu da 3 Kasım 2002 Anadolu İhtilali olarak adlandırılan AK Parti'nin tek başına iktidara gelmesiyle son buldu. Peki ya, siyasi ve ekonomik istikrarın hüküm sürdüğü 2000'li yıllarda (1 Ocak 2000 - 31 Aralık 2009 tarihleri arasında) Türkiye'de kaç hükümetin kurulduğunu biliyor musunuz? Sadece 3 hükümet... Türkiye'de AK Parti'nin iktidarda bulunduğu 2000'li yıllarda sadece 3 hükümet kuruldu. Aslında normalde 2 hükümet kurulması gerekiyordu; ama AK Parti'nin Kurucu Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, YSK tarafından; siyasi, hukuk dışı ve gayrimeşru bir kararla genel seçime sokulmayınca AK Parti'nin 2. adamı olan Abdullah Gül, hükümet kurarak 4 ay kadar Başbakanlık görevinde bulunmak durumunda kaldı. Görüyorsunuz değil mi 1970'li ve 1990'lı yıllardaki siyasi ve ekonomik istikrarsızlığın nasıl zararlı olduğunu ve ortalaması 1 yıl kadar olan (1990'lı yıllar) ve ortalaması 1 yılı bile bulmayan (1970'li yıllar) istikrarsız hükümetlerin kurulmaları sonucunda Türkiye'nin ve Türk Milleti'nin ne kadar istikrarsız ve kötü günler yaşadığını... Mevcut seçim sistemi değiştirilmeden sadece % 10'luk seçim barajının kaldırılarak Türkiye'nin siyasi ve ekonomik istikrarsızlıklar ve krizler yaşadığı 1970'li ya da 1990'lı yıllara dönmesini mi istiyorsunuz? Çünkü mevcut seçim sistemi değişmeden sadece % 10'luk barajı kaldırmak bir süre sonra büyük ihtimalle böyle sonuçlara yol açacaktır maazallah. AK Parti'nin oylarının % 37'ye düştüğü meselesine gelince... Ben size, Büyük Türkiye'den bahsediyorum, siz bana, AK Parti'nin oylarının % 37'ye düştüğünden bahsediyorsunuz. Türkiye'nin, 2013 yılında, IMF'ye olan borcunu sıfırlamış olması siz hiç mi heyecanlandırmıyor? Türkiye'nin, 2013 yılında dış yardımda toplam miktarda ABD ve Birleşik Krallık'tan sonra dünyada 3. sırada yer almış olması, milli gelirine göre yardımda ise dünyada 1. sırada yer alarak dünyanın en cömert ülkesi olmuş olması sizi hiç mi heyecanlandırmıyor? Türkiye'nin, milyonlarca dar gelirli vatandaşına gıda ve kömür yardımlarında bulunuyor olması, bazı dar gelirli vatandaşlarına da nakdî yardımlarda bulunuyor olması siz hiç mi heyecanlandırmıyor? AK Parti iktidarının dikmiş olduğu milyarlarca ağaç sizi hiç mi heyecanlandırmıyor? Marmaray sizi mi hiç mi heyecanlandırmıyor? İstanbul-Ankara hızlı treninin hizmete açılmış olması sizi hiç mi heyecanlandırmıyor? AK Parti'nin bu ve benzeri olağanüstü ve muhteşem hizmetleri sizi hiç mi heyecanladırmıyor? AK Parti % 37'ye düşmüş olsa ne olacak ki sanki! Bu durumda dahi asıl kazanan AK Parti olacaktır. Niye mi böyle söylüyorum? Kısaca açıklayayım: SONAR'ın o son anketine göre; AK Parti % 37, CHP % 27, MHP % 17, Anadolu Partisi % 8 ve HDP de % 7 oranında görünüyor. Diyelim ki 2015 Genel Seçiminde buna benzer bir sonuç çıktı ve CHP-MHP koalisyonu ya da Anadolu Partisi de % 10'luk barajı aştı ve CHP-MHP-Anadolu Partisi koalisyonu (2. Anasol-M Hükümeti) kuruldu. Bu durumda Türkiye, CHP-MHP'nin ya da CHP-MHP-Anadolu Partisi'nin kuracağı zayıf bir koalisyon hükümetiyle yönetilecektir. AK Parti ise çok güçlü bir ana muhalefet partisi olarak muhalefette bulunacaktır. Ve büyük ihtimalle de CHP-MHP koalisyonu ya da 2. Anasol-M Hükümeti, 1. Anasol-M Hükümeti'nin yaptığı gibi Türkiye'yi kötü yönetecektir. Ana muhalefet partisi olarak ise, iktidarında Türkiye'yi çok iyi yönetmiş ve Türkiye'ye ve Türk Milleti'ne olağanüstü ve muhteşem hizmetlerde bulunmuş olan AK Parti bulunacaktır. Böyle bir durumda kazanan yine AK Parti olacaktır. Çünkü 2019 Genel Seçiminde milletimiz büyük ihtimalle, başarısız olan CHP-MHP koalisyonunu ya da başarısız olan 2. Anasol-M Hükümetini cezalandıracak ve AK Parti'yi belki % 50 oyla belki de % 50'nin üzerinde bir oyla hem de belki de anayasayı bile değiştirebilecek çoğunlukla iktidara getirebilecektir. Yani AK Parti her hâlükârda kazanıyor ve muhalefet ise ne yaparsa yapsın hep kaybediyor; ne yapsak acaba?! ![]() Konu Cihannur tarafından (12-13-2014 Saat 05:26 ) değiştirilmiştir.. |
|||
![]() |
![]() |
#4 |
![]() Aha, ona varım işte. Çünkü bu uydurduğun senaryo gerçekleşirse AKP içindeki hırsızlar, rantçılar, baskıcılar, şerefsizler ayıklanmış olacak, kısaca AKP aklanmış olacak ve aklanmış bir şekilde tekrar iktidar olacak ve temiz bir şekilde yoluna devam edecek. Bir de hizmetlerini örtü olarak kullanırken buna karşı çıkanların da hain ilan edilmesi ve "sen ülke geri mi gitsin istiyorsun" gibi imaların kullanılması!
Konu Cihannur tarafından (12-13-2014 Saat 19:22 ) değiştirilmiştir.. Sebep: Hakaret. |
|
![]() |
![]() |
#5 | |
![]() Alıntı:
Konu Cihannur tarafından (12-15-2014 Saat 23:49 ) değiştirilmiştir.. Sebep: Hakaret. |
||
![]() |
![]() |
#6 |
![]() AK Parti zaten tertemiz-ak bir siyasi partidir Allah'a şükürler olsun. AK Parti ak olduğu için aklanmaya ihtiyacı yoktur.
Kara olan ise; CHP, Çankaya'nın Yamyamları, CHP'li yamyamlardır. Kara olan, yolsuzluktan dolayı ihraç ettiği Biçare Sarıgül'ü tekrar partiye alıp utanmadan sıkılmadan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na aday gösteren CHP'dir. CHP, bu adam yolsuz diye Biçare Sarıgül'ü partiden attı; daha sonra da âdeta, 'gidin bu yolsuza oy verin' dercesine Biçare Sarıgül için oy istedi. Adama sorarlar: "Madem Biçare Sarıgül yolsuz; sen bu şahsın yolsuz olduğunu söyleyerek partinden attın; şimdi ne oldu da hangi yüzle, yolsuz diye partinden attığın Biçare Sarıgül için oy istiyorsun?" Bu hiç unutulmayacak! Kara CHP'nin yolsuzluktan dolayı partisinden attığı Biçare Sarıgül'ü tekrar partiye geri alarak İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na aday göstererek ilkesizliğin dibine vurması hiç unutulmayacak inşaallah. Mevcut seçim sistemi değiştirilmeden sadece % 10'luk seçim barajının kaldırılmasının Türkiye'yi büyük ihtimalle 1970'li ve 1990'lı yıllardaki gibi siyasi ve ekonomik istikrarsızlığın hüküm sürdüğü karanlık günlere döndüreceği açıktır. Bunu görüp anlamak için üstün zekâlı olmak gerekmez, orta zekâlı olmak yeterlidir. Bakın ben de % 10'luk seçim barajının kaldırılmasından yanayım ve % 10 seçim barajının demokrasiye aykırı olduğunu ve bir demokratın % 10'luk barajı hiçbir şekilde savunamayacağını söylüyorum. Ama mevcut seçim sistemi aynen devam ederken sadece % 10'luk seçim barajının kaldırılarak Türkiye'nin 1970'li ve 1990'lı yıllardaki gibi siyasi ve ekonomik istikrarsızlığın hüküm süreceği karanlık günlere döndürülmesine kesinlikle karşıyım. Sanırım siz de böyle bir şeyi istemezsiniz. Eleştirimi yapıyorum ve % 10 seçim barajı tamamen kaldırılsın diyorum ve çözümü de söylüyorum: 2 Turlu Dar Bölgeli Barajsız Seçim Sistemi. Daha önce de söylediğim gibi, dar bölgeyi ve barajsız seçim sistemini getirirsin ve böylelikle temsilde adaleti büyük ölçüde sağlarsın, seçim sistemini 2 turlu yaparak da yönetimde istikrarı sağlarsın. 2 Turlu Dar Bölgeli Barajsız Seçim Sisteminin önemli bir avantajı da şudur: Mevcut sistemimizde sağın büyük partileri ile sağın küçük partileri arasında, solun büyük partileri ile solun küçük partileri arasında istenilmediği hâlde gerginlikler, çekişmeler yaşanmaktadır. Mesela sağın büyük partisi AK Parti, sağın küçük partileri ve AK Parti'nin 'kardeş partileri' diyebileceğimiz Saadet Partisi ve Büyük Birlik Partisi arasında gerginlik ve çekişme yaşanmaktadır. AK Parti; Saadet Partisi ile Büyük Birlik Partisi'ne oylarımı bölüyorlar diye bakmakta, Saadet Partisi ile Büyük Birlik Partisi de AK Parti'ye, % 10'luk seçim barajı olduğu için bizim partilerimize gelmesi gereken oylar, oylar bölünmesin diye AK Parti'ye gidiyor diye bakmaktalar. Aynı şeyi solun büyük partisi CHP ve solun küçük partileri ve CHP'nin 'kardeş partileri' diyebileceğimiz DSP ve yeni kurulmuş olan Anadolu Partisi için de söyleyebiliriz. 2 Turlu Dar Bölgeli Barajsız Seçim Sistemine geçersek, oy bölünme korkusu olmadan seçimin ilk turunda herkes ilk tercihi olan siyasi partiye rahatlıkla oy kullanabilir. Mesela böyle bir durumla önümüzdeki seçime gidilse ilk turda şöyle bir sonuç çıkabilir: AK Parti % 43, CHP % 18, MHP % 12, HDP: % 6, Saadet Partisi % 5, Anadolu Partisi % 4, Büyük Birlik Partisi % 3, DSP % 2, Diğer: % 6. Seçimin ikinci turunda ise sağın küçük partilerinin oylarının büyük çoğunluğu AK Parti'ye, solun küçük partilerinin oylarının büyük çoğunluğu ise CHP'ye yönelebilir ve mesela 2. turda AK Parti % 65, CHP ise % 35 oranında oy alabilir. Böylelikle hem sağın hem de solun küçük partileri TBMM'de temsil edilebilme ve seslerini orada da duyurabilme imkânına kavuşurlar ve temsilde adalet ilkesi büyük ölçüde sağlanmış olur; iktidara ise büyük ihtimalle sağın büyük partisi ya da solun büyük partisi tek başına gelebilir ve böylelikle yönetimde istikrar ilkesi de sağlanmış olur. Konu Cihannur tarafından (12-13-2014 Saat 20:56 ) değiştirilmiştir.. |
|
![]() |
![]() |
#7 |
![]() Cihannur, Allah'a inanırken şüphe duymayacaksın insanlara inanırken değil! Hele hele siyasetçilere hiç değil.
Doğru yolda gidenler masumiyetini kaybetti. Siyaset, kavga, gürültü, dedikodu, alavere-dalavere masumiyeti kaybettirir. İşte bu yüzden de Şeb-i Arus töreninde bu insanlar konuşma yapınca bana samimi gelmiyor. Bütün gün hakaret et, kavga et sonra gel Hz. Mevlana'yı an ve hoşgörüden bahset. |
|
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|