Siyaset Forum - Siyasetin Kalbi
Tartışıyorum Tüm Partililerin,Gençlerinin Seviyeli tartışma bölümü.



 
Stil
Seçenekler
 
Prev önceki Mesaj   sonraki Mesaj Next
Alt 04-17-2013, 19:28   #8
Kullanıcı Adı
MEÇHUL ADAM
Standart
Alıntı:
BENHUR Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
33 saçmalık
Her biri bir diğerinden ilkel
Bu yazdıkların çok avamaca
Neymiş müslümanların Halifeye itaati farzmış mış
Allah mı? haşa
Halife yöneticidir doğru olan şeyi yaparsa itaat edersin yanlış olan şeyi yaparsa boynunu vurursun.
Saçmalamada da bir sınır olmalı ama nerede bu anlayış.
İslamda görev istenmezmiş verilir miş demokraside görev istenirmiş miş
Çok aradın mı la bu saçmalığı
Ahanda ben görev istedim İslam dışına mı çıktım


Yazık sizin gibileri ADAM yerine koyup bir de SEÇMEN pusulası gönderiyorlar..
Kafan hiçbir şeye şarj etmiyor.Sen ne anlarsın siyasetten?.Siz ancak menfi siyasetten anlarsınız.Bu da işinize gelen siyasettir.Biz burada müsbet siyaset yapıyoruz.


NİSA SURESİ-59.Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Peygamber’e itaat edin ve sizden olan ulu’l-emre (idarecilere) de. Herhangi bir hususta anlaşmazlığa düştüğünüz takdirde, Allah’a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Resûlüne arz edin. Bu, daha iyidir, sonuç bakımından da daha güzeldir.

Buhârî'nin Enes (r.a.)'ten kaydettiği bir rivâyette: "Üzerinize, başı, kuru üzüm gibi siyah Habeşli bir köle bile tâyin edilse dinleyin ve itaat edin" denmektedir.
Müslim'in kaydettiği bir rivâyette, Ebû Zerr: "Halîlim (Hz. Peygamber) bana: ‘Kolları kesik bir köle bile olsa emîri dinleyip itaat etmemi’ tavsiye etti" demektedir.



Bazı rivâyetlerde emîre itaat Allah'a itaatle aynı ayarda tutulmaktadır: "Kim bana itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur. Kim de bana isyân ederse Allah'a isyân etmiş olur. Emîrime kim itaat ederse bana itaat etmiş olur. Emîrime kim isyan ederse, bana isyân etmiş olur." (Buhârî, Ahkâm 1; Müslim, İmâre 33; Nesâî, Bey’at 26) (İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları, 5/64-65)

Biat Şartı İtaat: Bir kısım rivâyetler, ilk Müslümanlar ile biat akdi yaparken, Hz. Peygamber (s.a.s.)'in onlara her hâl ü kârda itaat etmeyi şart koştuğunu göstermektedir. Müslümanlığının kabul edilmesi için teklif edilen ilk şartlar arasında bunun zikri, otorite ve itaatten yoksun o devir Araplarının nazarında itaatin ehemmiyetini tesbit gâyesini gütmelidir:


Übâdetü'bnü's-Sâmit der ki: "Biz, Allah Rasûlü'ne, kolaylıkta olsun, zorlukta olsun; gönlünümüzün hoşuna giden şeylerde olsun, hoşuna gitmeyen şeylerde olsun... itaat etmek üzere biat ettik." (İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları, 5/65)

Hoşa Gitmese de İtaat: Sâdece yukarıda kaydettiğimiz Übâdetü'bnüs-Sâmit rivâyetinde değil, başka sahâbîlerden de gelen biatla alâkalı pek çok rivâyette, Hz. Peygamber'in itaat şartını koşarken, verilen emir hoşa gitse de, gitmese de, içinde bulunulan şartlar bolluk veya darlık her ne olursa olsun, imamdan küfrünü gerektiren bir hâl zâhir olmadıkça "itaat etmek" şartını çok vâzıh olarak duyurduğunu görmekteyiz (İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları, 5/65).

Allah İçin Biat: Her hâl ve şartta itaatin gerçekleşmesi için, Hz. Peygamber (s.a.s.) bey'at (biat) ve itaatin sırf Allah rızâsı için yapılması, buna dünyevî bir maksad dâhil edilmemesi için başkaca tenbihlerde bulunmuştur. Allah rızâsından başka, dünyevî bir maksatla bey'atta bulunanlar hakkında şiddetli tevbih ve kınamalar gelmiştir:

"Üç kişi vardır ki, Allah Kıyâmet gününde onlarla ne konuşur, ne onlara nazar eder, ne de onları günahlarından arındırır, onlara acıklı bir azâb vardır... (Bunlardan biri de : Sırf dünyevî bir menfaat için bir imama biat eden kimse; öyle ki, dünyalıktan istediklerini verirse biatında sâdıktır, vermezse sâdık değildir." (Buhârî, Şirb 2, Hiyel 12; Müslim, İman 173, h. no: 108; Ebû Dâvud, Büyû' 62, h. no: 3474, 3475; Nesâî, Büyû' 6, h. no: 7, 247). Yani, özetle, Müslümanların imâmına, mâsiyet olmayan, yani Allah’a isyâna götürmeyen hususlarda itaat farzdır.



"Ülü’l-emr, ümerâ ve vâlilerden, itaat edilmesi Allah tarafından vâcip kılınmış olan herkestir." Ve bu târifin, halef ve selef -müfessir, fakîh vs. her çeşit âlimin ortak görüşü olduğunu belirtir.

Ömer Nasûhi Bilmen, fıkıh ıstılâhı olarak ülü’l-emr'i şöyle târif eder: "Ya İslâm cemaatinin intihâbiyle veya kendisinin kuvvet ve nüfûzuyla hâkimiyyet makamını ihrâz edip, Müslümanların bir emniyyet ve selâmet dâiresinde yaşamalarını te'mine muvaffak olan herhangi bir müslim zattır."

Burada görüldüğü gibi, umûmiyetle devlet reisi kastedilmekle birlikte, yerine göre, bugünkü tâbirle "otorite" denilen devleti temsil durumundaki etkili ve yetkili herkes için ülü’l-emr tâbiri ıtlak olunabilir ve olunmaktadır. Şu halde imam, halife, emîr, âmil, me'mur, âmir vs. gibi kelimelerin her biri ülü’l-emr mefhumunu ifade eder (İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları, 5/62-64).

EN BÜYÜK İDARECİ HALİFEDİR.

Hilâfet, İslâm Şer’iatının hükümlerinin uygulanması ve İslâm Davetinin tüm dünyaya taşınması için bütün Müslümanlara ait genel başkanlıktır. Şer’iatın hükümlerinin uygulanması ve tüm dünyaya davetin taşınması, Hilâfet makamının uğruna var olduğu iki husustur. Bu iki husus Hilâfet makamının amelidir. Halifeden başka birisinin bu iki hususu üstlenmesi doğru olmaz.

Halifeye, bu iki hususu kendi yerine üstlenecek bir kimse tayin etmesi caiz olmaz. Çünkü bu iki husus üzerine biat edilmiştir, biat sözleşmesi bu iki husus hakkında kendi şahsına yapılmıştır. Dolayısıyla halifeye bu iki husus hakkında kendisine vekil tayin etmesi caiz olmaz. Çünkü her sözleşme, sözleşme yapan şahıs üzerine yapılır, ücretli, vekil, ortak gibi. Sözleşme yapan şahsa, hakkında sözleşmenin yapıldığı işin uygulanması hususunda başkasını vekil tayin etmesi caiz olmaz. Hilâfet sözleşmesi de belirli bir şahıs üzerine yapıldığına göre; bu şahsın, Hilâfet sözleşmesinin kendi şahsı hakkında yapıldığı hususta yerine başkasını vekil tayin etmesi caiz olmaz. Hilâfet sözleşmesinin hakkında yapıldığı husus ise; Şer’iatın hükümlerinin uygulanması ve davetin taşınması için Müslümanlara ait genel başkanlıktır.

Bundan anlaşılıyor ki; davetin taşınması, Hilafetin uğruna kurulduğu hususlardandır. Yani Hilafetin uygulanması uğruna var olduğu hususlardandır. Dolayısıyla bu işi, Müslümanlardan her şahsın yapması sahih olsa da, halifeden başkasının üstlenmesi caiz olmaz. Buna binaen davetin taşınması, her ne kadar bütün Müslümanlara farz olsa da Müslümanlardan her ferdin onu yapma hakkı olsa da, halifeden başka birisinin onu üstlenmesi caiz olmaz.

Halifenin davetin taşınmasını üstlenmesinin belirli bir yolu vardır, o da cihaddır. Cihad da ancak mücahitlerle, savaş için hazır kuvvetle ve savaşın kendisi ile var olur. Onun için ordunun var olması, donatımı ve yaptığı işi, davetin tüm dünyaya taşınması için metoddur. Bundan dolayı halife, ordunun komutasını üstlenir. Çünkü davetin taşınmasını üstlenen odur. Böylece cihadı üstlenen odur. Dolayısıyla ordunun komutasını başkası değil, O üstlenir.




MEÇHUL ADAM isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
 


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2026 © Siyaset Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı