Arkadaşlar, bu konuyu daha önce çok konuştuk. Bakın Mısır, Müslüman-Hristiyan çatışmalarına sahne olan bir ülke. Türkiye gibi değil. Böyle bir ülkede elbette laik bir sistem olmalı.
İçimizde hukuk dersi alan kardeşlerimiz muhakkak vardır. Hukuk kurallarının tanımı yapılırken, "halkın inancına ve kültürüne ters düşecek kurallar konulamaz" der. Hukuk kuralları bu çerçevede oluşturulur.
Mesela Türkiye'de hukuk, sünneti yasaklayamaz. Bu halkın inancına ters düşer. Baş örtüsünü de yasaklayamaz. Bu da halkın inancına ters düşer. Ama 1996'larda, hukuka aykırı bir şekilde, bu yasağı koydular. Kimin yaptığı da belli. Bunu baz alarak hareket etmeyelim.
Laik sistem çift yönlüdür. Birincisi devlet, halkın dini işlerine karışamaz. Yani devlet kalkıp size "namaz kıl, yoksa seni cezalandırırım" diyemez. Namaz kılmak dinin insanlara bir emri. Ama o emir Allah'ın kişiye özel emri. Yani ister yaparsın, ister yapmazsın. Müslüman değilsen, zaten yapmazsın. Devlet bu konuda size emir veremez. Vermemelidir de. Devlet ancak adam öldürmek, hırsızlık gibi sizin isteğinize bırakılmayan konularda emir verebilir.
İkinci yönü ise dinin devlet işlerine karışmamasıdır. Atıyorum bugün başbakanımız, Amerika ile Türkiye arasında dostluk anlaşması imzalasa, bir din adamı çıkıp "Bu olmaz! Dine aykırı! Bir Müslüman, bir Hristiyan'ı dost edinemez! Edinirse o da ondandır" diyemez. Devlet ayrı, insan ayrı. Devletler arası dostluklar farklı, insanlar arası dostluklar farklı. Bu nedenle insanı esas alan dinin, devlet işlerine karışmaması gerekir.
Laiklik bu şekliyle uygulandığı sürece, son derece yararlıdır ve başbakanımızın söylediği de budur. Artık bunu lütfen idrak edelim.
Eşref kardeşim, Müslümanlar hükümlerin Kur'an-ı Kerim'e ve Hadis-i Şerif'lere göre verilmesini isterler. Konuyla ilgili bazı ayet-i kerimelerin meallerine yer vererek konuyu açıklayayım:
"Şüphesiz Tevrat’ı biz indirdik. İçinde bir hidayet, bir nur vardır. (Allah’a) teslim olmuş nebiler onunla yahudilere hüküm verirlerdi. Kendilerini Rabb’e adamış kimseler ile âlimler de öylece hükmederlerdi. Çünkü bunlar Allah’ın kitabını korumakla görevlendirilmişlerdi. Onlar Tevrat’ın hak olduğuna da şahit idiler. Şu halde siz de insanlardan korkmayın, benden korkun ve ayetlerimi az bir karşılığa değişmeyin. Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir."
Maide Suresi 44. Ayet-i Kerime Meali
"Onda (Tevrat’ta) üzerlerine şunu da yazdık: Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş kısas edilir. Yaralar da kısasa tabidir. Kim de bu hakkını bağışlar, sadakasına sayarsa o, kendisi için keffaret olur. Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler zalimlerin ta kendileridir."
Maide Suresi 45. Ayet-i Kerime Meali
"İncil ehli, Allah’ın onda indirdiği ile hükmetsin. Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler fasıkların ta kendileridir."
Maide Suresi 47. Ayet-i Kerime Meali
Yukarıdaki ayetlerden de açıkça anlaşılacağı gibi, Allah'ın indirdiğiyle hükmetmeyenler; kâfirler, zalimler ve fasıklardır. Biz Müslümanlar, hükmün Allah'ın indirdiğine göre verilmesini isteriz. İslam şeriatının diğer hukuklara göre üstünlüğü vardır. İslam şeriatının kaynağı Allahü teâlâ olduğu için onun kuralları içinde yanlışlık bulunmamaktadır ve İslam şeriatının kuralları insanlar için en iyi ve en doğru olan kurallardır.