|
![]() |
#1 |
![]() @barayev Türkiye'deki darbeciler , ergenekoncular da İran rejiminin yaptığı gibi Beşşar Esed kafirine destek veriyorlar. Ayırca son zamanlarda nedense birçok ergenekoncu deyim yerindeyse; ''İran'cı'' oluverdi! Acaba sen de onlardan mısın? ODATV'DEN İRAN VE ESAD'A TAM DESTEK! http://www.aktifhaber.com/odatvden-i...ek-478490h.htm
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() Sevgili şehidler bayramınız mübarek olsun Şehidlerin, ölüm meleğini tebessümle karşılamaları ahiret inancımın altını çizerek şöyle bir dipnot düşer: ‘’ Şehidler bayram ederler…” İnternete düşen her şehid görüntüsü bana büyük bir moral verir… Onların o gülen yüzleri en küçük bir acı bile hissetmediklerinin delaletidir… Evet, Resulullah aleyhisselam’ın ‘şehidlerin çektiği acı bir haşerenin ısırması gibidir.’ hadisinin ne kadar da sahih olduğunu bizlere gösterir… Şehidleri severim ben… Neden sevmeyeyim ki! Bana iki farklı hayattan bahsederler; ‘Ölümün sana uğramasının’ istendiği bir hayat… Ya da ‘senin ölüme uğramanın’ istendiği bir hayat… Her iki hayatın akışını ve o hayatın nasıl sonuçlandığını Allah’a hamdolsun ki görebiliyoruz… Her iki son, insana bir hayat yaşam tarzı mönüsü verir… ‘Nasıl ölmek istersen öyle yaşarsın’ gibi… Şehidlerin hayatını dinlemek ya da okumak da bana büyük bir moral verir… Cesaretimi artırır ve bana yeni salih amellerin adresini gösterir… Hayatımı, değer yargılarımı, sarı çizgilerimi, iman ve amellerimi tekrardan gözden geçirmemi sağlar… Ya Rabbi bu ne büyük bir davet!!! Sen cihad beldesinde göğsünü kurşunlara açıyorsun, bilmem kaç kilometre uzaklıktaki bir kardeşin akidesinin ve amellerinin gözden geçirmesine vesile oluyorsun… Ya rabbi bu ne güzel bir davet… Abdullah azam Takva yayınlarından çıkan ‘’Hurilerin âşıkları’’ isimli bir kitabında şöyle der: “ Nice ölü kalpler var ki şehidlerin ilginç hayatını dinleme suretiyle dirilmiştir. Nice kahraman gençler bir şehidin hayat hikâyesinden etkilenmek suretiyle birçok olumsuzlukları aşıp cihad beldelerine gelmiştir. Nice yolunu kaybetmiş kimseler şehidlerin hayatını okuduktan sonra doğru yolu bulmuştur. Nice fasık ve günahkârlar şehidlerin hayatından etkilenip rabbine dönmüştür…” Şehidlerin hayat hikâyeleri insana bir yol pusulası olurken şehadetle tanışmalarına vesile olanların (Kurşun sıkanların) da hayat hikâyeleri insanın islamı sevmesine katkıda bulunur… Özelliklede bugün Suriye’de İranlı keskin nişancıların varlığının bilinmesi, Hizbullah liderinin Esad’ı destekleyip Suriye’deki Ehlisünnet olan kardeşlerimizi terör gibi gösteren açıklamalarda bulunması Ehli Sünnetin tek düşmanının ehli kitap olmadığını da gösterir… Mehmet Emin Akın hocamızın kaleme aldığı bir Suriye’den en son haberler başlıklı bir yazıdan birkaç paragraf sizinle paylaşayım: “Şam mahalleleri kuşatma altında. Evler tek tek aranıyor. Çeteler ve Hizbullat’ın desteğindeki Şebbihalar kadın erken ve çocuk demeden tutukluyorlar. Mahalleleri sırasıyla kuşatıyorlar. Her kuşatmada binlerce kadını ve erkeği tutuklayıp götürüyorlar. Arananlar verilmediğinde çocukları esir alınıyor. İstenenler teslim edilmediğinde evdeki bütün kadınlara tecavüz edecekleri tehdidinde bulunuyorlar ve bunu fiilen de yapıyorlar. Camilere baskınlar devam ediyor. Teravih namazları basılıyor ve uzaktan keskin nişancılar rastgele camilerden çıkanlara ateş ediyorlar. Cuma günleri sokaklara çıkmak çok zor. Halk gıda depoluyor. Hastaneleri tamamen İran, Hizbbullat ve Rusya’dan gelen paralı askerler koruyor. “Abbasin Stadyumu” tamamen İran komandolarına ayrılmış. Hastaneleri Hizbullat’ın milisleri koruyor ve askeri hastaneleri onlar koruyor. Askeri hastanelerde Hizbullat’ın filamaları ve armaları asılı. Sokaklara İran askerleri alenen dolaşıyorlar ve Farsçayı açıktan konuşuyorlar.” ,,, Ya rabbi! Hala ehli sünneti şiayla kardeş görenleri sana havale ediyorum!!! Feyzullah Birışık |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#3 | |
![]() Çoktan yutmuşsun bile!
Sen de darbeciler, ergenekoncular gibi Suriye direnişini karalamaya çalışıyorsun ve İran'a destek veriyorsun. Alıntı:
|
||
![]() |
![]() |
![]() |
#4 | |
![]() Alıntı:
ASLA Suriye direnişini karalamadım ve bu şekilde TEK Mesajım yoktur. İran'ı EVET DESTEKLİYORUM ve SEVİYORUM Çünkü İSLAM DEVLETİDİR. |
||
![]() |
![]() |
![]() |
#5 |
![]() Barayev, birkaç gündür bu forumda senin yazdıklarını takip ediyorum. Kalbini kırmak istemem ama saçma sapan şeyler yazıyorsun. İran'ı savunayım derken saçmalıyorsun. İran'ın Suriye politikasının yanlış olduğunu ve Suriye konusunda yanlış yaptığını kabul edip bunu itiraf etmen çok mu zor?
İran'a olan bu aşırı sevgin nereden kaynaklanıyor? Bunu da anlamış değilim. Ergenekon'la bir bağlantın var mı senin? ![]() Konu Fetheden tarafından (05-31-2012 Saat 02:30 ) değiştirilmiştir.. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#6 | |
![]() Alıntı:
DİKKAT ...benim BAASÇI Katilleri destekliyen 1 tek mesajım yoktur.. EVET İran İslam Cumhuriyetini ve Tc Hükümetini ve ben Müslümanım diyen herkesi hiç bi ayrım gözetmeksizin KARDEŞİM biliyor ve SEVİYORUM.. ''ergenekonla bi bağlantın var mı ? '' diye soruyorsun ya Mesajlarım burada ortada, ben Darbecilerin, Balyozcuların ve Muhalefetin vede Irkçıların HASMIYIM yalan beyanda bulunanın ve İftira isnad edenin Yüzüne tükürsünler.... |
||
![]() |
![]() |
![]() |
#7 | |
![]() Alıntı:
Ey Ümmet Zalimlere, Kafirlere ve Münafıklara karşı UYANIK olun... KARDEŞLİĞİNİZE HALEL getirmeyin...Lailahe illallah diyenler KARDEŞLERİMİZDİR. |
||
![]() |
![]() |
![]() |
#8 | |
![]() Alıntı:
|
||
![]() |
![]() |
![]() |
#9 | |
![]() Alıntı:
|
||
![]() |
![]() |
![]() |
#10 |
![]() Hama Ah! Şubat 1982’de Hafız Esed Hama’yı yakıp yıktığında, Hama kıyamını ve kıyımını duymadım bile. Sıradan bir vatandaş, muhafazakar bir lise 1. sınıf öğrencisiydim ve yeni yeni namaz kılmaya başlamıştım. Tevhidi bilinçle tanışmam yaklaşık 1 sene sonra 1983 kışında gerçekleşti ve bilahare Suriye Müslüman Kardeşler Teşkilatının başlattığı Hama kıyamını ve Hafız Esed’in cevabi kıyımını öğrendim. O tarihlerde öğrendiğim bir şey de, İran’da 1979 yılında bir İslam devriminin gerçekleştirilmiş olduğu, lakin kurulan İran İslam Cumhuriyetinin, İslam adına başkaldıran Hama halkının kıyamına ve kıyımına karşı tavır aldığı en azından sessiz kaldığıydı. Zaman geçtikçe daha ayrıntılı bilgilere sahip oldum Hama konusunda. Hamalıların aslında kıyam niyetleri yokken, rejim tarafından buna zorlandıkları, çok dehşetli bir kıyımın yapıldığı, 50 bine yakın Müslümanın şehit edildiği, kadınlara tecavüz edildiği, hamile kalıp çocukları doğuruncaya kadar hapishanede tutulduklarına dair iddialar okudum Hatta bunlardan bir kısmının tecavüz neticesi doğurdukları çocuklarıyla İstanbul’da sığınmacı olarak yaşadıklarına dair, bizzat bu kadınlarla görüştüklerini söyleyen kimselerin yazılarını da okudum. Hülasa, Hama’da yapılan zulüm, 1990’larda Sırpların Bosnalı Müslümanlara yaptıklarını aratmıyordu, hatta fazlası bile vardı. Olayları öğrendikçe daha fazla oturdu yüreğime Hama’nın acısı, Hafız Esed ve Baas diktatörlüğüne duyduğum hınç ve öfke silinmeyecek bir şekilde kazındı tüm benliğime. Bir de bu zulme (en azından) sessiz kalan İran ve Humeyni’ye karşı burukluk oluştu. Nusayri Esed ve laik-Baas diktası bu zulmü yapabilirdi, onlar için normaldi bu zulmü yapmaları. Lakin Humeyni nasıl ses çıkarmazdı bu zulme, İran yönetimi bu rejimle nasıl yakın dost olabilirdi. Tabi ki bu tutuma bir takım mazeretler buluyordum kendimce. İran Irak ile savaş halindeydi ve Lübnan’a açılan tek kapıydı Suriye. Suriye yönetiminin Şia’ın çok bozuk bir kolu (gulat-ı şia) olan Nusayrilerin elinde olmasının bu tutumda etkili olabileceği iddiasını peşinen reddediyor, bunu mümkün görmüyordum, o zamanlar. Hama Ah! Sanırım Hama kıyamı ve kıyımı ile ilgili bir kitabın ismiydi. Lakin benim içimde hep bir ukdenin parolası olarak kaldı. Aynı safta olduğum Suriyeli kardeşlerime karşı yapılan bu kıyım ve zulmü, hiç unutmadım, çok sık dillendirmesem de. Hama Ah! diye hafızama kazınmış bu kıyımı, sanki bana yapılmış gibi hissettim hep. İranla Maceram Şubat 1979’da İran’da İslam İnkılabı olduğunda ilkokul 5. sınıftaydım. Televizyonda inkılapla ilgili görüntülerin bir kısmını bu gün hayal meyal hatırlıyorum. Tabi o zamanlar her devletçi Sünni Türk vatandaşı gibi yaklaşıyordum, milliyetçi, devletçi, askerci. Bu nedenle çok fazla ilgimi çekmedi bu İnkılap, ta ki 1983 yılında tevhidi İslam’ı tanımama değin. Seyyid Kutub’un “Yoldaki İşaretler” isimli kitabı idi, beni tevhidi İslam’a yönlendiren temel eser. Lakin, Şia mezhebinden olmalarına rağmen, İran devrimine de sıcak bakıyor, mensubu bulunduğum tevhidi ekolle, İranda iktidarı ele geçiren Şia anlayışı arasındaki farkları tam olarak bilmiyor ve algılayamıyordum o zamanlar. Sadece ben değil, hemen her kes aynı durumda idi o günlerde. Düşünün, katı bir ehl-i sünnet anlayışına sahip olan Hüsnü Aktaş bile, çekinceleriyle birlikte, sıcak bakıyordu devrime o günlerde. Tevhidi İslami bilince eriştikten sonra, hep İran İslam Devriminin yanında oldum. Özellikle Humeyni çok kıymetli idi, benim için bir modeldi tevazu ve yaşantısıyla. Zaman içinde, İran’da hakim Şia mezhebinin teorik ve pratik genel anlayışı ile mensubu bulunduğum tevhidi İslami ekolün genel anlayışı arasındaki teorik ve pratik aşılmaz engelleri iyice fark etmeme rağmen, değişmedi bu benimseyişim ve desteğim. Aslında mensubu olduğum tevhidi ekolün İran’da iktidar olan Şia mezhebiyle uzlaşılamaz itikadi farkları olduğunun bilincinde olmama rağmen, İslam’ın siyasi maslahatları gereği hep savundum İran’ı ve “İrancı” damgasını üzerimde taşıdım yıllarca, hiç gocunmadan. Bu Ne Yaman Çelişki Askerliğim esnasında, Aralık 1992’de yedek subay olarak atandığım taburda, tabur komutanının hakkımdaki sarı zarf içindeki istihbarat raporunu yüzüme karşı okumasıyla öğrendim, sakıncalı personel olduğumu. Hatırlayabildiğim kadarıyla, raporun özeti, “İslam Devrimcisi fikrinde ve İran Yanlısı” olduğum şeklinde idi. Alevi kökenli ve sıkı Atatürkçü tabur komutanı beni bir yüzbaşının bataryasına verdi, adam olmam için. O yüzbaşı da elinden geleni yaptı Atatürkçü ve adam olmam için. Ne garip, düne kadar İran’a ateş püsküren ve beni İran yanlısı, kökü dışarıda olmakla itham eden bu Atatürkçü, solcu ve alevi taifesi, bu gün İran ve Suriye’nin yanında saf tutmuş durumdalar. 2011 Suriye intifadası başlamadan bir süre önce, Mana yayınlarından çıkan Salyangoz isimli belgesel romanı okumuş ve bir kez daha demiştim, Hama Ah! diye. Tunus, Mısır ve bilahare diğer Müslüman beldelerde ortaya çıkan, hiç ummadığım ve ilk günlerde batının bir komplosu olarak algıladığım intifadalardan sonra, Suriye’de bir intifadayı hiç ummuyor ve arzulamıyordum. Çünkü, böyle zalim bir rejime karşı, Hama gibi bir deneyim yaşamış bir halkın kıyamına pek ihtimal vermediğim gibi, kıyam olması halinde ortaya çıkacak korkunç tabloyu tahayyül bile etmek istemiyordum. Korktuğum oldu ve Mart 2011’de kıyam başladı. Kıyamın gerçekleşmesine şaşırdığım kadar, Baas rejiminin kıyımlarına şaşırmadım. Zaten bekliyordum, sabıkası bence malum bir rejimden başka ne bekleyebilirdim ki? Ah İran! Lakin, asıl darbeyi İran ile İran’ın başta Lübnan olmak üzere Türkiye’dekiler dahil Şia mezhep uzantılarından yedim. Zaten her Hama ah! hatırlayışımda, bir ukde olarak duruyordu, 1982 Hama kıyam ve kıyımı esnasındaki Humeyni ve İran’ın (en azından ilgisiz) tavrı. Fakat bu sefer İran sadece ilgisiz değildi. Aynı zamanda zalim Hafız Esed’in oğlu Beşşar ve Baas rejimi ile beraber tam siper Müslüman Suriye halkının ve kıyamın karşısında, kıyımın yanında saf tutmuş idi. Sadece İran devleti değil, Lübnan’daki ve Türkiye’deki uzantıları da tam siper saldırıya başlamışlardı, kıyam eden Müslüman Suriye halkı ile, dünya ve Türkiye’de bu kıyamı destekleyen tevhidi Müslümanlara karşı. Hama ah! ukdesi bir kez daha, çok daha şiddetli bir şekilde depreşti bu konjonktürde. Şimdiye değin İslam devriminin ve Humeyni’nin yüksek kişiliğinin hatırına, ilk Hama katliamındaki (en azından ilgisiz) tavrını sineye çekmiştim. Lakin artık mızrak çuvala sığmıyordu. Eski hesaplar yeniden açıldı belleğimde. İran’ın sadece şu andaki tutumu değil, tevhidi bilince eriştiğim 1983 yılından beri olan tüm maceramı yatırdım ameliyat masasına. Hama ah! Ah İran! Yapmayacaktın bunu, vurmayacaktın bu darbeyi. Bu yanlış ister mezhepçilik adına yapılmış olsun, isterse devrimin yüksek çıkarları adına, fark etmiyor artık. Her yönden, kesinlikle kaybedeceksin, bu zalimden yana tutumunla. Bu tutumunla kimi ve neyi kazanmayı umduğunu tam olarak anlayamıyorum. Zannım, Suriye ve Türkiye’deki Aleviler üzerine, onları Şiileştirmek yönünde bir hesap üzere oynadığın yönünde. Onları kazanabilecek misin bilmem, lakin beni ve muhtemelen dünyanın pek çok yerindeki gerçek ve samimi destekçilerini kaybettiğin kesin. Bir daha kazanman da zor görünüyor. Al Esed’ini, Nusayrilerini, Alevilerini, hayrını gör. Yakıştırabiliyorsun kendine böyle bir adamla ve böyle bir rejimle dost ve kader arkadaşı olmayı; gulat-ı Şia’yı tevhidi Müslümanlara tercih edebiliyorsan, zaten diyebilecek pek fazla bir şey de yok. Mustafa Siel - 01 Haziran 2012 http://www.haksozhaber.net/hama-ah-24985yy.htm |
|
![]() |
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|