Siyaset Forum - Siyasetin Kalbi
Haberler Dünyadan ve Ülkemizden son dakika haberler burada.



Cevapla
Seçenekler
 
Alt 11-11-2008, 19:40   #1
Kullanıcı Adı
Hüdaverdi
Standart Yavuz Sultan Selim'e dil uzattı!


Yavuz Sultan Selim'e, Yaşar Nuri Öztürk'ten sonra bir saldırı daha.Vatan yazarı Kırıkkanat,tarihi gerçekleri bakın nasıl çarpıttı?

Dönekler dönmeyenleri ezerken...


Aleviler Ankara’ya yürüdü. Sıhhiye Meydanı’nı dolduran yüz bin Alevi, alana giremeyen on binlerce ‘can’ eşliğindeydi.

‘Alevi Bektaşi Federasyonu önderliğinde, zorunlu din derslerinin kaldırılmasını, Diyanet İşleri’nin kapatılmasını ve Madımak’ın müze olmasını talep ettiler’ diye yazdı gazeteler, gösterdi televizyonlar.

1980’den beri, Alevi çocuklara Sünnilik zorla öğretiliyor bu devletin okullarında. Ermeni, Rum ve Yahudi öğrenciler bir süre önce sıyırdı yakayı bu insan hakları ihlalinden, Aleviler ‘bizdensiniz’e kurban gitti, cebren Sünni Diyanet İşleri’nin baskısı altında tutuluyorlar.

Sivas’taki uğursuz katliam mekânı Madımak Oteli’nde, bırakın Alevilerden bir özür, ölenlere saygı makamında müze yapılmak, katliam yangınını övercesine ‘kebapçı’ açıldı!

Zaten Türkiye’deki tarih, insanlık ve ahlak yozlaşmasının ayıplı hukuku da Madımak katliamının ‘bulunamayan’ sanıklarını zaman aşımından kurtarmaya hazırlanıyor!

Aleviler, bin yıldır yaşadıkları (ve zaten fethettikleri) bu topraklarda, kul değil yurttaş oldukları için mi, yoksa Atatürkçü ve laik oldukları için mi ‘parya’ muamelesi görüyor?

***


Alevilik, Türkçe dilini ve Şaman geleneğini yadsımadan İslamiyeti kabul eden Türklerdir. Başka bir deyişle, bunca yıldır cahil mi cahil, dolayısıyla güdük ırkçı, çapsız faşist, ayrımcı, kadın düşmanı gericilerin ve dincilerin elbette ki yanlış yerde aradıkları gerçek Türk İslam sentezi, Aleviliktir.

Aleviler, İslamiyet’e Türklüğünü vermeyen, İslamiyet’i Türkleştiren ve zaten Türkçeleştiren, geldiği geleneklerle vardığı görenekleri birleştirip köklerinden kopmadan devinime uğrayan Anadolu fatihleridir!

Aleviler, Türk kimliğini ve dilini, İslamiyet köprüsünden ‘Araplaştırmadan’ geçirmeyi başaran toplumdur.

Anadolu’nun Türk boyları denilen göçerler tarafından fethi, tarihte uzun bir zaman dilimine yayılır. Selçuklu’dan Osmanlı egemenliğinin ortalarına kadar, Anadolu’da pek çok dinden önemli nüfus toplulukları vardır ve Yavuz Selim’e kadar fethedilen topraklardaki Türk tebaa, büyük ölçüde Alevi Türkmenlerdir.

Öğrenmeyen çok, gizleyen resmi tarih, ama bilen de var ve ilk söyleyen ben değilim: Osmanlı devletinin resmi dini, Hicaz’ın fethine kadar Alevi Bektaşilik’ti. Osmanlı İmparatorluğu’nun askeri gücü yeniçeri ordusunun Bektaşi Ocağı olması, herhalde rastlantı değildir!

Yavuz Selim, kendi saltanatından çok Tebriz’de Batıni Türklerinin kurduğu Safavi devleti ve bugün Alevilerin yedi ulusundan biri sayılan Şah İsmail’e karşı kazandığı Çaldıran Savaşı’ndan öteye, Anadolu’da Alevi kıyımı başlatmış ve bu kıyımın gerek artçı katliamları, gerekse kültürel baskısı bugün de sürmektedir.

Alevi kıyımı, öylesine hunhar ve uzun bir tarih sürecine yayılmıştır ki, bugünün terminolojisindeki karşılığı ‘soykırım’ olmalıdır.

Yavuz Selim, soykırım sürerken Osmanlı’nın Alevi Bektaşiliği olan devlet dinini de 1517’den öteye Sünni olarak değiştirmiştir. Anadolu halkı, fermanla, tehditle, zorbalık kullanarak Sünnileştirilmiştir.


Başka bir deyişle Aleviler, dilinden de dininden de devlet sopasıyla dönmeyen, gerçek Türklerdir.

Bunun için Atatürkçüdürler. Ve Türkiye Cumhuriyeti de aradığı Türkçeyi ve Türklük kavramını, onların yaşattığı değerlerde, onların yitirmediği kültürde bulmuştur!

1519’da başlayan Celali İsyanları, Alevi Türklerin, sadece Osmanlı’ya karşı değil, Araplaşan Osmanlı’ya, dilini Arapça, Farsça karışımı bir çorbaya çeviren ‘döneklere’ karşı isyanlarıdır.

***


Yüz bin camiye karşı sayısı bini bulmayan Cemevlerini ibadethane saymayan ‘sünni devlet’ zihniyetinin arkasında işte bu tarih var.

1517’ten beri dönekler, dönmeyenlere zulmediyorlar hâlâ!

Sorun, Araplaşan Türklerle, Türklüğünü koruyan Aleviler arasında.

Sorun, Türkçeleştirilen İslamiyet’le, Arap İslamiyetine biat edenler arasında.

Söyleyecek çok sözüm var bu konuda. Hem sizlere anlatacağım, hem de kitap yazacağım.

MİNE G.KIRIKKANAT-VATAN

 

  Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Alt 11-11-2008, 19:47   #2
Kullanıcı Adı
Hüdaverdi
Standart
Merak ettim bu kadının arkasında kim var ? Hangi alevi derneği veya fedarasyonu ?
Veya hangi alevi olduğunu söyleyip aslı ateist olan ? Satanist,sosyalist,komünist,islamla alakası olmayan hergangibiri ?

Bu aleviler o kadar 2 yüzlü,o kadar şereften yoksunlar ki,bunlara inat Mıadımak oteli altındaki lokantaya gidip et yemek en büyük arzum.
Umarım askere Sivas'a giderim.

Son 2 gündür tartıştığım alevilerin çoğu ne alevilikten anlıyor,ne de aleviliğin ne olduğunu biliyorlar.Sıkıştıklarında tek gördüğüm küfür,hakaret.Alevilerin 3 şartından birisi diline hakim olmak,bunlarda ne dil kalmış,ne edep,ne inanç.

Gelsinler camiye.Deist -dinsiz- gibi davranmakla,sol yumruklarını kaldırmakla,ateistleri komünistleri pkklıları aralarına almakla hiç bir istekleri gerçekleşmedi gerçekleşmeyecekte.

İt ürür kervan yürü ;)
  Alıntı ile Cevapla
Alt 11-11-2008, 20:07   #3
Kullanıcı Adı
FarukARSLAN.
Standart
Cumhuriyet tarihinin ilk yıllarından beri aynı yemeği öne sürüp sürüp durmuşlar. Bir de soykırım diyorlar düşünebiliyor musunuz!

Ermeniler bile daha yücedir bunlardan, ata kıblegahına tükürmekten başka birşey bilmiyorlar..

Buyrun Mustafa Armağan'ın bu bilgisiz belgesiz mahluklara çok önceki bi makalesiyle yanıtı:


Yavuz, 40 bin Alevi’yi kesti mi?

Tarihi bir türlü siyasetten ayrı ele almayı beceremiyoruz. Tarih, siyasetin yakasından düşmediği sürece de, kafalarımızdaki savaş ve karanlık devam edecek gibi görünüyor. Neden mi söylüyorum bunları?
Hatırlarsanız geçen hafta yeni bir ezber bozma girişiminde bulunmuş ve o “küçük fil”imizi tarihin zücaciye dükkânına Kasr-ı Şirin kapısından salmıştık. Demiştik ki, siyasetçilerimiz Kasr-ı Şirin’den beri İran sınırımızın değişmediğini, hatta İran’la 400 yıldır dost olduğumuzu söylüyorlar, halbuki bu tarihen yanlış bir bilgi.

‘Vay efendim sen ne demek istiyorsun?’ Ne Bush’un yardakçısı olmadığım kaldı, ne İran’a saldırmak için diş bileyen kesime top toplayıcılığı yaptığım.

Eğer yazımdan ille de bir siyasî sonuç çıkarılacaksa, bu çürük iddiamız karşısında Bush’un eli armut toplamayan ‘tarihçileri’ de kalkıp, ‘Bakın, Kasr-ı Şirin’den bu yana İran’la en az 10 kez savaşmışsınız, sınırlarınızda delinmedik nokta kalmamış, bir kere daha delinse ne lazım gelir?’ deseler ve bizi kendi silahımızla vurmaya kalksalar ne diyeceğiz? Bu işleri tarihçilere bırakalım mı?

Yıllar önce Bakü’de bir müzeyi geziyoruz. Adının İrade olduğunu öğrendiğimiz hanım rehberimiz Şah İsmail’in Çaldıran savaşını Osmanlı topları yüzünden kaybettiğini ağlamaklı bir tonda anlatıyor. Besbelli hayranı olduğu Şah İsmail Çaldıran’da bir duvar teşkil eden toplarımızı geçemeyince hiddetinden kılıcıyla topun ağzına öyle bir vurmuş ki, tuncu paramparça etmiş!

Burada efsanenin kendisine takılmayın derim. “Türk” olduğunu düşündüğümüz Azeri kardeşlerimizin bu savaşta Şah İsmail’in ordusunda saf tutmaları ve Yavuz’u saldırgan bir işgalci olarak görmeleriydi beni asıl şaşırtan.

Bir de özellikle bazı Osmanlı karşıtı kesimlerin dillerine doladıkları ve maalesef İsmail Hami Danişmend gibi ateşli Osmanlı yanlısı ‘Sünniler’in de Şii-Alevi husumetlerinden ötürü köpürttükleri ‘Yavuz’un 40 bin Alevi’yi kestiği’ söylentisi var. Ne yalan söyleyeyim, her iki kamp da bu tehlikeli ateşe odun taşımakta fevkalade mahirler. Halbuki Fethullah Gülen hocaefendinin yakınlarda yaptığı ‘mum söndü iftirası’ hakkında sağduyuya çağıran konuşmasını okusalar, bu meseleye nasıl bir denge bilinciyle yaklaşacaklarına dair değerli ipuçlarını yakalayabilirlerdi.

Yavuz Sultan Selim, Doğu’da namağlup unvanına sahip Şah İsmail’in adamlarının Tokat’ı ele geçirip kendi adına hutbe okuttuğu, hatta Kütahya önlerine kadar geldiği, Bursa’yı tehdit ettiği ve Rumeli’deki kardeşleriyle buluşmalarına ramak kaldıkları bir ortamda tahta çıkmış buldu kendisini. Üstelik de bir Osmanlı şehzadesi olan yeğeni Murad, Şiiliği kabul etmiş ve Şah İsmail’in yanına kaçmıştı. Yani Safevi etkisi, bırakın halka yayılmayı, bizzat saraya kadar girmişti.

Burada özellikle belirtmek istiyorum ki, Yavuz’un birinci sorunu, bir inanç olarak Alevilik değil, Fransız tarihçi Jean-Louis Bacque-Grammont’un akıl dolu deyişiyle, Safevi Devleti’nin Anadolu’daki Alevileri ‘beşinci kol’, yani istihbarat unsuru olarak, daha da önemlisi, devleti yıkacak tertipler içine girecek potansiyel bir işbirlikçi güç olarak kullanmaya kalkmasıydı. Şah İsmail’in gerçek niyetinin Osmanlı’yı Şiî bir devlete dönüştürerek bir darbede başına geçmek olduğuna ve bu uğurda çalıştığına dair güçlü kanıtlar bulunuyor. Nitekim 1511 Nisan-Temmuz aylarında Bursa’dan Antalya ve Kayseri’ye kadar yayılan, Anadolu’nun büyük bölümünün yakılıp yıkılmasına ve 50 bin insanın ölümüne yol açan Şahkulu isyanı da gerçek bir ders olmuştur Yavuz’a.

Anadolu’daki Aleviler ya İran’a göç edip Şah İsmail’in saflarına katılıyor veya muhtemel bir Anadolu seferinde ona destek vereceklerine dair işaretler veriyorlardı. Osmanlı Devleti’nin 1402’de içine yuvarlandığı fetret devri yeniden yaşanacak mıydı? Bu soru, 112 yıldır hiç bu kadar sarsıcı olmamıştı.

Bunun üzerine Yavuz, hem İran’a insan kaynağı sağlayan göçü önlemek, hem de Safeviler üzerine düzenleyeceği seferde arkasını sağlama almak için Mustafa Akdağ’ın deyişiyle, “Şah İsmail’e bağlılıkları, sadece dinî bir inanç olma çizgisini aşarak, para yardımı, asker olarak gidip ordusuna katılma, Kızılbaşlık propagandası yapmak ve şaha casusluk etmek gibi yollarla hizmet ettikleri sabit olanlar hakkında kovuşturma başlattı”. Bu kovuşturmanın bir tür fişlemeye dönüştüğünü biliyoruz. Tutulan defterlere yukarıdaki eylemlere karışmış 40 bin Kızılbaş’ın adının geçirildiğini, bunların tutuklanıp sorguya çekildiklerini biliyoruz. Suçlu bulunanlar elbette idam veya hapisle cezalandırılmıştır. Ancak bu kovuşturma sonunda ne kadarının idam edildiğini, ne kadarının hapse atıldığını veya sürgüne gönderilip serbest bırakıldığını bilmiyoruz.

İşte o 40 bin kişi, bu kovuşturma maksadıyla fişlenen ve yakalanan casuslar, düşmana yardım ve yataklık yapanlar, daha önce Şah İsmail’in ordusunda savaşmış olanlar, propagandasını yapanlardı. Ve hepsinin öldürüldüğüne dair en ufak bir kanıt olmadığını ben değil, yine Bacque-Grammont söylüyor:

“Göründüğü kadarıyla, bu “büyücü avı”, özellikle olaylara bulaşan tımar sahiplerini yerlerinden atmak ve bilinen elebaşıları öldürmekten ibaret kaldı. 1513 ya da 1514’te olan 40.000 sapkının kırılması efsanesinin destekleyen hiçbir kanıt yok elimizde; sayılar karşısında doğulu baş dönmesiyle alabildiğine damgalı görünüyor bu.” (Bkz. Ed.: Robert Mantran, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, I, Cem Yay. 1995, s. 173)

40 bin aileyi, yani ortalama 200 bin nüfusu ilgilendiren böylesine büyük çaplı bir ‘katliam’ın belgelere de bir şekilde yansıması gerekmiyor muydu? İşte Alevi kökenli olduğu bilinen tarihçi Mustafa Akdağ, “Yavuz Selim’in o zaman, Kızılbaş mezhepli 40 bin kişi öldürttüğü hakkında tarihlere geçmiş bir rivayet vardır… Ancak, biz bunu pek şişirilmiş bir sayı bulmaktayız. Çünkü, bu Padişah devrine ait pek çok mahkeme defterleri hâlâ elimizdedir. Bunlar üzerinde yaptığımız araştırmalarda, bu çapta kitle idamlarına rastlayamadık. Eğer öyle kanlı bir olay geçseydi, bu defterlerde yer alması zorunlu idi.” sözleriyle bu balonu patlatıyor. (Türkiye’nin İktisadî ve İçtimaî Tarihi, 2, Tekin Yay., 1979, s. 154)

Düzeltiyorum: Tarih ne çekmişse siyasetten ve efsanelerden çekmiştir.



Mustafa Armağan
FarukARSLAN. isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 11-11-2008, 20:24   #4
Kullanıcı Adı
Efkâr-ı Mütemadi
Standart
ya bir kere bunlar anlam karmaşasına düşmüşler.
Soykırım 2. dünya savaşından sonra ortaya çıkmış bir kavramdır ve anlamı da sistemli bir şekilde yok ediştir... Yavaş yavaş ve sistemli bir şekilde bir ırkı tamamen yok etmektir..
Efkâr-ı Mütemadi isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 11-11-2008, 20:26   #5
Kullanıcı Adı
Gölge
Standart
Birkere İslamda zorbalık denen bişe yoktur... 2. si Aleviler kendine Müslüman diyolarsa neden Kuran-ı Kerimi hiçe sayıyolar...

bu kadın aklınca bizi kandıracağını zannediyor... Dünyaya Yavuz Sultan Selim gibi insan sayılı gelmiştir.. kalkmış bide dil uzatıyor cahil kadın dil uzattıklarına kurban olasın sen vatan gazetesinin maşası ülkeyi sizin gibi kendini köşe yazarı zannedenler bölüyorlar ilk başta canınız cehenneme ....
Gölge isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler
Stil

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı




2007-2026 © Siyaset Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.


Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı