Tekil Mesaj gösterimi
Alt 07-31-2009, 16:51   #2
Kullanıcı Adı
u.esra
Standart
Erzurum

zaman yitik, sanki hiç yaşanmamış
bu mekân ne ilk, ne son durak
karşıda çifte minare
taşı işleyen nakkaş
hem selçuklu, hem dadaş

burda mevsim ikimizden biri

biz, marifetnameyle bir
akşamı yaprak yaprak çevirip
geceye ferman açtık
okuduk dudakla el arası
tartıp her sözü bir bir
sonra darasını düştük
ve biz, ölümden çok
zulmü gördük

biz erzurumda otuzüç kişiydik

gece oltu taşıdır, işlenir
ve tesbihe dönüşür zaman
geçer parmak uçlarımızdan
sonra, ağırlanır toprak
güze dökerek hüznü
hırkasına bürünmüş bir derviş
suskunluğunda gelir kış

burda mevsim ikimizden biri

bir de kadınlarımız,
yüzleri kavruk, gözleri iri
konuşunca gök, susunca toprak
gülü türküleyip akşam sabah
oturup evlerinde onlar
acıyı kilim gibi dokudular
biz onları, çocuklarımıza sıla
kendimize gurbet bilip
çiçeği burnunda bıraktık

biz ceylanı vurulmuş dağdık

kar iner
isyan gibi çabuk
ölüm gibi sessiz ve dakik
palandöken
kolları gürgen
gözleri çiğdem
gözdesi kekik
ve biz, ölümden çok
zulmü gördük

palandöken hem yassı hem dik
bir sabah kepenkleri
kar tipisi gibi
indirip birden
öpüp yüzünü toprağın
ağır ve derin
bir günü isyana böyle çevirdik

kar palandökenin börkü
bundan gayrısını giymedik
giymeyeceğiz dedik
ve bu söz üzre
başımızı göğe
sakalımızı yele
boynumuzu ipe verdik

biz erzurumda otuzüç kişiydik

şimdi onlarsız bu toprak
acıdan kıraç
hüzünden çorak
kışın dertli, yazın emrah
ve mevsim, ikimizden biri
u.esra isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla