|
D, d da 1. önek olarak kelimeye alçaltıcı, indirici anlamını katar. 2. sıfat eki olarak, "de", "da", "den", "dan" anlamını verir. 3. "dan" fiilinin dili geçmiş zamanı. 4. anne.
dab tuzak
dabaş 1. konu, bahs. 2. araştırma.
dabêlandin yutmak
daberizîn saldırmak, çatmak
dabeş kısım, parça
dabeşkirin bölmek, taksim etmek
dabînkirin garanti etmek, güvenceye almak
dabir apostrof
daçek dilbilgisinde edat, ilgeç
daçikandin ağaç, bayrak vb. dikmek
dad adalet, hukuk
dadan kapatmak, örtmek
dadgeh mahkeme
dadgeha lihevanînê sulh mahkemesi
dadgeha sezayî ceza mahkemesi
dadger hakim
dadkirin yargılamak
dadyane adil
dagerandin birşeyi aşağı doğru çevirtmek veya indirtmek
dagerîn aşağıya doğru inmek
dagirker işgalci
dagirkirin işgal etmek
dagirtin doldurmak, istila etmek
dahatin inmek
dahatû gelecek
dahênan yaratmak, icat etmek
dahêner yaratıcı, mucit
dahol davul
daholjen davulcu
dahûrandin çözümlemek, analiz etmek
dahûrîn çözümleme, analiz
daketin inmek
dalan dehliz
daliqandin asmak
daman etek
damezrandin kurmak
damezrîner kurucu
damilandin gözlerini yummak
damilîn gözlerin yumulması
dan 1. vermek, ödemek. 2. dövme buğday. 3. günün öğünleri.
danasîn tanıtım
dane veri
dane berhev karşılaştırmak, mukayese etmek
dane pey takip etmek
danezan bildirge, tebliğ
dange kışın hayvanlara yem verilen yer
danîn 1. koymak, indirmek. 2. kurmak.
daniştin oturmak
danû kaynatılmış buğday
danûstandin 1. ilişki, alaka, diyalog. 2. alışveriş
danzanîn bildirmek, belirtmek
dapalandin damıtmak, süzmek
dapalîn damıtılmak, süzülmek
dapêjtin budamak
dapîr büyükanne, nine
daqoq tokmak, kapı tokmağı
daqurtandin yutmak
dar 1. ağaç, odun. 2. sonektir. veren, emreden, hükmeden anlamına gelir. "fermandar" (buyuran, emreden, komutan, amir gibi). 3. meyve isimlerine göre ağaçları isimlendirir. 4. idam sehpası. 5. sözcüğe "lı", "li" vb. sahiplik eklerini takar. 6. sopa, kalın değnek.
dara maliye
darayî mali
darbest 1. tabut. 2. sedye.
dardekirin 1. asmak. 2. idam etmek.
darê dinyayê yeryüzü
darêjtin türetmek, yaratmak
darîn ahşap
daristan orman
darizandin yargılamak
darkutik ağaçkakan
das orak
dasî 1. kılçık 2. arpa, buğday başağındaki uzantılar.
daskêş orakçı
daşir tuvalet, hela
davetname davet, davetname, çağrı
daw etek
dawerivandin durulmak
dawerivîn durulanmak
dawestîn ayakta durmak
dawet düğün
daweşandin silkelemek
dawetî davet, davetname, çağrı
dawî son
dawîlêanîn sonuçlandırmak
dawîlêhatin sonuçlanmak, bitmek
dax keder
daxbar kederli, üzgün
daxistin indirmek
daxkirin dağlamak
daxuyandin açıklamak
daxuyanî açıklama
daxwarin 1. çekinmek, itaat etmek. 2. içine atmak.
daxwaz istek, talep, arzu
daxwazname dilekçe
dayende veren, verici
dayî ak asma, ören gülü
dayik ana, anne
dayin vermek, ödemek
dê 1. ana, anne. 2. ecek, acak eki katan gelecek zaman eki.
deban kılıcın demir bölümü
debar geçim. "Debara xwe kirin." geçinmek
debeng ahmak, gerizekalı
def erbane
defandin itmek, itelemek
degel 1. komik. 2. cesaret. "bi degel" cesaretli.
dehfdan itmek
dehî adak, kurban
dêhn dikkat. "dêhna xwe dan" dikkat etmek, yoğunlaşmak.
dejnik tere otu
dek û dolap hile, entrika
dêl 1. bedel, bir şeyin yerine verilen. 2. kancık. 3. yerinde, yeri.
delal sevgili, aziz
dêlegur dişi kurt
dêlemar kertenkele
dêlî üzüm asması
dêlik 1. kancık, mecazi anlamda kahpê, kalleş. 2. dişi köpek.
delîve fırsat, imkan
dem zaman, vakit
dêm 1. susuz veya çorak arazi. 2. yanak.
deman kira
dêman yerleşik, yerli
demandar kiracı
demankar kiraya veren
demankirin kiralamak
dêmarî üvey anne
dembûhêrk sohbet
demdemî kararsız, tutarsız, geçici
demîn geçici, süreli
demjimêr saat
demsal mevsim
dendik çekirdek
deng 1. ses, seda. 2. oy.
dengaz konuşkan olmayan
dengbêj şarkıcı, türkü söyleyen, masal anlatan halk ozanı, ses sanatçısı
dengdan 1. seslenmek. 2. oylama, oylamak, nam salmak.
dengdar dilbilgisinde sessiz harf
dengdêr dilbilgisinde sesli harf
dengik kursak
dengkirin konuşmak, seslenmek
denglêkirin seslenmek
dengûbas haber, havadis, ajans
dengvedan yankı, yankılanmak
dep yassı tahta
depreş kara tahta
deq 1. metin, teks. 2. büyük aşık kemiği. 3. puan. 4. dövme. 5. benek.
deqaq ütü
deqel sert toprak
deqkirin dövme yapmak
deqlûs takla atma
der 1. dış, dışarı. 2. hariç. 3. yer.
dêr kilise
der bar ilgili, hakkında
deramet gelir
deranîn çıkarmak
derav çamaşır yıkama
derbasbûn geçmek, aşmak
derbaskirin geçirtmek, aşırmak
derben elbise askısı, vestiyer
derbirin ifade etmek
dercaw elbezi
derçik eşik
derçûn çıkmak, görünmek
derd dert, acı, hüzün
derdanik yoğurt yada peynir süzülmesinde kullanılan bez
derdekopan tatanos
derdestkirin tutuklamak
derdmend dertli, acılı, hüzünlü
derdor çevre, etraf
dêre fistan
derek belirsiz
derence basamak, merdiven
dereng geç
derengmayîn geç kalmak
derew yalan
derewîn yalancı
derewkar yalancı
derewkirin yalan söylemek
derfet imkan
dergeh giriş kapısı, büyük kapı
dergevan kapıcı
dergîl ağaçtan örülen kapı
dergistî nişanlı, sözlü
dergûş beşik
derhêner yönetmen
derhûd kefil
derhûde kefalet
derhûdname kefaletname
derî kapı
derîçe kapakçık
derîçeyên dil kalp kapakçıkları
derîn çıkış kapısı
dêrîn asil, soylu, antika, kadim
dêriskirin viran etmek
derîzan kapı önü
derizandin çatlatmak, yarmak
derizîn çatlamak, yarılmak
derkenar ilişikteki not, anekdot
derketin çıkmak, çıkış
derketina holê ortaya çıkmak
derketina nêçîrê ava çıkmak, avlamak
derkirin çıkarmak, kovmak
dermale besi hayvanı
derman ilaç
dermanafiroş eczacı
dermanxane eczahane
dernixûn kapkacak ve paketlenmiş şeylerin ters çevrilmesi
derpê don, tuman
derşo bulaşık bezi
derûder çevre, etraf
derûn psikoloji
derûnî psikolojik, ruhi
derve dışarı, dışarda
dervekirin soymak, çalmak
derveyî dışsal, harici
derxistin çıkarmak
derxûn tencere kapağı
derya deniz
deryevan denizci
derz çatlak, yarık
derzî iğne
derzîdank iğnelik
derzîlêxistin iğne yapmak
derzîreq toplu iğne
dest el
destar el değirmeni
destavêtin 1. el atma. 2. sataşmak, sarkıntılık yapmak.
destavxane tuvalet
destbend kelepçe
destbirak 1. kan kardeş, sırdaş. 2. sağdıç.
destbûrî sözüne önem verilmeyen
destdan dokunmak
destdirêjî müdahale, tecavüz, cinsel taciz
deste 1. buket. 2. kurul. 3. askeriyede takım.
destêkar müdaheleci
destexwişk ahiret kardeşi, sirdaş
destgeh atölye, tezgah
destgirtî nişanlı, sözlü
desthilatdar iktidar olan, egemen
desthilatî iktidar
destik tutamak, kabza, sap
destjêberdan bırakmak, vazgeçmek
destkeftî kazanım
destmal 1. mendil. 2. havlu.
destmêjşikandin abdest bozmak
destnimêj abdest
destnimêjgirtin abdest almak
destnîşankirin saptamak, tespit etmek
destnivîs elyazısı
destpêk başlangıç, giriş
destpêkirin başlamak, girişmek
destşok lavabo
destû izin, müsaade
destûrdan izin vermek, müsaade etmek
destûrname icazetname, onay, diploma
destxweşîlêkirin başarı dilemek
destxwişk sırdaş, kankardeş
deşt ova, düzlük
dev ağız
dev jê berdan vazgeçmek, boşvermek
devavêtin sataşmak, laf atmak
devbelaş boş konuşan kimse
dever yöre, bölge
deverî yerel, mahalli
devî çalılık
devik kapak
devistan çalılık
devjenî ağız dalaşı
devkî sözlü
devliken güleryüzlü, neşeli
devling pantolon paçası
devmirî sessiz, konuşmaktan aciz
devnerm tatlı dilli
devok ağız, şive
dew ayran
dewdew papağan
dewik kızmış yağın tortusu
dewisandin bastırmak, sıkıştırmak, basmak
dewisîn sıkışmak, basılmak
dewixandin bayıltmak
dewkil ayran yayığı
dewlemend zengin
dewlemendî zenginlik
dewraze büyük at
dewre yanlış, hatalı
dews yer, iz
dewx baş dönmesi
dexes kıskanç
dexesî kıskançlık
dexl tahıl, hububat
deydik salıncak
deyn borç, veresiye
deyndan borç vermek
deyndar borçlu
deyndêr alacaklı
deynstandin borç almak
deyz kış için saklanan hayvan yiyeceği
dezgeh 1. kurum, kuruluş. 2. tezgah.
dezî ince iplik
di 1. fiillerin şimdiki zaman halini sağlar. Mesela: dikim, diçim... 2. türkçede "de", "da", "te", "ta", "den", "dan", "içinde" gibi fiil eklerin ve edatların yerini alır. Mesela: "di (3 roja de)" üç günde, üç gün arasında.
di vî warîde bu konuda, bu alanda
di heman rojê de aynı gün
dibe ku belki
dibetî olasılık
dibistan okul
dibistana amadehiyê lise
dibistana navîn ortaokul
dibistana seratayî ilkokul
dîdar görüşme
difn burun
digel ile, birlikte
dihindan önem vermek
dij karşı, anti
dijber karşıt, muhalif
dijmin düşman
dijminahî düşmanlık
dijûn küfür, sövgü
dijwar zor, çetin
dijwarî şiddet, güçlük, zorluk
dik sahne, seki
dîk horoz
dil gönül, kalp, yürek
dîl esir, tutsak
dîlan düğün, eğlence
dîlangirtin halay çekmek
dilawêr cesur, yürekli
dilbaz cilveli, albenili
dilbikul dertli, kederli
dildan gönül vermek
dildar aşık, sevdalı
dilfireh sabırlı, rahat
dilgerm samimi, içten
dilgeş neşeli, coşkulu
dilgiranî burukluk
dîlgirtin esir almak
dilhebûn niyeti olmak
dilhênikbûn ferahlamak
dilhişk taş kalpli
dilîn his, duygu
dilketî aşık
dilkirin istemek, niyetlenmek
dilmayin kırılmak, alınmak
dilmê rafadan yumurta
dilnerm yufka yürekli
dilnizm alçak gönüllü, mütevazi
dilodîn kararsız, delidolu
dîlok halayda söylenen türkü
dilop damla
dilopkirin damlamak
dilovan alçakgönüllü, şefkatli
dilpak temiz kalpli, faziletli
dilq kılık kıyafet
dilsar isteksiz
dilsoz sözüne bağlı, sadık
dilteng sabırsız, sıkkın, tahammülsüz
diltenik yufka yürekli; duygusal
diltepîn kalp çarpıntısı
diltezîn elim, acı
dilşa sevinçli, neşeli
dilxwaz istekli, meraklı
dilxweş memnun
dilxweşî memnuniyet
dilxwexbûn memnun olmak
dîmen görüntü
dims pekmez
dîn deli, çılgın
dîn û har delirmiş, azgın, çıldırmış
dînbûn delirmek
dînik hafif meşref
dînkirin delirtmek
dinya dünya
dinyadîtî görgülü, edepli
dinyanedîtî görgüsüz, kaba
diran diş
diranbeş dişlek
dirandin yırtmak
diranqîç dişlek
diransaz dişçi
dirav para
diravname bütçe
direfş 1. sancak, fılama 2. simge, sembol
dirêj uzun
dirêjahî uzunluk
dirêjbûn uzanmak, uzamak
dirêjîpêdan devam etmek
dirêjiya salê yıl boyunca
dirêjkirin uzatmak
dirî diken
dirinde yırtıcı, vahşi
dirîreşk böğürtlen
dîrok tarih
dîrokî tarihi
dîroknas tarihçi
dirûşme slogan
dirûşme qîrandin slogan atmak
dirûtin elbise vb. dikmek
dirûv çehre, görünüm, eşgal
dirûvpêketin benzemek
dîsa yine, gene
dîsgotin nakarat
dîtbarî görsel
diş baldız
dîtin görmek, bulmak, görüş
dîtir başkası, öteki
divê mecbur, zorunlu, elzem
divêt mecbur, zorunlu, elzem
divêtî zorunluluk, mecburiyet
dîwar duvar
dîwarlêkirin duvar örmek
diwaroj gelecek
dixapîne kandirmak
dixebite çalışıyor
dixemilîne süsletmek
dixeniqîne boğdurulmak
dixitimîne tıkandırmak
dixurîne kaşıtmak
dixwe yemek yiyiyor
dixweredîtin üşünmemek, erinmemek
dixweze istiyor
dixwîne okuyor
diyar belli, belirgin, açık
diyarde olgu, fenomen
diyarî armağan, hediye
diyarîkirin hediye vermek, ithaf etmek
diyarker belirleyici
diyarkirin belirtmek
diz hırsız
dîz çömlek
dizek hırsızlığı seven, klaptoman
dizî hırsızlık
dîzik çömlek
dizîka gizlice
dizîn çalmak, yürütmek
dizûtirîn katê de en kısa zamanda
dobelan bir mantar türü
dojeder abse, cerehatlı yara
dojeh cehennem
dol vadi
dolmend zengin
dolmendî zenginlik
doman süreç
domandin sürdürmek, devam ettirmek
domdar sürekli, daima
domîn devam etmek, sürmek
don iç yağ
doq çomak
dor 1. çevre. 2. sıra.
dorhatin sırası gelmek
dorlêgirtin çevrelemek, güç duruma düşürmek
dormandor etraflı, kapsamlı
dorpêçkirin ablukaya almak, kuşatmak
dost dost
dostanî dostluk
dot kız
doşanî sağmal hayvan
dotin sağmak
dotir ertesi
dotira rojê ertesi gün
dotmam amca kızı
doxîn uçkur
doxînsist zampara, çapkın
doz ülkü, dava, mücadele
dozger savcı
dozîn içgüdü
du iki
dû 1. arka, arkası. 2. duman.
dûajo yardımcı çoban
dubarekirin tekrar, tekrar etmek
dubendî ikilik, itilaf, çelişki
ducan hamile, gebe
ducanîbûn hamile olmak
duçerxe bisiklet
dudil ikircikli, karasız, tereddütlü
dudilî tereddut
dudu iki
duh dün
dukar söylenti, rivayet
dûkel buhar
dûmahî devam arkası
dûmir körelme
dûmirandin köreltmek, dumura uğratmak
dûpatkirin belirtmek, vurgulamak
dûpişk akrep
dûr uzak
dûrahî uzaklık
dûrbîn dürbün
dûrebîn basiretli, uzağı gören
dûredest erişilmesi güç, uzak
dûrî uzaklık
duristkirin yapmak, meydana getirmek
durû iki yüzlü, riyakar
durûtî ikiyüzlülük, riyakarlık
dûrxistin uzaklaştırmak
duryan kavşak, yol ayırımı
dûş hiza, seviye
duşaxe difteri
duşem pazartesi
duşîze bakire
dûv kuyruk
dûvedirêj uzun erimli, ayrıntılı
dûvelenk uydu
dûvmesas bülbül
dûvre sonra
dûxan duman
E, e ecêb garip, tuhaf, komik
ecêblosik tanınmayacak kadar değişen kimse
ecêbman şaşırmak, şok olmak
ecibandin beğenmek
ecîn çiğ köfte
edilandin düzeltmek, toparlamak
edilîn düzelmek, uygun duruma gelmek
efare meyve veya zirai ürün atığı
egal bir atkı türü
eger neden
egît yiğit, cesur
ekonomî ekonomi, iktisat, geçim
ekonomîst ekonomist, iktisatçı
elbik kova
elende şafak
eletewş gereksiz ve saçma söz veya hareket
elîl hasta, sakat
elimandin öğrenmek, alışmak, alıştırmak
elimîn öğrenmek, alışmak
elok hindi
em biz
encam sonuç
encamdan gerçekleştirmek, yapmak
encamname sonuç bildirgesi
endam üye. "endamê şanaziyê" onur üyesi.
endazyar mühendis
engajekirin engaje etmek
engajeman engajaman
enî cephe
enirandin kızdırmak, öfkelendirmek
enirîn kızmak, öfkelenmek
enîşk dirsek
entellektuel aydın, entellektüel
eqd çarşı
er geçim, iktisad
eraq uzman
erd yer, arazi
erdhej deprem, zerzele
erdnas jeolog
erdnasî jeoloji
erdnîgarî coğrafya
erê evet
erêkirin onaylamak
erênî olumlu
erjeng korkunç, dehşet verici
erk işlev, rol
erkdar işlevsel
errik vay be!, aboo! anlamında ünlem
erzan ucuz, değersiz
erzanî ucuzluk
erzêl direklerin veya dalların üzerine (yatmak için) kurulan kulübe.
erzên çene
esmanê dev damak
et abla
etar çerçi
etê ablaya hitap
eşîr aşiret
eşkere açık, aleni
etn kireç ocağı
ev bu
ev çend bu kadar
evdal yoksul, gezgin
evdoşekalo büyük çekirge
evîn aşk
evîndar aşık, sevdalı
evqas bu kadar
evsing taşlarla örülen keklik tuzağı
ew o, şu
ewiqandin oyalamak
ewiqîn oyalanmak
ewk şey, falan anlamında sözcük
ewle güvenilir, emniyetli
ewlehî güvenlik
ewlekarî güvenlik
ewqas o kadar
ewr bulut
ewrawî bulutlu
ewtîn havlamak
exte kısırlaştırılmış at
extirme ganimet
eyan açık, belli, ayan
eyar post, deri
eylo kartal
ez ben
ez hew dixwînim bir daha okumayacağım.
ezbenî efendim anlamında hitap
ezezî kendini öne çıkarmak
ezimandin ağırlamak, konuk etmek
ezman gökyüzü
ezmûn 1. deney, tecrübe. 2. sınav.
ezmûngeh laboratuvar
ezperest bencil, egoist
Ê, ê êdî artık
êk işteşlik zamiri
êl aşiret, kabile
êm yem
ên iyelik sıfatların çoğul hali mesela: "dîsketên min" disketlerim.
êrîş saldırı
êrîşkar saldırgan
êrîşkirin saldırmak
êş ağrı, ızdırap, acı
êşandin ağırtmak, acıtmak, incitmek
êşbir ağrı kesici
êşîn acımak, ağrımak, incinmek
êtir 1. başka, başkası, artık. 2. sabır.
êtirkirin sabretmek
êzing odun
êzingvan oduncu
F, f fafik kekeme
fantên iskambil oyunu
fatereşk dalak
faş yüz kızartıcı, utanılacak söz veya davranış
fayke kazak
fê sara hastalığı
fêdar saralı
fedî utanç
fedîkar utangaç, çekingen
fedîkirin utanmak
fedîyok utangaç, çekingen
fehmkirin anlamak
fêkî meyve
felat kurtuluş
fêm anlayış, kavrayış
fêmkirin anlamak, kavramak
fêmkor darkafalı, anlayışsız
fena gibi, aynısı
feq tuzak
feqe din öğrenimi gören öğrenci
feqî din öğrenimi gören öğrenci
fer teksayı. "ferek sol" bir tek ayakabı.
feraset anlayış
fêrbûn öğrenmek, alışmak
fere gerek, lazım
ferfûr porselan, seramik
fêrgeh okul
ferheng 1. kültür, örf, adet. 2. sözlük
ferhengok cep sözlüğü
ferişteh melek
fêrkirin öğretmek, alıştırmak
ferman 1. buyruk, emir, talimat. 2. katliam, soykırım.
fermanber memur
fermanrakirin katliam veya tecrit kararı almak
fermî resmi
fermo buyrun
ferşbûn mahcup olmak
ferşkirin mahcup etmek
ferx erkek piliç
ferzîn santraçta vezir taşı
fesal biçim, ölçü
fetilîn dolanmak, dönmek
fetisandin boğmak
fetisîn boğulmak
fetrûm aşı
fetrûmkirin aşılamak
fewikandin bir işi elden kaçırmak
fewikîn bir şeyin elden çıkması, telef olmak
fihêl aklanma
fihêlkirin aklamak
fikar endişe, kaygı
fikirîn düşünmek
fileh gayri müslim
filitîn kurtulmak, kurtuluş
fincik zıplama
find mum
findank mum
fîntoz cilveli, süslü bayan
fîqandin ıslık çalmak
fîqerojk mantar
firandin uçurmak
firaq kap, kabkacak, bulaşık
firaqşok bulaşık makinası
firavîn öğle yemeği
firawan geniş, kapsamlı
fireh geniş, bol
firehbûn genişlemek
firehî genişlik, bolluk
firehkirin genişletmek
firfat yırtık pırtık
firfaz zıplama
firijîn hayvan aksırması
firîn uçmak, uçuş
firisandin tıkamak
firj hayvan aksırığı
firk 1. seyrek. 2. kramp, kasınç. 3. aralıklı.
firkandin ovmak
firkbûn seyrekleşmek
firkkirin seyreltmek
firmêsk gözyaşı
firnik burun delikleri
firoke helikopter
firoşgeh mağaza, dükkan
firoşkar satıcı
firotin satmak
fis sessiz yellemek
fisegur 1. bir yabani mantar türü. 2. yırtık pırtık.
fisek osurukçu
fisikîn 1. bükülmek istenen değeğin çatlaması. 2. yürüken ayağın kayması.
fisirîn tüymek, sıvışmak, kaytarmak
fîskanî küçük, ufak
fismirî sinsi
fistiqîn burkulmak
fistoqî 1. evde durmayan kimse. 2. evde durmayan köpek.
fisû kokarca
fîtê şırfıntı, sürtük
fişar 1. baskı, zor. 2. saçma veya absürd söz.
fişkirin sümkürmek
fîtik ıslık
fîtiklêxistin ıslık çalmak
fîtnekar kışkırtıcı, provakatör, fitneci
fîzar yardım isteyen kimsenin bağırma sesi
fort palavra
fote çarşaf
fûrandin taşırmak
fûrîn süt, yemek vb. şeylerin taşması
G, g ga öküz
gaçêrîn uzun kuyruklu sığır ve tipi hayvanların sırtında parazit toplayan serçe tipi bir kuş.
gadan inek ve boğayı çiftleştirmek
gadar sığır otlak yeri
gadoş toprak kap
gaj yumak
gakovî yabani öküz, bufalo
galegal konuşma, sohbet
galegalkirin sohbet etmek, çene çalmak, geyik muhabeti
galte şaka, alay
galtefis tembel
gamêş manda
gamirok yeni doğan çocukların yakalandığı bir tür hastalık
gan 1. can. 2. sağmal hayvan memesi
gandîl iri sağmal hayvan memeleri
ganî canlı
garan büyük baş hayvan sürüsü
garing harman sırasında öküzlerin pisliklerini almak için altlarına konulan bir kap
garis mısır, darı
garnigan içinde süt gibi bir sıvı bulunan bir bitki türüdür. Bu sıvı müshildir.
garte kızak
gasin saban demiri
gav 1. adım. 2. an. mesela: "gavadin" biraz önce. "vê gavê" şimdi, şu an.
gavan sığırtmaç
gavavêtin adım atmak, işe başlamak
gavedin biraz önce
gayin cinsel ilişkide bulunmak
gaz tepenin en üst noktası
gazgaz uğultu
gazî çağrı, sesleniş
gazîkirin çağırmak, seslenmek
gazin sitem, şikayet
gazîname celpname
gazindok çok sitem eden
gazîvan tellal
gazîz incir kurdu
gazûz güve
gêç alçı
gêçkirin alçılamak
geda dilenci, yoksul
gedandin dilenmek
gede erkek çocuğu
gef tehdit
gefandin tehdit etmek
geflêxwekirin tehdit etmek
gefok tehditkar
geh bazen, arasıra
gêj sersem
gêjbûn sersemleşmek
gêjkirin sersemletmek
gejmirandin öğütmek
gel halk
gelac 1. fitneci. 2. münakaşa
gelacî kışkırtıcılık, fitnecilik
gelale bademcik
gelawêj 1. ağustos ayı bn. "tebax". 2. venüs gezegeni.
gelek epey, çok, hayli
gelemper genel, kamu
gelemşe sorun, ihtilaf
gelendar büyük ve iri direk
gelêrî anonim, folklorik, otantik, halkla ilgili
gelhe nüfus
gelî 1. vadi, boğaz, dargeçit. 2. ey hitap ünlemi. "Gelî zarokno!". Ey çocuklar!
gelo acaba
gelş ihtilaf, fikir ayrılığı, sorun
gelwaz ceviziçi ve incir gibi yemişlerin takılıp dizildiği iplik
gemar pis, pislik, kirli, kir, pasak
gemaro 1. ambargo. 2. abluka.
gemirandin bir şeyin biçimini bozmak
gemor hafif acıya çalan tat
gengaz mümkün, olanaklı
gengeşî tartışma, münakaşa
genî kokuşmuş
genîbûn kokuşmak
genijîn kokuşmak
genim buğday
genûs cimri
gep 1. yanak. 2. lokma.
ger 1. eger, şayet. 2. gezi, seyehat. 3. ters akıntı. 4. arama fiili mesela: "Ez li hevalê xwe gerîyam." Ben arkadaşımı aradım.
geran dolaşmak
gerandin gezdirmek, dolaştırmak, idare etmek, yürütmek
gêrbûn yuvarlanmak, devrilmek
gerdan kovmak
gerden boğaz, çene altı
gerdengaz uzun boylu
gerdenî tasma
gerdûm kağnı
gerdûn evren
gerdûnî evrensel
geremol kalabalık, karışıklık
gerew rehin
gêrik karınca
gerîn genmek, dolaşmak
gerînek girdap
gerînende direktör, müdür
gerisandin ezmek, çiğnemek
gêrkirin devirmek, yuvarlamak
germ sıcak
germahî sıcaklık
germav kaplıca
germbûn ısımak
germî bulgur pilavı
germiyan kışlak
germjimêr termometre
germkirin ısıtmak
gername seyahatname
gernas yiğit, kahraman
gerok seyyah, gezgin
gerran varyoz
gêrûse eldeğirmeni
geş canlı, gür
geşbîn iyimser
geşedan gelişme
geşepêdan geliştirmek
geşt gezi, seyahat
geştiyar turist
geştiyarî turizm
gevez 1. kızıl, gül regi. 2. boyada kullanılan kımızı bir ilaç
gevizîn ağınmak, debelenmek
gewr boz, ağarık, beyazımtırak
gewre büyük
gewşîn özellik
gez 1. ılgın ağacı. 2. ısrık.
gezek ısırgan otu. bn. "gezgezk".
gezende ısırıcı
gêzer havuç
gêzgêrik baş dönmesi
gezgezk ısırgan otu.
gêzî süpürge
gêzirandin oyalamak
gêzîvan süpürgeci, çöpçü
gezkirin ısırmak
gezo kudret helvası.
geztin ısırmak
gibîse dört yılda bir şubat ayının 29 çekmesi
gihan ulaşmak, varmak, yetişmek
gihandin yetiştirmek, ulaştırmak
gihanek bağlaç
gihîştin yetişmek, ulaşmak, olgunlaşmak
gijbûn 1. tüylerin dikenleşmesi veya diken diken olması. 2. hayvanlarda saldırma sırasında tüylerin kabarması veya dikenleşmesi.
gijlok dolu yağışı
gil 1. kil. 2. yuvarlak, yuvarlamak gibi kelimelerin kökü.
gilar çene altından sarkan tombul etler
gilare kütük
gilde yumak
gildêma ayçiçeği
gilî şikayet
gilîdar şikayetçi
gilik bızır, kilitoris
gilîkirin şikayet etmek, yakınmak
gilok yumak
gilolî yuvarlanan herhangi bir şey
gindirandin yuvarlamak
gindirîn yuvarlanmak, devrilmek
gindor 1. luğ, silindir. 2. kavun.
ginginok burnundan konuşan
gir büyük ve iri tepe
gîr kabız
giramî saygı, hurmet
giramîgirtin saygı göstermek
giran 1. ağır, yavaş, zor, pahalı. 2. ciddi mesela: "giranbe!" ciddi ol!.
giranbiha değerli, pahalı
gîrandin ağlatmak
giranî ağırlık, pahalılık
girar bulgur pilavı
girav ada
gîrbûn kabız olmak
gîre kabız olan
girêcan ruhi sıkıntı, stres
girêdan bağlamak, düğümlemek
giregir ileri gelen, elit, eşraf, asil kimse
girêhişk kör düğüm
girêk 1. düğüm. 2. bağlaç. 3. budak.
girfan cep
girgîn azgın, öfkeli
girgirik çocuk arabası
girgirok el arabası
girhan delik veya bir gediğin kendiliğinden kapanması hali
girî ağlama
girîn ağlamak
girîng önemli, mühim, gerek(li)
girîngî önem
girîngîdan önem vermek, önemsemek
girnijandin 1. gülümsetmek. 2. katlamak.
girnijîn gülümsemek, tebessüm etmek
girnoz pürüzlü
gîrobûn ertelenmek
gîrokirin ertelemek
girover yuvarlak, küre
girs iri, büyük
girse kitle
girseyî kitlesel
girtek makbuz
girş 1. kiriş. Üzerinde döşeme tahtalarını mıhlamak üzere kılıçlama yerleştirilen uzun yassıca direk, 2. hatıl. Duvarı berkitlemek için taşların arasına yatırılan direk. 3. cüsse. Canlıda iri gövde.
girtî tutsak, mahkum
girtîgeh cezaevi, hapishane
girtin almak, yakalamak, kapmak, tutmak, tutuklamak
girûz pürüzlü
giryandin ağlatmak
gît kışın belirli soğuk günleri
giş tüm, bütün, tamam
giştî genel
gîtik kaval kemiği
givî içine maya atılmış süt
giya ot
giyan can, ruh
giyanewer canlı
giyanî 1. canlılık. 2. ruhsal.
gizgizîn 1. karıncalanmak. 2. sıtmadan kaynaklanan titreme.
gîzre ne yaş ne kuru ağaç
gobilîna bê esinti
goçavik gözlük
goçke nasır
gokbaz futbolcu
golik buzağı
gom 1. yazlık ev. 2. küçük göl, gölcük. 3. köm. 4. suskun pek az konuşan. 5. ortalıkta görülmeyen, kendisinden haber alınmayan, kayıplara karışan. "zarok gombû" çocuk kayıplara kaıştı veya çocuk ortalıktan kayboldu.
gomik 1. küçük kulübe. 2. kuzu, oğlak ve buzağıların konulduğu havlu
gopal baston
gor mezar
goranî 1. kürtçenin bir lehçesi. 2. şarkı, türkü.
gorevan mezarcı
gorî kurban, fedakarlık
goristan mezarlık
gornebaş vaşak
gornebeşk vaşak
gornepişk mezar soyguncusu
gosan ağustos böceği
gosartme rezil, gülünç duruma düşmüş
gotar 1. makale. 2. nutuk.
gotegot söylenti
goşt et
goştî tuzlanıp kış için saklanan et
goştpere cenin
gotin söylemek, demek
gotindar sözü söyleyen
gotûbêj söyleşi, tartışma
gove şahit
govend halay
govendger halay çeken
goyende söyleyen kişi
goyin nöbet sırası
goyinger nöbetçi
gû bok, insan dışkısı
guh kulak
guhar küpe
guhartin değiştirmek, değiştirme, değişim
guhbirin başının etini yemek
guhdan dinlemek, dikkate almak
guhdar dinleyici
guher ağıl
guherbar değişken, değişebilir
guherîn değişmek, değişim
guherînkar değiştirci, değiştiren
guherto versiyon
guhêzbar mobil, taşınabilir
guhêztin 1. nakletmek, aktarmak, ulaştırmak. 2. tayin etmek. 3. gelini baba evinden damat evine götürmek.
guhlêbûn 1. duymak, işitmek, farkına varmak. 2. bakmak, dikkat emek. "Guhê te li mal be." Eve dikkat et. veya Eve bak.
guhlêdêrandin kulak kabartmak, dikkat etmek
guhnedar umursamaz, aldırmaz
guhrep kepçe kulak
gûkirin sıçmak
gulan mayıs ayı
gule kurşun
gulebarankirin taramak, kurşuna tutmak
guleberbiro ayçiçeği
gulebûk gelincik
gûlî 1. ağaç dalı. 2. saç örgüsü.
gulkelem karnıbahar
guman şüphe, kuşku
gumanbarbûn kuşkulanmak, şüphelenmek
gumgumok kertenkele
gumş lokma
gun taşak
gûn renk
guncaw uygun, müsait
gund köy
gundî 1. köylü. 2. cahil, kaba kişi.
guneh günah
gunehdaweşandin günah çıkartmak
gunehkar günahkar, suçlu
gunehpêhatin acımak
gungilî kıvırcık
gunoyî taşak fıtığı
gupik topuk
gur 1. kurt. 2. gür, canlı.
gurçik böbrek
gurê manco masallarda adı geçen ve öcü olarak anılan mitolojik kurt
gurêx kurt köpeği
gurî 1. uyuz. 2. kel, saçsız.
gurîbûn uyuz olmak
gûstêrk ateş böceği
gustîl yüzük
guşî salkım
guvaştin sıkmak
gûzan ustura
guzvan yüksek
gwîzek baldır kemiği (ayak bileğinin iki yanındaki ceviz şeklindeki kemik)
H, h halan nara
halandin nara atmak
handan teşvik etmek, motive etmek
handêr teşvik edici
hanê böyle, şöyle, öyle, söz konusu
har kuduz, azgın
harbûn kudurmak, azmak
harkirin kudurtmak, azdırmak
hata îro bugüne kadar
hate hetayê sonsuza kadar
haş sakın, yatışmış
haşbûn yatışmak, teskin olmak
haşî suskunluk
haşkirin yatıştırmak, teskin etmek
haşû yüz ile astarın arasına yayılarak doldurulan pamuk
hatin 1. gelmek, geliş. 2. gelir.
hator kireç taşlarını dövmekte kullanılan tahta tokmak
haveyn maya
haveynbûn mayalaşmak
haveynkirin mayalamak
havil yarar, fayda
havîn yaz
havîngeh yazlık
havlêk süpürge
havoksazî 1.sentaks. 2.cümle bilgisi
hawar imdat, yardım çağrısı
hawî 1. sürüden ayrılıp başka sürüye katılan koyun. 2. yarı deli, çılgın
hawîn hatin canı sıkılmamak
hawir çevre
hawirde ithalat
hawirdor etraf
hawirparêz çevreci
hawran pelerin
hay haber, bilgi
haydar haberdar, bilgili
haydarbûn haberdar olmak
haydarkirin haber vermek, bilgilendirmek
hayjêhebûn haberdar olmak, bilgi sahibi olmak
haylêbûn farkına varmak
hê daha, henüz
heb tane, tablet, hab
heban tulum
hebirman kış için kurtulup saklanılan nar taneleri
hebişandin hızlı ve oburca yemek yemek
hebreş çörek otu
hebûn 1. sahip olmak. 2. varlık, var olmak.
hêç kendini kaybetmiş, azgın
hechecik kırlangıç
hedar karar kılma, yatışma
hêdî yavaş
hêdîka yavaşça
hedirîn karar kılmak, yatışmak
hefik yutak
hefsar yular
heft yedi rakamı
heftê yetmiş
heftok beş taş oyunu
hêja değerli
hejale pejmürde, pasaklı
hejandin salamak
hejar yoksul, fakir
hejarî yoksulluk
hejesor iğde
hejik çalı
hejîn salamak
hejîr incir
hejmar sayı
hejmartin saymak
hek ağabey
hêk yumurta
heka eğer, şayet
hekandin kazımak
hêker örgü ören
hêkerûn omlet
hêkî örgü örme işi.
hêl taraf, yön
helale lale
helan kolaylıkla yontulup kazınabilen taş
helandin eritmek
helbest şiir
helbestvan şair
hêle keklik ve benzeri kuşların avı.
hêlekan salıncak
hêlî ayna
hêlik 1.salıncak. 2.taşak, haya.
helîn erimek
hêlîn kuş yuva
helkehelk nefes nefese kalmak
helperist çıkarcı, oportünist
helsengandin değerlendirmek
helwest tavır, tutum
helwestgirtin tavır almak
hem hem
hêma imge, sembol
heman aynı
hêman unsur, öğe
hemandin bir toprak parçasının otlak yapılmaması için etrafını çevirmek
hêmanên bingehîn temel öğeler
hêmayî imgesel
hember karşı, mukabil
hembêz kucak, bağır
hembêzkirin kucaklamak
hemd istenç, irade
hêmî çürüyecek duruma gelmiş olan elbise
hêmin ağırbaşlı, mulayim, vakur
hemû hepsi
hemwate eşanlamlı
hemzik bir yemek çeşidi
hemzir ufak ama çalışmada güçlü eşek
henase nefes
hendef uçurum
henderan gurbet, diaspora
hene kına
henek şaka
henek kirin şaka yapmak
henekbaz şakacı
henekpêkirin alay etmek, dalga geçmek
heng 1.balarısı. 2.askeriye de alay.
hengkuj nilüfer
hênijîn uyaklamak, dalmak
hênik serin
hênikahî serinlik
hênikbûn serinlemek
hênikkirin serinletmek
hepik dokuma sırasında sıklaştırmayı sağlayan alet
heqîp heybe
her car her defa
her çawa her nasılsa
her çend her ne kadar
her dem her zaman, sürekli
her kes her kes
her tim her zaman, sürekli
her tişt her şey
her û her sürekli, daima
her wekî din ve benzeri
her wiha ayrıca
hêrandin öğütmek
herêm bölge
herêmkî bölgesel
hereşe tehdit
hereşelêkirin tehdit etmek
herî 1.çamur. 2.en
herî baş en iyi
herî mezin en büyük
heridandin gücendirmek, darıtmak
herifîn yıkılmak, tahrip olmak
herikîn akmak
herimandin berbat etmek
herimîn berbat olmak, boşa gitmek
hêrs kızgınlık, sinir, öfke
hêrsbûn kızmak
hêrsok alıngan, çabuk kızan
hes 1.his. 2.ses
hêsa dinlenmiş
hêsabûn dinlenmek
hesan bileme taşı
hêsan kolay
hêsanî kolaylık
hesankirin bilemek
hêsî rüzgarın etkisiyle bir yer de biriken kar yığını.
hesibandin adlandırmak, bir şeye saymak
hesin demir
hesinkar demirci
hesk kepçe
hesp at
hespê sêwak yılkı atı
hest duygu
heste çakmak
hestî kemik
hestîhêr şiret, inatçı
hestîn hissetmek
hêstir göz yaşı
hestîvk fırıncı spatülü veya küreği
hestiyar duygulu, duygusal, hassas
hestpêkirin hissetmek
hesûd kiskanç
hêt but
heta e değin, e kadar
hetav güneş ışığı
heterkirin ısrar etmek
heş ağız içi ağrılarını iyileştirmeye yarayan mavi bir toz
heşandin doldurmak, dolgu yapmak
heşaş neşeli, şen
heşifandin yazarken mürekebi kağıt üzerinde dağıtmak
hêşîn yeşil
hêşînnahî yeşillik, sebze
heşt sekiz
hêştir katır
heştirme deve kuşu
heştpê ahtapot
hetîk başkalarının rezil olmalarına neden olmak
hetikandin rezil etmek
hetîketî rezalet, skandal
hetikîn rezil olmak
hetrek sert vuruş
hev sözcüğe birbirine, beraber anlamı katar
heval arkadaş, yoldaş
hevalbend 1.müttefik. 2.kafadengi
hevalbendî ittifak
hevaltî arkadaşlık
hevbajar hemşehir
hevbeş ortak, özdeş
hevbuha eşdeğer
hevçeng bacanak
hevçerx çağdaş,modern
hevcure türdeş
hevdem çağdaş, modern
hevdeng eşsesli
hevdil gönüldaş, yürekdaş, yoldaş
hevdîtin görüşme
hevedudanî bileşik
hevenav cins isim
hêvî umut
hêvîdar umutlu
hêvidar im umutluyum, umarım
hevîr hamur
hêvişandin esirgemek, muhafaza etmek
hevkar ortak, meslektaş
hevkarî işbirliği
hevkêşe denge
hevling bacanak
hevnasîn tanışma
hêvojkarî eğitim
hevok cümle
hêvotin eğitmek
hevpar ortak
hevpeyman mütefik, bağlaşık
hevpeyvîn röportaj
hevpîşe meslektaş
hevrê yoldaş
hevta aynı tarafı tutan.
hew artık, bundan böyle
hewa hava
hewadar havalı
hewandin barındırmak, bağrına çuisum
hewce gerekli, lazım
hewceder muhtaç
hewdel un çorbası
hewez şaka, latife
hêwi nem, rutubet.
hewîn sabır, dişlik
hêwirandin kondurmak, barındırmak, konuşlandırmak.
hêwirîn konmak, konuşlanmak, konaklamak
hewl çaba, girişim
hewldan çabalamak
hewnas ekin biçenlerin başı.
hewq basamak
hewş ağıl, avlu
hewşan yazları dışarıda veya avluda yatma mevsimi.
heya e kader, e değin
heya niha şimdiye kadar
heyam dönem, çağ
heyber varlık
heye ku belki
heyf acıma, üzülme
heyf e! 1.yazık! 2.öç, intikam
heyf hilanîn intikam almak
heyfa min bi te tê! sana acıyorum.
heykatkirin anlamak
heylê heyat (dişli)
heylo heyat (eril)
heyv gökteki ay
heyveron ay ışığı, dolunay
hez sevgi
hêz güç
hezandin sarsmak
hezaz yer kaymasi
hêzên ewlekariyê güvenlik güçleri
hêzkar güçlendirici
hezkirin sevmek
hibr mürekkep
hîç hiç
hil 1.önek. 2. sözcüğe yükseklik, yükselen anlamı yüklar.
hilanîn 1.bir şey birine veya bir amaç içi
hov barbar, vahşi
hovîtî vahşilik
hoy şart, koşul
hoz boy, kabile
hûçik elbise kolu, yen
hundir iç, içeri, içerde
hundirîn içsel, dahili
huner sanat, yetenek
hunerên dîtbarî görsel sanatlar
hunerî sanatsal
hunermend sanatçı
hûr 1.ufak, küçük. 2.işkembe.
hûrbijer titiz
hûrik mink, ufak tefek
hûrkirin 1.doğramak, ufaltmak. 2.para bozmak.
hût mitolojik canavar
hwd. ve benzeri, vesaire
I, i ingirîn inat etmek
int kin
intdar kindar
intîn kin gütmek
irq irk, soy
istan yer, mekan anlamlı veren sonek (goristan, Kurdistan gibi).
istatîstik istatistik
istêre yatak dolabı
işev bu gece
Î, î îca/îcar bu kez, bu sefer
île adacık
îlon eylül
în cuma günü
încare saksı
îro bugün
îsal bu yıl, bu sene
îsawî hiristiyan
îslam islam
îsot biber
îstgeh durak, istasyon
J, j jan sancı, sızı, acı
jana zirav verem
jandan sancımak, sızlamak, acı vermek
jandar sızı veya sancı veren.
jangirtin sancı veya sızıya tutulmak.
jar 1.sefil, zavallı. 2.zayıf, sıska.
jarîn inlemek, sızlamak
jawak vahşi, yırtıcı
jêbir silgi
jêderk kaynak, köken
jêgerîn vazgeçmek
jêgirtin 1.elinden almak. 2.alıntı.
jêhatî becerikli, başarlı, yetkin
jehezkirin birini veya bir şeyi sevmek.
jehr zehir
jehrbûn zehirlenmek
jehrîn zehirli, toksin
jehrkirin zehirlenmek
jêkirin kesmek, koparmak, sökmek
jênager vazgeçilmez
jeng pas
jeng girtin pas tutmak
jengar paslı
jenîn 1.halaçlamak, taramak, dokunmak. 2.nabız veya kalbin atması. 3.titreşmek, ışık veya şisäğm çakması. 3.zonklamak
jêr aşağı, alt
jêrîn aşağı, aşağıda, alt taraf
ji edat. sözcüğe den, leyin, le, ce, de, da anlamlı yükler
jî 1.de, da, dahi anlamı veren edat. 2.ömür. 3.yay.
ji ber ezbere, ezber
ji ber ku çünkü
ji ber vê yekê bundan dolayı
ji besta gotin sayıklamak
ji bilî den başka
ji dil û can içten, samimi
ji îro pê ve bugünden itibaren
ji kerema xwe re lütfen, zahmet olmasa
ji mêj ve eskiden beri
ji nû ve yeniden
ji rêzê sıradan
ji xeynî den başka
jiberkirin ezberlemek
jimare numara, rekam, sayı
jin kadın
jîn yaşam
jinane kadınca, kadınsı
jinbav üvey anne
jinbira yenge
jîndar canlı
jinebî dul kadın
jinem amca hanımı ( karısı )
jînenîgarî özyaşam, biyografi
jîr akılı, zeki, yetkin
jîrane zekice, akıllıca
jîrî zeka, zekilik
jivan 1.randevû, buluşma. 2.düelo.
jixwe zaten
jixwebawer kendine güvenen
jixweber kendiliğinde
jiyan yaşam
jiyana rojane günlük yaşam
jiyîn yaşamak
jor yukarı, yüksek
jorîn yüksekte, yukarda
jovan poşman
jûnî diz, diz kapağı
jûr oda
Konu Ahmet Yasin tarafından (07-07-2010 Saat 20:17 ) değiştirilmiştir..
|