|
![]() |
#1 | |
![]() Alıntı:
İyi niyetli biri olduğunu düşünsemde(Ahmed Hulusi) İslam cahili olduğu kanaatini taşırım ! İman kazandırıyorsa mantığına yakınlık gösterirdim ! Lakin daha zararlı zehirlerle İslam'ın farklı bir mantığı çıktığında Hakiki Kur'an ve sünnete mücadele tarzına dönüştüğünde Yarardan çok zararı olduğunu görmek için Alim olmaya gerek yoktur naçizane !
![]() |
||
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 | |
![]() Alıntı:
Bakın sırayla cevaplandırayım şimdi: Hakiki tasavvuftan değil de Ahmed Hulûsi'den ilerleyelim ki ben hiçbirinde şeriata bir terslik görmedim... Ahmed Hulûsi tesettürün şart/farz olduğunu söyler kitaplarında her ne kadar modern görünüşlü ve kendisini dinlemeye giden insanlar açık olsa da işin aslı budur. Kendi eşinin Kur'ân'ı okuduğunu ve tesettürün farz olduğunu gördükten sonra da kapandığını söylemektedir ve kendisinin hiç karışmadığını söylemektedir. Ahmed Hulûsi de böyle inanmaktadır. Fakat o şöyle bir şey demektedir. Bir kadın tesettür takmayabilir, kimsenin karışmaya hakkı yoktur fakat tesettür takmayan bir kadın bunun sonucunu kendisi yaşayacaktır. Yani ne yaparsan kendine! Tesettür teklif edilmiştir, yapmayan kendi bilir diyor. Ayrıca hacc konusunda kapanmak konusunda çekinen kadınlara da demektedir ki, illa hacdan sonra kapanmak zorundayız o yüzden çok sonra giderim diye düşünmeyin, hacca gidin erkenden döndüğünüzde yine açık gezinmek istiyorsanız gezinin ama haccı ertelemeyin ve gitmemezlik etmeyin çünkü doğduğunuzdan itibaren tüm günahlardan arınıyorsunuz ve tesettür korkusundan bunu ertelemeyin, diyor. Namazlarda kapanır sonra günlük hayatınıza alıştığınız gibi açık olarak dönersiniz diyor. Yani ya hep ya hiç yapmayın demek istiyor. Bu bence gayet mantıklı. Ama ekliyor, Allah'ın tekliflerine uymayan sonucunu kendi yaşar. Dediğim gibi tüm kitaplarını okudum Ahmed Hulûsi'nin ve iftira atanları, yanlış anlayanları artık direk tanıyorum. Tamam şeriata ve tasavvufa göre bu gerçekler böyledir fakat Ahmed Hulûsi de bunlara iştirak etmektedir ki bunun kanıtı da zaten ilmen verdiği zekatların irşad özelliğidir. Bakın bu çok ama çok yanlış anlaşılan bir konudur. Allâh çok insana iman kazandırmıştır Ahmed Hulûsi'yi vasıta ederek. Fakat tasavvufta şöyle bir şey vardır, eğer siz bir mühim zattan imanî açıdan faydalanamıyorsanız bunun sebebi MEŞREP FARKINDANDIR! Yaratılışlarınızın, üsluplarınızın, meşreplerinizin, enerjilerinizin uyuşmamasındandır; tamam ikinizde Müslüman kardeşi olabilirsiniz fakat alış-verişi de sağlayamıyor olabilirsiniz ki bunun örnekleri çok fazladır. Mesela bir derviş, talip bir mühim zattan ilim talep eder, feyz almak, öğrenmek, gelişmek ister fakat o zat onu başka birisine gönderebilir çünkü meşrep farkındandır bu. Bugün maalesef tarikatların kabuk kısımları o kadar çok cemaatleşti, siyasallaştı ki irfan ilimlerinin özü, insanların özü unutuldu ve meşrep farklılıkları uymuyor diye adeta birbirine kâfir ilan etme durumları başladı ki bir hadiste der kafir olmayan birisini kafir ilan etmek adamı kafir yapar diye. Yani o kadar çok kendini bilmeden büyük konuşan var ki hangi birimiz imanlı kaldık merak ediyorum. Geçen günlerde Fethullah Gülen'i dinledim ve helal olsun dedim. Ben Fethullahçı değilim ayrıca o dinlediğim konuşması da kendisini ilk defa dinleyişimdi. Diyordu ki şu cemaati, bu cemaati, Uşşaki tarikatı, Nakşi tarikatı, şu dernek, bu dernek hepsi kendi meşreplerince, kendi üslup ve imkanlarınca bir hizmet vermektedirler... diye bir konuşma idi. Hepsini genel olarak İslam dini kabuğu içine alan, hepsini kucaklayan ve hepsine hakkını teslim eden bir konuşma. Gerçekten güzeldi. İşte olay da budur zaten. Meşrep farkı, huy farkı ve algılama farkı. Sadece arifler daha sessiz dururlar ve çevrelerindekilerin derecesine göre konuşurlar, şeriat ehline göre daha temkinlidirler çünkü yanlış anlaşımaya çok yatkındırlar. Selametle... |
||
![]() |
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|