|
|
|
|
#1 |
|
Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com
ABDULHAMİT HAN *Mısır ordusunu otuz binden on bir bin kişiye indirdiler. 2500 subayı emekliye ayırınca, subaylar, miralay Arâbî Bey liderliğinde hidiv İsmail Paşa’ya isyân ettiler. Abdülhamîd Han, İsmâil Paşa’yı azlederek yerine oğlu Tevfik Paşa’yı getirdi (25 Haziran 1879) Arâbî mîrlivâlığa terfi ettirilerek paşa ünvânı verildi. Arâbî Paşa, Mısır’da Avrupalı me’murların işine son verip, memleketlerine gönderdi. İngilizler Mısır’ı tek başlarına işgal etmeyi tasarlamışlardı. ZMısır, İngiliz hâkimiyetine girerse, Hindistan ve ipek yolu emniyeti sağlanacakdı. İngilizler, Mısır’daki Avrupalıları korumak için amiral Sir Seymour yönetiminde Mısır’a asker çıkardı. İskenderiyye’de ki kanlı çarpışmalarda Mısır bozguna uğradı. İngilizler, Mısır’ı 15 Eylül 1882 günü işgal ettiler*Mısır, Osmanlı hâkimiyetinde kalmak ve vergi vermek suretiyle İngiltere’nin işgaline girdi 1877 Osmanlı-Rus harbinden sonra Berlin muahedesiyle Teselya ve Narda, harble ilgisi olmadığı hâlde Yunanistan’a verildi. Yunanistan, Yanya ve Girid’e göz dikti. Avrupaya sırt dayayan Yunan, çeteler Girid’e asker çıkarıp, Müslümanları öldürdü, Osmanlı askeri de rum çetelere karşılık verdi. Yunanlılar; “Osmanlılar hıristiyanları kesiyor” diyerek Avrupa’da Türk mezâlimi yaygarası kopardı Osmanlıya seferberlik îlân ettiler. Harp tarafdârı olmayan Sultan, Edhem Paşa kumandasındaki ordusunu hazırladı Yunanlıların Osmanlı sınırlarını ihlâl etmesiyle, 18 Nisan 1897 günü Sultan Yunanlılara karşı harb îlân etti. *Osmanlı ordusu Atina kapılarına dayandı. Yunanistan’ın alınacağını anlayan Yunan hükümeti, Avrupa’dan yardım istedi. Rus çarı İstanbul’a telgraf çekti. Abdülhamîd Han, harp tazmînâtı ve Teselya ile Narda’nın iadesini istedi Fakat Avrupa Sultân’ı harble tehdîd ederek Yunanistan lehine sulh yaptırdı İslâm düşmanı olan İngilizler, Osmanlı Devleti’nin iyiye gidişini durdurmak ve yıkmak için isyân çıkarabilecekleri yerleri araştırdılar. İttihâd ve Terakkî nin çalışmalarına hız verdirdiler. Pâdişâh’ın aleyhindeki basını harekete geçirdiler. Arabistan yarımadasında, Necd bölgesindeki bedevî kabîlelerini, Doğu Anadolu’daki ermenileri devlete isyân ettirdiler. Arabistan’da isyânında Basra körfezi İngiliz nüfuzuna girdi. Yemen’de de Osmanlılara karşı isyân çıkarttılar. *Seneler süren çarpışmalarda yüz binlerce Osmanlı yiğidi şehîd düştü. Giden dönmedi. Osmanlı kuvvetlerini çölde heba eden İngilizler, Pâdişâh’ın hilâfetini kırmaya çalıştılar. Abdülhamîd Han’ın cesaretle karşı koyması, İngilizleri şaşkına çevirdi.Memleketine fevkalâde hassasiyet gösteren Abdülhamîd Han, Berlin andlaşmasının, Anadolu’da ermenil vilâyetlerinde ıslâhât isteyen 61. maddeyi kesinlikle tatbik etmedi. ermeni muhtariyetin doğacağını görerek; “ölürüm de bu maddeyi uygulayamam” dedi. Avrupanın tehdîdlerine rağmen, tâvizkar. sadrâzam ve devlet adamlarını azletti. İngilizler, ermenileri isyâna ettirdiler. Doğu Anadolu’daki ermeni isyânları ile müslümanlar katledildi. Sultan, Hamîdiye alaylarını kurdu. *Hamidiye alayları yerli halktan askerlerden meydana geliyordu asayişle görevli idi Ermeniler Doğu Anadolu’daki isyânla yetinmediler. Sultân’ı öldürmek için fırsat kolladılar. Saatli bir bomba ile Osmanlı sultânını şehîd ettikten sonra Bâb-ı âlîyi, Galata köprüsünü, Osmanlı Bankası’nı, resmî kuruluşlarla yabancı sefarethâneleri, havaya uçurmak, kargaşa ve isyânla İstanbul’u kan gölü hâline getirmek, ve Avrupa askerî müdâhalesine sebeb olarak ermeni mes’elesini hâlletmek için plân yaptılar. Suikastın elebaşı Troşak ermeni komitesi reislerinden Bakü’lü Samoil diğer adıyla Hristofor Mikaelyan ile yardımcılarıydı. Saatli bombada usta olan Belçikalı anarşist Jorris’e çok para vererek ikna ettiler. Jorris bombayı 21 Temmuz 1905 Cuma günü patlatmaya karar verdi. *Sultan, namazını kıldıktan sonra, câmiden çıkarken, şeyhülislâm Cemâleddîn Efendi ile uzun konuştu. bir kaç metre ileride yeri göğü sarsan büyük bomba patladı. Suikasttan salimen kurtulan sultan, büyük bir tevekkül ile Allahü teâlâya sığınmış, dimdik duruyordu. soğukkanlılıkla, kaçanları gösterip, yakalanma emiri verdi, gür ve tok sesi ile; “Korkmayın! Korkmayınl” diyerek halkı yatıştırdı. Yirmi altı kişi ölmüş, elli sekiz kişi yaralanmıştı. ecnebi diplomata karşı “Kendimce en büyük emel, ahâlinin rahat ve mes’ûd olmasıdır. gece-gündüz çalışıldığı malûmdur. Gayret ve hüsn-i niyetimin Allah tarafından mükâfatı, şu hâdiseden, Allah’ın, korumasıyla kurtulmamdır cenâb-ı Hakk’a şükür ve hamd ederim. Müteessir olduğum şey asker evlâdlarımdan ve ahâliden bâzılarının telef ve mecruh olmalarıdır
|
|
|
|
|
|
|
| Sayfayı E-Mail olarak gönder |
|
|
#2 |
|
Kaynak haber 7.com
Murat Bardakçı Enver Paşa 41 yıllık hayatında sürekli mücadele peşinde koşan İttihad ve Terakki'nin bir numaralı ismi Enver Paşa, hep mağlubiyet yaşamış ama her mağlubiyetinin ardından Müslüman dünyasını şaha kaldırıp İngiliz emperyalizmini dize getirme hevesi artmış. Murat Bardakçı Enver Paşa'yı anlattı. Ezber bozmak için Enver'i yazmadım. kötü tanınıyor düzelteyim, iyi tanınıyor kötü yazayım diye yazmadım. Ailesi torunları belgeleri verdi, yazdım. Tarih belge üzerinden yapılır, yorum üzerinden yapılmaz. Enver'in insan yönünü anlattık Biyografi belgeye dayanır. ama iyiydi kötüydü diye söyleyemezsiniz. Biyografi bizde maalesef methiye olarak anlaşılır. biyografi her şeyi yazmaktır. İyi tarafını da zaaflarını da. Talat Paşa'yı yazdım. Hafız Hakkı Paşa ve Mahmut Şevket Paşa'yı da yazdım. Hepsi aynı dönemin aktörleri. Günlüklerde ve mektuplarda çelişen yok fakat karşılıklı rekabet var, geçimsizlikler var. Olaylar r aynı. Ben resmî tarih, gayrıresmî tarih diye inanmam. Fark yorumdadır. Gayriresmî tarih yorumdur.Mustafa Kemal ile Enver Paşa'nın kıyaslanması yanlış Biri mağlup biri galip. aralarındasoğukluk vardı Soğukluk sonradan başlıyor. Biri en tepedeyken öteki yarbay. Enver Paşa güçlü olduğu günlerde Mustafa Kemal'i önemsemiyor 1914- 1918 de Mustafa Kemal'i Enver'e rakip olarak göstermek büyük cehalettir. Yeni albay olmuş Çanakkale sonrasında. Enver umursamıyor diye bir şey yok Mustafa Kemalden haberi bile yok Mustafa Kemal, Balkan Harbinde Mahmut Şevket Paşa nezdinde Enver Paşa'nın İstanbul'a tayinini önlemek istiyor Bu belgeler Mahmut Şevket Paşa'nın günlüklerinden Enver Paşa'nın bunlardan haberi oluyor ama umursamıyor. Çünkü o sıralar partisi de güçlü, kendisi de.Osmanlı'nın son yıllarıyla ilgili yazıyorum. Ama Cumhuriyet tarihçileri hiçbir şey yapmıyor. Atatürk'ün nüfus kaydını daha yeni yaptık Hâlâ “senin mavi gözlerinin verdiğin hızla inkılâbının yolunda gidiyoruz" gibi laflar. Yeter. senelerce Türkiye'de Misak-ı Millî tartışıldı. Gittiği heryerden kır çiçekleri toplayan Enver Paşa bunları üzerlerine kısa aşk ifadeleriyle kağıtlara yapıştırarak Naciye Sultan'a göndermiş. Musul nedeniyle Misak-ı Millî yine gündemimizde. Bizim tarihçiliğimizin iki büyük derdi var. Birincisi son dönem tarihçilerinin tembelliği ve okuma yazma bilmemesidir. İkincisi dedikodu tarihçilik yapılıyor. Lozan'ın tartışılıyor Türkiyede Böyle saçma sapan bir şey olur mu? İki üç kişi ekran dolaşıyor, Atatürk'ün gizli vasiyetini ortaya atıyor. gerçek zannediliyor. Enver Paşa, Batum'dan Anadolu'ya geçerken Trabzon'daki Yahya Kâhya'ya ve askerlere güveniyor İttihad Terakki'nin Karadeniz'de tehcirden kalma güçlü bir teşkilatı var. Mustafa Suphinin öldürülmesinden memnuniyetini yazıyor mektuplarında. Sevindim diyor ama onu öldürün demiyor Mustafa Suphi onun için önemli biri değil mektuplarında kominist olmuş çocuk diyor. Kişileri, şahısları önemsemiyor Enver Paşa? İşte üzerinde durduğu adamlardan Hacı Sami Bey. En büyük kazığı atanlardan biri Orta Asya'ya gitmesini sürekli teşvik edenlerden Kasıtlı bir şey yok Enver çaresiz, her yolu deniyor. Yenilgi ve sürgün çok ağırdır. Sürgünde yazılanlar müdafaa içindir, savunmadır. Çok zordur.Ali Fuat Paşa ile konuşurlarken Ağlıyor Enver Paşa.romantik tarafı var. Karısının fotoğrafına bakıyor ağlıyor ve gözyaşlarıyla mektup yazıyor. Çok sevmiş.Paşa başından sonuna kadar mücadelesinde samimiydi inanarak yapıtı? Doğru kararında samimiydi, yanlış kararında samimiydi. İçten pazarlıklı değildi. Mektuplar da samimiydi.Enver Paşa her ortamda resim yapmış, portre çizmiş, Latvia'da tutukluluğunda cezaevi görevlilerinin portrelerini çizip para kazanmış, kazandığı parayı ailesine göndermiş. Günlük tutmak yerine mektuplarda her şeyi bütün ayrıntılarıyla yazmış Bir Alman kadına her şeyi anlatmış. Babıali baskınını . Naciye Sultan'a Balkan Harbinde yazdığı, mektuplarda, Sarıkamış mektuplarında her şey var. Gün gün, saat saat anlatıyor. Mücadeleden vazgeçemezdi Enver Paşa Mücadeleye devam etmek istiyor. Talat Paşa işlerinin bittiği düşüncesinde. O, mücadele devam edecek diyor.Türkiye'deyken fikir ayrılıkları var Talat Paşa iyi politikacı. İkna ediyor. Enver'i ani çıkışlarını önlüyor.Enver Paşa durmayı, vazgeçmeyi bilmeyen Vazgeçemezdi, Sonuna kadar götürmeye mecburdu. Başarmadan da dönemezdi. Başka çaresi yoktu. Almanya'ya gitse Ermeni tehlikesi var. İngiliz, savaş suçlusu diye arıyor. İngilizler'e kinleniyor ama İngilizler'le görüşme yapmışlar yenildiklerinin farkında değiller. Talat Paşa Hollandada, görüşmeler yapıyor. İttihatçılar Şok yaşıyorlar Almanlar'ın gücünü büyütmüşler yenileceğini beklemiyorlar.Çare yoktu. Rusya'dan korkuyorlar bir yere yanaşma peşindeler. Almanya ile ittifaktan önce İngiltere ve Fransa'yla temaslar yapmışlar. Onlar almayınca mecbur Almanlar'ın yanında girmişler.Bakü'de gerçekleştirilen Şark Milletleri Kurultayı'ndaki bildirisi Enver Paşanın savunmasıdır Bolşevik toplantılarına katıldı Enver Paşa?O zamanki Bolşeviklik ile bugünkü farklı ihtilali seviyor Enver Paşa. Sovyet devrimi belli değil. İngiltere'ye karşı bir hareket olarak görüyor arayış içinde Kafalar da karışık bir şey arıyorlar, yenilgiyi kabul edemiyorlar. En tepede her şey bitmiş. Payitahtınız işgal edilmiş ve savaş suçlusu olmuşsunuz. Enver Paşa çok çabuk yükseliyor.Darbecilikten. İhtilal yükseltir. 27 Mayıs'ta yüzbaşılar vardı Milli Birlik Komitesi'nde ve generaller yüzbaşıya selam veriyordu. Talat Paşa Dahiliye Nazırı iken, 5. Murad'ın damadı Refik Bey Talat Paşa'dan valilik istiyor. Paşa, “Sınıf arkadaşlarını soruyor. Refik Bey, bazılarının kaymakam, bazılarının mutasarrıf olduğunu söylüyor. sen niye vali olmak istiyorsun" diyor. “Ben damadım" karşılığını alıyor. Talat Paşa, “Olabilir ama seni vali yapmam. Bana bakıp 'sen kapı kapı postacılık yapan adam nasıl Dahiliye Nazırı oldun' diye sorarsan, ben ihtilâl yaptım" diyor. Damatlık da o dönem kariyer için sihirli değnek Zor iş Enver Paşa Naciye Sultan'la evlenmeden önce Enver'dir. Enver Paşa Makedonya dağlarında çetelerle savaşırken kullandığı taktiği anlatıyor. Çeteyi gördüğümde çok kısa bir kuşatmayla üzerlerine giderim, böylece kaçmalarını önlerim diyor. Çok cesur.Halife Abdülmecid'in oğlu Şehzade Ömer Çanakkale'ye teftişe gittiklerinde gördüklerini yazmış. “Siperdeyiz, Enver Paşa sigarasını yakmış bir uçtan öbür uca gidiyor. O anda karşıdaki istese vurur" . Deli cesareti varmış. Bütün hayatı boyunca kaybetti Enver Paşa. anlık çıkışlarına bağlıydı kaybetmesi. Anadolu işgal altında. Sakarya'da ne olacak belli değil. Libya'da teşkilat kurmak olacak şey değil.SARIKAMIŞ'TA SUÇLU ENVER PAŞA DEĞİL Sürekli aldatılıyor sürgün yıllarında. En yakın arkadaşları tarafından yalnız bırakılıyor. İsmet Paşa'nın hatıralarında da Almanlar'la didişme halindedir. Artık çare yok, güç yok. çıkış yolu için inanıyor etraftakilere. her teklifi, olmayacak şeyi bile çare görüyor.çete savaşları yaptığı, düzenli orduyla yapılan muharebeleri iyi yönetemediği, Sarıkamış'ta bozguna uğradığı söylenir.ancak Sarıkamış planında Alman general ve çok güçlü isimler vardır. Enver Paşa tek başına değildir. Osmanlı Erkân-ı Harbiyesi ve Alman Erkân-ı Harbiyesi vardır. kışın bastırmış Hafız Hakkı Paşa vakti uzatmıştır Sarıkamış bozgununun en önemli sebebi Hafız Hakkı Paşadır.Ama o Enver'e yıkıyor. Mecburen o günleri yazamamış. 10 gün kayıp. Bu kadar gün yazmamış. Yazsaydı ne yazacaktı? Hafız Hakkı olmadığı halde bizimkiler girmiş Sarıkamış'a. Çatışmalar olmuş Ruslar'a zayiat verdirilmiş geri çekilmek zorunda kalınmış. Hafız Hakkı Paşa'nın birlikleri gitseydi sonuç başka olurdu.Anadolu'ya geçmek ve Milli Mücadele'nin başında olmak için çok uğraşmış. Geçseydi Felaket olurdu. Ankara çok sıkı takip etmiştir. Bütün mektuplarını okumuş Ankara. Naciye'ye yazılan mektupları en son Naciye okuyor Mektuplar tek tek gitmiyor. Her gün yazıyor, partiler halinde gönderiyor. 10- 12 tane bazen 2- 3 tane. Naciye Sultan'a gitmeyenler var. Karabekir Paşa'nın aldıkları Ankara'da Askeri arşivde olanlar. Moskova'dan ve Orta Asya'dan yazdığı mektuplar Afgan sefareti ve Almanlar vasıtasıyla, ulaştırılıyor. Mektuplar Diğerlerini başkaları okumuş. İngilizler, Almanlar. Ölümünden sonra ona ait olan eşya ve evraklar Türkiye'de belge kaybolmaz. Bir gün çıkar ama ne çıkacağını tahmin ediyorum. son mektuplarının halet-i rûhiyesindeki mektuplar çıkar. Çok özel bir şey çıkmaz.Enver Paşa dindar bir insan. Mektuplarının kaynak olarak kullanılacağını biliyor. çok mahrem şeyleri de yazıyor…karısına yazıyor.Bunların okunacağını biliyor…Anadolu'ya dönmekten vazgeçmesinin sebebi çaresizlik Mektupta yazıyor yapacak işimiz kalmadı diye. Ankara'daki yönetimin vaziyete hakim olduğunu görüyor. Ruslar Sakarya Savaşında böyle bir hareket yapmasını istemiyor. Ruslar Mustafa Kemal'e karşı bir kart olarak tutuyorlar Enver'i, Sakarya Savaşı'ndan sonra Mustafa Kemal hakimdir her şeye. Bunu görüp enver paşadan vazgeçiyorlar o dönem kimin eli kimin cebinde belli değil. herkes herkesle görüşüyor, düşmanla anlaşma yollarını arıyor. Mustafa Kemal'in İngilizlerle anlaşmış olduğunu görmek için Gizli anlaşma belgesi yok Tahminle tarih olmaz. İngilizlerle gizli görüştü, hilafet kalktı söylenrileri var ancak Hilafet kaldırıldığında en fazla telaşlanan İngiltere'dir. Avam Kamarası'nda Hilafet kaldırıldı, Hindistan'da ne halt edeceğiz diyorlar. En büyük zararı gördüler en geniş Müslüman nüfus ingilizlerdedir Hilafet kaldırılınca Fransa memnun olmuştur. Biz Cumhuriyet tarihini yazamıyoruz. İstiklal Harbi'nde İngilizler'le niye savaşmadık diyorlar. Savaştık. İki küçük muharebe vardır İngilizler'le. Almanlar'la savaştık biz.Hazar petrollerine gittiğimizde.Müttefikimizle savaşıyoruz. Kafkasya harekatı Türkistan'ı kurtaralım, Hazar'dan oraya gidelim. Musul gitmişPetrol alamıyorsun. Almanlar Romanya petrolünü kullanamıyor. Rusyanın enver paşayı destekteklememe Sebebi odur. Enver Paşa Turancıydı, Turan imparatorluğu kuracaktı" bunlar, evrak görmeden söylenen şeylerdir. Turan, Enver Paşa için hayal yahut hedef değil, coğrafi bölge ismidir. Bu ismi kullanırken İslam dünyasından söz eder. Orta Asya macerasına İslâm'ı yüceltmek ve Müslümanları kurtarmak maksadıyla atıldığını defalarca vurguluyor mektuplarında. Kurduğu teşkilatların İslâmî. Enver İslamcıydı. İslam birliğini savunuyordu. Turan Orduları Komutanı derken bölgenin ismini kullanıyordu. Halide Edip'in romanı vardır Turan diye. Turancılığı değil Enver Paşa boş bir hayale inanacak kadar, Turancı değildi. hayalperest değildir. çaresizlikle Her şeyi kullanmaya çalıştı uçuk değildir. entellektüeldir. Kaybetmiştir Kazandığı muharebe yoktur dünya harbinde büyük hayaller değildir düşündükleri. hayalperest tarafı çaresizlikten. turan hayalinin peşinden koşmadı Türkleri birleştirip büyük bir Türk imparatorluğu kuracağım diye bir şey yoktu hayalinde |
|
|
|
|
|
|
#3 |
|
Kaynak haber 7.com
Murat Bardakçı Enver Paşa Paşanın Kırım, Moskova, Bakü, Batum yıllarında yazdıklarıyla, ondan sona yazılanlar arasında çok farklar var Bakü'de, Kırım'da Turan devleti kuracağım demiyor Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra İngilizler'den intikam alacak bir İslam devletidir onun hayali. Ama şeriat demiyor, İslam birliği diyor. Siyasi ve askeri İslam konfederasyonu. Enver Paşa'nın Kırım günleri bilinmiyor İngilizler ulaşamıyorbMoskova'da Orta Asya'da olduğu günlerde Berlin'deki günlerinde İngiliz istihbaratı saçma sapan yazmışlar. Kitapta örneğini verdim. Enver Buhara'da. Kırım'da çekilmiş fotoğrafı var. Resim çektirmeyi seviyor çünkü.Paşalar fotoğraf çektirmeyi seviyor Mustafa Kemal'in de çok fotoğrafı var. Kaynak vikipedi.com Ahmed Tosun Paşa*Kavalalı Tosun Paşa Mısır*valisi*Kavalalı Mehmed Ali Paşa'nın oğlu,*İbrahim Paşa'nın kardeşidir.*İbrahim Paşa'dan sonra*Mısır*valisi*olan*Abbas Hilmi Paşa'nın babasıdır. 1812'de*vezir*rütbesi ile*Cidde*ve*Habeş*valisi oldu. 1813'de*Vehhabi isyanını*bastırmak için babası Mehmed Ali Paşa tarafından Hicaz'a gönderildi. Tosun Paşa'nın emri altında*Fransızların*yetiştirdiği muazzam *piyade*ordusu*bulunuyordu. Tosun Paşa*Cidde'ye girdi. Sevk ettiği kuvvetlerle*Mekke'yi isyancılardan aldı (1813).*Vehhabilerden temizlediği*Hicaz'ı güvenli bir yer haline getirdi. Tosun Paşa'nın başarısı*İstanbul'da büyük sevinç yarattı. salgın hastalığa yakalanarak yaşamını yitirmiştir (1816). Vehhabi ayaklanmasının*1813 yılında bastırılmasının etkileri*edebiyatta*da görülür.*Âşık Esrâri'nin*Vehhâbi Destanında Ahmet Tosun Paşa övgüyle yer alır. eksende Vehhabilerin isyanı olmasına rağmen olayı bir tarihçi gibi anlatmaz; “Mahmut Paşa'm de ki müjdecim geldi Bonapart (a) yetişti Medine doldı Cidde'yi, Mekke'yi Tosun'um aldı Ahmet Paşa gibi genç aslanım var” Tosun Paşa Yalısı İzmir'in*Çeşme*ilçesinde bulunan tarihi bina kesin olmamakla birlikte, yakalandığı hastalık sonrası ılıcalarda tedavi için Ahmet Tosun Paşa tarafından yaptırıldı düşünülüyor. Tosun Paşa Yalısı,*Sabancı Holding*tarafından aslına sadık restore edilmiş ve*Nars Ilıca*adı altında*butik otele* dönüştürülmüştür. Süveyş’ten*Avrupa’ya uzanan dekorasyonda tarihi otele Ahmet Tosun Paşa tarafından yaptırılan çeşme ve küçük hamam değer katıyor.Mehmet Ali Paşa Camii En küçük oğlu Ahmet Tosun Paşa'nın 1816 da ölümüyle babası*Kavalalı Mehmet Ali Paşa*tarafından anısına 1830 da*Kahirede yaptırılmaya başlanmış ve inşaat*Abbas Hilmi Paşa döneminde 1848 de tamamlanmıştır Yavuz Turgul'un*senaryosuna*çekilen*Kartal Tibet'in 1976 yapımı*Tosun Paşa*adlı*güldürüde Tosun Paşa karakteri Ahmet Tosun Paşa'dan esinlenmedir.Tosun Paşa*isimli Türk sinema filminde başrolde*Kemal SunalTosun Paşa'nın yerine geçen bir yanaşmayı canlandırırken, gerçek Tosun Paşa'yı*Oktar Durukan*canlandırmıştır. |
|
|
|
|
|
|
#4 |
|
Kaynak habertürk.com
Murat Bardakçı - Kut Kahramanı Halil Paşa Yarım asırdan fazla zamandır unutulmuş olan ve şimdi TV dizisi yapılan Kutülâmare Zaferi’nin kahramanı Halil Paşa ENVER Paşa’nın bir yaş küçük amcası*1916 Nisan’ında koskoca İngiliz ordusunu esir ettiği Kutülâmare Zaferi televizyon dizisi hâline getirildi ve hem çekimler, hem de çekim tekniği bakımından ortaya güzel bir iş kondu...Yetmiş senedir unutulan Kutülâmare Kahramanı*Halil*Paşa* yeniden hatırlanıyor, zaferine toplantılar yapılıyor, sergiler açılıyor, konferanslar veriliyor ve Paşa’nın kabrini ziyaretler haber oluyor. Halil Paşa*iyi bir asker ve görüşlerinden taviz vermemiş koyu bir İttihadçı Kut kahramanı, Kurtuluş Savaşı sırasında siyasî faaliyetleri, ve İttihad ve Terakki’yi canlandırabilmek çabaları sebebi ile Ankara’nın kara listesine alınmış; Türkiye’ye girmesi 12 Mart 1921’de yasaklamış Anadoluya geldiği takdirde sınırdışı edilmesi emredilmişti. Paşa, yasağa rağmen 1921 Nisan’ında Batumdan Trabzon’a gelmiş, iki buçuk aydan sonra sınırdışı edilmiş ve memlekete yasağın 1922 Ağustos’unda iptal edilmesi üzerine dönebilmişti.Paşa ve arkadaşları yasaklı günlerinde Ankara’nın görevlendirdiği istihbaratçılar ile takip altında tutuldu Ankara,*Halil*Paşadan haberdar edildi. Arşivlerimizde,*HalilPaşa*hakkında dünya kadar rapor vardır! Halil Paşa’yı konu alan Cumhurbaşkanlığındaki belgeler 1922 Mart’ında ortaya atılan bir iddianın*Mustafa Kemal Paşa’yı hiddetlendirdiğini ve*Halil Paşa’nın Türk temsilciliklerine girmesinin istenmediğini gösteriyor. İstanbul’da İleri”Gazetesi’nde, 1922 Mart’ında bir haber başladı: Gazetede, Ankara Hükümeti’nin Gürcistan nezdindeki temsilcisi*Ahmed Muhtar Bey’in üç İttihadçı’ya,*Halil Paşa Küçük Talât Bey’ ve gazeteci*Muhiddin Bey’e Tiflis’teki temsilcilik binasında ziyafet verdiği yazılmıştı.*Haber doğru ise, Tiflis’teki temsilciliğin Ankara’nın talimatlarını dinlememesi mânâsına geliyordu. Akşehir’de Başkumandan*Kemal Paşa,*18 Mart 1922’de Hariciye Vekâleti’ne şifreli bir yazı gönderdi, Muhtar Bey’in*Halil Paşa*ile eski İttihadçılardan Bizim temsilcimiz bu kişilerle münasebette bulunamaz ve ziyafet veremez”*deyip*Muhtar Bey’den savunma istedi! Kemal Paşa’nın şifreli mektubu, şöyle idi: Ankara’nın Tiflis temsilcisi Muhtar Bey, sabık Şark Orduları Grubu Kumandanı Halil Paşaya ziyafet çekmiştir. Halil Paşa hükümetin memleketten ihraç ettiği kimselerdir, hükümetin resmî temsilcisi bunlarla bir münasebette bulunamaz, ziyafet veremez.Muhtar Bey’e yaptığının doğru olmadığının duyurulması lâzımdır”. Dışişleri Kemal Paşa’nın talebinden haberdar etti Muhtar Bey*gazetedeki haberin*“âdî ve iğrenç bir yalan”*olduğunu söylüyor ve milletvekili, hem de gazete sahibi*Nuri Bey’in böyle entrikalara âlet olmaması için dikkatinin çekilmesini istiyordu. Muhtar Bey,*Ankara’ya şöyle yazıyordu: Halil Paşaya ziyafet verdiğime dair İleri Gazetesi’nde haber veriyor.Ne gibi husumet dolu böyle bir rezil yalanı tekzibe tenezzül etmem. Ancak âdî ve iğrenç entrikalara ciddiyetinden ve namusundan emin olmak istediğimiz gazetesinin âlet edilmesi hususunda mebus arkadaşlarımdan Celâl Nuri Bey’in dikkatinin çekilmesini önemle rica ederim efendim”.Ankara Hükümeti’nin Tiflis temsilciliğini yapan*Ahmed Muhtar Bey,*Ankara Meclisi’ne İstanbul Milletvekili olarak katılmış, 1920 Ağustos’undan itibaren altı ay Dışişleri makamında bulunmuş, Tiflis’teki görevini tamamlamasının ardından Moskova ve Washington Büyükelçiliği’ne tayin edilmiş, hayattan 1934’te Ankara’da ayrılmıştı... memlekete değil, Türk temsilciliklerinde ziyafete davet edilmesi bile yasaklanan*Halil Paşa Batum’dan sonra Moskova’ya gidecek, Sovyetler’in 1922 de İttihadçılar’ın Sovyet topraklarını derhal terketmelerini istemesi üzerine Moskova’daki Afganistan Büyükelçiliği’nden aldığı Afgan pasaportu ile Almanya’ya geçecek, Macaristan’a ve Avusturya’ya seyahatler yapacak yasağın 1 Ağustos 1922’de kaldırılmasının ardından Viyana üzerinden Türkiye’ye dönecekti. Paşa Ankara’ya gidip*Mustafa Kemal’i ziyaret etti, bir vazife almasının mı yoksa*“serbest hayatı”*mı tercih etmesinin uygun olacağını sordu ve*“serbest kalmasının”, siyasetle uğraşmaması gerektiğinin söylenmesi üzerine de İstanbul’daki köşküne çekildi.Kutülâmare”nin kısaltılmışı olan*“Kut”soyadını alan*Halil Paşa*1957’de İstanbul’da, gırtlak kanserinden vefat etti. Alkol kullanırdı Siyaset, hadiseler ve beklenmedik gelişmeler kader arkadaşlarını karşı karşıya ve ağır sözler ettirecek hâle getirmişti... |
|
|
|
|
|
|
#5 |
|
kaynak haber 7.com
Sultan Vahdettin Han kurtuluş savaşını başlatan kişidir Sultan ülkenin kurtuluşunun işgal altındaki İstanbul'dan mümkün olamayacağını biliyordu Anadolu'da teşkilatlandı İngilizler, kendisinden halkı teslim olmaya davet etmesini istiyordu. Sultan Vahdettin, devleti kurtaramak üzere Anadolu'ya bir heyet göndermeyi kararlaştırdı. Anadolu'ya giden heyet İstanbul'un desteği ile gitti. Heyet Anadolu'da padişah adına teşkilatlanacak, padişah uygun zamanda Anadolu'ya geçip devleti işgalden kurtaracaktı SARAY HALKI ANADOLU'YA BÜYÜK DESTEK VERDİ Vahdettin, Anadolu harekâtını gizlice destekledi. İstanbul'dan silah, para, mühimmat ve insan gücü göndertti. Hilal-i Ahmer Cemiyeti çeşitli yardımlar adı altında topladığı malzemeyi Anadolu'ya ulaştırıyordu. Hilal-i Ahmer'in yardımları içinde padişah ve ailesinin ve yaptığı yardımlar mevcuttur.PADİŞAHI DIŞLADILAR SALTANATI VE HİLAFETİ KALDIRDILAR Anadolu harekâtı İstanbul'un desteğiyle teşkilatlanmış Osmanlı için kurtuluş ümidi yeşermişti Anadolu harekâtı bir anda İstanbul'a karşı tavır aldı, padişahı dışladı. Son Osmanlı saltanatını lağveddiler (1 Kasım 1922). İki sene sonra da Hilafet kaldırıldı Osmanlı Devleti'nin resmî devlet hukuku tarihe intikal ettirildi (3 Mart 1924). Hilafetin kaldırılması ile Osmanlı hanedanı da sınır dışı edildi.HİCRETTEN BAŞKA YOL BIRAKMADILAR basında ve idarede İstanbul'a ve padişaha ağır hakaretler ve sözler sarf edildi. Yalan ve uydurma haberler yaptırıldı. Padişahın istifa ettiği ve hatta gizlice kaçtığı söylendi. Bütün bunları yapanlar yine kendisinin yetkilendirip desteklediği kişilerdi. Bunlara karşı mücadele kendi evlatlarına karşı mücadele etmek olduğunu ifade ederek "şimdilik" emin bir yere "hicret" etmeyi uygun buldu. YANINA TEK KURUŞ PARA ALMADI 15 Kasım 1922'de isteğini İngiliz işgal makamlarına bildirdi ve 17 Kasım'da İngiliz Malaya Zırhlısı'na binerek dönüp dönemeyeceği meçhul bir yolculuğa çıktı. Yanına devletin malından tek kuruş almadı. Bunlar milletime aittir dedi ve son okuduğu çok kıymetli ve mücevherlerle süslü kitabı hazineye iade etti. Gemi 20 Kasım'da Malta'ya vardı. Sultan, Filistin'e gitmek istediğini bildirmiş fakat müsaade edilmemiştir. Sultan Vahdettin Mekke-i Mükerreme'de umre yapmış Hicaz'dan 20 Nisan 1923'te vapurla ayrıldı. İskenderiye'ye 28 Nisan'da İtalya'ya 2 Mayıs'ta İtalya'nın Cenova şehrine vardı. Cenova'da otelde kaldı padişah San Remoda Villa Nobel isimli mekâna yerleşti ve vefatına kadar burada kaldı. Sultan Vahdettin, ikametini daimi düşünmemiş, bir gün mutlaka bir Müslüman memleketine döneceğini umut etmişti. şartlar elvermedi İngilizler bütün yolları kapattı Sultan Vahdettin 16 Mayıs 1926 günü vefat etti. 65 senelik bir hayat ve Osmanlı Devleti'nin son padişah ve son halifesi veda etmişti. Padişahın naaşına otopsi sonrası tabuta konulmasının ardından acı dolu günler yaşanır. Alacaklılar cenazesini haczettirirler. Villa'da ne varsa, şahsî eşyaların hepsine el konulur. Padişahın cenazesi eşyalarla birlikte bir ay villanın giriş katında mahsur kalır. Abdülmecid Efendi Fransa'dan para gönderir fakat yetmez. Cenazenin haczinin kaldırılması Fransa'daki kızı Sabiha Sultan'a nasip olur. Sabiha Sultan mücevherlerini ve küpesini satarak babasının haczini kaldırtır. KABRİ TÜRKİYE DIŞINDA OLAN TEK SULTANDIR hacizle meşgul olan padişahın yakınları, diğer taraftan padişahın nereye defnedileceğini araştırıyordu Cenazeyi Türkiye'nin hiçbir şekilde kabul etmeyeceği belliydi. yapılan araştırma ve yazışmalardan Suriye'nin Şam şehrinde Yavuz Sultan Selim'in yaptırmış olduğu camiye defnedilmesine karar verildi ve müracaatlar yapıldı. Suriye'de Sultan Abdülhamid Han'ın kızıyla evlendikten sonra ayrılan Ahmed Nami Bey devlet başkanı idi kabul etti. Fransa işgalindeki topraklara defin için Paris'ten gerekli izinler alındı. Haczin kalkmasıyla padişahın naaşı istasyona getirildi ve Trieste'den gemiyle Beyrut'a ve oradan trenle Şam'a nakledildi. Şam istasyonunda cenazeyi hanedanın eski damadı ve Suriye devlet başkanı Ahmed Nami Bey askerî merasimle karşıladı. Cenaze Yavuz Sultan Selim Camii'ne getirildi ve üzerine Kâbe-i Muazzama'nın örtüsü örtüldü. Ardından cami avlusunda açılan kabre defnedildi. |
|
|
|
|
|
|
#6 |
|
Kaynak vehbitülek.com
Çal çoban çal Yıldırım Han’ın en sevdiği oğlu Ertuğrul, Sivas’da valiydi Timur Han İran’ı ele geçirip kasırga gibi Doğu Anadolu’ya girdi. Osmanlı Devletinin en uzak noktası Sivas idi. Timur, hızla Sivas’ı kuşattı kumandan Ertuğrul teslimi şiddetli bir kuşatma İçeriden timurun adamları, şehrin kapılarını gizlice Timura, Sivas Timur’un eline geçti. Şehzade Ertuğrul bir avuç askeriyle şehid oldu. Yıldırım acılar içinde kaldı. Ertuğrul gibi bir oğul, Sivas gibi bir kaleyi kaybetti çok sarsıldı Uludağ sırtlarına çıktı koyunlarını otlağa salmış, sırtını ağaca yaslamış bir çoban, kavalıyla içli havalar çalıyordu gözyaşlarıyla onu dinledi sonra Yıldırım Han:“Çal çoban çal...Keyif senin, rahat senin. Kaybettiğin neyin var ki. Sivas gibi kalen mi gitti, Ertuğrul gibi oğlun mu öldü? Çal çoban çal...” MÜSLÜMANA DÜNYADA RAHAT YOK Bütün ömrünü mücadele ile, cihad ile geçiren Barbaros Paşa’nın hatıratında dünyanın “rahat” yeri olmadığını göstermesi bakımından ibret vericidir kendisi şöyle anlatır Cezâyir’i fethettikten sonra, “Elhamdülillah, Allahü teâlânın yardımı ile düşmanı yola getirdik, baş kaldıracak düşman bırakmadık. Gazâ yolunu boş bırakmadık. Artık rahatımıza bakalım” dedim.O gece Rü’yâmda ak sakallı, nûrânî yüzlü bir zât dedi ki, “Yâ Hayreddin! Yalan dünyada rahat olmaz. Rahat, Cennet-i a’lâda Seferlere devam et! Sana müjdeler olsun adanın fethi yakındır. Cenâb-ı Hakkın yardımı seninledir.” hatâmı anlayıp, tövbe ettim. Cezâyir’in yakınındaki ada kâfirlerin elinde idi. Gördün mü erenlerin yüce himmetini. “rahatımıza bakalım” sözümüzü beğenmediler. Elhamdülillah ki, bizi îkâz ettiler, dedim îkâzın şükrü olarak, sadakalar dağıttırdım. Açları doyurdum, elbisesizleri, giydirdim. hazırlıklara başladım. Kâfirler iyi savunmasını yapıyordu kalenin alınması zordu. Seferden önce ‘Yâ Rabbî, yardım et, adayı almamızı nasîb eyle’ diye duâ etti O gece yine rü’yada erenler göründü, ‘Ey Hayreddin, sen kalbini rahat tut, niyyetini hâlis eyle! Adanın fethi yakındır’ dediler., Rabbime şükrettim. Yüzümü yerlere sürüp sabaha kadar ibâdet ettim. topları adaya çevirdim, teslimi top atışıyla, kale düşmüyordu. sabaha kadar ibâdet edip yalvardım. Ağlıyarak şöyle duâ ettim: “Yâ İlâhel âlemîn! Şüphesiz sen kolaylaştırıcısın kalenin fethini zayıf kuluna kolaylaştır. Beni din düşmanları önünde hor ve hakîr eyleme! Nusret ve kuvvet verici sensin. Sana sığındım, sana güvendim. gaflet bastırdı. Uykuya daldım, nûr yüzlü bir ihtiyar:“Ey Hayreddin! Niçin elem çekersin. Gönlünü hoş tut! Herşeyin saati vardır. Vakitsiz kuş bile uçmaz. askerlerini teknelere doldur, filânca saat kaleye hücum ed Hak teâlânın yardımı sizin iledir” dedi.Sabah olunca, tekneleri denize indirdim. Geceyi bekledim. O saatte zifiri karanlıktabadaya çıktık. Kalenin burçlarına askerlerim burçlara çıktı. Kaleyi fethettik.Müslümanların işlerini kolaylaştıran, Cenâb-ı Hakka niyâzda bulundum. Secdeye kapanıp, “Yâ Rabbî! Kuvvet ve nusret vericisin. Ben zayıf bir kulunum. Yaptıklarımı kendimden bilmekten muhâfaza eyle! Ben vasıtayım. Beni her zaman hayıra vesîle kıl! Her zaman İslâmı yaymakla meşgûl eyle” diye yalvardım. |
|
|
|
|
|
|
#7 |
|
Kaynak yenişafak.com
Akdenizi Türk gölüne çeviren zafer Preveze 27 Eylül 1538, Akdeniz’de ki Osmanlı hakimiyetini sağlayan Preveze Zaferi’nin yıl dönümü. Osmanlının karada ve denizlerde hakimiyet sağladığı ve Akdeniz’i Türk gölü hâline getiren bu büyük zafer Barbaros Paşa kumandasında kazanıldı.Osmanlı donanması Y şeklinde bir dizilişe sahipti. Barbaros; Sinan Reis, Cafer Reis, Şaban Reis ve oğlu Hasan Reis merkezdeydi. Seydi Ali Reis sol kanada, Salih Reis sağ kanada komuta ediyordu. 27 Eylül 1538 yılında Barbaros Paşa ve ordusunun kazandığı Preveze Zaferi, Akdeniz’in Türk gölü hâline gelmesini sağladı. Preveze Osmanlının Papa tarafından kurulan haçlı ittifakına karşı kazandığı büyük zaferlerdendir Sultan Süleyman'ın 944'te Pulya ve Korfuya düzenlediği seferler sonuçsuz kalmış Barbaros Paşa Kiklad adalarını ve Nakşa Dükalığı ile Sporad adalarını ele geçirmiş Osmanlılar yeni hedeflere odaklanmıştı. Papa lll. Paolo ve Hıristiyanlar 1538'in Şubatında denizleri kazanmak ve Osmanlılar'ı Akdeniz' den uzaklaştırmak için ittifak yapdı. Andrea Doria kumandasında büyük bir Hristiyan donanması meydana getirildi. Osmanlının ilk kaptan paşası ve Kaptan-ı deryası Barbaros Hayreddin Paşa. 7 Eylül 1538’de Preveze Kalesi'nin kuşatıldığını haber alınca Turgut Reis kumandasındaki yirmi gemilik gönüllü filoyu öncü olarak yolladı. Turgut Reis, Zenta sularında kırk gemilik bir düşman filosu ile karşılaştı Zenta'daki müttefik filosu da Preveze'ye giderek Andrea Doria'yı Osmanlı donanmasından haberdar etti. Preveze'den ayrılan haçlı donanması Korfu'ya çekildi. Barbaros Preveze Kalesi'nin tahrip edilmesine karşılık Kefalonya adasını yağmaladı. Barbaros Paşa, 24 Eylül 1538’de Prevezeye gelip burayı tamir eddi haçlılar İspanya ve Portekiz den seksen kalyon, Venedikten on kalyon ve yetmiş kadırga, papalık otuz altı kadırga, Malta on kadırga, Ceneviz bir kalyon ve elli iki kadırga ile diğer devletlere ait kırk dokuz kalyon olmak üzere toplam 140 kalyon, 168 kadırga ve pek çok nakliye gemisiyle 55 bin askerden oluşuyordu Barbaros'un donanmasında ise kadırga türü 122 gemi ve 20 bin asker vardı 25 Eylül 1538’de müttefik donanmasından saldırı gerçekleştirildi. Saldırıya karşılık Turgut Reis, Murad Ağa ve Güzelce Mehmed Reis emrindeki Osmanlı gemileri saldırıyı püskürttü. 27 Eylül Cuma günü Barbaros, körfezde hilal şeklinde savaş konumunu aldı. kadırgalar baş kısımlarındaki üçer topu ateşlenerek savaş başlatıldı. Andrea Doria'nın donanmasını yanlış bir manevra ile tehlikeye getirdiği sırada Barbaros kırk gemilik filosunu haçlı donanmasını ikiye ayırmaya gönderdi. Andrea Doria Korfu'ya doğru geri çekildi. Barbaros donanmayı Prevezeye demirledi. 28 Eylül günü Andrea Dorianın üzerine gidildi Barbaros, hilal şeklini aldı. İki donanma Prevezede karşılaştı şiddetli rüzgar Osmanlı kadırgalarını zorluyordu. Barbaros askerinin maneviyatını yükseltmek için Şura suresi 33’üncü ayeti; "Dilerse O (Allah), rüzgarı durdurur da onun -denizin- üstünde kalakalırlar" ve Ahzab suresi 9’uncu ayeti, "Ey iman edenler, Allah'ın size olan nimetini hatırlayın; hani size ordular saldırmıştı da biz onlara karşı bir rüzgar ve sizin görmediğiniz ordular göndermiştik" birer kağıda yazdırarak gemisinin iki yanından denize bıraktı. Rüzgarın kesilmesi ve haçlı donanmasının hareketsiz kalmasıyla Andrea Doria yoğun bir top ateşi başlattı. top menzilinin kısa olması sebebiyle gülleler denize düştü. Barbaros'un hücumunda ise haçlılar hedef alınıp vuruldu. Andrea Doria, Osmanlı donanmasını iki ateş arasına alma planını denedi. Barbaros'un karşısında başarısız oldu. Haçlı kalyonları tahrip edildi.*haçlı donanmasını yarmak için hücum emri veren Barbaros Andrea Dorianın kadırgalarına saldırdı. Doria geri çekildi Osmanlı donanması beş saat süren savaşın ardından haçlıları takip etti ancak fırtına çıkmış hava kararmış Andrea Doria'nın izi kaybedilmişti Barbaros iki saat süren bir takipten sonra Ayamavra'da sabaha kadar bekledi; pek çok esir ve ganimet almış olarak Prevezeye döndü. Savaşta haçlı donanması kalyon türü 128 gemisini kaybetti.*Preveze zaferinin haberini Boğdan seferi dönüşünde Yanbolu'da bulunan Kanuniye 14 Ekim 1538’de Barbaros'un oğlu Hasan Bey ulaştırdı.*Barbaros'tan gelen fetihname devlet tarafından ayakta dinlendi ve büyük bir sevinç vesilesi oldu. Sultan Süleyman, Barbaros ve arkadaşlarına dua etti. Her biri deniz kurdu olan Osmanlı leventlerine denizler dar gelip, okyanuslara açıldılar Osmanlı yönünü denizlere çevirdi Preveze Muharebesinde Barbaros'un hilal taktiği ve donanmanın etkisi oldu.Haçlı kalyonlarına karşılık Osmanlı donanmasında sadece kadırgaların bulunması savaşın kadırgaların zaferiyle sonuçlanması Osmanlıda uzun süre kadırga türü gemilerin tercih edilmesine sebep oldu. Hıristiyanlar Preveze Muharebesi'yle Akdenizi kaybetti. Zafer Osmanlı denizciliği için bir dönüm bir kara devleti olan Osmanlılar deniz siyasetine girdi. Bu zaferle deniz korsanlığının önlendi Deniz seyahati, ticareti ve sahildeki halkların emniyeti sağlandı. Kuzey Afrika’daki İslam devletleri, Avrupa saldırılarından korundu. Denizden hac yolu emniyet altına alındı. Kaynak yenişafak.com 60 bin Haçlıya karşı 10 bin akıncı 1364 te Haçlıların, Türkleri Balkanlar’dan atmak için başlattıkları savaş 10 bin Türk akıncısının tarihi zaferiyle sonuçlandı. 26 Eylül'de Sırp Sındığı savaşı ardından Türkler, Balkanlar'a doğru ilerledi Sırp Sındığı Savaşıyla, Balkanlara geçişimiz kolaylaştı. Osmanlıların Edirne’yi 1362′de ele geçirdi Konstantinopolden Avrupa’ya giden stratejik yol kesildi ve Türkler Trakya’ya yerleşti 1363’te Filibe ele geçirildi Osmanlıdan kaçan ve Sırbistan’a sığınan Bizanslılar Haçlı yürüyüşünü tavsiye ettiler Balkanlardaki Hristiyan devletler Macar ve Sırp Krallıkları ile Eflâk ve Bosna Prenslikleri birleşip Haçlı Seferine karar verdiler. Ve Osmanlıya karşı ilk Haçlı ittifakı oluşturuldu. 1364 te Haçlıların, Türkleri Balkanlar'dan atmak için başlattıkları savaş 10 bin Türk akıncısının tarihi zaferiyle sonuçlandı. Sırp Sındığı olarak tarihe geçen bu savaşla Türkler, Balkanlar'a doğru ilerledi Saldırı kararı 1371 de alındı. Sırp ordusu, Trakya Arnavutluktaki Rum ve Sırp kuvvetlerinden oluşmaktaydı. Sırp ve Rum askerleri 60.000 di Rumeli’de Lala Şâhin, I. Murad’dan yardım istedi. Sırp ordusu Meriç kıyısında ki Çirmen’e kadar ilerledi. Edirne tehlike altındaydı. I. Murad harekete geçti. Boğaz’a kadar geldi buraya Sırplar’ın müttefiki Bizanslılar hâkimdi Çirmen Sırp Sındığı savaşı 26 Eylül 1371 Hacı İlbeğinin baskınıyla sonuçlandı. Sırplar birbirine girdi Meriçte boğuldu ve bozguna uğradı. Savaştan sonra Makedonya'daki Sırp prensleri I. Murad'a baş eğip haraç vermeyi kabul ettiler. Papalık Türker’in “Sırpları” hakimiyet altına aldıklarını Adriyatik denizine gelmelerinden korkulduğunu ve Türker’in Hristiyanlık sınırları dışına atılması gerektiğinden söz etti.Sırp Sındığı Savaşı’nın kazanılmasıyla, Edirne ve Batı Trakya, Osmanlı için güvenli hale geldi. Meriç Irmağı, Osmanlıya geçti. Balkanlardaki Macar üstünlüğü kırıldı. Bulgaristan vergiye bağlandı. Osmanlı ilk kez Haçlı ordusunu yendi. Balkanlara geçiş kolaylaştı. Sırp Sındığı Zaferi’nden sonra 1364 yılında Balkanlar’da üç koldan fetih hareketleri başlatıldı Sol kanat yani batı bölgesi kumandanı olan Evrenos Bey Serez ve çevresini ele geçirdiyse de burası elden çıktı. 1372 Çirmen Savaşı’nın ardından Sırp prenslerinin idaresindeki Makedonya’nın fethiyle görevlendirilen Evrenos Bey Ferecik, İskeçe, Kavala, Drama ve Zihne’yi Osmanlı topraklarına kattı. Osmanlı kuvvetleriyle birlikte Serez’i ikinci defa fethederek kendisine merkez yaptı Vezir Çandarlı Halil Paşa ile Makedonya'nın fethine başlandı. Türkler 1361 de Edirne’yi fethetti Bulgar krallığını yıkıp Balkanlar’ı ele geçirdi 1389 Kosova Savaşıyla Sırbistan Türk hakimiyetine geçti, 1396 da Yıldırım Niğbolu önlerinde Haçlı ordusunu hezimete uğrattı Osmanlı Türkleri Balkan hakimiyetini güçlendirdi. Sultan Mehmed 1463 te Bosna’nın fethi ile Osmanlı idaresini Dalmaçya sahillerine kadar götürdü ve İtalya’yı hedef aldı akıncılarını Trieste üzerine sevketti. Fatih’in ölümüyle duraklayan Balkan fetihleri Sultan Süleyman'ın Macar tehlikesini yok etmek için 1521’de Belgrad Kalesi’ni aldı sadece Katolikliğin hakim olduğu Kuzey Dalmaçya, Kuzeybatı Hırvatistan ve Slovenya Osmanlı hakimiyeti dışında kaldı. Bu bölgeler Macaristan ve Habsburg idarelesine geçti bu durumlarını II. Dünya Savaşı’na kadar korudular. Kaynak yenişafak.com Yavuz olmasaydı Hazreti Peygamberin naaşını Avrupaya kaçıracaklardı Yavuz Sultan Selim, İslam’ın kutsal beldelerini Osmanlı sancağın altına alıp tarihin akışını değiştirmişdir Hazreti Muhammed’in naaşını kaçırmaya teşebbüs eden Hristiyan planlarını boşa çıkaran Sultan Selim 498 yıl önce vefat etti. Kısa sürede dünya tarihini değiştiren cihangir ve Yavuz Sultan tarihin kurucularındandır Sultan Selim İslam’ın kutsal beldelerini Osmanlı sancağına tarih çok başka cereyan ederdi. Portekizliler Yavuz’dan önce kutsal toprakları için plan plan yapıyordu Sonunda Osmanlı kazanacaktı. Sultan Selim 1470 te babası II. Bayezid’in sancak beyi olarak Amasya’da doğdu. Osmanlıda adı Selim Şah diye geçen Sultan Selim sert mizacı, cesareti ve ataklığıyla “Yavuz” lakabını aldı. Küçük yaşlarda başladığı özel eğitimine on yaşlarında dedesi Sultan Mehmet’in özel ilgisi eklenince dünya tarihinin akışını değiştirip bir cihangir oldu kaplan avlardı Bilinen ilk görevi Trabzon sancağıdır. 1487’de geldiği Trabzon’da 1510 yılına kadar yaklaşık yirmi dört yıl sancak beyliği yaptı. Şehzade Selim’in Trabzon’daki idarecilik yılları ona için çok iyi tecrübeler kazandırdı. Gürcü prensliklerini ve Osmanlı için büyük bir mesele oluşturan Şah İsmail’i dikkatle takip etti. konuda devlet merkezine raporlar yazdı. 1508 Gürcü kralına karşı yaptığı seferde büyük başarı kazandı ve babası onu takdir eddi. Şah İsmail’in 10 bin kişilik ordusunu dağıttı Şehzade Selim Şah İsmail e . Dikkat Safevîler’e karşı sert önlemlere başvurması için babasından emirler aldı İspir ve Bayburt’u zaptedip Erzurum’a kadar olan yerlerin emniyetini sağladı 1507’de Şah İsmail’in Erzincan’da 10 bin kişilik ordusunu tamamen dağıttı. Trabzon’da iken babasının zayıfladığını, gördü Amasya’da ki ağabeyi Ahmed’in taht adaylığını kabullenmedi. kardeşleri ve babasıyla taht mücadelesine başladı Trabzon’daki başarıları her tarafta duyuldu gazâ bayrağını açtı devleti zorda bırakan Safevî tehdidi onun sayesinde bertaraf edildi yeniçeriler arasında adı öne çıktı. Şehzade Selim, oğlu Süleyman için sancak talebinin karşılanmaması üzerine babasına sert bir mektup yolladı. taht mücadelesine aday olup iktidarı zorla ele geçirmeye karar verdi. II. Bayezid’in hastalığı artınca Şehzade Ahmed taht için hareket etti Sultan Selim’i Önce Kefe’ye sonrada 3 bin kişiyle Edirne’ye doğru yola çıktı. Yavuz olmasaydı Hazreti Peygamber’in naaşını Avrupa’ya kaçıracaklardı Sultan Selim, babasıyla karşı karşıya geldi. ve kendisine Semendire sancağı verildi, Macarlar’la savaşması için izin çıktı. II. Bayezid, hayatta bulunduğu müddetçe şehzadeleri saltanata çıkarmayacağına söz verdi. Selim, Edirne’den ayrılıp Semendire’ye hareket edince ağabeyinin saltanata çağrıldığını haber aldı ve dönüp Edirne’ye girdi, babasına yetişerek Çorlu’ya geldi. II. Bayezid’in kuvvetleri âni bir saldırıyla Selim’i geri çekilmeye zorladı. kurtulan Selimin etrafında 3 bin kişi vardı 1511 yılında Kefe’ye dönmek zorunda kaldı. İstanbul’da yeniçeriler Selim’i desteklediklerini ilân ettiler. II. Bayezid, 1512’de Selim’i asâkir-i mansûre serdarlığına getirdi. İstanbul’a hareket eden Selim han, II. Bayezid’ın baskı karşısında tahtından oğlu lehine feragat etmesi ile dokuzuncu Osmanlı hükümdarı olarak tahta çıktı. Sultan Selim saltanatını ilân edince ilk iş olarak iktidarını sağlamlaştırdı Tahta ortak olan kardeşleri Ahmed ve Korkut’u bertaraf etti. Tahtı devraldığında 2.375.000 km2 olan Osmanlı toprakları sekiz yılda 2,5 kat büyütmüş ve ölümünde imparatorluk 1.702.000 km2'si Avrupa'da, 1.905.000 km2'si Asya'da, 2.905.000 km2'si Afrika'da toplam 6.557.000 km2'ydi Padişahlığında Anadolu'da birlik sağlandı; halifelik Abbasilerden Osmanlıya geçti. devrin en önemli iki ticaret yolu olan İpek ve Baharat Yolu'nu ele geçiren Osmanlı, doğu ticaret yollarını tamamen kontrolü altına aldı. Mısır Seferi sonucunda kutsal topraklar Osmanlıya geçdi. 6 Temmuz 1517'de Kutsal Emanetler (Emanet-i Mukaddese) denilen ve aralarında hz Muhammed'in hırkası, dişi, sancağı ve kılıcı bulunan eşyaları, Hicaz'dan Sultan Selim'e gönderilmiştir. 29 Ağustos 1516'da Hilafet Abbasi soyundan Osmanlı soyuna geçti. Sultan Selim Ayasofya Camii'nde ki bir törenle, son Memlük halifesi III. Mütevekkil'den halifeliği devraldı Kutsal toprakları aldığı zaman Hakimü'l-Haremeyn (Kutsal beldelerin hakimi) sıfatını uygun görmeyip kendini Hadimü'l-Haremeyn (Kutsal beldelerin hizmetkârı) ilan etmiş, Kendi deyimiyle Hadim-i Haremeyn-i Şerifeyn (Haremeyn-i Şerifeyn), yani Mekke ve Medine'nin hizmetkarı unvanını devralmıştır 1512'de tahta çıkan Sultan Selim, 22 Eylül 1520'de Aslan Pençesi (Şirpençe) denilen bir çıban yüzünden 49 yaşındayken hayatını kaybetti. 1150’lerde Hazreti Muhammed’in naaşını kaçırmaya teşebbüs eden Hristiyanlar üç buçuk asır sonra bu işi yeniden denemeye kalktı ama çabaları boşa çıktı. Portekizli Amiral Alfonso Albuquerque’in planladığı ikinci girişim, 1510 da sahneye kondu. Doğu’ya ticaret yollarını ele geçirmek isteyen Portekizliler, Memlükler’in zaafından istifade ederek Arabistanda stratejik mevkiler elde etri. Portekizli Amiral Alfonso Hazreti Muhammed’in Medine’deki kabrini Hristiyan topraklara kaçırmak gibi sinsi bir plan kurdu. Hazreti Muhammed’in naaşını kaçırabildiği takdirde İslam dünyasının moralini yerle bir edilerek Kudüs’e de hâkim olabileceğini düşündü. Osmanlılar Memlükler’i tarihden silerek Ortadoğu’ya ve kutsal topraklara hâkim oldu portekiz planlarını bozdu. Hindistan Valisi Albuquerque, Portekiz Kralı Don Manoel’e yazdığı mektupta Peygamberimizin naşını kaçırmayı planladı Selim Han, şirpençe hastalığına tutulmuş ve ahiret vakti yaklaşmıştı Hekimbaşı, “Efendim ilaç kâr etmez, iş Allah Teâlâ’ya kalmıştır, tavsiyem Allah (CC) zikriyle meşgul olmanızdır” diye cevap verince Selim Han celalli bir şekilde hekimbaşına kükrer. Hekimbaşı, Seni edebe davet ederim, sen bu mübarek emanet ve vazife altındayken bizim Allah Teâlâ’nın zikrinden gafil olduğumuzu mu düşünürsün? Cenâb-ı Hakk şahidimdir daima Allah’ı (CC) zikretmişimdir. Selim Hanın son sözleri şu olmuştur Rabb’ime hamd ü sena olsun hastalık gelmeden evvel bir an olsun Cenâb-ı Hakk’ın zikrini bırakmadık. hakkıyla zikredemediğim için Allah Teâlâ’dan istiğfar ediyorum Zikreden kulda irfansızlık olmaz, olamaz ölüm döşeğinde bile ikaz ve irşadda bulunur Yavuz Sultan 22 Eylül 1520'de Şirpençe denilen bir çıban yüzünden 49 yaşında hayatını kaybetmiştir Sultan Selim'in sandığımız küpeli resim Yavuz’a değil, İran Şahı İsmail’e aittir. Küpe, Şah İsmail’in Şiiliğinin ve Hayderî-Kalenderî dervişliğinin sembolüdür Hayderîler bu küpeye “mengûş” derler. Şii olan Şah, 13. yüzyılda ortaya çıkan Hayderî-Kalenderî tarikatine bağlıydı ve kulağındaki küpe bu inancının belirtisidir. Kaynak yenişafak.com OSMANLI TARİHİ Sultan Abdülhamid 176 yaşında Osmanlı'nın 34. padişahı Sultan Abdülhamid 176 yıl önce doğdu. 33 yıllık görevinde milletine hizmet eddi milli ve yerli değerler için mücadele etti. Dünyanın dört bir yanındaki mazlumlara el uzattı Sultan, bugün hayranlıkla anılan bir çok eser ve projenin öncüsüdür Tanzimat’tan ikinci Meşrutiyet’e, imparatorluğun en çalkantılı yıllarında tahta çıkan padişah. Abdülhamid Han. 21 Eylül 1842’de İstanbul Çırağan Sarayında dünyaya geldi. Abdülmecid’in eşi Tirimüjgan Hatun’dan olan ikinci oğludur. Annesi henüz 11 yaşında vefat etti. Abdülhamid doğduğunda sarayda merasim tekrarlandı. Sultan Mecid, Babıali’ye Hat-tı Hümayün gönderdi. Yedi gün, yedi gece beşer nöbet top atıldı. Evlerin önünde kandiller yakıldı şenlikler yapıldı. Sultan, sarayın tecrübeli kalfalarının elinde büyüdü. Sessiz sakin bir çocuktu Abdülhamid’i babası Abdülmecid, “İçli çocuğum” diye severdi. Şehzade Abdülhamid, kendisinden iki yaş büyük biraderi Murad ile beraber 1846 da Haydarpaşa sahrasında okuma merasimleri ve sünnet merasimleri yapıldı. Attığı ok şaşırmaksızın isabet ederdi Abdülhamid şehzadeliğinde gayet cesur ve serbestti. Kırlarda gezinir Ata binerdi. Bahçelerinde kuşlar, tavuklar, hindiler besler Sarayda ise kendine ait marangozhanesinde oymacılıkla uğraşırdı. Sultan Abdülhamid Han, hayvanları arasında en çok papağanını severdi. Sarayda gezerek haber veren bu papağan, Sultan geçerken, "Padişahım çok yaşa" diye bağırırdı. Yemek zamanı muntazamdı. Acıkmadan yemezdi. Uykusu hafif, vücudu zinde ve çevikti. Hafızası kuvvetliydi. her sabah günde beşer darbe artırarak mermeri tokatlama, yay çekme kılıç kalkan gibi idmanları yapardı. Kılıçta mahirdi. Üst üste attığı on oku hiç şaşırmaksızın hedefine isabet ettirirdi Piyano ve yabancı dil eğitimi aldı Amatör sulu ve yağlı boya resimleri yapardı. resimlerde sedef parçaları kullanırdı Sultan biraderi Murad ile ihtişamlı bir tahsil gördü. piyano ve batı musikisi eğitimlerini tamamladı. Sultan Abdülhamid’in kısaya yakın orta boyluydu omuzları genişti teni esmer, çehresi uzun, kaş kemikleri çıkık, yanakları çökük, burnu yüzüne göre büyük ve uzuncaydı. Zerafet sahibiydi Temiz ve itinalı giyinirdi İnsanların kıyafetlerinde ihmal göstermelerinin intizamsızlık olduğuna inanırdı.Sıhhatine itina gösterir çalışma saatleri, yemek saatleri, istirahat saatleri muntazamdı. Geceleri erken yatar, sabah erken kalkar, banyosunu ihmal etmezdi. Hereke kumaşı ve Beyaz eldiven giyerdi Yıldız Sarayı’nda çok zengin bir kütüphane kurdu. Ecdadından en çok Selim Han’ı severdi. Sultan Abdülhamid, Endonezya’dan Doğu Türkistan’a, Yemen’den Güney Afrika’ya kadar bütün mazlumların yardımına koştu, bütün mazlumlara el uzattı. sultan tam 1552 parça hayır ve irfan binâsı yükseltmiştir. Bunlar cami, mektep, medrese, hastane, fabrika, tezgâh, bakım ve terbiye evi halinde tam 1552 adet tesistir Haydarpaşa'da ne kadar millî ve resmî tesis varsa hepsi O'nundur Lise binâsı, hastâneler, baytar mektebi, mendirek, Yıldız üstündeki bütün binâlar, kışlalar ve Çapa mektepleri, Gurebâ hastânesi Hamidiye Etfal hastânesi, bugün İstanbul'u ihyâ eden Hamidiye çeşmeleri eserlerinden sadece bir kaçıdır Sultan Abdülhamid 10 Şubat 1918’de vefat etti. 33 yıllık saltanatında ne yazık ki dostdan çok düşmanı oldu. En büyük dostu daima hizmet ettiği millettiydi. Naaşı götürülürken yüz binlerce insan, "Bizi bırakıp nereye gidiyorsun Ey Ulu Hakan!" nidaları ve gözyaşlarıyla Sultan'ı uğurladı. Bir gece aniden Sirkeci garından Selanik'e sürgüne gönderildi * Kaynak yenişafak.com Kudüs kuşatması şarkın en sevgili sultanı Eyyübi... 100 yıldır işgal altındaki peygamberler şehri Kudüs, 831 yıl önce şarkın en sevgili Sultanı Selâhaddin Eyyûbî tarafından kuşatıldı. Ve fethedildi Müslümanlar Selâhaddîn-i Eyyûbîyle şarkın en sevgili sultanını Haçlılar gerçek İslâm kahramanını gördüler Hz. Âdem’in (as) ayak izi, Hz. Peygamber’in (sas) peygamberlere serdarlık yaptığı altın mekân, İslam’ın mübarek ilk kıblesi 100 yıldır işgal altında peygamberler şehri*Kudüs, 831 yıl önce şarkın en sevgili Sultanı Selâhaddin tarafından kuşatıldı. Kuşatma şehri savunan Kudüs komutanı Balian’ın 2 Ekim 1187'de şehri teslimiyle sonuçlandı. Selahaddin Kudüs Krallığına son verdi. 1185 Martında Kudüs Kralı IV. Baudouin ölünce ablasının oğlu V. Baudouin unvanıyla tahta çıkarıldı. küçük yaşta olan kralın da bir yıl sonra ölümü üzerine annesi Sibylle ile kocası Lusignan yönetime el koydular. Kerek hâkimi Renaud de Châtillon’un Kahire’den Dımaşk’a giden bir Müslüman kervanına saldırdı Eyyûbî’nin sabrı taşdı. Selâhaddin, 4 Temmuz 1187’de Hittîn savaşında Kudüs krallığını yok etti. Müslümanlar Kudüs Krallığı’na ait büyüklü küçüklü elli iki şehri fethetti. Sıra Kudüs’e geldibSelâhaddîn-i Eyyûbî Kudüs’ü kuşattı Hıristiyanların şehri teslim etmeyeceklerini söylemeleriyle Kudüse yürüdü. gönüllü mücahitler orduya katıldı.İslam ordusunda iktalı ve maaşlı askerlerin sayısı*12 bindi. Yaya sayısı ise daha fazlaydı Haçlı ordusu *2 bin şövalye,*20 bin yaya ve çevreden toplanan hafif süvari birliklerinden meydana geliyordu Selâhaddîn-i Eyyûbî 20 Eylül 1187’de Kudüste karargâh kurdu. surlarda büyük bir gedik açdı. Savunmayı yöneten Balian, 30 Eylül’de Selâhaddin’in karargâhında teslim şartlarını konuştu. Selâhaddin çok az bir fidye şartıyla halkın şehri terketmesine izin verdi. para bulamayan binlerce kişi de serbest bırakıldı. Selâhaddin’in insanca davranışı Haçlılar’ın vahşetine tam bir tezat teşkil ediyordu Mi’raç kandiline denk düşen 27 Receb 583 (2 Ekim 1187) Cuma günü Selâhaddin ve İslam ordusu Kudüs’e girdi.* Haçlılar’ın seksen sekiz yıl önce kana buladıkları şehirde hiçbir taşkınlık yapılmadı; Müslümanlar zafer sevincini kutladılar. Haçlılar Kudüs’ten çıkıp giderken Ortodoks ve Ya‘kūbî Hristiyanlar şehirde kaldı. Musevilerin de şehre yerleşmesine izin verildi. Hıristiyanlara ait kutsal yerlerin idaresi Ortodoks kilisesine teslim edildi. Bir süre Kudüs’te kalan Eyyûbî, Haçlılarca saray olarak kullanılan*Mescid-i Aksâ’yı camiye çevirdi. Nûreddin Mahmud’un Halep’te yaptırdığı minberin getirilmesini emretti. Selâhaddîn-i Eyyûbî devrinde surlar tamir ettirildi önlerine hendekler kazıldı. Burçlar inşa edildi. Sultan Kudüs’ün idaresini Fakih Îsâ’ya verdi, onun 1189’da ölümüyle yerine Hüsâmeddin en-Necmî getirildi. Haçlılar Birinci Haçlı Seferi’ndeki en büyük hedefleri Kudüs’tü. 15 Temmuz 1099’da Kudüs’ü işgal etmişlerdir Şarkın en sevgili sultanı “Selahaddin Eyyubi” 1137 de Tikrit Kalesi'nde doğdu. Babası Necmeddin Eyyub, Selçuklu emiri İmadeddin Zengi'nin hizmetindeydi. Annesi Selçuklu emiri Mahmud ibn Tokuş un kız kardeşidir. Çocukluğu Tikrit Kelesi'nde, hocasıyla Öklit geometrisine çalışarak, geçti. Selçuklu'nun iyice zayıflamıştı Bağımsızlığını ilan etmiş Selçuklu valisi Nureddin Mahmud Zengi onu, babasını ve amcasını Musul'a çağırdı. Sarayda emir ona savaş taktikleri verdi. Babası ve amcasıyla birlikte haçlılara karşı yapılan savaşlara katıldı. Cesaretiyle övgü topladı. Sarayda devlet teşkilatını ve idaresini öğrendi. Babası Şam amcası Humus valisi oldu. Vali olduğu günlerden sonra hem Fatimiler ve Haçlılarla uğraşmakdı ve galip geldi. 1170, 1171 ve 1173 yıllarında Kudüs Haçlı Krallığı'na karşı sefere çıktı. Nureddin Zengi ölünce, yerine on bir yaşındaki oğlu el-Melikü's-Salih geçti. Selahaddin ona sadık kaldı ancak karışıklıklar başladı. Selahaddin Zengiler devleti dağılmasın diye harekete geçti. İsyancıları bastırdı, Musul ve Halep'i kontrole aldı. başarıların ardından Abbasi halifesince Sultanlığı onaylandı ve devletin başına geçti. Selahaddin Ortadoğu da İslam birliğini sağlamak için uğraştı Haçlılarla mücadele etti başarılı bir komutan cömert, erdemli ve kararlı bir hükümdardı Hittinde Haçlılara karşı büyük bir zafer kazandı. Kuyularıyla ünlü Hittin'de Haçlı ordusuna bir yudum su bırakmadı. Haçlı ordusunu imha eddi, esir aldı. Esirler arasında Kral Lusignan ve Chatillon da vardı. Selahaddin bu zaferle hızlı bir fetih hareketine girişti, 20 Eylül 1187'de Kudüs'ü kuşattı. Mi'rac'ın yıl dönümü 27 Receb 583 (2 Ekim 1187) Cuma günü Kudüs şehri teslim etti Selahaddin 88 yıl süren Hıristiyan egemenliğine son verdi. Mescid-i Aksa'da secdeye yatıp şükretti. Batı Avrupa Kudüs için yeni bir Haçlı seferi düzenlendi. Başında İngiltere Kralı Aslan Yürekli Richard vardı ordusu Kudüs'ü kuşattı, başarıya ulaşamadı. Selâhaddin, 27 Safer 589’da (4 Mart 1193) Dımaşk’ta vefat etti. Haçlılar gerçek bir İslâm kahramanı gördü Dünya tarihinde haklı bir şöhret kazanan ve örnek bir sultan olan Selâhaddîn Türk-İslâm tarihinin en tanınmış kahramanlarındandır. Mehmed Âkif Ersoy onu “Şark’ın en sevgili sultanı”, Fransız tarihçiler “İslâm’ın en saf kahramanı” diye niteler Selâhaddin dindar, merhametli, cömert, güler yüzlü, vakur, sağlam iradeli, mert ve heybetliydi. Her Nûreddin Zengî’nin takipçisiydi, onun başlattığı eserleri tamamladı, yeni bir devlet kurdu Kaynak gizlenentarihimiz.blogspot.com Sultan Fatih'in Ayasofya Vakfiyesi "Allah'ın mescidlerinde o'nun adının anılmasına engel olan ve onların harap olmasına çalışandan daha zalim kim vardır bunların oralara korkarak girmeleri gerekir. Başka türlü girmeye hakları yoktur. Bunlara dünyada rezillik, ahirette büyük azap vardır."(Bakara Suresi / 114.Ayet) kim Ayasofya camii dönüştürüp bir maddesini iptale koşarsa fasık bir dalavereyle Ayasofya Camisi’ne kastedip aslını değiştirirse camiyi sahte evrakla kendi hesabına geçirirse en büyük haram ve günahı kazanmış olur vakfiyemi kim değiştirirse Allah’ın, Peygamber’in, meleklerin, ve tüm Müslümanların laneti onun üzerine olsun, azabı hafiflemesin, haşr gününde yüzüne bakılmasın. Kim değiştirirse günahı değiştirene aittir Allah’ın azabı onlaradır. Allah işitendir, bilendir. Fatih Sultan Mehmed Han - 1 Haziran 1453 (Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü'nde Bulunan Ayasofya İle İlgili Arapça Vakfiyenin Tercümesi) Adı güzel,kendi güzel Hz.peygamberimin methine mazhar olmuş cennet mekan Fatih Sultah Mehmet Han'ı kabrinde huzura erdirmek icin rabbim aziz millete yeni Fatih'ler, yeni fetihler nasib ed aziz ve asil Türk milletinin içindeki*cevheri açığa çıkart ayasofyanın açıldığı gün içinde namaz kılmayı ihsan et istanbulun kızılelmayla uyandığı günleri bize Nasib eyle fatih hanın ayasofya vakfiyesini üzerine alıb ızdırabını duymayan, üstüne almayan, ve kendine pay çıkartmayan bizden değildir vesselam. Kaynak erhan afyoncu sorularla osmanlı kitabı 1048’deki Hasankale zaferiyle Anadoluya yayılan Türkmenler, 1059’da Sivas ve Malatya’yı ele geçirdi 1064’te Alparslan, Kars’ı fethetti. 1067’ye gelindiğinde Kayseri,Niksar ve Konya fethedilmişti. Afşin Bey, 1068’de Anadolu’yu boydan boya geçerek, İstanbul Boğazı’na kadar geldi. Türkmenler Anadolu’nun doğu ve orta kısımlarına yayıldı ancak bu*rası emin bir yurt değildi. Türkmenler’in Bizansla mücadele edecek güçleri yoktu. Bizans orduları üzerlerine geldiği zaman Türkmenler, Kafkaslar’a çekildi Anadolu’nun fethedilememiş mevki ve kaleleri vardı. Ve yeterli silaha sahip olmayan Türkmenlerce ele geçirilmesi zordu. Selçuklu orduları Türkmenler’i himaye için her zaman Anadolu’ya gelemiyordu. 26 Ağustos 1071’de Malazgirt zaferi Bizans ordusunu çökertti ve Anadolu’nun kapılarını sonuna kadar Türkmenler’e açtı. Bizans’ın yediği darbe Türkmenler’in Anadolu’ya sel gibi dolmalarını sağladı. Malazgirt zaferindeki antlaşmayı yeni Bizans İmparatoru bozdu. Alparslan, Artuk Bey’i Anadolu’nun fethiyle görevlendirdi. Artuk Bey Alparslan’ın ölümüyle İran’a çağrıldı onun yerini Tutak Bey aldı. asıl başarı Alparslan’a karşı taht mücadelesinde öldürülen Kutalmış’ın oğulları kazandı. İran’da esaret altındaki Kutalmış’ın oğulları kaçarak, Anadolu’ya geldi Yabgulu Türkmenleri ile İbrahim Yinal’a bağlı aşiretler Anadolu’ya gelmişdi. Bunlar İran’daki taht mücadelesinde başarıya ulaşamamış küskün Oğuz kitleleri idi ve Selçuklu hanedanından başlarına geçecek birisini bekliyorlardı. Kutalmışoğlu Süleyman Şah Türkmenler’in başına geçti ve Orta Anadolu’dan İznik’e kadar olan sahayı ele geçirdi Türkiye Selçuklu Devleti’ni kurdu. devlet Büyük Selçuklular’a tâbi değildi, aralarında düşmanlık vardı. Alparslan’ın oğlu Melikşah, Kutalmışoğlu’nun devletini ortadan kaldırmak için Bizans’la işbirliği yapmış, ancak ölümüyle sonuçsuz kalmıştır. Türkler, Anadolu’da, Türkiye Selçukluları’nın yanısıra bir takım bey*likler de kurdu Artuk Beyin oğulları Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da(Diyarbakır-Mardin-Elazığ-Hasankeyf), Saltuk Bey (Erzurum), Danişmend Gazi (Sivas-Amasya-Tokat) ve Mengücek Gazi (Erzincan-Divriği) de Orta ve Doğu Anadolu’da beylik kurarak, o bölgeleri Türkleştirdi hiçbirisi büyüyemedi beylikler zamanla Türkiye Selçukluları tarafından ilhak edildi. Anadolu’ya Türkler IX. yüzyılın ortalarında yerleşmeye başla*dı. Asıl yerleşme Malazgirt savaşıydı. Malazgirt’ten sonra Ana*dolu ile Türkistan arasında bir göç oluştu. Türkmenler, büyük kitleler hâlinde Anadolu’ya geldi gelişi bir anda olmamış, birkaç yüzyıl sürmüştür. Anadolu’ya Türkmen dalgalarından birisi XIII. yüzyılda Türkistan’ın Moğol istilasına uğramasıyla gerçekleşti. Türkmenler, Anadolu’ya direkt gelmediler. Azerbaycan, Irak ve Suriyede kaldıktan sonra Anadolu’ya geldiler Türkmenler’in göçü XVI. yüzyılda Safevî Devleti’nin kurulmasına kadar de*vam etti. Safevîler zamanında Türkistan ile Anadolu arasındaki göç kanalı kapandı. Türkler’in gelmesinden sonra Anadolu’nun yerli ahalisi din değiştirerek Türkleşti. Ancak bu rakam çok büyük değildi toplu din değiştirmeye rastlanmadı, Türkler ile Rumlar’ın iyi ilişkiler içerisindeydi XVI. yüzyılın sonlarında Anadolu’da yerleşik hayata geçmemiş yaklaşık 1 milyon Yörük Türkmenin vardı Sadece İç Anadolu’daki Ulu Yörük ile Güney*doğu ve Güney Anadolu’da ki Dulkadir Türkmenleri’nin nüfusu 300 bin civarındadır. bu yüzyılda Türkmenler yerleşik hayata geçmişti. nüfusu 1 milyonu geçmek*tedir. Anadolu’ya gelen Türkler’in büyük bölümü Oğuzlar’a mensuptur. Oğuzlar’ın Türkmenler’in den 24 boy Anadolu’ya geldi. Anadolu’ya gelen Türkler’in büyük kısmı göçebedir. göçebe Türkler’in yanısıra önemli miktarda yarı yerleşik ve tam yerleşik yaşayışta Türkler de gelmiştir. göçebe Türkmenler’in haricinde birçok aydın, sanatkâr ve tüccar XIII. yüzyılda Moğol istilası sonucu Türkistan’daki şehirlerin tahrip edilmesiyle anadoluya gelmiştir. Türkmenler, Anadolu’ya gelirken çadırlarını, yetiştirdikleri hayvanlarını, göçebe ve şehirli kültürlerini, silah, kıyafet ve edebî değerlerini beraberlerinde getirdiler. Malazgirt’ten sonra Türkler’in akın akın Anadolu’ya gelmeleriyle Avrupa’da burası Türkiye diye anıldı. 1085’ten itibaren Avrupalılar’ın Anadolu’ya Türkiye dedi Anadolu’nun Türk niteliği ülkenin bütününe damga vurmuştur.Malazgirtten sonra Türkler İznik’e kadar olan toprakları ele geçirip, Anadolu’daki ilk devletlerini kurmuşlardır. Türkiye Selçuklu Devleti’nin hangi tarihte kurulduğu konusunda araştır*macılar çeşitli tarihler ileri sürer Zeki Velidi Togan ve J. Laurent 1080’de kurulduğunu ileri sürer 1075’te Süleyman Şah’ın ba*ğımsızlığını ilân ederek, “Sultan” ünvanını almışdır., Bizans’la yapılan antlaşma, bağımsızlığın hukukî belgesidir. Kaynak vehbi tülek .com BÜTÜN MÜLKİYETLER MUKADDESTİR Sultan III. Mustafa zamanında topçuluk ve donanmanın ıslahıyla görevli olan Macar asıllı Fransız subayı Baron de Tott, “ Sultan Süleyman devrinde ilgi çekici bir istimlak meselesi nakleder:“ Süleymaniye Camii inşa edildiğinde dünyayı mağlup eden muhteşem Süleyman bir yahudi kadını ikna edemez ve Şeyhülislama mektup yazar Bir adam, Allahü Teâlâ adına mabed inşa etmek istemektedir. Müslümanlar, bu mukaddes işe razıdır bir Yahudi kadın tüm teklifleri reddedmiş mülkünü satmak istemez. cezası nedir Şeyhülislam cevaplar Hiçbir cezayı hak etmez kişlerin mülkiyeti mukaddestir. mukaddesatı çiğneyerek, Allahü Teâlâ adına mabed inşa etmek doğru olmaz Osmanlıdaki padişah hakkına göre sultan devletin ihtiyacı halinde istimlak yapabilirdi Süleymaniye camii yapılırken yahudi bir kadın evini satmak istemedi dünyayı titreten kanuni şeyhülislama mektup yazdı Müslümanların rızası olan bir işe Yahudi bir kadın razı gelmez nasıl bir cezayı hak eder Şeyhülislam cevaplar kişlerin mülkiyeti mukaddestir. mukaddes bir kanunu çiğneyerek, Allahü Teâlâ adına mabed inşa etmek doğru olmaz” Ne mutlu, davalarını adalete bırakan hükümdarlara!... Kaynak vehbi tülek .com FATİH DEVRİNDE MÜSLÜMANLARIN AHLAKI İstanbul fethedildiğinde hapisteki iki bizanslı sultan mehmet tarafından özgür bırakılmıştı bunlar Osmanlıyı gezmek istediler ve osmanlının sevgi, ve hoşgörü ülkesi olduğunu Ezan zamanı dükkanların kapatılmadan herkesin güvenle camiye giddiğini Hırsızlık ve yolsuzluğun kimsenin hatırına gelmediğini adalet mükemmel işlediğini gördüler İki bizanslı osmanlı mahkemesine geldiler. Bir Adam at satın almış yem yemediğini görünce iade etmek istemiş ancak satıcısı geri almamıştı. Alıcı mahkemeye gitti kadının ise annesi ölmüş ve mahkemeye gelememişdi. O gece adamcağızın hayvanı öldü. Çaresiz adam tekrar kadıya giddi kadı neden gelmediğini sorunca Adam geldiğini ve kendisini bulamadığını söyledi. Kadı zarara sebep oldum’ diyerek beygirin parasını kendi cebinden ödedi. Bizanslılar bu olay karşısında şaşkın kaldılar Bizanslılar Kütahya mahkemesini izlediler: Adamın birinin tarlasında. altın çıkınca Pazarlığa dahil olmadığı için helal olmaz düşüncesiyle tarlayı sahibine iade etmek istedi. sahibi kısmetindir diyerek kabul etmedi. Olay mahkemeye intikal etti. Kadı altınları vermek istedi her. İkisi de kabul etmedi kadı son çare birinin kızı ile ötekinin oğlunu evlendirdi ve düğün hediyesi altınları verdi. Bizanslılar bu durum karşısında hayretler içindeydi Konyalı bir tüccar, İtalyana sipariş vermişti siparişi alamayınca italyan. Tüccarı mahkemeye verdi Kadı, İtalyanın, malları yüklediği geminin battığını söyleyip malın parasını Konyalıdan tahsil etti. italyan ülkemde hiç bir davada yabancı için hüküm verilirmez?” dedi. kadı: ülkenizde güneş doğar, yağmur yağarsa çocuk ve hayvanlara dua edin. Allah onların hürmetine sizi açlıktan öldürmüyor.” adalet her insanın hakkıdır Kaynak vehbi tülek .com KÜÇÜK BİR ÇAMUR DENİZİ SULANDIRMAZ Sultan Ahmedin Şeyhi Aziz hüdayiye sunmuştu ancak evliyalar dünya malına değer vermezdi ve şeyh Hüdayi hediyeyi kabul etmedi aynı hediyeyi devrin evliyası Abdülmecid Sivasî hz leri büyüklere yakışırcasına "Hüdayi Hazretleri bir karga değildir ki leşi kabul etsin" diyerek kabul etti Aziz Hüdayi'ye kabul etmediğiniz hediyeyi Şeyh Sivasî kabul etti" denilince Şu cevabı verdi:*"Ona mahzur yoktur. o büyük bir ummandır bir parça çamurun kendini bulandırmayacağını bilir." Kaynak vehbi tülek .com HERŞEY ASLINA ÇEKER padişah Hızır as ı görmek istiyordu. Kim bana Hızır'ı gösterirse armağanlara boğacağım" dedi. Birçok oğlu olan fakir bir adam talip oldu. dedi ki: "Hanım padişaha Hızır'ı bulacağımı söyleyip kırk gün müsade alacağım.kırk gün için size ömrünüzce yetecek yiyecek, içecek alırım. Kırk günün sonunda Hızır'ı bulamayacağım için kellem gider, ama siz rahat olursunuz" Fakir Adamın karısı kanaatkardı Efendisine kıt kanaat geçiniriz dediysede kocası Vazgeçmedi yalan söyleyerek sultanından ailesi için yiyecek, ve para aldı. Sonradan sultanına itiraf etti Padişah çok kızdı Ey vezirim ne dersin, diyince vezir Padişahım affedin Size yakışan ve beklenen budur. adam suç isledi ama kötü biri değil çocuğu için kendini feda edecek kadar iyi yürekli Zamanın birinde fakir bir adam ve sultan vardı sultan hızır as görmek istiyordu fakir adam ailesine ekmek istiyordu sultana hızırı bulacağım diyerek ailesine yiyecek ve para sağladı ancak adamın yalanı anlaşılmıştı 1.vezir sultanım boğazını kesip çengele asalım. 2. Vezir derisini yüzüp saman dolduralım. 3.vezir -Ey vezirim Padişahım affedin Size yakışan budur. Dedi Nurani bir çocuk "Küllü şeyin yerciu asıhı Herkes aslına çeker diyince padişah çocuğa sordu kimsin Fakir bir adam çocukları için sultanını kandırmış size hızır as ı göstereceğim diyerek çocuklarına ekmek almıştı yalanı anlaşılınca sultan vezirlerine cezasını sordu 1.Vezir kasap çengeline asalım 2.Vezir affedin sultanım size yakışan budur diyince Nurani biri sultana cevap verdi: 1. vezirin babası kasaptı.asıp kesmekten bahsetti. 2. vezirin babası soyuna çekti, büyüklük gösterdi. sözüm şudur Herkes aslına çeker Vezirde sensin sultanda sensin ben ise Hızırım bu adamın yüzü hürmetine sana göründüm, |
|
|
|
|
|
|
#8 |
|
Bütün açıklamar çok güzeldi yazınız harika. Ama 1922 son olması neden onu anlamadım. Saygılar
|
|
|
|
|
|
|
#9 |
|
Kaynak vehbi tülek .com
RAVZA-İ MUTAHARA MÜDAFİİ FAHREDDİN PAŞA Birinci Dünya Harbinde, İngiliz casusu Lawrwence’in kandırdığı ve Vehhabilerin tarafına geçen bedeviler , Arab yarımadasında isyan çıkardılar. 3 Haziran 1916’da Medine demiryolu ve telgraf hatlarını tahrip eddiler 5-6 Haziran gecesi karakollara saldırdılar, Hicaz’daki kumandanı Fahreddin Paşa’ onları geri püskürtdü. başlangıçta sayıları 50.000’i bulan isyancılar, İngilizler’den silah ve para alıyorlardu Osmanlı askerinin mevcudu 15.000 idi ve İstanbul’dan yardım alamıyordu. Osmanlı 7. Ordusu, Filistin, Irak ve Kanal cephelerinde İngilizlerle savaştaydı Fahreddin Paşa, Vehhabileri, yendi Fakat İngiliz desteği ile güçlenen asiler, 9 Haziran’da Cidde, 7 Temmuz’da Mekke, 22 Eylül’de Taif’i zaptetti Medine Arabistanlı isyancıların eline geçti zor şartlar altında Medine 2 sene 7 ay düşmana dayandı. Bu arada Fahreddin Paşa, Mukaddes Emanetleri İstanbul’a nakletti Topkapı Sarayına teslim edildi.Hicaz demiryolu ve telgraf hatları Vehhabi isyancıları tarafın dan tamamen tahrip edildi İstanbul ile bağlantı kalmadı. Almanya teslim olunca 30 Ekim 1918’ de Osmanlı de Mondros mütarekesini. İmzaladı Arabistan İngiliz himayesine bırakıldi. Mekke Emiri Şerif Haydar, Vehhabi emirine şehri teslim eddi Fahreddin Paşa şehri müdafaaya devam ediyordu. İngiliz Vehhabi birlikleri Medine kalesini kuşattı Şehirde açlık ve susuzluk başladı İstanbul’dan gelen bir subay İtilaf devletleriye mütareke imzalandığı ve Hicaz’ın teslim edileceği emrini Fahreddin Paşa’ya iletti. Paşa, “Ben dalgalanan Türk bayrağını kendi elimle indiremem. Mutlaka indirilecekse buraya başka bir kumandan tayin etsinler” dedi. , Fahreddin Paşa’nın sözü İstanbul’a bildirildi. İstanbul’daki işgal kuvvetleri Sultan Vahidedin’e, Fahreddin Paşa’nın vazifeden alındığına dair bir emir yazdırdılar Adliye Nazırı Haydar Bey ile Medine’ye gönderdiler. Padişahın imzasını gören Paşa, şehri Haydar Bey’e bıraktı ve Ravza-i Mutahharaya çekildi maksadı, ölünceye kadar inzivaya çekilmek idi. Fakat İngiliz işgal kuvvetlerinin emriyle birkaç asker onu karargaha getirtti. 10 Ocak 1919. Da İngiliz askerleri Paşa’yı savaş esiri sıfatıyla Mısır’a ve oradan Malta’ya getirdiler. Ve Mondrostan sonra düşmana en son teslim olan şehrimiz Medine-i Münevvere oldu. Kaynak vehbi tülek .com SEYDİ ALİ REİS XVI. yüzyılın güçlü denizcisi Seydi Ali Reis, iyi bir öğrenim gördü. Denizcilik bilgilerini küçük yaşta edindi Arapça ve Farsça öğrendi metematiğe, astronomiye ve fiziğe karşı büyük bir merak sardı.Dedesi ve babası tersane kethüdasıydı. 1522 de Rodos seferine ve Barbaros Paşa'nın emrinde deniz seferlerine çıktı ve Batı Akdenizi çok iyi öğrendi. Preveze Savaşıyla adı duyuldu Trablusgarp'ın fethinde Kaptan-ı Derya Sinan Paşa ve Turgut Reis’in emrinde çalıştı. Basra'dan Osmanlı donanmasını Süveyş'e getirmek için, 1553 yılında Hint Kaptanı tayin edildi. Seydi Reis 34 parçalık Portekiz donanması ile Güney Arabistan sahillerinde karşılaştı. Fırtınaya ve düşman taarruzuna rağmen Demen kalesine geldi karaya oturan üç gemiden sonra, elinde kalan altı gemiyle Güceret'in başkenti Ahmedabat'a gitti. Süveyş'i geçemeyeceğini anlayınca gemileri ve mühimmatı Gücereta satarak parasını İstanbul'a gönderdi ve üç yıl Osmanlı ülkesi dışında yaşadı. 1557 de İstanbul'a döndüğünde, mahvolmuş bir donanmanın sorumlusuydu suçlu görülmedi. Önce müteferrika . Ardından Diyarbakır Tımar Defterdarı tayin edildi. Şehzade Selim'in hizmetinde çalıştı. Galata gemi reislerinden biri oldu. Seydi Ali Reis, 1562 de İstanbul'da öldü. coğrafya, astronomi ve matematikte eserleri vardır. Eserleri Muhît, ve Mir’atü’l-Kâinât adını taşır. Ali Kuşçu’nun astronomiye ait bir eserini Türkçe’ye çevirmiştir. eserleri Avrupa’da da ilgi görmüş ve Almanca’ya çevrilmiştir. Kaynak vehbi tülek .com AMİN ALAYI Osmanlı Devletinde 4-7 yaş arasındaki çocuklara “elif-ba” ve ahlak bilgilerinin öğretildiği ilk mekteb merasimidir. merasimin kandil günü olmasına dikkat edilirdi. Bu mümkün olmazsa, pazartesi veya perşembe günleri yapılırdı.Merasime bir gün önceden ev temizliğiyle başlanırdı. ailece Kapalıçarşı’ya gidilerek, okula başlayacak çocuğa ve fakir çocuklara eşya alınır aile yadigarı bir rahle cilaya verilirdi.Amin alayı yapılacağı gün, sabah namazından sonra çocuğa yeni elbise giydirilir, ailece Eyüb Sultan’a gidilir ve dua edilirdi. Eve dönüldükten sonra, okul çocukları ile ilahiciler gelirdi. Her okulun bir ilahicisi vardı. Semtte, amin alayı bir seyir vesilesiydi. sokakda bayram havası ve görülmedik bir kalabalık olurdu. Mektebe gidecek çocuk, evinin kapısında göründüğü anda ilahiciler ilahi okur ve ilahilerin uygun yerlerinde alayda bulunan Aminciler de “amin! amin!” diye nakarat yapardı. İlahi sona erince mahalle hocası duaya başlar, çevrede bulunanlar huşuyla, çömelerek duayı sessizce dinlerdi. Hocanın duası sona erince, ilahiler okunur, amin nidaları göğe yükselirdi. mahallenin bekçisi, çocuğu hazırlanmış olan midilliye bindirir, okulun kalfası ve müzakerecisi atın iki tarafına geçerek alay hareket ederdi.Amin alayı kaidelere bağlıydı. En önde giden, atlas yastık üzerindeki sırmalı kesesiyle elif-bayı taşırdı. Onun arkasından, başının üzerinde rahle ve çocuğun okulda oturacağı minderi götüren uzun boylu birisi giderdi. Bunu okula gidecek çocuk takib ederdi. Çocuğun arkasında okulun hocasıyla ilahiciler, aminciler bulunurdu. Amincilerin arkasında mekteb talebeleri gelirdi. Alayı çocuğun babası, davetliler, akrabalar ve dostlar tamamlardı.Yolda ilahi okunur aminciler amin” derlerdi. topluluk okula varır; padişaha dua edilir ve gülbank okunurdu. Gülbank’ı müteakip hoca tekrar dua eder, nihayet çocuğu okul kalfası, ve kapıcı tutar hocanın yanına çıkarlardı.Çocuk hocanın elini öper, diz çökerdi. kalfa elif-ba cüzünü rahleye açar Besmele-i şerif’i ve Elif harfini gösterir ilk ders verilirdi Kaynak sabah.com.tr Bilmeyenlere Kanunî dersleri: Yenilmez Türk Kanunî dönemi ihtişamlıydı ki 17. yüzyıl Osmanlı yazarları Kanunî dönemini dönülmesi gereken “Altın Çağ” olarak göstermişdi Avrupa Kanuni’yi “Yenilmez Türk” olarak görmüştü Kanunî'den itibaren Osmanlı, Avrupa için gerçek bir tehlikeydi 1522'de Rodos'un fethiyle Batı ve Orta Avrupai gözlerini Türkler'e çevirdi Osmanlı Fransuva-Şarlken çekişmesin yönünü Avrupa'ya döndü Mohaç Muharebesi ile Macaristan'ın fethiylr herkes Türkler'le ilgilendi Kanunî'ni 1529'dak Birinci Viyana Kuşatması ile avrupa osmanlının nefesini enselerinde hisseddi ve, Osmanlıya ilgisileri arttı. 16. yüzyılda özellikle İtalya, Almanya ve Avusturya'da Türklerin ve Osmanlının durdurulamaz ilerleyişinin avrupayı dehşete düşürdü Türk ilerleyişini durduramadılar başarısız oldular Avrupaya göre "Türkler yenilmez di Din adamları Türkler'in, işlenilen günahlar sebebiyle Allah tarafından gönderilen bir ceza, Tanrı'nın gazabı veya veya laneti olduğunu söylüyorlardı. Osmanlılar, Tanrı'nın kırbacıydı. Avrupa'da "Türkler'e karşı savaşmak Tanrı'yla savaşmaktır" diyenler çıkmıştı. Avrupalılar üzerinde yılgınlık doğmuştu dünyanın Türkler'in, ahiretin ise Hristiyanlar'ın olduğu söyleniyordu. Türk korkusu tam bir kâbusa dönüştü Osmanlılar kıyametin habercisiydi. Avrupalı yazarlar Türk korkusunu yenmek için kitaplar yazdılar. Aydınlar, Osmanlıyı nasıl yıkmak gerektiği üzerinde uğraştılar. Erasmus adlı bir yazar "Osmanlı İmparatorluğu'nun büyüklüğü insanları korkutmamalıdır. Roma ve Büyük İskender'in imparatorlukları çok büyüktü ve yenilmez oldukları sanılırdı. bugün yoklar. Yıkılıp gittiler" demektedir. Erasmus, eserinde türkleri karanlık kökenli barbarlar olarak niteledi Türkler'in, Hristiyanların görüş farklılıkları sebebiyle Avrupayı fethettiklerini söyledi esaret altındaki din kardeşlerinin kurtarılması gerektiğini belirtti Hristiyanlığın varlığını sürdürebilmesi için Türkler'in yok edilmesi gerektiğini söylüyordu Osmanlılar yaydıkları korku yanında bazı Hristiyanlar içinse "ümit" anlamı taşıyordu Vergi yüküyle ezilen veya dinini yaşayamayan Hristiyanlar Türk idaresini tercih ediyorlardı. Türkler Avrupa'da kitaplara bale, tiyatro, opera eserlerine, halk şarkılarına, şiirlere, hikâyelere konu oldu haçlılar . Osmanlıya karşı halkı ayaklandırmak ve Türkleri yok etmek istiyorlardı sadece Hristiyan dünyasının sembolü Rodos'un Osmanlıya geçmesi ile ilgili 1523'te 80 tane kitap ve broşür yayınlandı. 1526-1532 de Mohaç Birinci Viyana üzerine 259 kitap ve broşür yayılandı 1541'deki Budin seferi 134 1565'deki başarısız kalan Malta kuşatması ve Kanunî'nin son seferi Zigetvar ile ilgili Avrupa'da 148 kitap ve broşür yayınlandı. 16. yüzyılda Türkler'le ilgili Avrupa'da 2 bin 463 kitap, broşür ve el ilânı basılmıştır Avrupa'nın her şehrinde Türkler'le ilgili yayın yapılıyordu. Osmanlılar'la ilgili en çok yayın Ausburg'da yapılmıştı. kitap ve broşür sayısı 134'tü. Kanunî döneminde doğu sınırlarının tehdit almadı asıl hedef Batıydı. Osmanlılar Avrupa'daki dengeyi yeniden kuruldu. Osmanlılar'ın, Habsburglar'a karşı mücadele etti fransa bu sayede yaşadı Osmanlılar'ın, Habsburglar'ın Alman kanadını yıprattı Protestanlık Almanya'da yayıldı Habsburglar'ın Afrika'yı ele geçirmeleri Türk korsanları sayesinde önlendi. Barbaros kaptanıderya yapıldı deniz siyasetiyle Osmanlılar, "Akdeniz'de biz de varız" diyerek Habsburgları Kuzey Afrika'dan uzaklaştırdılar. Kuzey Afrika'nın Hristiyan olma tehlikesi Cezayir, Trablusgarb, Tunus ve Fasın fethi ile ortadan kalktı. Akdeniz'de ve Kuzey Afrika'da hakimiyet kuramayan Habsburglar Atlantikte sömürge aradılar. Kanunî döneminde mecbur kalınmadıkça İrana sefere çıkılmadı.hedef Batıydı İlk İran seferine 1533'te çıkıldı. Irakeyn Seferi Makbul İbrahim Paşa'nın hatalarından dolayı netice vermedi. 1548 ve 1553'te çıkılan iki İran seferi Özbeklere ve bölgedeki Sünni Müslümanlar'a yardım etme ve Osmanlı topraklarına saldıran Safevîler'e cevap verme amacıyla yapıldı Kanunî döneminde 1555'te ki Amasya Antlaşması iki devlet arasında imzalanan ilk resmi antlaşmadır. İran seferiyle Irak'ın ve Doğu Anadolu Osmanlılar'ın eline geçti İran tamamıyla alınamasa da, Irak'ın fethi ile Hint ticaret yollarının kontrolü Osmanlılara geçti. Kaynak beyaz tarih.com Türklerde Kadın Savaşçılar Selahattin DÖĞÜŞ Türk sosyal yaşantısında kadının aktif rolü İslam öncesi Türk toplumu gibi İslam sonrası süreçte de devam etti. Askeri ve siyasi aktif rol alan kadınlar, binicilik, silahşorluk ve kahramanlık gibi erkeğe has hususlarda başarılar elde edip erkeğe denk bir karaktere büründü. Türklerin İslamiyeti kabulünden sonra, Müslüman İran ve Arap toplumlarından farklı olarak Oğuznameler ve Dede Korkut hikâyelerinde yiğit kadın savaşçılar alp görevi üstlendi Osmanlı Devleti’nde Anadolu ve Balkanların Türkleşme ve İslamlaşmasında önemli katkıları olan Bacıyân-ı Rumlar Türk sosyal, askeri ve siyasal yaşantısında önemli rol oynadı Ziya Gökalp’e göre eski Türklerde kadınlar, Amazon idiler. Erkekler kadar binicilik, silahşorlük ve kahramanlıkta ustaydılar. Orta Asya’dan Anadolu’ya gelen süreçte Türk toplumunda kadın önemli siyasi ve askeri roller üstlendi Türk destanlarından Orhun kitabelerine, Dede Korkut hikâyelerinde Anadolu’da yazılmış menkıbe ve edebiyatta hayatın her alanında kadını görmek mümkündür. İslamiyet’ten sonra Türk kadını, Müslüman, İran ve Arap toplumlarından farklı olarak önemli mevkiini sürdürdü Her dönemde Türk kadını Hatunlar protokolde hükümdarın yanındadır. İlk Müslüman Türk devletlerinde hanedan mensubu olsun olmasın Hatunların özel askeri birlikleri vardı. Hanedan Hatunları aözel bir hazineye sahipti taht kavgalarında faal rol alırlardı. İranlı bürokrasinin etkili olduğu Selçuklularda vezir Nizamülmülk, Siyasetname’sinde kadınların siyasi ve askeri işlerden el çektirilmesi pek yankı bulmamıştır. Orhun Kitabeleri’nde Hatun’un adı Hakan’dan sonra gelmektedir. Hatun’un imzasının bulunmadığı anlaşma geçersizdir. Oğuzname ve Dede Korkutda yiğit savaşçı Alplar Teşkilatı içerisinde kadın alplar önemli bir yerdi İyi bir binici ve at sırtında çok iyi ok kullanan kadın alp, ava çıkmakta ve obasını düşmana karşı korumaktaydı Eski Türklerde üst kimliği temsil eden Alp, Atıyla bütünleşmiş örnek bir savaşçıydı Alp’la evlenebilmesi için kadının aynı meziyetleri taşıması gerekirdi Alplar varlığını Anadolu’da da uzun süre devam ettirmiştir. Gaziyân-ı Rum (Anadolu Gazileri Teşkilatı) Alplar Teşkilatıdır değildir. Alp-erenler sitayişle bahsetmektedir. Din savaşçıları olan İslami kültürün etkisiyle zamanla Alplığın yerini Gazilik aldı Doğu’da Moğollar Batı’da Haçlı saldırıları ile kendilerini Anadolu’da bir ateş çemberinde bulan Türklerde Alplık değirerek Alp-erenliğe ve Gaziliğe dönüştü kadın savaşçılar, Anadolu’da Bacıyân-ı Rum (Anadolu Bacıları Teşkilatı) olarak anılmıştır. Selçukluda Moğol istilasında Anadolu şehirlerinin savunmasında Bacıyân-ı Rum mensuplarının bulunduğu kaydedilmektedir. Osmanlının kuruluşunda Bizans sınırlarında Bacıyân-ı Rum’un çok önemli askeri roller üstlendiği Ortaçağ Anadolu’sunda gördüğümüz Bacıyan-ı Rum, Amazonlarla karşılaştırılmıştır. hayatı hayvancılık, avcılık ve akıncılığa dayanan Türk toplumunda kahramanlık ve yiğitlik önem taşır. Oğuzlarda Alp çok önemli bir unvandır kahraman, yiğit, cesur, güç anlamlarına gelir. Kadın örneklerinin de bulunduğu Alp, savaşçı bir sınıfa verilen asalet unvanıdır. İslam’ın kabulünden sonraki dönemlerde gaza ve cihata verilen önemle Türkler kahramanlıklarına kutsal bir anlam yükleyecek kahramanlık serüvenleri nesilden nesile aktarılarak, ilmihal kitapları gibi, en çok okunan eserlerin başında gelmiştir. Tabiat şartları ve göçebe yaşamından kaynaklanan Türk kavimleri güçlü düşmanlarla mücadelede bulunmuş hayatta kalabilmek için alplık ve kahramanlık değerlerini sürekli olarak zinde tutmuştur İmtiyazlı bir sınıf olan alp teşkilatına girmek için yiğitliğe dayalı bir meziyet gösterilmesi en önemli şarttı. Divan-ı Lügati’t-Türk ve Kutad-gu Bilig efsanevi Türk hükümdarı Alp er-Tunga’dan bahsedmekte Türk hanedanları soylarını bu büyük Türk kahramanına dayandırmaktadır. Eski Türklerde kahramanların atlarına alp unvanı verilirdi at, alpın en önemli aracıdır. alp atından tanınırdı. Atı ölen alp bir hiçti. Orhun Kitabeleri’nde Kül-tigin’in atı, Alp-şalcı adını taşır. Köroğlu destanında Kır atı öldükten sonra Köroğlu ölecektir. “At sahibine göre kişner” atasözü alplıkten gelmiştir. eski Türk inancına göre Han ile Hatun gök ile yerin evlatlarıdır *Eski Türk toplumlarında Kağan Hakan ve Hatun müşterek bir şekilde ülkeyi idare ederdi. Bilge Kağan Kitabesi’nde “Türk Tanrısı, Türk milleti yok olmasın diye babam İl-teriş Kağan ile anam İl-Bilge Hatunu gönderdi” denmektedir Eski Türk devlet teşkilatında erkekler kağanlığa yükselirken olduğu gibi kadınlar da Hatunluğs yükselirken bir merasim uygulanır ve*İl Bilge Hatun*unvanı verilirdi. Uygur kitabelerinde hususta devlet meclisi “Tengride Bolmış İl Etmiş Bilge Kağan” ve “İl Bilge Hatun atadığı” ifadesi kullanmaktadır. Hun İmparatoru Mete’nin eşi siyasete yön verdiği gibi, İmparatorluk adına Çin ile ilk barış anlaşmasını da Mete’nin eşi imzalamıştır. 585 ve 726 da Çin elçilerinin kabulünde Göktürk Hatunları hazır bulunmuştu. Sabar Kağanı Balak Han ölünce yerine eşi Boarık Hatun geçmiştir. Boarık Hatun 100 bin kişilik Sabar ordusunu yönetmiş ve Bizans İmparatoru I. Justinyanus’u dize getirmiştir. İbn Batuta gezdiği Türk ve Tatar ellerinden bahsederken kadınların toplumdaki nüfuzlarına dikkatini çekmiş, Türk ve Tatar sultanları bir ferman çıkardıklarında hakan ve hatunların emriyle ibaresini yazdıklarını nakletmiştir. Yeni hükümdarın cülusunda oy sahibi olan hatunlar, toy ve şölen meclislerinde, kurultaylarda, ibadetlerde ve protokolde hükümdarın yanındaydı.**** Uygur başbuğları savaşlarla meşgul olduklarında Uluğ hatunlar, iç davaları hallediyor, kanunu çiğneyeni cezalandırıyordu Türkler, çeşitli kültürlerin etkileriyle erkek hükümdarlarda olduğu gibi, kadınlar için de zamanla terken, bilge, sultan, begüm ünvanları kullandıklarını görmekteyiz. Hatun, tarih boyunca Türklerle temas etmiş Asya ve Avrupa milletlerinde hükümdarın karısı, Türk kadını, saygın ve yönetici kadın anlamındadır Eski Yunan ve Roma tarihçileri, Anadolu’da ki kadın savaşçılardan Amazon adıyla söz eder Yunanlılara büyük korku salmışlardır Amazonlar Orta Asyalı kavimlerden oluşuyordu Ünlü tarihçi Heredot Amazonları bir Asya kavmi olan ve Anadolu’da hüküm süren İskit kadın savaşçıları ile irtibatlandırmıştır * göçebelerin gelenekleri birbirine benzer. Amazon kadın savaşçıların bir efsane değil gerçekltir Amazon ve İskitlerin savaş kabiliyet ve teknikleri Orta Asya’daki Türk savaşçıları andırır Türklerde kadın İslami dönemde İran ve Arap toplumlarından farklı olarak çok aktifti ve devlet işlerine doğrudan müdahildi. İstemi Kağan, kızını Sasani kralı II.Hüsrev’e verdiğinde Sasani sarayı farklı bir prensesle karşılaştığını anladı. İran tarihçilerine göre koyun çobanının kızı sarayda yaşayan, yatağını ve yerini kendinden gösterişli olanlarla rahatlıkla bırakan öteki eşler gibi olmaz. otorite kurar. ülkeyi yönetir ve bunu Hüsrev’e miras bırakır. IV. Hürmüz, Türkzade adıyla anılır. İranlı Selçuklu veziri Nizamülmülk devlet işlerinde kadınlara yer verilmemesini savunudu . Abbasilerin Türklerden devşirdiği vali ve komutanlarda Alp unvanına rastlanırdı Alp Tegin gibi ilk Müslüman Türk devletleri Gazneliler, Karahanlılar ve Selçuklular da komutan ve devlet adamları alp unvanını kullandı.*Volga boylarındaki kadınların erkeklerle aktivitelere katıldı muharebe etti at üzerine sıçrayarak binerlerdi, kolları çok kuvvetliydi Türk kadınları savaşçıydı erkekler güçlü kadınlara hizmet ederdi Orta Asya Türk Tarihi uzmanı J.P.Roux, Çin kaynaklarından verdiği bilgilerde ok atıp atlı araba kullanan kadın savaşçılardan bahseder, kocaları dama oynarken kadınların çevgan oynadıklarını anlatır. Kadınlar erkek gibiydi, kafirler üzerine dört nala at sürer, kafirleri öldürürlerdi. bozkırların eski gelenekleri, Anadolu’da Amazonlar efsanesinin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Altınordu ülkesinde gezen İbn Batuta saray kadınlarının askeri güçlerinden bahseder, Ulu Hatun ve Küçük Hatun’a ait yüzlerce at, öküz ve deve tarafından çekilen arabalarda yüklü hazine ve müştemilatının bulunduğu, her birinde bir kısmı atlı yüzlerce cariye, köle ve hizmetkârların yürüdüğü bir merasimden bahseder. Hepsinin önünde yüzlerce süvari ve piyadenin silahlı bir biçimde eşlik ettiğini anlatır. Selçuklularla Osmanlılar arasındaki dönemde, tasavvuf ve gaza Müslümanlığının en coşkulu zamanını oluşturur *Alplar devridir İlk Osmanlı hükümdarlarının yanında Abdurrahman Gazi, Gazi Mihal gibi gazi silahtarlar Turgut Alp, Konur Alp vb. birçok alp savaşçısı yoldaşlar vardır Anadolu uçlarında Rumlara karşı savaşan Türkmen cengâverlerin şehirlerde oturan gazilerden farklı alp unvanı kullandıklarını öne süren F. Anadolu Gazilerinin (Gaziyân-ı Rum) Müslüman Alplardan olduğunu söyler. 13. yy. Anadolu’sunda gaza Müslümanlığın hayat biçimidir at ve silahlar ayırt edici özellik taşır Orta Asya’nın kahramanlık geleneklerine bağlı olan Alplar, at sırtında bir atışta okla uçan bir kuşu vurabilecek kabiliyettedir savaşçıdır .1330 da Alp Anadoluya ışık tutan örnek insan tipidir Aşık Paşa, Alplığı din ve dünya alplığı olarak ikiye ayırır. Alp ya da Alp-eren olabilmek için dokuz vasfı taşımak gerekir. Bunlar; iyi bir at, iyi bir yoldaş, güçlü pazu, sağlam yürek, gayret, özel bir giysi, ok-yay, kılıç, süngü. Aşık Paşa, İslami Gaza terimi ile Alp’ı kaynaştırarak*Alp Gazi*şeklinde de kullanmıştır.***** İlk Müslüman Türk devletlerinde ve Osmanlılarda hatunlar ve hanım sultanlar önemli siyasi ve askeri nüfuza sahipdi. Selçuklu sultanı Tuğrul Beyin eşi Altuncan Hatun, Harzemşah sarayında cesaret ve kabiliyetiyle dikkatleri çekmiş, Selçuklu sarayına gelin gelmiştir. Altuncan, ata binen, kılıç kuşanan, askere komuta eden önemli bir Hatun idi. özel bir askeri birliği, hazinesi, özel idari teşkilatı Tarihçi Abu’l-Farac, saltanatın bütün işlerini bu Hatun’un yürüttüğünü belirtmişti.Tuğrul Bey’in Bağdat’ta bulunmasını fırsat bilip isyan eden İbrahim Yinal’i bastırıp öz oğlu dahil şüpheli devlet adamlarını tutuklatan Altuncan, eşi sultan Tuğrul’u ve devleti güç durumdan kurtarmıştır. Altuncan Hatun, son nefesini verirken, eşine Halife’nin kızıyla evlenmesini vasiyet etti 1060 ta vefat ettiğinde Tuğrul Bey, kahraman Türk kadınının ölümüne üzülmüştür cesedini başkent Rey’e defnettirmiştir. Eski Türklerde baş kadın yönetici unvanı*İl Bilge,*yerini zamanla*Terken *unvanına bırakmıştır. Hakanın hükümette ortağı anlamına gelen Terken Türkan unvanı Karahanlılar, Harzemşahlar ve Selçuklularda kullanılmıştır. Terkenlerin kendilerine özel iktaları, hazineleri ve askeri birlikleri bulunurdu askeri ve siyasi olaylara müdahil olur saltanatda etkili olurlardı. Bunların başında Melikşah’ın eşi Terken Hatun gelirdi. 12 bin askeri bulunan Terken Hatun’un Melikşah vezirler ve devlet adamlarında nüfuzu vardı. Terken sultanlar, dünya melikesi unvanı ile meşhurlardı. Harzemşah sultanı Arslan’ın eşi Terken Hatun önemli nüfuz sahibi bir hatun idi. Alaaddin Muhammed Şah ile girdiği saltanat mücadelesini kaybeden Terken Hatun’un mühründe, “din ve dünyanın koruyucusu, Türklerin prensesi, bütün kadınların melikesi” ibaresi yazıldığı söylenir. melike, büyük hatun, ulu hatun terimleri de kullanılmış, Osmanlıda padişah eşi veya oğlu tahta geçen hatun, haseki sultan, sultan unvanı kullanırdı ki Türkiye Selçukluları ve Osmanlı sarayında kadınların önemli nüfuzları kaynaklara ve seyyahların eserlerine geçmiştir. Anadolu’da Türkmen kadınları özgür yaşar cesarette erkeklerden geride kalmazdı İbn Batuta, Osmanlı Beyliği topraklarına vardığında kendisini Orhan Bey’in eşi Nilüfer’in karşıladığını anlatır.Türkmen kadınların sağlam bünyeliydi kervanı durdurmadan çocuk doğururlardı bu denli sağlıklı oluşlarına hayret edilirdi Dede Korkut Kitabı’nda kadın,*evün dayanağı ve direğidir Dede Korkut ve Oğuznamelerde kadın alpların faaliyetlerinden söz edilir. Türk dünyası ve destanlarda kadınlar alp karakteri taşırdı erkeklerle eş değerdi .Batı Türklerini mükemmel bir kurgulama ve üslupla anlatan Oğuznamelerden en önemlisi, Dede Korkuttur. Oğuz Türklerinin destanıdır kahramanlık öykülerinde kadınlarda öne çıkmıştır. Türk kadını, hanların, hakanların, cengaverlerin önünde saygıyla eğildikleri bir şeref abidesidir. evini ayakta tutması ve savaşlarda aktif rol alması beklenir. Anadolu’ya gelen Türkmen alplar, Gürcü, Ermeni ve Rumlarla mücadele eden alp gazilerdir. Alplar içerisinde ozanlar, şairler ve kadınlar vardır. Alplar İslam öncesi geleneklerini kaybetmemiştir. Erkekler ve kızlar da evlenmede binicilik, yiğitlik ve kahramanlık değerleri aranırdı Kazan Bey Oğlu Uruz Bey’in esir olduğu destanında Burla Hatun, kılıç kuşanan, ata binen, korkusuzca düşmana karşı duran cesur bir ana ve eşti 16 yaşına gelen Uruz babası Salur Kazan’la kafirle vuruşur. savaşta düşmana esir düşer. Salur Kazan oğlunun durumundan habersiz eve döner. Eve tek başına dönen eşini gören Burla Hatun, oğlunu kurtarması için eşi Kazan’ı geri gönderir. Eşi de gidip dönmez Burla Hatun ince belli kızı da yanına alarak eşini ve oğlunu kurtarmaya gider. Kadında kahramanlık ve yiğitliği anlatan örneklerden biri de Kan Turalı ve Bamsı Beyrek’in hikâyeleridir. Babasının Kan Turalı’ya nasıl bir eş istediğini sorması üzerine Kan Turalı; “ben yerimden kalkmadan o kalkmalı, ben kara koç atıma binmeden o binmiş olmalı, ben kanlı kâfir eline varmadan o varmış bana baş getirmiş olmalı” diye cevaplamıştır. Bamsı Beyrek babasından; “oğul sen kız istemiyorsun, kendine yoldaş istiyorsun”* cevabını almıştır. Deli Dumrul Destanında Dumrul, canının yerine can bulma çabasına girince bunu kadınında aramış, kadını ona hiç çekinmeden canını vereceğini söylemiştir. Dede Korkut un Alp kadınına uygun örnekler içerisinde Banu Çiçek ve Selcen Hatun savaşçılık karakteri en üst seviyede ki kadınlardır. Bu iki kahraman kadın, cesaret ve güç hem de nişanlısına sadık, vefalı sevgilidir. Selcen Hatun, sağına soluna iki çift yay çeken, attığı oku yere düşmeyen, zırh kuşanıp ata binen, mızrak kullanan örnek bir kadın alptir Selcen Hatun, kendisine eş olacak yiğidin boğayla, aslanla savaşıp yenmesini şart koşmuştur. Bu aşamalardan başarıyla geçen Kan Turalı, Selcen Hatunl’a evlenmiştir. Selcen eşi uyuduğunda çadırında nöbet tutması, düşmanı karşılaması, kendi payına düşen düşmanı yendikten sonra Kan Turalı’ya yardıma koşması yiğit ve cesaretli alp kadınına örnektir. Bacıyân-ı Rum (Anadolu Bacıları Teşkilatı) Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda rol almış Türkmen kadınların sınırlarda ki örgütlenmeleri şeklinde savaşan kadınlar örgütü Bacıyan-ı Rum’dan bahsetmiştir. örgütün lideri Hatun Ana da Hacı Bektaş’a mensuptur. Hacı Bektaş Veli Fatma Bacı, Kadıncık Ana, Fatma Ana’dan bahsetmektedir. Hatun Ana’nın Bacıyân-ı Rum’un bilinen ilk lideri Fatma Bacıdır, Bacıyan-ı Rum’un Ahiyyan-ı Rum’un (Anadolu Ahileri Teşkilatı) kadınlar şubesidir. Osmanlının kuruluşunda Anadolu ve Balkanların Türkleşme ve İslamlaşmasında önemli katkıları olan Bacıyân-ı Rum’u Türkmen kadınlar kurmuştur Osmanlı , kuruluşundan sonra Bacıyân-ı Rum, varlığını tekke ve zaviyelerde sürdürmüştür. Kız Bacı, Sakari Hatun, Hacı Fatma Zaviyeleri kadın dervişler tarafından kurulmuştur tarikatın kadın şeyhleri ve kadın mevlithanları ‘bacı’ unvanıyla anılır Bacıyân-ı Rum’un kesin olarak ne zaman kurulduğu bilinmese de kökleri Orta Asya’ya kadar gider. Anadolu’da savaşçı kadınlardan söz edilmiştir Dulkadiroğullarında 30 bin silahlı kadın asker vardı silahlı ve cengaver Türkmen kadınları Anadolu’daki faaliyet göstermiştir Bektaşilerle doğrudan ilişki içerisindedirler Dulkadiroğlu Alaüddevle’nin Kırşehir’deki Ahi Evren türbe ve zaviyesini onarmasıbbeylik döneminde Ahiler ve Bacılar Teşkilatına duyulan ilgiyi göstermektedir. Moğollar, Kayseri Kalesi’ni kuşattıklarında şehri savunanlar arasında Bacıyan-ı Rum kadınlarıda vardı. Uç bölgelerde Türkmen savaşçılarda kadın savaşçılar bulunurdu bunlar Bacıyân-ı Rum mensubu Türkmen kadınlarıdı Osmanlı-Rus savaşlarında ön plana çıkan Nene Hatunlar, Kuvayı Milliyeci Kara Fatmalar, Çanakkale’de defnedilirken kadın oldukları anlaşılan mücahide kadınlar, Anadoluda varlığını sürdüren kadın savaşçılardı * Kaynak beyaz tarih.com Altay Tayfun ÖZCAN Avrupa’da Bir Osmanlı Sultanı Yıldırım Bayezid sahip olduğu kudretle tarihsel bir imaj çizilen Yıldırım Bayezid’in durumu şüphesiz ki Avrupa’da da yankı buldu. Avrupa’da Türk tedirginliğinin derinleştiği bir dönemde hükümdar olan Yıldırım yöneticilik ve karakterinden dolayı Avrupada önemli ifadelerle yer aldı. Batıda I. Murad gibi önemli bir padişah “bey” manasına gelen "bahy" gibi bir unvanla gösterilirken Yıldırım Bayezid çok daha üst bir unvanla "roy", rex" ve Soldan unvanı ile gösterildi, Osmanlı tahtının sahibinin çok güçlü bir şahsiyet olarak görüldü bu yalnızca Bayezid’in sahip olduğu güçle değil, onun cihan hedefleriyle de ilgiliydi. Yıldırım Avrupada tam bir “dünya fatihi” olarak görüldü Niğbolu Savaşı’yla okunu Avrupalılara çeviren Yıldırım sert ifadelerle anıldı Yıldırımı, Avrupa komşu topraklarla yetinmeyen, gözünü uzakta diyarlara diken bir hükümdar olarak gördü Hristiyanlarca tanrının kendilerine gönderdiği bir bela olarak görüldü. Yıldırımdan, Avrupalı yazarlar hayranlıkla söz etti 1397 kışında doğudan dörtnala Fransaya haberciler acı bir haber taşıyorlardı Türkleri Balkanlardan atmak ve Kudüs’e ilerlemek isteyen Fransız ordusu Balkanları bile aşamadan, Nicopolis yani Niğbolu’da ağır bir yenilgiye uğramıştı başkomutan Nevers Dükü Jean ile birlikte pek çok asilzade Türklerin eline esir düşmüştü Fransada Haçlı seferi yerini diplomasiye bırakmıştı. Avrupa yeni bir doğu hükümdarını, Yıldırım Bayezid’i tanıtacaktı. Avrupalılar için “Osmanlı yeni bir mesele değildi. Osman Gazi’nin zaferleriyle osmanlı Avrupa’ya ulaşıyordu. Osmanlılar Orhan Gazi ve evladı Süleyman Paşa’nın faaliyetleri 1. Murat’ın fetihleri ile haçlıları tehdit ettiler 1. Murat’ın Bizans ve Balkan fetihleri Avrupa’yı korkuttu 1371 Çirmen ve 1389’da Kosova’da hayatı pahasına elde ettiği zaferler kazanan 1. Murat Avrupayı üzerine çekti haçlıların Türk korkusu Yıldırım Bayezid’in tahta çıkmasıyla derinleşti. Avrupa da I. Murat’tan “bey” manasına gelen*bahy*veya*baquin*ünvanlarını almış Yıldırım Bayezid’dan “emir / melik / kral” manasına gelen*royveya*rex*unvanıyla zikredilmişti, yıldırım Sultan babasından çok güçlü bir taht devralmıştı Yıldırım unvanı üst bir mertebeye yerleştirilmişt Sultan*ve*Kayser*olarak gösterilmiştir Yıldırım Avrupada komşu ülkelerin topraklarıyla yetinmeyen, gözünü çok uzak diyarlara diken bir hükümdar olarak görülüyordu. Yıldırım Bayezid’i Anadoluya hükmetmekle kalmayarak egemenliğini Gürcistan Ermenistan ve Suriye’ye yayan, Balkanlara egemen olan ve gemilerle Macaristana ilerlemiş azametli ve muzaffer bir hükümdardı.Osmanlı Sultanı’nı Emir Timur ile mücadele etmişti Yıldırım Avrupada tam olarak bir “dünya fatihi” olarak görüldü faaliyetlerini Hıristiyanlara yöneltince Hıristiyan düşmanı olarak da gösterildi Fransız yazarlar Bayezid’in Roma’yı ele geçirince St. Peter sunağını atlarına*yalak yapacağını ifade eddiler*II. Richard ın *yazarı Roma’ya gelerek Papa ile kardinalleri öldürmeyi ve azizlerin kemiklerini mezarından çıkartıp kül etmeyi düşündüğünü belirtti Bayezid Hıristiyanlara büyük korku saldı ve onu dini yok etmeyi tasarlayan gaddar bir hükümdar olarak tasvir eddiler. Haçlılar toplumlarını Türklere karşı kışkırttılar Yıldırım Bayezidı Avrupa’nın “dalgakıran”ı olarak gösterdiler Hıristiyan Avrupa’nın sonunu getirebileceğini düşündüler Haçlılar’ın Niğbolu Kalesi’ni kuşatınca Bayezid Yıldırım gibi kalenin önüne gelmiştir Yıldırım Bayezid’in dünyayı ele geçirmeye niyetli Hıristiyanlık düşmanı bir hükümdar imajıyla değerlendirildi aynı zamanda Tanrı’nın adaletini tecelli ettiren bir kişi olarak da değerlendirilmiştir. Osmanlı Sultanı’nı Hıristiyanlık düşmanı olarak takdim eden Saint Denys Niğbolu yenilgisini, Haçlı ordusunun din dışı uygulamalarıyla alakalı olarak görmüş ve Bayezid’i Tanrının adaletini tecelli ettiren bir hükümdar” olarak nitelendirmiştir. onu “Tanrının sopası” olarak anmıştır Yıldırım Bayezid’in Hıristiyanlığı, “saflığı bozulmuş bir inanç” olarak değerlendirirdi Yıldırım Bayezid’ hâkimiyetindeki Hıristiyanları İslama zorlamadı Osmanlı Sultanı halkını din ve kanunlara dayalı yönetti nizami bir idareceydi Hristiyanlara dost gibi davrandı Regum Francorum*adlı eserde Yıldırımın Timur’a esir düşmesinin anlatıldıği satırlarda Hıristiyanlığın en büyük düşmanı düştü vr Fransa’nın memnuniyeti haber verildi Timur’un, esiri Bayezid’ın burnuna hızma geçirerek onu “evcil” bir duruma soktuğunu anlattılar Yıldırım Bayezid’ın esirliğini Avrupalılar “dedikoduya dönüştürdüler Bunu Rusya da yaydılar Ruslar kafes hikâyeleri, yazdılar minyatür yaptılar. ** Yıldırım Bayezid’ın Niğbolu muharebesinden sonra ülkesinin yakılıp yıkılması karşısında düşmana cesaretle ilerledi vatanperver bir cengaverdi Haçlılara yenilmesi durumunda İslam’ın yok edilmesinden endişe edecek kadar dini koruyucusu kendisinden emin bir hükümdardı Avrupalılara göre Yıldırım, taktik bilgisi mükemmel bir komutandı ve ordusuna hâkimiyeti de hayranlık uyandıracak seviyedeydi. düşmanına saygı gösterirdi düşman askerini küçümsemiyor, onları kahraman bir ırk olarak görüyordu Avrupa Yıldırımı erdemli bir rakip hâline görüyordu. Bu rakip, düşmanını kahraman olarak görmesine karşın hiçbir şekilde korkmuyor, aksine mücadeleden büyük bir keyif alıyordu. Niğbolu muharebesinden sonra esir edilen Haçlı başkomutanına meşhur nasihatinde Yıldırım , düşmanını hakir görmeyerek teskin ediyor, yeniden üzerine yürümesi durumunda memnuniyet duyacağını, çünkü bunun topraklarını ve şanını artıracağını dile getiriyordu. Osmanlı Sultanı ile Haçlı başkomutanı arasındaki konuşma, Alparslan’ın 1071’de esir ettiği Bizanslı Diogenes ile konuşmasına benzerilir. görkemli bir ton vardır:* John, memleketinde büyük bir efendi olduğunu ve büyük bir prens olduğun hususunda bilgilendirildim. yıllar seni bekliyor. İlk silah başarısızlığından ötürü kendini suçlayabilir ve lekeyi silmek ve şerefini elde etmek için üzerime yürüyecek kuvvetli bir ordu toplayabilir ve bana meydan okuyabilirsin. Bundan korksam, sana ve yoldaşlarına, dininiz ve şerefiniz üzerine bana silah kaldırmamanız için yemin ettirebilirim. Fakat böyle bir yemin talep etmeyeceğim, aksine memleketine döndüğünde bir ordu toplamandan memnun olacağım. Beni her zaman hazırlanmış ve muharebede karşılaşmaya hazır bulacaksın. söylediklerimi tekrar et, ben hazırım silah ve fetihlerimi genişletmeye tutkuluyum Avrupalı yazarların Yıldırımı gaddar Göstermişler Niğbolu muharebesinden sonra ise, Sultan’ın candan ve samimi bir hükümdar olarak gösterilmiştir Yıldırım Bayezid ile maiyeti arasındaki ilişki dostluk seviyesindedir Bayezid Niğbolu zaferinde Macar Kralı’nı otağına yerleştirmiş yakın arkadaşlarıyla konuşup şakalaşmıştır dostluğu sadece dindaş ve kavimdaşları ile sınırlı olmayıp, karakterinin parçasıydı. Milan Dükü Visconti ile münasebeti dikkat çekmiştir. ikili birbirlerine o denli yakındı ki Osmanlı Sultanı, Milan Dükünü “gerçek bir arkadaş” olarak nitelendiriyordu.Yıldırım babasının hizmetindeki Niğbolu esirlerinden Helly’i tanıyarak, idam edilecekleri onun şahitliğine bırakmıştı Yıldırım samimi ve candan bir hükümdardı Fransız esirleri kurtarmaya Bursa’ya gelen Fransız elçileri kibar ve nazik karşılamıştır , Fransız esirlerin ayrılma vakti geldiğine başlangıçta bedbaht geldikleri topraklarda Fransız asilzadeleri, “iyi ağırlanmış Osmanlı Sultanı’na “nezaket ve inceliğinden” ötürü teşekkür ederek veda ederlerdi. Nevers Dükü Jean, memleketine dönünce Yıldırımı kibar ve kibirsiz bir kimse olarak değerlendirmiş, kendilerine gösterilen muameleyi iyi anmıştır. Yıldırım han esirlerine kötü muamelede bulunmamış öfkelenmemiştir Avrupalılar Yıldırımı öfkeli göstermiştir Yıldırım ın öfkesi birden gelirdi*ancak öfkesi bütün hayatına yayılmamıştı Yıldırım erdemliydi saray teşkilatı ile av konularında titizdi halka eziyet edeni öldürtürdü adil bir hükümdardı Rahova kalesi fethedilirken fransızlar türkleri katletmişti Yıldırım Han son bir taarruzla rehova kalesini fethetti o Haçlılar karşısında ilahi adaleti tecelli ettiren bir hükümdardı bizansı esir edip fidye öneren haçlılara şu cevabı verdi esir Türkleri katleddiniz Uzlaşmayı bozup anlaşmayı yok sayana kanun gözetilmez siz türkleri vahşice öldürdünüz suçlusunuz kılıçtan geçirileceksiniz diyerek Türk esirleri katleden Fransızların kellelerini vurdurur sonuç korkunç ama adaletlidir uluslar arası ilişkilerde incedir Timur’un Osmanlı sınırına dayanınca, Fransa’ya hediyeler göndermiştir Bunlar ağır demir değnek, mahir bir at, herhangi Türk yayı idi. Türkler bunlarla seferi hatırlatıyor muharebe meydanına yayılmış ordugâhı hedef gösteriyor düşmanın kaçışını anlatıyordu elçinin saraya takdim ettiği hediyeler yoluyla, Macaristan’da Hıristiyanlara karşı kazanılan zaferi hatırlatıyordu Avrupalılar için Niğbolu bir felaketti “Türk korkusu arttı Yıldırım ı Avrupa şövalyesi erdemli taraflarını ortaya çıkarttılar Avrupalı hükümdarlara örnek gösterdiler Yıldırım tehlikeli bir düşman beğenilen bir hükümdardı |
|
|
|
|
|
|
#10 |
|
Kanuni sultan süleyman*
KANUNÎ SULTAN SÜLEYMAN DÖNEMI Kaynak enfal.de Osmanli Devleti'nin onuncu pâdisahı ve Sultan Selim'in ogludur hânedandaki onuncu hükümdardır Osmanli kaynaklari onu, kanun koyucu vasfidan dolayi genellikle Kanunî Sultan Süleyman" diye bati kaynaklari ise büyük ve kudretli vasfindan dolayi Muhtesem ve Büyük" gibi isimlerle anmislardir. Batili tarihçiler onun ve sahsiyetinin büyüklügü hakkinda bilgi verirken su ifadeleri kullanir: "Kanunî, "Muhtesem" ve "Büyük" gibi ünvanlarla anilan Süleyman'in sultanlik çagi, Osmanli tarihinin en önemli devresidir. Devlet, kudret, yeni fetihler, medeniyetinin, kanun ve mimarlik anitlarinin en güzel varligini bu pâdisaha borçludur.* Osmanlilarin sadece "Kanunî" ünvanini verdikleri,Avrupa tarihçilerinin "Büyük" sifati ile adlandirdiklari Osmanli Pâdisahi sadece Sultan Süleyman'dir. Sultan Süleyman Yeni Çag tarihinin en dikkate deger safhalarindan birini teskil eder.* XVI. yüzyilin baslarinda, Amerika'nin kesfinden sonra, Avrupada denge kurulmus Hiristiyanlikta ortaya çikan Reform,* Fransa'da I. François ve Henri'nin kurduklari hükümetler; Papa Leo'nun kültür, bilim ve sanayiye ön ayak olmasi, Sarlken'nin bas kaldirisi,gibi tarih olaylari bünyesinde toplayan bir asra az rastlanir.* Kanunî, söhret sahibi hükümdarlarla rekabet edebilecek bir hükümdardir. Osmanli Pâdisahlari'nin onuncusudur. hicret asrinin basinda doğmuştur* Muazzam ve âdil devletin vatandaşları Sultan Selim'in vefatina ne kadar müteessir olduysa, Sultan Süleyman'in cülûsuna o derecede sevindi.* cülûs Kur'an-i Kerim'in Neml Sûresi'nde Hz. Süleyman'in Belkis'a gönderdigi mektuptan bahsederek O,Süleyman'dandir. Rahman ve Rahim olan Allah'in adiyla baslamakta "Bana bas kaldirmayin, teslimiyet gösterip bana gelin, diye yazmaktadır Sultan Süleyman, âyetlerin sirrina mazhar oldugundan Müslüman Türkler ile birlikte Islâm dünyasi en bahtiyar yillarini yasadi. l3 sefer harbe katılıp 300 kalenin fethedildigi Kanunî ile dünyaya parmak ısırtan Osmanli fütûhatta idare, siyaset ve medeniyette yeryüzünün tanımadığı, bir taniyip bilemeyecegi bir kemâli zirvelestirmis bulunuyordu.* Kanuni Asya'da Kafkas daglarindan, Acemistan içlerine, Yemen'e, Aden'e, uçsuz bucaksiz Arabistan çöllerine uzarken, Afrika'da Habes, Misir, Tunus, Fas ve Cezayir'i almis,Venedik ve Cenevizden büyük küçük bütün adalari koparıp derleyerek vatanına ilhak etmiştir* Avrupa'da Egri ve Estergon kalelerine kadar Macaristan'i itaat altina almis, Erdel Kralligi, Eflâk, Bogdan Beylikleri, Kırım Hanlığı ile Lehistan steplerini ele geçirmis,Avusturya ve Venedik vergiler ve ödemeye mecbur edilmis, Fransa, Italya, Lehistan dize gelmis, Ispanya yedigi sille ile hizaya getirilmistir Sultan Süleymanın, l520'deki cülûsunda Osmanli Devleti, Türk tarihinde eşine rastlanmayan bir kuvvet ve kudrete sahipti Babası Sultan Selim'in, dogu ve güneye hamlesi, Osmanli Devleti şeklini temelden degistirip hakimiyetindeki toprakları iki misline çıkarmıştır* Şiilik, Anadolu'dan atılmış, Safevîler ağır bir darbe yemiş kurtulamamıştır heybetli Memlûk Devleti ise yeryüzünde mevcud değildir memluk toprakları Kudüs, Haremeyn, Şam Kahire gibi önemli merkezler Osmanli hâkimiyetine girmiştir* Müslüman Türkler, Afrikaya el uzatmışlar bütün medenî Afrika'yi ele geçireceklerdir Cezayir'in, Osmanlilara itaati Barbaros kardeşlerin mücadelesi Osmanlilari, Bati Akdeniz'in en güçlü kuvveti haline getirmistir.* Müslüman Türk nüfuzu, güneyde Mozambik'e uzaniyordu. Tunus, olgun bir meyve gibi Osmanlıların eline düsmeye hazirdi.Osmanli Devleti, üç kita üzerinde hâkimiyetini tesis etmiş bir "Cihan Devleti" haline gelmisti.siyasî, iktisadî ve askerî bakımdan kendisini rakipsiz bir hale getirmişti.* Dogu ve Bati'daki devletlerden hiç biri, kanuni ile rekabete girecek durumda degildi. Sultan Selim'in Doğu siyasetiyle büyük bir gelisme gösteren Osmanlılar rakipsiz bir duruma gelip son derece zengin gelir kaynaklarına sahip olmuştur. Güçlü Osmanli deniz armadasının temelleri atılmıştır.* Sultan selimin vefatından sonra, yerine geçen oglu Süleyman devrin, son derece parlak geçecegini müjdeler nitelikteydi. tarihçiler onu on iki remzinin hikmetlerini sahsinda toplayan bir hükümdar telakki etmekte ve onun büyüklügüne işaret göstermektedir.* Kanunî'nin sâhane talihi, tahtini Yavuz gibi ender yetisen harp dehâsindan ve bir islahatçidan devr almasıyls baslar.idare ve askerlik inzibat altina alınmış, Türk - Islâm birligine kasteden Şia bozguna ugratilarak ülkede istikrar sağlanmış, iran ve Mısır seferleriyle hazinede malî ve iktisadî refah son haddini bulmuştur* medeniyet cihazını el ve gönül birliği ile işleten kahraman ve büyük adamlar, ibrahim ve Rüstem Paşalar, Sokollular, İskender Çelebiler, Turgut Reisler, Ebu's-Suûd Efendiler, sinanlar... idare, siyâset, askerlik, ilim ve irfan ordusu sâyesinde baslangiçta Edirne'de dünya tarihinin en büyük medeniyetini mihraklandıran Osmanlı mucizesi, artık istanbul medeniyetini gerçeklestirmis bulunuyordu.* Osmanlılar, islâm'dan aldıkları ilhamla saadet ve mutluluk kapısı Dersaadet, yani istanbul medeniyetini emsalsiz bir hâle getirmisler medeniyeti kendilerinde yakisir bir ahenkle ifade etmişlerdir Osmanlılarda Kanunî" ünvani ile anılan Sultan Süleyman, yeni bir hukuk anlayışının müjdecisi oldu.babası Sultan Selim'in cihandaki icraatları ve uygulamaları onun döneminde uygulamadan Sultan Süleyman döneminde devlet görevlilerinin yetki ve sorumluluklari tesbit edilmiş herkes kendi yetkisini kullanabiliyordu. hukuk ve idare gibi halk ile devleti ilgilendiren sahalarda sadrazamın otoritesi kesindi.pâdisah, sadrazama müdahele etmezdi. Kanunî'nin yetiştirmesi Damad Ibrahim Pasa, Alman elçisine, pâdisahin hükümet islerine karismadigini,hükümet baskani oldugundan, reyi olmaksizin pâdisahin emirlerinin icra edilmeyecegini söylemekten çekinmemistir.* Avrupa, Osmanli'nin hukuk devleti oldugunu biliyordu. Bunun içinde ingiltere Kralı Henry, Osmanli Devleti'ne bir hey'et göndererek adlî sistemini tedkik ettirmiş hey'etin raporuyla İngiltere adliyesinde ıslahatlar yaptırmıştı. "Istanbul medeniyeti... Hangi yönden, hangi ucdan, kenar ve köşesinden tutulacak olsa, bir rüya bir murâkabe, bir tılsım,bir aşk, bir vecd gibi insanı kavrayan, ürperten, derinden hükmeden, tasarruf eyleyen bir sihirdi. Bir macera, essiz bir şahlanıştı. Bu, nasil dengeli ve işlenmiş bir ruh idi ki, madde ile yek-vücud olup konusan imân, âdeta maddeyi billurlastirmis, elle tutulan, gözle görülen söyleyici olmustu. Devletçilikte bu ruh, idârecilikte bu ruh, barista, savasta, cemiyette, ailede, ölümde seyreden, hükmeyleyen hep bu ruh idi. İnsafla kahramanlığın, adâletle merhametin, merdlikle cengâverligin, takvâ ile ibâdetin ölçülü bir nizâm, barisik bir kaynasma, ahenkli bir iş birligi hâlinde tozu dumana katarak zamanin ötesine geçtigini, olmazları oldurduğunu, târih ilk ve belki de son defa görüyordu." Kaynak enfal.de.com KANUNİ VE MACARİSTAN SİYASETİ bir buçuk asır Türk hâkmiyetinde kalan Macar yönetiminde son derece akıllı hareket eden Osmanlılar, Budin'e tayin edilecekleri birinci derecede değerli kimselerden seçiyorlardı muktedir bir serdar,siyasî kuvveti olan diplomatlar ve son derece mert, dürüst ve faziletli* kimselerden seçiliyordu Osmanlı idaresinde gelişen Macar medeniyeti ile Müslüman dünyası, aynı coğrafyada yaşıyorlardı. Macarlar'dan devr alınan kültür ve medeniyet mirası eserler muhafaza edilerek şehrin Müslüman ülkesi haline gelmesine gayret edilmiştir.* Budin, saraylar, câmiler, mescidler, medreseler, imâretler, köprüler, hanlar, ziyâret ve mesirelerle tipik bir Müslüman Türk beldesi oluvermişti.* Osmanlılar, Budin'i önemli bir merkez kabul ediyorlardı. İla-hi kelimetullah için islâm sehri haline getirmeyi önemli ve vazgeçilmez bir hedef sayıyorlardı Bu sebeplede, l54l'de Osmanlı Devleti'ne ilhak olunan Macaristan toprakları, payitaht beldelerinden sayılarak Budin merkez olmak üzere, yeni bir eyâlet teşkil edilmiş beylerbeyinin idaresi altına konulmustur.* Budin beylerbeyinin protokolde önemli bir yeri vardı Koçulu kayığa binmek, solak yürütmek selâhiyetine sahipti Budin Beylerbeyi tımar tevcihi, kethüda tayini gibi haklara sahibti hudud muharebelerinde komutan tayin edilirdi komşu devletlerin ihtilaflarında hakemliğine müracaat olunurdu. Kanunî'nin Macaristan fütûhatında, bir tek hedefi oldu ilâ-yi kelimetullahı ve islâmiyeti uzaklara götürmek günümüzde, Kanu-nî'nin Macaristan ve Batı seferlerini tenkid edenler bu gücün iran ile Türkistan taraflarına,Türk ve Müslüman sahalarına harcanıp bu sayede türklerin tek bir bayrak altında toplanması sağlanamazmıydı demektedirler. bu tenkidlere söyle cevap verelim 1) O dönem, günümüzden uzaktır. devrin zihniyetini kavramak mümkün olamayabilir. Bunun içinde tarih ile uğraşanlar, dönemin olaylarını incelerken o günün sartlarini, hesaba katmak zorundadırlar.bu sâyede doğruya ulaşabilirler. 2) Arap ve Müslüman devletlerin topraklarını, uzun zaman idaresinde tutan Osmanlı Devleti, başarısını muazzam bir disiplinle yetistirdigi askerî güce borçludur ordunun kaynağını devşirme yani gayr-i müslim çocuklar oluşturmaktadır Avrupa seferlerinde kayb edilen nüfus gayrı müslimler devşirilerek müslüman nüfusa ikame ediliyordu Devşirme sistemiyle Kur'an'a muhalefet edilmiyor, savaslarda ölen ve yaralanan asil Müslüman nüfus korunmuş oluyordu. Böylece Osmanlı Devleti, islâm'ın yayilmasinı sağlıyordu.ve Osmanli, Bati ile savaşmakla kârli çıkmış oluyordu. c) Cihadın faziletleri ve Müslüman olmayan bir devletle cihâd yapmanin, hayırlı ve sevaplı bir mücadele olmasi. ilâ-yi kelimetullah mücadelesinin ne kadar hayırlı bir iş olduğu* Kur'an -i Kerim'de ve Hz. Peygamber'in hadislerinde belirtilmiştir.Müslümanlar, cihâdla ilgili müjdelere nail olmak için devamlı Müslüman olmayanlarla mücadele vermişlerdir. d) Ganimet elde etme arzusu. ve Fethedilen memleketlerin maddî imkânlarindan istifade etmenin etkisi avrupa seferlerinde önemlidir savaşmak için ordu ve paraya ihtiyaç vardır. Bu da zenginlerden elde edilir. Orta Avrupa ve Macaristan için sefer yolu kısa ve ulaşılması kolaydır.* XVI ve hatta sonraki asırlarda günümüzdeki gibi milliyetçilikten söz edilemez Türkmenistan'daki Türklerle birlik sağlanmak istenmesi, türklük bilinciyle degil,Müslüman ve Sünnî olmalarından kaynaklanmaktadır Sultan Süleyman,islâm birliğine zararı dokunmadığı müddetçe, Müslüman devletlerle uğraşmak istemiyordu.bu ayni dine mensub insanları birbirine düşürecek, islâm ümmetine zarar verecekti cihâd da söz konusu olmayacaktı. cihâd, gayr-i müslim devletlere karşı yapılan bir mücadele idi. Kanunî, Müslüman Doğu ile uğraşmak yerine, Hiristiyan Batı ile uğraşmış ancak İslâm birliğini tehhlikeye düsürecek Şiilere karşı harekete geçmekten de çekinmemistir. KANUNî SULTAN SÜLEYMAN'IN CÜLUSU VE ILK ICRAATLARI kaynak enfal.de Sultan Selim'in vefatıyla akd edilen divanda, Manisa Valisi Şehzade Süleyman'a derhal haber gönderilmesine ve ölüm haberinin gizli tutulmasına karar verilmisti. Sultan Selim'in ölümünün duyulmasi ile meydana gelecek fitneden korkuluyordu.* Şehzâde'ye yazilmis olan mektup derhal yola çıkarılmış,hiç bir sey olmamış gibi günlük işlere devam edilmisti. Babasinin ölüm haberi Sehzâdeyi sarsmıştı Süleyman "kazaya rıza" göstermesini bilmis ve haberi aldığının ertesi günü Manisa'dan Istanbul istikametine yola çikmistir. Sultan Selim'in, Süleyman adinda bir oglu ile altı kızı vardı. Sultan Süleyman l7 Sevval 926 (30 Eylül l520)'da hilafet ve saltanata oturup hükümdar oldugu zaman saltanatta rakib kardeşleri bulunmuyordu.Lütfü Pasa, Sehzâde Süleyman'in,tahta geçişini anlatırken Süleyman, cenk olmadan tahta oturdu. Selim, dünyanin zahmetini çekip dikenlerini temizleyip ortaligi gülistanlik hale getirdikten sonra göçüp gitti.* Süleyman zahmet çekmeden bağ, bostan ve gülistanin meyve ile güllerini zahmetsiz bir sekilde devşirdi." Böylece Osmanli Devleti'nin en muhtesem çagi baslamis oluyordu.cülûsunun duyurulmasi için her tarafa ulaklarla hükümler gönderilmisti. Cülûsun ertesi günü sultan Selim'in cenazesi de Istanbul'a gelmis bulunuyordu.* Sultan selimin Fâtih Camii'nde cenaze namazi kilinarak Mirza Sarayına defn edildi. Sultan Süleyman, babasinin temellerini attırdığı ve tamamlamasına imkan bulamadigi bu yerde, onun adina bir câmi ve imâret ile mezarın üzerine bir türbe yaptırdı. Babasinin defin islerini bitiren Sultan Süleyman, vüzera, ümera, dergâh-i âli kulları, yeniçeriler ve sipaha ihsanlarda bulunmuş, dirliklerini arttırmıştır.* divanda memleket islerinin yürütülmesine çalışılmıştır Divanda alınan kararlarla liyakatlı kimseler yükseltildigi gibi mahlûl bulunan mansiblara yeni tayinler yapılmıştır. Sultan Selim'in iran ticaretinden men kararına aykırı hareket etmiş tüccarların zaptedilmiş malları tazmin edilmis hazineden külli miktarda mal çıkarılarak herkesin hakkı teslim edilmiştir.* Sultan Selim zamanında, Mısır'dan istanbul'a gönderilen 600 kadar hânenin memleketlerine dönmelerine müsaade edilmiştir. tahta geçer geçmez, babasının dönemine değişiklikler yapan hükümdar, halkina karsi adâlet ve merhametle hükm edeceginin ip uçlarını vermiştir Kanlı" lakabı ile meşhur Gelibolu Beyi Kaptan Cafer Bey'i kethüdasina teftis ettiren Kanunî,teftiş sonunda Cafer Bey'in zalimâne muamelelerini tesbit edib halka yaptığı haksızlıkları kendi "rızkından" ödemeye mecbur bırakmış daha sonra da hayatına son vermiştir.* Kemal Pasazâde, Kanunî'nin adâleti ve cafer ağayı şu bilgilerle anlatır kanuni adaletle köy ve ülkeleri imar edip adalet nuru ile zulüm karanlığını ve haksızlığı kaldırıp uzaklaştırdı.Kapudan Cafer Aga zulm ile halkın mal ü menalinini kanını döker kattal ü fettak idi." Hammer Kanunî'nin adaletle ilgili ilk icraati hakkında şu bilgileri verir" Zulümleri yüzünden "Kanlı" lakablı donanma kaptanı Cafer Bey'in, tersane kethüdasi tarafindan su-i istimal i ortaya çıkarıldı. Pâdisah, Cafer Bey'i azl ettirip muhakemede suçu sabit görüldüğünden astırdı. adâletli hareketleri ve yüceliği Pâdisaha büyük bir sevgi kazandırdı. Bütün Osmanli ülkesinde hududun son noktasına kadar Asya ve Avrupa'da bulunan eyâlet valilerine, Mısır'da Hayri Bey'e, Mekke şerifi'ne ve Kırım Hanı'na cülûstan birkaç gün sonra gönderilen ilannâmeler kadar yeni Pâdisahin güzel hareketleri sür'atle yayılıyordu." Belgrad'in Fethi* Canberdi Gazalî'nin isyanında Macaristan'a sefere karar verilir. stratejik önemi olan Belgrad, Avrupa seferleri için bir üs durumunda idi. stratejisinden dolayi Fâtih han da burayı almak için tesebbüslerde bulunmustu. askerî güçlerine güvenen Macarlar, Pâdisahi tebrik ietmedikleri gibi haracı istemek üzere Macaristan'a gönderilen Osmanli elçisini öldürmüslerdi.* elçiyi öldürmekle yetinmemiş kulakları ile burnunu keserek Süleyman hana göndermişlerdi.insanlık tarihi için yüz karasi bir vahset sergilemişlerdi olumsuz gelişmeler üzerine harp kaçınılmaz hale gelmisti.Kanunî, kendisine ve devletine yapılan hakaretin cezasına inandığı için harp hazırlıklarına başlanılması için emirler göndermisti.* İran hudud güvenliği sağlanıp savas kararı alındıktan sonra babasi ve dedeleri II. Bayezıd ile II. Mehmed'in türbelerini ziyaret ettikten sonra l8 Mayis l52l' de bizzat kendisinin başında bulundugu Osmanlı ordusu, Belgrada hareket eder. müzakerelerde Veziriazam Pîrî Mehmed Paşa'nın görüşüyle Belgrada yürünmesi Rumeli Beylerbeyi Ahmed Paşa'nın ise Bögürdelen hisarini almasi kararlastirilmistir Sabacz böğürdelen hisarını kuşatan Ahmed Paşaya kaledeki garnizon, direniyor kendisini savunuyordu.muhafizlar yok edildiler.kuşatmada Osmanlılardan epeyce şehid verildi. Ahmed Pasa, büyük bir mücadeleyle 7 Temmuz'da Sabacz (Bögürdelen)i zaptetti Böylece Kanunî ilk fethini gerçekleştirmiş oluyordu.* Sultan Süleyman, Ahmed Pasa ile sancakbeylerini huzuruna kabul ettikten sonra sabacz kalesine gelir.istihkâmların arttırılmasını ve Sirmi'ye geçmek için Sava üzerine köprü yaptırır. Süleyman han gayretleri artırmak için nehir kenarinda çardak altinda insaatin tamamlanmasini bekler. manevî bir destek ve etki altinda kalan ordu can ve başla köprü inşaatını ongünde tamamlar Belgrad kuşatmasında Pîrî Paşa Zemin Kalesini ele geçirir Pîrî Paşa' yı çekemeyen Ahmed Pasa'nin tesiriyle Belgrad muhasarası kaldırılıp Budine yürüme kararı alınır ancak karardan vazgeçen Sultan Süleyman,l Agustos'ta Zemin civarına otağ kurup, belgrad kuşatmasının sonuçlandırılması emrini verir.* Şiddetle kuşatılan Belgrad dayanamayacağını anlayınca eman dileyerek kaleyi teslim eder. Kale halkı Macaristan'a giderken, Sırplı olan bir kısımda evlad, ve mallariyla Istanbul'a nakl olunarak Yedikulede iskan edilir mahalleye Belgrad Mahallesi denilmeye başlanır. Fetihten sonra 200 top ile tahkim edilen Belgrad Kalesi, ve Semendire 900 bin akça has ile Bosna Sancakbeyi Yahya Paşa oğlu Bâli Bey muhafazasina tayin edilirken Bosna Sultanzâde Hüsrev Bey'e verilir. Belgrad seferinde Osmanli ordusunda filler de bulunuyordu iki tane olduğu belirtilir Kanunî'nin ilk seferine Edirne, Filibe Sofya medreseleride iştirak etmislerdir. Belgrad, ele geçirildiğinden itibaren Avrupa seferlerinde en mühim üslerden biri olmus "Dâru'l-cihâd" adini almistir. Sultan Süleyman, Belgrad'dan iki yaşındaki oğlu Murad'in,ve kızının ölüm haberini almış. İstanbul'a girdikten on gün sonra da dokuz yaşındaki oglu Mahmud çiçek hastalığından öldü Vezirler, cenazeye yaya refakat ettiler. Bunlar Sultan Selim türbesinin yanina defn edildiler. Rodos'un Fethi* Sultan Süleyman'in Akdeniz'de Osmanli hakimiyeti için giristigi büyük mücadelede, Rodos ilk, Malta seferi ise son dönemi ifade Dünya saltanatının ikinci yilinda Rodos'u ele geçirmesi, Dogu Akdeniz'de Osmanli hâkimiyetini sagladı ve mücadele Orta ve Bati Akdeniz'e intikal etti 1309'dan beri Saint Jean şövalye tarikatının elinde bulunan Rodos adası eskiden beri Osmanlıların istedikleri önemli yerlerdi. Sultan Süleyman, Belgradı aldıktan sonra bu mes'eleyi halletmek istiyordu.fethi zarurî kılan sebepler vardı.fetih Osmanli ülkesine ilhak edilmis Misir, Suriye ve Dogu Akdeniz sahillerinin emniyetinde önemliydi Rodos ve adaların Osmanlıların elinde bulunması gerekiyordu.Sultan Selim, saltanatının son yıllarında, Şövalyeler üzerine yürümek için büyük bir donanma hazırlamış ancak gerçeklestiremeden hayata gözlerini kapamıştı.Hıristiyanlığın, kalesi Rodos'ta ki şövalyeler, Osmanlı hac gemilerine saldırmışlar, Canberdi Gazali'ye yardımda bulunmuşlardır Rodos'ta Cem Sultan'in oğlu Muradı taht vârisi olarak ortaya sürmüşler kalelerinin sağlamlığına güvenen olan Rodos şövalyeleri, korsanlık faaliyetleriyle Müslümanların yollarını kesip gemilerini alıyor, Osmanlı sahillerinde fesatlıklarda bulunuyorlardı.Müslümanları esir alıp adalarında işkence yaptıkları biliniyordu. Kanunî, siyasî ve stratejik sebeplerden Rodos problemini halletmek istiyordu. babasından miras olarak devr aldığı bir meseleyi halletmek niyetinde idi. Rodos'u feth etmek suretiyle dedesi Sultan Mehmed'in gerçekleştiremediği bir şeyi yapmış olacaktı.* Fâtih han zaferlerinde sadece iki yerde istediğini yapamadı Bunlardan biri Belgrad, diğeri Rodos'tu genç Süleyman, saltanatının ilk yılında Belgrad'ı zapt ederek Fâtih hanın düşüncesini gerçekleştirdi Belgradın arkasından Rodosa yönelmesinde, rodosun fethedilememiş olmasıda etkili olmuştur* Rodos'un fethinde Divan-i Hümayûn Rodos seferine taraftar değildi Şövalyelerin şöhreti, adanın müstahkem olup muhasaraya dayanabilmesi Avrupa'nın derhal yardımda bulunabileceğini düşünüyorlar sonu tehlikeli bir sefere girişmeyi doğru bulmuyorlardı Vezir-i A'zam Pirî Mehmed Pasa Çoban Mustafa Paşa denizci Kurdoglu Müslihiddin Reis, Rodos seferine taraftar olup Avrupadan endise edilmemesi gerektiğini ileri sürüyorlardi.* casuslarıyla Rodosda bilgi toplayan Kanunî, sefere karar verir Hammer'in ifadesiyle " Kur'an-i Kerim'in emriyle Üstad-ı A'zamdan mektuplan teslim olmasinı ister ve kabul ederse şövalyelere hürriyet ile mallarına dokunulmayacağına dair, yerlerin ve göklerin yaratıcısı Allah, O'nun elçisi Hz. Muhammed ve Peygamberler adina yemin eder teklifi Üstad-i A'zam red eder Avrupa devletleri birbirleri ie mücadele ettiklerinden, Rodos ile ilgilenecek durumda değillerdi. Rodos ile ilgilenecek tek devlet Venedikliler ticaret antlaşması ile pasifize edilmislerdi. Divan'daki sefer kararından sonra Osmanlı ordusunun rodos seferinin hazırlıklarına başlar Rodos seferine çıkacak osmanlı ordusunun başına serdar olarak ikinci vezir Çoban Mustafa getirilir. seferi haber alan Rodos Üstad-i A'zamı kaleyi tahkim ettirmis, yiyecek depolatmış,limana zincir çektirerek, Papa ve Fransa'dan yardim istemiştir Osmanlı donanması, 5 Haziran l522'de 300 gemi ile Çoban Mustafa komutasında harekete geçer. Donanmada onbin deniz ve itfaiye neferi bulunuyordu. Sultan Süleyman istanbul'dan kapıkulu ve timarli sipahileriyse karadan yola çıkmıştı.sefere nadir bir istisna olarak, Seyhülislâm Zenbilli Ali Cemalî Efendi de katılmıştır. Osmanlı donanması, Rodosdaki Gnido adasına varmıştı Osmanli donanması, Rodos kalesinin dogusundaki bir limana demir atar. Kaleyi ablukaya alır Padişahı bekler. yüzbin kişilik ordu, surlara mevzilenir. Ingiliz, Fransiz, Italyan,avrupa milletlerine mensub şövalyeler Rodos burcunu müdafaaya başlamışlardı. Çarpışmalar, Alman burcuna top atışı ile başlar. Kanunî, Kızıltepede otağını kurdurarak kuşatmayı idare eder. Şiddetli Osmanli hücumlari, beş ay devam eder. dayanamayacaklarini anlayan sövalyeler, kaleyi teslim edeceklerini Kanunî'ye bildirmek zorunda kalirlar.* 21 Aralik 1522'de rodos teslim alınır 2l3 yıllık Haçlı Devleti tarihe karışır. Katolik Hiristiyanlar Yakın Doğu'dan uzaklaştırılır sövalyeler adadan çekilir Hıristiyanlara dinî âyin ve inançlarda serbestlik vergi ve devşirme alınmaması imtiyazları verilmiştir Hiristiyanligi kabul eden Sultan Cem'in oglu Murad iki oğlu ile ortadan kaldırılır. Şövalyelerin Rodos'u terkiyle Pâdisah Câmie çevrilen Saint Jean Kilisesinde Cuma namazi kılmıştır. imamlığı, sefere katılan Şeyhülislam Zenbilli Ali Efendi yapmıştır.* Rodos, Midilli sancağına bağlanarak Dizdarzâde Mehmed Bey'in idaresine verilmiştir. Osmanlılar,sefer sonrası Anadolu sahillerinde Bodrum, Aydos, Tahtalı kalelerini, Leros, Sömbeki, Kalimnos, Limonsa adalarini ele geçirmislerdir. Rodos kalesi ve adasiyle birlikte Oniki adanin tamami ve Bodrum teslim olmuştur. Bodrum'un fethi, Anadolu tarihinde önemliydi burasi, Anadolu'da Hiristiyanlarin elinde bulunan tek toprak parçasi idi. Kanunî, Rodos şehrinde kaleyi gezerken Noel kutlanıyordu Papa Hadrianus,Saint Pierre kilisesinde Noel âyinindeyken kilise şaçağından bir tas Papanin ayagina yuvarlanır. Kardinaller hâdiseyi Rodos'un düşmesine isaret saydilar. Rodos'un fethi, Türk topçulugunun Avrupa karşısındaki üstünlüğünü gösterdi alınması mümkün görülmeyen Hıristiyanlığın kalesi rodosun zapti, Avrupa'da büyük bir hayret uyandırmıştır. Rodos'un fethinde Rodos hapishanelerinde bulunan alti bin* Müslüman esir kurtarilmistir. Rodos'a Türk göçmenleri yerleşti câmi, imâret, mektep, medrese, çeşme ve yol yapılıp ada imar edildi Rodos,sancak merkezi oldu bahriye sancakbeyleri Tümamiral ve valiler tayin edildi.* Kanunî Yeşil Melek kasırgasına binip Rodos'tan ayrılırken Aydın, Midilli, Karasi, Menteşe ve Saruhan sancakbeylerini Anadolu beylerbeyi Kasım Paşa'nın nezaretinde Rodos'taki insaat , imar ve iskân işleri bitinceye kadar adada kalmalarını emr ederek istanbul'a yola çıkar* Kanunî 29 Ocak l523'te yedi ay on iki gün süren ikinci seferi rodos sefer-ini bitirerek istanbul'a gelmiştir Rodos'un fethinde Venedik ve Şah ismail cülûstan beri ilk defa taziyet ve tebrik vecibesini yerine getirmis, Rodosun fethine memnunluk bildiren mektup ve elçiler göndermiştir* Rodos'un fethi ile Avrupa'da Kanunî'nin şöhreti artmis Belgrad ve Rodos Hiristiyanların iki kilit noktasi müstahkem kaleleri düsürülmüştür bu sefer Osmanlilarin ileride basaracaklari daha büyük fetihler için bir işaret sayıldı. MACARISTAN SEFERLERI Osmanlılar Rumeli'ye ayak bastıklarından itibaren karşılarında Macarları gördüler düsmanliklar Macaristan'in zaptina kadar devam etmistir. Belgrad ile bir kaç kalenin Osmanlilar'ca alinması Macarlara büyük bir darbe olmuştur Belgrad'in zaptı Avrupa fetihlerine yol açan önemli bir âmil olmuştu.Belgrad'ın alınmasıyla Macaristan, Hırvatistan, Transilvanya Dalmaçya gibi yerler, daha rahat Osmanli akınlarına hedef oldular. Gazi Hüsrev, Sinan ve Bâli Beyler'in akinlari Mohaç savasina kadar devam edecektir. Macarların, Eflâk işlerine karışmaları, Osmanlılar aleyhine ittifak yapmaları, şarlken'in Avrupa imparatorluğu kurma tehlikesi Safevîler'le anlaşması gibi hadiselerden Üngürüs seferine karar verilir.Mohaç Meydanı Belgrad'ın fethi, Osmanlıların yayilma sahası olan Orta Avrupa yolunda önemli bir adim olmuştur* hudud bölgelerinde karışıklıklar çıkmış, Tunada Macarlar'la çarpismalar olmustu. macaristan seferine karar verilmesinde Papalik, Macaristan Lehistan ve Fransız münasebetleri önemli rol oynamışdır Sultan Süleyman'ın saltanat yıllarında Fransa ile Almanya birbirlerine hasım duruma gelmiş mücadeleye başlamışlardır Fransa Kralı I. François Alman imparatorluk seçiminde Şarlkene rakip olmuş buda iki devletin mücadelelerine vesile olmuştur Françoisin imparator şarlkene esir düşmesi üzerine, Françoisin annesi Sultan Süleymana mektup göndererek yardım talebinde bulunmuş, Padişah Macaristana yürümek suretiyle yardım etmişti. Kanunî, şarlken'in kurmak istedigi Avrupa imparatorluğu'nu, Osmanlılar için büyük bir tehlike olarak görüyordu. Tehlike sadece Batıdan değil, Tahmasb vesilesiyle Doğuda da kendini gösteriyordu. Şarlken ile Tahmasb, ittifak içinde idiler. İran, Çaldıranı unutmamisti. Osmalılar la başa çikmalari mümkün görünmüyordu. Avrupa'nın en büyük gücü Şarlken ile ittifak gayretinde idiler Kanunî Fransa'yı himaye ederek Batıyı siyaseten bölmek istiyordu Macaristanın durumu iyi degildi.Kötü yönetim altinda ezilen Macarlar memnuniyetsizliklerini belirtmek gayesiyle Protestanlık hareketlerine katıldılar paralarini alamayan Macar askerleri Akıncı Bali Bey'e sığındılar.böylece Kanunî macar seferini çabuklastirmistir Macaristan'in ele geçirilmesi ile Osmanlilar, Habsburg engelini kaldırmış Viyana kapılarındaki büyük bir mania aşılmıştı* Macaristan seferinde Kanunî, vefat eden Şeyhülislam Zenbilli Ali Efendi'nin yerine, Kemal Paşazâde'yi tayin ederken, kendisinin bulunamayacağı sırada Pâyitahtın idaresine Mısır valisi Kasım Pasa'yi Kaymakam olarak görevlendirir. Sefer hazırlıklarını tamamlayan Padişah 23 Nisan l526 da yüz bin kişilik bir ordu mükemmel 300 top ile birlikte istanbul'dan hareket eder. üçüncü Sefer-i Hümâyunda hükümdar, Eyyub Sultan, Ebu'l-Vefa ile babası Yavuz, dedesi II. Bâyezid ve Fâtih'in türbelerini ziyaret ederek dua eder. Allah'ın kendisine yardım etmesini diler. İslâmî anlayışta savaş körü körüne bir kırma ve kırılma hâdisesi değildir. bir cihaddir. Cihad için her seyden evvel mânevî güç gerekir. Kanunî de Mohaç Meydanına girmeden yaşlar akıtıp, yüz sürerek mânevî kuvvetlerden istimdad ediyordu.ordular gittikleri yerlere tevhidi taşıyor devleti dinin, dini de devletin yardımcısı görüyorlardı Kanunî'nin emrine göre ekilmiş tarlalara girmek, hayvan otlatmak toprak sahiplerinin hayvanlarını almak, ölüm cezasıydı Padişahın emri hilafina hareket edenlerin başı kesildi asıldılar. Hammer'in ifadesiyle Padişahın emrine uymayan kadılar bile cezanin şiddetinden kurtulamadi.* Padişahın, reayanın menfaatlerini korumak ve onlara zarar gelmemesi için gösterdigi çabalar tebasını ne kadar düşündüğünün işaretidir. Iyi bir Müslüman olan Kanunî'nin anlayışına göre, idare ettigi halkından yine kendisi sorumludur.* Kur'an-i Kerim,ve Hz. Peygamber'in hadislerinde pek çok emir bulunur Pâdisah, emirlere riayet etmekle vazifelidir kanuni halkının malına en ufak bir zarar gelmesini istemiyordu. Harp için dahi olsa, zarara tahammül edemiyen hükümdar, aksine davrananların, idamla cezalandırılacağını ilan etmekten çekinmiyordu.* Onun, kanunsuz davranışları affetmeyişi, orduda büyük bir disipline sebep olmuştu. disiplin sadece Kanunî döneminde değil, her zaman vardı. bütün Osmanlı hükümdarları, kendilerini Allah'a karşı sorumlu tutuyorlardı. Bu sorumluluk onlarda,büyük hasletler meydana getirmişti. Kanunî dönemi Osmanli dünyasının sosyal hayatından bahs eden Avusturya elçisi Busbecq, şu bilgileri verir.osmanlıda Dikkatimi ilk çeken askerlerin karargâhlarından dışarıya çıkmamasıydı her tarafta tam bir sükûnet hüküm sürüyordu. Asla kavga ve münakaşaya rastlanmıyor, cebir ve şiddet hareketi görülmüyordu. Sarhoşluk, öfke veya hiddet yüksek ses yoktu. her taraf temizdi* Busbecq, Müslüman - Türk dünyasına dış bilediği halde şu ifadeleri kullanmaktan kendini alamaz. " Şimdi benimle beraber geliniz ve sarıklı başlardan meydana gelen kalabaliga gözlerinizi çeviriniz. Türlü türlü, renk renk parlak esvablar Her tarafta altın, gümüş, lâl, ipek ve atlas pırıltısı... Bu manzarayı dil ile anlatmak imkan dışı bir iş.* gözlerim bundan güzel bir manzara görmemiştir.bütün servet ve ihtişam içinde büyük bir sadelik ve iktisad göze çarpıyor. Herkesin elbisesi ve mevkii aynı biçimde. lüzumsuz işlemeler ve kenar süsleri yok. Halbuki bizde bu âdettir. Pek çok masrafa mal olur ve üç günde de bozulup gider." Elçi kumar ve sarhoşluk bilmeyen askerin çalgı ve türkülerle eğlendigini gazâ ve sehâdet temlerini işleyen destanları bulunduğunu ordunun,nebatî, ve sıhhi gıdalarla beslendiğini, Ramazan ayında haram ve yasaklara karşı oruca hazırlandıklarını söyler.* Hiristiyanlarin perhize girmeden imsakın acısını çıkarmak ister gibi, kendilerini çılgınca eğlenceye, sarhosluga verdiklerini, senenin bu günlerinde memleketlerini ziyaret eden yabancilarin, Hiristiyanlarin çildirmis olduklarini söylemelerine şaşırmamak gerektiğini uzun uzun anlatır "Türkler'de şeref makam, idarî mevkiler, liyakat ve bilginin mükafatıdır.Tenbel ve ağır olanlar, yükselemezler.Türkler'in, muvaffak olmaları, hâkim bir irk haline gelmeleri her gün devletlerini genisletmelerinin hikmetini liyakat, kabiliyet ve çaliskanliga verdikleri ehemmiyette aramalidir." "Bizim askerîmizle Türk sistemini karşılaştırınca korkudan titriyorum.iki ordudan biri galip gelecek ki bu Türk ordusu olacak diğeri mahv olacaktır Türk ordusu sırtını kuvvetli bir imparatorlugun gen2is kaynaklarina dayamış, zinde, tecrübeli ve sarsılmamış bir kuvvet* Türk Askerleri zafere alışmış, zor şartlara dayanma kabiliyetine sahip, intizam ve disipline riayetkâr, uyanık ve kanaat ehlidirler. Biz avusturyalılarda ise umumi bir israf, yıpranmış bir kuvvet, mâneviyat bozukluğu, tahammül yokluğu ve idmansızlık var. aza kanaat etmeyen subaylar. Disiplinle alay ederiz. Başıboşluk, sarhoşluk, serkeşlik ve zevke düşkünlük vardir. Savaşın neticesi gün gibi asikârdir.* Türkler iran'la bir anlasmaya vardıkları zaman Şark devletlerinin yardımıyla boğazımıza sarılacaklardır. Bu tehlikeye karşı ne kadar gevsek ve hazirliksiz oldugumuzu düsünmek içimi ürpertiyor." Avusturya elçisi Ogier Ghiselin* Osmanlı medeniyet âbidesi örülürken âbideyi yükselten her taş, mutlaka kendi mevkiine konmuştu. Son derece titiz bir vazife ve selahiyet taksimi devlet düzeninin aksamadan dönmesinde en büyük etkendi Devletin en gözde ordusu, Belgrad'ın fetinden sonra Mohaç ovasina konarak Macaristan'ın karşısına çıktığı zaman , ezici kuvveti, eşsiz intizamı ve ibâdet derecesinde cengaverliği ile bir ordu değil, efsanevî bir heybet ve azamet örneği idi. sefer hazırlıklarını tamamlayan kanuni 23 Nisan l526'da yüz bin kişilik ordu 300 top ile Istanbul'dan hareket eder iki buçuk ayda Belgrad'a varır. İbrahim Paşa'nın öncü kuvvetleri Tuna Nehrindeki Petro Varadini Bosna beyleri Siremdeki kaleleri asil kuvvetler ise Illok, Ulak ve Ösek Ösiyek ve Eszek'i almistir Osmanlılar 'ın, Macaristana yürüyeceklerini duyan Macar Krali II. Layos (Lui) bir taraftan harbe hazırlanarak Avrupadan yardım istemişti.avrupa Macar kıralının bizzat savasta hazir bulunmasina karar vermisti. Drava Nehrinde Macarlar osmanlılara karşı koymak istedilerse de muvaffak olamadılar Nihayet Macar ordusunun Mohaç ovasında bulunduğu öğrenilmişti.* Osmanli ordusu ağır yürüyor, harp tertibatı alıyordu. Sag kolda Vezir-i A'zam Rumeli beylerbeyi ibrahim Paşa, sol kolda Anadolu Beylerbeyi Behram Paşa, merkezde Pâdisah, yeniçeri agasi ve kapikulu askerleri mohaç ovasında yerlerini alacaklardı. Macar Kralı Layoş, Osmanlıları Mohaçta beklemeye başladı Mohaç'a gelen Osmanlı ordusu büyük hücum gecesi muhteşem bir gaza ateşi yakarak, yedi gögün yıldızı bir gazâ şenliği tertib ettiler kösler vuruluyor, davullar, çalınıyor, atlar kişniyor, sancaklar dalgalanıyordu. yağmur, çiselemeye devam ediyordu. Mohaç ovasinin "Karasu" bataklığıyla çevrilmişti. |
|
|
|
|
![]() |
| Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|